İtfaiye ekipleri binada uzun süre soğutma çalışmaları yaptı. Polis ekipleri yangının çıkış nedenine ilişkin çalışma başlattı.
Etiket: güncelhaberler
-
Beyoğlu’nda Tarihi Gueive Han’da yangın
Yangın, saat 04.00 sıralarında Beyoğlu Kamer Hatun Mahallesi Ömer Hayyam Caddesi üzerinde bulunan 5 katlı tarihi Gueive Han’da meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, nalbur dükkanı olarak işletilen giriş katta henüz bilinmeyen bir nedenle yangın çıktı. Çevredekilerin haber vermesi üzerine olay yerine polis, itfaiye ve sağlık ekipleri sevk edildi.Yangın üst katlara sıçradıİtfaiye ekipleri alev alev yanan hana kısa sürede müdahale ederken yangın üst katlara sıçradı. Üst katlarda mahsur kalan bir kişi itfaiye ekipleri tarafından merdiven aracıyla kurtarıldı.Tarihi handa hasar meydana geldiYangın kısa sürede söndürülürken tarihi handa ve girişinde bulunan nalbur dükkanında hasar meydana geldi.
İtfaiye ekipleri binada uzun süre soğutma çalışmaları yaptı. Polis ekipleri yangının çıkış nedenine ilişkin çalışma başlattı. -
İlginç arı kovanları
19 Mayıs ilçesi Engiz Mahallesi’nde 3 yıldır arıcılıkla uğraşan 44 yaşındaki Turgut Kocabıyık, sıra dışı kovanlarla dikkat çekiyor. Tabut, cansız manken ve su varilini arı kovanı olarak kullanan Kocabıyık, verim almak için değil bahçe daha güzel gözüksün diye bu yöntemi seçtiğini söyledi. Turgut Kocabıyık, bunları gören kimi vatandaşların korktuğunu, ortaya eğlenceli anların çıktığını söyledi.
“İlginç olaylar oluyor”
Yaptığı çalışmalar hakkında bilgi veren Turgut Kocabıyık, “Burada arıcılık yapıyorum, aynı zamanda bahçe işleri ile uğraşıyorum. Yurt dışında değişik şekillerde arı üretiyorlar. Bu tabut şeklindeki yerde arı üretiyorum. İnsanlar buraya geldiklerinde bunu görünce duruyor, kimi korkuyor. İlginç olaylar oluyor. Bunu ilk getirdiğimde kardeşim gördü ve korktu. ’Tabut nereden geldi’ dedi. Cansız mankenin içinde arı yetiştiriyorum. O bekçi görevi görecek. Cansız mankeni ilk gece kurdum. Kimsenin haberi yoktu. Annem sabah tarlaya giderken gördü ve korktu. Tabii, sonrasında gülüştük. Değişik şekillerde bal üretimi oluyor. Bunları tamamen hobi amaçlı yaptım. Bahçede görüntü olarak güzel duruyor” dedi.
-
Tıraş ederken gönüllere dokunuyor
Kahramanmaraş’ta 22 yıldır berberlik yapan ve işten arta kalan zamanlarında müzikle uğraşan Ferhat Arıkcan, Onikişubat ilçesi Hürriyet mahallesinde bulunan iş yerine gelen müşterilerine müzik eşliğinde tıraş keyfi sunuyor. Tarzını beğenen müşterilerin bazılarının akrabaları ise sırf müzik dinlemeye geliyor. Berber Arıkcan, iş yerine gelen müşterileri tıraş etmeye başladığı esnada gelen istek parçalarını da seslendiriyor.
Berberliğin yanında müzikle uğraşmayı sevdiğini söyleyen Arıkcan, “Aşağı yukarı 22 yıldır berberlik yapıyorum. Hem müzik işiyle de uğraşıyorum. Babam müzisyen olduğu için babamın babası da aşıkmış zaten. Boş zamanlarımızda müzikle uğraşıyoruz onun dışında berberlik mesleğini icra ediyoruz. Müşterilerimiz artık bunları bildiği için tıraş olurken zaten şarkı söyletmeden bırakmıyorlar. Her müşterimize bir iki şarkı söylüyoruz. Hem onlar mutlu oluyor hem biz mutlu oluyoruz. Radyo açıksa radyoyu kapat da sen söyle diyorlar. Elimden geldiğince dilim döndüğünce istedikleri şarkıyı da söylüyorum. Eşini dostunu sadece müzik dinletmeye yollayanlar ve o bahaneyle tıraş olanlar da var” ifadelerini kullandı.
Yıllardır bu iş yerine tıraş olmaya geldiğini söyleyen Halil İbrahim Erişmiş isimli müşteri, “Çok güzel bir ortam oluyor bizim için. Güzel sesiyle bize güzel bir tıraş süresi yaşatıyor. Şurada 40 dakika belki 1 saate yakın onun koltuğunda elinin altındayız. O süreci bizim için eğlenceli kılıyor. Kendisi de işini gayet güzel yapan birisi” ifadelerine yer verdi.
Mehmet Karataşlı isimli bir diğer müşteri ise, “Berberimizi beğeniyoruz. Mahalle olarak, abilerimize arkadaşlarımıza duyurmaya çalışıyoruz. Sağ olsun Ferhat abimiz geldiğimiz zaman şarkıları söyleyişi, sesi ve her şeyi çok güzel” dedi.
-
Pancar aşığı köpek
Eskişehir’de olgunlaşan şeker pancarlarının sökümüne başlandı. Tepebaşı ilçesi Karagözler Mahalle Muhtarı Ali Aksoy, 60 dönüm tarım arazisinden yaklaşık 500 ton pancar elde etti. Pancar ile uğraşan Aksoy’un köpeğinin ilginç bir özelliği var. Max isimli 2 buçuk yaşındaki köpek, pancar yiyor. İki patisinin arasına aldığı kırık pancarları kıtır kıtır yiyen köpeği görenler şaşkınlığını gizleyemiyor. Günde 3-4 kilogram pancar yediğini söyleyen köpeğin sahibi Ali Aksoy, köpeğinin bu huyunu başka bir köpekte göremediğini ifade etti.
“Ama günde 3-4 kilogram pancar yediğini hatırlıyorum”
Köpeğinin pancar yemesi hakkında konuşan Ali Aksoy, “Köpeğimin adı Max, akbaş ile malaklı kırması 2 buçuk yaşında. Gerçekten bölgesini savunan bir köpek, insancıl, akıllı. Geçen yıl bu huyunu pancar sökerken fark ettim. Keçim vardı, ona pancar götürmüştüm, pancarı keçiden alıp kendi yemeye başladı. O gün bugündür kırık pancarları yiyor. Neden yediğini bilmiyorum hani karnını mı doyuruyor yoksa şeker gibi mi bilmiyorum. Ama günde 3-4 kilogram pancar yediğini hatırlıyorum. Gerçekten bunun gibi bir köpek göremedim. Bacaklarının arasına pancar alıp kemik yer gibi kemire kemire yiyor. Evim ve pancar tarlasının arasındaki mesafe çok yakın sürekli tarlada geziyor” dedi.
-
Bal kabağı hasadı yapıldı
Belediye Başkan V. Melek Mızrak Subaşı, Park ve Bahçeler Müdürlüğü çalışanları tarafından Pelitözü Mahallesi’nde bulunan belediyeye ait alanda ekilen ata tohumu bal kabaklarının hasadına katıldı.
Çalışanlarla birlikte tarladaki bal kabaklarını toplayan Subaşı, yapılan çalışma ve hasat hakkında bilgi verdi.
“Belediyemize ait tesislerimizde bal kabağı tatlısı şeklinde değerlendireceğiz”
Belediye Başkanlığına ait atıl alanları tarım yoluyla değerlendirdikleri için duyduğu mutluluğu anlatan Başkan V. Subaşı, ‘’Pelitözü Mahallesi’nde belediye başkanlığımıza ait atıl durumda bulunan 3 dönümlük alanda Bilecik’in meşhur bal kabağını ekmiştik. Şimdi bal kabaklarımızı hasat etme vakti. Burada topladığımız bal kabaklarını başta Bilecik Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatifi olmak üzere belediyemize ait tesislerimizde bal kabağı tatlısı şeklinde değerlendireceğiz. Bu şekilde hem kadınlarımıza ekonomik anlamda destek sağlamış olacağız hem de ilimizin bu güzel lezzetini tanıtmış olacağız. Bu anlamda tüm vatandaşlarımızı Bilecik’in güzel lezzeti bal kabağı tatlısını tatmaya bekliyoruz’’ ifadelerini kullandı.
Geçtiğimiz yıldan bu yana Bilecik Belediyesine ait alanlarda ata tohumu, karakılçık buğdayı ve bal kabağı ekimi yapılırken, refüjler ise lavanta çiçeğiyle süsleniyor.
-
Sizi hastalandıran şey iyileştirebilir
En basit saman nezlesinde bile ilaç kullanmak yerine bitki çayları gibi o hastalığa iyi geldiği düşünülen doğal formların kullanılarak hastalığın ilerlemesini önlemeye çalışmak da bir nevi alternatif tıp oluyor. Uzm. Dr. Selin Turan, homeopatiyi, yaşam gücünü dengeleyerek vücudun kendini doğal olarak iyileştirmesine yardım eden, bireyi bütün olarak tedavi eden, tıbbın istisnai bir formu olarak tanımlıyor.
“İçinde olanı iyileştirme enerjisi ile tedavi ediyor”
Homeopatinin tümüyle doğal yöntemleri kullanan yan etkisiz bir tedavi yöntemi olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Selin Turan, “Yaklaşık 300 yıl kadar önce Dr. Samuel Hahnemann tarafından geliştirilerek dünyaya yayılmış olan homeopati, insanı fiziksel, zihinsel ve duygusal bir bütün olarak ele alan, hastalıkların semptomlarını bastırmak yerine herkesin içinde olanı iyileştirme enerjisini aktive eden, yalnızca hastanın sözel hikayesine başvurularak uygulanan bir tedavi türüdür” dedi.
Genel prensibin anlaşılması için bir örnek veren Uzm. Dr. Selin Turan, “Mesela soğan doğrarken önce burnunuzda ve genzinizde bir yanma hissedersiniz. Sonrasında bol miktarda şeffaf su gibi bir burun akıntısı ve göz yaşarması başlar. Bu duruma çok benzeyen bir hastalık olan Allerjik Rinit yani Saman Nezlesinde de benzer bulgular görülür. O halde böyle bir vaka karşısında ‘Alium Cepa=Soğan’ın bilgisini içeren remedi kullanıldığında, şikayetlerin iyileşmesi mümkün olmaktadır” diye konuştu.
“Hastalık adları değil, hastanın kendisi vardır”
Homeopatide hastalık adları değil, hastanın kendisinin olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Selin Turan, “Sağlıklı olma kavramı için ruh, beden ve zihnin dengeli olması gerekmektedir. Bu dengeyi bozacak herhangi bir fiziksel, ruhsal ve zihinsel travma, her insanda çok farklı reaksiyon ve bulgulara sebebiyet verebilmektedir. Mesela boğaz ağrısı olan bir hasta sıcak isterken ve yudum yudum içilen sıcak içecekler ile boğaz ağrısı hafifliyorken, diğer bir hasta hiç yutkunmak istemez. Yutkunma gibi küçücük bir hareketle ağrı çok kötüleşir ve çok kuru hisseder ve buz gibi soğuk içecekleri büyük yudumlar ile içmek ister. Kas eklem ağrıları egzersiz ile rahatlayan hasta da vardır, istirahat edince ağrıları hafifleyen hasta da vardır. Hastaların tedavisinde örnekte de bahsedildiği gibi ince detaylar bile önem taşımaktadır. Kişinin ayrıntılarına (sevdiği, sevmediği ve dokunan yiyecekler, hava şartlarından nasıl etkilendiği, uyku ve rüyaları, şikayetlerin günün hangi saatlerinde arttığı, şikayetlerini nasıl tanımladığı, geçmişini, ailesi ile ilgili konuları, anne karnında iken annesinin hamileliğinin nasıl geçtiğini, hangi yiyeceklerden, renklerden, giyim tarzından hoşlandığını ya da hoşlanmadığını, gelecekteki arzularını), davranışlarına, alışkanlıklarına, psikolojik yüklerine, şikayetlerine, fiziki bulgularına göre homeopati hekim hastanın klinik resmi detaylandırılarak analiz edilir” ifadelerini kullandı.
Homeopatinin bağışıklık sistemini dengelemek esasından yola çıktığını vurgulayan Uzm. Dr. Selin Turan, “Doğada bu resme karşılık gelecek aynı yakınmaları ortaya çıkaracak madde yani remedi, problemin derinliğine göre artan dilüsyon oranında kişiye verilmektedir. Hasta ile remedi arasında benzerlik olduğu sürece yani belirtiler ile remedi arasında eşleşme olduğunda, çok küçük dozlar hastada iyileşme yönünde bir süreç başlatır ve kişi tüm sağlığında gelişme deneyimler. İlaç hastanın yapısıyla uyuşmadığında ise hiçbir cevap oluşmaz yani kişide hiçbir değişiklik olmaz ki, bu da homeopatinin ayrıcalıklı özelliklerinden biridir. Bağışıklık sistemi dengelenirse dışarıdan gelen alerjen maddeyi, vücut artık yabancı bir madde olarak algılamaz ya da reaksiyonunu kısıtlar. Homeopati gerek akut gerekse kronik hastalıkların tümünün tedavisinde tercih edilebilecek bir tedavi yöntemidir” diye konuştu. -
Bin 200 yolcuyla geldi
Marshall Adaları bayraklı 239 metre boyundaki Marina sabah saatlerinde İtalya’nın Katanya Limanı’ndan Bodrum’a geldi. Gemi Yanaşma İskelesi’ne bağlanan dev gemide ağırlıklı olarak Amerikalı olmak üzere toplam bin 200 yolcu ve 742 personel bulunuyor.
Dev Gemi, akşam saatlerinde Kuşadası Limanı’na hareket edecek.
-
Kitapları evine sığmadı sokağa taştı
Kütüphaneyi andıran evinde 5 tırı rahatça doldurabilecek 100 bin civarında kitaba sahip olan Aktaş, bu sefer kitaplarıyla evine sığmayınca kendini cadde ve sokaklara attı. Bayburt’un en işlek caddesi olan Cumhuriyet Caddesi’nde sergi açan Aktaş, hava koşullarının uygun olması durumunda, birkaç gün daha ziyaretçileriyle bir araya geleceğini, kitapları okuyucularla buluşturacağını bildirdi.
4 yıl önce aldığı minibüsü karavana dönüştüren Aktaş, Anadolu’da Türkçe şiirin öncüsü, halk şairi olarak bilinen Yunus Emre’nin ‘Kul Padişahsız Olmaz’ eserinde geçen “Padişahı kim bildi, kul etmese yort savul” dizesinden esinlenerek Yort Savul Akademisini kurduğunu belirtti. Aktaş, ‘Yoldan kaç, yoldan çekil’ anlamına gelen Yort Savul Akademi ismiyle dönüştürdüğü karavanın içine kitaplarını doldurarak Bayburt Cumhuriyet Caddesi’nde yerini aldı. Burada ziyaretçileriyle bir araya gelen Aktaş, kitaplarını imzaladıktan sonra ziyaretçilerine çay ikramında bulunup, kültür-sanat, tarih ve edebiyat üzerine sohbetler gerçekleştiriyor.
İnsanları kitapla buluşturmak için 78 il gezdi
63 tane yayınlanmış kitabı, yüzün üzerinde ulusal ve uluslararası makaleleri bulunan Aktaş, Türkiye’nin çeşitli illerinde, ilçelerinde ve köylerinde mola vererek, açtığı stantla insanları kitapla buluşturuyor. İnsanları okumaya teşvik etmek amacıyla fırsat buldukça eşi Bedriye Aktaş ile il il gezerek kilometrelerce yol kateden Aktaş çifti, şimdiye kadar 78 il gezdi.
“Bir cümle hayat kurtarır felsefesiyle öğrencilerimin hazırladığı ödevleri insanlara dağıtıyorum”
Bilginin dolaşımını çok önemli bulduğunu, bu dolaşımın da ancak kitaplarla mümkün olacağını savunan Aktaş, “İnsanları kitapla buluşturmanın peşindeyim, daha doğrusu bilginin dolaşıma girmesi peşindeyim. Bilginin dolaşıma girmesi de ancak kitapla olur, başka bir şeyle olmaz. Ben, insanlar bilgiye ulaşsınlar diye öğrencilerimin yaptığı ödevleri dağıtıyorum. ‘Bir Cümle Hayat Kurtarır’ felsefesiyle öğrencilerimin yazdığı fişleri insanlara dağıtıyorum. İnsanlar oradan bir cümle öğrenirler, bir cümle öğrenemezlerse bir kelime öğrenirler diye düşünüyorum. Ben, sadece Bayburt’ta 5 bin tane fiş dağıttım. 5 bin tane fişten insanlar bir cümle öğrenmedilerse muhakkak bir kelime öğrenmişlerdir. Bu da 5 bin kelime yapar. 5 bin kelime öğrenmedilerse, 500 kelime öğrenmişlerdir. Bu da 500 kelimenin Bayburt’ta dolaşıma girmesi demektir. 500 kelime ise çeyrek lügat eder. Bilginin dolaşımı çok çok önemlidir. İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişlerse, hangi dünyanın içerisinde yaşıyorlarsa çeşitli dünyaları da farklı kelimelerle keşfedeceklerdir. Farklı kelimeler olmadan, farklı söylem olmadan, farklı dil olmadan, farklı üslup olmadan bizim yeni bir şey keşfetmemiz mümkün değildir. Bizim veya bir başkalarının bildiği şeyler, bir şey ifade etmez. Tekrar ediyorum, bilginin dolaşıma girmesi lazım, o da kitapla olur. Ben, o yüzden şehir merkezinde kitap sergileri açıyor, imza günleri gerçekleştiriyorum” ifadelerini kullandı.
“İnsanları kitapla buluşturmaya devam edeceğim, benim eylemim budur!”
Ziyaretçileriyle kitaplar üzerine sohbetler gerçekleştirdiğini, zaman zaman dertleştiklerini kaydeden Aktaş, “İnsanlarla sohbet ediyor, dertlerini dinliyorum. Herkesi sükunetle dinliyorum, elimden bir şeyler gelirse yardımcı olmaya, yönlendirmeye çalışıyorum. Bilgi eylemdir, bizi öznel kılan bu bilgilerdir. Bu nedenle bilginin dolaşıma girmesini çok çok önemsiyorum. Hatta bu konuda ‘Bilginin Dolaşımı Teorisi’ diye bir teori kitabı da hazırlıyorum, yıllardan beri emek veriyorum, bir gün bitecektir, umuyorum. İnsanları şehir meydanında kitapla buluşturmaya devam edeceğim, Türkiye’nin her yerini hemen hemen gezdim, gitmediğim yerlere de gitmeye çalışıyorum. 1-2 gün, 3-5 gün, 1 hafta 10 gün şeklinde programlarla gidemediğim yerlere gideceğim. Oralarda da kitap sergileri, imza günleri yapacağım. Benim eylemim budur” diyerek konuştu.
-
Geçmişte darağacı olarak kullanılıyordu
Miladi takvime göre 1884 yılında Beyoğlu Mehmet Ağa tarafından dikilen çınar ağacı yol ortasında bulunmasıyla dikkat çekiyor. Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararı ile 2010 yılında korunması gerekli anıt ağaç olarak tescil edilen çınar ağacı ilçe sakinleri tarafından kavlağan ağacı olarak biliniyor. Halk arasında tarihi bilinmeyen çınar ağacı hakkında halk arasında mahkumların bu ağaca asılarak idam edildiği söyleniyor. İlçenin simgesi halinde bulunan çınar ağacı vatandaşlar arasında navigasyon olarak kullanılırken ilçe dışından gelenlerin yoğun ilgisini görüyor.
“İdamlık kişilerin burada asıldığı söyleniyor”
Çınar ağacında rivayete göre idam edilen insanların olduğunu belirten ilçe esnafı Nurettin Şahin, “Ağacın tarihi tam bilinmemekle birlikte en az 150 yıllık olduğu söyleniyor. Ben 7 yaşındayken burada yapılan bir binanın temelinde bu ağacın kökleri çıkmıştı. Eskiden burada mahkeme ve hapishane vardı. Ben de o hapishaneyi gördüm, yaşım o hapishaneyi hatırlatmaya yetiyor. O zamanlar idamlık kişilerin burada asıldığı söyleniyor. Şehre hiçbir olumsuz etkisi yok. Canlı olarak ilçenin simgesi durumunda, yolu ortadan ikiye bölmesiyle trafiğin akşını da bozmuyor. İlçeye yeni birisi geldiğinde bu çınar ağacını navigasyon olarak kullanıyorlar. Burada bu ağaca kavlağan ağacı diyorlar. İlçede bulunan vatandaş için burası canlı bir navigasyon diyebilirim” şeklinde konuştu.
“Bu ağaç hep buradaydı”
Çınar ağacının ilçeye güzellik kattığını belirten ilçe esnafı Hüseyin Olgun, “Ben 58 yaşındayım bu ağaç hep buradaydı. Şehrimize ayrı bir güzellik katıyor, gelen yabancılar çok fazla ilgi gösteriyor. Bu çınar ağacı biz kavlağan ağacı diyoruz. Memleketimize güzellik katıyor. Biz seviyoruz ağacımızı, 200 yaşında olduğunu biliyorum” dedi.
-
Keşfedilmeyi bekleyen şelalede Sonbahar güzelliği
Sivas’ın Doğanşar ilçesine uzaklığı 82 kilometre olan Dipsiz Göl Şelalesi sonbahar mevsimiyle birlikte ayrı bir güzelliği büründü.
Gözlerden uzakta olan ve adeta gizlenen doğal güzellikte ağaç yapraklarının sarı, kırmızı ve yeşil tona bürünmesiyle ortaya kartpostallık görüntüler çıktı. Görenleri kendine hayran bırakan güzellik dron ile havadan da görüntülendi.
“Ağaçlar aranıp bulunmayacak bir renkte”
Muzaffer Önal, bulunmaz bir manzara ortaya çıktığını belirtip “Burası Doğanşar’ın Dipsizgöl mevki. Yolun altında şelale var.
Bizde bugün sonbaharı değerlendirmek ve bu güzel görüntüyü görmek için geldik. Güzel havayı fırsat bilerek pikniğimizi yaptık. Ağaçların şu anki rengi arayıp bulunmayacak bir renk.
Bizde o güzelliği yaşamak için bugün buraya geldik” dedi.