Etiket: gebelik

  • “Sıcak havalar hamilelerde erken doğumu tetikleyebilir”

    “Sıcak havalar hamilelerde erken doğumu tetikleyebilir”

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Oğuz Özdemir, yaz aylarında gebeliği rahat geçirmenin yolları hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
    Sıcak havaların hamileler etkileri

    Günümüzde küresel ısınma ile birlikte birçok gebenin yüksek mevsimsel sıcaklıklara maruz kaldığına değinen Özdemir, “Hamile kadınların aşırı sıcağa karşı savunmasız olduğu düşünülmektedir. Termoregülasyondaki doğal gebelik değişikliklerinin hamile kadınları ısıya maruz kalmaya karşı savunmasız hale getirdiği bilinmektedir. Hamilelik sırasında kazanılan kilo, vücut yüzey alanının vücut kütlesine oranını azaltır ve bu da hamileliği daha da zorlaştırabilir. Hamile kadınların iç ısıyı dağıtması daha zordur. Büyüyen fetüsün metabolik talepleri ısı oluşturarak hamile kadının çekirdek vücut ısısında hafif bir artışa yol açabilir. Hamile kadınlar ayrıca hamileliğin geç evrelerinde dehidratasyona daha duyarlıdır. Dolayısıyla, yüksek sıcaklıklar rahim kasılmalarını ve potansiyel olarak erken doğumu tetikleyebilir” diye konuştu.
    Yüksek ısı anne adayını olumsuz etkileyebilir.

    Bazı çalışmaların yüksek sıcaklıklarda düşüğün tetiklenebileceğini gösterdiğini söyleyen Op. Dr. Özdemir, “Yüksek ortam ısısına maruz kalma, erken doğum ve düşük doğum ağırlığı gibi gebelik komplikasyonlarıyla ilişkilendirmektedir. Aşırı sıcağa maruz kalındığında, plasental kan akışında azalma, dehidratasyon ve erken doğumu tetikleyebilecek inflamatuar yanıt dâhil olmak üzere anneye veya fetüse zarar verebilecek bir dizi süreç meydana gelebilir. Bazı çalışmalar yüksek sıcaklıkların düşüğe sebep olduğu yönündedir” dedi.

    “Seyahat öncesi rutin gebelik muayenesi yapılmalıdır”
    Hamilelikte tatil sürecinde dikkat edilmesi gerekenlerden bahseden Op. Dr. Özdemir, şu bilgileri paylaştı:
    “Seyahat öncesi ve sonrası rutin gebelik muayenesi yapılıp, bir hastalık durumu tespit edilmeli, yolculuğa engel riskli bir durumun olup olmadığına bakılmalıdır. Seyahat edilecek bölgede acil bir durumda başvurulacak sağlık kuruluşu olup olmadığı kontrol edilmelidir. Gebelerde yükselen hormonlar sebebiyle vücut, özellikle de yüz bölgesi güneşe daha hassastır, bu yüzden öğlen saatlerinde güneşe çıkılmamalı ve yüksek faktörlü güneş koruyucu kremler kullanılmalıdır. Gebelerde uzun süre araç yolculuğu özellikle ilk 3 ay düşük riski sebebiyle önerilmemektedir. Eğer araç yolculuğu yapılacaksa 1-2 saatte bir mola verilerek yürüyüş yapılmalıdır. Hijyen açısından uygun olmayan tatil bölgelerinden uzak durulmalıdır. 32. gebelik haftasından doğuma kadar olan evrede olabilecek acil durumlar sebebiyle acil olmadıkça il dışı yolculuk önerilmemektedir. Rahim ağzı yetmezliği sebebiyle rahim ağzına dikiş atılan hastalar, gebelik zehirlenmesi, düşük tehdidi, erken doğum tehdidi, vajinal kanama, tanı konulmamış (dış gebelik-normal gebelik ayrımı) gebelik gibi durumları olan hastalar uzak yerlere seyahat etmekten kaçınmalıdır.”

    “Gebelikte yüzmede bir sakınca yoktur”
    Gebelikte yapılabilecek en ideal sporlardan birinin yüzme olduğunu belirten Op. Dr. Özdemir, “Yolunda giden bir gebelikte yüzme, gebelikteki en yararlı aktivitelerden biridir. Denize girmek ya da yüzmekte sakınca yoktur. Havuz hijyeni tam ve güvenilirse havuza girmekte de bir sakınca yoktur. Denizde ya da havuzda güneş ışınlarına dikkat edilmeli, yüksek faktörlü güneş koruyucu kremler sürülmeli, mümkünse şapka takılmalıdır” ifadelerini kullandı.

    “Günde ortalama 3 litre su içilmeli”
    Hamilelikte sıvı kaybını önlemin yollarına değinen Özdemir, “Aşırı sıcak ya da günün en sıcak vakitlerinde güneş ışınlarından korunulmalıdır. Günde ortalama 3 litre su tüketilmelidir. Terletmeyen ferah kıyafetler tercih edilmelidir. Kahve, çay gibi vücuttan sıvı atılımını arttıran içeceklerden uzak durulmalıdır. Sürekli su içmeyi sevmiyorsanız, aralarda taze meyve suları ya da soda gibi içecekler tüketin. Suyun tadı sevilmiyorsa suya limon benzeri meyveler eklenebilir. Kavun, domates gibi sıvı kaybı düşmanı besinler tüketilmelidir” açıklamasında bulundu.

    Güneş koruyucu kremler güneşten korumaya yardımcıdır
    Güneşten korunmanın yollarını anlatan Op. Dr. Özdemir, şunları söyledi:
    “Güneş ışınlarının zararlı etkilerinden korunmak için, zararlı güneş ışınlarının yeryüzüne en dik geldiği 11.00-16.00 saatleri arasında dışarı çıkmayın. Eğer çıkmanız gerekiyorsa, güneş koruyucu krem kullanmayı asla ihmal etmeyin. Yaz aylarında kullandığınız ürünün güneşten koruma faktörünün 50 (SPF) olmasına da dikkat edin. Güneş koruyucuları güneşe maruz kalmadan önce uygulanmalıdır. Güneş koruyucu ürünlerin etkisi ortalama 2 saat sürer. Dolayısıyla, dışarıda kaldığınız süre boyunca ürünü her 2 saatte bir tekrarlamayı ihmal etmeyin.”

    Yaz aylarında gebeler için sağlıklı beslenme önerileri
    Yaz aylarında hamilelerde alınması gereken en temel besinin yeterli sıvı alımı olması gerektiğine dikkat çeken Op. Dr. Özdemir, “Günlük en az 2.5 litre sıvı tüketilmelidir. Kafein, karbondioksit ve yüksek miktarda şeker içeren sıvılardan uzak durulmalı, hazır meyve suları ve asitli içecekler tüketilmemelidir. Taze sıkılmış meyve suları, ayran, bitki çayları, şekersiz doğal meyve kompostoları tercih edilebilir. Oluşan tuz kaybını önlemek için de tuzu yoğun olmayan ayran tercih edilmelidir. Kasılmaları ve bağırsak hareketliliğini artırmayacak bitki çayları hamilelik döneminde tüketilebilir. Rezene, ıhlamur, papatya, zencefil, anason, nane içerikli bitki çayları tercih edilebilir” dedi.

    “Meyve ve sebze tüketimi önemli”
    Yaz aylarında meyve tüketiminin önemli olduğunu belirten Op. Dr. Özdemir, “Meyve ve sebzeler vitamin, mineral, lif, su ve bebeğin sağlığı için çok iyi olan diğer besin öğeleriyle yüklüdür. Yoğun C vitamini içeren yeşil biber, kırmızı biber, çilek, erik, kiraz, maydanoz; A vitamini açısından zengin kayısı, şeftali, domates, havuç; likopen denilen antioksidan içeriği ile karpuz, çilek, kırmızı erik, kiraz; hem C vitamini hem folik asit açısından zengin hem de anti kanserojen özelliğiyle üzüm tercih edilebilecek meyveler arasında yer alır. Hazır dondurmalar yerine taze sütlü dondurmalar tercih edilmelidir. Gebelerde günlük protein ve Omega-3 alımı önemlidir. Bu fetal beyin fonksiyonları ve bağışıklık sistemi için gereklidir. Günlük 80 gr protein 150 mg Omega 3 alımı önerilmektedir” ifadelerine yer verdi.

  • Gebelikte fazla kilolar yük olmasın

    Gebelikte fazla kilolar yük olmasın

    Gebelikte aşırı kilo almak, hem anne hem de bebek açısından pek çok soruna neden olabiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Tuğba Sekmenli Tursun, hamileliğin doğasında kilo alımının olduğunu ancak aşırı kilo artışının ciddi sağlık risklerine yol açabileceğini belirtti.

    “İlk 3 aydan sonra kilo alımı başlar”

    İlk 3 aydan sonra kilo alımının başladığını kaydeden Op. Dr. Tuğba Sekmenli Tursun, hamilelik döneminde belli bir oranda kilo almanın normal sayıldığını vurgulayarak, “İlk 3 aydan sonra kanda artan HPL (human plasental laktojen) hormonu etkisiyle iştah artar ve hamilelikte kilo alımı başlar. Hamilelik sırasında zorunlu kilo alımı yaklaşık 8 kg olup, fetüs, plasenta, amniyotik sıvı hacmi ve maternal dokular (rahim, meme, artan kan hacmi) kilo artışının ana sebebidir. Gebelik öncesi vücut kitle endeksi (BMI) 30kg / m2 üstünde olanların, yani obezite tanısı almış olan grupta gebelikte kilo alımı 6-9 kiloyu aşmamalıdır. İlk 3 aydan sonra kanda artan HPL (human plasental laktojen) hormonu etkisiyle iştah artar ve hamilelikte kilo alımı başlar” dedi.

    “Gebelik diyabeti, hipertansiyon ve iri bebek riski artar”

    Gebelik diyabeti, hipertansiyon ve iri bebek riskinin arttığının altını çizen Op. Dr. Tuğba Sekmenli Tursun, fazla kilo alımından dolayı görülme sıklığı artan riskleri şöyle sıraladı: “Gebelik diyabeti, gebelik ile ilişkili hipertansiyon, artmış sezaryen doğum oranları, doğumsal anomaliler, ölü doğum, anormal fetal büyüme (iri bebek) gibi olumsuz fetal etkiler, artmış kardiyovasküler hastalık riski, artmış metabolik sendrom riski, doğan bebekte artmış mekonyum aspirasyon sendromu (bebeğin kakasını yutması), yenidoğan bebekte artmış hipoglisemi ve düşük APGAR skorlu bebek doğurma riski, artmış gebelik krampları ve ciltte gebelik laserasyonları (çatlakları) riski.”

    “Her gün yarım saat düzenli egzersiz yapılmalı”

    Rahat bir hamilelik süreci için beslenme kadar, anne adaylarının fiziksel aktivitelerinin de önemli olduğunu ifade eden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Tuğba Sekmenli Tursun, gebelikte her gün yarım saat düzenli egzersiz yapılmasının hem kardiyovasküler hastalık riskini düzenlediğini hem de gestasyonel diyabet riskini azalttığını açıkladı. Op. Dr. Tursun, “Düzenli egzersiz yapan gebelerde hem kilo kontrolü sağlanmakta hem de daha yüksek vajinal doğum oranları görülmektedir. Kilo fazlası olan gruplarda ilk kontrolden itibaren gestasyonel dm için tarama yapılarak riskli grupların tanı alması büyük önem taşır. İdeal kiloda gebe kalmanın yanında gebelikte aylık kilo kontrolü takipleriyle uygun kilo aralığında kalmanın da sağlıklı anne ve sağlıklı bebek kavuşmasında büyük önem taşıdığını söyleyebiliriz” diye konuştu.

  • Stres seviyesi gebelik bulantılarını arttırabilir

    Stres seviyesi gebelik bulantılarını arttırabilir

    Bazı kadınlarda sadece gebeliğin ilk dönemlerinde görülebilen bulantı ve kusma, bazen de aylarca sürebildiğine dikkat çeken Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Tuğberk Güçlü, “Anne adaylarının hayat kalitesini düşüren bulantı ve kusma problemlerine karşı bazı önemli noktalara dikkat edilmesi gerekiyor.Gebeliğin önemli belirtilerinden olan bulantının en sık 6-14’üncü haftalar arasında görülmektedir. Bulantıya karşı, hafif ve sık beslenmenin yanı sıra yeterli sıvı almakta önemlidir. Kişiden kişiye farklılık gösterse de gebeliğin 6. haftası itibarıyla başlayan bulantı ve kusma sürecinin 14-16’ıncı haftaya kadar yavaş yavaş azalarak sonlanması görülmektedir. Bu süreç boyunca, koku ve tat hassasiyeti de artma duyularda keskinleşme gözlenmektedir. Tek bir sebep olmasa da, genellikle artan gebelik hormonları, anne adayının stres seviyesi, psikolojik durum bulantı ve kusmadan sorumlu tutulmaktadır. Gebeliğin ilerlemesi ile genellikle 12. haftaya doğru gebelik hormonu olan B-hcg seviyesi belirli bir platoya ulaşır, vücut artık bu hormona alışmış olur ve bulantılarda azalma beklenir” dedi.

    “Kıyaslama yapmak sadece stresi artırır”

    Bu konu ile ilgili unutulmaması gereken önemli noktalardan birinin, gebelik sürecinin kendine özgü olması ve herkesin bu süreci farklı yaşaması olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Güçlü, “Dolayısıyla diğer hamilelerle kendimizi kıyaslamak, hatta daha önceki hamileliklerimizle mevcut gebeliğimizi karşılaştırmak sadece stres seviyemizi arttıracaktır. Bazı gebelerde bu durum hafif bulantılarla ılımlı seyrederken, bazılarında yüzde 1-2 oranında aşırı kusma, beslenme bozuklukları, vücut su elektrolit dengesinin bozulmasına sebep olabilen hiperemezis gravidarumla görülebilmekteyken, gebelerin yüzde 25’inde ise hiç bulantı ve kusma görülmeyebilir” diye konuştu.

    “Kusma ve bulantı çok şiddetliyse doktora başvurun”

    Bulantı ve kusma durumu anne adayının genel durumunu bozmaya, mevcut kilosunun yüzde 5’inden daha fazlasını kaybetmesine sebep olacak şekilde şiddetli ise ciddi bir tedavi ve izlem gerektirdiğine değinen Op. Dr. Güçlü, her ne kadar bulantı ve kusma gebeliğe bağlı olarak ortaya çıksa da özellikle şiddetli durumlarda altta yatan başka bir sebep olup olmadığını araştırması için doktora başvurmak gerektiğini söyledi.

    “Az ve sık beslenin ve yeterli sıvı alın”

    Op. Dr. Güçlü, bulantı ve kusmayı önlemeye yönelik çözümleri ise şöyle sıraladı:
    “Az-fakat sık beslenme yöntemine geçiş; mide bulantısına yol açan ağır kokulardan uzak durmak; sabah bulantılarına mevsiminde karpuz, buzlu soğuk içecekler ve ev yapımı yoğurt; beyaz leblebi, tuzlu kraker, yağsız gıdalar ile beslenmek; zencefil, B6 vitamini (ay çekirdeği, Antep fıstığı, kuru erik) ve ay çekirdeği, Brüksel lahanası, kuşkonmaz gibi tiamin açısından zengin besinler tüketmek.”

    Yemek aralarında yeterli sıvı tüketimi ve istirahatin önemine vurgu yapan Op. Dr. Güçlü, altta yatan bir problem olmadığı tespit edildikten sonra, hayat tarzı ve beslenme değişiklikleri sonrasında şikayetlerin devamı durumunda doktor kontrolünde gebeyken güvenli ilaç kullanımının da bulantı ve kusmaları önleyebileceğini dile getirdi.

  • Eltiler aynı anda ikiz gebelik heyecanında

    Eltiler aynı anda ikiz gebelik heyecanında

    İstanbul’da yaşayan Senem – Ömer Altun ve Zelal – Hasan Altun çiftleri, 8 ve 3 yıllık evliliklerinde çocuk hasretini çekince tedavi görmeye başladı. Diyarbakır’a gelerek Kadın Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı olan Prof. Dr. Hakan Çoksüer’e başvuran çiftlerden birine yumurta tembelliği, diğerinin ise eşine düşük sperm teşhisi konuldu.

    Başka merkezlerde başarısız sonuçlar alan çiftler, Prof. Dr. Çoksüer’in yanında aldıkları prp, akupunktur ve fitoterapi tedavileri sonucu ikiz gebeliğin kesesini gördü.

    Çiftler, heyecanlı olduklarını, Hakan hoca ve ekibine çok teşekkür ettiklerini kaydetti.

  • “Gebelikteki hormonal değişiklikler, direnci azaltıyor”

    “Gebelikteki hormonal değişiklikler, direnci azaltıyor”

    Gebelikte üst solunum yolu enfeksiyonlarının (ÜSYE), hamile kadınların yaklaşık yüzde 50’sini etkileyen yaygın bir durum olduğuna dikkat çeken Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Deniz Kulaksız, bu enfeksiyonların genellikle virüsler veya bakteriler nedeniyle burun, boğaz ve sinüsleri etkilediğini söyledi.

    Doç. Dr. Kulaksız, “Gebelik sırasında vücutta meydana gelen hormonal değişiklikler, bağışıklık sisteminin bir miktar baskılanmasına neden olabilir, bu da üst solunum yolu enfeksiyonlarına karşı direnci azaltabilir” şeklinde konuştu.

    “Stres enfeksiyonlara yatkınlığı artırıyor”

    Gebelerde ÜSYE’nin belirtilerinin hamile olmayanlarda görülenlerle benzer olduğunu ancak genellikle daha şiddetli ve uzun sürebileceğini vurgulayan Doç. Dr. Kulaksız, “Bu belirtiler arasında burun tıkanıklığı, burun akıntısı, boğaz ağrısı, öksürük, baş ağrısı, yorgunluk ve ateş bulunur. Hamilelik sırasında bağışıklık sisteminin zayıflaması, kapalı alanlarda daha fazla zaman geçirme eğilimi ve artan stres, bu enfeksiyonlara daha yatkın olmalarına neden olabilir” ifadelerini kullandı.

    Gebelerdeki ÜSYE tedavisinde genellikle semptomatik yani belirtileri hafifletmeye yönelik tedaviler uygulandığını belirten Doç. Dr. Kulaksız, şu bilgileri paylaştı:

    “Gebelerdeki ÜSYE tedavisinde parasetamol veya ibuprofen gibi ağrı kesiciler ateş ve ağrıyı azaltmada kullanılabilir. Öksürük şurupları öksürüğü hafifletmeye yardımcı olabilir. Burun spreyleri ise burun tıkanıklığını ve akıntısını azaltabilir. Ancak, her ilaç kullanımı öncesinde doktorla görüşmek önemlidir.”

    Gebelerde ÜSYE’nin komplikasyonları olduğunu dile getiren Doç. Dr. Kulaksız, “Potansiyel komplikasyonları arasında zatürre, bronşit, menenjit ve kalp hastalığı bulunabilir. Ayrıca, bu enfeksiyonlar düşük riskini artırabilir. Bu nedenle, belirtiler ortaya çıktığında veya şiddetlendikçe bir sağlık profesyoneli ile iletişime geçmek önemlidir” dedi.

    “Dinlenme ve bağışıklığı güçlendirmek önemli”

    Gebelerde ÜSYE’den korunmak için alınabilecek önlemler arasında düzenli ellerin yıkanması, kalabalık yerlerden kaçınılması, hasta insanlardan uzak durulması ve sağlıklı bir yaşam tarzının sürdürülmesinin yer aldığını işaret eden Doç. Dr. Kulaksız, yeterince dinlenmenin ve sağlıklı beslenmenin bağışıklık sistemini güçlendirebileceğinin altını çizdi.

    Gebelik sırasında ÜSYE’nin genellikle bebeğin gelişimini etkilemeyeceğini, ancak doğumdan sonra enfeksiyon kapma riskini artırabileceğini hatırlatan Doç. Dr. Kulaksız, “Tedavi için kullanılan ilaçlar genellikle bebeğe zarar vermez, ancak her durumda doktor gözetiminde kullanılmalıdır. Gebelerde ÜSYE’nin tedavisi, bireysel duruma ve semptomlara bağlı olarak değişebilir. Bu nedenle, herhangi bir sağlık sorunu durumunda, bir sağlık profesyoneliyle iletişime geçmek ve uygun tedaviyi belirlemek önemlidir” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.

  • Gebelik dönemindeki doktor ihmaline tazminat

    Gebelik dönemindeki doktor ihmaline tazminat

    S.A. ile N.A. çifti, yıllardır hayalini kurdukları bebeklerinin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesi için özel bir sigorta şirketine ‘Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi’ düzenletti.

    Sigorta çerçevesinde anne adayı S.A.’nın muhtelif hastanelerde muayenesi ve gebelik dönemi takip altına alındı. Bütün süreç, özel bir hastanede görev yapan kadın doğum uzmanı doktor Ş.K. tarafından takip edildi. Aylar sonra beklenilen doğum gerçekleşti. Anne ve baba, Umut ismini verdikleri bebeğin down sendomlu olduğunu görünce soluğu mahkemede aldı.

    Asliye Ticaret Mahkemesi’nde anne S.A., baba N.A. ve bebek Umut A. adına dava açıldı. Davacılar, doktorun genel olarak kötü uygulaması yapılması gereken testleri yapmaması ve sonuçları hakkında bilgi vermemesi sonucunda down sendromunun hamilelikte teşhis edilmediğini, küçük Umut’un down sendromlu olarak doğduğunu öne sürdü.

    Davalı sigorta şirketinin doğum uzmanını tıbbi kötü uygulamalarına ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi ile maddi ve manevi zarardan doğan sorumluluğunu üstlenmiş bulunduğunu ileri süren davacılar, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10 bin TL işgöremezlik ve bakıcı ücreti, 60 bin TL çocuk için manevi tazminat davacı anne ve baba için ayrı ayrı 30 bin TL manevi tazminat olmak üzere toplam 130 bin TL’nin avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etti,. Davacılar, ıslah dilekçesi ile tazminat talebini arttırdı.

    Davalı sigorta şirketi avukatı ise sigorta şirketinin poliçe sorumluluk limitinin 400 bin TL ile sınırlı olduğunu, sorumluluklarının sigortalının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu davacıların söz konusu kusuru ve zararı ispat etmesi gerektiğini, tazminatın fahiş olduğunu savunarak davanın reddine istedi.

    Mahkeme; davacı annenin 13 haftalık gebelikte iken üçlü testin doktor tarafından istendiği hasta kayıtlarında olmasına rağmen testin sonucu hakkında dokümanın dosyada mevcut olmadığına dikkat çekti.

    Kararda; gebeliğin takibinde hekim ve hastane ihmalinin olduğu, bu sürecin sonunda davacı Umut A.’nın down sendromlu olarak doğduğuna; Umut A.’nın down sendromuna bağlı olarak gelişen fonksiyon kısıtlıkları ve arazları çerçevesinde, meslekte kazanma gücündeki azalma oranını yüzde 100 olarak bulunduğu hatırlatıldı.

    Davacı Umut A. tarafından, davalı aleyhine açılan maddi tazminat davasının kabulü ile, 280 bin TL maddi tazminatın 16/01/2015 dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, davacılar tarafından, davalı aleyhine açılan manevi tazminat davasının kabulü ile, davacı Umut A. için 60 bin TL, davacı S.A. için 30 bin TL ve davacı N.A. için 30 bin TL olmak üzere toplam 120 bin TL manevi tazminatın 16 Ocak 2015 dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verdi. Karara karşı davalı avukatı istinaf kanun yoluna başvurdu. Bölge Adliye Mahkemesi, itirazın reddine hükmetti. Davalı şirket kararı temyiz edince devreye Yargıtay 11. Hukuk Dairesi girdi.

    Yargıtay kararında, gebelik döneminde doktorun ihmaline dikkat çekildi. Kararda şu ifadelere yer verildi:

    “Gebelik takibiyle ilgili tüm hasta kayıtlarının eksiksiz şekilde dosya çerçevesine alınmasından sonra yapılacak değerlendirmeye göre bir sonuca varılması gerekmekle eksik incelemeye dayalı karar verilmesi doğru olmamıştır. Davacılar vekili, dava dilekçesinde sigorta şirketinden manevi tazminat da talep etmiştir. Dosya çerçevesinde bulunan Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi incelendiğinde, ilk sayfasında poliçe limitlerine dair açıklamaya ve prim tutarına, devamında ise Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına yer verildiği görülmüştür. Ancak poliçede özel şartların olup olmadığı ve manevi tazminat taleplerinin de poliçe çerçevesinde teminat altına alınıp alınmadığı anlaşılamamıştır. Teminat tutarının manevi tazminat için de geçerli olduğuna dair düzenlemeye yer verilmiş ise de; poliçenin teminat çerçevesinde manevi tazminat klozunun da ayrıca ve açıkça dahil edilip edilmediğinin ve sigortalı tarafından ödenen primler hesaplanırken manevi tazminat klozunun gözetilip gözetilmediğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bu durumda, davalı tarafça sigorta poliçesi eksiksiz olarak dosyaya sunulduktan sonra mahkemece bu yöne ilişkin bir değerlendirme yapılarak sonuca varılması gerekirken, manevi tazminat klozunun varlığı ya da yokluğu hususunda hiçbir değerlendirme yapılmamış olması doğru görülmemiş, kararın bu yönüyle de davalı yararına bozulması gerekmiştir. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir.”

  • Anne gebelikte Covid-19 geçirdiyse, bebek antikorla doğuyor

    Anne gebelikte Covid-19 geçirdiyse, bebek antikorla doğuyor

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Anne gebelik sırasında Covid-19 geçirdiyse, bebek çok yüksek oranda koruyucu antikorla doğuyor” dedi.

    Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, anne karnından bebeğe virüs geçtiğinin gösterilemediğini söyledi. Böyle bir durumun oluşmasında iki tip antikorun olduğunu belirten Prof. Dr. Ceyhan, “Antikorların bir tanesi küçük yapıda olduğu için bebekte onu pozitif bulmayı bekliyoruz. Bir tanesi ‘İmmünglobulin M’ dediğimiz büyük yapıda olduğu için normalde onun anneden bebeğe geçmesini beklemeyiz. Bebekte pozitif bulununca bir şüphe doğdu. Bunların çoğu bebeğin doğumdan hemen sonra virüsü aldığını ve erken antikor ürettiği şeklinde açıklandı. Dolayısıyla henüz daha antikor çok nadir bulunmasına rağmen elimizde virüsün anneden bebeğe geçtiğini gösteren bir delil yok. Burada bahsedilen antikorlar koruyucu antikor değildir. Koruyucu antikorlar normalde küçük yapıda olduğu için zaten anneden bebeğe geçiyor. Anne gebelik sırasında Covid-19 geçirdiyse, bebek zaten çok yüksek oranda koruyucu antikorlarla doğuyor. Bunlar ‘virüse yakalanmayı ne kadar azaltıyor’ bu konuda bir bilgi yok. Çünkü yenidoğan bebeklerde genellikle hastalığı çok hafif belirtilerle ya da belirtisiz geçiriyor” diye konuştu.

    ‘VAKALARIN HEPSİNDE ANTİKOR GELİŞMİYOR’

    Prof. Dr. Ceyhan, koronavirüs hastalığına 2’nci defa yakalanan ve 2’nci sefer hastalığı daha ağır seyreden vakaların olduğunu kaydederek, “Bunların oranları yaklaşık 10 binde 1’ler civarında olduğu tahmin ediliyor. Tam gerçek anlamda hastalığı geçirdikten sonra oluşan antikorlar ne kadar koruyor bunu zaman gösterecek. Hastalıkta oluşan bağışıklığın buna sadece antikor diye bakmamak lazım. Çünkü bağışıklık sisteminin farklı bölgeleri de koruyuculuk sağlıyor. Zaten vakaların hepsinde antikor gelişmiyor. Antikor pozitifliği özellikle çocuklarda daha düşük; ama yetişkinlerde biraz daha yüksek. Ancak çok sayıda da antikoru pozitifleşmeyen insan sayısı var. Bu insanlar sadece antikorla değil, ciddi oranda korunuyor. Yine de çok kuvvetli bir bağışıklık bırakmadığı kabul edildiği için bu hastalık geçirenlerin de yine aşılanması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

    ‘ANTİKOR SONUÇLARINDA ÇOCUKLAR İLE YETİŞKİNLER FARKLI’

    Prof. Dr. Ceyhan, antikor ile ilgili yaptıkları çalışmalar kapsamında çocuklarla yetişkinler arasında farklı sonuçlar elde ettiklerini söyleyerek, şunları kaydetti:

    “Çocuklarda şunu gördük; hastalığı ağır seyredenlerde antikor cevabı daha düşük, hastalığı hafif seyredenlerde daha yüksek. Ancak yetişkinde ise, tam tersi bir durum var; hastalığı ağır seyredenlerde daha yüksek antikor, hastalığı hafif seyredenlerde daha düşük antikor olduğu söyleniyor. Bunlar neticede çok etkili faktörler değil. Antikor cevabı düşük olup, uzun süre korunan; ama yüksek antikor cevabı verip 2’nci defa hastalık geçirenler de var. Bu gibi durumlar ne aşı yapılanlarda ne hastalığı geçirenlerde sadece şuan dilek ve temenni olabilir. Bu hastalıkta koruyucu antikor düzeyini bilmiyoruz. Henüz koronavirüs ile ilgili ‘ne kadar antikorun varsa korunursun, ne kadar düzeyin altındaysa korunmazsın’ bir değer bilmiyoruz.”

    ‘DİŞ KAYBI COVİD-19 BELİRTİSİ OLABİLİR’

    Koronavirüsün en çok yaptığı bozukluklardan bir tanesinin damar olduğunu anımsatan Prof Dr. Ceyhan, “Damar pıhtılaşmayı artırıyor ve damar tıkanıklıklarına yol açıyor. Dolayısıyla dişi besleyen damarların tıkanıp diş kaybına yol açması teorik anlamda mümkün. Herhangi bir belirtinin bir hastalığın belirtisi olduğuna karar vermek için bunun belli bir sıklıkta olması ve başka durumlarda görülmemesi lazım gibi birçok faktör var. Diş kaybının Covid-19 belirtisi olduğunu söyleyecek kadar vaka yok. İleride bu vakalar artarsa, diş kaybı Covid-19 belirtisi olabilir. Çünkü damar tıkanıklığına bağlı ekstemite (doku defektleri) kayıpları ile beyin ve kalple ilgili problemlerde rapor edildi” dedi.

  • AYM’den gebeliğin sonlandırılması talebi hakkında ihlal kararı

    AYM’den gebeliğin sonlandırılması talebi hakkında ihlal kararı

    Anayasa Mahkemesi (AYM), Mersin’de 3 yıl önce 17 yaşındayken cinsel istismar sonucu hamile kalan R.G.’nin gebeliğinin sonlandırılması için sulh ceza hakimliğine yaptığı talebin sürüncemede bırakılmasını hak ihlali saydı. Anayasal güvence altındaki ‘kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının’ ihlal edildiğini bildiren AYM, bebeği dünyaya getirmek zorunda kalan R.G.’ye 100 bin lira tazminat ödenmesine karar verdi.

    AYM tarafından göürüşülen dava dosyasına göre, o tarihte 17 yaşında olan R.G’nin 2017 yılında Mut Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği’nde yapılan muayenesinde 10 hafta 3 günlük hamile olduğu belirlendi. 18 yaşından küçük olan R.G.’nin farklı kişilerle birlikte olduğunu söylemesi üzerine durum emniyete bildirilerek, Cumhuriyet Başsavcılığa intikal ettirildi. R.G.’nin birlikte olduğunu ifade ettiği S.K., D.K. ve S.Ö. ile yaşladı 18’den küçük A.U.Y. ve M.Ç. hakkında soruşturma başlatıldı. R.G. ifadesinde kimden hamile kaldığını bilmediğini, ilk cinsel birlikteliğinin 2016 yılı başlarında ‘zora dayalı’ gerçekleştiğini, çıplak fotoğraflarının ailesine gönderileceği tehdidi nedeniyle başka bir kişiyle de cinsel birliktelik yaşadığını, daha sonraki birlikteliklerinde ise rızasının bulunduğunu belirtti. R.G’nin annesi D.Ü. ve babası S.Ü., kızlarını istismar eden şüphelilerden şikayetçi olarak, gebeliğin sonlandırılmasına karar verilmesi talebinde bulundu.

    R.G. ise yaşadığı olaylar nedeniyle babasından korktuğunu, ailesiyle kalamayacağını söyledi. Bunun üzerine genç kız, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne teslim edildi.

    GEBELİĞİN SONLANDIRILMASI TALEBİ REDDEDİLDİ

    Anne-babanın gebeliğin sonlandırılması yönündeki talebine, başsavcılık işlemin kısa zamanda gerçekleştirilebileceğini, ancak bu işlemden önce bebeğin babasının tespit edilmesi için DNA testi yapılması gerektiği yönünde yanıt verdi. Başsavcılık talebi, Sulh Ceza Hakimliği’ne gönderdi. Hakimlik de talebi ‘soruşturma dosyasında R.G’ye ait herhangi bir talep ve rızaya ilişkin beyan olmadığı’ gerekçesiyle reddetti. Hakimlik kararında, kanuna göre gebelik süresi 10 haftadan fazla olan gebeliklerin sadece annenin hayatını tehdit ettiği takdirde sonlandırılabileceği hatırlatılarak, söz konusu dosyada annenin hayatının tehlikede olduğuna dair bir belge bulunmadığını kaydetti. Kararda ayrıca, gebeliğin cinsel saldırı veya reşit olmayanla cinsel ilişki suçu sonucu oluşabileceği, ancak suçun reşit olmayanla cinsel ilişki kapsamında kalması halinde ceninin yaşam hakkının ihlal edileceğine ve ceninin biyolojik babasının henüz tespit edilemediğine işaret edildi. Bu karar üzerine R.G., başsavcılığa başvurarak, “İstemeyerek yaşadığı birlikteliklerden gebe kaldığını öğrendiğini, psikolojisinin çok kötü olduğunu, intihardan veya kendine zarar verici eylemlerde bulunmaktan korktuğunu, bebeği doğurmasının hayatının mahvolmasına neden olacağını” belirterek, kürtaj izni verilmesini istedi. Başsavcılığın hakimliğe ilettiği bu talep de reddedildi.

    ANAYASAYI İHLAL VE 100 BİN LİRA TAZMİNAT KARARI VERİLDİ

    Soruşturma kapsamında Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’ndan verilen raporda da “Annenin yaşının küçük olması ve annenin ruhsal açıdan travmatik süreç yaşamasından dolayı gebeliğin sonlandırılmasının hem anne hem de ceninin tıbbi yararına olacağı” görüşü yer aldı. Hakimlik, adli tıp raporu ile yapılan başvuruyu da kabul etmedi. Kararın kesinleşmesi üzerine R.G., 28 Temmuz 2017’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Bireysel başvuruyu 23 Temmuz’da görüşen AYM, Anayasa’nın 17’inci maddesinde güvence altına alınan ‘Kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının’ ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme R.G.’ye 100 bin lira tazminat ödenmesine hükmederek, kararın bir örneğini bilgi için Mut Sulh Ceza Hakimliği’ne gönderdi.

    Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanan gerekçeli kararda, gebeliğin sona erdirilmesinin izne bağlanmasının amacının ceninin korunması ve bunun bir suç sonucu gerçekleşip gerçekleşmediğinin denetlemesi olduğuna dikkat çekildi.

    ‘GEBELİĞİN SONLANDIRILMASINA ERİŞİMİ İMKANSIZ KILDI’

    Bununla birlikte kadının kişisel özerklik ve vücut bütünlüğünün korunması hakkına yapılan müdahalenin orantılı olması gerektiği vurgulanan AYM kararında, “Bu bağlamda kanun koyucunun gebeliğin sonlandırılması imkanına erişimi imkansız kılan veya zorlaştıran ya da bu imkanı anlamsız hale getiren yorum ve uygulamaları, müdahaleyi orantısız kılabilir” değerlendirmesinde bulunuldu.

    Dava konusu olayda başvurucunun gebeliğinin sonlandırılmasına izin verilmediği hatırlatılan kararda, itiraz merciinin de R.G.’nin itirazlarını incelemediği, gebeliğin sonlandırılması talebini sürüncemede bıraktığı anlatılarak, şu tespitlere yer verdi:

    “Olaydaki şartlar bütün olarak değerlendirildiğinde -nihai kararın sonucundan bağımsız olarak- mümkün olan en kısa sürede verilmesi gereken karar, zaman faktörünün kritik öneme sahip olduğu yaklaşık 2 aylık sürede bir türlü verilememiştir. Dolayısıyla yargı makamlarının tutumu başvurucunun gebeliğin sonlandırılması imkanına erişmesini imkansız kılmış ve başvurucuya aşırı bir külfet yüklemiştir. Bu durum söz konusu adil dengenin başvurucu aleyhine bozulmasına yol açmış, başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkına yapılan müdahalenin orantısız olması sonucunu doğurmuştur.”