Etiket: fay hattı

  • Bolu’da fay hattı tespit çalışmaları başladı

    Bolu’da fay hattı tespit çalışmaları başladı

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı kontrol mühendislerinin Bolu mikro bölgeleme çalışması başladı. Bolu Jeoloji Mühendisleri Odası İl Temsilcisi Atilla Yılmaz, Kuzey Anadolu Fayının tespiti için yapılan paleosismoloji çalışmasını yürüten Prof. Dr. Fikret Koçbulut’u ve ekibini, Dereceören köyünde yaptıkları çukur kazısında ziyaret etti.

    Çalışmalar hakkında bilgi veren Atilla Yılmaz, “Bu çalışma Kuzey Anadolu Fayının geçtiği hattı tespit edip gerekli önlemlerin alınarak, halkın can ve mal güvenliğini sağlamak açısından oldukça önemli. Prof. Dr. Fikret Koçbulut ve ekibi şu an Dereceören köyünde çalışmaya başladılar. Bu çalışma ilimiz ve ülkemiz için çok önemli” dedi.

  • Eskişehir’de deprem riski

    Eskişehir’de deprem riski

    “Eskişehir fayının üzerinde depremselliği anlamaya yönelik önemli çalışma yapan birileri de olmadı”

    Geçtiğimiz şubat ayında Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremler sonrası sıkça konuşulmaya başlayan Türkiye’deki diri faylar ve deprem riski gündemden düşmüyor. Özellikle beklenen Marmara depremi hakkında açıklamalar yapılırken, aktif fay sebebiyle Eskişehir’in de riskli bir bölge olduğu söyleniyor. Son günlerde bazı ünlü deprem uzmanları, yaptıkları açıklamalarda Eskişehir’in deprem riski üzerine konuştu.

    ESOGÜ Genel Jeoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erhan Altunel, Eskişehir’de riskli bir deprem beklendiği iddialarını değerlendirdi. Son yıllarda Eskişehir’de deprem riskinin arttığına yönelik herhangi bir gelişme olmadığına değinen Altunel, “Bu açıklamaları kim yapıyor bilmiyorum açıkçası. Benzer soruları siz geçtiğimiz yıl da sordunuz, 3 yıl önce de sordunuz. Dolayısıyla bu süre içerisinde Eskişehir’deki deprem riskini artıracak herhangi bir gelişme olmadı. Bildiğim kadarıyla da Eskişehir fayının üzerinde depremselliği anlamaya yönelik önemli çalışma yapan birileri de olmadı. Şunu söyleyebiliriz, Eskişehir’in yakınlarından geçen ve orta büyüklükte deprem üretme potansiyeli olan bir fay zonumuz vardır. Örneğin 1956 yılında bir deprem meydana gelmişti biliyorsunuz. Orta büyüklükte deprem üretme potansiyeli olan bir fay var, ama dediğim gibi deprem riskini arttıracak herhangi bir gelişme olmadı. Onun için bu söylenenler ya da bu tür değerlendirmeleri yapanlar neye dayanarak, hangi verilere dayanarak bu tür değerlendirmeleri yapıyorlar, bunu anlamak mümkün değil” dedi.

    “Porsuk Çayı havzasında deprem kaynaklı büyük hasar oluşması bekleniyor”

    Deprem hasarının en büyük etkenlerini üst yapı planlaması olduğuna değinen Prof. Dr. Erhan Altunel, planlamanın doğru yapılması için şehir idarecilerinin durumu kontrol etmesi gerektiğini söyledi. Eskişehir’de Porsuk Çayı havzasında deprem kaynaklı büyük hasar oluşması beklendiğini dile getiren Altunel, “Deprem 2 türlü hasar veriyor, bir, yüzeyde yırtılma meydana gelirse, o yırtık üzerinde, yani fayın üzerindeki binalar yıkılır çünkü onun kaçışı yok. Bir de şiddetli yer sarsıntısı var. İşte bu yer sarsıntısında binaların bulunduğu yerin jeolojik özellikleri son derece önemli, bir de üst yapının kalitesi önemli. Gelelim şimdi Porsuk Havzasına. Sonuçta Porsuk dağlardan, taşlardan yüksek enerjili iken, içerisine aldığı malzemeleri gelip Eskişehir ovasında akarken bırakıyor çünkü enerjisi azalıyor. Onun için havzada ince, silt, kil ve kumdan çakıl boyutuna kadar bir sürü gevşek çökel bulunuyor. Bunlar deprem sırasında tehlikeli, sıkılaşmaya neden olan zeminlerdir. Bu tür zeminler üzerinde zemin özelliklerini araştırmadan üst yapıyı oluşturursanız, deprem sırasında hasar kaçınılmaz olur. Antakya’da da örneğini gördük. Eskişehir’de yetkilerimizi hep uyarıyoruz, belediye başkanlarımızı mümkün olduğunca havzanın dışına, yüksek yerlere kaymak, yoğunluğu oralara vermek lazım diye. Ama ne yazık ki şu ana kadar dikkate alınmadı. Bunun mutlaka idareciler tarafından dikkate alınması gerekir” ifadelerini kullandı.

    “Herkes kendi sınırları içerisinde işini yaparsa depremde insan ölmez”

    Depremler sonucunda hasar meydana gelmesinin en büyük sebebin plansızlık olduğunu söyleyen Prof. Dr. Erhan Altunel, bilgililerin ve yetkililerin işlerini doğru bir şekilde yapmaları gerektiğini söyledi. İdarecilerin, zemin özellikleri ve üst yapı planlamasında jeologların ve jeofizikçilerin çalışmaları istikametinde karar vermesi gerektiğinin altını çizen Altunel, “Zemin özelliklerini bildikten sonra, o zemin özelliklerine uygun şartlarda üst yapıyı gerçekleştirirseniz, ülkemizde hiç kimse depremden ölmez. Örneğin, depremsellik konuşurken hep ya jeologlar konuşur ya da jeofizik konuşur. Ben örneğin bir jeoloğum, biz jeologlar herhangi bir yerin jeolojik durumunu ortaya koyarız. O durumu ortaya koyduğumuzda bizim işimiz biter. Ondan sonra işte üst yapıcılar bizim ürettiğimiz verileri alarak, üst yapıyı ona göre planlamaları lazım. Dolayısıyla böyle bir disiplinler arası, yani meslekler arasında da bir işbirliği olursa. Herkes birbirinin alanına böyle tecavüz etmeden kendi sınırları içerisinde işini yaparsa, bu ülkede yani ben çok net söylüyorum depremden insan ölmez. Örneğin 100 kilometre uzakta bir deprem oluyor. Onun sarsıntısından Eskişehir’de bina yıkılıyor. Biraz önce dedik ki, örneğin Eskişehir’de de orta büyüklükte deprem üretme potansiyeli olan bir fay var. Orta büyüklükteki bir depremin Eskişehir’de olduğunu düşünün, çok daha yakın olacak. Hele ki bir de yine daha önceki çalışmalarda da hep söylendiği gibi Eskişehir’in fay zonu üzerinde muhtemelen yerleşim yerleri vardır, eğer bunun üzerinde bir deprem meydana gelirde, yüzeyde kırık oluşursa, fay zonunun üzerindeki binalarda doğal olarak hasar olacak. Bir de onun dışında deprem çok yakın olduğu için, 1999 yılında da burada yorulan binalarda hasar görebilir. 99 depreminde bile merkez üssü uzakta olmasına rağmen bildiğim kadarıyla 200 üzerinde bina oturulamaz hale geldi. Orta büyüklükteki bir depremin Eskişehir fayında meydana gelmesi doğal olarak hasarı arttıracaktır. Allah korusun biz can kaybı olmasını istemiyoruz tabii ama bu da yani gerçek, yani yorulan binaların yıkılması muhtemel. Depremin hangi saatte, ne zaman meydana geleceğini bilemiyoruz, işte Kahramanmaraş’ta deprem sabaha karşı, herkes yataklarındayken oldu. Benzer şey burada da olursa kaçınılmaz olacak” ifadelerini kullandı.

    “Belediyelerin halkına yapabileceği en iyi hizmet vatandaşı maddi manevi güvende tutmak”

    Depremler olmadan idarecilerin sorumlulukları olduğunu belirten Prof. Dr. Erhan Altunel, bunun bir görev olduğunu söyledi. Yerel idarecilerin, yönettiği kentlerde zemin özelliklerini bilerek üst yapı planlaması gerektiğini ifade eden Altunel, şöyle konuştu;
    “Dediğim gibi biz yerleşimciler artık Türkiye’nin neresinde deprem olur? Fay dediğimiz şey nerelerden geçiyor, hangi pay tehlikelidir, hangisi değildir? Bütün bunları biliyoruz. Biz bunları ortaya koyduktan sonra, zemin özelliklerini ortaya koyduktan sonra idarecilerin yapacağı tek şey, benim yönettiğim yerleşim yerinin jeolojik durumu bu, zemin özellikleri böyle. O zaman üst yapılara diyecek ki ‘buna uygun üst yapıyı geliştirin ya da bakın.’ Onlar da ona uygun üst yapıyı geliştirdiklerini de hiçbir sıkıntı kalmayacak ve aslında bir idarecinin yani yerel yönetim açısından örneğin belediyelerin halkına yapabileceği en iyi hizmet, o yaşadığı, yönettiği yerdeki insanların maddi olarak ve manevi olarak güvenli midir değil midir? Hesaplamak. Çünkü düşünün, Kahramanmaraş’taki deprem ne kadar süreli oldu? Deprem 90 saniye civarında yaşandı, 90 saniyede 10 binlerce insanı kaybettik. Maliyeti ne kadar? Milyarlar dolar. 90 saniyede bu kadar maddi kaybımız oluyor işte. Eğer her yerel idareci, idare ettiği yerin jeolojik özelliklerini belirlerse, ona uygun üst yapı geliştirirse ne can kaybı olur, ne maddi hasar olur. İnsanlar da kendi canlarının güvende olduğunu hissettiklerinde, mallarının güvende olduğunu hissettiklerinde o zaman mutlu mutlu yaşayacaklar ve bir idarecinin halkının yapabileceği en iyi hizmet, onların can güvenliğini ve mal güvenliğini garantiye almaktır. Yoksa en iyi sosyal aktivite olsun, insanların kendi canlarının güvenliğini hissetmedikten sonra eğlence olsa ne olur olmasa ne olur? Çünkü öncelik can ve mal güvenliğidir.”

  • Moriwaki’den İstanbul için uyarı

    Moriwaki’den İstanbul için uyarı

    Japon deprem uzmanı Yüksek İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki, “Kentsel dönüşüm yapılırken yumuşak zeminli yerden başlamak lazım. Zemin sertse bina kötü de olsa fazla sıkıntı olmuyor.” dedi.

    Moriwaki, Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde faaliyet gösteren bir beton firmasının otelde düzenlediği

    “Deprem gerçeği: Türkiye ve Japonya arasındaki farklar” konulu sempozyumun ardından basın mensuplarına değerlendirmelerde bulundu.

    Türkiye’nin olası depremlerden en az hasarla çıkabilmesi için herkesin ortak hareket etmesi, öncelikle mevcut binaların kentsel dönüşümle güçlendirilmesi gerektiğini belirten Moriwaki,

    “Kentsel dönüşüm yapılırken yumuşak zeminli yerden başlamak lazım. Zemin sertse bina kötü de olsa fazla sıkıntı olmuyor.” ifadesini kullandı.

    Moriwaki, İstanbul’un, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın bir kolu üzerinde bulunduğunu hatırlattı.

    Fay hattının kuzey kolunun, İstanbul Boğazı’nın girişinden güneye 20 kilometre ilerideki noktadan Silivri tarafından, Çanakkale tarafından gittiğini aktaran Moriwaki,

    “Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın kuzey kolu var. O kuzey kolunun bu noktasının tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Kimse ne zaman olacağını söyleyemez ama bir gün gelecek bu depremi az hasarla atlatmak için hazır olmak lazım. Hep beraber devlet, hükümet, belediye, okullar ve her aile beraber hareket ederse hasarı yüzde 70 azaltabilir.” diye konuştu.

    Yoshinori Moriwaki, sempozyumdaki konuşmasında ise geçen yıl aralık ayında Kahramanmaraş’ta katıldığı bir programda, Doğu Anadolu Fay Hattı’nın kırılmaya başladığını ve bu ili de etkileyebileceğini söylediğini anlattı.

    Türkiye’deki fay hatlarının doğudan batıya harekete geçtiğini ifade eden Moriwaki, buna bakıldığında Marmara Bölgesi’nin risk altında olduğunu sözlerine ekledi.

  • Fay hattında sızıntı tespit edildi

    Fay hattında sızıntı tespit edildi

    Bilim insanları Pasifik Okyanusu’nda yer alan 965 kilometre uzunluğundaki bir fay hattında yer alan deliğin ABD’nin kuzeybatısındaki şehirleri yok edecek yıkıcı bir depremi tetikleyebileceğinden endişelendiklerini açıkladı.

    Sıcak sıvı püskürten delik, Kuzey California’dan Kanada’ya kadar uzanan Cascadia Yitim Bölgesi olarak bilinen eğimli fayın sınırında, Oregon kıyı şeridinden 80 kilometre uzakta bulunuyor.

    “Bu doğrultu atımlı faylar yoluyla açık denizdeki mega bindirme arayüzünden sıvı kaybı önemlidir, çünkü bu, tortu parçacıkları arasındaki sıvı basıncını düşürür ve dolayısıyla okyanus ve kıta plakaları arasındaki sürtünmeyi arttırır.” diye konuştu.
    Diğer taraftan Cascadia mega bindirmesi, Seattle ve Portland, Oregon da dahil olmak üzere birçok büyük metropol alanını kapsıyor ve Kanada’daki Vancouver Adası’nın bir kısmını içerisine alıyor.
    Çalışmanın yazarları bölgede 9 büyüklüğünde bir depremin meydana gelmesinin olası olduğunu ve on binlerce kişinin yaşamını yitirebileceğini ifade etti. Ancak, araştırmalar depremin meydana gelebileceği tarihe ilişkin bir açıklama yapmadı.
  • İstanbul’da daireler boş kaldı

    İstanbul’da daireler boş kaldı

    İstanbul’da fay hattına yakınlığıyla bilinen sahil şeridindeki ilçelerdeki eski binalar boş kaldı. Özellikle Bakırköy, Zeytinburnu gibi sahil şeridindeki ilçelerde eski binalar elde kaldı. Bölge sakinleri 6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta yaşanan depremler sonrası evlerini boşalttı.

    Eski dairelere ‘kiralık’ ve ‘satılık’ ilanları asılmaya başlandı

    Ortalama 30-40 senelik dairelerini kiraya vermekte zorlanan ev sahiplerinin fiyatları geriye çekmesi de buna çare olmadı. Bakırköy’de hemen hemen her sokakta eski binalarda oturan bölge sakinlerinin evlerini boşaltması da dikkat çekti. Öte yandan Bakırköy ve Zeytinburnu’nda eski binalara asılan kiralık ve satılık ilanlarında da artış görüldü.

    Kira fiyatları ortalama yüzde 10’a kadar geri çekilmesine rağmen eski binalara talep yok

    Bakırköy ve çevresindeki emlakçılar, 6 Şubat depremleri sonrası vatandaşların İstanbul’da olası senaryolar karşısında endişe duyduğunu söyledi. Fiyatların ortalama yüzde 10’a kadar geri çekilmesine rağmen sahil şeridinde yer alan eski binalara talep düştü.

    Fay hattına yakın bölgeler daha riskli

    Fatih’in yanı sıra Zeytinburnu, Bakırköy, Florya, Küçükçekmece, Avcılar, Beylikdüzü, Büyükçekmece ve Silivri uzmanlara göre fay hattına yakın olması dolayısıyla daha riskli görülüyor.

    “Fiyatlar deprem öncesine göre yüzde 10 azaldı”

    Emlakçı Oğuzhan Okuklu, Bakırköy’de yeni binaların kira fiyatlarının yüksek olduğunu söyleyerek, “Eski binaların bir kısmı boşaldı. Eski binalar şu anda tercih edilmiyor. Fiyatlar iki ay öncesine göre yüzde 10 azaldı. Eski binaları kiraya vermekte çok zorlanıyoruz. Örneğin 10 bin lira olan kira fiyatları bin lira geriledi diyebiliriz” dedi.

    “İki aydır bekleyen evlerimiz var”

    6 Şubat’ta yaşanan depremlerle birlikte eski binalara olan talebin düştüğünün altını çizen Okuklu, “İki aydır bekleyen evlerimiz var. İstanbul’da olası bir deprem sebebiyle insanlar panik halinde. Kahramanmaraş depremlerinden sonra İstanbul’da eski binalardan çıkanlar da oldu. Bakırköy genelinde hemen hemen tüm sokaklarda eski binalardan çıkanlar oldu. İstanbul’da sahil şeridi daha fazla risk altında olduğu için imkanları olanlar eski binalardan çıktı. İstanbul Avrupa Yakası’nda Sirkeci’den Silivri’ye kadar olan sahil şeridinin daha riskli olduğunu söylüyorlar” ifadelerini kullandı.

  • 80 fayın eli kulağında

    80 fayın eli kulağında

    Deprem sonrasında yer kabuğunun sol yönlü, yatay şekilde yaklaşık 7.5 metre yer değiştirdiğini belirten Tatar, “Yani bunun üzerinde hiçbir binanın kalması mümkün değil. O yüzden sürekli ‘fay yasası’ diyoruz. Bu fay yasası meslek şovenizminin çok ötesinde bir şey. Gerçekten çok ciddi şekilde ele alınması gereken bir husus ve en kısa zamanda yasalaştırmak durumundayız” diye konuştu.

    Türkiye’deki her fayın parametresinin ortaya konulması gerektiğini, bu kapsamda Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün (MTA) 485 fayın 172’si, üniversitelerin de yaklaşık 70’i üzerinde çalışma yaptığını belirten Tatar, “Son depremlerin ardından hemen aksiyon aldık, TÜBİTAK MAM, AFAD, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, MTA ile 25 üniversiteden alanında uzmanlarla, geniş bir grupla çalışma yapılacak. Bu yıldan itibaren 80 civarında, yani eli kulağında diyebileceğimiz, her an deprem üretme potansiyeli bulunan faylara öncelik verecek şekilde bunların çalışılmasını planlıyoruz” ifadelerini kullandı.

    Deprem bölgelerinde vatandaşların kendilerine sürekli, “Yeni bir deprem olacak mı? Artçı olacak mı?” sorusunu yönelttiklerini aktaran Tatar, bölgedeki vatandaşların psikolojisini ise, “Köpek havladığında, kedi miyavladığında insanlar kaçışıyor. Psikolojik olarak bu noktaya gelindi” sözleriyle anlattı.

  • 1513’teki fay aynı noktadan kırıldı

    1513’teki fay aynı noktadan kırıldı

    Doğu Anadolu Fayı’nın, Pazarcık fay kolunun tarihi kayıtlara göre en son 1513 yılında kırıldığı düşünülüyor. Fay kazısında yapılan tarihlendirme analizinin sonu çıktığında bu bilgi kesinleşmiş olacak.

    İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Dr. Öğretim Üyesi Gülsen Uçarkuş, TÜBİTAK’ın Doğu Anadolu Fay Zonu, Pazarcık Fay Segmentinin Deprem Aktivitesinin Gölbaşı Havzası Göllerinde Çoklu Parametre Yöntemlerle Belirlenmesi Projesi kapsamında Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesinde yaptıkları çalışmalar hakkında değerlendirmelerde bulundu.

    Uçarkuş, İstanbul Teknik Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi ve Fırat Üniversitesi’nden ekip arkadaşlarıyla birlikte Eylül 2022’de TÜBİTAK’ın özel çağrısı ile sahaya çıktıklarını söyledi.

    Amaçlarının Pazarcık fayı üzerinde yaşanmış eski depremleri tarihlendirmek olduğunu aktaran Uçarkuş, “Hem gölde karotlarla sondajlar yaparak hem de karada kazılar yaparak disiplinli bir çalışma süreci yürütüyorduk. Gölbaşı’nda fayı çok hassas haritaladığımız bir alanda ilk kazımızı yaptık. Yaşanan bir önceki depremin yerini bulduk. 4 ay sonra Kahramanmaraş merkezli depremler meydana geldi. Yüzey kırığını haritalamaya gittiğimizde kırığın bizim yaptığımız kazıyı kesip geçtiğini hatta 5 metre yer değiştirdiğini gördük.” ifadelerini kullandı.

    Uçarkuş, projeleri ile fayın deprem üretme karakterini anlamaya çalıştıklarını vurgulayarak, şu bilgileri paylaştı:

    “Proje devam ederken deprem meydana geldiği ve fay kırıldığı için çalışmamız epey ilerledi. Fay kırığında yaptığımız kazılar ve gölde gerçekleştireceğimiz ek çalışmalar ile fay üzerinde meydana gelmiş eski depremlerin birçoğuna ulaşacağız. Biz bu fayın ne aralıklarla kırıldığını anlamış olacağız. Burada çıkacak bilimsel bulgular çok önemli.

    Çünkü bu kadar büyük ölçekli depremler bu fay üzerinde bir insanın ömründe görebileceği sıklıkla yaşanmıyor. Fay üzerinde hassas haritalama çok önemli. Harita Genel Komutanlığı’nın bize sağladığı yüksek sayısal topoğrafik modeller ve yüksek çözünürlüklü uydu görüntülerini kullanarak çok daha hassas fayları görüntüleyip haritalayabiliyoruz.”

    “Hassas haritalandırmada gerek doğal gaz boru hatlarının gerek içme suyu hatlarının fay tarafından kesildiğini gördük. ” yorumunu yapan Uçarkuş, “Deprem esnasında da bu hatlarda hasarlar oluştu. Hassas haritalama sonucunda bu riskleri gidermek mümkün. Önlemler ve mühendislik çalışmaları ile riskler azaltılabilir. Deprem ile bu fay kırıldı fakat deprem üretmeden bu fay asismik şekilde kaymaya devam edecek. 1999 depreminden sonra da kaymalar devam etmişti.” dedi.

    Altyapının hasar görmeye devam edeceğini belirten Uçarkuş, temel alt yapıları eskisi gibi onarmamak gerektiğini ve kaymaya karşı raylı mühendislik sistemleri ile koruma altına almak gerektiğini ifade etti ve “Yeni planlamalarda da fay zonundan uzak durmak gerekiyor.” dedi.

    TÜBİTAK tarafından yönetilen veri üreten bu projelerden farklı kurumların faydalanması gerektiğini ifade eden Uçarkuş, “Afet, imar ve risk planları bu veriler çerçevesinde ele alınmalı. Örneğin, Adıyaman Gölbaşı. Burası aslında sulak bir alan yani bir tarım arazisi. İlçenin yüzde 70’inin hasar gördüğünü biliyoruz. Bu alanları doğal haline geri bırakmak gerekiyor. Doğadaki işlevine geri dönecek. Yerleşimlerimizi de faydan sakınacak şekilde biraz daha temel kayaların üzerine yeniden yapılandıracağız. Halk yaşadığı bölgeden ayrılmak istemeyebilir fakat deprem artık burada olmaz diye düşünmemek gerekiyor. Bu sefer deprem üretmeyen hareketlerle orada alt yapı problemleri ile baş başa kalacaklar. Tepelere yerleşmek o bölgeyi terk etmek anlamına gelmez. O bölge işlevine uygun kullanılıp tekrar yaşatılabilir.” şeklinde konuştu.

    Gölbaşı bölgesinde mevcut verilen ışığında kazıya başlayıp bundan önce yaşanan depremin bilgilerine ulaştıklarını bildiren Uçarkuş, “Depremden sadece 4 ay önce kazıya başlayıp 2023 depremi öncesinde yaşanan depremin bilgilerine eriştik ve kazıyı kapattık.” dedi.

    Uçarkuş, “Depremle birlikte gördük ki yine aynı yer kırılmıştı. Bir önceki depremin nerede kırıldığını bulma noktasında yaptığımız tespit doğrulanmış oldu. Bu dünyada 2 kere daha yaşanmış. İtalya ve Yeni Zelanda’da böyle bir çalışma var.” diye konuştu.

    Uçarkuş, Kuzey Anadolu fayında çok daha uzun zamandır ve sayıca daha fazla bu tip bilimsel çalışmaların yapıldığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Beklenen Marmara Depremine yönelik çalışmalarda Doğu Anadolu Fayında elde ettiğimiz bu bilgilere ulaşıldı. Nerelerde sismik boşlukların olduğuna dair veya deprem tekrarlama aralıklarının ne kadar olduğuna dair daha fazla hakimiyetimiz var. Marmara’da en büyük avantajımız İstanbul’un uzun tarihsel geçmişi. Sadece son 500 yıla baktığımızda 1509, 1576, 1894, 1912 depremlerin varlığını biliyoruz.

    Marmara’nın içindeki faylar münferit olarak tek başlarına kırılıp deprem üretiyor. Tek bir fay kırılmıyor farklı fay sistemleri ayrı ayrı depremler üretiyor. Artık İstanbul’da deprem olacak mı sorusunu sormak anlamsız. Depremlere karşı alınacak önlemlere odaklanmalıyız. Afet sonrası planlamalara değil afet öncesi planlamaya odaklanmalıyız. İmkanımız ve zamanımız varken yapı stokunu sağlamlaştırmamız gerekiyor.”

  • Hedef; daha sessiz Bursa

    Hedef; daha sessiz Bursa

    Bursa’nın sağlıklı ve yaşanabilir bir kent olması hedefiyle çalışmalarını aralıksız sürdüren Büyükşehir Belediyesi, kentin stratejik gürültü haritasının oluşturulmasının ardından eylem planı çalışmalarını da hız kesmeden sürdürüyor. Özellikle hastane, okul, konut gibi hassas alanları etkileyen ve 3 milyon 147 bin 818 kişinin gürültüye maruziyetinin değerlendirildiği Stratejik Gürültü Haritaları, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından daha önce onaylanmıştı. Haritalar, 550 kilometre karayolu, 47.2 kilometre mevcut, 11.7 kilometre planlanan demiryolu, 300 adet eğlence yeri ile 7 adet sanayi bölgesi ve ayrıca 10 adet sanayi tesisini kapsayan bölgede gürültü ölçümü ve araç sayımları yapılarak hazırlanmıştı. Projenin ikinci ayağını oluşturan eylem planı çerçevesinde, şimdi de Çevresel Gürültü ve Haritalama Eylem Planı Çalıştayı düzenlendi. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın yanı sıra Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Modelleme ve Haritalama Şube Müdürü Nuray Hüsmen’in de katıldığı çalıştayda, bundan sonra izlenecek yol haritası, konunun tüm taraflarınca masaya yatırıldı.

    Daha sağlıklı bir gelecek

    Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki çalıştayın açılışında konuşan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, iklim değişikliğinin de etkisiyle çevre sorunlarının günümüzde çok ciddi boyutlara ulaştığını vurguladı. Büyükşehir Belediyesi olarak, Bursa’nın hava, su ve toprağına sahip çıkmak adına önemli yatırımları devreye aldıklarını hatırlatan Başkan Aktaş, “Çevreyi korumak, çevre kirliliğini önlemek bizden sonraki nesiller için büyük önem taşıyor. Hava, su ve toprak kirliliği gibi gürültü kirliliği de çevre ve insan sağlığını tehdit eden bir kirlilik türü. Dünya Sağlık Örgütü tarafından, gürültünün sağlık problemlerine yol açan en önemli ikinci çevre problemi olduğu belirtilmiştir. Bu sorunla mücadele etmek için bizler de geniş çalışmalar yürütüyoruz. İlk çalışmamız 2013 yılında 3 merkez ilçeyi kapsayan stratejik gürültü haritaları hazırlayıp yayımlamak oldu. Sürecin devamında, stratejik gürültü haritası sonuçlarına göre hazırlanan çevresel gürültü eylem planı raporunu da yayımlanarak uygulamaya koyduk. Şimdilerde ise bu gürültü haritası ve sonrasında oluşturulan çevre ile alakalı gürültü eylem planı raporunu tüm ilimiz bazında yayımlama sürecinde sona yaklaşmış bulunmaktayız. Amacımız, çevre ile alakalı gürültüye maruz kalan halkımızın karşılaştığı sorunları önlemek için alınması gereken tedbirleri belirlemek. Bizden sonraki nesillere daha yaşanabilir bir Bursa bırakma gayreti ile bu hizmetleri her geçen yıl artırarak sürdürmekte kararlıyız” diye konuştu.

    3 aşamalı plan

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Modelleme ve Haritalama Şube Müdürü Nuray Hüsmen de Bakanlık olarak, stratejik gürültü eylem planı çerçevesinde çalışmaları 3 aşamalı olarak yürüttüklerini vurguladı. İlk aşamanın mevcut gürültü seviyesinin tespiti, ikinci aşamanın gürültü azaltma senaryolarının hazırlanması olduğunu hatırlatan Hüsmen, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin bu iki aşamayı da tamamlandığını hatırlattı. Bakanlık olarak, Büyükşehir Belediyesi’nin stratejik gürültü haritası ve raporunu inceleyip onayladıklarını ifade eden Hüsmen, “Eğer uygulamada bir sorun, bir sıkıntısı olursa Bakanlık olarak Büyükşehir Belediyemizin ekibiyle işbirliği içinde bu sorunları gidermek için koordinasyon içerisinde çalışacağız. Bu arada gürültü azaltmaya yönelik olarak gürültü bariyeri yapımı işi için Bakanlık olarak yüzde 50 hibe verdiğimizi de hatırlatmak istiyorum” dedi.

    Çalıştay, açılış töreninin ardından Bursa’nın stratejik gürültü haritalarının sunumu, gürültü eylem planı taslağının sunumu, plan taslağının değerlendirilmesi ve paydaşların önerilerinin alınmasıyla tamamlandı.

  • Fay kırıkları yeryüzünü değiştirdi

    Fay kırıkları yeryüzünü değiştirdi

    Asrın felaketi” olarak nitelendirilen Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin ardından MTA ekipleri yıkımın etkilerini ve fay hattının durumunu incelemek için sahaya indi. Ekiplerin saha çalışması kapsamında kuzeydoğuda Yarpuzlu ile güneybatıda Antakya Havalimanı güneyine kadar olan alanda, toplam 315 km uzunluğundaki yüzey kırığı üzerinde 271 gözlem yaptı.

    İlk olarak meydana gelen 04.17’deki Pazarcık merkezli depremle ilgili olarak havadan ve karadan 225 kilometre alan tarandı ve modelleme oluşturuldu.

    İkinci olarak 13.24’te meydana gelen Elbistan merkezli depremle ilgili olarak ise kuzeydoğuda Eskiköy (Doğanşehir-Malatya) ile batıda Göksun (Kahramanmaraş) arasında kalan alanda, 177 km uzunluğundaki yüzey kırığı üzerinde toplam 80 gözlem yapıldı.

    Son olarak 20 Şubat meydana gelen 6.4 büyüklüğündeki Hatay Defne depremiyle ilgili olarak ise depreme neden olan 45 km uzunluğundaki Antakya Fay Zonu üzerinde 26 gözlem yapıldı.

    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, MTA ekiplerinin saha inceleme ve çalışmalarını günlük takip ederek, ekiplerden sürekli bilgi alıyor.

    Söz konusu haritaların hazırlandıktan sonra hem kamuoyula hem de ulusal ve uluslararası yerbilimcilerle paylaşılacağı öğrenildi.

    Deprem sonrası bataklık gölü oluşmuş

    Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü’nde deprem araştırma ekibinde görevli Dr. Akın Kürçer, yüzey faylanmalarıyla alakalı gözlemler yaptıklarını söyledi.

    Depremin yüzeye etkilerinden bahseden Kürçer, Hatay Havalimanı bölgesindeki son yaptıkları incelemeye ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

    “Bulunduğumuz bölge Hatay Havalimanını güney kısmı. Eğer bulunduğumuz lokasyona 5 Şubat’ta gelmiş olsaydık diğer komşu alanlarda olduğu gibi düz bir tarlaydı. Ancak deprem sonrası gelişen yüzey faylanmasıyla beraber jeoloji literatüründe bataklık gölü olarak nitelendirilen bir göl oluşmuş durumda. Gölün faya paralel uzunluğu yaklaşık 100 metre, genişliği ise 40 metre civarında. Bölgede 1 metre 20 santimlik bir yer değiştirme konusu da söz konusu. Buna benzer coğrafik değişiklikler büyük depremler sonrası oluşabiliyor. Büyük depremler arazide birtakım izler bırakır. Biz bu izleri takip ederek haritalandırma çalışmaları yaparız.”

  • Fayın üzerine sevgililerinin isimlerini yazdılar

    Fayın üzerine sevgililerinin isimlerini yazdılar

    İnönü ilçesinde bulunan İnönü Fay Hattı, görülebilen fay hattı olmasıyla biliniyor. Ülke çapında nadir görülen jeolojik olaylardan biri olan İnönü Fay Hattı, 10 bin yıllık süreçte kırıldığı için aktif olması hasebiyle de önem taşıyor. Kırılma sonrasında 50 metre kadar arasında yükseklik farkı olan bloklar arasındaki yüzey ise dik olması nedeniyle dikkat çekiyor.

    Yıl içinde birçok üniversite öğrenicisi ve bilim insanın incelme yapmasının yansıra bu konuya ilgi duyan turistler ilçeyi ve fay hattını ziyaret ediyor. Jeomiras olarak nitelendirilen fay aynası üzerine bazı duyarsız vatandaşlarca sprey boyayla yazılan yazılar ise çirkin görüntüler oluşturuyor. Genellikle sevgililerinin isimlerini sprey boya ile yazdığı İnönü Fay Hattı, adeta bilime ve tarihe olan saygının ne düzeyde olduğunu konusunda bilgi sunuyor.

    “Buraların iyi korunması lazım ve bu kültürün verilmesi lazım”

    Bölgede incelemelerde bulunan Jeoloji Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Prof. Dr. Can Ayday, fay hattına yazılan yazıları saygısızlık ve eğitimsizlik olarak nitelendirdi. Konuyla ilgili konuşan Ayday, “Burası İnönü Fay Hattı, aktif bir fay hattının tam aynasındayız. Biz jeoloji mühendisleri genellikle böyle deriz. Fayın aynası yani bir bloğun aşağıya inip diğer bloğun yukarıya çıktığı yerdir. Bunlar nadir yerlerde görülür, Türkiye’de görüldüğü yerlerden bir tanesi de burasıdır. Buraların jeosit, jeomiras olması gerekir. İnsanlar bunların korumaya alınmasını ve kültürel miras olarak gelip buraları gezmek isterler. Yurt dışında böyle gezen kişiler çok fazladır, ülkemizde de bu yavaş yavaş gelişmekte fakat gördüğünüz gibi fay aynasının üstüne yazı yazmışlar. Otobüslerde ve trenlerde ‘Ayşe, Veli’yi seviyor’ gibi yazılar yazılır, maalesef burada da var. Bu nedenden dolayı buraların iyi korunması ve bu kültürün verilmesi lazım” dedi.

    “Jeomiras olduğu anlatılırsa inanın bu yörenin insanı burayı canı gibi korur.”

    Bölge halkına buranın önemin anlatılmasıyla bu sorunun çözüleceğine değinen Başkan Prof. Dr. Can Ayday şöyle devem etti:
    “Halkımızın bu tür yerlere böyle yazılar yazmaması iyi olur, bu bir saygısızlıktır. Eğer bunun eğitimi verilirse inanın kimse gelip bu yazıyı yazmaz. Vatandaşımız buranın gerçekten önemli bir kültürel miras olduğunu bilse böyle yapmaz. Aslında bu belediyenin de görevi değil çünkü belediye her fay aynasına bir belediye memuru dikemez. Çevredeki ve öncelikle buradaki vatandaşlara buranın jeomiras olduğu anlatılırsa inanın bu yörenin insanı burayı canı gibi korur.”