Etiket: felç

  • Burdur’da dolu hayatı felç etti

    Burdur’da dolu hayatı felç etti

    Burdur’da saat 15.00 sıralarında başlayan ve yaklaşık bir buçuk saat süren dolu ve sağanak yağış nedeniyle hayat durma noktasına geldi. Yağmur sularının yollar birikmesiyle sürücüler zor anlar yaşarken, birçok ev ve depoyu da su bastı.

    Menderes Mahallesi Kemal Solmaz Caddesi üzerinde bulunan bir evde 3 kadın pişi yaptıkları sırada odayı bir anda su basınca neye uğradıklarını şaşırdı. Ev sahibi Muammer Coşkun, “İlk defa böyle bir şey gördüm, kar gibi dolu yağdı” dedi.

    Mesut Uçan ise, “Kış geçti, böyle yağış olmadı. Allah afetinden korusun. Hava bir anda karardı, zaten yağmur geleceği belliydi. Dolu yağışı sürpriz oldu. Yağmur da arkasından aldı götürdü. Bahçe bile dolu taneleri ile doldu. Sanki kar yağmış” dedi.

    İtfaiye ekipleri su basan evleri ve depoları temizlemek için seferber olurken, yağış nedeniyle meydana gelen ufak çaplı trafik kazalarında yaralanan veya can kaybı olmadı.

  • Felçli haliyle çanta yapıyor

    Felçli haliyle çanta yapıyor

    Karaman’da yaşayan ve kömür ocağından emekli olduktan sonra sepetçilik yapan 64 yaşındaki Ali Doğan, felç geçirmesine rağmen geri dönüşüm malzemesi olan plastik atıklardan çanta yapıyor.
    Maden ocağından emekli 4 çocuk babası Ali Doğan, sepetçilik yapmaya başlayarak 10 yıl çalıştıktan sonra 2019 yılında felç geçirdi ve vücudunun sağ tarafı etkilendi. Doğan, tanıdıklarının ısrarıyla tekrar çalışmaya başlarken, oturduğu Topucak Mahallesi 131 Sokak’taki evinin bitişiğinde bulunan 15 metrekarelik ahşap dükkanında tanıdıklarından gelen özel sipariş üzerine geri dönüşüm malzemelerinden plastik çanta yaparak günlerini geçiriyor.

    “Tanıdıklarıma yapıyorum”

    2007 yılında Karaman’ın Ermenek ilçesinde maden ocağından emekli olduktan sonra buradaki çocuklarının yanına döndüğünü anlatan Ali Doğan, “1975 yılında Ermenek’te bulunan bir ağaç vardı onun dallarında sepet yapardım. Emekli olup geldikten sonra boş gezerken birinde gördüm ve ben bunu yaparım dedim. Daha sonra plastik atıkları topladım. Nitekim bunu becererek yaklaşık 10 yıl boyunca sepetçilik işi yaptım. 2019 yılında felç geçirdikten sonra sepetçiliği bıraktım. Bir süre sonra tanıdıkların ısrarına dayanamayarak özel sipariş üzerine tekrar yapmaya başladım. Şimdi onlara özel yapıyorum“ dedi.
    Atık plastik malzemeden yaptığı çantaların oldukça sağlam olduğunu belirten Doğan, “Şu anda yaptığım çanta, çocukların oyuncaklarını koymaları içindir. Büyük çantalar ise tarlaya veya inşaata çalışmaya giden işçiler içindir. Bunun içine konan termos ve bardaklar kırılmaz. Şuan küçük çantaları 50’ye büyüklerini ise 100 liraya yapıyorum. Şuan bu işi hobi olarak vakit geçsin diye yapıyorum” diye konuştu.

  • Aşırı tuz tüketimi erken ölüm riskini artırır

    Aşırı tuz tüketimi erken ölüm riskini artırır

    İl Sağlık Müdürlüğünden “14-20 Mart Tuza Dikkat Haftası” ile ilgili yapılan bilgilendirmede şu ifadelere yer verildi:

    “Her yıl yaklaşık 1,89 milyon diyetle ilgili ölümün büyük bir kısmı yüksek kan basıncı ve kardiyovasküler hastalıklar ve bunların iyi bilinen bir nedeni olan aşırı sodyum alımıyla ilişkili olduğu tahmin edilmektedir. Küresel ortalama sodyum alımının 4310 mg/gün (günde 10,78 g tuz) olduğu tahmin edilmekte olup bu miktar fizyolojik ihtiyacın çok üzerindedir. (Yetişkinlerde günde <5 g tuz).


    Doğal bir mineral olan sodyum, fazla tüketildiğinde kalp hastalığı, felç ve erken ölüm riskini artırır. Toplumların ana sodyum kaynağı sofra tuzu (sodyum klorür) olmakla birlikte sodyum glutamat gibi diğer çeşnilerde de bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sodyum alımının azaltılmasına ilişkin küresel raporuna göre üye Devletlerinin yalnızca yüzde 5’i zorunlu ve detaylı sodyum azaltma politikalarıyla korunmakta olup DSÖ üye devletlerinin yüzde 73’ünün bu tür politikaların eksiksiz bir şekilde uygulanmasından yoksun olduğu görülmektedir. Çoğu ülkenin henüz herhangi bir zorunlu sodyum azaltma politikasını benimsemediğinin belirtildiği raporda sağlıksız beslenmenin, dünya çapında ölüm ve hastalık nedenlerinde ilk sıralarda yer aldığı ve aşırı sodyum alımının da oldukça etkili olduğu belirtilmektedir.

    Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sodyum alımının azaltılmasına ilişkin küresel raporu, dünya ülkelerinin 2025 yılına kadar sodyum alımını yüzde 30 oranında azaltma şeklindeki küresel hedefine ulaşma yolundan saptığını göstermektedir.

    DSÖ, üye devletleri sodyum alımını azaltma politikalarını gecikmeden uygulamaya ve aşırı tuz tüketiminin zararlı etkilerini hafifletmeye çağırmaktadır. DSÖ ayrıca gıda üreticilerini ürünlerinde iddialı sodyum azaltma hedefleri belirlemeye çağırmaktadır. Son derece uygun maliyetli sodyum azaltma politikalarının uygulanması, 2030 yılına kadar dünya çapında tahminen 7 milyon hayat kurtarabilir.

    Bu, bulaşıcı olmayan hastalıklardan ölümleri azaltmaya yönelik Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi hedefine ulaşmak için eylemin önemli bir bileşenidir. Ancak bugün sadece dokuz ülke (Brezilya, Şili, Çek Cumhuriyeti, Litvanya, Malezya, Meksika, Suudi Arabistan, İspanya ve Uruguay) sodyum alımını azaltmak için detaylı bir önerilen politikalar paketine sahiptir.

    Ülkeler, işlenmiş gıdalar için “DSÖ Küresel Sodyum Kıyaslamaları” istikâmetinde sodyum içeriği hedefleri belirlemeye ve bu politikalar aracılığıyla bunları uygulamaya teşvik edilmektedir.

    DSÖ, tüm ülkeleri sodyum azaltımı için ‘En İyi Satın Alımları’ uygulamaya ve üreticilere gıdadaki sodyum içeriği için DSÖ kriterlerini uygulamaya çağırmaktadır.

    Tuz (Sodyum) tüketiminin azaltılmasına yönelik bir yaklaşım, zorunlu politikaların ve bulaşıcı olmayan hastalıkların önlenmesine büyük ölçüde katkıda bulunmakta ve DSÖ’nün sodyumla ilgili dört “en iyi satın alma” müdahalesinin benimsenmesini içermektedir. Bunlar:

    Yiyecekleri daha az tuz içerecek şekilde yeniden formüle etmek ve yiyecek ve öğünlerdeki sodyum miktarı için hedefler belirlemek.
    Hastaneler, okullar, işyerleri ve huzurevleri gibi kamu kurumlarında tuz veya sodyum açısından zengin gıdaların sınırlandırılmasına yönelik kamu gıda alım politikalarının oluşturulması.

    Tüketicilerin sodyum içeriği daha düşük ürünleri seçmesine yardımcı olan paketin ön tarafı etiketleme.

    Tuz/sodyum tüketimini azaltmak için davranış değişikliği iletişimi ve kitle iletişim kampanyalarının yapılması.

    Ülkemizde de 2011 yılından beridir Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı yürütülmektedir. Bu çerçevede salça, ekmek gibi temel besin maddeleri tebliğlerinde tuz azaltılmış, Sağlıklı Beslenme ve Hareketli hayat İş Birliği Platformu ile paketli gıdalarda ve toplu beslenme yapılan lokanta, pastane gibi işletmelerde üretimde gönüllü olarak tuzun azaltılması gibi çalışmaları yürütülmektedir.

    Sodyum alımını azaltmak, sağlığı iyileştirmenin ve bulaşıcı olmayan hastalıkların yükünü azaltmanın en uygun maliyetli yollarından biridir, çünkü çok sayıda kardiyovasküler olayı ve ölümü çok düşük toplam program maliyetleriyle önleyebilir.”

  • Felç olan ayı, tedaviyle iyileşti

    Felç olan ayı, tedaviyle iyileşti

    Bursa’nın Karacabey ilçesinde bulunan Karacabey Ovakorusu Ayı Barınağı ve Celal Acar Yaban Hayvanı Kurtarma Merkezinde bulunan 72 ayı sağlık durumları anlık olarak takip ediliyor. 2 yıl önce geçirdiği rahatsızlık sebebiyle arka ayakları felç olan Kocabaş, zor günler yaşadı. Yürüyemediği için sürünün ve ayaklarında yaralar oluşan ayı Kocabaş, bakıcıları ve veteriner hekimler tarafından ayrı bir alana alındı. 302 dekar ormanlık arazi içerisindeki merkezde bulunan engelli ve geriatrik bölümümüzde uygulanan tedavi kısa sürede cevap verdi. Yaraları iyileşen Kocabaş, alanda bulunan künt ve ağaçların arasında yaptığı egzersizlerle de felç durumundan uzaklaştı.


    Celal Acar Yaban Hayvanı Kurtarma ve Rehabilitasyon Merkezi Şefi Uzman Veteriner Azizcan Sezer, “Kocabaş merkezimize 2005 yılında 2 aylık olarak geldi. Şu an 18 yaşına girdi. Orta yaşını geçmiş bir ayımız. Yaklaşık 2 yıl önce arka ayaklarında bir his kaybı meydana geldi. Diğer ayılarla bulunduğu alanda, sürünerek hareket etmeye çalışıyordu. Ayaklarında yaralar oluşmaya başladığını gördük. Enfeksiyon kapmaya başlayan yaralar ve yürüyememe sebebiyle biz ona engelli ve geriatrik bölümümüzde ilaç tedavisi ve diyet programı uygulamaya başladık. Yapmış olduğumuz tedavi şekli cevap verdi. Ayı şimdilerde kendi ayakları üzerinde durabiliyor. Genel durumu iyi. Ufak bir yürüyüş bozukluğu var. Sürekli sağlık kontrolleri yapılıp beslenmesi takip ediliyor” dedi.

  • Sivilceyi sıktı tekerlekli sandalyeye mahkum oldu

    Sivilceyi sıktı tekerlekli sandalyeye mahkum oldu

    Ordu’da yaşayan 30 yaşındaki Muhammet Dikici, göbeğinde çıkan sivilceyi sıkınca enfeksiyona bağlı omurilik felci geçirdi. Dikici, 2 yıldır tekerlekli sandalyeyle yaşıyor.

    Ordu’nun Ünye ilçesinde Muhammet Dikici’nin (30), 2 yıl önce göbeğinde çıkan sivilceyi sıkması sonucu yara olan bölgedeki enfeksiyon, kan yoluyla sinir sistemine bulaştı.

    Olay, Dikici’nin çalışmak için gittiği Japonya’da göbeğinde çıkan sivilceyi kendisi sıkması sonucu oldu.

    Hareketleri kısıtlanan ve yürüme zorluğu çeken Dikici, hastaneye başvurdu.

    Hastanede yapılan kontrolde Dikici’nin, enfeksiyona bağlı omurilik felci geçirdiği tespit edildi. Ameliyata alınan Dikici, tüm müdahalelere rağmen felç kaldı. Tedavisinin ardından Türkiye’ye gelen Dikici, 2 yıldır tekerlekli sandalyeyle yaşıyor.

    “HAYATIMIN GERİ KALANINI BÖYLE GEÇİRECEĞİM”

    Göbeğindeki sivilceyi sıktıktan 3 gün sonra hayatının değiştiğini söyleyen Muhammet Dikici, “Vücudumda çıkan sivilceyi patlattıktan 3 gün içinde bu olay başıma geldi. 3 gün sonra his kaybı yaşayarak felç oldum. Şu an omurilik felciyim.Tedavisi şimdilik yok. Kök hücre çalışmaları var ancak deneme aşamasında” dedi.

    Engelli olmadan önce kendisinin de engellilerin sorunlarını çok bilmediğini belirten Dikici, “Sağlıklıyken engellilerin yaşadıkları sorunları görmüyordum ama engelli olduktan sonra insanlar bana çok tuhaf gelmeye başladı. Kaldırımda engelli rampalarının önüne araç bırakanlar, kaldırımlara araç bırakanlar, biz engellilerin hayatını zorlaştırıyor. İnsanlar buna dikkat etmeliler” diye konuştu

    “HER BİREY ENGELLİ ADAYI”

    Engellilerin en çok karşılaştığı sorunların başında, engelli rampalarının yol ile kot farkı olduğunu söyleyen Dikici, “Bir defasında ineceğimi düşündüğüm rampadan kot farkı nedeniyle düştüm. Zaman zaman böyle kazalar başımıza geliyor. Alışveriş yapacağımız dükkanların önlerinde engelli rampaları olması, belediyelerin engellilerin hayatını kolaylaştıracak adımlar atması, vatandaşların araçlarını bize engel olacak şekilde bırakmamalarını istiyorum. Unutmayalım ki her birey bir engelli adayıdır. Lütfen engelimize engel olmayın” şeklinde konuştu.

  • Koronavirüste felç bırakan hasarlar görülmeye başlandı

    Koronavirüste felç bırakan hasarlar görülmeye başlandı

    Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Ümit Savaşçı, hastalarda koronavirüse bağlı çeşitli kötü komplikasyonlar ve hasarlar gördüklerini söyledi. Doç. Dr. Savaşçı, “Son dönemlerde beyne pıhtı atarak bu kişiler artık ne yazık ki felç durumunda kalıp yatağa bağımlı hale geliyor. Bacağa pıhtı attığı zaman, özellikle bacakların beslenmesini bozup, bacaklarda kesilmeye kadar giden vakalar olmaya başladı” dedi.

    Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Savaşçı, hastalarda koronavirüse bağlı çeşitli kötü komplikasyonlar ve hasarlar gördüklerini söyledi. Bunların özellikle kalp ritim bozukluğu, kalp, böbrek yetmezliği ve beyne pıhtı atması şeklinde olduğunu belirten Doç. Dr. Savaşçı, “Beyne pıhtı atması sonucunda yatağa bağımlı hale gelen, felç olan hastalarımız oluyor. Özellikle bacaklara pıhtı atması sonucu bacağını kaybetmek zorunda kalan hastalarımız oluyor. Dolayısıyla birçok komplikasyon ile uğraşacağımıza, aşılarımızı yaptırmamız gerekiyor” diye konuştu.

    ‘YATAĞA BAĞIMLI HALE GELEBİLİYOR’

    Doç. Dr. Savaşçı, koronavirüsün damar yapısında da ciddi hasar yaptığını, kanda da pıhtılaşmaya neden olduğunu ifade ederek, “Bunun sonucunda da ne yazık ki akciğere de pıhtı atabiliyor. Kanlanan her organa pıhtı atabiliyor. Bu organların beslenmesini bozduğu zaman da o organ fonksiyon göremiyor. Biz bunu akciğerde çok sık görüyoruz. Kalpte görürsek kalp yetmezliği, böbrekte görürsek böbrek yetmezliği oluyor, diyaliz almak zorunda kalıyor hasta. Son dönemlerde beyne pıhtı atarak bu kişiler artık ne yazık ki felç durumunda kalıp, yatağa bağımlı hale geliyorlar. Bundan sonraki hayatlarını daha konforsuz şekilde devam ettirmek zorunda kalıyorlar. Bacağa pıhtı attığı zaman, özellikle bacakların beslenmesini bozup, bacaklarda kesilmeye kadar giden vakalar olmaya başladı. Halkımız mutlaka aşılarını yaptırıp, bizim verdiğimiz, bilim insanlarının önerdiği tedavileri ve kan sulandırıcıları da gerekli şekilde kullanmaları gerekiyor” dedi.

    ‘VAKA SAYILARI ARTABİLİR’

    Doç. Dr. Savaşçı, 1 ay içinde vaka sayılarında bir pik yaşanabileceğini de belirterek, “Hem havalar soğuyor, okullar, üniversiteler açıldı hem de halkımız ne yazık ki yeterli test yaptırmıyor. 2 doz inaktif aşılarda ne yazık ki tam yeterli koruma yok. Dolayısıyla bir kişi birçok defa koronavirüs ile karşılaşıp hastalığı geçirme durumunda kalabiliyor. Onun için vaka sayıları 1 ay içerisinde yine 30 binlerin üzerine, 40 bin, 60 bin civarına da çıkabilir. Bu da hem hastane iş yüküne, istenmeyen ölüm vakaları ve nörolojik pıhtı atma, felç durumları, kalp, böbrek hasarlarına yol açabilecek sıkıntılar ile halkımız yüz yüze gelebilir. Dolayısıyla dikkat etmemiz gerekiyor” diye konuştu.

    ‘TÜRKİYE’DE YENİ ALT VARYANTLAR GÖRÜLDÜ’

    Doç. Dr. Savaşçı, Türkiye’de yeni alt varyantların görüldüğünü kaydederek, “Delta varyantı dünyada baskın olan varyant. Deltanın alt varyantları olarak 600 tane alt varyant tespit edildi. Bunlarda klinik belirtilerde, koku, tat kaybı gibi genel belirtiler azaldı; ama akciğer tutulumu yine fazla, hasarlar yine fazla. Çeşitli varyantlar ortaya çıkıyor; ama büyük bir değişim ekstra bir varyant boyutunda şu an için mevcut değil. Ülkemizde de bu alt varyantlar da görüldü, onlar da değişik şekillerde isimlendirildi. Çalışmalar bu konuda devam ediyor. Bunların sahaya ve kliniklere olumsuz yansıması şu an için pek mümkün değil” ifadesini kullandı.

  • Uzmanından uyarı: Telefon ve bilgisayar elinizi felç etmesin

    Uzmanından uyarı: Telefon ve bilgisayar elinizi felç etmesin

    Pandemi nedeniyle çok sayıda kişinin evden çalışmak durumunda kaldığını, bu süreçte cep telefonu ve bilgisayar kullanımının arttığını anlatan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Levent Küçük, “Telefonla dirseği kıvırarak yapılan 10 dakikalık bir telefon görüşmesi ya da bilgisayar başında kişinin elini hep aynı ve sabit pozisyonda tutması sinir dolaşımını bozarak elde felce yol açabilir” dedi.

    Zaman zaman parmağınızı hissetmiyor, sürekli elinizi sallama ihtiyacı hissediyor, elinizdeki eşyayı düşürüyor, tırnaklarınızı keserken zorluk yaşıyorsanız uzmanlar uyarıyor. Dirseğin kıvrık pozisyonda uzun süre sabit kalmasının, omurilikten çıkan periferik sinirlerde basıya ve sonrasında hasara neden olduğunu, tahribatın artması durumunda eldeki bazı kasların felç olabileceğine dikkat çeken Medicana International İzmir Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Levent Küçük, “Telefonla dirseği kıvırarak yapılan 10 dakikalık bir telefon konuşmasının ardından sinir dolaşımı bozulmaya başlar. Bu rahatsızlığı daha çok orta yaş grubunda görüyorduk ancak telefon ve bilgisayar başında saatler geçiren gençlerde de benzer şikayetler arttı. Önemli olan elde kabiliyetsizlik ve kuvvet kaybı başlamadan tedavi için adım atmaktır” diye konuştu.

    Beyinden çıkan ele uzanan periferik kasların anatomik bölgelerde bası altında kaldığında hasar görmeye başladığını ifade eden Doç. Dr. Levent Küçük, “Eldeki uyuşma, karıncalanma ve kuvvet kaybı, ele giden sinirlerde yaşanan tahribatın en büyük göstergesi” dedi.

    “İŞARETLERİ İYİ OKUMAK GEREK”

    Sinirlerde yaşanan tahribatla ilgili işaretleri iyi okumak gerektiğini belirten Doç. Dr. Levent Küçük, “Örneğin kişi gece, ‘parmağımı hissetmiyorum’ hissiyle uyanır, elini sallama ihtiyacı duyar. Ya da elinde gün boyu süren uyuşukluk şikayeti olur. Bir süre sonra elde beceriksizlik başlar ve elindeki eşyayı düşürür. Kişi, ‘tırnağımı kesemiyorum’ dediğinde ise artık son evredir. Önemli olan bu son evreye gelmeden, elde kabiliyetsizlik, kuvvet kaybı başlamadan bu hastaları yakalamak lazım ki son evreye gelirse geri dönüşümsüz problemler ortaya çıkabilir” değerlendirmesinde bulundu.

    “10 DAKİKADA SİNİRLER HASAR GÖRMEYE BAŞLIYOR”

    Doç. Dr. Levent Küçük, telefonla dirseği kıvırarak yapılan 10 dakikalık bir telefon görüşmesinin, ya da bilgisayar başında kişinin elini hep aynı ve sabit pozisyonda tutmasının, sinir dolaşımını bozmaya başladığını, sinirin kendini beslemeye ve hayatta kalmaya çalıştığını ancak bu bası süreklilik arz ederse sinirde hasar meydana gelebileceğine dikkat çekti. Doç. Dr. Küçük, “Bu gibi durumlarda elde felç meydana gelebilir. Eldeki kas gruplarında sinirlerin belli bir kısmının, kavramada çok önemli bir yeri vardır. Eğer o sinirleri kaybedersem, kavramanın gücü düşer ve bu de elin fonksiyonel kullanımını etkiler. Bu da felç dediğimiz, incelik, kıvraklık gerektiren bazı işlerin yapılamaması anlamına gelir. Örneğin kişi yerdeki bir iğneyi kavrayıp alamaz, ya da elindeki bardağı hiçbir sebep yokken düşürmeye başlar” ifadelerini kullandı.

    “SİNİR DOKUSU GÜNDE 1 MM İYİLEŞİR”

    Klinik muayenede eldeki kaslardaki etkilenim azsa ameliyatsız yöntemlerle, eldeki kaslarda etkilenme başladıysa cerrahi yöntemlerle tedavinin yapıldığını anlatan Doç. Dr. Levent Küçük, şunları söyledi:

    “Sinir dokusu günde 1 mm iyileşir. Örneğin sinirdeki baskı dirsekte başladı. Elin içine ulaşana kadar yaklaşık 35 cm. mesafe var. Bu da yaklaşık 1 yılda sinirlerin iyileşmesi anlamına geliyor. Elbette ki sinirdeki travmanın sıklığı ve ne kadar olduğu önemlidir. Tekrarlayan travma ile vücudun kendini iyileştirme potansiyelini azaltırız. Aşırı kullanım rahatsızlığı diyoruz buna. Cerrahin gecikmesi durumunda ise kişide kalıcı sakatlığa yol açabilir, o nedenle erken dönemde tedaviye başlamak gerekir.”

  • Trafik kazasında felç kaldı, tedavi için Bursa’ya taşındı

    Trafik kazasında felç kaldı, tedavi için Bursa’ya taşındı

    Çanakkale’de,  geçirdiği trafik kazasında omurilik felci olan Elif Kalfa (22), 2 yıldır Bursa’da gördüğü fizik tedavi sayesinde önce oturmaya, ardından da cihazlar yardımıyla yürümeye başladı. Anne ve babasının yaşlarının çok ilerlediğini belirten Kalfa, iyileşip onlara bakmak istediğini söyledi.

    ​Çanakkale’de yaşayan Elif Kalfa, 2017 yılının haziran ayında annesi Hüsniye ile babası Ahmet Kalfa’nın kendisini evlatlık aldığını öğrendikten 5 ay sonra trafik kazası geçirdi. Çanakkale-Bursa karayolu üzerindeki Özbek rampasında arkadaşının kullandığı aracın bariyerlere çarpıp 10 takla atması sonucu Kalfa ağır yaralandı. Kazanın ardından hastaneye kaldırılıp ameliyata alınan Kalfa omurilik felci oldu.

    AİLE TEDAVİ İÇİN BURSA’YA TAŞINDI

    Çanakkale’de değişik hastanelerde gördüğü tedavinin yetersiz kalması üzerine Kalfa’yı, evlatlık olarak verildiği ailesi Bursa’ya getirdi. Ailesi de kızlarının uzun tedavi sürecini takip edebilmek için Çanakkale’den Bursa’ya taşındı. Özel bir hastanede yapılan fizik tedavinin ardından Kalfa önce oturmaya, sonra da kullanılan özel cihazlar yardımıyla yürümeye başladı.

    ‘YÜRÜMEYİ VE ÇALIŞMAYI İSTİYORUM’

    Evlatlık olarak verildiği ailesini sevdiğini ve yaptıkları fedakarlıkların karşılığında hızla iyileşmek istediğini söyleyen Kalfa, şunları anlattı:

    “Çalışmayı çok seviyorum. Kazadan önce kozmetik ürünleri satışı yapan bir firmada yöneticiydim. Bugün hayalim, yürümeye başladıktan sonra ailemi de alarak Çanakkale’ye dönmek. Böyle bir ailem olduğu için çok şanslıyım. Ailemin desteği olmasaydı yeniden hayata tutunamazdım. Anne ve babamın yaşı çok ilerledi. Artık ben onlara bakmak istiyorum” dedi.

    ‘EMNİYET KEMERİ TAKMADIM’

    Kaza anını da anlatan Elif Kalfa, “Arkadaşımın kullandığı otomobille Çanakkale’den eve dönerken Özbek rampasında kaza yaptık. Otomobille 10 takla attık. Emniyet kemerim takılı değildi. Göğsümden aşağısını hissetmiyordum. Ameliyattan 10 gün sonra fizik tedaviye başladım. Doktorlar artık bu hayata alışmam gerektiğini söylediler. Bu şekilde yaşayamazdım. Annemle babam benden önce bir çocuklarını kaybetmişler. Onun yerine beni evlatlık almışlardı. Ailem kazanın ardından yıkılmıştı. Hayata tutunmak için özellikle ailem için çok çaba harcadım. Üç yıl süren tedavimin ardından artık oturabiliyorum, yürüyebiliyorum, vücut dengemi sağlayabiliyorum” diye konuştu.

    EGZERSİZ VE ROBOTİK TEDAVİLER UYGULANDI

    Kalfa’nın tedavi gördüğü Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nin uzmanı Nurten Küçükçakır da, “Hastamızı değerlendirdikten sonra rehabilitasyon programına başladık. İlk hedefimiz hastamızı oturtabilmekti. Düzenli egzersiz ve robotik tedavi yöntemleriyle dengeyi sağladık. Kasları güçlendirdik. Hastamız ayakta kalabiliyor, adım atabiliyor ve vücut dengesini sağlayabiliyor” ifadelerini kullandı.