Etiket: emine erdoğan

  • Emine Erdoğan’dan Yenişehirli kadınlara selam

    Emine Erdoğan’dan Yenişehirli kadınlara selam

    Emine Erdoğan ile Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesinde görüşen kursun öğretmeni Sinan Eşkin, okuma yazma öğrenen köyün en yaşlısı tarafından yazılan mektup ile birlikte gönderilen patik ve çemberi kendisine hediye etti.

    Yenişehir Hüma Hatun Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Güzellik Hizmetleri Alan Öğretmeni Sinan Eşkin, “Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesinde görüştüğümüz Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’nin öncülüğünde başlatılan okuma-yazma seferberliğinde 2018 yılında başlatılan Yenişehir Çiçeközü köyünde kurs öğretmeni olarak görev almıştım. O dönem yaşları 45 ile 75 arasında değişen 12 bayan öğrencim üstün gayret sergileyerek, okuma yazmayı öğrendiler. Kurs bitiminde bütün öğrenciler Cumhurbaşkanımıza ve eşine mektup yazdılar. Yazılan mektupları, Twitter hesabından yayınlayan Emine Erdoğan, bizleri de arayarak onura etmişti. Yıllar sonra, o yazılan mektupları unutmaması bizleri çok mutlu etti” diye konuştu.

    Eşkin, “ Sayın Emine Erdoğan Yenişehir’e, Çiçeközü Köyüne ve Kursa katılan kıymetli büyüklerimize selamlarını ilettiler. Bayanlarımız yazıkları mektupta Emine Hanım uygun gördüğü takdirde dünya gözüyle kendileriyle görüşmek istediklerini iletmişler. Kendilerine bizleri kabul ettikleri için köyüm adına teşekkür ediyorum” dedi.

     

  • Bursa’da pazar atıkları gübreye dönüşüyor

    Bursa’da pazar atıkları gübreye dönüşüyor

    Yıldırım Belediyesi organik gübre üretimi sağlayan ‘Kompost Tesisi’ni Bursa’ya kazandırdı.

    Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın desteğiyle kurulan ‘Kompost Üretim Tesisi’ hizmete başladı.

    Ekipler 48 Pazar yerinden akşamları topladıkları sebze meyve atıklarını haftalık 3 bin 500 litre organik atık işleme kapasitesine sahip kompost tesisinde gübre haline getiriyor.

    Gübreleri ilçedeki köy kadın derneklerine ve çiftçilere dağıttıklarını ifade eden Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz, “Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan hanımefendinin paylaşımı bizi onurlandırdı, heyecanımızı bir kat daha arttırdı. Pazar yerlerinden, park bahçelerden ve Belediyemiz hizmet birimleri ile sosyal tesislerimizden topladığımız atıklar, Kompost Üretim Tesisimizde işleniyor ve organik gübre oluyor. Bu işlem sayesinde hem organik atıkları dönüştürüyor hem de toprağı daha verimli hale getiriyoruz. Elde ettiğimiz kompost gübre ile de ilçemizde yer alan park, bahçe ve yeşil alanlardaki gübre ihtiyacının yüzde 20’sini tedarik etmeyi hedefliyoruz” dedi.

    Kompost Üretim Tesisi’nde üretilen organik gübre sayesinde; karbon, azot ve fosfor bakımından kaliteli ve zengin bir toprak elde ettiklerini ifade eden Başkan Oktay Yılmaz, “Yıldırım Belediyesi olarak pazar atıklarını kompost gübre haline getirerek dış alımla yapılan kimyasal gübre tüketimini azaltıyor, tarıma ucuz ve daha faydalı girdi elde ederek ekonomik kazanım elde ediyoruz. Fiziksel, kimyasal, biyolojik ve fizyolojik özellikleri kalıcı bir şekilde iyileşen bitkilerle nitelikleri düzelen ürünlerde verim artışının oluşmasına ve elde edilen dengeli oluşumla sürdürülebilir tarımın artırılmasına katkı sağlıyoruz. Ayrıca tesis ile çevrede oluşan koku, hava kirliliği ve sera gazı salınımını azaltıyor, karbon ayak izini düşürüyor ve çöp depolama alanlarına giden atık miktarının düşmesine katkı sağlıyoruz. İlçede günlük 550 ton atığın yarısını geri dönüşebilir hale getirmek amacındayız” diye konuştu.

    Emine Erdoğan yaptığı paylaşımda, “Toplumsal sıfır atık bilincinin oluşması için çevre dostu belediyelerimizin girişimlerini görüyor ve gayretlerini gönülden destekliyorum. Sıfır atık anlayışını kompost üretim tesisi ile bir adım ileriye taşıyan Bursa Yıldırım Belediyesi’ni tebrik ediyorum. Pazar yerlerinde çöpe giden sebze, meyve atıklarını tesiste, organik gübreye dönüştürerek hem toprağı daha verimli hale getiriyorlar. Hem de ekonomik gelir elde ediyorlar. Örnek uygulamasının 81 ilimizde yaygınlaşmasını diliyorum” demişti.

    Yıldırım Belediyesi de aynı paylaşıma, “Gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için dünya ortak evimiz diyerek sizin öncülüğünüzde sıfır atık çalışmalarımıza devam ediyoruz

    Çevre dostu belediye olarak destekleriniz için teşekkür ediyoruz” ifadeleriyle cevap vermişti. Emine Erdoğan’ın paylaşımının kendileri için büyük bir gurur vesilesi olduğunu kaydeden Başkan Yılmaz, “Emine Erdoğan hanımefendi tarafından takdir kazanmak için bizim için büyük bir onur ve motivasyon kaynağı. Bizde bu noktada heyecanlandık arkadaşlarımız heyecanlandı. Yaptıkları işin ne kadar önemli olduğunu daha çok farkına vardılar. İnşallah bundan sonra da bu noktadaki çalışmalarımızı artırarak sürdürmeye devam edeceğiz” dedi.

    Yıldırım’da çevre bilinci ana okulunda başlıyor

    Yıldırımda çevre bilinci konusuna anaokulundan başladıklarını belirten Oktay Yılmaz, “Anaokullarımızda ilk ve ortaokullarımızda çocuklarımıza çevre bilincini aşılıyoruz. Etkinlikler düzenleyip çocuklarımızı ve okullarımızı ödüllendiriyoruz. Çevre bilincini bu noktada önemsiyoruz çünkü buradan çok önemli geri dönüşler alıyoruz. Şu an geldiğimiz noktada günlük 550 ton atık topluyoruz ve bunun yarısını geri dönüştürebilmeyi hedefliyoruz. Bunun için her gün bir takım etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Örneğin diyoruz ki evinizde “1 litre atık yağ biriktirin biz gelip onu alalım yerine size 5 litre su verelim” bu çok teveccüh gören bir kampanya oldu. Bunun gibi elektronik atıklarınızı gelip toplayalım size tasarruflu ampul verelim dedik. Ziyaret ettiğimiz evlerin hanımlarına bir kahve bir cezve hediye ederek bu işin farkındalığını oluşturmaya çalışıyoruz. Bu noktada hedefimiz Yıldırım ilçemizdeki tüm işyeri ve evlere ulaşıp bu farkındalığı artırabilmek ve her gün geri dönüşüm toplayan bir belediye olmak” diye konuştu.

  • Guterres’ten Erdoğan’a sıfır atık teşekkürü

    Guterres’ten Erdoğan’a sıfır atık teşekkürü

    Antonio Guterres, “sıfır atık” konusundaki çabaları ve çalışmaları dolayısıyla Emine Erdoğan’a teşekkür etti. Guterres’in sözcüsü tarafından BM’nin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, “Türkiye’nin Başbayanı Emine Erdoğan ile görüşmede, sıfır atık konusundaki çabaları ve desteği için kendisine teşekkür edildi. Sorumlu bir atık üretimi ve tüketimi küresel hedeflerin başarıya ulaşmasının anahtarıdır” denildi.

    “Ortak bir çabayla küresel ‘sıfır atık’ hedefine ulaşacağız”

    Emine Erdoğan, BM’den yapılan açıklamanın ardından yaptığı paylaşımda, “Antonio Guterres ile başladığımız ‘Sıfır Atığa Küresel Taahhüt’e 20’den fazla first lady, bakanlar, uluslararası kuruluş temsilcileri kısa sürede imza attı. Birlikte, ortak bir çabayla küresel ‘sıfır atık’ hedefine ulaşacağız” ifadelerini kullandı.

  • Dünyanın ilk yüzer atık su arıtma tesisi

    Dünyanın ilk yüzer atık su arıtma tesisi

    Dünyanın ilk yenilikçi yüzer atık su kabul ve arıtma tesisi Göcek koylarında hizmet vermeye başladı. Tesis, deniz ve kıyı alanlarının korunması için denizcilik atıklarının kaynağında bertarafını sağlayarak Türkiye’nin kıyı ve koylarındaki deniz araçlarından kaynaklı deniz kirliliğini kaynağında önlemeyi amaçlıyor.

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı AR-GE projesi

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının Ar-Ge projesi olan yüzer atık su ve arıtma tesisi, teknelerdeki atık suları alabilmekte ve aynı noktada bu atık suları yüksek kalitede ileri teknoloji ile arıtabiliyor. Bakanlığın ‘Denizcilik Atıklar Uygulaması’na kayıtlı olan sistem, atık suyunu veren teknelerin mavi kartlarına atık su bilgilerini işleyerek belge verebiliyor. Tesis Fethiye Göcek Körfezi Kille koyunda konumlanırken, 1 yıldır hizmet veriyor.

    Kapasitesi 100 metreküpe kadar çıkabiliyor

    Dünyada ilk kez yapılan bu tesisin kapasitesi günde 16 metreküp olmasına rağmen, esnek tasarımda yapılan teknolojinin günlük kapasitesi 100 metreküp atık su kabulüne kadar çıkabiliyor. Tesis saatte 15 ila 20 teknenin atık suyunu alarak arıtıyor. Sistemin içerisinde bulunan özel filtreler sayesinde teknelerin atık sularından gelecek olan mikro plastikler de elimine ediliyor.

    Hem ekonomiye, hem çevreye faydalı

    Tekneler atık sularını vermek için seyir rotalarından çıkarak koy veya Körfez içerisindeki atık verme istasyonlarına gitmek zorunda oldukları ve gidip-gelmek zorunda oldukları için yol kat ediyor. Bu sırada teknenin büyüklüğüne göre saatte 100 ila 250 litre yakıt yakarak atık su vermeden kaynaklı ilave karbondioksit emisyonuna sebep oluyor. Bakanlığı AR-GE projesinin hayata geçirilmesi ile tesisler gemilerin seyir yoluna yakın noktalara konacağı için atık su vermeden kaynaklı ilave karbondioksit emisyonlarını sıfırlanıyor.

    Sistem Güneş Enerjisi ile çalışacak

    Yüzer iskele üzerinde bulunan güçlü pompa sayesinde bir teknenin ortalamama tüm atık suyu 4 dakika içerisinde alınabiliyor. Üzerinde bulunan ekipmanlarla karadan hiçbir şekilde bağlantısı olmadan kendi kendine yetebilen yüzen atık su kabul ve arıtma tesisi temiz enerji ile çalışabiliyor. Projede, İnşaat mühendisleri, denizcilik (oşinografi) uzmanı, çevre mühendisi, arıtma teknolojisi uzmanı, yazılım ve bilgisayar uzmanı görev aldı.

    Muğla kıyılarına 50 adet tesis gerekli

    1480 kilometre kıyı uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun kıyılarına sahip Muğla’daki koylarda en az 50 adet, Türkiye genelinde ise 300’ün üzerinde noktada bu tesise ihtiyaç olduğu belirlendi. Kurulacak tesisler ile hem ekonomiye, hem çevreye, hem de zaman açısından büyük avantajlar sağlaması bekleniyor.

    Karadan sonra, denizde de sıfır atık

    Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın başlattığı ‘Sıfır atık’ projesinin mavi vatanda da uygulanabileceği açıklanırken, böylesi büyük bir projenin Türkiye’ye kazandırılması için Emine Erdoğan’ın projeyi sahiplenmesinin ve desteğinin çok önemli olduğu vurgulandı.

    “Sistem hem sağlıklı, hem ekonomik”

    Yüzer atık arıtma tesisinden faydalanan tekne kaptanı Efe Akdayıoğlu, “Bize hem zaman açısından, hem de ekonomik açıdan faydası var. Bu tesis hiçbir ülkede yok. Değişik bir sistem var ve daha sağlıklı, daha iyi” dedi.

    “Tekneciler tesisin arttırılmasını istiyor”

    Atık Tesisi İstasyon Sorumlusu Mehmet Eksin, yerli ve yabancı teknelerin atık su için tesise geldiğini belirterek, “Buraya gelen müşterilerin çoğunluğu yabancı. Yabancıların hayranlıkla baktığı, Türkler de yeni yeni keşfediyor. Yabancılar bu sistem hakkında Avrupa’da ve Türkiye’de geç bile kalındığını söylüyorlar. Gelen tekneler o kadar çok memnun ki gelen tekrar geliyor. Sıfır bir tesis. Türk kaptanlar bu sistemin bu bölgede az olduğunu, yetmediğini, teknelerin Göcek’e gidişi-gelişi, Göcek’in çok uzak olduğunu, illegal iş yapmak istemediklerini, bu sistemin ve istasyonların çoğaltılmasını istiyorlar” dedi.

    “Dünyanın ilk ve tek yüzen atık su kabul ve arıtma tesisi”

    Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı, Doç. Dr. Çağdaş Gönen, “Bu platform Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın bir AR-GE projesi. Proje çerçevesinde yüzen bir tesiste teknelerden, gemilerden atık suyu kabul ediyoruz. Aynı zamanda bu noktada atık suyu arıtabiliyoruz. Bu tesis 4 metre en, 20 metre uzunlukta ve karadan bağımsız olarak kendi kendine yeterek arıtma işlemini yapabilen bir tesistir. Tesiste ortalama bir tekne 7-10 dakika arasında atık suyunu kolaylıkla verebiliyor. Şu anda kapasitesi günde 16 metreküp. Ama ihtiyaca göre bu kapasiteyi 50 hatta günde 100 metreküp teknelerden alacak atık suyu arıtacak şekilde tasarlanabilmektedir. Ayrıca temiz enerji ile çalışabilecek şekilde ekipmanlarla donatılmıştır ve güneş enerjisi ile kendi enerjisini üreterek çalışabilen bir performansa sahiptir. Diğer bir özelliği arıtma teknolojisi olarak içeresinde ileri bir teknoloji kullandık. Bu teknoloji sayesinde teknelerin atık sularındaki mikroplastikler de elimine edilerek denize karışması engellenmektedir. Bu yüzen platformlar gemilerin teknelerin seyir rotalarına yakın yerlere yerleştirildiğinde gemilerden atık vermek için kaynaklı emisyonlar sıfırlanmış olacaktır. Bu üzerinde durduğumuz platform dünyada ilk ve tek yüzen atık su kabul ve arıtma tesisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunu farklı interdisiplinler mühendislikleri bir araya getirerek yaptık. Burada inşaat mühendisleri, denizcilik uzmanları, arıtım uzmanları ve hatta imalat uzmanlarının tamamını bir araya getirdik”

    “Sistem, Bakanlık ve Sahil Güvenlik atık su sistemlerine kayıtlı”

    Gönen, sistemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği ile Sahil Güvenlik atık alım sistemine bağlı olduğunu belirterek, “Bu tesisin diğer bir özelliği ise Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın denizcilik atıkları uygulamasına kayıtlı bir sistemdir. Yani tekneler gelip atık suyunu buraya verdiklerinde biz buradan Bakanlığın sistemine kaydettiğimiz için hem bakanlık hem Sahil Güvenlik teknenin atık suyu verdiğini sistemlerinden rahatlıkla görebilmektedir” dedi.

    “Muğla’ya 50, Türkiye kıyılarına 500 tesis kapasitesi var”

    Yüzer atık su arıtma tesisi projesinin Türkiye’de karada uygulanan sıfır atık projesinin denizlerde de uygulanabileceğini belirten Doç. Dr. Gönen, “Cumhurbaşkanımızın eşleri Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi dünyaya örnek olacak bir çevre projesine, yani sıfır atık projesine ülkemizde himaye etmiştir ve bu proje hem ülkemizde uygulanabilir olmuştur ve hem de dünyada çok ses getirmiştir. Bu AR-GE projesi de Türkiye’de uygulanan sıfır atık projesinin denizlerdeki ayağını oluşturabilecek güce sahiptir. Bu tesis ile kabaca bir hesap yapıldığında Muğla ilinde 50 tane, Türkiye genelinde ise 500 taneye kadar konulabilecek bir potansiyelimiz ortadır. Bu AR-GE projesine Avrupa Birliğindeki bazı fon kaynaklarına anlattığımızda gerçekten fonlanabileceğini gördük. Bu büyük rakamlar. Bu projenin hayat bulabilmesi için Sayın Emine Erdoğan Hanımefendinin desteğinin ve himayesinin olduğunu söyleyebilirim” dedi.

  • Polonya’da Türk lezzetleri tanıtıldı

    Polonya’da Türk lezzetleri tanıtıldı

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayesinde Türkiye’nin Varşova Büyükelçiliğince düzenlenen Türk Mutfağı Haftası devam ediyor.

    Polonyalı ve yabancı çok sayıda davetliye hem Türkiye hem de Türk lezzetlerinin tanıtıldığı etkinlikte ilk olarak Emine Erdoğan’ın Türk Mutfağı Haftası ile ilgili videolu mesajı izlendi. Ardından Türkiye’nin Varşova Büyükelçisi Cengiz Kamil Fırat yaptığı konuşmada, Türk mutfağının kökeni, tarihsel gelişimi ve Türk mutfağının günümüzdeki konumu ile ilgili davetlileri bilgilendirdi.

    “Muhteşem ve sıra dışı bir deneyim”

    Konuşmalarının ardından davetlilere geleneksel usullerle hazırlanan fava, analı kızlı yemeği, ciğer, su muhallebisinden oluşan menü servis edildi. Yemek sırasında Varşova Frederyk Chopin Üniversitesi’nde öğrenim gören Türk öğrenciler de Türk müzikleri çalarak davetlilere keyifli anlar yaşattı. Davetlilere Türk kahvesi ve Türk çayı servis edilmesiyle son bulan etkinlikte, davetliler yemekler için ‘muhteşem ve sıra dışı bir deneyimdi’ yorumunu yaptı.

  • İntegratif ve Anadolu Tıbbı Kongresi Bursa’da başladı

    İntegratif ve Anadolu Tıbbı Kongresi Bursa’da başladı

    Bursa Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezinde düzenlenen İntegratif ve Anadolu Tıbbı Kongresinde çok sayıda geleneksel tıp standı yer aldı.

    Osmangazi Salonunda ‘Kültür Başkenti Bursa’dan Anadolu Tıbbına Yolculuk’ adı altında düzenlenen kongrede konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi katıldı.

    Kongrede konuşan Emine Erdoğan 2022 Türk Dünyası Kültür Başkenti Bursa’da bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirterek açıklamalarda bulundu.

    “SAĞLIĞIN HAYAT DEMEK OLDUĞUNU DERİNDEN ÖZÜMSEDİK”

    Erdoğan, “Bursa, doğası, tarihi ve manevi iklimiyle insan ruhunu yükselten bir şehir. Bu müstesna coğrafya, medeniyetlerin doğumhanesi olmuş, dünyayı değiştiren ecdadımızın ayak izleriyle mühürlenmiş. Ne mutlu bize ki, Bursa bugün, ‘İntegratif ve Anadolu Tıbbı Kongresi’ vesilesiyle bizleri ağırlıyor. Ev sahibimiz, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Tıp Fakültesine ve tüm paydaşlarına teşekkürler. Lokman Hekim’e ‘en büyük nimet nedir’ diye sormuşlar, ‘iyi huylu olmak’ demiş. ‘En hayırlı mal nedir diye’ sormuşlar, ‘sağlık’ demiş. Çünkü sağlık, güzel ve kaliteli bir yaşamı besleyen, hayata neşe katan bir pınardır. Sadece bireylerin değil, toplumların da huzur ve refahını sağlıklı olma hali belirler. Son iki buçuk yılımız tarihin en büyük salgınlarından birini tecrübe ederek geçti. Sanıyorum ki, sağlığın ve sağlık alanında atılacak adımların önemini çok daha iyi idrak ettik. Sağlığın aslında hayat demek olduğunu daha derinden özümsedik.” dedi.

     

    “BURSA ANADOLU TIBBI AÇISINDAN ÖNEM ARZ EDİYOR”

    Kongrede konuşan bir diğer isim olan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise; “Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının geliştirilmesi çabalarımız kapsamında, önemine hepimizin kani olduğu bir etkinlik gerçekleştiriyoruz. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları açısından köklü bir medeniyetin mirasını taşıyan, tarihi ve coğrafi zenginliğe sahip ender ülkelerden biriyiz. Anadolu tıbbının ışığını bugüne taşıyan simge isimlerimiz ve şehirlerimiz var. Bursa, bu şehirlerimizin başında geliyor. Bir kültür şehri olması ve sağlık tarihimiz açısından önemi itibariyle Bursa, Anadolu tıbbı açısından özel bir önem arz ediyor.” dedi.

    “BİRÇOK KÜLTÜR BİTKİSİNİN GEN MERKEZİ ANADOLU TOPRAKLARIDIR”

    Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi de tıbbi aromatik bitkilerin, pandemiyle birlikte tüm dünyada ilk sırayı aldığını ifade ederek, “Tarım ve sağlık birbirinden ayrılamaz konulardır. Bu kongrede bizleri bir araya getirenlere teşekkür ediyorum. Biyolojik çeşitlilik bakımından da Türkiye en zengin ülkelerden biridir. Birçok kültür bitkisinin gen merkezi Anadolu topraklarıdır. Her geçen gün bitkilerin önemi giderek artmaktadır. Avrupa kıtasından daha fazla biyolojik çeşitliliğe sahibiz. Dünya üzerindeki tıbbi bitkilerin yüzde 6’sının Türkiye’de olduğunu ortaya konulmuştur” dedi.

    Bursa’da 3 gün sürecek kongrede 37 oturumda konusunda uzman olanlar, katılımcılara bilgilerini aktaracak.

    Emine Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan diğer başlıklar şu şekilde:

    Dünya Sağlık Örgütü, 1974’te, sağlığı sadece hastalık ya da bir engelin olmayışı değil, beden, ruh ve sosyal yönden de bir iyilik hali olarak tanımladı. Yani sağlık, çok yönlü, çok boyutlu ve süreklilik arz etmesi gereken bir haldir. Nitekim, insan dediğimiz varlık, sadece bedenden ibaret değil. İnsan, beden ve ruhun bir araya geldiği eşsiz bir mekanizma. İnsan varoluşunun, manayı temsil eden ruh, maddeyi temsil eden beden tarafı var. Bedenin iyi olması ruha mutlaka sirayet ediyor. Aynı şekilde ruh iyi olduğunda beden de iyileşiyor. Sağlık, insanlığın tarih boyunca her dönem büyük önem atfettiği, üzerine çok düşünüp, çalıştığı bir konu olmuştur. Tıp, eczacılık ve botanik gibi alanlarda nice eserler yazılmış, dünyanın ortak bilgi hazinesine eklenmiştir. İnsan sağlığına adanmış bu çaba, nice keşfin de zeminini hazırlamıştır. Şifayı her yerde arayan insan, bitkilerin, hayvanların, toprağın, suyun, seslerin ve hatta kokuların kendine has dillerini deşifre etmiştir. Ve topladıkları bilgilerin ışığında bir yaşam inşa etmişlerdir. İbni Sina bir eserinde şöyle diyor; ‘Tedavinin en iyi ve en etkili yollarından biri hastanın aklî ve ruhî güçlerini artırmaktır. Ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, hastanın çevresini sevimli hale getirmek, ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.’ Anlıyoruz ki, sağlık ilacın yanında, yaşadığımız ortam, işittiğimiz ses, etkileşim halinde olduğumuz sosyal çevre gibi birçok unsurla ilgili. İşte Geleneksel Anadolu Tıbbının özü de, denge, ölçü ve doğayla barışık bu yaşam tarzıdır. Bu medeniyet mirasını dışlamadan, modern hayata entegre edebilsek, sağlığın bir kültür olarak yaşandığı, çok daha anlamlı bir dünya inşa edebiliriz.

    “Hayatın hemen hemen her alanında devrimsel dönüşümler gerçekleşiyor”

    Tedavi yöntemleri gelişiyor ve tıpta yeni buluşlar gündem oluyor. Buna rağmen, insan sağlığı hızla bozulmaya, hastalıklar artmaya devam ediyor. Kronik hale gelmiş hastalıkların cenderesinde ömürler geçiyor. İşin kötüsü, bu hastalıklara yakalanma yaşı gittikçe düşüyor. Kanser, diyabet, astım, obezite, insanlar arasında hızla yaygınlaşıyor. Ve maalesef çocuklara da sirayet ediyor. Bu kadarıyla da kalmıyor, bu hastalıklar başka hastalıklara kapı aralıyor. Mesela, obezite; kanser, kalp, kas ve iskelet sistemi gibi hastalıkların davetçisi. Aynı şekilde, diyabet; körlükten felce, böbreklerin iflasından ampütasyona kadar çeşitli felaketlere zemin hazırlıyor. Meselenin özüne indiğimizde kronik hastalıkların çoğunlukla yaşam tarzından kaynaklandığını görüyoruz. Sağlığı hayatın merkezinden uzaklaştırıp, yalnızca hastane binalarına sığdırmamız da hastalıkların ömrünü uzatıyor. Sağlık yalnızca hastalandığımızda aklımıza gelmemeli! Bilakis, yaşantımızı şekillendiren bir düşünceler bütünü olmalı. Bildiğiniz gibi tüm dünyada, Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp, son derece talep görür hale geldi. Çünkü bu metod insanı ruh ve beden bütünlüğü çerçevesinde ele alıyor, değerlendiriyor. Sadece hasta olduktan sonra değil, hasta olmamak için yapılması gerekenlere ilişkin de detaylı yaşam reçetesi çıkarıyor. Koruyucu hekimliği esas alıyor. Ancak, GETAT uygulamalarının bilimsel ve akademik bir zeminde yürütülmesi son derece önemli. Çünkü geleneksel tıbbın, modern tıbbın bir alternatifi olarak algılanması çatışmalı bir alan oluşturuyor. Halbuki geleneksel tıp, barındırdığı kadim öğeleriyle, modern tıbbın bir tamamlayıcısı olarak önemli bir yere sahip. Ülkemizin bu anlamda büyük bir potansiyeli ve mirası var. Bu mirasın modern bilimin süzgecinden geçerek günümüze kazandırılmasının, hem medeniyetimizi ihya edeceği, hem de insan hayatına eşsiz bir katkı sunacağı kanaatindeyim. Akademik çalışmaların ve bilim insanlarının GETAT uygulamalarına gösterdiği ilginin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bu sayede Türkiye’nin GETAT uygulamalarında önde gelen ülkelerden biri ve tüm dünya için bir cazibe merkezi olacağına eminim. Zira tıp tarihi açısından adeta bir laboratuvar olan medeniyet tarihimizin, tamamı henüz gün yüzüne çıkmamış zengin bir mirası var. Dünyada adından bahsettiren Türk hekimlerinin emin ellerinde, Anadolu tıbbının insanlığın hizmetine kazandırılacağına yürekten inanıyorum.

    Bakan Koca’nın açıklamalarından öne çıkan diğer başlıklar şu şekilde:

    İnsanlık, bilimin ışığında sosyoekonomik ve sosyokültürel gelişim yolculuğunu sürdürüyor. Bu gelişim, geçmişten gelen kazanımların, edinilen yüklü mirasın üzerine inşa edilmektedir. Tıp bilimi de insanlığın ortak mirası olarak sürekli gelişip, yenileniyor. Sağlık, mutlu bir yaşam sürmek için en çok ihtiyaç duyduğumuz şey. Onun kıymetini bilmek, korunmasını sağlamak bireylerin olduğu kadar toplumun da ortak sorumluluğudur. İnsanlığa sağlıklı bir hayat sunabilmek, sadece bugününü değil, geleceğini de bütün sağlık risklerine karşı korumak, toplumların asli görevleri arasındadır. ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ nasihatine muhatap olan atamız Osman Gazi’den bize kalan mirası, siyasi anlayışımızın bir ilkesi kabul ederek sağlıkta dönüşüme imza attık. Sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırdık. İnsanımızın yüzünü güldüren sağlık hizmetlerimizin, istikrarımızı, toplumsal güveni besleyen en önemli atılım olduğunu biliyoruz. Bugün insanların sağlığı ve mutluluğu için sınırları aşarak, bölgemize ve dünyanın pek çok ülkesine de sağlık hizmeti götürüyoruz. Bütün bunları yaparken en önemli güç kaynağımızın nitelikli sağlık çalışanları olduğunun farkındayız

    Sağlık hizmeti hakkının kutsal ve evrensel olduğunu belirten Koca, “Gücü yetenin ihtiyacı olana elini uzatması insanlık görevidir. Kadim kültürümüzden gelen bu anlayış, küresel düzeyde ne kadar sahiplenilirse, sağlığın evrensel kapsayıcılığı da o denli mümkün olacaktır. Modern tıbbi bilgi ve yöntemler bizi yeni gelişmelere muhatap kılmaktadır. Ne var ki, bu hızlı gelişmeler, bilimin alt dallarının da yol açtığı etkiyle, hizmet edilmesi amaçlanan insanın parçalardan oluşan bir yapı imiş gibi algılanmasına yol açmaktadır. Günümüz tıbbı, insan deyince, adeta organlar veya sistemler bütünü bir canlıyı aklımıza getiriyor. Bu yaklaşım, insana bütüncül yaklaşım konusunda bizi zorluyor; bizi yeni arayışlara itiyor. Bedeniyle, ruhuyla, inancıyla, kültürü ve geleneğiyle bir bütün olan insanın sağlıkta yeni arayışlara girmesine yol açıyor. Son yıllarda bütün dünyada geleneksel tıbba yöneliş var. İnsanlığın tarihsel birikimi olan geleneksel tıp yöntemlerinin kullanımı, gittikçe yaygınlaşıyor. Uzayan ömür ve kronik hastalıklara bağlı olarak yaşam kalitesinin düşmesi, modern hayat şartlarının getirdiği fiziksel, soysal ve psikolojik birçok soruna çare arayışı, insanların geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına ilgisini artırıyor. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları, koruyucu hekimlikte ve tedavi süreçlerinde gittikçe artan oranda kullanım alanına sahip oluyor. Bütüncül yaklaşımın sağlık harcamalarını azaltıcı etkisi de insanları, devletleri cezbediyor. Bu yüzden, günümüzde geleneksel tıp uygulamaları, ülkelerin sağlık sistemlerinde kendine gittikçe daha fazla yer edinmektedir. Geleneksel tıp uygulamaları, modern tıbbın alternatifi olmaktan çıkıp tamamlayıcı bir unsuru olarak ‘integratif tıp’ şemsiyesi altında gittikçe yaygınlaşmaktadır. Kadim tıbbın doğumuna ev sahipliği yapan Anadolu’muz, geleneksel tıp uygulamaları açısından oldukça zengin bir birikime sahip. Türkiye olarak, bu zengin mirası ve imkânları, hem insanımız hem insanlık yararı için kanıta dayalı ve güvenilir bir zemine taşımak konusunda çaba sarf ediyoruz. Türkiye entegrasyon ve standardizasyon açısından bugün itibariyle örnek bir ilerleme kaydetmiş durumdadır. Geleneksel tıp hizmetleri halkımıza, denetlenebilir sağlık kurumlarında, sertifikalı tabipler tarafından sunulmaktadır”

    Bakan Kirişci’nin açıklamalarından öne çıkan diğer başlıklar şu şekilde:

    Türkiye’nin sahip olduğu bu zenginliği, katma değerli hale getirmesi çok önemlidir. Kekik ve defne ihracatından dünya lideriyiz. Elimizdeki florayı daha iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Biyolojik çeşitliliğin kayıt altına alınmasını sağlayarak ciddi bilgi kaynağını ortaya koyduk. Bakanlık tıbbi aromatik bitkilerin katma değerini sağlayan destekler vermeye devam ediyoruz. Bizim tarihimizde, tıp çalışmalarını batıdan önce uyguladığımızı herkes biliyor

  • “Katiller ve mafya babaları rol model olmasın”

    “Katiller ve mafya babaları rol model olmasın”

    Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü dolayısıyla bir video mesaj yayımlayan Emine Erdoğan, medyadaki şiddet dilini eleştirdi. TV yayınlarındaki şiddetin davranış bozukluklarına yol açtığını söyleyen Erdoğan, “Katiller, mafya babaları, zorbalar rol model gibi lanse edilmesin” dedi.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca düzenlenen “Şiddetle Mücadelede Televizyon Dizilerinin Rolü” konulu programa video mesajla katıldı.

    Programa katılan herkesin “kadına yönelik şiddet” denilen insanlık suçu ile mücadelede tek yürek olduğunu belirten Emine Erdoğan, “Kadına yönelik şiddet, sadece ülkemizde değil, dünyanın her yerinde karşımıza çıkan büyük bir yaradır. Aslında bir anlamda küresel bir pandemidir” diye konuştu.

    Şiddet gören tek bir kadın dahi olsa verilmesi gereken mücadelenin aynı olması gerektiğinin altını çizen Emine Erdoğan, “Bir kadına kalkan el, hepimize kalkıyor. Bir kadından dökülen bir damla kan, bizim de damarlarımızı boşaltıyor. O yüzden kadın ve şiddet kelimelerinin yan yana geldiği cümleler, sonsuza kadar ortadan kalkmadıkça huzurumuz tam olamaz. Bu sorunla mücadelede dur durak bilmeden çalışmak durumundayız. Daha da önemlisi, topyekun bir mücadele vermeliyiz. Devlet, sivil toplum, medya ve diğer tüm paydaşların bu mücadelede yerini alması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

    ORTAK AKIL ÇAĞRISI

    Emine Erdoğan, programa katılan oyuncu, yazar ve akademisyenlere, “Sizlerin ağzından, kaleminden dökülecek en ufak bir sözün, göstereceğiniz örnekliğin değerine paha biçilemez. Dolayısıyla istedik ki medyanın ve bilhassa televizyon dizilerinin şiddetle mücadelede etkin bir araç haline gelmesi için ortak bir akıl oluşturalım” diye seslendi.

    MEDYA DİLİ ŞİDDETİ BESLİYOR

    Türkiye’de günlük ortalama 3 saat 34 dakika izlenen ve tüm dünyada en etkili iletişim aracı olan televizyonun, çıktığı ilk dönemlerde hayattan kareler ve haberler paylaşan bir araçken şimdi toplumun düşünüş ve yaşayış biçimini belirleyen hakim bir güç haline geldiğine işaret eden Emine Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Bu kadar güçlü olması, olgunluk kazandığı anlamına gelmiyor. Siz de takdir edersiniz ki medya dilinin, filmlerde ve dizilerde kullanılan temaların maalesef şiddeti besleyen bir yanı var. Araştırmalar, televizyon yayınlarında sergilenen şiddetin, davranış bozukluğuna yol açtığını ve şiddeti özendirdiğini açıkça ortaya koyuyor. Haber başlıklarında kullanılan, ‘öfkelenen koca, cinnet geçiren eş’ gibi ifadeler, aslında işlenen suça peşinen bahane sunuyor. Daha çok ilgi çekiyor diye şiddet ve korku ön plana çıkartılıyor. Ne olur insanlık onurunu reytinge kurban etmeyelim. Katiller, mafya babaları, zorbalar rol model gibi lanse edilmesin.”

    “KÖTÜ OLANI SÜSLEMEKTEN VAZGEÇMELİYİZ”

    Emine Erdoğan, hayatın içinde bunların da var olduğunu ve görmezden gelip, steril bir kurgu dünyası oluşturulamayacağını da kaydederek “Zaten, her şey zıddıyla kaimdir. Gece olmadan gündüzün aydınlığı zahir olmaz ama unutmayalım ki gündüzün geceden çok daha uzun sürdüğü günler vardır. Biz insanlık hallerini anlatırken insanın karanlık yönleri yerine iyiliği ve güzelliği merkeze alabiliriz. Hikayelerimizde kötü olanı da işleyebilir ama kötü olanı süsleyip bunlara popüler anlamlar yüklemekten vazgeçebiliriz. Kadına şiddetin komedisini yapmak, uygulanan şiddeti kahkaha efektleriyle vermek, insanları şiddete güler hale getiriyor. Eğlendirmek adına şiddeti normal kılan ve evcilleştiren yaklaşımlar, insanların ruh dünyalarını daha da çoraklaştırıyor.” değerlendirmesini yaptı.

    “ŞİDDETİN ESTETİK ANLATIM KAZANMASI REVAÇTA”

    Yaşanan şiddet olaylarında insanların maruz kaldığı imajların etkisinin inkar edilemez bir gerçek olduğunu vurgulayan Emine Erdoğan, “Üzülerek söylüyorum ki şiddetin tırnak içinde ‘estetik’ bir anlatım kazanması maalesef revaçta” dedi.

    Emine Erdoğan, karakterlerin izleyici dünyasındaki önemine dikkati çekerek kullanılan aksesuardan saç modellerine, mimiklere kadar birçok şeyin moda haline gelip pazarlama unsuru yapıldığını söyledi. Emine Erdoğan, bunun hem yapıcı hem de yıkıcı etkisi olan büyük bir güç olduğunun farkında olunması gerektiğinin altını çizdi.

    Pek çok şeyin masumiyetini kaybettiği bu çağda, medya, televizyon ve sinema gibi araçları toplumun yararına kullanmanın ellerinde olduğuna işaret eden Emine Erdoğan, “Ülkemiz, Amerika’dan sonra dünyada en çok dizi ihraç eden ülke konumunda. Gelin biz bu dizilerle tüm dünyaya merhameti, sevgiyi ve insani değerleri ihraç edelim. Bilhassa aileyi merkeze alan, medeniyet değerlerimizle örtüşen prodüksiyonlara hasret olduğumuzu ifade etmek istiyorum.” diye konuştu.

    “İLHAM VEREN HİKAYELERE İHTİYACIMIZ VAR”

    Emine Erdoğan, ailenin “toplumların görünmez kaleleri” olduğuna dikkati çekerek bir toplumun aile bütünlüğü tamsa, değerleri etrafında kenetlenmişse o toplumu kimsenin yıkamayacağını söyledi. İnsanın hayat yolculuğunun gerçekten çok zorlu olduğuna vurgu yapan Emine Erdoğan, şöyle devam etti:

    “Bu zorlukların altından kalkmak için ilham veren hikayelere ve kahramanlara her zaman ihtiyacımız var. O zaman nasıl kahramanlar üreteceğimiz, tamamen bir tercih meselesi haline geliyor. Belki de delikanlı olan belinde silah taşıyan değil, sokak hayvanlarına mama taşıyan adamdır. Makbul olan caddelerde arabasıyla yarış yapan değil, sabahın ilk ışıklarına kadar çalışan bilim insanıdır. İlham veren, evini terk eden isyankar gencin şöhret yolculuğu değil, ücra bir köyün çocuklarına ilim taşımak için yola çıkan genç öğretmenin yolculuğudur. Güçlü erkek, gücü kadına yeten değil, sevgisiyle ailesine güç olandır. ”

    Emine Erdoğan, toplumsal barışa ve huzura katkı sunan yapımlar beklediğini ifade ederek toplantının verimli geçmesi temennisinde bulundu.

    Programa, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, TRT Genel Müdürü İbrahim Eren, yapımcılar, sanatçılar, yazarlar ve akademisyenler de katıldı.

    Konuşmaların ardından çevrim içi aile fotoğrafı çekildi.

  • Emine Erdoğan’dan, ‘Dünya İşaret Dili Günü’ paylaşımı

    Emine Erdoğan’dan, ‘Dünya İşaret Dili Günü’ paylaşımı

    CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım ile Dünya İşaret Dili Günü’nü kutladı.

    Emine Erdoğan, Twitter hesabından, “Herkesi işaret dili farkındalığına davet ediyorum” notu ile çekilen videosunu paylaştı. Erdoğan işaret dili ile yaptığı açıklamada, “Sevginin dili, ortak dilimizdir. Dünya İşaret Dili Günü kutlu olsun. Sizi çok seviyorum” ifadesini kullandı.

    https://twitter.com/EmineErdogan/status/1308694824640487426

  • TÜİK Başkanlığı’na Muhammed Cahit Şirin atandı

    TÜİK Başkanlığı’na Muhammed Cahit Şirin atandı

    Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Başkanlığı’na, Emine Erdoğan’ın Özel Kalem Müdürü Elif Esen’le evli olan Muhammed Cahit Şirin vekaleten atandı.

    TÜİK’ten yapılan duyuruya göre, kurumun Başkan Vekili Yinal Yağan, Sümer Holding’e Genel Müdür olarak atanırken Başkan Yardımcısı Muhammed Cahit Şirin ise TÜİK Başkanlığı’na vekaleten getirildi.

    MUHAMMED CAHİT ŞİRİN KİMDİR?

    1984 yılında İstanbul’da doğan Muhammed Cahit Şirin; ilk, orta ve lise eğitimini Konya’da tamamladı. Şirin, Bilkent Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünden mezun olduktan sonra Ford, BP, Abbott gibi uluslararası firmalarda uzman ve yöneticilik pozisyonlarında görev yaptı. 2018 yılında Türkiye İstatistik Kurumu’nda göreve başlayan Muhammed Cahit Şirin, en son başkan yardımcılığı görevini yürütüyordu.

    Muhammed Cahit Şirin, daha önce Ekonomi Bakanlığı’nda danışman olarak çalışmıştı. Şirin, geçtiğimiz yılın haziran ayında AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın Özel Kalem Müdürü Elif Esen ile evlendi. Çiftin nikâh şahitliğini ise Recep Tayyip Erdoğan ve Emine Erdoğan yaptı.