Etiket: güncelhaber

  • Togg görücüye çıktı

    Togg görücüye çıktı

    Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu (Togg), TX10 modelini Samsun Cumhuriyet Meydanı’nda sergiledi. Samsun’da görücüye çıkan 523 kilometre menzili olan TX10 modelli araca vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi. Anadolu rengiyle sergilenen Togg’a binerek detaylı şekilde inceleme fırsatı bulan vatandaşlar gururlandıklarını ve ileride otomobile sahip olmak istediklerini söylediler. Togg görevlileri ise vatandaşların araba hakkındaki sorularını cevapladı.


    Vatandaş yorumları

    Togg’u görmeye gelen vatandaş Mustafa Aslandağ, “İçi umduğumdan daha geniş çıktı. Televizyonda gördüğümden daha büyük geldi. Son derece kaliteli ve premium bir hava verdi. Çok beğendim ve imkanım el verdikçe almayı düşüyorum” dedi.


    Vatandaş Ali Karaçuha, “Çok güzel buldum. Togg bizim gurur kaynağımızdır. Şu an sevinçten ne diyeceğimi bilemiyorum. Onur duydum. Çok geç kalınmış bir araçtır. Bugünleri de gördük” diye konuştu.


    Mehmet Şahin isimli bir vatandaş ise “Bizim üretimimiz, bizim yerli otomobilimiz gurur ve zevk duyuyorum. Rabb’im daim etsin, başarılar diliyorum. Gerçekten çok güzel ve çok mutluyum. Bu bizim ve gurur duyuyoruz. Rabb’im İnşallah herkese almak nasip etsin” şeklinde konuştu.
    Togg 1 ay boyunca Samsun Cumhuriyet Meydanı’nda vatandaşların ziyaretine açık olacak.

  • ‘Merdiven altı tatlı’ uyarısı

    ‘Merdiven altı tatlı’ uyarısı

    Ramazan’da insanların tatlıya daha fazla rağbet gösterdiğini söyleyen Kayseri Lokantacılar ve Pastacılar Odası Başkanı Altan Aydemir, “Biliyorsunuz ki Ramazan ayında tatlı tüketimimiz daha fazla oluyor. Çünkü kan şekerimiz düşüyor. İnsanlar iştah olarak tatlıya daha fazla rağbet gösteriyor. Bu tatlıları bildikleri yerlerden ve merdiven altı olmayan yerlerden almalarını önemle vatandaşlarımızdan rica ediyoruz.

    Tatlılarımızda da yine fiyat geçişlerimizi yapmadık. Tedarik ettiğimiz ürünlerde bir fiyat güncellemesi oldu ama biz yine bu 1 ay içerisinde de biz hem ülke ekonomisine destek katma anlamında da işletmelerimize vatandaşlarımızın gelmelerini sağlamak için de geçiş yapmıyoruz” dedi.

    “Tatlıları güvenilir yerlerden tüketmeliyiz”

    Vatandaşların merdiven altı üretici gördüklerinde şikayet etmeleri ve tatlıların güvenilir yerlerden alınıp tüketilmesi gerektiğini söyleyen Aydemir, “Tabi vatandaşlarımız merdiven altı üretimi gördüklerinde bizim odamıza da şikayet edebilirler ve 174 Alo Gıda hattımız var tarım müdürlüğümüze ait. Oraya da şikayette bulunabilirler.

    Bu merdiven altı üreticileri de durduralım çünkü diğer tarafta esnafımız vergisini ödüyor, personel çalıştırıyor, SGK’sını ödüyor. Kirasını, elektriğini, suyunu ödeyerek devlet ekonomisine katkı sağlarken, neyin nerede üretildiği belli olmayan yerlerden de alışveriş yapılmamalı. İnsan sağlığıyla kimsenin oynamaya hakkı yok. Bunun için de tatlılarımızı sağlıklı, bildiğimiz ve güvenilir olan yerlerden tüketmeliyiz” ifadelerini kullandı.

  • Kahramanmaraş’ta 4.4 büyüklüğünde deprem

    Kahramanmaraş’ta 4.4 büyüklüğünde deprem

    Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından (AFAD) alınan bilgiye göre, saat 16.10 sıralarında Kahramanmaraş’ın Nurhak ilçesinde 4.4 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Yerin 15 kilometre derinliğinde meydana gelen deprem merkezde de hafif hissedildi.

  • ‘Gri bulut’ uyarısı

    ‘Gri bulut’ uyarısı

    Gün geçtikçe dünyanın en büyük sorunları arasında yer alan hava kirliliği nedeniyle dünyada her yıl milyonlarca insan hayatını kaybediyor. Hızlı ve çarpık kentleşme, trafik, kalitesiz yakıt kullanılması gibi farklı nedenler ile 30’dan fazla madde havayı kirletiyor. Her alınan nefes vücuda zarar vererek birçok hastalığa neden oluyor.

    İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu, konuyla ilgili, tüm dünyada hava kirliliğinin her geçen gün artmaya devam ettiğini söyledi.

    Artıştan dünya nüfusunun yüzde 90’ının etkilendiğini belirten Gemicioğlu, “Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) hava kirliliğiyle ilgili belirlediği belli standartlar var. Dünyanın birçok yerinde maalesef hava kirliliği belirlenen standartların üzerinde ortalamalara çıkıyor.” ifadesini kullandı.

    “Gri Bulut tabakası çok riskli”

    Prof. Dr. Gemicioğlu, İstanbul’da bugünlerde hava kirliliği oranının DSÖ’nün belirlediği standartların üzerine çıktığına dikkati çekerek şöyle devam etti:

    “Bu nedenle İstanbul’un üzerinde özellikle sabahları bir gri bir bulut tabakası oluşmakta. Bu gri bulut tabakası bizim için son derece riskli. Bu durum hasta olanlar açısından daha çok riskli. Hava kirliliği, kalp hastalıkları, astım ve KOAH gibi solunum yolu hastalığı olanlarda ataklara hatta inmeye ve pnömoniye yol açıyor. 65 yaşın üzerindeki kişiler ve çocuklar için de çok büyük risk taşıyor ve bu kişilerin de hastalanmasına neden oluyor. Ama hiç hasta olmayan küçük bebeklerde hatta anne karnında olanlarda, hava kirliliği ile zararlar ortaya çıkıyor. İlerleyen dönemlerde hastalıkların oluşmasına neden oluyor. Dolayısıyla aslında bu düzeyler, risk sınırının altına indirilirse pek çok insanın da ölümü önlenecek. Örneğin, son yıllardaki ölçümlerde dünyada 9 milyon kişinin sadece hava kirliliği nedeniyle oluşan birtakım rahatsızlıklar; bunlar zatürre olabilir, inme olabilir, KOAH atağı olabilir, kanserler olabilir. Tüm bu nedenlerden öldüğünü gösteriyor. Türkiye’de ise 44 bin kişi hava kirliliğine bağlı nedenlerden hayatını kaybediyor.”

    “Kronik öksürük nedeni hava kirliliği olabilir” 

    İnsanların hava kirliliğini bildiğini ancak bundan hiç endişe duymadığını belirten Gemicioğlu insanların bunu hafife almayarak daha dikkatli olması gerektiğini anlattı.

    İnsanlardaki kronik öksürüğün çok fazla nedeni olduğunun altını çizen Gemicioğlu, “Mesela bir reflü veya geniz akıntısı da kronik öksürüğe neden olabilir. Ama iki aydan fazla süren yani kronik müzmin öksürüğünüz varsa sürekli kirli havada iş yapıyorsanız kronik öksürüğün nedeni hava kirliliği de olabilir. Hava kirliliği sinsi bir tehlikedir, hem ölüm hem de pek çok hastalığın başlıca sebebi.” diye konuştu.

    “Sabah evleri havalandırmadan kaçınmalıyız”

    Hava kirliliğinin azaltılması için bazı önlemlerinin alınması gerektiğini dile getiren Gemicioğlu özellikle fosil yakıtlarının daha az tüketilmesi gerektiğini ifade etti.

    Prof. Dr. Gemicioğlu, dünyada elektrikli araçlar kullanımının arttığını vurgulayarak “Bunun yanında yakıt olarak doğal gaz tercih edilmeli. Odun, kömür ve tezek yakılmasından uzak durulmalı. Dünya buna dikkat ediyor, bizim de dikkat etmemiz gerekiyor. Bunlara dikkat etmezsek kendi elimizle bu kirliliği arttırmış oluyoruz.” değerlendirmesini yaptı.

    Hava kirliliğinin olduğu dönemlerde sabah sporundan kaçınılması gerektiğini aktaran Gemicioğlu şunları kaydetti:

    “Sabah, evleri havalandırmadan mümkün olduğu kadar kaçınmalıyız. KOAH ile astım, yüksek tansiyonu, kalp rahatsızlığı olan kişilerin bu dönemde dışarıya çıkmamasını istiyoruz. Hava kirliliği sadece astım, KOAH değil solunum yolu enfeksiyonları, kardiyak hastalıklar da değil, kansere de yol açabiliyor. Bu nedenle hava kirliliğinin azaltılması son derece önemli.”

  • 7 katlı otelde yangın

    7 katlı otelde yangın

    Yangın Pendik’te Doğu Mahallesi Erol Kaya Caddesi’ndeki 7 katlı Yeşil Çam Otelde saat 07.45 sıralarında çıktı. Henüz bilinmeyen bir nedenle çıkan yangında alevler kısa sürede oteli sardı. Durumun bildirilmesi üzerine olay yerine çok sayıda itfaiye, sağlık ve polis ekibi sevk edildi. İtfaiye ekipleri yangına müdahale ederken bir yandan tahliye çalışması yapıldı.

    Yangında 2 kişi hayatını kaybetti, 2 kişi de yaralandı. Yaralılar sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından ambulansla çevredeki hastanelere kaldırıldı.

  • Borsa günü yükselişle kapattı

    Borsa günü yükselişle kapattı

    Borsa İstanbul 100 (BIST) endeksi günü yüzde 1,22’lik yükselişle tamamladı. Endeks, 60,92 puanlık artışla 5.061,99 puanla kapanırken, toplam işlem hacmi 57,4 milyar lira oldu. Gün sonunda bankacılık endeksi yüzde 2,29, holding endeksi yüzde 1,22 değer kazandı.

  • 8 yıl sonra bugün defnedildi

    8 yıl sonra bugün defnedildi

    Sivas’ın Gemerek ilçesinde 2015 yılından itibaren kayıp olarak aranan Emrah Dinçer’in (30), geçtiğimiz yıl Niğde’de ikamet eden akrabaları tarafından öldürülerek bir ahırın bahçesine gömüldüğü tespit edilmişti.

    Olayla ilgili olarak yakınları tutuklanarak ceza evine konulurken Dinçer’e ait olduğu tespit edilen kemikler Adli Tıp sürecinin tamamlanmasının ardından ailesine teslim edildi.

    Dinçer’in kemikleri bugün Gemerek ilçesi Yeniçubuk Köyü Merkez camisinde kılınan cenaze namazının ardından defnedildi.

  • Depremden sonra hayatının şokunu yaşadı

    Depremden sonra hayatının şokunu yaşadı

    Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’ta yaşanan depremde 11 il etkilenerek ağır hasar aldı. Adana da depremden etkilenen iller arasında yer aldı. 13 binanın yıkıldığı Adana’da özellikle apartmanda oturanlar evleri terk etti. Mahfesığmaz Mahallesi’nde bir apartmanın 8. katında oturan Ozan Hansoylu da (51) depremden sonra evinin kapısını kilitleyip İstanbul’a gitti. Hansoylu 15 Mart günü Adana’ya tekrar dönüp evine girmek istedi. Ancak kilitlediği kapıyı bir türlü açamadı. Bunun üzerine çilingir çağırıp eve girdiğinde evde kendi eşyalarının olmadığını, başkasının evde oturduğunu gördü. Hansoylu bu durum karşısında şok olurken hemen evde oturan şahısla irtibata geçti. Şahıs evi emlakçıdan 60 bin liraya kiraladığını söyledi. Hansoylu evi kiralayana tapusunu gösterip evi kiraya vermediğini, kendisinin oturduğunu söyledi. Evi kiralayan şahıs bu bilgi üzerine evden çıktı. Hansoylu ile polise giderek evinin izinsiz olarak emlakçı tarafından kiraya verildiğini, içinde bulunan eşyalarının ve 210 gram altınının da olmadığını söyleyerek şikayetçi oldu. Evinin de kilidini değiştirip evde yine ayrıldı.

    Üçüncü kez evine giremedi

    Hansoylu bir süre sonra evine tekrar geldiğinde yine kilit değiştirildiği için içeri giremedi. Polis giderek yine şikayetçi olup kilit değiştirdi. Hansoylu bir süre sonra 3. kez evine geldiğinde kapının kilidinin yine değiştirildiğini görünce bu kez direkt savcılığa giderek şikayetçi oldu. Evine 3. kez çilingirle girdi. Bu arada emlakçı İ.A. gözaltına alındı. Hansoylu, deprem nedeniyle terk ettiği ve yaklaşık 1.5 ay gelmediği evinin bir emlakçı tarafından kendi izni olmadan kiraya verildiğini belirterek, “Ben evimin kapı kilidini 3 kez değiştirip çilingir ile girmek zorunda kaldım. Eve geldim evde kiracı var şok oldum. Evdeki eşyalarım ve 210 gram altınım yok. Bu nasıl olabiliyor. Bu adamlar şehrin merkezinde böyle bir şeyi ne nasıl yapıyor? Şahıstan şikayetçi oldum en sonunda gözaltına alındı. Ancak benim altınım ve eşyalarım yok” dedi.

  • AFAD’a “Bakanlıklar üstü yetki” önerisi

    AFAD’a “Bakanlıklar üstü yetki” önerisi

    Kahramanmaraş depremlerinin ardından hali hazırda İç İşleri Bakanlığı bünyesinde olan AFAD’a ayrı bir bakanlık verilip verilmemesi ile ilgili görüşler bildirilmiş, üzerine tartışmalar yapılmıştı. Konuyla ilgili olarak İstanbul Aydın Üniversitesi AFAM Koordinatörü Serhat Yılmaz, AFAD’a ayrı bir bakanlık verilmesinin başka sıkıntılar doğuracağını bunun yerine eskiden olduğu gibi Cumhurbaşkanlığına bağlı bir yapı olarak yetki verilmesi gerektiğini savundu.

    Serhat Yılmaz, afet gibi tüm toplumu etkileyen bir durumda AFAD’a bakanlık verildiğinde tüm sorumluluğun o bakanlığa ait olmasının doğru olmadığını, AFAD’a daha etkin bir şekilde işleyişi hızlandırabilmesi adına bakanlıklar üstü bir yapı olarak yetki verilmesinin daha iyi olacağını söyleyerek açıklamalarına şöyle devam etti:

    “Afet, herhangi bir bölgede gerçekleşen doğa, insan ve teknoloji kaynaklı bir olayın açığa çıkan sonuçlarının yerel imkânların başarısız kaldığı ve günlük yaşamın kesintiye uğradığı veya tamamen durduğu durumlardır. Sağlık, güvenlik, eğitim, ulaşım, iletişim hizmetleri gibi birçok hizmeti alarak günlük hayatımızı devam ettiriyoruz. İş sürekliliği de bunun içerisindedir. Bunların kesintiye uğraması ya da durması demek bütün bu sistemlerde hasar oluşması anlamına geliyor. Afet denilebilmesi için bu zaten ön kabul. Bunun karşılığı olarak afet bakanlığının kurulmaması gerekir. Çünkü afet durumunda görev ve sorumluluk alan belediyeler, kültür, iç işleri, milli savunma, tarım ve orman bakanlığı, çevre şehircilik ve iklim değişikliği, sağlık bakanlığının yani aslında Türkiye’de bütün bakanlıkların afet ve acil durumlara yönelik yerine getirmesi gereken görev ve sorumlukları var. Eğer bir bakanlık kurarsanız siz bu bütün görev ve sorumlulukları bir kuruma vermiş olacaksınız. Doğal olarak bütün bakanlıkların bu alandaki işleyişini engellemiş olacaksınız. Afet dediğimiz olay toplumun tamamını etkileyen bir olgu olduğu için bütün sorumluluğu tek bir kuruma atfetmiş olacağız. Ama afete hazırlık dediğimiz olay bireyin de dahil olması üzere toplumun tamamını ilgilendiren olaydır.”

     

    Eski sistemde Başbakanlığa bağlı olan AFAD’ın mevcut sistemde Cumhurbaşkanlığına bağlanmasının neden daha iyi olacağına dair Yılmaz açıklamalarına şunları ekledi:

    “Öncesinde tüm sorumluluğun yerine getirilmesi için bir koordinasyon içerisinde, yasaya tanımlı atfedilen yükümlülüklerin ne kadar yerine getirilebileceği ya da bunların hangisinin eksik olduğu ya da iyi bir şekilde afete hazırlanabilmek için bu çalışmaların hangilerinin daha öncelikle yapabilmek veya iyileştirmek gerektiğini planlamak lazım. Bu planlamamayı da yapabilmek yani plan içerisinde kalan bütün kurumları organize edebilmek için sizin afet ile ilgili oluşturacağınız kurumsal yapılanmayı bakanlıklar üstü bir seviyeye çıkarmanız gerekir. Yani mevcut sistem içerisinde Cumhurbaşkanlığına bağlı ve bakanlıklar üzeri bir yapı olması lazım. Mesela bugün Türkiye afet müdahale planını açıp baktığınızda 7 tane bakanlık planın ana çözüm ortağı Kızılay ile 8 kurum yapıyor. Ayrıca diğer bakanlıklar ve kurumlar da destek gruplar içerisinde yer alıyor. Şimdi siz 7 bakanlık 1 kuruma toplamda 8 yapıya görev atfediyorsanız, diğer bakanlıkları da ihtiyaç halinde görev atfedeceğinizi söylüyorsanız bu planlama kapsamında bu görev verecek olan kurumun bakanlıklar üstü bir yapıda olması lazım ki görev çatışması olmasın.

    Mevcut sitemde de bizim eleştirdiğimiz husus buydu çünkü İçişleri Bakanlığının altına bağlanmıştı. Aslında eski sistemde Başbakanlığa bağlı olan bu sistemin tekrar benzer bir şekilde Cumhurbaşkanlığına bağlı benzer bir yapıya dönmesi lazım ki hem afetin operasyonel kapasitesini geliştirebilelim hem standartları denetleyebilmek, takip edebilmek ve kurumsal yaptırımlarını arttırabilelim. Ayrıca herhangi bir krizle karşılaştığımızda bu krizi efektif olarak yönetebilecek bir potansiyel kazandıralım AFAD’a. Bu nedenle biz afet bakanlığına karşı çıkıyoruz ama afet ile ilgili bir kurumun da gerekliliğinden dolayı bunun daha işlevsel bir alana çekilmesi gerektiğini savunuyoruz. Bürokratik olarak düşündüğünüzde bir bakanlığın altında yer alan, mevcut durum için söylüyorum, müdürlük seviyesindeki kurumun başka bir bakanlığı plan içerisinde harekete geçirmesi için çok fazla uzun bir bürokratik süreçten geçilmesi gerekiyor. Bu da operasyon sürecinde çok büyük sorunlar oluşturabilir.”

    “Türk tipi bir tipi bir afet yönetim sistemi geliştirmemiz gerekiyor”

    Dünyadaki örnekleri de ele alarak Türk tipi bir afet yönetim sisteminin geliştirmesi gerektiğini de son olarak ekleyen Yılmaz, “Dünyadaki örneklere baktığımızda mesela FEMA örneği var. 11 Eylül saldırılarında İç Güvenlik Bakanlığı kuruluyor onlar da aynı hatayı yaparak İç Güvenlik Bakanlığının altına verdiler FEMA’yı. 2005 Katrina Kasırgasında FEMA’nın yetersiz kaldığı ile ilgili o dönem Amerika çok ciddi tartıştı. Mesela Japonya’da afetlerle ilgili kurum direk Başbakanlığa bağlıdır, bütün bakanlıklar bu kurumun içerisinde görevlidir ve afet durumu ilan edildiğinde başbakan başkanlığında o komisyon toplanır. Doğal olarak bu yapılanmayı bizim de sağlamamız lazım. Tabi Japonya’daki Amerika’daki gibi olmaz ama bizim kendi dinamiklerimizin, risklerimizin, toplumumuzun farklılaştığı yerler var. Bu farklılıkları göz önünde bulundurarak Türk tipi bir tipi bir afet yönetim sitemi geliştirmemiz, bir başkanlık kurumsal yapısı oluşturmamız gerekiyor” diyerek sözlerini sonlandırdı.

  • Maden ocağında ilk sahur

    Maden ocağında ilk sahur

    Ramazan Ayı’nın gelmesiyle birlikte Gelik beldesinde faaliyet gösteren Bahadır Kardeşler Madencilik Şirketi’nde çalışan maden işçileri yer altında ilk sahurlarını yaptı. Kömür kazan madenciler, mesai arkadaşlarının sahur vaktinin yaklaştığını haber vermesi üzerine üretime kısa süreli ara verdi.
    Tahtalardan sofra kuran madenciler; domates, salatalık, biber, soğan, peynir, zeytin, meşrubat ve ekmekten oluşan sahur yemeğinden yedi.
    Maden ocağında beş yıldan bu yana vardiya mühendisliği yapan 35 yaşındaki Murathan Öztürk, sahur yemeğinin ardından işçilerle birlikte dua etti.

    Bu yıl da sahuru maden ocağında yaptıklarını anlatan Öztürk, “Bahadır Kardeşler Madencilik Şirketi’nde vardiya amiri olarak görev yapıyorum. Çok şükür bu yıl Ramazan Ayı’na maden ocağında girmek nasip oldu. Tabii ailemizden uzaktayız. Biraz buruk bir sevinç yaşıyoruz ama burada da arkadaşlarımızla beraber bir aile gibiyiz. Arkadaşlarımızla beraber sofra kuruyoruz. Çok şükür. Sahurumuzu yapıyoruz. Domates, soğan, peynir, zeytin, salatalık, ekmek, meşrubatımız vardı. Sahurdan sonra duamızı yaptık. Şimdi arkadaşlarla herkes kendi görev yerine geçecek. Çalışmaya devam edeceğiz” dedi.

    “Ailemizden uzakta olsak da arkadaşlarımızla aile gibiyiz”

    14 yıllık maden işçisi Muhammet Bayhan bu yıl maden ocağında ilk sahuru yaptıklarını anlatarak şöyle dedi:

    “Öncelikle Müslüman Alemi’nin Ramazan Ayı mübarek olsun. Sahurumuzu yaptık. Allah’a çok şükür. Ailemizden ayrıyız ama burada bir aileyiz. Arkadaşlarla beraber sahurumuzu yapmak bu sene ocakta nasip oldu. Bu bizim bir ekmek kavgamız. Çoluğumuzun çocuğumuzun rızkını buradan çıkarıyoruz. Çalışmak zorundayız. Arkadaşlarımızla hep birlikteyiz. Sevincimizi de üzüntümüzü de hep beraber yaşıyoruz. Ailemizden fazla arkadaşlarımızı görüyoruz. Allah ne verdiyse soframızı kurduk. Yemek yedik. Sıcak yemeği ocakta bulamıyoruz. Getirsek de soğuyor yiyemiyoruz. Hazır gıdalarla sahur oluyor. Allah bir kolaylığını veriyor. Ben 14 senedir hiç orucu bırakmadım. Gündüz de olsa gece de olsa orucumuzu tuttuk.”
    Ailelerinden uzakta Ramazan Ayı’nı karşılayan maden işçileri, sahur yemeğinin ardından yeniden üretime devam etti.