Etiket: Fatih

  • Sahte belge düzenleyen şebekeye operasyon

    Sahte belge düzenleyen şebekeye operasyon

    Fatih’te danışmanlık şirketi adı altında sahte ikamet izni, sahte pasaport, sahte vize hazırlayan ve yasadışı yollarla şahısların ülkeden çıkışını sağlayan, uluslararası bir şebekeye yönelik 26 Ağustos’ta operasyon yapıldı. 3 farklı adrese eş zamanlı baskın düzenlendi.

    Çok sayıda belge ve malzeme ele geçirildi

    Operasyonda yabancı uyruklu 4 şüpheli yakalanarak gözaltına alındı. Adreslere yapılan aramalarda ise 26 farklı ülkelere ait pasaport, 28 farklı ülkelere ait pasaport yaprağı, 38 basılmaya hazır boş kimlik kartı, 4 ikamet tezkeresi, 10 farklı ülkelere ait sürücü belgesi, 22 kira sözleşmesi, 13 ikamet tezkeresi başvuru formu, 2 tapu senedi, 2 geçici koruma belgesi, 3 basım makinası, 2 kart kesim makinesi, 1 adet laminasyon makinesi, 1 adet 3 boyutlu lazer yazıcı, 1 adet para kontrol cihazı, 1 adet mor ışık cihazı, 1 adet cilt kaplama makinesi, 5 vize mührü çok sayıda hologram ve selefon ele geçirildi.

    1 kişi cezaevine gönderildi

    Operasyonda yakalanan 4 şüpheli şahıs, “Resmi Belgede Sahtecilik” suçundan adli makamlara sevk edilerek 1 şüpheli tutuklanırken, diğer 3 şüpheli ise sınır dışı işlemleri için geri gönderme merkezine teslim edildi.

  • Ekim ayında yeni bir duyuru daha yapılabilir

    Ekim ayında yeni bir duyuru daha yapılabilir

    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili, gazetecilerle yaptığı bilgilendirme toplantısında, Türkiye’nin Karadeniz’de bulduğunu açıkladığı doğalgaz rezervi ve yeni LNG tedarikçileri sayesinde doğalgazda ithalata bağımlılığın azalacağını; bu sebeple 2021’de bitecek sözleşmelerin, tarafların “rekabetçi fiyatlarla gelmemesi halinde yenilenmeyebileceğini” söyledi.

    Üst düzey yetkili, Ağustos ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Karadeniz’deki Tuna-1 sahasında bulunduğunu duyurduğu 320 milyar metreküplük doğalgaz rezerviyle ilgili yabancı basından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

    Çarşamba günü İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleşen bilgilendirme toplantısında konuşan yetkili, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması için bu sahanın önemli rol oynayacağını belirtti:

    “2025’te plato üretimi başlarsa 20 yıl boyunca yıllık tüketimimizin yüzde 30’unu karşılamaya yetecek. Yani doğalgaz ithalatına ihtiyaç devam edecek.”

    Ancak yetkili, artık Türkiye’nin bu ihtiyacı karşılamak için ihracatçılarla masaya otururken elinin daha güçlü olacağının işaretini veriyor ve taraf ülkelerin sözleşmeleri yeni şartlara uygun şekilde yenilemesi gerektiği görüşünü dile getiriyor:

    “Rusya’dan Türkiye’ye gelen gazın ülkemizdeki tüketim payı düştü. Eski usûl, petrol endeksli ödemeye dayalı sözleşmeler bugünün gerçekleriyle bağdaşmıyor. Bugün Türkiye’deki doğalgaz güç jeneratörlerinin daha rekabetçi, daha esnek şartlara ihtiyacı var. Gelecek yılın, 2021’in Nisan ayından itibaren uzun vadeli sözleşmelerimizin üçte biri ya da yüzde 25’inin süresi bitiyor. SOCAR ve Gazprom’la sona erecek olan sözleşmelerdeki doğalgaz 16 milyar metreküp ediyor.

    “Sözleşmeleri yenileyecek miyiz yoksa alternatif tedarikçi mi arayacağız; bu ihracatçıların ve piyasa oyuncularının bize nasıl şartlarla geleceğine bağlı. Eski alışkanlıkla ve esneklik tanımayan bir yaklaşımla ve rekabetçi olmayan fiyatlarla gelirlerse, sözleşmelerin yenileceğini sanmıyorum.”

    Yetkili, Türkiye’nin enerji ihtiyacının bir kısmını son yıllarda LNG ile karşıladığını, doğalgaz tedarikçisi ülkelerin sözleşmeleri yenilerken bunu da dikkate alması gerektiğini söyledi:

    “Son birkaç aydır LNG arzı Türkiye piyasası için çok önemli bir hale geldi. ABD, 2020’nin ilk yarısında en büyük ikinci LNG tedarikçimiz oldu. Sebebi, rekabetçi şartlarla yaklaşmaları. Diğer tedarikçilerin de bu gelişmeyi anlayacağına ve piyasanın ihtiyaçlarını buna göre karşılayacağına inanıyorum.”

    “Ekim ayında yeni bir duyuru daha yapmayı planlıyoruz”

    Yetkili, “Kuyunun potansiyel ekonomik değeri bugün itibarıyla 65 ile 80 milyar dolar arasında” diyor ve birkaç ay içinde daha fazla rezerv de bulunabileceğini söylüyor:

    “Denizin derinliği yaklaşık 2 bin metre. Deniz yatağından sonra 1500 metre daha deldik ve keşif duyurusunu bu derinlikte yaptık. Ulaşmayı hedeflediğimiz derinlik ise 4 bin 500 metrede, yani 1000 metre daha delmemiz gerekiyor. Henüz bilmiyoruz ama rezerv daha fazla olabilir.

    “Her gün 700 metre kazabiliriz. Ama bunu saatte 20 metreye indirdik, her bir kazıdan sonra durup örnekler alıp laboratuvarlara gönderip testler yapıyoruz. Muhtemelen bugüne kadar bulduğumuzun üzerinde bir potansiyel var ve yakında, gelecek ay yani Ekim ayı gibi bunu duyurmayı umuyoruz.”

    “Türkiye keşfettiği rezerv ile 21 milyar dolarlık kâr sağlayabilir”

    Norveç merkezli enerji araştırma şirketi Rystad da çarşamba günü, Türkiye’nin Karadeniz’deki Tuna-1 sahasında bulduğunu açıkladığı doğalgaz rezervinin kullanılmaya başlaması durumunda, ülkenin doğalgaz ithalatını azaltarak 21 milyar dolarlık kâr etmesini sağlayacağını açıkladığı bir rapor yayımladı.

    Rapora göre, sahadan çıkabilecek en fazla seviyede gazın günlük olarak çıkarılıp kullanılmaya başlaması halinde, küresel doğalgaz fiyatlarının artacağı beklentisi de gerçekleşirse, 21 milyar dolardan daha fazla kazanım bile mümkün. Ancak bu rakam, sondajın ne zaman başlayacağı ve gazın kalitesi üzerinde yapılacak testlerin sonucuna göre değişkenlik gösterebilir.

    Raporda hesaplamanın yıllık 2.5 ile 20 milyar metreküplük doğalgazın işleneceği tahmin edilerek yapıldığı belirtiliyor:

    “Her durumda, sahada yapılacak başarılı bir çalışma ve doğalgazın kullanılmaya başlaması, Türkiye’nin üzerindeki doğalgaz ithalat yükünü önemli ölçüde azaltacak.”

     

  • Gemi komutanlarına ‘vur emri’ yetkisi verildi

    Gemi komutanlarına ‘vur emri’ yetkisi verildi

    Eski İstihbarat Daire Başkanı ve Yeni Şafak gazetesi yazarı Bülent Orakoğlu, ‘Gemi komutanlarına vur emri yetkisi’ başlığıyla yayımlanan yazısında sözlerine “Fransa’dan sonra ABD ve Yunanistan donanmasının ortak tatbikat düzenlemesi Doğu Akdeniz’de gerilimi artırdı. Türkiye’nin Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki tatbikatlarına karşı tatbikat ilan etmesi ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamaları Yunanistan başta olmak üzere arka planda Yunanistan’a destek veren ülkelerde de tansiyonu yükseltti” diye başladı.

    Orakoğlu şöyle devam etti:

    “Merkel sadece günler öncesinde Fransa’yı Doğu Akdeniz’de gerilimi artırmakla suçlarken ne olmuştu da AB ülkelerinin Atina’nın tezlerini ciddiye almak ve haklı olduğu yerde Yunanistan’ı desteklemek zorunda oldukları açıklamasını yapmıştı. Doğu Akdeniz’de, çatışma dahil her türlü seçenek için hazırlık yapan TSK, angajman seviyesini gemi komutanına kadar indirerek gemi komutanlarına olası bir tacizde Ankara’ya sormadan ‘vur emri’ yetkisi verildi.

    Doğal olmayan bu gelişmeler Doğu Akdeniz’de sadece Türkiye ile Yunanistan anlaşmazlığı ötesinde hegemonik küresel güçler ile Batı’nın Türkiye’ye karşı Mavi Vatan’da ikinci bir Sevr haritasını dayatmaya çalıştıklarını ortaya koyuyordu. Mavi Vatan’daki bu yeni Sevr Haritası ‘Ege’yi tamamen Yunan denizi olarak kabullenip Doğu Akdeniz’de bizi İskenderun Körfezi ve Antalya Körfezi’ne, batıda karasularımıza hapsediyor.

    Akdeniz’de Rusya’nın, Çin’in, İran’ın güneyden çevrelenmesi, ABD jeopolitiğinin önemli parametreleri. Dolayısıyla ABD, bu bölgede kendi politikalarını uygulatabilmek için Türkiye’nin hizaya sokulmasını istiyor. Çünkü Türkiye, soğuk savaş sonrası kendi milli, yerli ve bağımsız politikalarına yöneldi ve bu politikalarından vazgeçmiyor. Bunun başında da tabii ki Doğu Akdeniz’deki, Kıbrıs’taki, Ege’deki çıkarları geliyor. ABD veya AB’nin Türkiye’ye karşı ambargo tehditleri silah yaptırımlarının tüm gayesinin Türkiye’yi hegemonyanın istediği çizgiye zorlamak olduğu anlaşılıyor.

    TÜRKİYE İKİNCİ SEVR’E DİRENİYOR

    Türkiye ise bu kez Mavi Vatan’daki ikinci Sevr’e direniyor. Kolonyalist ülkelerin yıllar önce hazırladığı yeni işgal planlarını bozacak hamleleri kararlılık ve cesaretle atıyor. Zira Türkiye, savunma sanayisini, ordusunu, donanmasını çok güçlendirdi. Türkiye Doğu Akdeniz’de çıkarlarını sonuna kadar savunacak ve asla geri adım atmayacaktır. ABD ve Batı, Türkiye’nin savunma sanayiinde, denizde ve havada kendilerine karşı çıkabilecek güce erişebileceğini beklemiyorlardı. Türkiye ülkesinin bekasını tehlikeye sokan dış ülkelerde üsler kurması Batı’nın eski Türkiye’yi dizayn ettiği günlere dönme arzusunun hayal olduğunu gözler önüne seriyor.

    Türkiye 50’nin üzerinde muharip ve destek gemisi ile Akdeniz’de bulunuyor. Oruç Reis’in çalışma yaptığı saha adeta çelikten kalkanla çevrilirken, hiçbir yabancı savaş gemisinin bu sahaya girmesine izin verilmiyor. Yunan denizaltılarının bu dönemde aktif olduğu, Türkiye’nin ise denizaltı savunma harbini en üst seviyede yürüttüğü kaydediliyor. Satıhtan veya deniz altından sahaya giremeyen Yunanistan cephesi, uçaklarla Türkiye’ye gözdağı vermeye çalışıyor. Fakat uzmanlar, bunun Türkiye için yalnızca bir ‘sinek vızıltısı’ olabileceğini kaydediyor.

    ‘SAVAŞ ÇIKARSA KAZANAN TÜRKİYE OLUR”

    Doğu Akdeniz’deki sıcak gelişmeleri ve Ege’de yükselen tansiyonu değerlendiren uzmanlar, ABD ve Batı desteği ile Akdeniz’e inen Yunanistan’a Türkiye’nin izin vermeyeceğini, Atina’nın uluslararası hukuk çerçevesinde Batı’dan beklediği desteği almayacağını ve Yunanistan’ın Doğu Akdeniz ve Ege’de telafisi mümkün olmayan zararlara uğrayabileceğini kaydetti.

    Diğer taraftan Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan ve azmettirici devletler arasında gerilim sürerken bölgedeki Türk üstünlüğünü manşetine taşıyan Alman Die Zeit gazetesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın doğalgaz rezervlerine yönelik taviz vermek istemediğini belirterek ‘Türkiye hakkı olanı alacak’ ifadelerini kullandı. İsrail merkezli Jerusalem Post gazetesi ise, Türkiye ile Yunanistan arasında bir çatışmanın çıkması durumunda kazanan tarafın Türkiye olacağını belirtti.