Etiket: ergen

  • Ergenleri sınırlamanın altın kuralları

    Ergenleri sınırlamanın altın kuralları

    Ergenlik dönemi hem çocuklar hem de aileler için zorlu bir süreç olabiliyor. Bu süreçte çocuklar, bağımsızlıklarını kazanma yolunda önemli adımlar atarken, ebeveynler de bu geçiş döneminde rehberlik yapma sorumluluğunu üstlenirler. Ancak, bu dönemde kurallar koymak ve bu kurallara uyulmasını sağlamak, bazen sanılandan daha zorlu olabilir. Bu anlamda ergenlerle sağlıklı ilişki kurabilmek adına Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen, özellikle ergenlik çağındaki çocuklara konulacak kurallarla ilgili olarak dikkat edilmesi gereken noktalara değindi.

    Ebeveyn ne der, ergen ne anlar

    Prof. Dr. Özen, ergenlik dönemindeki gençlerin, ebeveynlerinin söylediklerini çoğu zaman farklı bir şekilde algıladığını belirterek, “Örneğin, ‘Derslerine çalışmalısın, notların önemli’ şeklinde bir uyarı, bir ergen için ‘Sen yeterince başarılı değilsin’ anlamına gelebilir. Bu durum, gençlerin gelişimsel süreçlerinden ve kimlik arayışlarından kaynaklanır. Bu nedenle, ergenlerle iletişim kurarken onların bakış açısını anlamaya çalışmak ve söylediklerinizin nasıl algılanabileceğini düşünmek son derece önemlidir” dedi. Prof. Dr. Özen, ergenlerle konuşurken açık, net ve pozitif bir dil kullanmanın, onların söylediklerinizi daha doğru anlamalarına yardımcı olacağını vurguladı.

    Çiğnenebilecek kurallar koymaktan kaçının

    Kural koyarken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan birinin, bu kuralların uygulanabilir ve mantıklı olması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Özen, ebeveynlerin ergenlerin hayatını çok fazla kontrol etmek için katı kurallar koymaktan kaçınmaları gerektiğini belirtti. Özen’e göre, örneğin, “Saat 8’den sonra telefonunu kullanma” gibi katı bir kural, gençler tarafından mantıksız ve haksız olarak algılanabilir. Bunun yerine, “Akşam 10’dan sonra telefonun kapalı olmalı ki uyku düzenin bozulmasın” gibi esnek ama net bir kural koymak daha etkili olabilir.

    Ergenin sesini duyun ve ona güvenin

    Ergenliğin, bireylerin kendi kimliklerini bulma ve bağımsızlıklarını kazanma süreci olduğunu belirten Özen, bu süreçte gençlere güvenmek ve onların fikirlerini dikkate almak hem onların özgüvenini artırır hem de aile içinde daha sağlıklı bir iletişim kurulmasını sağlar. Prof. Dr. Özen, kurallar koyarken ergenin fikirlerini ve isteklerini dinlemenin ve bu doğrultuda ortak bir çözüm bulmanın önemli olduğunu söyledi.

    Açık ve şeffaf olun

    Ergenlerle iletişimde açık ve şeffaf olmak, güvenin temelini oluşturur. Prof. Dr. Özen, kuralların neden konulduğunu ve bu kuralların hangi amaca hizmet ettiğini açıklamanın, gençlerin bu kurallara daha fazla saygı duymasını sağlayacağını belirterek, “Örneğin, ‘Eve geç gelmemen senin güvenliğin için önemli’ gibi açıklamalar, kuralların arkasındaki mantığı anlamalarına yardımcı olur” dedi.

    Tutarlı ve adil olun

    Ergenlerin kurallara uymasını beklerken, ebeveynlerin de bu kuralları tutarlı bir şekilde uygulaması gerektiğini söyleyen Özen, “Tutarsızlık, gençlerde kafa karışıklığına ve kurallara karşı saygısızlığa yol açabilir. Aynı zamanda, adil olmak da büyük önem taşır. Kuralların her çocuk için eşit bir şekilde uygulanması gerekiyor” şeklinde konuştu.

    Örnek olun

    Ebeveynlerin davranışlarının, ergenlerin kurallara uyma konusundaki tutumlarını doğrudan etkilediğini söyleyen Prof. Dr. Özen, ebeveynlerin kendi koydukları kurallara uyarak çocuklarına örnek olmaları gerektiğini belirtti. Özen, “Mesela, ‘Akşam yemeğinde telefon kullanılmayacak’ kuralı koyduysanız, siz de bu kurala uymalı ve telefonu bir kenara bırakmalısınız. Bu, gençlere kurallara uyma konusunda pozitif bir örnek oluşturur” dedi.

    Onların dünyasına empatiyle yaklaşın

    Ergenlik dönemi, kurallar ve sınırlar konusunda zorluklar barındırsa da doğru bir iletişim ve anlayışla bu süreci daha sağlıklı bir şekilde atlatmak mümkündür. Prof. Dr. Dilek Şirvanlı Özen, ebeveynlerin ergenlerle konuşurken onların bakış açısını anlamaya çalışmaları, mantıklı ve uygulanabilir kurallar koymaları, gençlere güvenmeleri ve onlara örnek olmaları gerektiğini vurgulayarak, “Unutmayalım ki, ergenlerle sağlıklı bir ilişki kurmanın yolu, onların dünyasına empatiyle yaklaşmaktan ve onlara destek olmaktan geçer” diyerek sözlerini sonlandırdı.

  • Çocuk ve ergenlerde yeme bozukluğu

    Çocuk ve ergenlerde yeme bozukluğu

    Uzm. Psikolog Koçer, çocukta yeme sorunlarının 2-3 yaşlarında görülmeye başladığını, bu dönemin çocuklar açısından pek çok açıdan zorlu olduğunu söyledi. Bebeklerin bireyselleşip özgürlüğünü kazanmaya çalışırken aynı zamanda bakım verenden de kopmamaya çalıştığını kaydeden Uzm. Psikolog Koçer, “Ancak çocuğun bireyselleşme çabasına çocuğa bakım veren ebeveyn kızabilir, telaşlanabilir hatta suçluluk duygusu yaşayabilir” ifadelerini kullandı.

    Çocuk ve ebeveyn arasında “savaş ortamı” oluşabileceğini, her gün, her öğünde defalarca çocuk ve ebeveyn arasında aynı senaryonun yaşanabileceğini hatırlatan Uzm. Psikolog Koçer, “Bu gerilim gittikçe artmaya; gerilim arttıkça çocukta karşı koymalar ve çatışmalar da artmaya başlar. Buradaki çatışma çocuğun diğer davranışlarına da etki ederek tuvalet eğitimi, uyku düzeni, ebeveynle iletişimi de bu gerilimle zorluklar doğurmaya başlar” uyarısını yaptı.

    Yeme bozukluklarının çocukluk ve ergenlik çağında çocukların duygu, düşünce ve davranışlarını olumsuz etkileyen önemli bir bozukluk olduğuna dikkat çeken Uzm. Psikolog Koçer, şöyle devam etti: “Yeme bozukluğu görülme oranı son yıllarda artış göstermektedir. Genetik, psikolojik ve sosyal etkenlerin bir araya gelmesiyle yeme bozukluğu meydana gelebilir. Doğru tanı ve tedavi ile yeme bozuklukları tedavi edilebilmektedir. Yemeği reddetme veya ağızda bekletme, yemek seçme, bir başkası yedirmeden kendi kendine beslenim olmaması, öğün zamanları yaklaşınca kusma- ağlama- öfke patlamaları, yemek esnasında dolaşma, ayağa kalkma ve masada oturmama en sık rastlanılan sorunlardır. Çocuklarda yeme bozuklukları birçok nedenden meydana gelebilir. Alıştığı besinler harici yeni tat ve deneyimlere karşı olumsuz tutum davranış gösterebilir. Birincil bakım veren (Anne-baba-anneanne-babaanne-bakıcı) ve bebek ilişkisindeki sorunların yansıması; ebeveyndeki psikiyatrik hastalık, yeme bozukluğu var oluşu veya ebeveyn kaybı sonrası yeme bozukluğu oluşabilmektedir. Ağız, yemek borusunu etkileyen cerrahi işlem veya solunum yoluna bir şey kaçması gibi travmatik deneyim sonrası gelişebilir.”

    Kalp, akciğer veya farklı bir tıbbi bozukluk yaşandığında da beslenme bozukluğu ortaya çıkabileceğini vurgulayan Uzm. Psikolog Koçer, anne babalara şu önerilerde bulundu: Çocuğunuzu yemek yemesi için tehdit edip zorlamayın. Çocuğunuza sözlerinizle ve davranışlarınızla örnek olun. Çocuğunuzun bir yaşından itibaren kendi kendisine yemek yiyebilmesi için gerekirse kirlenmesini de göze alarak teşvik edin. Öğünlerde çocuğunuza alternatif seçimler sunun. İyileşmeler görebilmek adına olumlu yeme davranışlarında sosyal ödüllendirmeler verin. Çocuğunuzun belirli sevmediği besinler varsa bu konuda katı davranmayın. Kesin, tutarlı, net olun ancak davranış değişimleri için sert bir tutum göstermeyin. Öğünler için net zaman dilimleri belirleyin. Yemek zamanı televizyon karşısında ya da oyun karşısında olmak yerine masaya oturarak yedirmeye özen gösterin. Çocuğunuzun sevgi ihtiyacına doyması gerekir, öfkeyle değil pozitif duygularla yaklaşın. Bu tüm kurallar için en önemlisi tutarlı olun”.

    Ergenlik dönemindeki yeme bozukluğunun gelişim dönemine bağlı ve genellikle 13-14 yaşlarında daha sık görülebildiğini söyleyen Uzm. Psikolog Koçer, söyle konuştu: “Erken müdahale tedavi gidişatında çok önemli rol oynamaktadır. Ergenlik dönemi kişinin beden şekli ve kilosuna yönelik farkındalığın ve kaygının başladığı dönemdir. Yeme bozuklukları genellikle ergenlik döneminde başlamaktadır. Ebeveyn tutum ve davranışları, sosyal medyanın mükemmel beden algısı etkisi, ergenlik dönemi yaşanılan anksiyete ve depresif bozukluklar, akran zorbalığı, fiziksel veya psikolojik şiddet, cinsel taciz ve yaşanılan kayıplar gibi travmatik deneyimler; çocuğun hayır diyememe, sınır koyamama, düşünce, duygu ve ihtiyaçlarını konuşamama, ilişkilerde ve aile içerisinde gereğinden fazla sorumluluk almak gibi kişilerarası ilişkilerdeki sorun; genetik yatkınlık, klinik düzeydeki mükemmeliyetçilik, kişilik özellikler ve psikiyatrik bozukluklar da yeme bozukluğunun oluşmasındaki risk faktörlerindendir. Her ne kadar kadınlarda daha sık olduğunu düşünsek de erkeklerde görülme sıklığı son yıllarda ciddi oranda artış göstermektedir. Bu belirtileri çocuğunuzda, çevrenizde hatta kendinizde gördüğünüzü düşünüyorsanız öncelikle bir ruh sağlığı uzmanına başvurun.”

    Uzm. Psikolog Koçer, anne babalara konuyla ilgili önerilerini şöyle sıraladı: “Çocuğunuzun beden şekli ve kilosunu eleştirmeyin. Fazla korumacı, kontrolcü veya fazla ilgisiz davranmayın. Çocuğunuza alan bırakın. Çocuğunuzu bir başkasının çocuğuyla kıyaslamayın. Çocuğunuza rol model olun, önce kendi yemek tutum ve davranışlarınızı düzenleyin. Yiyecekleri ödül olarak kullanmayın, sosyal ödüllendirmeleri değerlendirin. Duygu, düşünce ve zorlandığı şeyleri ifade edebilmesi için çocuğunuzu destekleyin. Bu süreçte ne kadar zorlansanız da sabırlı ve sevgi ile yaklaşın. Bu tüm kurallar için en önemlisi tutarlı olun.”

  • Anne babalar dikkat! Ergenlerin yüzde 12,5’i kumar kıskacında

    Anne babalar dikkat! Ergenlerin yüzde 12,5’i kumar kıskacında

    Araştırmalar, internet üzerinden yasa dışı bahis ve kumar oyunlarında pandemi döneminin de etkisiyle büyük bir artış gözlendiğini ortaya koydu. Uzmanlar, ergenlerin yüzde 12,5’inin çevrimiçi kumar kıskancında olduğuna dikkat çekerek ailelere uyarılarda bulundu. Aile Danışmanı Barış Tuncer, “Araştırmalar, ergenlerin yüzde 28’inin her gün kumar sitelerinde ortalama 107 dakika zaman geçirdiğini, yüzde 8’inin 3 saatten daha fazla zaman geçirdiğini, yüzde 75’inin 13-16, yüzde 25’lik kesimin de 10-12 yaşlarında çevrimiçi kumar oynamaya başladığını ortaya koymuştur” bilgisini verdi.

    ‘Herkese bedava bahis!’ veya ‘Depozit bonuslarınızı yükleyin, oynamaya başlayın kaybetmeniz mümkün değil!’ gibi özendirici reklamlar, ergenlerin çevrimiçi kumara yönelmelerine neden oluyor. Altınbaş Üniversitesi Çocuk Koruma ve Bakım Hizmetleri Programı Başkanı ve Aile Danışmanı Barış Tuncer, bu tür teşvik edici ve yanıltıcı reklamların, ergenlerin çevrimiçi kumarı ‘zararsız eğlence’ veya ‘kaybedecek hiçbir şeyleri yokmuş’ gibi algılamalarına neden olduğunu ve zamanla çevrimiçi kumar bağımlılığına yol açabildiğini söyleyerek Türkiye’den rakamlar paylaştı.

    KUMAR SİTELERİNDE HER GÜN 107 DAKİKA GEÇİRİYORLAR

    Türkiye’de ergenler ile 2018 yılında Prof. Dr. Tolga Arıcak’ın yaptığı araştırmanın verilerini paylaşan Tuncer, araştırmada, katılımcıların yüzde 12.5’inin çevrimiçi kumar oynadığının görüldüğünü belirterek, şunları söyledi:

    “Çalışmada alınan sonuçlar, ergenlerin yüzde 28’inin her gün kumar sitelerinde ortalama 107 dakika zaman geçirdiğini, yüzde 8’inin 3 saatten daha fazla zaman geçirdiğini, yüzde 75’inin 13-16, yüzde 25’lik kesimin de 10-12 yaşlarında çevrimiçi kumar oynamaya başladığını ortaya koymuştur. 2017 yılında Dr. Mehmet Dinç tarafından yapılan araştırmada ise, çevrimiçi kumar bağımlılığı oranı yüzde 11 olarak bulunmuştur.”

    KAZANDIKÇA ‘YETENEKLİ’ OLDUKLARINI DÜŞÜNÜYORLAR

    Çocuk ve ergenlerin nasıl kumar bağımlısı olduklarına ilişkin açıklamada bulunan Tuncer, “Bu siteler ‘hediye bonus’, ‘kaybetmeye imkanınız yok’, gibi sloganlarla çocukları ve gençleri çevrimiçi kumara teşvik ediyorlar. Teknolojik imkanlar geliştiği için akıllı telefon, bilgisayar, internet bağlantısının olduğu her yerde kumar oynanabiliyor. Nakit paraya ihtiyacınız yok, kredi kartı kullanabiliyorsunuz. Bunların hepsi risk faktörü. Gençler kazandıkları zaman kumar oynama konusunda özel yetenekleri olduğunu düşünmeye başlıyor. Kazancını abartıyor ve kumar oynamaya devam ediyor. Bunu da kaybetme evresi izliyor. Kaybetmeye başladığında bunu çevreden gizliyor, borç almaya başlıyor. Kayıplarını telafi edebilmek için çok daha fazla kumar oynuyor. Bahis miktarı artıyor ve bir süre sonra da umutsuzluk baş gösteriyor” diye konuştu.

    İNTİHARA KADAR GÖTÜRÜYOR

    Ergenlerin yaşları gereği herkesten fazla risk alma eğiliminde olduklarına dikkat çeken Tuncer, “Aileler çocuklarının çevrimiçi kumar bağımlısı olduklarının farkında olmuyorlar. Çevrimiçi kumar oynamak gençlerde depresyona, kaygı ve uyum bozukluklarına, alkol ve madde bağımlılığına, ders başarısında düşmeye düşük benlik saygısına sebep olabiliyor. Bu durum da intihara kadar götürebiliyor” dedi.

    EBEVEYNLER DİKKAT: GÜNLÜK İHTİYACI KADAR PARA VERİN!

    Ebeveynler çocuklarıyla bu konuda sohbet etmesi gerektiğini hatırlatan Tuncer, aile bireylerine şu uyarılarda bulundu:

    “Bu sohbet ahlak dersi vermek şeklinde olmamalı. Çocuklara kumar oynamanın kısa vadede yüksek kazanç gibi getirisi olabileceğini ama uzun vadede mali kayıplar, hukuki, ailevi, sosyal sorunlara sebep olduğunu söylemeliler. Çocuk hangi sitelere giriyor, kimlerle arkadaşlık yapıyor bunlar mutlaka takip edilmeli. Ev içerisinde güvenli internet kullanımı sözleşmesi yapılmalı. Günlük kaç saat internette vakit geçirebilir, hangi sitelere girebilir, hangi oyunları oynayabilir bunlar mutlaka yazılı olarak belirtilmelidir. Ebeveynlerin çocuklarına olumlu bir rol model olmaları ve kumardan uzak durmaları gerekmektedir. Çocuklarına günlük ihtiyaçlarını karşılayacak kadar harçlık vermeleri, çok fazla para vermemeleri, kredi kartı ve ATM kartlarının limitlerini ayarlamaları ve çocuklarının yaptıkları harcamaları kontrol etmeleri gerekmektedir. Çevrimiçi oyunlar, çevrimiçi kumara geçen bir kapı vazifesi görmektedir. Bu nedenle, ebeveynlerin çocuklarının oynadıkları çevrimiçi oyunlar ve oyuna ayırdıkları süre konusunda da dikkatli olmaları gerekmektedir.”