Etiket: gezgin

  • Evden kovulunca 7 ülke gezdi

    Evden kovulunca 7 ülke gezdi

    Enes Erdem Yüksel (25), 5 yıl önce ailesiyle tartıştıktan sonra evden kovuldu. Çalıştığı yerlerde biriktirdiği parayla ekipman alan Yüksel, o günden sonra yollara düşüp tam zamanlı gezgin olarak gezmeye başladı. 5 yılda 70 şehir 7 ülke gezen Yüksel’in 71’inci durağı Diyarbakır oldu.

    Enes Erdem Yüksel, Akdeniz bölgesiyle başladığını, 5 yıldır Türkiye’yi gezdiğini söyledi. Kahramanmaraş’tan yola çıktığını belirten Yüksel, “Memleketimden, yayla köyümden otostopla Adana, Osmaniye üzerinden Mersin. İlk defa Mersin’de Akdeniz’i gördüm. O gün, bunu yapmam gerektiğini, devam etmem gerektiğini anladım. Hiç yaşamadığım bir şeyi yaşadım. Çok mutlu oldum. Yıllarca yaşamadığım şeyleri birkaç ay içerisinde yaşayınca, yaşanılması gereken hayatın bu olduğunu anladım. 5 yıldır neresi daha ılıksa, serinse oraya gidiyorum. Hayatta kalabileceğim ekipmanlarım yanımda. Çok şükür geziyorum, görüyorum, yeni insanlarla tanışıyorum” dedi.

    “Türkiye dışında 7 ülke gezdim”

    Türkiye içerisinde 71’inci şehrin Diyarbakır olduğunu ifade eden Yüksel, “10 şehir kaldı. Bunlara da umarım zamanla giderim. Sırbistan’dan yeni döndüm. Sırbistan’dan dönünce Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin’i gezmemiştim. Üç gün önce Şanlıurfa’daydım. Dün buraya geldim, burayı geziyorum. Türkiye dışında 7 ülke gezdim. Otostopla gidemeyeceğim yerlerde uçakla gidip oraların bölgelerini, köylerini otostopla gezdim. Gürcistan ile başladım; Gürcistan’ı 1 buçuk, 2 ay gezdim. Türkiye gelip Doğubayazıt üzerinden İran’a geçtim. 87 gün durdum, 45’ten fazla şehre girdim. Kosova’ya gittim, eski Osmanlı şehirlerini gezdim. Ardından Makedonya, Arnavutluk’a geçtim. Arnavut’un harikası bir doğası vardı orayı gezdim. Karadağ’da 1 buçuk, 2 ay çalıştım. Orada da güzel yer edindim” diye konuştu.

    “İyi ki kovdular diyecek şeyler yaşadım”

    Paraya ihtiyacı olmadığını aktaran Yüksel, “Yolu otostopla sağlıyorum. Otostopla birisi beni aldığı zaman düşük bir ihtimalde olsa kalma yerini de sağlıyorum. Çoğunlukla karnımı da doyuruyorum. Biriktirdiğim parayla ekipmanımı aldım. Sırtımda uyku tulum, hamak, kalacak malzeme alıyorum. 5 yıldır yoldayım, neyin yük olup neyin yük olmadığını biliyorum. Tam zamanlı bir gezginim. Ailem için çok çabaladım, ne dediyseler yapmaya çalıştım. Ama gençtim, yapamadığım şeyler oldu. Tartıştığımızda küçük şeyleri büyüttüler, evden kovdular. İyi ki kovdular diyecek şeyler yaşadım” ifadelerini kullandı.

  • Gezgin arıcılar Bozok Yaylası’nı tercih ediyor

    Gezgin arıcılar Bozok Yaylası’nı tercih ediyor

    Türkiye’nin önemli tarım merkezlerinden Yozgat’ta ilkbahar mevsimi ile birlikte Türkiye’nin çeşitli illerinden Bozok Yaylası’na gelen gezgin arıcıların bal mesaisi başladı. Tabiatın canlanmasıyla çiçeklerin açtığı yüksek rakımlı Bozok Yaylası’na kovanlarını yerleştiren üreticiler, en kaliteli balı elde etmek için çaba gösteriyor. Bozok Yaylası’nda konaklayan arıcılar, günün büyük bölümünde kovanların ve arılarının bakımını yapıyor. Özenle dizdikleri arı kovanlarının arasında özel kıyafetleriyle dolaşan arıcılar, dumanlı körük yardımıyla arıları uzaklaştırıp kovanlardaki petekleri kontrol ediyor. Evlerinden yüzlerce kilometre uzakta gezgin bir hayat yaşayan arıcılar, emeklerinin karşılığını en iyi şekilde alabilmek için mesailerini sürdürüyor. Mayıs ayında daha çok Ordu, Samsun gibi Karadeniz illerinden gelen gezgin arıcılar eylül ayına kadar Yozgat’ta konaklıyor.

    “12 ton bal üretmeyi hedefliyorum”

    Yozgat merkeze bağlı Kızıltepe köyünde 20 yıldır 300 kovan arı ile bal ürettiğini söyleyen Ordulu arıcı Kayhan Karaca, Bozok Yaylası’nı bitki çeşitliliğinin fazla olması dolayısıyla tercih ettiklerini söyledi. Karaca, “Ordu’nun bitki örtüsü daha yeşil daha iyi ama nemli ortam olduğu için hava şartları bal üretimine müsait değil. Yozgat’ta daha kurak hava olduğu için bal üretimi uygun, bitki örtüsünün yanı sıra zengin florası var. Burada geven var, söğüt var her tür bitki bal için burada var. Bozok Yaylası’nın balın kalitesi ve verimi de güzel. Benim şu an 300 kovanım var, nisan ayından itibaren buradayım. 20 yıldır Yozgat’ta arıcılıkla uğraşıyorum, bu yıl 12 ton bal elde etmeyi planlıyorum” dedi.
    Türkiye genelinde geçen yıllara oranla gezgin arıcıların sayısının azaldığını da belirten Karaca, “Bizim maliyetlerimiz çok yüksek, mum, çıta pahalı arıyı beslemek için kullandığımız şeker pahalı. Arıcılık artık cazibe olmaktan çıktı” şeklinde konuştu.

    “Bozok Yaylası’nda kaliteli bal üretiyoruz”

    Ordulu arıcı Kayhan Karaca ile 17 yıldır Yozgat’ta bal üreticiliği yapan yerli arıcı Ekrem Baykal ise, “Yozgat’ta Ordulu arkadaşlarla beraber 17 yıldır arıcılık yapıyorum. Burada rakım çok yüksek hava kuru olduğu için kaliteli bal elde ediyoruz. Bitki örtüsü flora olarak fazla. Burada keven var, şeker tikeni var, kekik var. Bazı yerlerde ıhlamur var. Bozok Yaylası’nda kaliteli bal elde ediyoruz. Yozgat gezgin arıcılar için bulunmaz bir yer. Halkımızın kaliteli bala ulaşması için gezgin ve yerel arıcıları tercih etmelerini istiyorum. Vatandaşlarımız Yozgat’ın her köyüne gittiklerinde arıcılar var. Kışlık ballarını kendileri yerinde alsınlar. Ailesine kaliteli bal yedirsinler istiyoruz. Bunun için mücadelemizi sürdürüyoruz” ifadelerine yer verdi.

  • Gezgin “örümcek adam” Kırıkkale’de

    Gezgin “örümcek adam” Kırıkkale’de

    6 Şubat 2023’de meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından afetzede çocuklara ücretsiz animasyon gösteriler yapan 28 yaşındaki Ayaz Koç, hayalini kurduğu örümcek adam kostümüyle Türkiye’yi gezmeye karar verdi. “Spider-Man yollarda” mottosuyla hayalini gerçekleştirmek için yollara düşen Koç’un 14’üncü durağı Kırıkkale oldu. Örümcek adam Koç, coğrafi işaretli Keskin tavanın tarifini Kebapçı Halil olarak bilinen restoranda canlı olarak izledi. Yüzlerce yıllık lezzet efsanesi Keskin tavası, yöreye ait taze kuzu eti, kuyruk yağı, domates, yeşil biber, sarımsak ve pul biberden yapılıyor. 200 derecelik taş fırında yaklaşık 2 saatte pişirilen Keskin tavasını tadan örümcek adam, yöresel lezzete hayran kaldı. Örümcek adam, daha sonra şehrin sokak ve caddelerinde de vatandaşlarla hatıra fotoğrafı çekti, çocukların da ilgi odağı oldu.
    Kebap ustası Şehmuz Polat, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, Keskin tavasının tamamen doğal lezzet olduğunu belirterek, 2 saat süreyle kara fırında pişirildiğini söyledi. Yörenin en güzel yemeklerinden biri olduğunu ifade eden Polat, “En güzel yemeklerimizden biri Keskin tava, genelde kuzu etinden yapılıyor. 1 yaşındaki körpe kuzunun kaburgasından yapılıyor. Domates, bol sarımsak, acı biber, ağzımızda eriyor. Fırında 2 saat kendi suyunda kendi yağında pişiyor. İsteğe bağlı yapıyoruz. 2 saat önceden haber veriliyor. İtina ile hazırlayıp fırına atıp sürüyoruz. Kuyruk yağı olmazsa olmaz. Herhangi bir margarin, zeytin yağı, ayçiçek yağı vermiyoruz. Kendi suyunda kendi yağında 2 saat süreyle pişiyor. Ondan sonra afiyetle yiyoruz. Keskin tavanın özelliği kuzu etinden olması. Zaten kuzu olmazsa ağızda erimez. Kara fırında pişiyor. Herhangi bir katkı madde yok” diye konuştu.

    Örümcek adam Ayaz Koç ise, “Keskin tava ağızda dağılan bir lezzet gerçekten. Her şeyi ile sanat çalışması olan bir lezzet. Kesinlikle herkese tavsiye ediyorum. Keskin tavayı bende denemelisiniz. Buraya geldiğiniz zaman uğrayın ve Keskin tavayı yiyin ve lezzeti tadın” dedi.
    Örümcek adam kostümüyle 81 ilin tamamını gezmek istediğini anlatan Koç, “Bir hayalim vardı 81 şehri gezmek. Spider-Man kostümüyle başladım. Herkes tarafından ilgi odağı oldum. Gençlere, yetişkinlere ve bütün herkese umut oldum. Her şehirde beni gören fotoğraf ve video alıyordu. Paylaşım yapıyorlar buda yayıldı” şeklinde konuştu.
    Koç, depremin vurduğu illerden Adana, Hatay, Malatya, Gaziantep, Diyarbakır’da 50 gün boyunca depremzede çocuklarla da ilgilendiğini sözlerine ekledi.

  • Domuz avına çıkan avcılar fark etti

    Domuz avına çıkan avcılar fark etti

    Yenice kırsalında domuz avına çıkan Hüseyin Destegül ve arkadaşı Erdi Toprak, maden sahasından sesler duydu. Kedi sesleri geldiğini zannettikleri yere doğru yaklaşan avcılar, çukurdan bir el uzatıldığını gördü. Maden sahası içinde bir vatandaşın mahsur kaldığını fark eden avcılar, jandarma, itfaiye ve sağlık birimini arayarak yardım talebinde bulundu.

    Olay yerine gelen itfaiye ekipleri, yaklaşık 3 gündür düştüğü yerde mahsur kalan Fransız gezgin Marie Laure’yi yaklaşık yarım saatlik çalışma sonrası kurtardı. Bitkin durumdaki 61 yaşındaki Fransız kadın, sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından tedavisi için Tekirdağ Şehir Hastanesi’ne kaldırıldı.
    Jandarmanın olayla ilgili soruşturması sürüyor.

    ‘Kedi sesi gibi ince bir ses duyduk’

    Öte yandan, yaşadıklarını anlatan avcı Hüseyin Destegül, “Avlanmak için yer bakıyorduk. Arazide yürürken çukur bir yer gördük. Merak ettim, arkadaşa dedim gel bakalım ne var burada su mu var diye. Sanki bir kedi sesi duydum ama çok acayip ince bir sesti. Daha sonra oraya doğru bağırdık birinin pet şişe salladığını fark ettik. Durumu net görebilmek için uçurumun diğer ucuna geçince başında baret olan bir kişinin bitkin halde yerde yattığını gördük. Ardından hemen ekiplere haber verdik. Çok zor bir yerdeydi, bizim için de tesadüf oldu. Umarım sağlığına ve ailesine kavuşur” diye konuştu.

  • Koronavirüsü yenen ünlü sunucudan tatil uyarısı

    Koronavirüsü yenen ünlü sunucudan tatil uyarısı

    Kovid-19 testinin pozitif çıkması sonucunda 21 gün entübe olarak uyutulan ‘Çok Gezenti’ programının sunucusu Burak Akkul “İnsanların tatile çıkmasını hala anlamıyorum. Yoğun bakımın bir gününe şahit olsanız camdan dışarı burnunuzu çıkarmazsınız” dedi.

    Bir televizyon kanalı için dünyanın farklı noktalarına giderek gezi programı yapan Burak Akkul ve Seda Akkul çifti, mart ayında yeni tip koronavirüse (Kovid-19) yakalandılar. Londra’da rahatsızlanan Burak Akkul, tedavi için döndüğü Türkiye’de Kovid-19 testinin pozitif çıkması sonucu müşahede altına alındı. Durumu ağırlaşan Akkul, entübe olarak 21 gün tedavi gördü. Bir aylık tedavi sonucu virüsü tamamen yenen Burak Akkul ile eşi Seda Akkul, hastalık sürecini anlattı.

    “KULUÇKA DÖNEMİNİ LONDRA’DA GEÇİRDİM”

    Seyahat programının çekimi için 3 Mart’ta Londra’ya uçtuğunu belirten Akkul, havalimanında fazla vakit geçirdiğini, Londra’ya vardığında ise hastalık semptomlarının başladığını belirterek, şöyle devam etti:

    “Londra’daki beşinci günde ben öksürmeye başladım ve ateşim çok yükseldi. Sabiha Gökçen Havalimanı’nda fazla kalmıştım. İnsanlarla o günü iç içe geçirdim. Kuluçka dönemini muhtemelen Londra’da geçirdim. Eşim ve abisinin eşi, sağlık kliniğine giderek sordular ancak ‘Gelmeyin, çok ölümcül durum hissederseniz ambulans çağırın’ dediler. Yabancı ülkede kalmamak gerektiğini düşündüm. Bir de benim tek bademcik iltihabı diye bir rahatsızlığım vardı ve ilgilenen doktor yok diye 10 Mart’ta Türkiye’ye döndük.”

    Türkiye’de ilk önce özel bir hastaneye başvurduklarını, doktorların tek bademcik iltihabı teşhisi koyduklarını aktaran Akkul, 2 gün sonra durumunun ağırlaştığını bunun üzerine Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi’ne gittiklerini ifade etti.

    “UYUMA SÜRECİNDE ÇOK FARKLI KABUSLAR GÖRDÜM”

    Akkul, Kovid-19 testinin pozitif çıkmasıyla karantina odasına alındığını, 17 Mart tarihinde de akciğerdeki hastalığının ilerlemesinden dolayı uyutulduğu belirterek, “Bu uyuma sürecinde çok farklı kabuslar gördüm. Kabuslar görüp uyandığım için çok durağan, çok hareketsiz bir dönem geçirdim. İlacın etkisi geçip uyandırılmaya başladığım zaman sorulara geç cevap verdiğim bir dönem yaşadım.” diye konuştu.

    “21 GÜNDE 17 KİLO VERDİM”

    Akkul, normal odaya çıkarıldıktan sonraki süreci ise şöyle anlattı:

    “Servise çıkarıldım, ilacın etkisinden dolayı elim, ayağım tutmuyordu. Seda da pozitiften negatife dönmüştü, 5 gün aynı odada kalabildik. 21 günde 17 kilo verdim. Beş gün içerisinde yemek yemeyi tekrar öğrendim. Çünkü koronavirüsten dolayı tatsızlık vardı, yemekten tat alamıyordum. Hastanenin 32. günü eve taburcu oldum.”

    Türkiye’nin pandemi sürecinde hızlı bir şekilde kanalize olduğunu ve ivedi bir şekilde Kovid-19’la mücadeleye başlanmasını büyük bir başarı olarak değerlendiren Akkul, “Bugüne kadar Türkiye’de böyle bir pandemi vakası görülmüş değil fakat buna rağmen bütün hastaneler bir anda kendini pandemiyle mücadeleye çevirdi. Hem Sağlık Bakanlığımız, doktorlarımız hem de halkımızın bilinci Türkiye’de bence çok hızlı oturdu. Bizi takip eden, dualarını esirgemeyen ve hem bize bu enerjiyi veren izleyicilerimize hem de sağlık ekiplerimize çok teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.

    “ÇOK CİDDİ BİR HASTALIK, BUNU YAŞAMAYAN BİLEMEZ”

    Akkul, salgının hala bitmemiş olduğunu hatırlatarak vatandaşlara şu uyarılarda bulundu:

    “Hastalık geçmiş değil, bitmiş değil. Koronavirüs çok ciddi bir hastalık, bunu yaşamayan bilemez. İnsanların konvoylar halinde tatile çıkmasını hala anlamıyorum. Değil hastanede 30 gün geçirmek, yoğun bakımda bunun tedavisinin bir gününe şahit olsanız, oradaki hastaların ve hasta yakınlarının hissettiklerini bir bilseniz değil sokağa çıkmak camdan dışarıya burnunuzu çıkarmazsınız. Bu hastalık ‘Sonuna kadar bitti’ denilmeden ya da aşısı bulunmadan, zorunlu haller haricinde keyfi olarak ‘Tatile gidelim’, ‘Denize girelim’ şeklinde kesinlikle bu yaz böyle bir lüks yapılmamalı.”

    İnsanların büyük olayları çabuk unutabildiğine dikkati çeken Akkul, seyahat programlarını bu yaz yapmayacaklarını, vaktini seyahat yazısı yazarak ve ‘Çok Gezenti 2’ kitabını yazarak geçireceğini söyledi.

    “BURAK’I KAYBETTİĞİMİZE DAİR BİR MESAJ OKUYUNCA…”

    Seda Akkul, tedavi sürecinde yaşadıklarını şöyle anlattı:

    “Semptomları mide bulantısı, kas ağrısı şeklinde geçiriyordum ama o sırada Burak’ın durumu çok daha ağır olduğu için kendi semptomlarımı çok göremedim. Burak’ın uyutulduğu gün sosyal medyada maalesef Burak’ı kaybettiğimize dair bir mesaj okudum. Bakarken bunu gördüm ve semptomlarımı tetikledi, ambulansla hastaneye kaldırıldım. Karantina altında tedavi gördüm, 15 gün sonra test sonucum negatife döndü.

    Aynı hastanede yattığımız halde yoğun bakıma inip Burak’ı göremedim. Öyle bir süreç. Doktorlar belirli saatlerde arıyor, nefesinizi tutup aramalarını, bilgi vermelerini bekliyorsunuz. O süreçte ben de pozitif olduğum için yakınlarım, ailem gelemedi. Abim gelip apartmanın önünde bekliyordu ama eve çıkamıyordu. Çok garip, böyle bir film izlesem inanamayacağım, aklıma getiremeyeceğim, kurtulunca da ‘çok şükür’ dediğimiz bir süreci atlattık.”