Etiket: emsal karar

  • Yargıtay’dan emsal karar: Kapora geri ödenecek

    Yargıtay’dan emsal karar: Kapora geri ödenecek

    Evlenmeye karar veren çift, düğün organizasyonu için salon işletmecisiyle sözleşme imzaladı. Sözleşmede; düğünde sahne alacak ses sanatçısı, fotoğraf ve video çekimlerinin yapılması için gerekli tertibat ve kişilerin hazır edilmesi, ses ve ışık sistemi, düğün sırasında servis yapacak görevliler ve benzeri bir çok husus ile ilgili tüm hazırlıklara yer verildi.

    Genç çiftin nişanı bozmasıyla düğün sözleşmedeki tarihe 30 gün kala iptal edildi. Salon işletmecisi kapora adı altında ödenen parayı ödemeye yanaşmadı.

    Sözleşme ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirdiğini belirten salon işletmecisi, belirlenen tarih ve saatte farklı bir organizasyon işine girmediğini, ancak tarihten sadece 30 gün önce sözleşmenin iptal edildiğini, sözleşmede bakiye kalan bedelin ödenmemesi nedeniyle düğün sahibi hakkında icra takibi başlattı. Düğün sahibi icraya itiraz edince takip durduruldu.

    Mağdur olduğunu öne süren salon işletmecisi, itirazın iptali ile takibine devamına karar verilmesini talep etti. Davalı düğün sahibi ise davanın reddini talep etti. Mahkeme; organizasyonun yapılamaması nedeni ile işletmenin herhangi bir harcaması, gider ve zararının bulunmadığına, davacının varsa uğradığı zararı somut olarak tanık beyanları ile de ispatlayamadığı, herhangi bir bilgi ve belge sunmadığı gerekçesiyle davanın reddine hükmetti. Adalet Bakanlığı, kararın kanun yararına bozulmasını talep etti.

    Dava dosyasını yeniden inceleyen Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, emsal nitelikte bir karara imza attı. Sözleşmedeki ‘Alınan kaparo iade edilemez. Merasimden vazgeçildiği takdirde aynı tarihli gün ve saat satılmaz ise anlaşmadaki ücret tam alınır.’ şeklindeki ibarenin haksız şart olduğu hatırlatıldı.

    Kararda şu ifadelere yer verildi: “Sözleşme sırasında, organizasyon öncesinde işletmenin herhangi bir iptal durumuna karşı almış olduğu 500 TL kaporanın işletmenin iptal edilen geceyi tekrar satamasa dahi sadece düğün salonu yeri kiralama zararı için yeterli olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece söz konusu yerin satılamaması halinde uğranılan menfi zararları da karşılar nitelikte karar verildiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, bilirkişi raporuna göre karar verildiği anlaşıldığından Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına bozma isteği yerinde görülmemiştir.”

  • Yargıtay’dan emekliye emsal zam kararı

    Yargıtay’dan emekliye emsal zam kararı

    Tüm çalışanlarına yüzde 3 zam veren işveren, sadece emekli olacağını belirten işçiye zam yapmadı. İş Mahkemesi’nin kapısını çalan mağdur emekliye müjdeli haber Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nden geldi.

    Çalıştığı şirkette, tüm işçilere yüzde 3 oranında zam yapılan işçi, ay başında maaş bordrosunu görünce hayatının şokunu yaşadı. Herkesin zamlı ücret aldığını belirten işçi, ‘emekli olacağın için sana zam yok’ açıklamasıyla sarsıldı. İş Mahkemesi’nin yolunu tutan mağdur emekli, işverenin isteği hilafına kendisini emekliye ayırdığını ileri sürerek kıdem tazminatı alacağının tahsilini talep etti.

    Davalı patron, davanın reddini talep etti. Mahkeme; bakiye kıdem tazminatı talebinin kabulüne karar verdi. Kararı taraflar istinafa götürdü.

    Bölge Adliye Mahkemesi, davacının istinaf talebinin esastan reddine, davalının istinaf talebi kabul edilerek ödenen miktar için karar verilmesine yer olmadığına, bakiye kıdem tazminatı talebinin reddine hükmetti. Kararı davacı temyiz edince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi.

    TALEP REDDEDİLDİ

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Yüksek Mahkeme; tüm işçilere zam yapılmasına rağmen davacının ücretinin artırılmadığına dikkat çekti. Kararda, “Mahkeme, ücrette yüzde 3 artış kabul edilerek bakiye kıdem tazminatı hüküm altına alınmış, Bölge Adliye Mahkemesi’nce işverenin ücrette artış uygulamama hususunda takdir yetkisi bulunduğundan bahisle bakiye alacak talebi reddedilmiştir.

    KARAR OY BİRLİĞİ İLE BOZULDU

    Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davalı işverenin işçilerine sene başında yüzde 3 oranında zam yapıldığı ancak davacı emekliye ayrılacağı için davacının ücretine zam yansıtılmadığı, zam yapılmaması hususunda yetkili organca herhangi bir karar alınmadığı gibi bu yönde bir işyeri uygulamasının da bulunmadığı anlaşılmaktadır.

    Şu halde davacının ücretine yüzde 3 zam ilave edilerek hesaplanacak kıdem tazminatından ödenenin mahsûbuyla bulunacak bakiye kıdem tazminatı talebinin kabulü yerine reddi hatalıdır. Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına oy birliği ile hükmedilmiştir” ifadeleri yer aldı.

  • Yargıtay’dan iş arama izni kararı

    Yargıtay’dan iş arama izni kararı

    Milyonlarca özel sektör çalışanını yakından ilgilendiren emsal bir karara imza atan Yargıtay, isteyen işçinin iş arama izninin ücretini alabileceğine hükmetti.

    İş Kanunundaki amir hükme göre iş arama izninden yararlanma işçinin isteği koşuluna bağlı tutulmadığına dikkat çeken Yüksek mahkeme; talepte bulunmasa da işçiye iş arama izni verilmesinin zorunlu olduğuna, işverenin bu konuda bir taktir hakkının bulunmadığına karar verdi.

    Yıllardır çalıştığı şirketten Toplu İş Sözleşmesinin (TİS) 13/A-1. maddesi gereğince emekliye ayrılmasının kararlaştırılan işçi soluğu mahkemede aldı. 22 haftalık ihbar öneli kullanabileceğinin bildirildiğini belirten davacı işçi, ihbar öneli içerisinde işverenin her gün günde 4 saat iş arama izni vermek mecburiyetinde olduğunun düzenlendiği, iş arama izni kullandırılmayıp çalıştırılan ve fiilen işine son verildiği için arama izinlerine ilişkin ücretin yüzde 100 zamlı olarak ödenmesi gerektiğini ileri sürerek iş arama izni alacağının faiziyle davalıdan tahsilini talep etti. Davalı iddiaları reddetti.

    İş Mahkemesi, davacının bilirkişi tarafından hesaplanan iş arama izni alacağına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verdi. Davalı şirket tarafından temyiz edilen karar Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nce bozuldu. Yeniden yapılan yargılamada İş Mahkemesi, iş arama izninde işçi çalıştırılır ise çalıştığı sürenin ücretinin zamlı ödeneceğinin düzenlendiği, zamlı ücret ödendiğinin ise davalı işveren tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle direnme kararı verdi. Direnme kararı da davalı avukatı tarafından temyiz edilince devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi.

    Genel kuruldan milyonlarca özel sektör çalışanına müjde niteliğinden bir karar çıktı. 4857 sayılı İş Kanunu’nun (4857 s. Kanun/İK. ) işçiye bildirim süresi içinde iş arama imkânının tanındığı 27. Maddesindeki, ‘Bildirim süreleri içinde işveren, işçiye yeni bir iş bulması için gerekli olan iş arama iznini iş saatlerin içinde ve ücret kesintisi yapmadan vermeye mecburdur. İşveren yeni iş arama iznini vermez veya eksik kullandırırsa o süreye ilişkin ücret işçiye ödenir.

    İşveren, iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırır ise işçinin izin kullanarak bir çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten, çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz zamlı öder’ ifadesi hatırlatıldı.

    Yargıtay kararında, “İşçinin talebi olmaksızın işveren iş arama izni vermek ve kullandırmak zorundadır. Bu borç bizzat kanundan kaynaklanmakta olup işçinin işverenden iş arama izin isteğinde bulunması gerekmediği gibi izin istenmesi hâlinde de işverenin kabul edip etmeme yetkisi bulunmamaktadır. Davacıya 55 yaşını doldurduğundan TİS hükümlerine göre emekliye ayrılmasının kararlaştırıldığı, 22 haftalık ihbar önelinin bulunduğu, iş arama iznini toplu ya da kısmi olarak hangi tarihler arasında kullanabileceği de belirtilerek seçenekli şekilde kullanmasının mümkün olduğunun bildirildiği ortadadır. Bildirimde ayrıca toplu kullanmadığı taktirde günde 4 saat çalışacağının belirtildiği, davacının da iş sözleşmesinin feshinin yasaya, işyeri uygulamasına aykırı olduğu ve toplu izinle ilgili yazılı ya da sözlü bir talebinin bulunmadığını belirterek itirazda bulunduğu, iş arama izninin kullanılması gerektiğine ilişkin hatırlatma amaçlı yapılan ikinci ihtara yönelik olarak da daha önceki yazılı itirazını tekrarladığını, fesih işleminin hukuki olarak geçerli olmadığını ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Davacının iş arama iznini kullanmadığı ihbar süresince davalı işyerinde tam gün mesai ile çalıştığı ise sabittir. Gerçekten de İş Kanunundaki amir hükme göre iş arama izninden yararlanma işçinin isteği koşuluna bağlı tutulmamıştır. Talep bulunmasa da işçiye iş arama izni verilmesi zorunlu olup işveren bu konuda bir taktir hakkına sahip değildir. Somut olayda olduğu gibi davalı işveren tarafından iş arama izninin kullanılması için yapılan bildirimler de işvereni bu yükümlülükten kurtarmaz. İşverenin izin verildiğini belirttiği gün ve saatlerde çalışılmak istenmesi durumunda işçiye iş verilmemesi gerekir. Ayrıca davacı işçi bildirimlere yaptığı itirazında feshin yasaya ve işyeri uygulamasına aykırı olduğunu belirtmiş olup iş arama iznini kullanmak istemediği yönünde bir beyan veya bir itiraz ileri sürmemiştir. Bu nedenle iznin kullandırılması gerekirken çalıştırılan davacıya izin kullanmaksızın alacağı ücrete ilaveten çalıştırıldığı sürenin ücreti de yüzde yüz zamlı ödenmelidir.

    Bu nedenle emredici düzenleme gereği iznin kullandırılmasının zorunlu olduğunun kabulü ile alacağın hüküm altına alınması gerektiğini karara bağlayan direnme kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davalı işverenin yaptığı hatırlatmalarla yükümlülüğünü yerine getirdiği, davacının serbest iradesiyle izin hakkını kullanmama yönünde tercihte bulunduğu bu nedenle bozma kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir. O hâlde mahkemece yukarıda açılanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir” denildi.

  • Bursa’da Yargıtay’dan emsal karar

    Bursa’da Yargıtay’dan emsal karar

    Bursa’da, dere ıslah çalışmaları sırasında açılan çukura düşerek hayatını kaybeden 5 yaşındaki çocuğun ölümünde inşaatı üstlenen şirketin sahibi de kusurlu bulundu

    Yargıtay 12. Ceze Dairesi, şirket sahibinin inşaat alanında iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili denetim ve tedbirlerin alınmasının sağlanması için alanında uzman iş sağlığı ve güvenliği uzmanı görevlendirmemesi yüzünden asli kusurlu olduğuna hükmetti.

    Bursa’da 2013 yılında dere ıslahı için açılan çukura düşen 5 yaşındaki çocuk boğularak hayatını kaybetti. Cumhuriyet Savcılığı’nın yaptığı soruşturma sonrası olayda ihmali bulunan şirket sahibi ve şantiye sorumlusu hakkında, ‘taksirle öldürme’ suçundan dava açıldı. Bursa 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, inşaat alanında gerekli tedbirleri almayan müteahhit de kusurlu bulundu. Sanıklara Türk Ceza Kanununun 85/1, 62/1, 50/1-a, 52/2-4. maddeleri uyarınca hapis cezası verildi.

    Kararı sanık avukatları temyiz edince devreye Yargıtay 12. Ceza Dairesi girdi. Emsâl kararda, inşaat alanında gerekli denetimleri yapmayan şirket sahibi de kusurlu bulundu.

    Kararda şu ifadelere yer verildi:

    “Olay, özel bir şirketin yüklenici firma olarak üstlendiği ana isale hattı projesi çalışmaları sırasında meydana gelmiştir. İlköğretim okulunun yanında yer alan dere içerisine boru döşemek için açılan çukura, 5 yaşındaki çocuğun kayıp düşmesi ve suda boğularak ölmesi sonucu dava açılmıştır. Olayda, kazı yapılan ve pis su birikintisinin oluştuğu alanda uyarıcı levha, şerit ve güvenlik önlemlerinin bulunmadığının tespit edildiği anlaşılmıştır. Anılan şirketin sahibi olup yetkili kişi konumunda bulunan sanığın olayın meydana geldiği inşaat alanında iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili denetim ve tedbirlerin alınmasının sağlanması için alanında uzman iş sağlığı ve güvenliği uzmanı atamadığı ortadadır. Yine anılan şirkette şantiye şefi olan ve fiilen şantiyede görev yapan inşaat mühendisi sanığın da inşaat alanında alması gerekli tedbir ve önlemleri almayarak bir kişinin ölümüne asli kusurlu hareketleri ile neden olmuşlardır. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirinde yasaya aykırılık yoktur. Mahkeme kararının onanmasına oy birliği ile hükmedilmiştir.”

  • Yargıtay’dan emsal fazla mesai kararı

    Yargıtay’dan emsal fazla mesai kararı

    Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, milyonlarca özel sektör çalışanını yakından ilgilendiren bir karara imza attı. Yüksek Mahkeme; fazla mesai hesabında çalışanın kullandığı bilgisayar log kayıtlarının da (açılış kapanış saatleri) delil olarak kabul edilmesi gerektiğine hükmetti.

    İş Mahkemesi’ne başvuran özel sektör çalışanı, 1989 – 2013 yılları arasında hak ettiği fazla çalışma ücretlerinin ödenmesi talebiyle dava açtı. Davalı şirket avukatı ise zamanaşımı iddiasında bulundu. Davacının her gün ve teftiş döneminde 09:00 ila 22:00-23:00 saatleri arasında çalışmasının kabul edilemeyeceğini dile getirdi. Davacının tabi olduğu yönetmelik gereğince yıllık 270 saatlik fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dahil olduğunu ve davacıya 2011-2014 yıllarına ilişkin yıllık 270 saati aşan fazla çalışmasının karşılığı ücretlerin davacıya ödendiğini beyanla, davanın reddini savundu. Mahkeme; davanın kısmen kabulüne hükmetti. Temyiz edilen karar Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nce bozuldu. Yeniden yapılan yargılamada Mahkeme; davanın kısmen kabulüne karar verdi. Davalı şirket avukatı kararı temyiz edince bu kez devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi.

    “Bilgisayar ne zaman açılıp kapanmış baktınız mı?”

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Yargıtay, davacının ofisteki işyeri bilgisayarının hangi saatlerde açılıp kapandığına bakılması gerektiğine hükmetti. Kararda şu ifadelere yer verildi: “Davacının çalıştığı şubeden, çalıştığı dönemler itibariyle kullandığı bilgisayarların açılış kapanış saatlerini gösterir kayıtlar tespit edilmeli. Gerektiğinde bilirkişiye yerinde inceleme yapma yetkisi de verilerek, işyeri giriş çıkış ile bilgisayar kayıtları, varsa mesai formları ve emsal dava dosyalarındaki tespitlerle örtüştüğü noktada davacı tanıklarının beyanları ile birlikte değerlendirilmeli. Yeniden rapor alınmalı ve sonucuna göre usuli kazanılmış hak ilkesi de gözetilerek bir karar verilmesi gerekir. Raporun hazırlanması esnasında log kayıtlarının dosyada bulunmadığı belirtilmiştir. Mahkemece daha sonra alınan 05.01.2021 tarihli bilirkişi raporunda ise 28.01.2011-03.12.2013 tarihleri arasında log kayıtlarının dosyaya getirildiği, log kayıtlarının bulunduğu dönemlerde log kayıtlarına göre, 24.12.2010-27.01.2011 tarihleri arasında ise log kayıtlarının bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu halde mahkemece 05.01.2021 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda log kayıtlarına göre hesap yapılan dönem yönünden herhangi bir indirim yapılmaksızın, tanık beyanlarına dayanan dönem yönünden ise uygun bir indirim yapılarak hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde log kayıtları incelenmeksizin hazırlanan rapor doğrultusunda karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Mahkeme hükmünün bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”

  • Emsal karar: Hesap açma kapama ücreti yasal mı?

    Emsal karar: Hesap açma kapama ücreti yasal mı?

    Milyonlarca tüketiciyi yakından ilgilendiren bir karara imza atan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, bankaların hesap açma ve kapama işlemleri ile hesap cüzdanı yazdırma işlemlerinden herhangi bir ücret alamayacağına hükmetti.

    Yıllardır kullanmadığı banka şubesini kapattıran tüketici, bankanın bu hizmet karşılığında para istemesiyle hayatının şokunu yaşadı. Bankaya istediği 10 lirayı ödeyen tüketici, Tüketici Hakem Heyeti’nin yolunu tuttu. Heyet, tüketicinin talebini reddetti. Hukuksuzluğun peşini bırakmayan tüketici, bu kez 1. Tüketici Mahkemesi’nin kapısını çaldı.

    Tüketici Hakem Heyeti kararının iptal edilmesini talep eden tüketici, banka tarafından tahsil edilen hesap işletim, hesap özeti, revizyon, aidat, yarı yıl veya benzer adlarla yapılan ücret kesintilerinin iadesini talep etti.

    Mahkeme; davalı banka tarafından finansal tüketicilerden alınacak ücretlere ilişkin usul ve esaslar hakkındaki yönetmeliğindeki, ‘Hesap açma ve kapama işlemleri ile hesap cüzdanı yazdırma işlemlerinden herhangi bir ücret alınamaz’ düzenlemesine dikkat çekti.

    Davacıdan hesap kapama ücreti adı altında tahsil edilen 10 TL’nin yasal olmadığına hükmetti.

    EMSAL NİTELİĞİNDE KARAR

    Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebini değerlendiren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, dava dosyasını Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ne gönderdi. Emsal nitelikte bir karara imza atan 11. Hukuk Dairesi, bankayı haksız buldu.

    Kararda şöyle denildi:

    “Hesapla ilgili incelenmesi gereken hesap hareketleri kapsamının geniş olması göz önüne alınarak, özel bilgiyi gerektiren uyuşmazlık konusunda bilirkişi görüşü alınmaksızın eksik inceleme ve hatalı, değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

    Bilirkişi, ya sadece özel veya teknik bilgiyi mahkemeye iletir veya bu bilgileri, vakalara uygulamak suretiyle varmış olduğu sonuçlara işaret eder yahut da özel veya teknik bilgilerden hareket ederek vakaların tespiti biçiminde beliren bir işlevi yerine getirir.

    Hakimin dosya içindeki belgeleri inceleyerek, maddi vakayı belirlemesi ve buna göre doğru hukuki değerlendirme yaparak sonuca varması yetki alanındadır. Somut olayda hesap kapama ücretinin belirlenmesi özel ve teknik bilgiyi gerektirmediği için bilirkişiden rapor alınmasına da gerek bulunmamaktadır.

    Tüm bu nedenlerle eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile karar verildiğinden söz edilemez. Bu durum karşısında karara yönelik kanun yararına temyiz isteminin reddi gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma talebinin reddine oy birliği ile karar verilmiştir.”

  • Estetik yaptırmak boşanma sebebi sayıldı

    Estetik yaptırmak boşanma sebebi sayıldı

    Emsal nitelikte bir karara imza atan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, erkeğin ekonomik yönden zor bir dönem geçirirken kadının, yüz gerdirme ve burun estetiği ameliyatı olmasını boşanma sebebi saydı.

    Bir süredir geçimsizlik yaşayan çift boşanmak için mahkemeye başvurdu. 3. Aile Mahkemesi’nde ifade veren davacı – karşı davalı kadın, kocası tarafından ölümle tehdit edildiğini ve evden kovulduğunu öne sürdü.

    Kendisine baskı uygulayan kocasından bin TL nafaka ile 300 bin TL maddi manevi tazminat talep etti. Davalı- karşı davacı erkek ise eşinin evi terk ettiğini, kendisinin ekonomik sıkıntı yaşadığı bir dönemde eşinin estetik ameliyatı ve yüz gerdirme operasyonu yaptırdığına dikkat çekti

    3. Aile Mahkemesi, kadının, davalı-birleşen davacı erkekten rahatsız olması ve ailenin yaşadığı ekonomik sıkıntıya rağmen tatil beldesinde yaşamak istediğine vurgu yaptı.

    Tarafları dinleyen Mahkeme; davacı erkeğin eşine tehdit içeren sözler sarf ettiği, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda ortak kusurlu olmaları nedeniyle her iki davanın kabulü ile boşanmalarına, tarafların tazminat taleplerinin ve davacı-birleşen davalı kadının nafaka taleplerinin reddine, erkek lehine nafaka ödenmesine hükmetti.

    Kararı kadın temyiz edince devreye giren Yargıtay 2. Hukuk Dairesi kararı bozdu. Aile Mahkemesi ilk kararında direnince bu kez devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi.

    Emsal nitelikteki bir karara imza atan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, kocasının ekonomik sıkıntı yaşadığı bir süreçte estetik ameliyatı olan kadını kusurlu buldu. Kararda;

    “Direnme olarak adlandırılan kararda önceki gerekçeden farklı olarak davacı-birleşen davalı kadına aile ekonomik yönden zor bir dönem geçirirken lüks sayılabilecek harcamalar yapma ve davalı-birleşen davacı erkeğe ise eşine hakaret etme vakıaları kusur olarak yüklenmiştir. Bu açıklamalar karşısında mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı ve önceki kararın gerekçesi kusur yönünden değiştirildiğinden yeni hüküm niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. O hâlde, yeni gerekçeye dayalı bu kararı temyizen inceleme görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir” ifadeleri yer aldı.

  • Yargıtay’dan emsal trafik kazası kararı

    Yargıtay’dan emsal trafik kazası kararı

    Trafik kazalarıyla alakalı Yargıtay’dan emsal nitelikte bir karar çıktı. Yüksek Mahkeme; buzlu yolda kış lastiği veya zincir takmadan yola çıkan ve teker kayması sonucu kaza yaparak ölüme neden olan şoförün, ‘bilinçli taksirle’ öldürmeden sorumlu olduğuna hükmetti.

    Buzlu yolda zincir ve kış lastiği takmadan seyreden kamyonet kayarak cadde üzerinde yürüyen yayaya çarptı. Ağır yaralanan genç kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Araç sürücüsü hakkında ‘taksirle ölüme sebebiyet vermek’ suçundan Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davada mahkum oldu. Kararı ölen yayanın ailesi temyiz edince devreye giren Yargıtay 12. Ceza Dairesi, emsal nitelikte bir karara imza attı. Kararda; zincirsiz buzlu yolda giden sürücünün olabilecek kazalardan sorumlu olduğu hatırlatıldı.

    Yargıtay 12. Ceza Dariesi’nin kararında; sanığın kamyonetle, gündüz vakti, meskun mahalde, iki yönlü, gidiş yönüne göre iniş eğimli, virajlı, yüzeyi buzlu olan asfalt kaplama caddede, sınıfına göre zorunlu olmasına karşın aracında kış lastiği bulunmadığı ve lastiklerine zincir takılı olmadığı halde seyrettiği vurgulandı. Kararda, “Kamyonetin 4,9 metre kayması sonucu direksiyon hakimiyetini kaybettiği esnada, seyir istikametine göre soldan yoldan çıkarak, aynı istikamette bankette yürümekte olan yayaya çarpmıştır. Mevcut hızını yol şartlarına göre ayarlamayarak, tam kusuruyla bir kişinin ölümüne sebebiyet verdiği olayda; sanığın eylemini bilinçli taksir ile gerçekleştirdiği ve cezasında 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesi uyarınca artırım yapılması gerektiği gözetilmemesi yasaya aykırıdır. Mahkeme kararının oy birliği ile bozulmasına karar verilmiştir” ifadeleri yer aldı.

  • Yargıtay’dan emsal boşanma kararı

    Yargıtay’dan emsal boşanma kararı

    Evliliğin sona ermesinde eşlerin ailelerinin evliliğe müdahalesinin etkili olduğuna dair emsâl bir Yargıtay kararı çıktı. Yüksek mahkeme, ailesinin evliliğe aşırı müdahalesini engelleyemeyen tarafın boşanma davasında ağır kusurlu olduğuna ve tazminat ödemesi gerektiğine hükmetti.

    Ailelerin çocuklarına karşı son derece düşkün ve korumacı olması yuvaları dağıtıyor. Ailelerin evliliklerine müdahalesi sebebiyle şiddetli geçimsizlik yaşayan genç çift, soluğu 1. Aile Mahkemesi’nde aldı.

    Mahkeme, davacı-karşı davalı erkeğin ailesi ve eşi arasındaki dengeyi kuramadığı ve eşine koruyucu davranmadığına, buna karşılık davalı-karşı davacı kadının da kıskanç tavırları olduğu, eşine başkaları yanında sinirli ve agresif davrandığı ve hakaret ettiğine dikkat çekti.

    Kadının ağır, erkeğin daha az kusurlu olduğu belirtilerek, kadının davası reddedildi. Erkeğin davası kabul edilerek, tarafların boşanmalarına karar verildi. Karar davalı-karşı davacı kadın tarafından temyiz edildi.

    Ailesinin müdahalesine sessiz kalan tazminat ödeyecek

    Dava dosyasını yeniden değerlendiren Yargıtay 2. Hukuk Dâiresi emsâl bir karara imza attı.

    Kararda;

    “Mahkemece davalı-karşı davacı kadının ‘Eşine ailesi yanında küçük düşürücü sözler söylemesi’ vakıası kusur olarak yüklenemez. Davacı-karşı davalı erkeğe ilk kararla yüklenen ‘Ailesinin evliliğe aşırı müdahalesi vâkıası da’ kesinleştiği için, kusur olmaktan çıkarılamayacaktır. Gerçekleşen bu duruma göre davacı-karşı davalı erkek davalı-karşı davacı kadına göre daha fazla kusurlu olup mahkemece yapılan kusur belirlemesi doğru olmadığından bozmayı gerektirmiştir. Boşanmaya neden olan olaylarda davacı-karşı davalı erkek ağır kusurlu olup, bu kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Kadın, boşanma sonucu eşin maddi desteğinden yoksun kalacaktır. Türk Medeni Kanunu’nun 174/1-2. maddesi şartları kadın yararına oluşmuştur. Bu durumda tarafların ekonomik ve sosyal durumları, kusurun ağırlığı, hakkaniyet kuralları gözetilerek davalı-karşı davacı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevî tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadının maddî ve manevî tazminat taleplerinin reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. Mahkeme hükmünün bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”

  • Yargıtay’da Bursa’da emsal karar: Cinsel taciz sayıldı

    Yargıtay’da Bursa’da emsal karar: Cinsel taciz sayıldı

    Yargıtay 12. Ceza Dairesi, ‘Sen ne güzel kızsın’ diyerek genç kıza sarılmaya çalışan kişiye ‘basit cinsel taciz’ suçundan verilen mahkumiyet kararını bozdu. Yüksek mahkeme, genç kıza sarılmaya çalışan sanığın Türk Ceza Kanununun 105. Maddesinde düzenlenen ‘cinsel taciz’ suçundan hüküm giymesi gerektiğine karar verdi.

    Genç kızın yanına yaklaşan adam, bedenî temasta bulunmaksızın ‘Sen ne güzel bir kızsın’ diyerek sarılmaya teşebbüs etti. Genç kız, ‘Bağırırım’ deyince kaçan şüpheli, kısa sonra polis ekiplerince yakalandı. Genç kızın şikayetçi olduğu şüpheli hakkında Asliye Ceza Mahkemesi’nde ‘basit cinsel taciz’ suçundan dava açıldı. Mahkeme, basit cinsel saldırı suçundan sanığı mahkum etti. Kararı savcı temyiz edince devreye Yargıtay 14. Ceza Dairesi girdi.

    Emsal kararda şu ifadelere yer verildi:

    “Oluşa uygun kabule göre, sanığın olay günü mağdureye yönelik temasta bulunmaksızın ‘Sen ne güzel bir kızsın’ diyerek sarılmaya çalıştığı eylemde, mağdurenin bağıracağını söylemesi şeklindeki karşı koymasının aşılabilir bir engel olması ve mevcut haliyle sanığın mağdureye dokunmaktan gönüllü olarak vazgeçip, o ana kadar meydana gelen eylemin 5237 sayılı TCK’nın 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçunu oluşturması karşısında, bu suçtan hüküm kurulması yerine suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek basit cinsel saldırı suçundan mahkumiyet kararı verilmesi yasaya aykırıdır. Mahkeme hükmünün bozulmasına oy birliği ile karar verildi.”