Etiket: gündemhaber

  • Meteorolojiden Etna Yanardağ açıklaması

    Meteorolojiden Etna Yanardağ açıklaması

    Meteorolojiden İtalya’da yeniden faaliyete geçen Etna Yanardağ hakkında açıklama yapıldı.

    Yapılan açıklamada, “Avrupa’nın en aktif yanardağı olan İtalya’daki Etna Yanardağı 21-22 Mayıs 2023 tarihlerinde yeniden faaliyete geçmiştir. Genel Müdürlüğümüzce son yapılan HYSPLIT Tahmin Modeli ileri yörünge analizlerine göre, Etna kaynaklı kül bulutlarının Yunanistan’ın güneyinden geçerek deniz üzerinden doğuya doğru hareket etmesi beklenmektedir. Söz konusu Etna kaynaklı kül bulutlarının ülkemizi etkilemesi beklenmemektedir. Genel Müdürlüğümüzce kül bulutlarının hareketi 7/24 esasına göre takip edilmektedir.” ifadelerine yer verildi.

    Etna Yanardağı, Sicilya’nın doğu kıyısında, Messina ve Katanya’ya yakın aktif yanardağ. Avrupa kıtasındaki en yüksek yanardağdır. Şu anki yüksekliği 3.357 metre olmakla beraber zirvedeki püskürmelerle bu yükseklik zaman zaman değişmektedir.

    1190 kilometre alan kaplamakta, taban çevresi 140 km’ye varmaktadır.

    İtalya’nın en büyük üç aktif yanardağından biridir, yüksekliği en yakın rakibi Vezüv’ün üç katı, Stromboli’nin 3,5 katı kadardır.

    2013’te Dünya Mirası ilan edilmiştir.

  • Taşıt sayısı yüzde 6,4 azaldı

    Taşıt sayısı yüzde 6,4 azaldı

    Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, nisan ayında trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı bir önceki aya göre yüzde 6,4 azalarak 179 bin 504 oldu. Trafiğe kaydı yapılan araçlardaki düşüş minibüste yüzde 27,2, kamyonette yüzde 21,7, traktörde yüzde 16,7, kamyonda yüzde 14,8, otomobilde yüzde 11,3 oldu.

    TÜİK, nisan ayına ilişkin motorlu kara taşıtları verilerini açıkladı. Buna göre, nisan ayında 179 bin 504 taşıtın trafiğe kaydı yapıldı. Nisan ayında trafiğe kaydı yapılan taşıtların yüzde 45,2’sini motosiklet, yüzde 37,7’sini otomobil, yüzde 9,8’ini kamyonet, yüzde 4,2’sini traktör, yüzde 2,1’ini kamyon, yüzde 0,5’ini minibüs, yüzde 0,4’ünü otobüs ve yüzde 0,1’ini özel amaçlı taşıtlar oluşturdu.

    NİSANDA TRAFİĞE KAYDI YAPILAN TAŞIT SAYISI BİR ÖNCEKİ AYA GÖRE YÜZDE 6,4 AZALDI

    Trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı bir önceki aya göre yüzde 6,4 azaldı. Nisan ayında trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı bir önceki aya göre motosiklette yüzde 5,1 artarken, özel amaçlı taşıtta yüzde 48,4, minibüste yüzde 27,2, kamyonette yüzde 21,7, traktörde yüzde 16,7, kamyonda yüzde 14,8, otomobilde yüzde 11,3 ve otobüste yüzde 6,7 azaldı.

    TRAFİĞE KAYDI YAPILAN ÖZEL AMAÇLI TAŞIT SAYISI GEÇEN YILA GÖRE YÜZDE 14,6 GERİLEDİ 

    Trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 50,9 arttı. Nisan ayında geçen yılın aynı ayına göre trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı minibüste yüzde 119,5, motosiklette yüzde 85,7, kamyonda yüzde 37,0, kamyonette yüzde 31,1, otomobilde yüzde 30,4, traktörde yüzde 25,9, otobüste yüzde 17,8 artarken özel amaçlı taşıtta ise yüzde 14,6 azaldı.

    TRAFİĞE KAYITLI TOPLAM TAŞIT SAYISI NİSAN AYI SONU İTİBARIYLA 27 MİLYON 114 BİN 311 OLDU

    Trafiğe kayıtlı toplam taşıt sayısı nisan ayı sonu itibarıyla 27 milyon 114 bin 311 oldu. Nisan ayı sonu itibarıyla trafiğe kayıtlı taşıtların yüzde 53,6’sını otomobil, yüzde 16,1’ini motosiklet, yüzde 16,1’ini kamyonet, yüzde 7,8’ini traktör, yüzde 3,5’ini kamyon, yüzde 1,8’ini minibüs, yüzde 0,8’ini otobüs ve yüzde 0,3’ünü özel amaçlı taşıtlar oluşturdu.

    NİSAN AYINDA 1 MİLYON 25 BİN 170 ADET TAŞITIN DEVRİ YAPILDI.

    Nisan ayında 1 milyon 25 bin 170 adet taşıtın devri yapıldı. Nisan ayında devri yapılan taşıtların yüzde 69,7’sini otomobil, yüzde 15,8’ini kamyonet, yüzde 8,3’ünü motosiklet, yüzde 2,5’ini traktör, yüzde 1,7’sini kamyon, yüzde 1,5’ini minibüs, yüzde 0,4’ünü otobüs ve yüzde 0,1’ini özel amaçlı taşıtlar oluşturdu.

    OCAK-NİSAN DÖNEMİNDE 640 BİN 414 ADET TAŞITIN TRAFİĞE KAYDI YAPILDI

    TÜİK verilerine göre, ocak-nisan döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı yüzde 78,2 artarak 640 bin 414 adet olurken, trafikten kaydı silinen taşıt sayısı yüzde 35,3 azalarak 8 bin 701 adet oldu. Böylece Ocak-Nisan döneminde trafikteki toplam taşıt sayısında 631 bin 713 adet artış oldu.

    OCAK-NİSAN DÖNEMİNDE TRAFİĞE KAYDI YAPILAN OTOMOBİLLERİN YÜZDE 66,0’I BENZİNLİ

    Ocak-nisan döneminde trafiğe kaydı yapılan 272 bin 378 adet otomobilin yüzde 66,0’ı benzinli, yüzde 20,8’i dizel, yüzde 9,0’ı hibrit, yüzde 2,4’ü elektrikli ve yüzde 1,8’i LPG’li oldu. Nisan ayı sonu itibarıyla trafiğe kayıtlı 14 milyon 542 bin 904 adet otomobilin ise yüzde 36,6’sı dizel, yüzde 34,6’sı LPG’li, yüzde 27,4’ü benzinli, yüzde 1,1’i hibrit ve yüzde 0,1’i elektriklidir. Yakıt türü bilinmeyen otomobillerin oranı ise yüzde 0,2 oldu.

  • Sindirim sistemi hastalıkları

    Sindirim sistemi hastalıkları

    Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Bilal Toka, tıp alanında hızla gelişen teknolojinin sağladığı imkanlar arasında yer alan endoskopik minimal invaziv tedavi seçeneklerinin hastalar için büyük bir umut ışığı doğurduğunu belirterek, “Son yıllarda ülkemizde sınırlı sayıda merkezde uygulanmaya başlanan endoskopik anti reflü tedavileri, Peroral Endoskopik Myotomi (POEM) ve endoskopik Submukozal Disseksiyon (ESD) bu tedavi seçeneklerinden başlıca olarak sayılabilir. Bu yenilikçi tedaviler, hastalarımızın yaşam kalitesini yükseltirken aynı zamanda tedavi ve iyileşme sürecini de oldukça hızlı ve konforlu bir şekilde açık ameliyata gerek duymadan tamamlayabilmelerini sağlamaktadır” dedi.

    “İyileşme süreci açık cerrahi tedavilere göre oldukça konforlu olmakta”

    Doç. Dr. Bilal Toka, Gastroözofageal Reflü hastalığının mide asidinin yemek borusuna doğru geri kaçması sonucu ortaya çıkan oldukça rahatsız edici bir durum olduğunu anlatarak, “Reflü, mide ekşimesi, göğüs ağrısı ve boğazda yanma hissi, öksürük gibi şikayetlere yol açabilir ve kronik sinüzit, astım gibi başka birçok hastalığın gelişiminde rol alabilir. Geleneksel tedavi yöntemleri arasında yaşam tarzı değişiklikleri, çeşitli ilaçların kullanımı ve cerrahi müdahaleler yer alırken, yeni geliştirilen endoskopik anti reflü tedavileri reflü tedavisinde bir devrim ortaya çıkarmıştır. Bu yöntemlerle, minimal invaziv bir yaklaşımla, açık ameliyat gerekmeden reflüye zemin hazırlayan yapısal bozukluklara endoskopik olarak düzeltici müdahaleler yapılabilmektedir. Hastalarımızın iyileşme süreci açık cerrahi tedavilere göre oldukça konforlu olmakta, hastaneye yatış ihtiyacı ve genel anestezi ihtiyacını ortadan kaldırarak tedavi süresini kısaltmaktadır. Endoskopik Sütür yerleştirme, argon veya Radyofrekans Ablasyonu, Anti Reflü Mukozektomi ve Fundoplikasyon gibi teknikler, yemek borusunun alt kısmındaki kasları güçlendirerek mide asidinin yemek borusunu kaçışı etkili bir şekilde engellenebilir. Doğru endikasyonlarla kişiye uygun tedavi uygulanan hastalar, şikayetlerinin azaldığını ve yaşam kalitelerinin yükseldiğini kısa sürede fark edebilir” şeklinde konuştu.

    “Hastalar, tedavi sonrasında hızla günlük aktivitelerine dönebilir”

    Peroral Endoskopik Myotomi (POEM) yemek borusunun alt kısmındaki kasların uygunsuz çalıştığı durumların tedavisinde uygulandığını kaydeden Dr. Bilal Toka, “Akalazya hastalığı, yemek borusunun alt kısmındaki kasların normal görevlerini yerine getiremediği bir durumdur ve tüketilen yiyeceklerin mideye geçişini zorlaştırır. POEM, minimal invaziv bir endoskopik yaklaşımdır ve günümüzde hızla açık cerrahi tedavilerin yerini almaktadır. İşlem sırasında, endoskopik cihazlar kullanılarak yemek borusunun sadece kas tabakası kesilerek genişletilir. Tedavi sonucunda yemek borusu açılabilir hale gelir ve yiyeceklerin mideye geçişi kolaylaşır. POEM yöntemi, hastaların daha kısa sürede iyileşmesini, daha az ağrı hissetmesini ve hastanede kalma süresinin azalmasını sağlar. Hastalar, tedavi sonrasında çoğu kez yaşam kalitelerinin hızla düzeldiğini fark ederek günlük aktivitelerine dönebilir” ifadelerini kullandı.

    Endoskopik Submukozal Disseksiyon’un (ESD), mide veya bağırsaktaki lezyonların tedavisinde kullanılan etkili bir başka minimal invaziv cerrahi yöntemi olduğunu söyleyen Dr. Bilal Toka, “Bu yeni endoskopik teknik, kanser öncesi lezyonlar, polipler ve erken evre kanserlerin tedavisinde başarıyla uygulanabilir. Klasik cerrahi tedavilerde kullanılan büyük kesiler ve dikişler gerektirmez. Endoskopik olarak problemli dokuların kas tabakasından ayrılarak hassas bir şekilde çıkarılabilmesi sağlanır. Bu yöntem, kanser öncüsü lezyonların ilerlemesini önlemek veya erken evre kanserleri tedavi etmek için idealdir. ESD yöntemi, tedavi süresini kısaltarak hızlı bir iyileşme sağlar” dedi.

    “Açık ameliyatların getirdiği birçok zorluk ortadan kalkıyor”

    Toka, endoskopik anti reflü, POEM ve ESD gibi minimal invaziv tedavi yöntemlerinin sağladıkları önemli faydalar ve hızlı iyileşme süreleriyle sindirim sistemi hastalıklarının tedavisinde bir devrim ortaya çıkardığını vurgulayarak, “Bu tedavi yöntemleri açık ameliyatların getirdiği birçok zorluğu ortadan kaldırmaktadır. Ülkemizde ve dünyada az sayıda deneyimli endoskopist tarafından uygulanan bu tedaviler, hastaların sağlığını yeniden kazanmalarına yardımcı olur ve geleceğe umutla bakmalarını sağlar. Ancak ESD, POEM ve endoskopik anti reflü tedavileri gibi ileri endoskopik tekniklerin uygulanması deneyimli bir gastroenterolog tarafından gerçekleştirilmeli ve hastaların durumu tedavi öncesi ve sonrasında dikkatlice değerlendirilmelidir” diye konuştu.

  • Kahramanmaraş’ta 4,2 büyüklüğünde deprem

    Kahramanmaraş’ta 4,2 büyüklüğünde deprem

    AFAD’dan son dakika deprem açıklaması geldi.

    Kahramanmaraş’ta saat 04.12’de 4,2 büyüklüğünde deprem meydana geldi.

    Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının internet sitesinde yer alan bilgiye göre, merkez üssü Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesi olan 4,2 büyüklüğünde sarsıntı kaydedildi.

    Depremin 6,98 kilometre derinlikte gerçekleştiği belirlendi.

  • Yapay zeka hayat kurtardı

    Yapay zeka hayat kurtardı

    Spesifik olmayan baş ağrısı şikayetiyle Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahi Polikliniği’ne başvuran kadın hastadan doktoru manyetik rezonans görüntüleme (MRG) tetkiki istedi.

    Hastanın MR cihazında olduğu sırada gerçek zamanlı hasta verilerini analiz eden bir yapay zeka algoritması tarafından tespit edilen bir tümörün tespiti üzerine acil ameliyata alınan hastanın hayatı erken müdahaleyle kurtarıldı.

    Bu durum, MR çekimi sırasında bir hastanın devam eden görüntülemesi sırasında yapay zeka algoritması tarafından teşhis edilen, ilgili hekimlerin anında uyarılması ile hastaya en uygun tedavinin hızlı şekilde uygulandığı ilk klinik vaka olarak “Journal of Neurosurgery: Case Lessons” dergisinde yayımlanarak tıp literatürüne girdi.

    Algoritmanın eğitilmesi 6 ay sürdü

    Çalışmanın detaylarını, Beyin ve Sinir Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emrah Çeltikçi ile Türk Beyin Projesi Gazi Üniversitesi Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Şeref Sağıroğlu anlattı.

    Beyin tümörü, hipofiz ve kafa tabanı cerrahisi uzmanı Doç. Dr. Çeltikçi, Şubat 2021’de başlayan Türk Beyin Projesi kapsamında algoritmanın, beyin cerrahisine ilişkin “inme”, “kanama” ve “tümör” gibi bilgilerle eğitilmesinin 6 ay sürdüğünü söyledi.

    Çeltikçi, daha sonra gerçek veriler üzerinde çalışmalar yürüttüklerini ve algoritmanın ikinci versiyonunu tamamladıklarını, algoritmayı Gazi Üniversitesi Hastanesindeki MR cihazlarında 24 saat çalıştırmaya başladıklarını anlattı.

    Bu sırada, MR görüntülerinin kaydedildiği hastane otomasyon sistemine entegre edilen yeni geliştirilen yapay zeka modellerini buna dahil ettiklerini aktaran Çeltikçi, böylece yapay zeka algoritmasının hasta daha MR cihazındayken 5-10 saniye arasında değişen sürelerde çekilen beyin MR’ında anormal bir durum içerip içermediğini değerlendirmeyi başardığını kaydetti.

    Yapay zeka sisteminin, Dijital Dönüşüm Ofisi’nin de desteğiyle bir GSM operatörünün görüntülü mesaj servisine entegre edildiğini bildiren Doç. Dr. Emrah Çeltikçi, “Böylece algoritmanın, MR’da bir anormallik tespit ettiğinde doktorların cep telefonuna geliştirilen özel servis üzerinden mesaj atması ve anormallik içeren anonimleştirilmiş görüntünün de doktorlara gönderimi sağlandı. Yapay zeka sistemi, hastaya ait anormallik içeren MR kesitlerindeki anormal bölgeleri (segment) renklendiriyor” dedi.

    Yapay zeka algoritmasının kurulduğu günden bu yana doktorların cep telefonlarına alarm yolladığını belirten Çeltikçi, tıp tarihine geçen hastayla ilgili şöyle konuştu:

    “Akşam saatleriydi. Polikliniğe baş ağrısı şikayetiyle gelen hastamızdan MR istenmiş. Yapay zeka sistemi, hastamız daha MR cihazındayken bir anormallik tespit etti. Telefona baktığımızda yapay zekanın hastamızın beyninin ciddi bir kısmında beyin ödemi ve tümör tespiti yaptığına dair mesaj gördük. Doktorlarımız hemen harekete geçti ve gerekli önlemleri aldı. Hastamız, yaptığımız biyopsiye göre de beyin tümörü tanısı aldı ve tedavilerine başlandı.”

    Türkiye’de MR görüntüleme sayısının çok yüksek olduğunu, bu görüntüleri radyologların değerlendirmesi için hastaneden hastaneye değişebilen süreler gerektiğini belirten Çeltikçi, “Yapay zeka, acil müdahale gerektiren anormalliği çok kısa sürede gösterebildi. Yapay zeka ile amaçlanan zaten erken alarm sistemi gibi çalışması” dedi.

    Çeltikçi, yapay zeka çalışmalarında, sadece erken alarm değil, tümörün adının ve genetik özelliğinin de tespit edilebilmesini hedeflediklerini bildirdi.

    “Dünya literatüründeki ilk vaka bizim hastamız oldu”

    Emrah Çeltikçi, Avrupa ülkeleri ve ABD’de yapay zeka çalışmaları yürütüldüğüne işaret ederek, şu değerlendirmeyi yaptı:

    “Literatürde gerçek zamanlı çalışan bir algoritmayla tespit edilmiş gerçek bir hastanın girişimini görmedik. İşin aslı bu durum bizi şaşırttı. Sonradan geriye dönüp baktık ki örneğin ABD’de geliştirilen erken uyarı sistemlerinin henüz FDA onayları alınmamış. Dolayısıyla yapay zeka ile böyle bir durumu gerçek zamanlı test etme kapasiteleri yok. Oradaki bürokratik engeller de buna izin vermiyor. Ayrıca ABD’de sağlık sisteminin özel olması nedeniyle veriye ulaşmada sıkıntılar var. ABD’deki bu durum, bizim için tabii güzel oldu. Hastamız aslında literatürdeki ilk yapay zeka tarafından tespit edilip MR’ının çekildiği günün ertesi günü müdahalesi yapılan ilk insan oldu dünya tarihinde. Hatta biz bunun yayınını da yaptık. Dünya literatüründeki ilk vaka bizim hastamız oldu. Deneysel amaçlı değil gerçek bir hasta bir MR cihazına girdi, yapay zeka beynindeki tümörü tespit etti ve doktorlara haber verdi ve hastaya müdahale edildi. O açıdan da çok mutlu ve gururluyuz. Sonuçta bir şeyleri ilk kez yapıyor olmak güzel.”

    Yapay zekayla beyin tümörünün erken teşhisinin sağlandığını ve böylece radyologların MR tetkik sonucunu raporlaştırması beklenmeden hastaya acil müdahale edilebildiğini anlatan Çeltikçi, hastanelerinin acil servisinde özellikle “inme” riskinin erken tespit edilmesine yönelik olarak geliştirilen yapay zeka sisteminin kullanılabileceğini bildirdi.

    “Ülkemiz için örnek bir proje oldu”

    Gazi Üniversitesi Yapay Zeka ve Büyük Veri Analitiği ve Güvenliği Merkez Müdürü ve Türk Beyin Projesi yürütücüsü Prof. Dr. Şeref Sağıroğlu da projenin, Türkiye’de açık veri felsefesine dayalı olarak hayata geçirilen ve gerçek ortamlarda da kullanılabilen ilk proje olduğunu söyledi.

    Gazi Üniversitesi öğretim üyeleri ve araştırmacıları ile Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi ekibi olmak üzere 30’a varan araştırmacının farklı zamanlarda projede çalıştığını ve destek verdiğini anlatan Sağıroğlu, şöyle devam etti:

    “Elde ettiğimiz verileri, Kişisel Verileri Koruma Kanunu’na uygun olarak anonimleştirip işledik. MRG verilerini bir araştırma projesinde kullanmak çok zor olsa da biz bunu başardık. Ürettiğimiz veri setini araştırmamızda ve yapay zeka modellerini eğitmede kullanarak, doktorlarımızın kullanabileceği bir ürün geliştirdik. MRG verilerini anonimleştirip araştırmacıların kullanıma açtık. Bu ülkemiz için bir örnektir. Gerçek zamanlı olarak MRG’lerden yapay zeka modelleri ile tümör tespiti yapılması sonucunda hastaya erken müdahale edilebilmesiyle ilgili çalışmalarımızdan birinin dünyaca saygın bir dergide yayımlanması ve erken müdahalenin literatüre girmesi ise bizleri ziyadesiyle mutlu etmiştir. Daha yeni çözümler üretmek için çalışmalarımıza devam ediyoruz.”

    Prof. Dr. Sağıroğlu, yapay zekanın sonuçlarının doktorların cep telefonlarına acil uyarı şeklinde ulaştırılması için de bir GSM operatörüyle işbirliğine gittiklerini aktardı.

    Tüm kamu hastanelerine ücretsiz kurulma taahhüdü

    Sağıroğlu, proje kapsamında geliştirilen yapay zeka sisteminin tüm kamu hastanelerine ücretsiz olarak kurulma taahhüdü verildiğini bildirdi.

    Projenin, pek çok yeniliği barındırdığını belirten Sarıoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

    “Açıklanabilir Yapay Zeka yaklaşımı, ‘burada anormal bir durum var’ diyerek gerekçesini de bir modelle açıklıyor. Bu sistem, doktorlarımızın güvenini artırdı. Doktorlar, sisteme güvendiği için bu sistemle yakın çalışıyorlar. Sistem, 1000’in üzerinde anormal durumu doktorlarımıza bildirdi. Gazi Üniversitesi Hastanesi’ne gelen her hasta, beyinle ilgili MR çektiriyorsa sonuçları anında doktorlara ulaşıyor. 3 MR cihazımızdaki görüntüler anında yapay zeka analizine giriyor. Bu da hastalarımıza güven veriyor, doktorlarımızın da hızlı planlama yapmasını sağlıyor. Projeye gönüllü olarak girmemiz ve kamuda ücretsiz olarak kurulmasını istememizin temel nedeni ise hayat kurtarılmasına katkı sağlamak. Projeye gönülden inanıyoruz.”

  • Yaz nezlesine zencefil

    Yaz nezlesine zencefil

    Bahar aylarında oluşan polen alerjileri ve yaz nezlesi gibi rahatsızlıklardan dolayı vatandaşlar, aktarlarda bulunan bitkisel ürünlere yoğun ilgi gösteriyor. Kayseri’de aktarlık yapan Muhammed Hanzala Altun, özellikle bahardan yaz mevsimine geçişlerde oluşan yaz nezlesi için de papatya, üzerlik tohumu gibi bitkisel ürünleri önerdiklerini söyledi. Altun, zencefilin ciğerleri temizlemede, gripte, nezlede ve bağışıklığı güçlendirmede birebir etkili olacağını söyleyerek, vatandaşların hayatlarında bir yeri olması gerektiğini belirtti.

    Vatandaşların yavaş yavaş bitkisel ürünlere yöneldiğini söyleyen Altun, “Şu an bizlerde en çok rağbet iklimsel karışıklıktan oluşuyor yani iklimdeki değişiklikler rağbeti arttırıyor. Havalar bir soğuyor bir ısınıyor. Bu sebepten de insanlar ciğerlerini üşütüyorlar ve grip, nezle oluyorlar. Bundan kaynaklı da öksürük gibi şu anda baharda olmamız sebebi ile bahar nezlesi daha yoğun oluyor. Bundan 15 gün kadar sonra da yaz nezleleri başlar. Bununla beraber de daha çok kaşıntılar, polen alerjileri daha da ilerler. Şu anki durumda yine zencefil tüketmelerini tavsiye ediyoruz. Papatya, üzerlik tohumu tüketilmesi hem genzi açar, hem de polen alerjisine çok faydalıdır. Zencefilin hayatımızda bir yeri olması lazım çünkü ciğerleri temizlemede, gripte, nezlede ve bağışıklığı güçlendirmede bire bir etkilidir. Zaten toplumumuz yavaş yavaş bitkisel ürünlere dönüyor. Bizler de daha çok yönlenmelerini tavsiye ediyoruz. Tabi bu ürünlerin de abartılmadan yeteri miktarda kullanılmasını tavsiye ediyoruz. Ellerinden geldiğince evlerinden eksik etmesinler” dedi.

  • Dolar 20 TL’yi aştı

    Dolar 20 TL’yi aştı

    Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalmasıyla birlikte piyasalarda artan belirsizlikler dolar kurunun yukarı yönlü hareket kazanmasına neden oldu.

    Türk lirası ABD doları karşısında yüzde 1’in üzerinde değer kaybederek, 20.0743 ile tüm zamanların en yüksek değerini gördü.

    Saat 07.40 itibarıyla dolar 19,9274’ten işlem görüyor.

    Bu yılın başından beri 21 TL seviyesinin üzerinde seyreden euro da, bugün tarihi rekorunu tazeledi. Sabah erken saatlerde 22,2751 seviyesini gören euro/TL, ilk kez 22 TL’yi aşmış oldu.

  • Adana’da 4 büyüklüğünde deprem

    Adana’da 4 büyüklüğünde deprem

    Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından (AFAD) alınan bilgiye göre, saat: 23.16’da Adana’nın Saimbeyli ilçesinde 4.0 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Yerin 7 kilometre derinliğinde meydana gelen deprem ilçe ve yakın çevresinde hissedildiği bildirildi.

  • Yeni bir ötegezegen tespit edildi

    Yeni bir ötegezegen tespit edildi

    CNN’in haberine göre, bilim insanları, yeni keşfedilen ve “LP 791-18 d” olarak adlandırılan ötegezegenin muhtemelen volkanlarla kaplı olduğunu belirtti.

    Söz konusu gezegende, Güneş Sistemi’ndeki volkanlar açısından en aktif gökcismi olan Jüpiter’in Io uydusu gibi patlamalar yaşanıyor olabileceği kaydedildi.

    NASA’dan yapılan açıklamada, ötegezegenin, Geçiş Yapan Ötegezegen Araştırma Uydusu (TESS), kullanım süresini tamamlamış olan Spitzer Uzay Teleskobu ve yer bazlı teleskoplardan gelen verilerin değerlendirilmesi sonucunda keşfedildiği bildirildi.

    Keşfedilen ötegezegenin, Dünya’dan yaklaşık 90 ışık yılı uzak olduğu, bir kırmızı cüce yıldızın yörüngesinde döndüğü ve Kupa (Crater) Takımyıldızı’nda bulunduğu aktarıldı.

    VOLKANİK AKTİVİTELERE, YÖRÜNGEDEKİ DİĞER BİR GEZEGENİN ÇEKİM KUVVETİ ETKİ EDİYOR

    İki gezegenin daha cüce yıldızın yörüngesinde dolaştığı belirtilen açıklamada, söz konusu gezegenlerden “LP 791-18 b”nin Dünya’dan yüzde 20 daha büyük ve “LP 791-18 c”nin de Dünya’nın 2,5 katı büyüklükte olmasına rağmen kütlesinin Dünya’dan 7 kat büyük olduğu dile getirildi.

    Astronomlar, söz konusu ötegezegendeki volkanik aktivitelerde dev gezegen “LP 791-18 c”nin etkisi olabileceğini düşünüyor.

    İki gökcisminin, cüce yıldızın yörüngesinde dönerken, gezegenlerin birbirine yaklaştığı esnada daha büyük gezegenin yerçekiminin “LP 791-18 d”nin yörüngesini değiştirdiği belirtildi.

    Yıldızın etrafındaki her bir dönüşün, ötegezegenin yörüngesini biraz daha ovalleştirdiği, bunun da gezegenin içinin ısınmasına ve volkanik aktivitenin artmasına neden olduğu kaydedildi. Aynı durumun, Jüpiter ve onun daha büyük uyduları arasındaki çekimsel alana yakalanan Io’da da meydana geldiği değerlendiriliyor.

    KEŞFEDİLEN GEZEGENİN, IO BENZERİ VOLKANLARLA KAPLI OLMASI MUHTEMEL

    Kansas Üniversitesinde fizik ve astronomi alanında öğretim görevlisi olan ve çalışmanın ortak yazarı Ian Crossfield, şunları söyledi:

    “Gezegende volkan olup olmadığını bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, ‘LP 791-18 d’nin yıldızının etrafındaki yörüngesi ve yakınındaki diğer gezegenler nedeniyle yörüngesinde periyodik esneme yaşayan küçük bir gezegen olduğu. Bu, güneş sistemimizdeki volkanik açıdan en aktif gökcismi olan Jüpiter’in uydusu Io’dakine benzer bir durum oluşturabilir. Bunu biliyoruz çünkü Io’nun yakınlarına uzay araçları gönderdik ve fotoğraf çektik.”

    Bilim insanlarının, yeni keşfedilen ötegezegenin yıldızına olan uzaklığının, gezegenin yüzeyindeki suyu destekleyecek sıcaklığı sağlayan yaşanabilir bölgenin iç kenarında bulunduğunu tahmin ettiği aktarıldı.

    Montreal Üniversitesi Trottier Dış Gezegen Araştırmaları Enstitüsünde astronomi öğretim görevlisi olan ve çalışmanın ortak yazarı Björn Benneke, “LP 791-18 d’nin sadece bir yüzü yıldızına bakıyor. Gündüz tarafı muhtemelen yüzeyde sıvı su bulunamayacak kadar sıcak olacaktır. Ancak gezegenin her yerinde meydana geldiğinden şüphelendiğimiz volkanik aktiviteler, suyun gece tarafında yoğunlaşmasına izin verebilecek bir atmosferi oluşturabilir.” açıklamasını yaptı.

    Volkanik aktivitelerin, su ve yaşam için bir engel gibi görünse de aslında gezegenin bir atmosferi korumasına yardımcı olabileceği belirtildi.

    NASA California Teknoloji Enstitüsü’ndeki Ötegezegen Bilimi Enstitüsü araştırma görevlisi ve çalışmanın ortak yazarı Jessie Christiansen, şunları kaydetti:

    “Dünya veya diğer gökcisimlerindeki olası yaşamın kökenlerini inceleyen astrobiyolojide, en büyük soru, yaşam için tektonik veya volkanik aktivitenin gerekli olup olmadığıdır. Potansiyel olarak bir atmosfer sağlamanın yanı sıra bu aktiviteler, karbon gibi yaşam için önemli olduğunu düşündüğümüz maddelerin kabukta sıkışıp kalmasını önleyebilir ve bunları çalkalayıp karıştırarak fayda sağlayabilir.”

    Araştırma, Nature dergisinde yayımlandı.

  • Sağlıklı Bacaklar, Gülen Gözler

    Sağlıklı Bacaklar, Gülen Gözler

    Mardin, Mardian Mall AVM’de Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanları Prof. Dr. Tankut Akay, Prof. Dr. Mustafa Şırlak, Prof. Dr. Dilek Erer ve Prof. Dr. Tanzer Çalkavur’un katılımıyla varis hastalığının nedenleri, tedavi yöntemleri, dikkat edilmesi gerekenler, risk faktörleri gibi tüm merak edilen başlıklar hakkında ziyaretçilere bilgiler verildi. Etkinlikte dileyen ziyaretçilere mobil araç ve muayene noktalarında uzman doktorlar eşliğinde ultrasonografi ile tarama yapılıp varis hastalığına karşı muayene işlemleri de gerçekleştirilen katılımcılara ücretsiz tişört dağıtımı da gerçekleştirildi.
    Prof. Dr. Mustafa Şırlak, varis görevi kirli kanı taşımak olan toplardamar akım yönü tersine, görevini yapamamaya başlaması ve kanın aşağıdan yukarıya taşınacağı yerde geri geri gelip tekrar aşağıda döllenmesi ile sonuçlanan bir hastalık olduğunu söyledi.

    Kilonun önemli bir sorun olduğunu, varis oluşumunda önemli bir faktör olduğunu belirten Prof. Dr. Sırlak, “Dolayısıyla ideal kiloya gelmek önemli ve bu damarların hareketle çalıştığını unutmamak lazım ve kas hareketleriyle çalışmak lazım. Egzersizin olduğu bir yaşam tarzı gerekiyor. Ve yine sigara önemli bir faktör. Sigaradan uzak durmak gerekiyor. Lifli beslenme, kabız olmamak gibi şeyler aklımıza gelen faktörler” dedi.


    Varisin birçok belirtisi oluğunu dile getiren Prof. Dr. Tanzer Çalkavur, “Ama bizim ilk karşılaştığımız hastanın alt bacağında uyuşukluk, gün içinde artan ağrı, bazen kaşıntı ve daha sonraki evrelerde bacağın toplardamarı daha belirgin hale geliyor ve dışarda varis diye tanımladığımız damar genişlemeleriyle karşılaşıyoruz. Bunun dışında çok daha küçük telenjiektazi diye tanımladığımız küçük küçük damarsal yapılarda varisin bir belirtisi olarak karşımıza çıkıyor. Hastanın herhangi bir yakınması yoksa ve çok büyük varisleri olmayan hastalarda girişim anlamında ciddi bir tedaviye gerek yoktur. Ancak bu hastalara tıbbi tedavi veriyoruz. Çok küçük damarları olan, toplardamarı çok geniş olmayan hastalarda tıbbi tedavi çok daha iyi bir seçenek. Onlarda genelde girişim yapmıyoruz” diye konuştu.

    Varisin takip edilmesi gereken en önemli tablolardan bir tanesinin, gebelik ve varis birlikteliği olduğunu aktaran Prof. Dr. Dilek Erer ise şöyle konuştu:

    “Gebelerin yüzde 30’unda görülür. Fakat doğumdan sonra hastaların yüzde 20’sinde kalır. Yüzde 80’i hiç varis yokmuş gibi hayatlarına devam edebilir. Gebelikte hormon düzeyleri değişiyor. Bu da varis dediğimiz damarların duvarlarında etkisini gösteriyor ve damarlar genişliyor. Hamilelikte hem rahim hem de çocuk büyüdüğü için bunların içindeki basınç artıyor ve toplardamarlara basınç yapıyor ve hastalarımızın daha fazla varis şikayeti oluyor.”

    “Genişlemiş damarların içinde akan kan yavaşladığı ve rahim ve çocuk da bastırdığı için bu damarlarda pıhtı oluşuyor” diyen Prof. Dr. Erer, “Bu pıhtı daha da ilerleyerek ana damarı tıkayıp akciğere pıhtı atıyor ve hastanın hayati tehlikesine kadar yol açan tablolara sebep oluyor. Hamile hastaların yakın takip etmesi gerekiyor. Ve gerektiğinde kan sulandırıcı ilaç vererek çorapları ve hamilelik süreçleri takip edilmesi gerekiyor. Hamilelik ve varis birlikteliğinde dikkat etmemiz gereken şey ilk 30 günlük dönemde pıhtıya eğilimli olur. Bu dönemde bu hastaların daha dikkatli takip edilmesi gerekiyor” ifadelerine yer verdi.