Bakan Koca, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Gazze’deki hastalara yardım amacıyla 2 uçağın daha yola çıkacağını belirterek, “Bu iki uçaktaki yardımlar ağırlıklı olarak jeneratörler ve tıbbi malzemelerden oluşuyor. Yardım uçağı sayısı şu an 6’ya ulaştı. Yardımlarımızı sürdüreceğiz. İmkanları Gazzeli hastalarımızla buluşturmak için girişimlerimiz aciliyetle devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Etiket: güncelhaber
-
Bu şehirde havalar soğumuyor
Birçok şehirde soğuk havalar hakim olurken, yaz aylarında Türkiye’nin en sıcak illerinden olan Adana’da 25 Ekim tarihinde de sıcak hava rekoru kırılıyor.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre kentte gölgede sıcaklık 34,5 derece ölçülürken, güneşin altındaki termometreler ise 36 dereceyi gösterdi. Ayrıca Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün dünkü ölçümlerine göre İzmir ve Eskişehir’in ardından gerçekleşen en yüksek sıcaklık Adana’nın Yüreğir ilçesinde 34,5 derece olarak ölçüldü.
Sıcaklık rekorları kırılırken, vatandaşlar ve esnaf bir an önce kışın gelmesini, yağmurun yağmasını istiyor.
“200 derece fırının önünde çalışıyoruz”
Adana’da fırıncılık yapan Can Delibalta, “Kasım ayına neredeyse gireceğiz ama halen kış gelmedi. Kışın gelmesini istiyoruz. Bazı illerde kar, yağmur ve soğuk hava başladı. Bizde kar ve yağmurdan vazgeçtik, güneş dahi gitmiyor. Dışarısı 35-40 derece ancak biz burada 200 derece fırının önünde çalışıyoruz. Bizim işimiz daha zor. Fırının kapağını açınca o sıcaklık yüzümüze vurunca adeta bittik diyoruz. Geçen senelerde bu aylarda rahatlıyorduk, uzun kollu giyebiliyorduk ancak şu anda halen kısa kolluyla geziyoruz” dedi.
Sıcaktan bunaldığını söyleyen Murat Ege Yılmaz ise, “Havalar çok sıcak. Gerçekten yanıyoruz burada. Eskiden bu havalarda uzun kollu giyiyorduk. Sıcak ders çalışmamı etkiliyor. Sürekli klima çalışması gerekiyor o da bir süre sonra etkiliyor” ifadelerini kullandı.
Yağız Batur isimli genç ise havaların sıcak gitmesi nedeniyle bunaldığını, bir an önce kışı beklediğini söyledi.
-
AYM’den Can Atalay kararı
Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili seçilen Can Atalay’ın tahliyesi ve hakkındaki yargılamanın durdurulması talebi, Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) görüşüldü.
AYM, Atalay’ın seçilme hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönlerinden hak ihlali olduğuna karar verdi.
Dosya, yeniden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince ele alınacak.
-
“Onlar Mustafa Kemal Atatürk’ün askerleridir”
CHP Grup Başkanı ve Genel Başkan Adayı Özgür Özel, bugün Hatay ve Osmaniye’nin ardından Mersin’i ziyaret etti. Özel’e, Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, Osmaniye Milletvekili Asu Kaya, İzmir Milletvekili Gökçe Gökçen eşlik etti. Özel’in, CHP Mersin İl Başkanlığı’nda yaptığı konuşmadan öne çıkanlar şöyle:
“HER GEÇEN GÜN DEĞİŞİME OLAN İNANÇ KARTOPU GİBİ BÜYÜYOR”
“İl kongremizde, muhteşem bir salonda, değerli başkanımızın ve il yönetiminin seçildiği salonda, hep birlikteydik. O, benim katıldığım dördüncü kongreydi. O kongrede çıktığımız yolu, niyetimizi, nereden ilham aldığımızı, nereye varmak istediğimizi, bunu nasıl yapacağımızı hep birlikte uzun uzun konuşmuştuk. Her geçen gün değişime olan, yaklaşan güzel günlere olan inanç kartopu gibi büyüyor. CHP, Türkiye’de genel başkanına rakip çıkabilen, daha iyi yönetme iddiasında olan kadroların yola çıkabildiği, çoklu yarışlarla genel başkanlığa aday olunabildiği ve diğer partilerdeki tek adam rejimine karşı partide parti içi demokrasinin olabildiğini gösteren yegane örnektir. Partimizle gurur duyuyorum, sizlerle gurur duyuyorum.
“BİRİLERİ İSTİYOR DİYE CHP’DE KAVGA OLMAYACAK”
Biz CHP’liler olarak tarihimizdeki doğruları tekrarlayacağımızı, yanlışlardan ders alacağımızı, dünyadaki siyasi akrabalarımızdan iyi örnekleri özümseyeceğimizi, sol rüzgarları Türkiye’de de yeniden estireceğimizi, diğer siyasi partilerden farklı olarak emekten, işçiden yana duran; beyaz, mavi, gri yakalı çalışanlarını haklarını savunan, çiftçiyi, narenciye üreticisini, esnafı, emeklileri, emekçileri ve gençleri savunan sol, sosyal demokrat bir parti olarak buradayız, yollardayız, Anadolu’dayız, Trakya’dayız, omuz omuzayız, hep birlikteyiz. Önce 4-5 Kasım günlerinde, CHP’de cumhuriyet şölenini yaşayacağız. Kim ne derse desin, kötü söz duyduk ancak kötü söz söylemedik. İftira duyduk ama kimseye herhangi bir cevap vermedik. Birileri istiyor diye CHP’de kavga olmayacak.
“EVET, CHP’DE ASKER DELEGELER VARDIR; O DELEGELER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ASKERLERİDİR”
Mersin’de önümüzdeki yerel seçimde, bir önceki başarıyı yakalamak, aşmak umudundayız. Türkiye’de kazandığımız büyükşehirleri artırmak zorundayız. Bunun için partilerimizin tüm üyelerinin, bize oy veren tüm seçmenlerin el ele, omuz omuza dayanışma içerisinde olmaları, bir heyecan duymaları, bu heyecanı sokaklara taşımaları, bu heyecanı diğer seçmenlere göstermeleri son derece önemlidir. Böyle bir değişimin, heyecanın, coşkunun yaşanması için tüm Türkiye’yi ve sizleri, 4-5 Kasım’da Ankara’daki büyük değişim kurultayına davet ediyorum. Sevgili CHP’liler, sakın ha sakın ‘CHP’lilerin asker delegeleri vardır, o delegeler kendisine ne söylenirse yaparlar’ bu safsataya kimse inanmasın. Evet, CHP’de asker delegeler vardır; o delegeler Mustafa Kemal Atatürk’ün askerleridir.
“BUNDAN SONRASI İÇİN SİZE, KATIKSIZ PARTİ İÇİ DEMOKRASİ VADEDİYORUM”
Kıymetli delegeler, Ankara’ya gelmeden önce aklına, vicdanına güvendiğiniz herkesle konuşun. Bu partinin bundan sonraki yüzyıldaki kaderini değiştirin. Gelin ki iktidar olalım, gelin ki bundan sonra biz kazanalım, Cumhuriyet kazansın, CHP kazansın, Türkiye kazansın. Ben size sizinle birlikte koşan, terleyen, gücünü örgütten alan, örgütüne güç veren bir genel başkan ve bir genel merkez vadediyorum. Ben bundan sonrası için size, katıksız parti içi demokrasi vadediyorum. Sözün, kararın, yetkinin örgütte olduğu ve asla taviz verilmeyecek her alanda ön seçim vadediyorum. Daha genç kadrolar ve kadın üyelerimiz için her seçimde, eşit temsil vadediyorum.”
-
Mardin’de şüpheli çanta paniği
Olay, saat 15.30 saatlerinde Nusaybin ilçesi 8 Mart Mahallesi’nde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, cadde üzerine bırakılan şüpheli çantayı gören vatandaşlar durumu yetkililere bildirdi. Olay yerine gelen polis ekipleri yolu trafiğe kapatarak geniş güvenlik önlemleri aldı. Olay yerine gelen bomba imha ve inceleme şube müdürlüğü ekipleri gerekli kontrolleri yaptıktan sonra fünyeyi çantaya yerleştirdi. Bomba imha uzmanları tarafından kontrollü bir şekilde patlatılan çantanın içi boş çıkmasının ardından yol trafiğe açıldı.
-
Doğu Kararadeniz Bölgesi’nde korkutan rakam
Türkiye’nin en fazla yağış alan bölgelerinden Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan sel ve heyelanlar sonucu en çok dere kenarlarına yapılan binalar zarar görüyor. Doğu Karadeniz Bölgesi’nin birçok yerinde dere kenarlarına yapılan binalar dikkat çekerken, dere yataklarındaki yapılaşma Sayıştay Raporu’na yansıdı. Yayınlanan taşkın riski yönetimi raporunda, Türkiye’de yaşanan taşkınlarda meydana gelen can ve mal kayıplarının sebeplerinden birinin de dere yatakları ve taşkın sahalarındaki yapılaşma olduğu ön plana çıktı. Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yapılan çalışmada Doğu Karadeniz Bölgesi’nde en fazla riskli yapının 611 yapı ile Rize’de olduğu tespit edildi. Yapılan çalışmada Giresun’da 356, Trabzon’da 385 ve Ordu’da 129 yapının riskli olduğu belirlenirken, raporda ayrıca dere yataklarına dökülen hafriyatların taşkın riskinin arttırdığına yer verildi.
Trabzon’un Araklı ilçesinde 2019 yılında yaşanan afetin örnek gösterdildiği raporda malzeme dökme ihbar sayıları da yer aldı. Malzeme dökme ihbar kayıtlarının en fazla olduğu iller sıralamasında Trabzon 85 ihbar ile birinci sırada yer alırken, Giresun 42 ihbar ile ikinci, Rize 28 ihbar ile dördüncü ve Bayburt 13 ihbar ile sekizinci sırada yer aldı.KTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Hidrolik Anabilim Dalı Başkanı ve aynı zamanda KTÜ Heyelan Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Yüksek, dere yataklarına yapılan binaların riskine dikkat çekti. Kontrolsüz bir yapılaşmanın olduğuna dikkat çeken Yüksek, “2006 ve 2010 yıllarında Cumhurbaşkanımız Başbakan iken, iki tane Başbakanlık genelgesi yayımladı. Bütün kurumlara talimat olarak yayınlanan genelgede özet olarak diyor ki dere yataklarına yapılacak her hangi bir müdahalede Devlet Su İşleri’nin (DSİ) görüşleri alınmalı diyor. İki genelge hakikaten harika ama biz ona uymuyoruz. Korkunç kontrolsüz bir yapılaşma var. Doktora öğrencimin tez çalışması için Zigana’dan Değirmendere’ye kadar arazi çalışması yaptık inanın bazı yerlerde suya akacak yer bırakmadık. Su bir şekilde bir yerden akacaktır” dedi.
“Dere ya da deniz yanına yapılana kar koymaz”
Dere yataklarındaki yapılaşmalar ile ilgili çalışmaların yapıldığını, raporların hazırlandığı belirten Yüksek, “Uygulamaya çok geçti mi? Tabi bir kısmı da parasal. Bir yapı yapmadan önce en kolay bir yere müdahale etmeden önce neler olabiliri dikkate alarak mümkünse az müdahale etmek lazım. Bu demek değildir ki kıyılardan ya da akarsu kıyılarından hiç yararlanmayalım değil tabi ki yararlanmak lazım. Doğu Karadeniz Bölgesi bir de sel, taşkın açısından problemli çok yağış alan bir yer Türkiye’nin en açık ara yağış alan bölgesi hele Rize’de yıllık iki bin iki yüz milimetreye çıkıyor Trabzon biraz daha az. Arazi çok dik dolayısıyla heyelan da tetikliyor. Aslında heyelanla seli ya da taşkını çok daha ayırmamak lazım. Mesela en uç örneği, Araklı Çamlıktepe’de olan olay. İnşaat Mühendisleri olarak inceledik teknik raporda yazdık. Orada direkt heyelan oldu, bizim en korktuğumuz şey baraj yıkılması. Birkaç gün baraj gibi birikti fark edilmedi çok uzak metruk bir yerdeydi sonra birden patladı. Bizim en korktuğumuz taşkın tipi olan baraj yıkılması olayı. Yani bunlar birbirleriyle çok alakalı şeyler. Vatandaşlara mesajımız; az müdahale etsinler ilgili kurumlardan görüş alsınlar. Burada sorumluluk devlet kurumlarında. Bir yerde bir müdahale olunca Başbakanlık genelgesi var hatırlatıyor ama uygulamaya geçmiyor. Onu bilmiyorum onu kim uygulatacak Valilik mi? Belediye mi? Onu çok bilmiyorum. Şunu bilelim, dere ya da deniz yanına yapılana kar koymaz. Mutlaka bir şekilde intikamını alır bugün ya da yarın ya da 50 yıl içinde. Allah’ın bize sunduğu nimetlerden derelerden, denizlerden yararlanalım onları kullanalım ama bir taraftan da koruyalım. Gelecek nesillere daha iyi bir doğa bırakalım” ifadelerini kullandı.
Hem dere, hem de deniz kenarında 13 katlı bina
Taşkın Risk Yönetimi Sayıştay Raporu’nda tespit edilen yapıların dere yataklarında 1. derecedeki riskli yapılar olup su kaynağına mesafelerinin genel olarak 0-5 metre aralığında olduğu belirtildi. Taşkın riskinin azaltılmasına yönelik yapılan çalışmalara rağmen Trabzon’un Arsin ilçesindeki Yanbolu Vadisi’nin girişinde hem dere, hem de deniz kenarında inşaat çalışmaları süren 13 katlı bina yaşanabilecek olası tehlikeyi gözler önüne seriyor.
-
Hayvan kalıntıları arasında kurbağa avı
Merkez Yüreğir ilçesine bağlı Koza Mahallesi’nde etrafı pislikten geçilmeyen dereye son zamanlarda iddiaya göre lağım suyu da akmaya başladı. Kanalizasyon sorunu nedeniyle oluşan pis koku ve çoğalan sinek ve farelerden çevredekiler şikayetçi oldu.
Kesilmiş at kemikleri var
Ayrıca, derenin etrafında hayvan ölülerinin yanı sıra kesilmiş at kafası ile kemiklerinin olması dikkat çekti.
Çocukların tehlikeli oyunu
İçerisine lağım suyunun aktığı derede çocukların girip kurbağa tutmaya çalışması ve pis suyla oynaması ise pes dedirtti.
Mahalleli dertli
Mahalle sakinleri duruma tepki gösterip birçok kez şikayetçi olduklarını ancak bir çözüm bulamadıklarını söyledi.
“Çocuklar sürekli hasta oluyor”
Gazetecilere konuşan Seyithan Arslan, “Burada yazın sinekten ve kokudan duramıyoruz. Zaten bu su hastalıklı. Çocuklar sürekli içerisine giriyor, hasta oluyor. Yetkililere bildiriyoruz ancak hiçbir cevap alamıyoruz. Buradan geçen kişiler burnunu kapatarak geçiyor. At kesim yerleri var burada. Onlar da gelip pisliğini buraya atıyor” dedi.
“Çocukların yaptığı da normal değil”
Salih Ceylan isimli başka bir mahalle sakini, “Burada at kemikleri var, kirlilik var. Bütün hastalığın merkezi burası. Bu pislik sorununun çözülmesini istiyoruz. Çocuklar burada kurbağa avlıyor ama sağlıklı değil. Bu çocukların yaptığı da hiç normal değil” ifadelerini kullandı.
-
“Gençler benden örnek alsın”
Sinanhoca Mahallesi’nde yaşayan 65 yaşındaki Halil Arslan, 1976 yılında yurt dışına gitti ve 2015 yılında dönüş yaptı. Arslan, doğup büyüdüğü Sinanhoca Mahallesi’ne geri yerleşti ve 30 yıl önce yapmış olduğu balık çiftliğinde hobi olarak alabalık ve somon yetiştirmeye başladı. Arslan, 2021 yılında ilk olarak elindeki somon balıklarının yumurtalarını alıp yavru üretti. Arslan, 1 milyon kapasite ile başladığı üretimini yaptığı projelerle 9 milyon 500 bine yükseltti. Hedefinde ise önümüzdeki yıllarda 12 milyon yumurtadan yavru alabalık ve somon üretimi yapmak var.
Yavru üretim tesisinde dişi yavru alabalık yetiştirdiğini söyleyen Arslan, “Önümüzdeki ay yumurta sağımlarına başlayacağız. Hedefimi her geçen yıl artırıyorum. Gelecek yıl bir balıktan 2 defa sağım yapacağız. Şu anda onun projesini hayata geçirmek için çalışmalarım sürüyor. İlk başladığım zamanda yıllık 1 milyon kapasite iken şu anda çiftliğimizi 9 buçuk milyon kapasiteye yükselttik” dedi.“Gençler benden örnek alsın”
40 yıl yurt dışında kaldığını ve 2015 yılında Türkiye’ye döndüğünü anlatan Arslan, “Çiftliğimiz daha önceden vardı. Şu anda 2 yıldır yavru üretimine döndüm. İlk zamanlar bir milyondan başladık şu anda 9 buçuk milyon kapasiteye çıktık. Gelecek yıl ise 12 milyon yumurta hedefimiz var. Bu yıl kışın sağımlarımıza başlayacağız. Şu anda 8 bin adet Amerikan ve Fransız ırkı anaç balıklarımız var. Bunların sağımları yapıldıktan sonra kapalı sisteme geçeceğiz. Yaz ve kış yumurta alacağız. Şu anda tesisimizin üzerini sağlıklı balık yetiştirebilmemiz için tamamen kapatıyoruz. Ekonomiye nasıl daha iyi katkıda bulunabiliriz diye projeler üretiyorum. Yaşım 65, gençler bizleri örnek alsınlar. Emekli olmama rağmen halen çalışıyorum ve çalışmaya devam ediyorum” dedi.
“Havuz sayılarını artırdı”
Tesisine yenilikler getirmeye devam ettiğini dile getiren Arslan, “Yeni kuluçka makineleri aldım. Şu anda 25 tane kuluçka makinemiz var. Kendi anaçlarımız yetişmediğinden dolayı yumurtayı, dışardan gözlenmiş yumurta olarak alıyorum. Gözlenmiş yumurtanın çıkma süresi yaklaşık bir haftadır. Bir hafta kuluçka makinelerinde kaldıktan sonra yavru kaldırma havuzlarına atıyoruz. Oradan da biraz yeme alıştıktan sonra büyütme havuzlarına atıyoruz. 28 tane yavru büyütme havuzumuz, 35 tane büyük havuzlarımız var. Bu yıl 8 bin anaçtan kış dönemi sağımı yapacağım. Daha sonra periyod sistemine geçeceğiz. 3 ay boyunca güneş görecek. Geceli gündüzlü ışıklandırılacak ve iki defa yumurta almış olacağız. Yani yaz ve kış sağım yapacağız. Dışardan yumurta almayı keseceğiz ve kendimiz üretim yapacağız” diye konuştu.
“Türkiye’nin her tarafına gönderiyoruz”
Yetiştirmiş olduğu yavru balıkları Türkiye’nin her yerine gönderdiğini kaydeden Arslan, “Ürettiğimiz yavru balıkları 1 gramdan 5-10 gram arasında talebe göre Türkiye’nin her tarafına gönderiyoruz. Ürettiğimiz yavrular genellikle doğu bölgesine gidiyor. Ürettiğimiz balıkların komplesi dişi alabalık. Bunların genelde tamamı somon olarak yetiştiriliyor ve yurt dışına ihraç ediliyor. Tesisimizi tamamlayınca kapasite yıllık 12 milyon kapasiteye yükselteceğiz. Mevcut bulunan 4 bin Amerikan, 4 bin adet Fransız ırkı dişi balıklarımızdan sağım gerçekleştireceğiz. Bu kışın sağımını yapacağız. Bu yıl en kötü şartlarda 8 milyon civarında yumurta bekliyoruz. Önümüzdeki yıllarda ise 20 milyon civarında yumurta üretimine geçeceğiz. Yeni yapacağımız ve önümüzdeki yıl tamamlayacağımız tesisler ile kapasitemizi her yıl arttıracağız. Sofralık için ise yine devam eden projemiz var. Elimizden geldiğince üretim kapasitemizi arttıracağız ve ekonomiye katkıda bulunacağız” dedi.
-
Tescilli ciğer kentinde balık rüzgarı
Diyarbakır’da havaların soğumasıyla artan balık satışları, kışın ciğer ve kebap türleriyle birlikte yoğun ilgi görüyor. Kış aylarında vücut direncini artıran besinleri içerisinde taşıyan balık, Diyarbakırlıların soğuk havalarda ciğerden sonra vazgeçilmezi oluyor.
Kentte 1975 yılından bu yana hizmet veren balıkçı Bayram Gümüştaş, vatandaşların havaların soğumasıyla balığa ilgisinin arttığını söyledi.
Kırmızı ete nazaran fiyatların daha uygun olduğunu ifade eden Gümüştaş, “1975 yılından beri bulunmuş olduğumuz mevkide Karadeniz su ürünlerinin burada dağıtımını yapıyoruz. Balık sezonunu 1 Eylül itibariyle açtık. Havaların soğumasıyla beraber balığa büyük bir ilgi başladı. Kırmızı et fiyatlarına göre mukayese ettiğimiz zaman balık daha sağlıklı. Havaların biraz daha soğumasını beklersek balığa talep daha fazla olacak. Bizim bölgemizde daha çok kırmızı ete yöneliyorlar” dedi.“Balık fiyatları 60 liradan 700 liraya kadar çıkıyor”
Her bütçeye uygun balık çeşitlerinin olduğunu dile getiren Gümüştaş, “Balıklarımız bütün denizlerden geliyor. Tek bir bölgeye endeksli çalışmıyoruz. Akdeniz, Karadeniz, boğazlar ve kültür balığı olsun bütün denizlerden geliyor. İthal olan balık çeşitleri de var. İthal uskumru, Norveç somonu ve paketli işlenmiş balık çeşitleri var. Bugün reyonumuzda yaklaşık 50-60 çeşit ürün var, daha fazlasını da getirebiliriz ama özellikle en fazla tüketilen ürünleri satmaya çalışıyoruz. Fiyatlarımız ortalama 60 liradan başlıyor 700 liraya kadar çıkıyor. Her bütçeye uygun balık çeşitlerimiz tezgahlarımızda var. Şu anda en uygun fiyatlı balık çeşitlerimiz sazan, hamsi, istavrit, uskumru, sardalya, mercan ve turna balıkları. Fiyatları en yüksek olan balıklarımız da lüfer, kofana, olta levreği, çupra, kaya levreği, karides ve kalamardır” ifadelerini kullandı.
Balığın kolesterole, damar tıkanıklığına, bağışıklık sistemine içerisindeki besin değerleriyle fayda sağladığına dikkat çeken Gümüştaş, “Balığın faydalarına gelirsek; damar tıkanıklığına, zeka gelişimine, bağışıklık sistemine fayda sağlar. Şahane bir protein kaynağı olan balık, tüketen kişinin kalp sağlığını korumaya, kemiklerinin güçlenmesine ve zihin gelişimine büyük fayda sağlar. Bizim bölgede de balık çok tüketilmediği için bizim insanlarda kolesterol ve damar tıkanıklığı hastalığı olanlar çok. Balıktaki yağ, bu hastalığın asitlerini parçalayıp çıkarıyor” diye konuştu.
Haftada en az iki kez balık tükettiklerini belirten müşteri Engin Elhakan, “Haftada 2 defa balık tüketiyoruz, zevkle keyifle yiyoruz. Bu mevsimde özellikle lüfer, turna ve çupra tüketmeye çalışıyoruz. Hayat pahalılığı var ama balık pahalı bile olsa tüketmek sağlık açısından çok faydalı, fiyatlar da makul şu anda” ifadelerine yer verdi. -
Üzüm pekmezinin üretimi devam ediyor
Hizan ilçesine bağlı Harmandöven köyündeki vatandaşlar, dağ yamaçlarından topladıkları üzümleri imece usulüyle çalışıp pekmez yapıyor. Bağlardan toplanan üzümler, kasalarla üretim yerine getirilerek zorlu ve zahmetli bir aşamadan geçiriliyor. Bölgeye has beyaz üzüm ve siyah üzümleri önce bağlardan toplayan köylüler daha sonra havuzlarda ezerek su haline getiriyor.
Maya olarak kullandıkları beyaz toprakla karıştırarak büyük kazanlarda yaklaşık 300 derece sıcaklıkta 4-5 saat kaynayan üzüm suyu pekmez kıvamına gelinceye kadar pişiriliyor.
Harmandöven köyü dahil yaklaşık 15 köyde halen doğal ve geleneksel yöntemlerle yapılan üzüm pekmezi hem sofralarda yerini alıyor hem de şifa kaynağı olarak kullanılıyor. İçinde herhangi bir katkı maddesi bulunmadığı için birçok hastalığa da iyi gelen pekmez, özellikle bölgedeki vatandaşlar tarafından sıkça tercih ediliyor.
Beyaz ve siyah üzümün pekmezini yapan köylüler, özellikle bazı hastalıklara iyi geldiği için genellikle siyah üzüm pekmezinin tercih edildiğini söylediler. Köylülerden Kahraman Yılmaz, “Bu köyümüzün geliri sadece üzümcülüktür. Üzümü manavlara satışından fazla para kazanamıyorlar ama bu üzümleri pekmez yapıyorlar. Üzümün kilosunu şu anda 15 liradan satıyorlar. Bu nedenle genellikle üzümleri pekmez yapımında kullanıyorlar. Türkiye’nin birçok ilinden sipariş alıyorlar. Özellikle de bazı hastalıklara iyi geldiği için siyah üzümün pekmezi tercih ediliyor” dedi.