Etiket: Gazze

  • Hayır Çarşısının geliri Gazze’ye gidecek

    Hayır Çarşısının geliri Gazze’ye gidecek

    Pamukkale Üniversitesi (PAÜ), Denizli Müftülüğü ve Türkiye Diyanet Vakfı Denizli Şubesi tarafından ‘Gazze İçin Hayır Çarşısı’ isimli hayır panayırı kuruldu. Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan katılarak hayrına satış stantlarını ziyaret etti. Burada elde edilecek gelirin tamamının Gazze’ye bağışlanacak. Kuran tilaveti ve Denizli Müftüsü Abdullah Pamuklu’nun gerçekleştirdiği duanın ardından Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan hayır panayırındaki stantları ziyaret ederek, katkı sağlayanlara teşekkürlerini iletti.

    Üniversite olarak İsrail saldırılarının başından itibaren alınan oy birliği karar ile saldırıyı kınadıklarını ifade eden Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan, “Elimizden geldiğince Filistinli öğrencilerimizle bir araya geliyoruz ve onlar için neler yapabileceğimizi soruyoruz. Onlar bizlerden sadece dua istiyor. Medyadan takip ediyoruz, oradaki kardeşlerimiz de bizlerden dua istiyor. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı ve nasıl bir imtihanla karşı karşıya kaldığımızı anlamakta güçlük çekiyorum. İnşallah Cenab-ı Allah bu musibetten en kısa zamanda bizleri kurtarır. Üniversite olarak elimizden gelen her şeyi yapma gayreti içinde olduğumuzu hep kamuoyu ile paylaştık. Bu da üniversite olarak elimizden gelen her şeyi yapma gayreti içinde olduğumuzun bir karşılığı olarak takdire şayandır. Düzenleyenlere çok teşekkür ediyorum. Müftümüz nezdinde tüm İl Müftülüğümüze çok teşekkür ediyor, hayırlı olmasını temenni ediyorum” dedi.

  • Dikiş makineleri Gazze için çalıştı

    Dikiş makineleri Gazze için çalıştı

    Düzce Belediyesi Meslek Edindirme Kurslarında eğitim gören kursiyerler, Gazze’de İsrail’in ablukası altında yaşam mücadelesi veren kadın ve çocuklara insani yardım ulaştırılması amacıyla dikiş makinelerin başına geçerek çalışma gerçekleştirdi.

    BELMEK çatısı altında eğitimlerini sürdüren kursiyerler ve kurs eğitmenleri tarafından yapılan çalışmanın ilk etabında, yoğun bir çalışma gerçekleştirilerek 100 takım eşofman dikildi ve Filistin’e gönderildi.
    Kursiyerlerin hem malzeme tedariki sağladığı ve hem de el emekleri ile destek verdiği çalışma tüm hızıyla devam edecek.

  • Yahudi yerleşimciler, Filistinlilere ait zeytin ağaçlarını kesti

    Yahudi yerleşimciler, Filistinlilere ait zeytin ağaçlarını kesti

    Filistin’in İsrail işgali altındaki Batı Şeria bölgesinde Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırılarına bir yenisi daha eklendi. Yahudi yerleşimciler, İsrail askerlerinin koruması altında Batı Şeria’da yer alan Avarta köyü dışındaki Filistinlilere ait mahsulleri çalarak, zeytin ağaçlarını kesti.

    İsrailli insan hakları örgütü Yesh Din tarafından paylaşılan görüntülerde, Yahudi yerleşimcilerin ağaçlardaki zeytinleri toplayarak çuvala koyduğu, ardından araçlarına taşıdığı ve bazı yerleşimcilerin ise ağaçları kestiği görüldü.

    Yesh Din tarafından yapılan açıklamada, “Bugün erken saatlerde onlarca yerleşimci Hanuka Bayramı’nı Avarta köyü dışında Filistinlilere ait zeytin ağaçlarından mahsulleri çalarak kutladı. İsrail askerlerinin eşlik ettiği hırsızlığın ardından yerleşimciler birkaç ağacı kesmeye başladı” denildi.

  • Gazze’de can kaybı 18 bini aştı

    Gazze’de can kaybı 18 bini aştı

    İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları 66 gündür devam ederken, can kaybı her geçen dakika artıyor. Filistin Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Eşref el-Kudra yaptığı açıklamada, son 24 saatte İsrail saldırılarında 208 kişinin hayatını kaybettiğini belirterek, 416 kişinin de yaralandığını açıkladı.

    El-Kudra, İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısının 18 bin 205’e, yaralı sayısının da 49 bin 645’e yükseldiğini bildirdi. El-Kudra, “İsrail’in bilinçli olarak hedef aldığı ve çökerttiği sağlık sistemine destek sağlamak amacıyla tüm ülkeleri ve sağlık kuruluşlarını Gazze Şeridi’nin her bölgesinde sahra hastaneleri kurmaya çağırıyoruz” dedi.

  • Bakan Göktaş’tan BM etkinliğinde “Gazze” tepkisi

    Bakan Göktaş’tan BM etkinliğinde “Gazze” tepkisi

    Bakan Göktaş, BM Cenevre Ofisi’nde düzenlenen “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Kabulünün 75’nci Yıl Dönümü Bağlamında Ailenin Korunması: Sözlerden Eyleme” başlıklı oturuma katıldı.
    İngilizce yaptığı konuşmada 20. yüzyılın ilk yarısında dünya savaşlarında büyük acılar yaşayan milletlerin bir araya gelerek barışı sağlayacaklarına ve koruyacaklarına dair söz verdiklerine dikkati çeken Göktaş, şunları söyledi:
    “Öte yandan Filistin, tam 75 yıldır, işgal altında acı çekmeye devam ediyor. İsrail yönetimi, Filistin halkına uyguladığı soykırımla, insanların yaşam hakkını dünyanın gözü önünde açıkça ihlal ediyor. Dünya barışına öncülük edenler sessiz. Küresel siyaseti belirleyenler sessiz. Ekonomik gücü elinde tutanlar sessiz. Aslında her sessiz kalış, bir çocuğun daha yetim kalmasına, bir annenin feryadına, bir ailenin daha tarihten silinmesine açıkça destek oluyor. Bu katliama sessiz kalanlar tarih karşısında hesap verecektir. Başta Türkiye olmak üzere, insan haklarına saygı duyan, tüm vicdanlı milletler bu sürecin takipçisi olacaktır.”

    Son yüzyılda dünyadaki gelişmeler sonucu siyasi ve ekonomik yapıların değiştiğini ifade eden Göktaş, “Birçok toplum doğal afetler, kitlesel göçler, savaşlar ve ideolojik çalkantılarla sınandı. Bütün bu zorluklara rağmen insanlar, yeniden hayata tutunmanın yollarını aradılar. Eve dönmek, tek bir çatının altında, ailenin engin şefkatine sığınmak, yeniden doğuşun teminatı oldu” diye konuştu.
    Ailenin her zaman insan hayatının merkezinde olduğunu belirten Göktaş, aileyi evrensel bir değer olarak nitelendirdi.
    Modern yaşamın sunduğu imkanların veya teknolojik gelişmelerin sağladığı kolaylıkların insanın aileye duyduğu ihtiyacı azaltmadığını aktaran Göktaş, “Toplumlar, ailelerinden kök salarak gelişmiş, bu durum, aileyi insanlar ve dünya toplumları için en son sığınak haline getirmiştir. Bu sebeple, bireyden topluma, geçmişten geleceğe, insanın güvendiği liman öncelikle ailedir. İnsanlık ve toplumlarımız adına sorumluluk alan bizler, ailenin kutsallığının korunması görevimizin ötesine geçmeli ve bunu yeni nesillere aktarmalıyız” ifadelerini kullandı.
    Aile kavramının insan doğasından uzak ideolojilerin saldırgan tutumlarına maruz kaldığını belirten Göktaş, “WOKE kültürü” veya “iptal kültürü” gibi tehditlerin kimi zaman evrensel insan hakları kisvesi altında diğer kültür ve toplumlara dayatılmasının üzücü olduğunu bildirdi.

    Bir toplumun değerlerinin veya normlarının başka bir topluma dayatılmaması gerektiğini vurgulayan Göktaş, şöyle konuştu:
    “Biz, her toplumun kendi yerel kültüründen kaynaklanan normlarının ve değerlerinin diğer toplumlardan nispeten farklı olduğuna inanıyoruz ve bu farklılıklara saygı gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu problemler ve tehditlerle birlikte nüfus artış hızının yavaşlaması ve nüfusun yaşlanması gerek sosyolojik gerek demografik birtakım önlemler alınmasına yönelik sinyaller veriyor. Bu noktada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olarak biz, yaşlı ve engelli bakımını aile odaklı hizmetlerimiz ve sosyal yardımlarımızla destekliyor, aile birliğinin korunması ve bağlarının güçlendirilmesine öncelik veriyoruz. Ayrıca modernleşme süreciyle birlikte olumsuz etkileri artan bireyselleşmenin önüne geçmek adına, çocuk bakımını aile içinde destekliyoruz. Bununla birlikte, aile bağlarını güçlendirerek dünyayı saran dijital ağların insanı hayata katılmaktan alıkoyan etkisine karşı koyuyoruz. Aile yapısını tehdit eden tüm unsurlara karşı, kültürümüzün önemli bir parçası olan dinamik, üretken ve kapsamlı aile modelini yeniden inşa etmeyi amaçlıyoruz. Bu model ile hem aile değerlerini hem de toplumu ve gelecek nesilleri yeniden canlandıracağız.”

    Göktaş, aileyi “toplumun denge noktası” olarak nitelendirerek, “Bir toplumun bütün unsurları dengede tutulmadığında ortaya çıkan ayrımcılık, adaletsizlik ve kaos aile yapısında da benzer bir şekilde yaşanıyor. Bu sebeple ailede kadın-erkek arasında denge ve uyum sağlamak, ailenin omurgasını güçlendiren önemli bir adım” dedi.
    Çocukların, yaşlı ve engellilerin haklarının korunması ve geliştirilmesiyle ailenin “yıkılmaz bir kaleye” dönüştüğünü dile getiren Göktaş, ”Bu kaleyi güçlendirmek adına bütün aile üyelerine özel hizmet modelleri geliştiriyor, bu yapıyı zayıflatacak her türlü şiddetin karşısında duruyoruz” diye konuştu.

    Yurt genelinde açtıkları kadın konukevleri ve ŞÖNİM’lerle şiddet mağdurlarının hem barınma hem rehabilitasyon ihtiyaçlarını karşıladıklarını bildiren Göktaş, “ hukuk sistemimizi kadına yönelik şiddete sıfır tolerans ilkesiyle yeniden düzenledik. Aynı zamanda kadınların güçlenmesine yönelik, eğitimden sağlığa, ticaretten siyasete hayatın her alanında aktif rol almasını kolaylaştıran düzenlemeler yapıyoruz” açıklamasında bulundu.
    Ailesiyle yaşama imkanı bulunmayan çocuklar için koruyucu aile ve evlat edindirme hizmetleriyle “sıcak yuvalar” sunduklarını bildiren Göktaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayesinde yürütülen “Gönül Elçileri Projesi’ne yönelik halkın desteğine dikkati çekti.
    BM Kalkınma Programının (UNDP) 2002 yılındaki raporunda Türkiye’nin orta insani gelişme noktasında gösterildiğini hatırlatan Bakan Göktaş, 2009’da yüksek insani gelişme, 2019 yılında ise çok yüksek insani gelişmeye sahip olduğunun belirtildiğini, 2021’de de bu seviyeyi koruduğunu söyledi.

    Bu gelişim sürecinin son 20 yılda gerçekleştirilen çalışmaların meyvesinin alındığını gösterdiğini aktaran Göktaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
    “Biz Türk milleti olarak, insan doğasının ve insan haklarının korunması noktasında, güçlü bir ülke olmayı ve bu hassasiyete sahip ülkelerin güçlenmesini önemsiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın, Dünya beşten büyüktür çıkışı, pek çok ülkeye kendi potansiyelini hatırlatmış ve önemli bir uyanışı başlatmıştır. Bu vesileyle insanın öz varlığına ve evrensel haklarına hizmet etmek adına, farklı ülke toplulukları, güçlerini birleştirme yoluna gitmiştir. Birlikten kuvvet doğar sözü hakikatini yitirmemiştir. Fakat Birleşmiş Milletler 75 yıllık mesaisinde vadettiği sözleri yerine getirmekten ne yazık ki uzak kalmıştır. Buna karşılık insanın dünyayla kurduğu bağın ilk kazanımı olan aile değerleri, insan için hala yolunu aydınlatan bir rehber niteliğindedir. Biz de insanlığın ortak kültürünün somut taşıyıcısı olan aile değerlerine sahip çıkacağız.”

  • Kepenkler Gazze için kapandı

    Kepenkler Gazze için kapandı

    #StrikeForGaza etiketiyle dünya genelinde başlatılan bir günlük ’Küresel Gazze Grevi’ne Diyarbakır’daki bazı esnaf da destek verdi. Bu çerçevede Diyarbakır’da da bazı esnaf kepenk kapattı.

    Esnaf, “Tüm dünya genelinde Gazze için yapılan greve işletme olarak katıldığımızdan dolayı 11 Aralık günü kapalıyız” yazılı kağıdı kepenk üzerine asarak greve destek verdi.

  • Gazze’de can kaybı artıyor

    Gazze’de can kaybı artıyor

    İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları 65 gündür devam ederken, can kaybı her geçen dakika artıyor. Filistin Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Eşref el-Kudra yaptığı açıklamada, İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısının 17 bin 997’ye, yaralı sayısının da 49 bin 229’a yükseldiğini bildirdi.

    El-Kudra, son 24 saatte İsrail saldırılarında 297 kişinin hayatını kaybettiğini belirterek, 550’den fazla kişinin de yaralandığını açıkladı.

  • Sessiz yürüyüş ile Filistin’in sesi oldular

    Sessiz yürüyüş ile Filistin’in sesi oldular

    Türkiye’nin bir çok yerinde avukatlar, doktorlar ve öğrenciler tarafından Gazze’de ki katliama ve insan dışı hareketlere yönelik sessiz yürüyüş başlatıldı. Sivas kent merkezi İnönü bulvarında bulunan Devlet Hastanesi’nin önünden başlayan yürüyüş, kent meydanın da son buldu.

    Hukukçu Kadınlar Derneği’nin İsrail’in Filistin’e yönelik işlemiş olduğu soykırım suçuna yönelik farkındalık oluşturmak için başlattığı çalışmaya Sivaslı avukatlar da stant kurarak destek oldu. İsrail’de yaşanan soykırımdan sorumlu olan kişilerin ve iştirakçilerinin Türk Mahkemelerinde yargılanması için oluşturulan dilekçe suç duyurusunda bulunmak isteyen vatandaşlara dağıtıldı. Yürüyüşün kent meydanında son bulmasıyla basın açıklaması yapıldı. Öte yandan doktorların giydiği önlüklerde bulunan kanlar dikkat çekti.

    “Tüm meslektaşlarımızı zulme açıktan desteğini bildiren ilaç firmalarını boykot etmeye davet ediyoruz”

    Basın açıklamasında bulunan Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi Mustafa Kılıç, İsrail savaş suçlusu olduğunu söyleyerek, “İşgalci İsrail’in Filistin’de yıllardır devam ettirdiği sistematik işgal ve zulüm 7 Ekim’den buyana soykırımdan başka ifadeyle anlatılamayacak boyuta ulaşmakta ve Gazze’de sivil; hasta, hekim, çocuk ve kadın fark etmeksizin büyük katliam bütün dünyanın gözü önünde devam etmektedir. İnsan hakları ve uluslararası hukuk kuralları açıkça ihlal edilerek binlerce sivil, kadın ve çocuk acımasızca katledilmiştir. Ayrıca tıbbi malzemelerin temini ve sağlık hizmetlerinin sunumu da engellenerek küvezdeki bebeklerin dahi ölümüne neden olmuştur. Hekimler olarak İsrail’in saldırılarına karşı tepki göstermeye, Gazze’de ki sivillerin, kadınların, çocukların ve meslektaşlarımızın ve hastaların hayatlarının korunması adına hekimlik mesleğine yakışır bir durum ortaya koymakta kararlıyız. Bu hafta sessiz yürüyüşümüz İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Sivas başta olmak üzere 20 il de eşzamanlı olarak düzenlenmektedir. Başta Dünya Sağlık Örgütü olmak üzere dünyada ki tüm hekim, sağlık çalışanları ve vicdanlı insanları harekete geçmeye çağırıyoruz. Ayrıca tüm meslektaşlarımızı yapılan zulme açıktan desteğini bildiren ilaç firmalarını boykot etmeye davet ediyoruz. Normalleştirmeyeceğiz. Asla sindirmeyeceğiz. Sabırla ve azimle hekimler olarak zulme karşı duranlar olacağız. Bu onurlu yürüyüşte yer alıp zulme karşı durmak adına her birinizi sessiz yürüyüş kervanımızda ses olmaya davet ediyoruz. Tüm dünyaya İsrail savaş suçlusu olarak ilan ediyoruz” ifadelerine yer verdi.

    “Sessizlik, çığlık şekline dönüşüyor”

    Yürüyüşe katılan ve her hafta düzenli olarak yürüyüşü gerçekleştireceklerinden bahseden doktor adayı, “Türkiye’deki hekim, hekim adayları ve sağlık çalışanları olarak İstanbul merkezli başlatılan sessiz yürüyüşümüz de milyonlar olarak sessiz çığlık şekline dönüşüyor elhamdülillah. Bu hafta Türkiye geneli, İstanbul’da dördüncüsü gerçekleştirilen sessiz yürüyüşün Sivas’ta ikinci haftasını tamamladık. Bundan sonraki zamanlarda da sesimizi, sessiz sesimizi, sessiz çoğunluk olarak sesimizi duyurmak için her hafta düzenli olarak sessiz yürüyüşümüzü gerçekleştireceğiz. Hekimler olarak zulme karşı dur diyenler olacağız” ifadelerini kullandı.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan BM’ye Gazze tepkisi

    Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan BM’ye Gazze tepkisi

    AK Parti İnsan Hakları Başkanlığı, tarafından Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle ‘İnsanlığın Yüzü’ Programı düzenlendi. Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen programa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve çok sayıda davetli katıldı.

    Burada konuşma yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “ Birleşmiş Milletler insan Hakları Evrensel Beyannamesi bundan 75 sene önce büyük umutlarla kabul edildi. Aradan üççeyrek asır geçmesine rağmen bu metin insanlığın kazanımları açısından kritik bir belge olma vasfını hala koruyor. Daha adil daha özgür, daha insan odaklı bir dünya ideali ile kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 75 yıldır uluslararası topluma sorumluluklarını hatırlatmayı sürdürüyor. Beyanname bu yönüyle küresel barışın ve istikrarın tesisine de rehberlik ediyor. Her ne kadar insan hakları ihlallerini sona erdirememiş olsa da beyannameyi insanlığın onurlu yaşam mücadelesinin köşe taşlarından biri olarak görüyoruz. Beyannamenin insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda küresel ölçekte bir hassasiyetin oluşmasına ciddi katkılar sağladığına inanıyoruz. Buna rağmen 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü dünyanın pek çok yerinde insan haklarının ayaklar altına alınırken karşıladığımız da bir gerçektir. Batı toplumlarını zehirli bir sarmaşık gibi saran İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı insan haklarına yönelik tehditlerin en başında yer alıyor. Yabancı düşmanı, ırkçı, ayrımcı ve faşizan uygulamalardan en fazla mağdur olan kesim hiç şüphesiz göçmenlerin çoğunluğunu oluşturan Müslümanlardır. Terörist ve terör kavramları İslam’a saldırmanın, Müslümanları tahkir etmenin, masumları katletmenin bir kılıfı haline dönüştürüldü. Bundan 4,5 sene önce Yeni Zelanda’da cuma namazı için toplanan 51 kardeşimizin şehit edildiği saldırı İslam düşmanlığının nerelere varabileceğini göstermiştir. Müslümanlara ve göçmenlere yönelik saldırılar bununla sınırlı kalmadı. Kanada’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne, Avrupa’dan Asya ülkelerine kadar dünyanın pek çok yerinde artarak devam etti. Çok daha enteresan, ‘nefes alamıyorum’ diyerek can veren George Floyd’un dramını asla unutamayız. Benzer olaylarla daha sonra da karşılaştık” diye konuştu.

    Aylan bebeğin nasıl dalgalarla kıyıya vurduğunu izlediklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ Aylan bebeğin ölümü Batıyı insafa getirmedi. Aylan bebek bir astsubay çavuşumuzun kucağında görüldüğü gibi ebediyete yürüdü. Son olarak Filistin kefiyesi ile gezen üç genç Amerika Birleşik Devletleri’nde Sokak ortasında silahlı saldırıya uğradı. Batılı ülkeler Frey çörç saldırısından hiçbir ders çıkarmadı. Hatta fikir özgürlüğü bahanesiyle İslam ve Müslüman karşıtı eylemleri meşrulaştırdılar, tasvip ve teşvik ettiler. Ne güvenlik boyutu ile ne hukuki ve siyasi olarak bu eylemlerin önüne geçecek hiçbir tedbir almadılar. Bakınız istatistikler buz dağının sadece görünen kısmı olsa da bu acı gerçeği teyit ediyor. Yılbaşından beri çoğunluğu bizim büyükelçiliklerimiz olmak üzere İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin Avrupa’da bulunan temsilciliklerinin önünde Kur’an-ı Kerim’in yakıldığı 500’e yakın saldırı gerçekleştirildi. Mukaddes kitabımıza yönelik bu alçak eylemlerin hemen hepsi hükümetlerin izin vermesiyle polis koruması altında düzenlendi. İlk defa dün Danimarka’da kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim olmak üzere kutsal kitaplara yönelik saldırılar sebebiyle bir cezai müeyyideyi getirdiler. Müslümanlara ait ibadethaneleri, iş yerlerini, sivil toplum örgütlerini, dernekleri hedef alan nefret suçlarının sayısı günden güne artıyor. Batı’da mukim Müslümanların ibadet, çalışma ve okuma ve inancına göre yaşama hakkı giderek kısıtlanıyor. Meselenin trajikomik yanı tüm bunların demokrasi ve insan haklarının beşiği olarak pazarlanan ülkelerde yaşanmasıdır. Sözle eylem arasındaki farkın bu kadar açıldığı bir dönem olmamıştır. Lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar iş icraata gelince çifte standardın, ilkesizliğin ve ikiyüzlülüğün adeta kitabını yazmaktadırlar” ifadelerini kullandı.

    İslam düşmanlığına göz yumarak Batının çarpık zihin dünyasını ortaya koyduklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ Anlaşılan bu ülkeler Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde kayıtlı hakların sadece makbul insanlar için geçerli olduğunu düşünüyor. Yine bunların nazarında Batılı ve beyaz olmayanların bu haklardan tam olarak yararlanma hatta hiçbir şekilde yararlanma imkanı bulunmuyor. Bunu açık açık söylemeseler de kültürel ırkçılığa, yabancı karşıtlığına ve İslam düşmanlığına göz yumarak Batının çarpık zihin dünyasını ortaya koyuyorlar. Geçtiğimiz günlerde ifade ettiğim gibi Batının tüm medeniyetini üzerine bina ettiği beş değerin dördü onlarla ilgisi olmayan çalıntı unsurlardır. Nitekim inancı Kudüs nasıra, felsefesi Ege ve Batı Anadolu, Hukuku Akdeniz ve Roma, bilimi Endülüs ve Doğu dünyası kökenli olan Batının sadece barbarlık vasfı gerçek anlamda kendisine aittir. Son dönemde Batının barbarlık vasfının örneklerini doğrudan yaptığı ve dolaylı olarak destek verdiği hadiseler vesilesiyle giderek daha sık görmeye başladık. İnsanlığa karşı işlenen suçların eninde sonunda mahşeri vicdanda yargılanmak, faillerinin de tarih önünde hesap vermek gibi bir özelliği vardır. Giderek şiddetlenen barbarlık örneklerini ve arşa yükselen masum çığlıklarını bir dönüm noktasına yaklaştığımızın işaretleri olarak görüyoruz. Bugün Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin göz göre göre çiğnendiği yer Gazze ve işgal edilmiş Filistin topraklarıdır” dedi.

    Gazze halkının 7 Ekim’den beri hayatı başta olmak üzere her türlü hakkı, işgalci İsrail güçleri tarafından pervasızca yok edilmekte olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsrail’in hedef gözetmeksizin yaptığı saldırılar sonucunda 18 bini aşkın Gazzeli kardeşimiz şehit oldu. Ramallah’ta yerleşimci denen teröristlerin ve İsrail güvenlik güçlerinin saldırılarında 300’e yakın Filistinli şehadete yürüdü. İsrail’in alçakça katlettiği her 3 Filistinliden 2’si kadın veya çocuktur. Anne ve babalarının beyaz kefenlerine sarılarak gözyaşı döktüğü masum sabiler İsrail’in vahşetinin sembolleri olarak hafızalarımıza kazınmıştır. Batılı ülkelerin sınırsız desteğini alan İsrail yönetimi Gazze’de tüm insanlığın yüzünü kızartacak canilikte zulümlere ve katliamlara imza atıyor. Savaşta bile dokunulmaması gereken ibadethanelerden okullara, hastanelerden mülteci kamplarına, evlerden çarşı pazarlara kadar tüm sivil yerleşim yerleri İsrail tarafından alçakça bombalanıyor. Gazze’deki binaların 3’te 2’si ya tamamen yıkılmış, ya ağır hasar almış ya da kullanılamaz hale gelmiştir. İsrail, Gazze halkının suyunu, gıdasını, elektriğini ve iletişimini keserek milyonlarca insanı açlığa ve ölüme mahkum etmiştir. Bugün Gazze’de sadece çocuklar, kadınlar, yaşlılar, gazeteciler değil aynı zamanda insanlığa dair tüm değerler de katledilmektedir. Maalesef bu vahşet karşısında uluslararası kuruluşlar ve insan hakları örgütleri ihlallerin önüne geçecek hiçbir somut adım atmıyor. Biz ne dedik, dünya beşten büyüktür. İşte dün ne oldu? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde 5 daimi üye ve geçici üyeler fakat sadece Amerika’nın ret oyuyla maalesef malum ateşkes reddedildi. Tek başına, böyle adalet olur mu? Böyle adil bir dünya olur mu? Ama biz ne diyoruz, aslında adil bir dünya mümkün. Ama Amerika ile değil. Çünkü Amerika İsrail’in yanında parasıyla bütün silah mühimmatı ile yer alıyor. Ey Amerika bunun hesabını nasıl vereceksin? Yani insanlık Amerika’ya insanlık için gerçekten Amerika bir Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesi’ne destek veren ülke diyemeyecek bundan sonra. Başta biz diyemeyiz. Çünkü İsrail’in yanında yer alan Aylan bebeklerin karşısında yer alanlara diyoruz ki biz de sizin karşınızdayız” açıklamasında bulundu.

    Ülkemizdeki Gezi Olaylarında ve Ukrayna’nın işgalinde olay yerlerine kamp kurup saatlerce canlı yapan BBC’den CNN’ine anlı şanlı basın organlarının en büyük icraatları failleri gizleyip zulmü gözlerden kaçırmaktan ibaret olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ İşte biliyorsunuz bizim TRT’nin ve Anadolu Ajansı’nın bir şehidimiz ve kamerayı paramparça ettiler. Hadi ne oldu? Siz basın özgürlüğünden yanaydınız nasıl oldu? Bunların her şeyi yalan. 70’i aşkın basın mensubu Gazze’de ne yazık ki ebediyete yürüdü. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden ise zaten bir umudumuz, beklentimiz kalmadı. Görevi küresel barışı ve istikrarı korumak olan Güvenlik Konseyi 7 Ekim’den bu yana İsrail’i koruma ve kollama konseyine dönüştü. Ne çatışmalar bir an önce dursun diyen 121 ülkenin iradesi ne Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin çabaları ne de geçici üyelerin gayretleri Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerini harekete geçirmeye yetmedi. Dün gece yapılan oylamayı Amerika’nın vetosu nedeniyle yine ateşkes kararı çıkmadı. Aralarında daimi üyelerin de olduğu 13 ülkenin tasarıya evet oyu vermesine rağmen maalesef sonuç değişmedi. Dünyanın 5’ten büyük olduğu gerçeği bir kez daha görülmüş oldu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi reformu edilmesi olmazsa olmaz şarttır şart. Bu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ile insanlığın bir yere varması mümkün değil. Bunu sadece burada konuşmuyoruz. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda da aynen bu ifadeleri kullanan bir lider olarak söylüyorum” dedi.
    Gazze’deki zulümlerle birlikte Birleşmiş Milletler’in bu aciz ve işlevsiz yapısının da tüm dünyada sorgulanacağına inandıklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ Bakın çok açık söylüyorum Gazze’den sonra hiçbir şey eski tas eski hamam devam edemez. İşgal edilmiş Filistin topraklarında yaşanan zulmün hoyratlığın, barbarlığın hesabı insanlık vicdanı ile birlikte hukuk önünde de mutlaka sorulmalıdır. Gazze kasapları uluslararası mahkemelerde insanlığa karşı suç teşkil eden eylemlerinin hesabını vermelidir. Allah’ın izniyle eninde sonunda vereceklerdir. Biz bu meselenin takipçisi olacağız. Bunu da Gazzeli masumlarla birlikte tüm insanlık adına yapacağız. Bir daha benzer dramlar yaşanmasın diye, anne babalar çocuklarının parçalarını toplamasın diye, zulüm zalimin yanına kar kalmasın diye, dünyanın dört bir yanındaki masumlar geleceklerine güvenle bakabilsin diye mücadelemizi cesaretle sürdüreceğiz. Gazzeli çocuklar için gözyaşları ile ciğerparelerine sarılan o Gazzeli anneler, babalar için sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Rabbim Gazzeli kardeşlerimize sabır versin, tahammül versin, dayanma ve direnme gücü versin diyorum. Tüm imkanlarımızla Filistin’in yanında olurken elbette gönül coğrafyamızdaki diğer kardeşlerimizi de ihmal etmiyoruz, etmeyeceğiz. Balkanlar’dan Kafkasya’ya, Arakan’dan Türkistan’a ve Kırım’a kadar nerede hakkı çiğnenen, hukuku ayaklar altına alınan, zulme ve baskıya maruz kalan bir kardeşimiz varsa ona sahip çıkmak bizim görevimizdir. Daha önce de söylediğim gibi bizim nazarımızda Gazzeli kardeşlerimizle Doğu Türkistan Türkleri, Kıbrıs Türkleri ile Irak Türkmenleri arasında hiçbir ayrım hiçbir fark yoktur ve olamaz. Çünkü biz tüm bu coğrafyalarda yaşanan bu hadiselere merhum Akif’in şu mısralarında dile getirdiği yüksek vicdan penceresinden bakıyoruz. Ne diyor Akif, kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim. Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım, çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım. Zalimin hasmıyım ama severim mazlumu. Biz de kim olursa olsun zalimin hasmıyız, mazlumun da hamisiyiz. İsrail yönetiminin terör eylemlerine göz yumanlar ve destek verenler yarın insan içine çıkacak yüz bulamayacak ama biz başımız dik, alnımız ak bir şekilde hakkı savunmaya devam edeceğiz. Bu uğurda yalnız da kalsak, bedel de ödesek yolumuzdan dönmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ Son 21 yılda hayata geçirdiğimiz sessiz devrimlerle vatandaşlarımızın Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde kayıtlı hak ve özgürlüklerini kullanmalarını kısıtlayan pek çok engeli ortadan kaldırdık. Cebinde ay yıldızlı kimlik taşıyan herkesin hayatın tüm alanlarında bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olarak muamele görebilmesini temin ettik. Ülkemizde hiç kimsenin kökeni, inancı, ibadeti, meşrebi, dili, kıyafeti, sakalı, başörtüsü hülasaten dini ve kültürel tercihleri sebebiyle ötekileştirildiği bir iklimi asla kabul etmedik aksini savunduk. Eğitim hayalleri üniversite kapılarında yıkılan kızlarımıza yönelik ayrımcılığa biz son verdik. Kılık kıyafetinden dolayı iş hayatından, devletten, bürokrasiden hatta siyasetten dışlanan kadınlarımıza haklarını yine biz teslim ettik. Ülkemiz kadınları seçilme hakkını yani parlamentoda hiçbir kısıtlama olmadan görev yapma imkanını tam manasıyla bizim dönemimizde kullanabilmiştir. Kamu denetçiliği ve insan hakları eşitlik kurumu gibi yeni yapılarla hak arama yollarını genişlettik. Devlet-vatandaş ilişkisinde köklü bir paradigma değişikliği gerçekleştirdik. Hiçbir farklılığa bakmaksızın tüm vatandaşlarımıza eşit davranan bunları zenginlik olarak gören bir anlayışın yerleşmesini biz sağladık. Tek parti faşizminini ve darbelerin milletimizin gönül dünyasına açtığı yaraları hamdolsun yine biz sardık. Adaletin ve güvenlik hizmetlerinin kalitesini artırarak adil yargılanma hakkı için çok sayıda çalışma yaptık. Bu amaçla yargı reformu yasa paketleri, insan hakları eylem planları, yargı reformu strateji belgeleri hazırlayıp hayata geçirdik. İşkenceye sıfır tolerans politikasını uygulayarak bu suça ilişkin cezaları artırdık, zaman aşımını kaldırdık. Farklı din, mezhep ve inanç gruplarına ait vakıfların mülk edinmelerini kolaylaştırdık. Resmi dilimiz olan Türkçe dışındaki dil ve lehçelerin öğreniminin önünü açtık. Bu dillerde siyasi propaganda, radyo ve televizyon yayını yapılmasına imkan tanıdık. Kürkçe yasaktı önünü biz açtık. Her türlü siyasi propagandayı Kürkçe olarak da benim Kürt vatandaşlarım Kürt kardeşlerim yapabiliyor önünü biz açtık. Nefret suçu ilk kez bizim dönemimizde ceza mevzuatımıza girmiştir. Alevi ve Bektaşi kardeşlerimiz ile Roman vatandaşlarımızın haklarına yönelik birçok önemli düzenlemeyi yaptık. Kültür Bakanlığımız bünyesinde kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığımız bu çabalarımızın en güzel meyvelerinden biri olmuştur. İnsanımızın ihtiyaçları ve talepleri doğrultusunda inanç hürriyeti konusunda ilave adımlar atmayı sürdüreceğiz. Şunu büyük bir memnuniyetle söylemek isterim Türk demokrasisi dünyada örnek gösterilen seviyeye yine bizim hükümetlerimiz döneminde ulaşmıştır” dedi.

    Tek parti döneminde Cumhur ile cumhuriyet arasında örülen duvarları yıkmanın yanı sıra Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesini temin ederek milli iradeye vurulan zincirleri parçalayıp attıklarını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ Tamamını burada saymaya kalksak saatler sürecek nice reformu nice atılımı tarihe geçen büyük bir demokratik hamlesini son 21 yılda başarıyla ülkemize kazandırdık. 85 milyonun tamamı zaten günlük hayatında bunları görüyor, yaşıyor. Geçmişle kıyaslandığında ülkemizin nereden nereye geldiğini çok iyi biliyor. Terör örgütlerine karşı farklı cephelerde yürüttüğümüz mücadelede ülkemizin insana, insan hayatının korunmasına, temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasına verdiği önemin bir göstergesidir. Beynini yıkadıkları gencecik çocukları ölüme gönderen, zorla kaçırdıkları kadınları, kız çocuklarını istismar eden daha kundaktaki bebekleri vahşice katleden, masumların kanı ve canı üzerinden ikbal devşiren bu insanlık düşmanlarının kökünü kurutmakta kararlıyız. Yaklaşık 40 yıldır kan döken vatandaşlarımıza kan kusturan bu alçakları tarihin çöp sepetine atmadan mücadeleyi elden bırakmayacağız. Burada önemli bir hususa daha değinmek durumundayım. Son 21 yılda yaptıklarımızın tamamını çok kıymetli bulmakla beraber hak ve hürriyetler meselesinde durağan bir yaklaşım sergilemiyoruz. Hayatın değişen dinamiklerini içinde biz de kendimizi sürekli yeniliyoruz, sürekli geliştiriyoruz. Vatandaşlarımızın bizar olduğu ne varsa hepsinin de çözümünü bulmak ve uygulamak bizim asli vazifemizdir” açıklamasında bulundu.

    Mesela başıboş sokak köpeklerinin zarar verdiği insanlarımızın haklarını korumanın da görevimiz olduğu bilinciyle hareket ettiklerini belirten Erdoğan, “Başı boş sokak hayvanları ile ilgili artan şikayetlerin farkındayız. Önceki gün Ankara’da yaşanan ve bir evladımızın ağır yaralandığı elim hadise hepimizin yüreğini dağlamıştır. Bu sorunu inşallah inancımıza, kültürümüze ve şefkat medeniyetimizin bize vaz ettiği ilkeler çerçevesinde mutlaka çözüme kavuşturacağız. Özetle insanın hak ve hukukunun söz konusu olduğu hiçbir alanı boş bırakmıyor, görmezden gelmiyor, ihmal etmiyoruz. Elbette bazı süreçler vakit alabiliyor. Ama nihayetinde her meseleyi hal yoluna koyuyoruz. Vatandaşlarımızdan hükümetimize güvenmeye, bize inanmaya, bize destek olmaya devam etmelerini istiyorum. 31 Mart’ı unutmuyoruz değil mi? 31 Mart’a hazırlanıyor değil mi? Ne diyoruz, inşallah yeniden İstanbul diyoruz ve yola devam ediyoruz. Yeniden Ankara diyoruz yola devam ediyoruz. Durmak yok yola devam diyoruz” dedi.

  • “Gazze halkı uçuruma doğru sürükleniyor”

    “Gazze halkı uçuruma doğru sürükleniyor”

    BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Çarşamba günü Gazze Şeridi için BM Şartı’nın 99. maddesini devreye sokmasının ardından bugün BM Güvenlik Konseyi acil olarak toplandı. Gazze Şeridi’nde “acil insani ateşkesin” görüşüldüğü toplantıda konuşan Guterres, “Gazze halkı uçuruma doğru sürükleniyor. Uluslararası toplum, bu çileyi sona erdirmek için mümkün olan her şeyi yapmalıdır. Konseyi, sivillerin korunması ve yardımların ulaştırılması için acil insani ateşkes sağlanması yönünde hiçbir çabadan kaçınmamaya çağırıyorum” dedi.
    Konseyi harekete geçmeye çağıran Guterres, “Dünya ve tarih bizleri izliyor. Hamas’ın saldırıları, Filistin halkının kolektif olarak cezalandırılmasını asla haklı gösteremez” ifadelerini kullandı.

    “Durum artık savunulamaz hale gelmektedir

    BM’nin Gazze’de kalma ve Gazze halkına yardım ulaştırma konusundaki kararlılığını vurgulayan Guterres, “Sağlıklarına ve yaşamlarına yönelik muazzam tehlikelere rağmen işlerine bağlı kalan kahraman insani yardım çalışanlarını takdirle karşılıyorum. Ancak durum artık savunulamaz hale gelmektedir” şeklinde konuştu.

    Yoğun bombardıman ve çatışmalar ile İsrail’in hareket kısıtlamalarının, yakıt sıkıntısının ve kesintiye uğrayan iletişimin BM kuruluşları ve ortaklarının ihtiyaç sahibi insanlara ulaşmasını imkansız hale getirdiğini söyleyen Guterres, “Gazzelilerin yiyecekleri tükeniyor. Krizin başlamasından bu yana Gazze’de yüzlerce ve binlerce insana gıda ve nakit yardımı sağlayan BM Dünya Gıda Programı (WFP), faaliyetlerini artırmaya hazırdır. Ancak bunun için tüm ihtiyaç sahiplerine etkin erişim ve günde 40 kamyon gıda malzemesi gerekmektedir ki bu da şuan ki seviyenin çok daha fazlası demektir” dedi.