Etiket: ege üniversitesi

  • Uzayda yetişen ilk bitki  Ege Üniversitesine ulaştı

    Uzayda yetişen ilk bitki Ege Üniversitesine ulaştı

    İlk Türk astronot Alper Gezeravcı’nın uzayda gerçekleştirdiği 13 deneyden biri de Ege Üniversitesi bilim adamlarına ait deney oldu. Alper Gezeravcı’nın Tuz Gölü’nde yetişen “schrenkiella Parvula” isimli halofit bitkinin uzay ortamına karşı verdiği fizyolojik ve moleküler tepkilerini araştırdığı deneyi sonrası materyaller, Uluslararası Uzay İstasyonundan Ege Üniversitesine ulaştırıldı.

    Deney sonuçları kamuoyuyla paylaşılacak
    Bu önemli deneye ev sahipliği yapmanın heyecanını yaşadıklarını belirten Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin ‘Milli Uzay Programı’ kapsamında ilk kez bir astronotumuz uzaya gönderildi. Astronotumuz Alper Gezaravcı, 21 gün boyunca uzayda kaldı ve orada TÜBİTAK onaylı 13 farklı deney gerçekleştirdi. Yürütücülüğünü Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Doç. Dr. Rengin Özgür Uzilday’ın yaptığı, Doç. Dr. Barış Uzilday ve Prof. Dr. İsmail Türkan’ın da araştırma ekibinde yer aldığı ekstrem halofit olan ‘Schrenkiella Parvulanın Tuz Stresine Verdiği Yanıtların Uzay Ortamında Araştırılması-Extremophyte’ deneyi, Gezeravcı’nın uzaydaki ilk deneyi oldu. Uzayda tarımın yapılabileceğine dair ilk deney oldu. Tüm dünyanın gözü üniversitemizde gerçekleştirilen bu deneylerin sonucunda olacak. Yerkürenin tarımsal alanları sınırlı. İnsan nüfusu artıyor. Küresel ısınma çok fazla. Çevre kirliliği tüm dünyanın gündeminde. Dolayısıyla yeni keşiflere ihtiyaç var. Bu keşiflerin arasında Mars ve Ay da yer alıyor. Bunlar gelecekte tüm insanlığın gündeminde olacak. Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümüne gelen uzayda denenmiş materyaller, öğretim üyelerimiz tarafından takip edilecek. Uzayda tarımın başlangıcı adına da önem taşıyan deney sonuçları, üniversitemizce kamuoyuyla paylaşılacak. İlklerin üniversitesi olan üniversitemiz, bir ilke daha imza atmanın bahtiyarlığını yaşıyor. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Milli Uzay Programı ile bilimin ışığında Türkiye Yüzyılı’nı Türk bilim yüzyılı yapmak için daha çok çalışacağız” dedi.

    “Uzayda tarımı başlattık”
    Proje yürütücüsü Doç. Dr. Rengin Özgür Uzilday, “Alper Gezeravcı, uzay istasyonuna ilk gittiği gün deneyimizi kurmuştu. 10 günlük bir büyümenin sonrasında Türkiye’den giden tohumlar, ilk kez Uluslararası Uzay İstasyonunda yetiştirilmiş oldu. Böylelikle Türkiye’de ilk uzay tarımını da başlatmış olduk. Yetişen örneklerimiz, astronotumuz Alper Gezeravcı tarafından hasat edildikten sonra bir fiksatif solüsyonun içine yerleştirildi. O solüsyon içerisinde yer çekimsiz ortam koşullarını tamamen sabitledik. Daha sonra Uluslararası Uzay İstasyonunda eksi 80 derecede depolandı ve geldiği kapsülde yine aynı koşullarda dünyaya getirildi. En sonunda da Axiom-Space aracılığı ile bizlere kargo yoluyla ulaştırıldı” şeklinde konuştu.

    “Tarihi bir ana tanıklık ediyoruz”
    Tarihi bir ana tanıklık ettiklerini belirten Doç. Dr. Barış Uzilday da, “Tarihi bir ana tanıklık ettiğimiz için çok heyecanlıyız. Ülkemizin uzayda yetiştirdiği ilk bitkinin örnekleri kuru buz içerisinde bize ulaştı. Araştırmamızın pek çok farklı yönü var. İlk olarak halofit bir bitkinin kullanılması önemli. Bu bitki aynı zamanda ağır metal ve düşük sıcaklık dereceleri gibi farklı streslere tolerans gösteriyor. Bitkimiz ileride Ay veya Mars’ta tarım yapılmasına ve oradaki toprağın ıslah edilmesine öncülük edecek. Bundan sonraki aşamada bitkimizin öncelikle RNA’larını izole edeceğiz. Yerçekimsiz ortamda ve tuz koşulunda hangi genlerin ortaya çıktığını inceleyeceğiz. Çünkü bu koşullara bitkilerin adapte olmaları için farklı mekanizmalar var. Bu mekanizmalardan hangilerinin aktifleştiğini anlayabilirsek, ileride bunu tarım bitkilerine aktarma olasılığımız da olacak. Böylelikle uzayda daha ileriki zamanda kurulacak kolonilerde tarım yapmamızı kolaylaştıracak, ortama daha iyi uyum sağlamış bitkileri yetiştirmemize olanak sağlayacak” dedi.

  • Tıp ve sağlık eğitiminde çığır açan uygulama

    Tıp ve sağlık eğitiminde çığır açan uygulama


    Uygulama sayesinde normal ve patolojik sesler dinlenebilecek
    Proje ekibini tebrik eden Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Tam akredite, öğrenci odaklı, araştırma üniversitemizde pek çok proje hayata geçiriliyor. Akademisyenlerimiz tarafından Teknoparkımız bünyesinde geliştirilen ve KOSGEB ‘Ar-Ge ve İnovasyon Destek Programı’ kapsamında ticarileşme aşamasına gelen proje sayesinde, öğrencilerimiz ayırt edilmesi çok zor olan normal ve patolojik sesleri dinleyebilecek ve seslerin yaygın duyulduğu bölgeler üzerinde çalışılabilecekler. Sağlık ve tıp eğitiminde öncü nitelikte olacak bu projede emeği geçen herkesi tebrik ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum” diye konuştu.

    Öğrenciler seslerin yaygın duyulduğu bölgeler üzerinde çalışabilecekler
    Proje hakkında bilgi veren EÜ Atatürk Sağlık Hizmetleri Müdürü Doç. Dr. Ali Ekşi, “Ar-Ge ve İnovasyon Destek Programı’ kapsamında geliştirilen ve ticarileşme aşamasına gelen projemiz sayesinde öğrencilerimizin zorlandığı konulardan olan solunum ve kalp seslerinin kolay ayırt edilebilmesi amaçlanmıştır. Solunum seslerinin ve kalp seslerinin öğrenilmesi ile ilgili geliştirdiğimiz ürün, mobil uygulama ve sanal stetoskop olmak üzere iki parçadan oluşmakta. Geliştirilen uygulama içerisinde ise normal ve patolojik seslerin listesi mevcut. Öğrencilerimiz bluetooth bağlantısı sayesinde sanal stetoskoptan mobil uygulamaya bağlanarak bu sesleri dinleyebilecek ve seslerin yaygın duyulduğu bölgeler üzerinde çalışabilecekler” dedi.

    “Uygulamada 10 solunum ve 11 kalp sesi yer alıyor”
    Öğrencilerin kendi kendini test edebilme imkânı bulacağını dile getiren Doç. Dr. Ekşi, “Uygulamada 10 solunum ve 11 kalp sesi olmak üzere yaygın görülen tüm normal ve patolojik sesler yer alıyor. Uygulama kapsamında birden fazla stetoskop eşleştirilebilecek ve bu sayede öğrencilerimiz grup çalışması yapabilecek. Uygulama içerisinde yer alan quiz özelliği ile öğrencilerimiz kendi kendini test ederek bilgilerini pekiştirme ve kendilerini geliştirebilme imkânı bulacak” ifadelerini kullandı.

  • Sohbet esnasında tümör çıkardılar

    Sohbet esnasında tümör çıkardılar

    Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, cerrahların işini kolaylaştıran son teknolojik cihazları yerinde tespit etmek amacıyla Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesini ziyaret etti. Prof. Dr. Necdet Budak, doktorların daveti üzerine kıyafetlerini giyerek ameliyathaneye girdi. Bu sırada 63 yaşındaki Mehmet Hürriyet Karcı’nın beyin tümörü ameliyatı vardı. Rektör Budak, bir yandan hasta ile sohbet etti, cerrahlarda uyanık bir şekilde kalan hastanın beynindeki kitleyi çıkardı.

    Hasta, kızıyla telefonla görüştü: “Nadir gerçekleştirilen operasyona ben de bizzat katıldım”

    Ameliyat sırasında yine doktorlar, 63 yaşındaki hastayı kızı Eda Dere ile telefonda görüştürdü.

    Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine yapılan yatırımların ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anladıklarını söyleyen Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, “Hastanemizin bütün kliniklerini son teknoloji cihazlarla yeniledik. Ülkemizde beyin cerrahisi alanında nadir olarak gerçekleştirilen bir operasyona ben de bizzat katıldım. Kliniğimize kazandırdığımız cihazların ameliyat esnasında ne kadar kolaylık sağladığını da gözlemlemiş oldum. İyi ki medikal anlamda bu yatırımları yapmışız diye düşündüm. Vatandaşlarımızın bu son teknolojik imkanlardan devlet güvencesinde faydalanması da son derece önemli. Hocalarımızı bu başarılı çalışmalarından ötürü tebrik ediyorum” diye konuştu.

    “Hastamız, ertesi gün taburcu olabilecek şekilde operasyondan çıkıyor”

    Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Prof. Dr. Taşkın Yurtseven ise “Yeni alınan cihazımız sayesinde, daha önce yapılması çok güç olan, önemli anatomik bölgelerdeki küçük tümörlerin çıkarılmasını daha rahat gerçekleştirebiliyoruz. Navigasyon sistemi ve robotik kol yardımıyla hastalarda kesi yapmadan ya da minimal kesi ile bu tümörleri elimizle koymuş gibi çıkartabiliyoruz. Ameliyat edilen hastamızla, operasyon esnasında bilinci açık bir şekilde iletişim kurabiliyoruz. Hastamız, ertesi gün taburcu olabilecek şekilde operasyondan çıkıyor. Uyutma işlemi gerçekleşmediğinden ötürü de anestezinin komplikasyonlarından uzak oluyor. Son yıllarda kliniğimize ve hastanemize hiç olmadığı kadar yatırımlar yapıldı. Türkiye’de az rastlanacak teknolojik cihazlarla çalışıyoruz. Bunun faydasını da yine en fazla hastalarımız görüyor. Eğitim alanında da öğrencilerimize ve asistanlarımıza fayda sağlıyor. Bize sağladığı desteklerden ötürü Rektörümüz Prof. Dr. Necdet Budak’a ve üniversite üst yönetimine teşekkürlerimizi sunuyoruz” şeklinde aktardı.

    Ameliyatın kendisi adına çok iyi geçtiğini belirten 63 yaşındaki Mehmet Hürriyet Karcı, “Doktorlarımızdan Allah razı olsun. Herhangi bir ağrım ve sızım yok. Operasyondan gayet memnun kaldım. Rektör Bey de yanımızda bulundu ona da teşekkür ediyorum” dedi.

    Hastanın kızı Eda Dere de, “Ameliyat esansında babamla ve doktorlarla canlı olarak telefonda görüştük. Yapılan işlemleri bizlere telefonla bildirdiler. Herhangi bir yan etki yaşamadık. Babam, normal aksanda konuşmaya devam etti. Tüm ekibe çok teşekkür ederiz” diye konuştu.

  • “Yarım kalan üniversite hayali” tamamlandı

    “Yarım kalan üniversite hayali” tamamlandı

    İzmir’de yaşayan, Makedonya doğumlu 68 yaşındaki Mevlide Demir, içinde ukde kalan eğitim hayalini gerçeğe dönüştürerek herkesin takdirini kazandı. Vefat eden eşinin ‘Ben hayallerimi gerçekleştirdim, senin hiç hayalin yok mu?’ sorusu üzerine harekete geçen, emekli, 3 çocuk ve 2 torun sahibi Demir, ailesinin engeli sebebiyle hayalini kurduğu eğitim hayatına tekrar başlama kararı aldı.

    60 yaşında ortaokul, 68 yaşında üniversiteli oldu

    60 yaşında ortaokul eğitimine başlayan ve ardından devam eden süreçte lise eğitimini tamamlayan Demir, daha sonra üniversite sınavına girdi, Ege Üniversitesi İşletme Bölümünü kazandı ve 68 yaşında üniversiteli oldu. Mevlide Demir, şimdilerde eğitimini aksatmadan, titizlikle derslerini üniversiteden takip ediyor. Demir, aynı zamanda okuduğu bölümün yanında ikinci bir üniversite olarak da Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesinde Sağlık Yönetimi eğitimini de sürdürüyor.

    “Her şey eşimin bana ‘Senin hiç hayalin yok mu?’ sorusunu sormasıyla başladı”

    Yarım kalan eğitim hayatına, vefat eden eşinin kendisine yönelttiği bir soru üzerine başlama kararı aldığını söyleyen Mevlide Demir, “Eşimin bütün hayali emekli olduktan sonra köye yerleşmekti. Eşim bana ‘Senin hiç hayalin olmadı mı?’ diye sordu. Ben de ‘Olmaz mı var tabii; fakat benim hayalime geç kalındı bey’ dedim. Eşim de bana ‘Söyle, şimdiye kadar neden söylemedin?’ diye sordu. Ben de ‘Konusu açılmadı’ şeklinde cevap verdim; çünkü hayallerim yarım kalınca ben okul konusunu kapattım ve iş hayatına başlamıştım. Eşimin bu sorusu üzerine ortaokul eğitimimi tamamlama kararı aldım. Hayallerime kavuşacaktım, heyecanlıydım. Eğitim hayatıma başlayınca ortaokulu hemen bitirip ardından liseye başladım. Daha sonra liseyi de bitirip üniversiteye başladım. Hepsi art arda hızlıca gerçekleşti. İlk gördüğüm üniversite Ege Üniversitesi. Başka üniversite görmedim. Kendi çocuklarıma çok çalışın Ege Üniversitesini kazanın diyordum; çünkü onlar eğer burayı kazanırsa ben de onlar sayesinde burayı görecektim. Ben şimdi buradayım, başardım” şeklinde konuştu.

    “Üniversiteyi kazandığımı duyunca mutluluktan uyuyamadım”

    Üniversiteyi kazandığını öğrendiğinde heyecandan ağladığını söyleyen Mevlide Demir, “Üniversite sınav sonuçları açıklandığında ben köydeydim. Kızım beni aradı ve ağlıyordu. ‘Ne oldu kızım?’ dedim. Bana ‘Heyecandan ağlıyorum anne, Ege Üniversitesini kazanmışsın’ dedi. İnanamadım ve ben de ağlamaya başladım. Kızıma ‘Kızım yanlış bir şey olmasın dikkatli bak’ dedim. O da bana ‘Anne iyice baktım’ dedi. O gün mutluluktan gece uyumadım. Okula kaydımı yaptırdım ve ilk gün heyecanlı bir şekilde derse gittim. Sınıftaki gençlere ‘Günaydın’ diyerek güne heyecanla başladım. İlk başta hazırlık eğitimi görecektim. Ben de liseyi bitirdim; ama okulun verdiği kitaplarla eğitim gördüm sadece. Gençler çok rahat bir şekilde İngilizceyi kavrıyordu. İlk gün hoca bana soru soracak ve cevap veremeyeceğim diye çok heyecanlandım. O gün hemen eve gittim ve kızıma bana İngilizceyi en ayrıntılı şekilde baştan öğret dedim. Yavaş yavaş kendimi geliştirdim. Hazırlık sınıfını mutlaka geçmeliyim ki normal eğitime geçme hakkına sahip olayım” dedi.

    “Babam ‘Kız çocuğunu okutmam’ dedi”

    Babasının, okumasına izin vermediği için tüm umudunun o zamanlarda yıkıldığını belirten Demir, “Biz ilkokulu bitirdikten sonra babam bize ‘Kim okumaya devam edecek?’ diye sordu. Ben hemen parmak kaldırdım. Babam bana ‘Sen elini indir’ dedi. Benim tüm umudum o an yıkıldı. Okuma serüvenim orada son buldu. İlkokulu bitirdikten sonra hocalarım benden bir ışık gördü. ‘Okuyacak olan var mı?’ dedikleri zaman ben zaten parmağımı kaldırırdım. Babamın eğitim hayatıma izin vereceklerini düşünüyorlardı. Okul önlüğüm bile dikilmişti okula gideceğim zaman. En kötü günün ne gün dediklerinde ben de o günden bahseder ve okulda çekildiğim fotoğrafı gösterirdim. Benim için çok acı bir gündü” ifadelerini kullandı.

    “Babamı affettim”

    Hedefinin 4 yıllık eğitimi zamanında ve başarıyla tamamlamak olduğuna değinen Demir, sözlerine şunları da ekledi:
    “Ayrıca Açıköğretim Fakültesinde Sağlık Yönetimi Bölümü okuyorum. Bu bölümü de bitirmem lazım. İmkan varsa niye okumayayım ki. Gençler de okumalılar. Değişik kitaplar okudukça babamı daha iyi anladım. O, zamanında ailesinden öyle gördüğü için beni okutmamıştı. Babamın kabrine gidip babamdan özür diledim. Beni okutmadığın için ben de seni affediyorum dedim ve sen de beni affet baba dedim. O gece babam rüyama girdi. Çok duygulandım.”

    Mevlide Demir’in sınıfa ilk geldiğinde onunla gurur duyduğunu söyleyen sınıf arkadaşı Beyza Öztürk de, “Mevlide abla yılmamış, pes etmemiş ve hayallerine kavuşmuş. Hocalar kelimelerin doğru telaffuzlarını söylediğinde bizim aklımızdan uçup gidiyor; ama Mevlide abla onu not ediyor, tekrar tekrar üstüne düşüyor. Biz gerçekten ona imreniyoruz. Tekrardan ilk günkü heyecanı var ve bu bizi mutlu ediyor. Gerçekten Türk kadını böyle olmalı. O gururu bize veriyor ve ilham kaynağı oluyor” ifadelerine yer verdi.

    Kendilerine bir anne şefkatiyle yaklaştığını belirten sınıf arkadaşı Caner Mısırlıoğlu ise, “Bizim bu yaşta yapamadıklarımızı onun o yaşta yapması gerçekten kendi açısından çok büyük bir başarı. İçinde geçmişten kalan bir eksiklik vardı. Mevlide ablanın bu yaşta bunu yapabilmesi gerçekten benim açımdan da gurur verici onun açısından da gurur verici bir olay. Bize anne şefkatiyle yaklaşıyor. Çok samimi biri olduğunu düşünüyorum. Bizlere de örnek oluyor” dedi.

  • Meme kanserine karşı farkındalık yürüyüşü

    Meme kanserine karşı farkındalık yürüyüşü

    EÜ Tıp Fakültesi, EÜ Kanserle Savaş Uygulama Merkezi, European Medikal Students Association iş birliğiyle, meme kanserine dikkat çekmek amacıyla pembe yürüyüş gerçekleştirildi.

    “Pembe Tişörtlerinizle Yürüyüşümüze Bekliyoruz” sloganıyla Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde başlayarak kampüs öğrenci dekanlığında sona eren yürüyüşte katılımcılar, meme kanseri konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla “Meme Kanserinde Güç Sende” yazılı pankart taşıdı. Katılımın yoğun olduğu etkinlikte, meme kanserinde dikkat çekmek amacıyla pembe kurdele dağıtıldı.

    “Meme kanseri konusunda farkındalık ve erken tanı hayat kurtarır”

    Etkinlikte konuşan Prof. Dr. Emine Serra Kamer, “Dünya Sağlık Örgütü tarafından ekim ayı, Meme Kanseri Farkındalık Ayı olarak tanımlandı. Her sekiz kadından birinde meme kanseri riski tanımlanmış olması nedeni ile geniş tabanlı erken tanı çalışmaları özellikle bu ayda önem kazanmakta. Meme kanseri, maalesef kadınlarda en sık rastladığımız tümör türü olarak karşımıza çıkıyor. Meme kanseri konusunda farkındalık ve erken tanı son derece önemli. Bugün düzenlediğimiz bu etkinlikte, Ege Üniversitesi Hastanesinden öğrenci dekanlığına kadar; hekimlerimiz, hocalarımız, öğrencilerimiz, hastalarımız ve hasta yakınlarımızla beraber yürüyerek, erken tanının ve hep beraber güçlü olacağımızın sinyalini vermek istedik. Erken tanı hayat kurtarır. Bugün, bir kurdeleden ötesi bir gün. Hep birlikte bu dönemi atlatacağız” diye konuştu.

    Prof. Dr. Kamer, “Ege Üniversitesi Kanserle Savaş Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak meme kanseri farkındalık ayında, meme kanserinde farkındalık ve yeniden düşünmeyi artırmak amacı doğrultusunda Tıp Fakültemizde öğrencilerimiz, çalışanlarımız, hocalarımızla birlikte etkinlikler düzenlemeye devam ediyoruz” dedi.

    Etkinliğe ayrıca; EÜ Tıp Fakütesi Dekanı Prof.Dr. Rüçhan Sertöz, EÜ Kanserle Savaş Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Emine Serra Kamer, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Prof. Dr. Zeynep Özsaran, Prof. Dr. Senem Alanyalı, Doç. Dr. Fatma Sert, akademisyenler, öğrenciler, idari personel, hasta ve hasta yakınları katıldı.

  • “Giyilebilir Teknoloji” üretecekler

    “Giyilebilir Teknoloji” üretecekler

    Hızlı gelişen teknoloji ile birlikte günlük yaşam aktivitelerinin izlenebilir olma isteğinin ihtiyaç haline geldiğini söyleyen Doç. Dr. Tolga Akşit, “Giyilebilir teknoloji ürünlerinin popüler olmasını sağlayan en önemli etken, sağlıklı yaşamı teşvik edici olmasıdır. Bu tip teknolojiler, vücuda temas eden, elbise ya da aksesuarların içine yerleştirilerek taşınabilen tüm elektronik cihazlar olarak tanımlanmaktadır. Sağlıklı yaşam amacıyla fiziksel aktivite uygulamalarında giyilebilir teknolojilerin kullanılması, egzersize katılım ve sürdürülebilir olmasına destek olabilmektedir. Giyilebilir teknolojiler, kullanıcılar için çoklu veri toplama ve takibin kolaylaşması için kompakt bir çözüm sunarken sporcuların uzun süreli bireysel performans takibine imkan sağlar. Düzenli fiziksel aktivite ve antrenmanlar, sağlıklı yaşamı desteklemektedir. Sporcu performansı optimal seviyede tutabilmek için kalp atım sayısı, solunum sayısı gibi fizyolojik parametrelerin takip edilmesi gereklidir. Antrenman ve müsabakalar sırasında sporcuların performansı tek tek veya takım halinde anlık olarak takip edilebilmesi oldukça zor ve geniş bir uygulamadır” dedi.

    “Sporcuların antrenmandan yüksek verim almaları sağlanacak”

    Geliştirilecek ürünün özelliklerinden bahseden Doç. Dr. Akşit, “Projemiz çerçevesinde geliştirilecek tişört; kişilerin günlük spor aktivitelerinde kalp atım sayısını, solunum sayısını, elektrokardiyografik (EKG), vücut sıcaklığını, ter pH’ını, enerji harcama düzeyini, maksimal oksijen tüketimini ve kaç adım attığını üzerine yerleştirilmiş sensörler ile algılayacak, algılanan bu parametreler kablosuz olarak aktarılacak. Sensörlerden elde edilen verilerin laboratuvar ortamında uygun ekipmanlarla doğrulama çalışmasının yapılmasına takiben İzmir’de bulunan voleybol takımlarında yer alan profesyonel sporcular üzerinde saha ve laboratuvar testleri gerçekleştirilecek. Laboratuvar testlerinin Ege Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Performans ve İklimlendirme Laboratuvarlarında gerçekleştirilmesi planlanıyor. Takım sporları ve bireysel sporculardan antrenman sırasında toplanan veriler bir veri tabanında arşivlenecek ve derin öğrenme metodu kullanılarak değerlendirilecek. Derin öğrenme sonucunda elde edilen veriler antrenöre, antrenman programlarının oluşturulmasında sporcu performans verimliliği artırılmasına imkan sağlayacak şekilde öneriler sunan bir karar destek sistemi haline getirilecek. Giyilebilir teknoloji ürünü tişört sayesinde verilerin işlenerek sporculara özel antrenman programlarının oluşturulabilmesi mümkün olacak. Günlük hayatında spor aktivitesine yer veren kullanıcıların ihtiyaç ve talepleri yönünde ürünün seamless (dikişsiz örme) tişört şeklinde olması planlandı. Bu tişörtlere aynı zamanda kullanıcının esneklik ve rahatlığını (termal konfor, anti-bakteriyel ve kötü koku oluşumunu engelleme vb.) artıracak çalışmalar gerçekleştirilecek. Yapılan fiziksel aktivite sırasında sporcuların toplanan parametrelerinin değerlendirileceği, uzun vadede ve benzer programları yürüten diğer sporcularla karşılaştırmalı olarak izlenebileceği ve bu yönde öneriler sunabilen bir mobil yazılım da projenin bileşenidir. Bu sayede sporcuların yaptıkları antrenmandan en yüksek verimi almaları ve performanslarını her zaman optimal seviyede tutmaları sağlanacak” dedi.

    “Dünya pazarında yer alacak”

    Ürünün dünya pazarında da önemli bir paya sahip olabileceğini dile getiren Prof. Dr. Akşit, “Özellikle fiziksel aktivite yapan sporcular için kullanım kolaylığı ve fizyolojik parametrelerin takibi için büyük bir talep oluşabileceği ve bu teknolojinin önemli bir pazar payına sahip olabileceği öngörülmektedir. Daha önce geliştirilen giyilebilir ürünler proje olarak kalmış ve piyasada ulaşılabilir şekilde yer alamamıştır. Aynı zamanda geliştirilecek olan tişört performans sporlarında kullanımı hakkında henüz literatürde araştırma verilerinin sınırlı olması ve giyilebilir teknoloji ile ölçülebilecek parametrelerin çeşitliliğinin artırılması konusunda çalışmaların hala devam etmesi konunun inovasyona uygun, oldukça yeni ve orijinal olduğunu da göstermektedir. Tişörtün ileride bu alanda yapılacak çalışmalara öncülük edeceğini düşünmekteyiz” diye konuştu.

    Projede Ege Üniversitesi ile birlikte Dokuz Eylül Üniversitesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi de yer alıyor. Ege Üniversitesinden bir araştırma görevlisi ve iki öğrenci proje çerçevesinde bursiyer olarak görev alıyor.

  • Ege Üniversitesinde deney sırasında patlama: 2 yaralı

    Ege Üniversitesinde deney sırasında patlama: 2 yaralı

    Ege Üniversitesi Biyokütle Enerji Sistemleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezinin bahçesinde, deney yapımı sırasında patlama meydana geldi. Patlama sonrası bölgeye ambulans, polis ve itfaiye ekipleri sevk edildi. Olayda ilk belirlemelere göre biri öğretim üyesi, biri personel olmak üzere 2 kişi yaralandı. Hastaneye kaldırılan yaralılardan birinin durumunun ağır olduğu belirtildi.

  • Fırat Çakıroğlu’nun öldürülmesine ilişkin davada karar

    Fırat Çakıroğlu’nun öldürülmesine ilişkin davada karar

    Fırat Çakıroğlu’nun öldürülmesine ilişkin eski üniversite yöneticilerine açılan davada karar çıktı. Dönemin Ege Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Candeğer Yılmaz ile eski dekan Prof. Dr. Ersin Doğer, “görevi ihmal” suçundan 20 biner lira para cezasına çarptırıldı.

    İzmir’de, Ülkü Ocakları Ege Üniversitesi sorumlusu Tarih bölümü öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun (24) kavgada bıçaklanıp öldürülmesiyle ilgili davada, olayda kusuru bulunduğu gerekçesiyle tutuksuz yargılanan eski rektör Candeğer Yılmaz ve edebiyat fakültesinin eski dekanı Ersin Doğer, 10’ar ay hapis cezasına çarptırıldı. Sanıkların bu cezaları, önce iyi hal indirimiyle 8’er ay 10’ar gün hapse, ardından 20’şer bin lira cezaya çevrildi. Eski rektör yardımcısı Atilla Silkü ve eski genel sekreteri Mehmet Bülent Özkan ise beraat etti.

    Ege Üniversitesi’nde, 2015 Şubat’ta ülkücü öğrencilerle savcılık iddianamesinde ‘PKK/KCK gençlik örgütlenmesi YDG-H Yurtsever (Devrimci Gençlik-Hareketi) üyeleri’ diye söz edilen diğer öğrenci grubu arasında kavga çıktı. Kavgada bıçaklanan Ülkü Ocakları Ege Üniversitesi sorumlusu Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü 4’üncü sınıf öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu, yaşamını yitirdi. Olayla ilgili yürütülen yargılama sürecinde sanık Nurullah Semo, ‘kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis, ‘terör örgütü üyeliği’ suçundan da 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Karar, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bozularak ‘devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozmak’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildi. Çakıroğlu’nun öldürülmesiyle ilgili olayda kusuru bulunduğu gerekçesiyle üniversitenin eski rektörü Candeğer Yılmaz, eski rektör yardımcısı Atilla Silkü, eski genel sekreter Mehmet Bülent Özkan, edebiyat fakültesinin eski dekanı Ersin Doğer hakkında da İzmir 41’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Geçen yıl 20 Aralık’ta görülen duruşmada mütalaasını veren savcı, sanıkların ‘görevi kötüye kullanma’ suçundan 1 yıldan 3 yıla kadar ayrı ayrı cezalandırılmalarını istedi.

    YILMAZ YAZILI SAVUNMA VERDİ

    Tutuksuz sanıkların yargılanmasına bugün İzmir 41’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmaya Çakıroğlu’nun babası Fuat Mahir Çakıroğlu ve taraf avukatları katıldı. Geçen 31 Ocak’taki duruşmada savunma yaparken, Çakıroğlu’nun babası tepki gösterince kendini iyi hissetmediğini söyleyip savunmayı yarıda bırakan Candeğer Yılmaz’ın, savunmasını yazılı olarak mahkemeye sunduğu belirtildi. Duruşmada söz verilen Çakıroğlu’nun avukatlarından Muhammed Emre Tayyar, mütalaanın uygulanmasını talep etti. Savcı da mütalaasını tekrarladı.

    ÇAKIROĞLU’NUN BABASI SALONDAN ÇIKTI

    Söz alan Yılmaz’ın avukatı Güngör Tosunoğlu, “Geçen duruşmada karşı taraftan yapılan sataşma nedeniyle müvekkilim savunma yapamamıştı. Tekrar aynı şeyin yaşanmaması için savunmalar yapılırken karşı tarafların dışarıya alınması önerisinde bulunduk ama kabul görmedi. Bu nedenle müvekkilim yazılı savunma verdi. Bu olayda görevi kötüye kullanan kimse yoktur. Hiç kimse böyle bir olayın yaşanmasını istemez. Olay, ‘geliyorum’ demiş. 150 kişilik grup fakülteye girmeden önce durum Bornova İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bildirilmiş ama polisler geç gelmiş” ifadelerini kullandı. Diğer sanık avukatları da müvekkillerinin beraatini istedi. Öte yandan Fuat Mahir Çakıroğlu, karşı taraf avukatları savunma yaparken söz istedi. Söz verilmemesi üzerine Çakıroğlu, “Dayanamıyorum ve çıkmak istiyorum” diyerek salondan ayrıldı.

    İKİ SANIK BERAAT ETTİ

    Konuşmaların ardından karar açıklandı. Hakim, Candeğer Yılmaz ve Ersin Doğer’e, önce görevi ihmal suçundan 10’ar ay hapis cezası verdi, ardından duruşmadaki iyi hallerinden dolayı cezaları 8’er ay 10’ar gün hapse indirdi. Sanıklara verilen hapis cezası, 250’şer gün adli para cezasına çevrilip, 20’şer bin lira ceza verildi. Sanıkların 8 ay 10 gün süreyle kamu görevi hak ve yetkisi kullanmasına da yasak getirildi. Diğer tutuksuz sanıklar Mehmet Bülent Özkan ve Atilla Silkü ise beraat etti.

    ‘İÇİMİZ FERAH’

    Duruşmanın ardından kararı değerlendiren Fuat Mahir Çakıroğlu, “Fırat’ın katlinde kimin eli varsa hiçbiri gece gündüz uyuyamayacak. Bu cezalar içimizi biraz ferahlattı ama daha fazlası olması lazım. Bu tip insanların, ‘yöneticilik vasıfları olmasın’ diye biz özellikle bu davaları açıyoruz. Fırat’ımız gitti ama başka genç, aslan gibi çocuklarımız var. Onlar, böyle insanların çatısında olmasınlar. En başından her şey eksik yapılmış. Bunlar o günü konuşuyor ama 3 senelik bir geçmiş var. Fırat’ın okuduğu dönem ve ondan önce de yıllar var. Burası PKK’nın yuvası olmuş. Bu kadın 3 sene ne yapmış, niye önlem almamış? Buna müsaade ettikleri için cezalarını aldılar. İçimiz ferah” dedi.

  • Bakanlık bebeğe yapılan Covid aşısını doğruladı

    Bakanlık bebeğe yapılan Covid aşısını doğruladı

    Sağlık Bakanlığı, Prof. Dr. Zafer Kurugöl’ün “Bebek ve çocuklara yanlışlıkla kızamık aşısı yerine koronavirüs aşısı yapıldı” iddiası üzerine bir açıklama yaparak profesör hakkında soruşturma başlatıldığını açıkladı. İzmir’de ise bir bebeğe yanlışlıkla Kovid-19 aşısı uygulandığını doğrulayan Bakanlık, bununla ilgili soruşturmanın da sürdüğünü bildirdi.

    Ege Üniversitesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zafer Kurugöl’ün “Aile Sağlığı Merkezleri’nde bebek ve çocuklara yanlışlıkla Kovid-19 aşısı uygulandığı” açıklaması kamuoyunda ve sağlık camiasında büyük tartışmaya yol açtı. Sağlık Bakanlığı, İzmir’de bir bebeğe yanlışlıkla koronavirüs aşısı uygulandığını doğrularken soruşturmanın sürdüğünü belirtti. Bakanlık, Kurugöl’ün açıklamaları nedeniyle yeni bir soruşturma başlattı.

    “BİZ BÖYLE VAKALARLA KARŞILAŞTIK”

    Prof. Dr. Zafer Kurugöl, katıldığı canlı yayında “Zaman zaman yanlışlıkla bazı durumlar oluyor. Mesela sağlık ocaklarında yanlışlıkla Hepatit B ve kızamık gibi başka bir aşıyla karıştırabiliyorlar. Küçük çocuklara Kovid aşısı yapıldığı oluyor. Biz böyle vakalarla da karşılaştık. Sizi temin ederim hiçbir yan etki olmadı bu kişilerde ve son derece de iyi antikor oldu. 6 aylık veya 1 aylık bebekte bile çok iyi şeyler oldu. Bunları yayınlayacağız zaten. Ünlü bir tıp dergisinde yayınlanacak. Küçük bebeklerde yüksek doz verseniz bile yan etkisi açısından bir sıkıntı olmuyor.” ifadelerini kullandı.

    SAĞLIK BAKANLIĞI “BEBEĞE YANLIŞ AŞIYI” DOĞRULADI

    Kurugöl’ün bu ifadeleri sonrası Sağlık Bakanlığı da bir açıklama yaparak “bebeklere yanlış aşılar yapıldığı”na ilişkin iddialarının kabul edilemez olduğunun altı çizdi. Ayrıca, Bakanlık, İzmir’de bir bebeğe yanlışlıkla koronavirüs aşısı uygulandığını doğrularken soruşturmanın da sürdüğünü belirtti. Öte yandan Bakanlık tarafından yapılan açıklamada “İlgili öğretim üyesinin maksadını aştığını tahmin ettiğimiz talihsiz açıklamaları üzerine Bakanlığımızca yeni bir soruşturma başlatılmıştır.” ifadelerine yer verildi.

    KURUGÖL’DEN YENİ AÇIKLAMA

    Soruşturma haberinin ardından Kurugöl, yaptığı yeni açıklamada şunları ifade etti:

    “Ailelerden izin almadan bir çalışma gibi bir durum yok. Türkiye’de herhangi bir aşı çalışması için Sağlık Bakanlığı onayı gerekir. Burada benim vurgulamak istediğim, çocukların aşılanmasının önemli olduğu, çocuk aşılamasının yapılmasının ağır vakalar nedeniyle gerekli olduğudur. Çocuklarımızın sağlığını koruma adına çocukların aşılanmasını vurgulamak istedim.

    “CANLI YAYINDA BAZI SÖZCÜKLERDE YANLIŞLIK YAPABİLİYORUZ”

    5-11 yaş için de bir başvuru yapıldı otoritelere aşı için. Bizim küçük bebeklere aşı çalışması falan yaptığımız yok. Benim vurguladığım yanlışlıkla olsa bile aşının çocuğa yan etki yapmadığı. Canlı yayınlarda bizler sizin kadar profesyonel olmadığımız için bazı sözcüklerde yanlışlık yapabiliyoruz.

    “BİR AYLIK BİR ÇOCUKTU”

    Bize intikal eden bir olaydan dolayı böyle söyledim. Bizim dışımızda, İzmir’in dışında yanlışlıkla böyle bir şey yapılmış. Bildirilmiş bu. 105 milyon doz içinde insan bilmeden bazen hata yapabilir. Bunu yapan kişi hemen aileyi bildirmiş hem de sağlık müdürlüğünü bilgilendirmiş. Bize çocuğun gelmesi de bölgedeki en donanımlı hastane olduğumuz için izlem amacıyla gönderildi. Bir hafta kadar yatırdık. 1 aylık bir çocuktu. Bu olaydan beri 3 ay geçti, şu an 4 aylık. Dikkatli bir şekilde izliyoruz.”

    AİLEDEN SUÇ DUYURUSU

    Olayın ardından, ailenin Avukatı Dilek Güzel yaptığı yazılı açıklamada 1 Temmuz Perşembe günü 1 aylık bebeğe Hepatit-B aşısı yerine yanlışlıkla Biontech Covid-19 aşısı yapıldığı iddiasına ilişkin, bebeğin ailesinin suç duyurusunda bulunduğunu bildirdi.

    Güzel açıklamasında, “Sağlık Bakanlığı’nca hazırlanan ve aile hekimliği tarafından takibi yapılan yeni doğan aşı takvimine uygun olarak 30’uncu gün aşısı (Hepatit aşısı) yapılmak üzere mahalledeki Aile Hekimliği Birimi’ne götürülüyor, burada aşı uygulanıyor ve anne-bebek eve dönüyorlar. Baba işe gidiyor, 2-3 saat kadar sonra, müvekkillerimin evine gelinerek bebeğe Hepatit aşısı yerine yanlışlıkla Biontech (Covid-19 aşısı) uygulandığı, bebeğin acil olarak hastaneye götürülmesi gerektiği söylenmiş ardından bebek Ege Üniversitesi Hastanesi Çocuk Acil Servisi’ne götürülmüş. Doktorlar dünyada otuz günlük bir bebeğe ilk defa Biontech Covid-19 aşısının uygulandığını, aşının etkilerini bilemediklerini söylemişler. Bebeğin Ege Üniversitesi Hastanesi Çocuk enfeksiyon bölümüne yatışı yapılmış ve bebek burada 1 hafta süreyle takip edilmiştir” dedi.

    “DÜZENLİ OLARAK KONTROLLERİ YAPILIYOR”

    Hastanede bebeğin düzenli olarak kontrollerinin yapıldığını söyleyen Avukat Dilek Güzel,”Bebeğin düzenli olarak kan sayımı, kontrolleri yapılmakta olup bu kontrollerin ne kadar süreceği, aşıdan kaynaklı kalıcı bir sorun yaşanıp yaşanmayacağının belli olmadığı müvekkillerime söylenmektedir. Tıbbi müdahalenin hukuka ve meslek kurallarına aykırı olarak, gerekli özen gösterilmeksizin yapılmasında kusur ve ihmali bulunanlar hakkında gerekli soruşturmanın yapılarak cezalandırılmalarını talep ettik. Bebeğe bu işlemi yapanlarla ilgili yasal süreç başlattık. Müvekkillerim sürecin başından itibaren, toplumsal ve bireysel bağışıklık için aşılamanın önemli olduğunu düşünen, kendileri aşı olmuş kişilerdir. Bu durumun aşı karşıtlığı propagandası olarak kullanılmasını da bazı kişi ve kurumlarca yalanlanmasını da kabul etmemektedirler ” diye konuştu.

  • Ege Üniversitesi’nde geliştirilen aşı gönüllüler üzerinde denenecek

    Ege Üniversitesi’nde geliştirilen aşı gönüllüler üzerinde denenecek

    Ege Üniversitesi ARGEFAR ve Aşı ve Araştırma Geliştirme Grubu’nun, koronavirüse karşı TÜBİTAK desteğiyle geliştirdiği DNA aşısında Faz-1 aşamasına geçilecek. DNA aşısının yüksek biyoteknolojik bir aşı tekniği olduğunu kaydeden Doç. Dr. Mert Döşkaya, bu tip aşıların geliştirilmesinin zor olduğunu ancak geliştirildikten sonra virüs mutasyona uğrasa da çok kısa sürede yeni virüse karşı uyumlu hale getirilebildiğini söyledi.

    EÜ İlaç Geliştirme ve Farmakokinetik Araştırma Uygulama Merkezi (ARGEFAR) bünyesinde, koronavirüse karşı EÜ Aşı ve Araştırma Geliştirme Grubu’nun yürüttüğü çalışmalarda geliştirilen 2 prototip aşı örneğinin hayvan deneyleri sonuçlandı. Fareler üzerinde denenen aşı prototipi, deney hayvanlarında hücresel ve salgısal bağışıklığı kuvvetli uyardı. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) desteklediği Aşı ve Araştırma Geliştirme Grubu’nu ziyaret eden EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, EÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mert Döşkaya’dan çalışmalarla ilgili bilgi aldı.

    HAYVAN DENEYLERİNDE BAŞARILI SONUÇ ALINDI

    Faz-1 olarak adlandırılan bu aşamada aşının insana zarar verip vermediğinin belirleneceğini dile getiren Rektör Budak, “Koronavirüsün yayılmaya başlamasının hemen ardından, zaten aşılar üzerine yıllardır çalışmalar yürüten Mert hocamız ve ekibi, koronavirüse karşı da aşı geliştirmek üzere çalışmalarına başladı. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı koordinesinde Ege Üniversitesi olarak Ar-Ge grubumuz, önemli bir aşamayı tamamlanmış oldu. Bilim insanlarımız hayvan deneylerinde başarılı bir sonuç elde etti ve kısa süre içinde klinik deneylere başlayacak. Devletimizin desteği bilim insanlarımızın gayretleriyle üniversitemizde verimli bir çalışma yürütülüyor. Üniversitemizde yerli ve milli aşı geliştirilmesi anlamında böyle bir çalışmanın yürütülüyor olmasından gurur duyuyoruz. Gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Bu çalışmalar hem koronavirüse karşı hem de gelecekte yaşanabilecek benzer salgınlara kısa sürede koruyucu aşı geliştirilmesi açısından büyük önem taşıyor” dedi.

    ‘EGE’DE AŞI MERKEZİ KURMAK İSTİYORUZ’

    Deneyimli ve donanımlı bilim insanlarının bu alanda daha çok bilimsel araştırma üretebilmeleri için EÜ’de bir aşı merkezinin kurulmasını istediklerini, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) nezdinde başvurularının bulunduğunu sözlerine ekleyen Rektör Budak, “Ege Üniversitesi’nde bir aşı merkezi kurmak istiyoruz ve bu konuyla ilgili girişimlerimiz devam ediyor. Bu alanda yetişmiş ve önemli çalışmalara imza atmış bilim insanlarımızın, virüslere karşı aşı çalışmalarını bir çatı altında toplamak istiyoruz. Bilim insanlarımızın, bilimsel araştırmalar anlamında ülkemize ve milletimize daha fazla katkı sağlayabilmesi için böyle bir merkezin devletimiz tarafından üniversitemize kazandırılacağına inancım tam. Koronavirüse karşı aşı çalışmalarında yer alan bilim insanlarımıza teşekkür ediyor, kendilerine başarılar diliyorum. Biz her zaman onların yanındayız” diye konuştu.

    HAYVAN DENEYLERİNDE 2 PROTOTİP BAŞARILI OLDU

    DNA aşısının yüksek biyoteknolojik bir aşı tekniği olduğunu kaydeden Aşı ve Araştırma Geliştirme Grubu’ndan EÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mert Döşkaya, “Koronavirüse karşı dört farklı prototip geliştirdik. Hayvan deneylerinde elde etmek istediğimiz çıktılara ulaştık. Geliştirdiğimiz iki aşı prototipi, deney hayvanlarında kuvvetli hücresel ve salgısal bağışık yanıtı uyardı. Şimdi klinik aşamaya geçeceğiz, bununla ilgili hazırlıklarımızı tamamlamak üzeriyiz” dedi.

    ‘İNSANA ZARAR VERİP VERMEDİĞİNİ İNCELEYECEĞİZ’

    Hayvan deneylerinde elde edilen başarının ardından geliştirdikleri aşının insanlar üzerinde deneneceğini belirten Doç. Dr. Döşkaya, “Prototipini geliştirdiğimiz aşıdan şu anda büyük ölçekte geliştiriyoruz. Yasal otoriteye dosyamızı sunup, onay alacağız. Klinik deney aşamasının ilki olan Faz-1’de geliştirdiğimiz aşı, gönüllüler üzerinde denenecek ve aşının insana zarar verip vermediğini inceleyeceğiz. Olumsuz bir sonuç beklemiyoruz ancak bir aşı ya da ilaç geliştirmek kolay değil, bunun birçok aşaması var. Bu da o aşamalardan birisi” diye konuştu.

    MUTASYONA KARŞI KISA SÜREDE ÇÖZÜM SAĞLIYOR

    DNA aşılarının yüksek biyoteknolojik ürünler olduğu için geliştirilmesinin zor olduğunu ifade eden Doç. Dr. Döşkaya, “Ancak bir kez geliştirdiğinizde ‘Suş’ diyoruz, yani virüs farklılaşırsa çok kısa sürede ve hızlı bir şekilde aşıyı yeni virüse karşı uyumlu hale getirebiliyorsunuz. Kolay ve ucuz üretilebilir olmasının avantajları var. Zorlu süreçte bizlere destek veren herkese teşekkür ediyorum” dedi.