Etiket: güncelhaber

  • Adana’da pamuk hasadı başladı

    Adana’da pamuk hasadı başladı

    Uçsuz bucaksız tarım alanlarının sahibi pamuk ağaları ile film ve romanlara konu olan Adana’da ‘beyaz altın’ olarak nitelendirilen pamukta hasat başladı. Karataş ilçesinde denize yakın alanlarda hasadına başlanan pamuk, lifiyle tekstile, çekirdeğiyle yağ ve yem sanayisine, linteriyle kağıt sanayiine, küspesiyle de hayvancılık sektörüne ham madde sağlıyor.
    Stratejik ürünlerin başında gelen pamukta Adana, üretimle beşinci sırada yer alıyor. Bu sene Adana genelinde geçen yıla oranla yüzde 32 ekim alanı azalarak 182 bin dönüm alanda ekilen pamuktan 100 bin ton rekolte bekleniyor.

    “182 bin dönüm alanda pamuk ekildi”

    Hasat sırasında İhlas Haber Ajansı’na açıklamalarda bulunan Yüreğir Ziraat Odası Başkanı Mehmet Akın Doğan, pamuk ekim alanının her sene gerilediğini söyledi. Doğan, “Türkiye’nin ilk turfanda pamuk hasadı başladı. Bu sene Adana genelinde 182 bin dönüm alanda pamuk ekimi var. Pamuk aslında bizim Adana için olmazsa olmaz ürün. 2016 yılında pamuğa devletimizin 80 kuruşluk destek açıklamasıyla 2018 yılında pamuk ekimi 455 bin dönüm alana kadar çıktı. Ancak çiftçi pamuktan para kazanamayınca ekim alanları düştü ve şu anda 182 bin dönüm alanda pamuk ekildi” ifadelerini kullandı.

    “Pamuk çok önemli bir ürün”

    Pamukta 3 lira ile 5 lira arasında destek istediklerini kaydeden Başkan Doğan, “Biz devletimizden pamuğa 3-5 lira arasında prim desteği istiyoruz. Pamuk fiyatları şu anda çok düşük. Pamuğu çırçır fabrikaları şu anda 17 liradan almakta. Bu yıl biz çiftçimizin pamuğunun kilogram fiyatının en az 30 lira olmasını bekliyoruz. Pamuk desteklenirse ekim alanları da artar. Pamuk bizim için çok önemli bir ürün” dedi.

    Pamuğunu hasat eden çiftçi Yalçın Şahin ise verimden memnun olduğunu, fiyatın da 30 lira olması halinde pamuktan para kazanabileceklerini söyledi.

  • “Son gün 1 Ekim”

    “Son gün 1 Ekim”

    Atakum Belediye Başkanı Cemil Deveci, 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşecek yerel seçimler öncesinde yurttaşlara adreslerini güncellemeleri konusunda çağrı yaptı. Başkan Deveci, “Seçimlerde oylarını kullanabilmeleri için, adres bildirimlerini 1 Ekim 2023 tarihinden önce yapmaları gerekmektedir” diye konuştu.

    “SEÇİMDEN ÜÇ AY ÖNCE YAPILMALI”

    Başkan Deveci, 1 Mart 2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen ve 6 Nisan 2022‘de Resmî Gazete’de yayımlanan 7393 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ile yapılan değişiklik gereği, mahalli idareler genel seçimlerinde, seçimin başlangıç tarihinden üç ay önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme işlemleri yapıldığını belirterek, “Bu bağlamda, mevzuat ve takvime göre 31 Mart 2024‘te gerçekleşecek mahalli idareler seçimlerinde adres değişikliği yapmış seçmenlerimizin bulundukları adreste oy kullanabilmeleri için seçimin başlangıç tarihi olan 1 Ocak 2024’ten üç ay önce, yani 1 Ekim 2023 tarihine kadar adres bildirimlerini yapmaları gerekmektedir” dedi.

    BAŞKAN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNE SESLENDİ

    Atakum Belediye Başkanı Cemil Deveci, vatandaşlara seçimde oy kullanma süreciyle ilgili bilgilendirmelerde bulundu. Başkan Deveci, evde yaşayan öğrencilerin mevcut adreslerini e-Devlet ya da nüfus müdürlüğü aracılığıyla güncellemeleri gerektiğini ve seçmen kütüklerinin askıya alınmasının ardından adres güncelleme belgeleriyle ilçe seçim kuruluna başvurmaları gerektiğini belirtti. Yurtta kalan öğrencilere de okullarından ve yurt idaresinden gerekli belgeleri alarak nüfus müdürlüğüne başvurmalarını, ardından da oy kullanma hakkını yurtta oldukları yerde talep etmek için ilçe seçim kuruluna başvurmalarını önerdi. Başkan, “Atakum’a seçmen kaydını al, oyunla şehrin geleceğini belirle” vurgusunu yaparak, Atakum’da oy kullanmanın şehrin yönetimine doğrudan etki anlamına geldiğini ve her türlü destek için belediyeye başvurulabileceğini söyledi.

  • Denizlerin prensi ‘lüfer’ 600 liradan tezgahta

    Denizlerin prensi ‘lüfer’ 600 liradan tezgahta

    15 Nisan’da başlayan av yasağı, 1 Eylül itibarıyla sona erdi. 2023-2024 su ürünleri av sezonu açılışıyla birlikte ’Vira Bismillah’ diyen balıkçılar, gırgır tekneleriyle denize açıldı. Çanakkale’de denizlerde av sezonunun başlamasıyla birlikte balık tezgahları şenlenirken, çeşit çeşit balıklar yerini aldı. Balığın bollaşması ve bazı balıkların fiyatlarında düşüş yaşanmasıyla birlikte vatandaşlar rağbet gösteriyor.
    Lüfer de balık tezgahlarında yerini aldı. “Denizlerin prensi” olarak adlandırılan lüfer kilosu 600 liradan satılıyor. Av sezonu öncesinde fiyatı 250 liraya kadar çıkan sardalyenin fiyatı ise 70 liraya kadar geriledi. Palamutun tanesi ise 70 liradan satılıyor.

    ‘Palamut ve lüferden umutluyuz.’

    45 yıldır balıkçılık yapan Engin Tunç, “Bu sene çok bolluk beklemesek de lüferde umudumuz var. Tezgahlarda yeni yeni gözükmeye başladı. Havalar düzeldi. Yani rüzgarlar kesildi. Lüfer çıkmaya başladı. Palamut da akabinde çıkıyor. Ama ince balığımız çok. Sardalyemiz, istavritimiz, hamsimiz bol. 70 liraya kadar düştü fiyatlar. İnşallah önümüzde ki günlerde daha da güzel olacak. Ama palamut ve lüferden de umutluyuz. Bu sene halkımız bol bol balık yiyecek. Şuanda lüferin kilosu 600 lira. İstanbul tane satıyor. 150- 200 lira tanesi. Bizde de filosu 600 lira. Palamutların tanesi 70 lira. Havaların düzelmesiyle birlikte balıklar 70 liraya kadar düştü. Daha düşeceğini umut ediyoruz. Önümüzdeki günlerde hem bolluk artacak hem havalar soğuyacak dolayısıyla balıklar daha da lezzetlenecek. Halkımız bol bol balık yesin” dedi.

    Çanakkale Balık Hali’nde sardalye, hamsi ve istavrit 70, lüfer 600, kolyoz 70, kupa 100, çipura 200, palamut tane 70, mezgit, 70, tekir 150 ve karides 200 liradan satılıyor.

  • Tezgahlar hamsi ile bereketlendi

    Tezgahlar hamsi ile bereketlendi

    Denizlerde av yasağı 1 Eylül itibariyle sona ererken balıkçı tezgâhları da şenlenmeye başladı. Bu sezon henüz palamut avı gerçekleşmezken, bol miktarda çıkan hamsi yüzleri güldürdü. Tezgâhta 50-75 TL’den alıcı bulan hamsi en çok tercih edilen balık olurken, yine aynı fiyattan satılan istavrit de bol miktarda avlanmaya devam ediyor.

    Balıkçı esnaflarından Murat Kurt da bu sezon geçen yıla göre hamsinin daha iri ve bol olduğunu belirterek “Hamsi bol bu sene. Palamut daha tezgaha sifte yapamadık ama bu sene istavrit ve hamsi bol. Bu sene vatandaş hamsi ve istavrite doyacak” dedi.

  • Eskişehir’de deprem riski

    Eskişehir’de deprem riski

    “Eskişehir fayının üzerinde depremselliği anlamaya yönelik önemli çalışma yapan birileri de olmadı”

    Geçtiğimiz şubat ayında Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremler sonrası sıkça konuşulmaya başlayan Türkiye’deki diri faylar ve deprem riski gündemden düşmüyor. Özellikle beklenen Marmara depremi hakkında açıklamalar yapılırken, aktif fay sebebiyle Eskişehir’in de riskli bir bölge olduğu söyleniyor. Son günlerde bazı ünlü deprem uzmanları, yaptıkları açıklamalarda Eskişehir’in deprem riski üzerine konuştu.

    ESOGÜ Genel Jeoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erhan Altunel, Eskişehir’de riskli bir deprem beklendiği iddialarını değerlendirdi. Son yıllarda Eskişehir’de deprem riskinin arttığına yönelik herhangi bir gelişme olmadığına değinen Altunel, “Bu açıklamaları kim yapıyor bilmiyorum açıkçası. Benzer soruları siz geçtiğimiz yıl da sordunuz, 3 yıl önce de sordunuz. Dolayısıyla bu süre içerisinde Eskişehir’deki deprem riskini artıracak herhangi bir gelişme olmadı. Bildiğim kadarıyla da Eskişehir fayının üzerinde depremselliği anlamaya yönelik önemli çalışma yapan birileri de olmadı. Şunu söyleyebiliriz, Eskişehir’in yakınlarından geçen ve orta büyüklükte deprem üretme potansiyeli olan bir fay zonumuz vardır. Örneğin 1956 yılında bir deprem meydana gelmişti biliyorsunuz. Orta büyüklükte deprem üretme potansiyeli olan bir fay var, ama dediğim gibi deprem riskini arttıracak herhangi bir gelişme olmadı. Onun için bu söylenenler ya da bu tür değerlendirmeleri yapanlar neye dayanarak, hangi verilere dayanarak bu tür değerlendirmeleri yapıyorlar, bunu anlamak mümkün değil” dedi.

    “Porsuk Çayı havzasında deprem kaynaklı büyük hasar oluşması bekleniyor”

    Deprem hasarının en büyük etkenlerini üst yapı planlaması olduğuna değinen Prof. Dr. Erhan Altunel, planlamanın doğru yapılması için şehir idarecilerinin durumu kontrol etmesi gerektiğini söyledi. Eskişehir’de Porsuk Çayı havzasında deprem kaynaklı büyük hasar oluşması beklendiğini dile getiren Altunel, “Deprem 2 türlü hasar veriyor, bir, yüzeyde yırtılma meydana gelirse, o yırtık üzerinde, yani fayın üzerindeki binalar yıkılır çünkü onun kaçışı yok. Bir de şiddetli yer sarsıntısı var. İşte bu yer sarsıntısında binaların bulunduğu yerin jeolojik özellikleri son derece önemli, bir de üst yapının kalitesi önemli. Gelelim şimdi Porsuk Havzasına. Sonuçta Porsuk dağlardan, taşlardan yüksek enerjili iken, içerisine aldığı malzemeleri gelip Eskişehir ovasında akarken bırakıyor çünkü enerjisi azalıyor. Onun için havzada ince, silt, kil ve kumdan çakıl boyutuna kadar bir sürü gevşek çökel bulunuyor. Bunlar deprem sırasında tehlikeli, sıkılaşmaya neden olan zeminlerdir. Bu tür zeminler üzerinde zemin özelliklerini araştırmadan üst yapıyı oluşturursanız, deprem sırasında hasar kaçınılmaz olur. Antakya’da da örneğini gördük. Eskişehir’de yetkilerimizi hep uyarıyoruz, belediye başkanlarımızı mümkün olduğunca havzanın dışına, yüksek yerlere kaymak, yoğunluğu oralara vermek lazım diye. Ama ne yazık ki şu ana kadar dikkate alınmadı. Bunun mutlaka idareciler tarafından dikkate alınması gerekir” ifadelerini kullandı.

    “Herkes kendi sınırları içerisinde işini yaparsa depremde insan ölmez”

    Depremler sonucunda hasar meydana gelmesinin en büyük sebebin plansızlık olduğunu söyleyen Prof. Dr. Erhan Altunel, bilgililerin ve yetkililerin işlerini doğru bir şekilde yapmaları gerektiğini söyledi. İdarecilerin, zemin özellikleri ve üst yapı planlamasında jeologların ve jeofizikçilerin çalışmaları istikametinde karar vermesi gerektiğinin altını çizen Altunel, “Zemin özelliklerini bildikten sonra, o zemin özelliklerine uygun şartlarda üst yapıyı gerçekleştirirseniz, ülkemizde hiç kimse depremden ölmez. Örneğin, depremsellik konuşurken hep ya jeologlar konuşur ya da jeofizik konuşur. Ben örneğin bir jeoloğum, biz jeologlar herhangi bir yerin jeolojik durumunu ortaya koyarız. O durumu ortaya koyduğumuzda bizim işimiz biter. Ondan sonra işte üst yapıcılar bizim ürettiğimiz verileri alarak, üst yapıyı ona göre planlamaları lazım. Dolayısıyla böyle bir disiplinler arası, yani meslekler arasında da bir işbirliği olursa. Herkes birbirinin alanına böyle tecavüz etmeden kendi sınırları içerisinde işini yaparsa, bu ülkede yani ben çok net söylüyorum depremden insan ölmez. Örneğin 100 kilometre uzakta bir deprem oluyor. Onun sarsıntısından Eskişehir’de bina yıkılıyor. Biraz önce dedik ki, örneğin Eskişehir’de de orta büyüklükte deprem üretme potansiyeli olan bir fay var. Orta büyüklükteki bir depremin Eskişehir’de olduğunu düşünün, çok daha yakın olacak. Hele ki bir de yine daha önceki çalışmalarda da hep söylendiği gibi Eskişehir’in fay zonu üzerinde muhtemelen yerleşim yerleri vardır, eğer bunun üzerinde bir deprem meydana gelirde, yüzeyde kırık oluşursa, fay zonunun üzerindeki binalarda doğal olarak hasar olacak. Bir de onun dışında deprem çok yakın olduğu için, 1999 yılında da burada yorulan binalarda hasar görebilir. 99 depreminde bile merkez üssü uzakta olmasına rağmen bildiğim kadarıyla 200 üzerinde bina oturulamaz hale geldi. Orta büyüklükteki bir depremin Eskişehir fayında meydana gelmesi doğal olarak hasarı arttıracaktır. Allah korusun biz can kaybı olmasını istemiyoruz tabii ama bu da yani gerçek, yani yorulan binaların yıkılması muhtemel. Depremin hangi saatte, ne zaman meydana geleceğini bilemiyoruz, işte Kahramanmaraş’ta deprem sabaha karşı, herkes yataklarındayken oldu. Benzer şey burada da olursa kaçınılmaz olacak” ifadelerini kullandı.

    “Belediyelerin halkına yapabileceği en iyi hizmet vatandaşı maddi manevi güvende tutmak”

    Depremler olmadan idarecilerin sorumlulukları olduğunu belirten Prof. Dr. Erhan Altunel, bunun bir görev olduğunu söyledi. Yerel idarecilerin, yönettiği kentlerde zemin özelliklerini bilerek üst yapı planlaması gerektiğini ifade eden Altunel, şöyle konuştu;
    “Dediğim gibi biz yerleşimciler artık Türkiye’nin neresinde deprem olur? Fay dediğimiz şey nerelerden geçiyor, hangi pay tehlikelidir, hangisi değildir? Bütün bunları biliyoruz. Biz bunları ortaya koyduktan sonra, zemin özelliklerini ortaya koyduktan sonra idarecilerin yapacağı tek şey, benim yönettiğim yerleşim yerinin jeolojik durumu bu, zemin özellikleri böyle. O zaman üst yapılara diyecek ki ‘buna uygun üst yapıyı geliştirin ya da bakın.’ Onlar da ona uygun üst yapıyı geliştirdiklerini de hiçbir sıkıntı kalmayacak ve aslında bir idarecinin yani yerel yönetim açısından örneğin belediyelerin halkına yapabileceği en iyi hizmet, o yaşadığı, yönettiği yerdeki insanların maddi olarak ve manevi olarak güvenli midir değil midir? Hesaplamak. Çünkü düşünün, Kahramanmaraş’taki deprem ne kadar süreli oldu? Deprem 90 saniye civarında yaşandı, 90 saniyede 10 binlerce insanı kaybettik. Maliyeti ne kadar? Milyarlar dolar. 90 saniyede bu kadar maddi kaybımız oluyor işte. Eğer her yerel idareci, idare ettiği yerin jeolojik özelliklerini belirlerse, ona uygun üst yapı geliştirirse ne can kaybı olur, ne maddi hasar olur. İnsanlar da kendi canlarının güvende olduğunu hissettiklerinde, mallarının güvende olduğunu hissettiklerinde o zaman mutlu mutlu yaşayacaklar ve bir idarecinin halkının yapabileceği en iyi hizmet, onların can güvenliğini ve mal güvenliğini garantiye almaktır. Yoksa en iyi sosyal aktivite olsun, insanların kendi canlarının güvenliğini hissetmedikten sonra eğlence olsa ne olur olmasa ne olur? Çünkü öncelik can ve mal güvenliğidir.”

  • Akıncı 30 bin saattir göklerde

    Akıncı 30 bin saattir göklerde

    Türkiye’nin ilk milli insansız hava araçlarını üreten Baykar’ın milli ve özgün olarak geliştirdiği Bayraktar AKINCI TİHA (Taarruzi İnsansız Hava Aracı), 30 bin uçuş saatini başarıyla tamamlayarak Türk havacılık tarihinde önemli bir kilometre taşını daha geride bıraktı. Şu ana kadar 8 ülkeyle ihracat sözleşmesi imzalanan Bayraktar AKINCI, etkin bir şekilde görev yapmaya devam ediyor.

    Havacılık tarihinde ilk

    Milli TİHA havacılık tarihinde ilk defa gerçekleştirilen uçuşlarda yer aldı. Bayraktar AKINCI ve Bayraktar KIZILELMA’nın ilk kez 24 Nisan 2023’te Çorlu’da yapılan testte gerçekleştirdiği ve dünya havacılık tarihinde bir ilk olan yakın kol uçuşunun ardından TEKNOFEST 2023’te ise yeni bir ilke imza attı. İstanbul semalarında taarruzi insansız hava aracı AKINCI ile insansız savaş uçağı KIZILELMA aynı uçuşu birçok kez halka açık olarak icra etti. Geçtiğimiz yıl yapılan TEKNOFEST Azerbaycan’da Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar’ın da kokpitinde olduğu MIG-29 savaş jeti ile kol uçuşu icra eden Bayraktar AKINCI, yine TEKNOFEST’te SOLOTÜRK, Hürkuş ve Türk Yıldızları akrobasi timi ile kol uçuşları gerçekleştirdi.

    İrtifa rekoru sahibi

    Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) envanterine girdiği 29 Ağustos 2021 tarihinden beri operasyonel olarak başarıyla görev yapan Bayraktar AKINCI TİHA, milli havacılık tarihimizin irtifa rekorunu da elinde bulunduruyor. Milli TİHA Bayraktar AKINCI, 21 Haziran 2022 tarihinde Savunma Sanayii Başkanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı heyetleri huzurunda gerçekleştirilen dayanım, yüksek irtifa ve yüksek hız testleri kapsamında 45.118 feet (13.716 metre) irtifaya yükselerek rekor kırdı.

    Deprem bölgesinde görev yaptı

    Bayraktar AKINCI TİHA, 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin hemen ardından zorlu hava şartlarında uçarak arama-kurtarma, koordinasyon, güvenlik ve hasar tespit çalışmalarında görev yaptı. Depremin hemen ardından uçan tek hava aracı olan milli TİHA AKINCI’lardan 9’u deprem sonrası yürütülen faaliyetlerde sürekli uçuşlar gerçekleştirerek etkin olarak görev aldı.

    Milli mühimmatlar kanatlarının altında

    Bayraktar AKINCI TİHA’ya milli olarak üretilen mühimmatların entegrasyon süreci devam ediyor. AKINCI’nın geliştirme faaliyetleri kapsamında şu ana kadar MAM-L, MAM-T, MAM-C, Tolun, Teber-82, Teber-81, LGK-81, LGK-82, HGK-82, Gökçe Güdüm Kiti, Gözde Güdüm Kiti, KGK-82-SİHA, İHA-230 Süpersonik Füze ve Çakır Füzesi başarıyla test edildi.

    En büyük havacılık ihracatı

    18 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın huzurunda Baykar ile Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı arasında iş birliği anlaşması imzalandı. Anlaşmayı Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar ve Suudi Arabistan Savunma Bakan Yardımcısı Halid Bin Hüseyin El Bayari imzaladı. Bu kapsamda Bayraktar AKINCI TİHA’lar, Suudi Arabistan Krallığı Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı envanterinde görev yapacak. Bu anlaşma neticesinde Türkiye’nin tek seferde yapılan en büyük havacılık ihracatı gerçekleşti.

    NATO ve AB ülkelerinin semalarında

    Baykar, rekabete dayalı bir süreç sonucunda Amerika, Avrupa ve Çinli rakiplerini geride bırakarak Kuveyt Savunma Bakanlığı ile imzaladığı anlaşmayla birlikte 2023 yılına 370 milyon dolarlık Bayraktar TB2 için yapılan ihracat sözleşmesiyle başladı. Romanya’ya gerçekleştirilen ihracatla birlikte Bayraktar TB2 SİHA’lar, NATO üyesi 4 ülke, AB üyesi 2 ülkenin envanterine girdi.

    32 ülkeye ihracat

    Başlangıçtan bugüne tüm projelerini öz kaynakları ile yürüten Baykar, 2003 yılında İHA Ar-Ge sürecinin başlangıcından itibaren tüm gelirlerinin yüzde 82’sini ihracattan elde etti. 2021 ve 2022 yıllarında Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre savunma ve havacılık sektörünün ihracat lideri oldu. 2022’de imzalanan sözleşmelerde ihracat oranı yüzde 99.3 olan Baykar, 1.18 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Savunma ve havacılık sektörünün en çok ihracat gerçekleştiren firması olan Baykar’ın 2022 cirosu 1.4 milyar dolara ulaştı. Savunma ve havacılık sektörünün en çok ihracat gerçekleştiren firması olan Baykar’ın 2022 cirosu 1.4 milyar dolara ulaştı. Bayraktar TB2 SİHA için 31 ülkeyle, Bayraktar AKINCI TİHA için ise şimdiye kadar 8 ülke ile olmak üzere toplam 32 ülkeyle ihracat anlaşması imzalandı.

  • Ergen akbabanın uçma egzersizi

    Ergen akbabanın uçma egzersizi

    Tunceli’de bir süre önce uçamayan ergen akbaba gören vatandaşlar, durumu Doğa Koruma ve Milli Parklar Tunceli Şubesi ekiplerine bildirdi. Akbabayı bulunduğu yerden alarak kuruma getiren ekipler, bir hafta süreyle bakım ve besleme yaptı.
    Kurumda uçma egzersizleri de yaptırılan akbaba, daha sonra doğal ortamına salındı. Vadide bir kayalığa bırakılan akbaba, uçmak konusunda tereddüt yaşayarak önce egzersiz yaptı.
    Ekiplerin bölgeden uzaklaşmasıyla cesaretini toplayan akbaba, uçarak gözden kayboldu.

     

  • Bütün balıklar zehirlendi

    Bütün balıklar zehirlendi

    DSİ tarafından 19 Mayıs ilçesinden geçen Engiz Çayı’nda tersip bendi ve ıslah çalışması yürütülüyor. 19 Mayıs ilçesinin Fındıklı Mahallesi mevkisindeki yapılan bent imalatı sırasında akarsuyun yönlendirilememesi sonucu kullanılan çimento suya karıştı. Çimento ise çayda bulunan balıklarının ölmesine sebep oldu. Bu duruma Fındıklı Mahallesi sakinleri tepki gösterdi. Suyun içerisine giren bir mahalle sakini ise yaklaşık yarım saat içinde 300’e yakın ölü balık topladı.

    “Bir tane canlı balık kalmadı”

    Fındıklı Mahallesi sakini 44 yaşındaki Sunay Aydın, “Burada bir bent çalışması yapılıyor. Yapılan bu bent çalışmasında suyu bir tarafa aktarmadan direkt çimentoyu döküyorlar ve çalışma alanının yaklaşık 3 kilometre aşağısına kadar derede bir tane canlı balık kalmıyor. Binlerce balık ölerek sudan akıp gitti. Bizim şu an burada topladığımız balıklar kenarda kalanlardan ibaret. Binlercesi ölerek aşağı doğru akıp gitti. 45 yaşındayım ve yıllardır buradayız ancak daha önce böyle bir şey ile karşılaşmadım. Derede görüldüğü gibi her yer çimento. Yetkililer bu konuda ne yapacaklar bilmiyorum. Şu anda ağlanacak bir durumumuz var. Ben öncelikle bir doğa ve hayvanseverim. Bunu gördükçe içim parçalanıyor. Buna müdahale edilmeli ve acil önlem alınmalı” dedi.

    “Bütün balıklar zehirlenip öldü”

    Duruma tepki gösteren Fındıklı Mahallesi sakini Ahmet Yeni(60), “Tamam, müteahhit bir bent yapmaya çalışıyor ama bu çimentoyu dereye salmak günah değil mi? Bizim topladığımız bir kova bir şey ama derede çok ölü balık var. Bu bir katliamdır. Bu balıkların yaşama hakkı yok mu? Daha önce de 2 kere bent yapıldı ama böyle bir şey olmamıştı. Demek ki o zaman düzgün yaptılar. Ama şu an seti nasıl yaptılarsa her taraf çimento oldu. Bütün balıklar zehirlenip öldü” diye konuştu.

    Firma yetkilisi: “Kasıtlı yapılan bir şey yok”

    Projeyi uygulan firma yetkilisi tarafından yapılan açıklamada ise “Yapılan imalat DSİ’ye ait bir imalattır. Nihayetinde bu imalatlar insanların can ve mal güvenliği için yapılıyor. Projeli bir iş bu. Asla kasıtlı yapılan bir şey yoktur. Sürekli yapılan bir imalattır ve bu durum kasıtlı yapılmamıştır” denildi.

  • THY uçağında ceset bulundu

    THY uçağında ceset bulundu

    THY’nin yerel saatle dün akşam 19.15′ de gerçekleştirdiği Amsterdam- İstanbul seferini yapan TC-JOA kuyruk tescilli Airbus A330 tipi yolcu uçağı saat 22.40 sıralarında İstanbul Havalimanı’na indi. Uçuşun ardından inceleme yapan teknik ekip, uçağın iniş takımında kaçak bir yolcunun cesedini buldu. Olay üzerine uçağa polis ekipleri sevk edildi. Ekipler, uçak ve çevresinde güvenlik önlemi alırken, savcılık inceleme yaptı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

    Kimliği henüz belirlenemedi

    Uçağın iniş takımlarının olduğu bölmede cesedi bulunan kaçak yolcunun Amsterdam uçuşunda mı yoksa daha önceki uçuşlarda mı oraya saklandığı bilinmiyor. Ayrıca kimliği henüz belirlenemeyen yolcunun ilk belirlemelere göre Afrika kökenli olduğu ve 10 Eylül’deki Banjul (Gambiya) uçuşunda uçağa binmiş olabileceği değerlendiriliyor. Ekipler tarafından cesedi bulunan yolcunun ayrıca Banjul Havalimanı’nda çalışan bir personel olabileceği de ihtimaller arasında.

  • Hititlerin arşivi Sivas’ta bulundu

    Hititlerin arşivi Sivas’ta bulundu

    Koç Üniversitesi Arkeoloji Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çiğdem Maner başkanlığında Sivas’ta yapılan bu yılki kazıların sonuna gelindi. 14 Temmuz tarihinden bugüne kadar devam eden kazı çalışmasında Hitit Kralı III. Hattuşili’nin ailesine ait mühürler, dini içerikli tabletler ve bölgenin Hititlerden Selçuklulara kadar kullanılan önemli bir yerleşim yeri olduğuna dair kalıntılar bulundu.

    Paralitik Çağ’dan Selçuklulara önemli bir yerleşim yeri

    Kazı çalışmaları hakkında bilgi veren Doç. Dr. Çiğdem Maner, Kayalıpınar’ın Paralitik Çağ’dan Selçuklulara kadar önemli bir yerleşim yeri olduğunu gösteren izlere ulaşıldığını belirterek, “Bu yıl Kayalıpınar’da çalışmalarımız 14 Temmuz’da başladı. Önümüzdeki hafta tamamlanacak. Kazılarımız 4 farklı alanda yoğunlaştı ve tekrar çok önemli yapılar ortaya çıkarttık. Örneğin Bizans ve Roma dönemine ait yapı izleri, Hitit ve Koloni çağı yapı izleri ortaya çıktı. Ayrıca o dönemlere ait eserler ortaya çıktı. Kayalıpınar’ın Sivas’ın en önemli yerleşimi olduğunu söyleyebiliriz. Bin yılların merkezi, Paralitik Çağ’dan yeni bulduğumuz bir eserle birlikte Selçuklu dönemine kadar önemli bir merkez olduğunu anlamış bulunuyoruz” dedi.

    Hitit arşivi olduğu düşünülüyor

    Maner, kazılan bir bölümde ortaya çıkanların o bölümün arşiv olabileceği ihtimalini güçlendirdiğini ifade ederek, “Hitit dönemine ait çok önemli mühür baskıları çıktı, ayrıca çivi yazılı tablet parçaları çıktı. Tabletlerde dini içerikli bayramlardan bahsedilmektedir. Mühür baskıları ise III. Hattuşili kraliyet ailesine ait mühürlerdir. Bulduğumuz yapıyı imparatorluğa ait arşiv olarak tanımlamayı düşünüyoruz. Yaptığımız kazılar imparatorluk arşivinin farklı mekanlara sahip olduğunu ve bu mekanlarda da farklı işlemler yapıldığını görüyoruz. Kazıda ayrıca raf izleri bulduğumuzu düşünüyoruz” dedi.

    Dini yapı ortaya çıkabilir

    Maner, bugüne kadar Hititlerin yaşam alanlarında yapılan kazılarda siyasi ve idari yapıların ortaya çıkartıldığını, Kayalıpınar’da ise dini bir yapının izlerine rastladıklarını belirterek şunları söyledi:
    “Burada heyecan verici şey sadece buluntular değil yapının nasıl kullanıldığı, hangi evrelerde nasıl değiştiği, nasıl ekler yapıldığıdır. Burada ulaşmaya çalıştığımız birçok sorun var. Bizim burada en çok merak ettiğimiz yerleşim ve nehir ilişkisi. Kızılırmak’ın o dönemde ticaret için kullanıldığı bilinmektedir. O ilişkiyi de anlamaya çalışıyoruz. Nehirden dolayı bir yıl önce de buranın önemli bir yerleşim merkezi olduğunu anlıyoruz. Tüm çağlar boyunca yerleşim yeri olarak kullanılmasının nedenlerinden birisi budur. Burada kraliyet ailesinin yaşadığı yerleri anlamaya çalışıyoruz. Dini yapıları ortaya çıkartmaya çalışıyoruz. Şu ana kadar siyasi ve idari yapıları ortaya çıkartan kazılar yapıldı. Dini yapılar eksik. Bu nedenle dini yapıları bulmaya çalışıyoruz. Bu yıl kazı yaptığımız iki yerde dini yapı olabilecek izlere rastladığımızı düşünüyoruz. Çivi yazılı metinler genellikle dini içerikli.”