Etiket: gundmehaber

  • Vajinal mantar enfeksiyonuna dikkat!

    Vajinal mantar enfeksiyonuna dikkat!

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Sedat Melikli, vajinal mantar hastalığı hakkında bilgilendirmede bulundu. Bir mantar enfeksiyonunun en yaygın belirtilerinin genital alanda ve vajen çevresinde kaşıntı veya tahriş, idrar yaparken ağrı ve yanma, cinsel ilişki sırasında ağrı, genital alandaki dokuların kızarık ve ödemli görülmesi olduğunu dile getiren Opr. Dr. Melikli, “Genelde beyaz topaklı (lor benzeri) veya sulu vajinal akıntı vardır” diye konuştu.

    “Antibiyotik kullanımı risk oluşturur”

    Mantar enfeksiyonunun nedeninin normalde de vajende yaşayan C.albicans ve ya diğer tür mantarların anormal üremesi olarak kabul edildiğini söyleyen Opr. Dr. Sedat Melikli, “Antibiyotik kullanımı, doğum kontrol hapı kullanımı, vajinal sünger, diafram, rahim içi araç (spiral) kullanımı mantar açısından risk oluşturur. Bunun dışında gebelik, diyabet, bağışıklık sisteminin düşük olması, cinsel aktivite vajinal mantar açısından risk faktörleri arasındadır” ifadelerine yer verdi.

    “Mantar enfeksiyonunu teşhis etmek için doktora başvurulmalı”

    Bir mantar enfeksiyonunu teşhis etmek için doktorun hastanın vulvası ve vajinasını incelemesi gerektiğini belirten Opr. Dr. Melikli, “Mantar enfeksiyonunuz olduğu kesinleşene kadar evde tedaviye başlamanız önerilmez” dedi.

    “Vajinal krem ve tabletlerle hızlı ve etkili tedavi mümkün”

    Tedavi için ağızdan veya vajinal tablet ve vajinal krem kullanıldığını belirten Opr. Dr. Melikli, “Vajinal krem veya tablet yatmadan vajinanın içine veya vulvaya uygulanır. 1, 3 ve 7 günlük tedaviler mevcuttur. Tedavinin uzunluğu, enfeksiyonun şiddetine bağlıdır” şeklinde konuştu.

    “Tedavi sonrası sürece dikkat edilmeli”

    Çoğu mantar enfeksiyonunun tedaviye başladıktan birkaç gün sonra kaybolduğunu söyleyen Opr. Dr. Melikli, “Ancak enfeksiyon geçtikten sonra bile kaşıntı ve tahriş hissi devam edebilir. Tedaviyi bitirdikten sonra birkaç gün içinde iyileşemezseniz doktorunuza ulaşın” dedi.

    “Tekrarlayan semptomlar için vajinal kültür alınmalı”

    Kadınların yüzde 5 ila 9’unda, yılda üç veya daha fazla tekrarlayan mantar enfeksiyonu geliştiğini belirten Opr. Dr. Melikli, “Çoğu vajinal mantar enfeksiyonuna Candida albicans adı verilen bir mantar neden olur. Kalıcı veya tekrarlayan enfeksiyonlar, Candida glabrata veya Candida krusei gibi daha az yaygın olan Candida türlerinden birinin enfeksiyonuna bağlı olabilir. Tekrarlayan veya kalıcı semptomları olan kadınlarda vajinal kültürler alınmalıdır” ifadelerine yer verdi.

    “Cinsel yolla bulaşmaz”

    Tekrarlayan semptomları olan kadınlara genellikle 6 aylık haftalık ağızdan alınan mantar ilacı şeklinde tedavi planı uygulandığını vurgulayan Opr. Dr. Melikli, “Vajinal mantar enfeksiyonu cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon değildir, ancak enfeksiyon nadiren bir partnerden diğerine geçebilir. Cinsel partnerin şikâyeti yoksa rutin tedavisi önerilmez” dedi.

    “Mantar enfeksiyonunda alınabilecek önlemler”

    Uzun süreli antibiyotik tedavisine mantar ilacı eklenmesi, kan şekerinin normal sınırlarda olması, bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların doz ayarı yapılmasının alınabilecek önlemler olduğunu söyleyen Opr. Dr. Melikli, “Gebelikteki vajinal mantar hastalıkları gebelikte hormonel düzende oluşan farklılıklar nedeniyle oluşur. Genellikle doğumdan sonraki dönemde normale döner.” şeklinde konuştu.

    “Doğru temizlik ve tedavi önemli”

    Genital mantar enfeksiyonlarından korunmak için kimyasal temizlik ürünleri kullanmadan genital bölgenin az sabun ile yıkanıp temiz ve kuru tutulmasının önerildiğini vurgulayan Opr. Dr. Melikli, “Renkli ve kokulu tuvalet kâğıtları, kullanılan yıkama jelleri özel bölgenizde tahrişe, alerjik reaksiyona sebep olabilir. Günde ekstra özel durum yok ise bir kez su ile temizlik yeterlidir. Vajen içerisini tıbbi endikasyonlar dışında yıkamanızı önermiyoruz. Defalarca genital bölgeyi ve vajeni yıkamak, lif benzeri ürünler kullanmak tahrişe sebep olur ve sizi enfeksiyonlara açık hale getirir. Çok dar olmayan ipek ve ya pamuk iç çamaşırları kullanmanız ve belli aralıklarla değiştirmeniz önerilir. Günlük ped kullanımı enfeksiyonlar açısından nemli ve sıcak ortam oluşturduğu için tavsiye etmiyoruz. Son olarak muayene olmadan önce mantar enfeksiyonu için tedavisiye başlanmaması gerektiğinin tekrar altını çizmek isterim. Çünkü bu sizde tekrarlayan, 6 ay gibi uzun sürebilen tedavi gerektiren mantar enfeksiyonlarına sebep olabilir. Bahsi geçen şikayetler varsa doktorunuza başvurunuz” diyerek sözlerini noktaladı.

  • Merkez Bankası’nın toplam rezervleri azaldı

    Merkez Bankası’nın toplam rezervleri azaldı

    Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Haftalık Para ve Banka İstatistikleri’ni açıkladı. Buna göre; Merkez Bankası toplam rezervleri 19 Ocak ile biten haftada 1 milyar 708 milyon dolar azalarak, 138 milyar 91 milyon dolar oldu.

    Brüt döviz rezervleri 1 milyar 624 milyon dolarlık azalışla 91 milyar 990 milyon dolardan 90 milyar 366 milyon dolara indi. Altın rezervleri ise 19 Ocak haftasında 85 milyon dolar azalarak 47 milyar 810 milyon dolardan 47 milyar 725 milyon dolara indi.

  • İştahsız çocuklarda obezite riski

    İştahsız çocuklarda obezite riski

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünden Uzm. Dr. Gülden Karaoğlu, iştahsız çocuğa yaklaşım konusunda bilinmesi gerekenleri anlattı. İştahsız çocukla normal çocuk arasındaki farklara işaret eden Dr. Gülden Karaoğlu, iştahsız veya seçici çocuğun sadece en sevdiği gıdaları yediğini, yeni gıda gördüğünde endişelendiğini masada sürekli huzursuzlanıp ağladığını ve ev dışında yemekten ve başkası tarafından yedirilmekten endişelendiğini söyledi. Karaoğlu, “Normal çocuğun sevdikleri her gün değişir, yeme miktarı her gün farklıdır. Gıdayı tadıp tükürebilir ve gıdayı denemeden defalarca görmesi gerekebilir. Özellikle dikkat edilmesi gereken grup; uzun süre çok az miktar veya çeşit tüketen, her türlü gıdayı reddeden veya büyüme geriliği ya da yavaşlaması olanlardır” dedi.

    En az 3 belirti görmek gerekiyor

    Az yeme, yavaş yeme, sık sık seçicilik gösterme veya yemekle ilgilenmeme şikayetlerinin en az üçünü gösteren çocukta iştahsızlıktan söz edilebileceğine dikkat çeken Dr. Gülden Karaoğlu, yeme-yedirme sorununun en çok 4-24 aylar arasında görüldüğünü, pürtüklü gıdalara geçişte genellikle bebekler gıdayı kabul etmede zorlandığını, gıda tercihini belirlerken tekrar tekrar deneme yapmak öğrenilmiş gıda tercihini oluşturduğunu bilgisini paylaştı. Karaloğlu, bu nedenle çocukları bazı tatlara alıştırmak için bu denemeleri çok kez yapılması gerekebileceğine işaret etti.

    Yeni gıdaya başlarken dikkatli olunmalı

    Neofobi yani yeme korkusunun korunma güdüsünün yaşama yansıması olduğunu kaydeden Dr. Gülden Karaoğlu, şöyle devam etti:
    “Tamamlayıcı besinlere geçildiğinde yeni gıdaları yemeye karşı isteksizlik olarak kendini gösterir. 2-6 yaş en sık görüldüğü dönemdir. Yeni denenen gıda, bildiği gıdaya benzer koku ve tada sahipse daha kolay kabul edilir. Yeni gıdaya başlama esnasında bu durum göz önünde bulundurulmalı, bildiği gıdaya yeni gıdayı karıştırarak vermek yeni gıdanın kabul edilebilirliğini artırır.”

    “Zorlama uzun dönemde kendini kontrol yeteneğini azalttığı gibi obezite riskini de artırır”

    Okul öncesi dönemde de büyüme hızındaki artış, gıda seçiminde kendi gücünü kullanma isteği, kendi kendine yeme isteği ile gıda reddinde artış görülebileceğinin altını çizen Dr. Gülden Karaoğlu, bazen normal davranışların da anneye göre iştahsızlık olarak değerlendirilebileceğini, yeni bir tadı öğrenme sürecinde anne babanın model olma ve doğru şekilde gıda sunmasının çok önemli olduğunu söyledi.
    Dr. Gülden Karaoğlu, “Anne babada oluşan aşırı ısrar ve beklentiler, ebeveynde kaygı ve zorlayıcılık çocukta artan direnç, çatışma ve stresli ilişkiyle sonuçlanır. Doğru sonuç için otoriter/demokratik (kuralcı-duyarlı) bir yol izlemek gerekir. Baskıcı olmayan bir kontrol ile gıda alımının izlenmesi, model olma ve cesaretlendirme yöntemi kullanılır. Zorlama kısa dönemde etkili olsa da uzun dönemde kendini kontrol yeteneğini azalttığı gibi obezite riskini de artırır. Duyarlı beslenmede açlık-tokluk ipuçlarına dikkat edilmeli, göz göze temas ile konuşulmalı, olumlu sözlerle çocuk teşvik edilmelidir. Ayrıca yemeye teşvik; sözel ve fiziksel zorlama olmadan, yaşına uygun miktar ile, korunaklı-konforlu bir çevre onu seven kişilerle sağlanmalıdır. Davranışsal tedavide standart öğün saatine dikkat edilmeli, küçük porsiyonlar seçilmeli, çocuğa seçenek sunulmalı (her öğün için üç seçenek) ve seçimine saygı gösterilerek çocuk cesaretlendirilmelidir. Beslenme sırasında televizyon vb. büyük aktiviteler yapılmamalı ve ayrıca ödül ve ceza verilmemelidir” diye konuştu.

  • Uzmanından HPV uyarısı

    Uzmanından HPV uyarısı

    Doç. Dr. Özgür Kan, “HPV virüsü olduğunda kişi kendisinde rahim ağzı kanseri olduğunu düşünmemeli. HPV’nin 200’den fazla farklı tipi var. Bunlardan hangisinin pozitif olduğu çok önemli. Rahim ağzında başlayan hücresel değişikliklerin kontrol altına alınmaması halinde kansere ilerleyen bir durum ortaya çıkabilir” şeklinde konuştu.
    Ocak ayı, Rahim Ağzı Kanseri farkındalık ayı olması nedeniyle dünya genelinde çeşitli etkinlikler ve bilinçlendirme programları yürütülmekte.
    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Özgür Kan, Rahim Ağzı Kanseri farkındalık ayı kapsamında İhlas Haber Ajansı’na özel açıklamalarda bulundu.

    Doç. Dr. Kan, “Rahim ağzındaki hücresel değişikliklerin zamanında kontrol edilmemesi, gerekli jinekolojik muayenelerin yapılmaması ve tedavi süreçlerine yeterli dikkatin gösterilmemesi durumunda, kansere dönüşebilecek bir sürecin başladığını” ifade etti.
    Rahim Ağzı Kanseri konusunda dikkat edilmesi gereken önemli faktörlerden birinin ‘human papilloma virus’ olduğunu belirten Doç. Dr. Kan, bu virüsün cinsel aktivite ile bulaşabileceğini ve kadınlar ile erkekler arasında farklı sonuçlara yol açabileceğini vurguladı.
    Rahim Ağzı Kanseri ile mücadelede erken teşhisin ve düzenli takiplerin önemine vurgu yapan Doç. Dr. Kan, toplumun bu konuda bilinçlenmesi, düzenli kontrollerin yapılması ve risk faktörlerine karşı tedbir alınması gerektiğini dile getirdi. Koru Sağlık ve Turizm Grubu’nun bu alandaki çabalarının, toplum sağlığını artırmak ve bilinçlendirmek adına önemli bir katkı sağladığı belirtti.

    Doç. Dr. Özgür Kan, kadınlarda söz konusu virüsün Rahim Ağzı Kanseri’ne neden olma potansiyeli hakkında endişelerin bulunduğunu belirterek, “Vulvovajinal bölge kanserleri, anüs kanseri gibi faktörlerle ilişkilendirilebilmekte, genital siğil gibi kanserle bağlantısı olmayan bazı özel lezyonların da ortaya çıkabileceğini” ifade etti. Erkeklerde de benzer şekilde genital bölge kanserleri ile ilişkilendirilebileceği uyarısını yaptı.
    Rahim Ağzı Kanseri konusunda spesifik belirtilerin olmadığını kaydeden Doç. Dr. Kan, en sık rastlanan belirtilerin ilişki sonrası kanama olduğunu belirtti. Adet kanamaları sıklığı ve miktarındaki değişikliklerin de belirleyici faktörler olduğunu ekledi. Ancak Doç. Dr. Özgür Kan, bu tür şikayetlerin kişilerin kendi kendine Rahim Ağzı Kanseri teşhisi koymasına neden olmaması gerektiğini vurgulayarak, bu konuda uzman bir jinekoloji hekiminin değerlendirme yapması gerektiğini söyledi.
    Ayrıca, spesifik olmayan belirtilerin sosyal medya ve internet aracılığıyla kişilerde gereksiz endişelere neden olduğunu dile getiren Doç. Dr. Kan, bu tür belirtilerle karşılaşıldığında hemen rahim ağzı kanseri korkusuyla hareket edilmemesi, uzman bir doktor tarafından değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti.

    “Hekimimizin dediklerini uygulamalıyız”

    Dr. Kan, kadınların düzenli olarak yıllık muayenelere gitmeleri gerektiğini vurgulayarak, “Yıllık muayenelerinizde, jinekolog tarafından rahim ağzınızın değerlendirilmesi sonrasında alınacak örneklerin patolojik incelemelerini, hekiminizin önerilerine güvenerek uygulamalısınız” ifadelerine yer verdi.
    Yıllık kontrollerde Pap smear testinin önemine dikkat çeken Dr. Kan, jinekoloji muayenesi sırasında ağrısız bir şekilde alınan sürüntü örneğinin hastalığın belirlenmesinde kritik bir rol oynadığını belirtti. Pap smear testine ek olarak HPV testinin uygulandığını söyleyen Dr. Kan, bu testin hastalığı belirlemede önemli olduğunu ve sonuçların bir hafta ile 10 gün arasında alındığını ifade etti.

    Dr. Kan, HPV virüsü taşıyan bir kişide hemen rahim ağzı kanseri teşhisi koymamak gerektiğini belirterek, “HPV virüsü, cinsel yolla hızla bulaşabilen 200’den fazla farklı tip içerir. Kanser potansiyeli yüksek olan bazı tiplerin pozitif olması durumunda rahim ağzı kanseri riski artabilir. Ancak sadece bu virüsün bulaşması, hemen kanser teşhisi anlamına gelmez” dedi.

    Rahim Ağzı Kanseri taramasında öne çıkan 16 ve 18 tipi virüslerin kanser riskini arttırdığını belirten Doç. Dr. Özgür Kan, bu hastaların kolposkopi adı verilen özel bir mikroskop altında rahim ağzının 40 kat büyütüldüğünü ve muayene sırasında bu şekilde daha detaylı bir değerlendirme yapıldığını açıkladı.
    Kolposkopi yöntemiyle alınan biyopsi örnekleriyle rahim ağzı kanseri riskinin daha net bir şekilde değerlendirilebildiğini belirten Dr. Kan, kolposkopi sonuçlarına göre hastalığın evrilme sürecine uygun tedavi seçeneklerinin belirlendiğini ifade etti.

  • Güçlü bağışıklık için beslenmenin önemi

    Güçlü bağışıklık için beslenmenin önemi

    Kış mevsimde kapalı ortamlarda daha fazla vakit geçirilmesi ve gecelerin uzaması sebebiyle fiziksel aktivitenin azaldığını ve hareketsiz geçirilen zamanın da arttığını belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, “Atıştırmalık tüketimine yönelim ile yağlı ve şekerli besin tercihlerinin artması sebebiyle vücut ağırlığında istenmeyen yönde değişiklikler olabilmektedir. Bu sebeple birçok kronik hastalığa sebep olan vücutta fazla yağ birikimi olarak adlandırılan ‘obezite’ artmaktadır. Ancak sağlıklı hayatı sürdürülmesi için mevsimine uygun sağlıklı beslenme ile ideal kilonun korunması önemlidir. Kış aylarında azalan hava sıcaklığı sebebiyle vücut ısısının korunması için yeterli sıvı almak gerekir. Günde en az 2-2,5 litre su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında ıhlamur, adaçayı, kuşburnu çayı, açık çay gibi içecekler tercih edilmelidir” dedi.
    Kış mevsiminde artan soğuk algınlığı ve diğer enfeksiyonlara karşı A, C, D ve E vitamininden zengin beslenmenin bağışıklık sistemine katkısı oldukça fazla olduğunu ifade eden Güngör, “Mevsimine uygun, günde en az 2 porsiyon meyve ve 3 porsiyon sebze tüketilmesi önerilmektedir. Bu aylarda havuç, brokoli, kabak, lahana, karnabahar, pırasa, maydanoz gibi sebzelerin, portakal, mandalina, elma gibi meyvelerin tercih edilmesi önerilmektedir. Ayrıca E vitamini kaynakları olan kuru baklagiller ve kuruyemişlerde yeterli ve dengeli biçimde günlük beslenmede bulunmalıdır. Haftada 2-3 kez nohut, kuru fasulye, mercimek, nohut ve barbunya gibi kurubaklagiller, günde 20-30 gram kadar ceviz, badem, fındık gibi kuruyemişler tüketilmelidir” diye konuştu.

    Kemik ve diş sağlığı açısından önemli olan D vitamininin güneş ışınlarıyla deri tarafından üretilen bir vitamin olduğunu belirten Göngör, şu ifadeleri kullandı;
    “Ancak kış aylarında mahrum kalınan güneş ışınları, vücudun D vitamini ihtiyacının karşılanamamasına sebep olmaktadır. D vitamini besinlerden aktif olarak karşılanamıyor olsa da balık, D vitamini ile beyin fonksiyonlarının gelişimi için gerekli çoklu doymamış yağ asitleri (omega-3), kalsiyum, fosfor, selenyum, iyot mineralleri ve E vitamini içerir. Bu sebeple kış aylarında haftada 2-3 kez balık tüketilmelidir. Kış aylarında yüksek yağlı besin tüketiminden kaçınılmalı, margarin, tereyağ, yağlı etler, yüksek kolesterol içeren sakatat ürünleri sıklıkla tüketilmemeli, sağlıklı yağ asitleri içeren zeytinyağı, yağlı tohumlar, kuruyemişler uygun ve yeterli porsiyonda tüketilmelidir. Bu mevsimde basit karbonhidrat içeren şekerli besinlere ve tatlılara yönelimin arttığı görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütünün önerisine göre günlük şeker alımı toplam enerji alımının en fazla yüzde 10 kadarını oluşturmalıdır ve mümkünse daha da azaltılmalıdır. Sağlıklı hayat biçiminde basit şekerler yerine kompleks karbonhidratlardan olan tam buğday ekmek, bulgur gibi tahıllar, kurubaklagiller, meyveler ve şekeri azaltılmış sütlü ya da meyveli tatlılar ile sağlıklı pişirme yöntemleri kullanılarak hazırlanan ev yapımı ürünler tercih edilmelidir.”

    Sağlıklı beslenme açısından sağlıklı pişirme yöntemleri kullanılarak hazırlanan ev yapımı geleneksel gıdaların üretimi ve tüketiminin kış aylarında arttığının görüldüğüne dikkat çeken Güngör, “Kış ya da yaz ayları için besinin bol bulunduğu aylarda yapılan geleneksel yiyecek hazırlama teknikleri ile hazırlanan geleneksel ev yapımı gıdalar temel işleme ve hazırlama metotlarına dayanan, yapay koruyucu ve katkı maddesi içermeyen, doğal ve raf ömürleri günümüzün işlenmiş ürünlerine oranla uzun olmayan ürünlerdir. Günümüzün önemli sağlık sorunları arasında yer alan obezitenin önüne geçilmesi hedefiyle ev yapımı sağlıklı üretimin özendirilmesi ve özellikle çocukların hazır ve paketli besinler yerine ev yapımı sağlıklı besinlerinin tüketimi konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Doğa şartlarının zorlayıcı etkisini azaltmak adına mevsiminde toprağını ve ürününü kirletmeden, mevsiminde bol ve ekonomik olduğu dönemlerde ulaşılabilen besin ürünlerinin ekseriyeten güneşin ısısından yararlanarak sağlıklı ve yerel yollarla oldukça düşük maliyetle farklı yiyeceklere dönüştüren bir kültürel mirasın sürekliliği ve toplumsal dayanışmanın sürdürülüyor olmasının yerel üretime, sağlıklı yaşama ve sağlıklı beslenmeye katkısı önemli düzeyde önemlidir” dedi.

  • “Tüketiciler küçük balıkları almamalı”

    “Tüketiciler küçük balıkları almamalı”

    Prof. Dr. Osman Samsun, 1 Eylül’de başlayıp 15 Nisan’da sona erecek olan balıkçılık av sezonunu değerlendirdi. Samsun, geçen yıla göre bu sezonun daha kötü başladığını belirterek, “Balıkçılarımızın beklediği avlanma sezonu açılma tarihi gerçekleşti. Geçen yıllara göre balıkçılarımız ilk günlerde denizde istedikleri ava ulaşamadılar. Bunun birçok nedeni var. Palamut balığı normalde ağustos ayında olur, Çingene palamudu olarak kendini gösterir. Eylül ayı ortalarına kadar her yağmurla büyür, 500 gram ile 750 gram arasına ulaşırdı. Palamudu geçen sene çok görmemize ve uygun fiyatlarla tüketmemize rağmen bu sene göremedik. Peki, balıkların göçleri bu süreçten nasıl etkileniyor? Bilindiği üzere küresel bir ısınma söz konusu. Bu her şeyi etkilediği gibi balıkların bu sıcaklık farklıkları, sıcaklığın fazla olması beslenme, üreme ve göçleri etkiliyor ve bizim sahillerimize gelip av vermesini etkiliyor” diye konuştu.

    Balıkçıların hamsiden daha iyi bir sonuç beklediğine dikkat çeken Samsun, “Umarım öyle olur. Ancak tüketicilere de akademik camia olarak bir mesajımız var. Ola ki, küçük balıklar yakalanırsa, -hamsi için 9 santimetre, palamut için 25 santimetre- bu küçük balıkların tüketilmemesi, alınmaması gerekiyor. Balıkçılarımızın çok işi olduğunu biliyorum. Zor şartlarda denizde, Karadeniz’de, Marmara’da, Ege’de mücadele eden balıkçılarımızın bu önemli ve zor işi yaparken onların her sene daha bilinçli olduklarını, bu stokları korumak için akademi ile üniversiteler ile iş birliği içerisinde olduklarını biliyorum. Hepsine sağlıklı, güzel, bereketli bir sezon diliyorum” ifadelerine yer verdi.

  • Uyku apnesinden kurtulmak mümkün

    Uyku apnesinden kurtulmak mümkün

    Uyku sırasında tekrarlayan solunum durmalarının veya solunumun belirgin bir şekilde azalmasının neden olduğu uyku bozukluğunun uyku apnesi olarak tanımlandığını aktaran Dr. Yüzüak, “Bu durum, uyku sırasında solunum yollarının geçici olarak tıkanması veya daralması sonucu meydana gelir.” diye konuştu.

    Uyku apnesinin, kişinin uyku kalitesini olumsuz etkileyebildiğini ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabildiğini belirten Yüzüak, “Uyku apnesi ciddi bir sağlık sorunu olabilir ve tedavi edilmezse kalp hastalığı, yüksek tansiyon, diyabet ve diğer sağlık sorunları riskini artırabilir” şeklinde konuştu.

    “Uyku apnesinin 3 türü vardır”

    3 tür uyku apnesi olduğunu aktaran Dr. Yüzüak, bunları şöyle açıkladı; “Obstrüktif Uyku Apnesi (OSA), Bu, en yaygın uyku apnesi türüdür. OSA, üst solunum yollarının uykuda tıkanması nedeniyle meydana gelir. Boğaz kaslarının gevşemesi veya aşırı kilo gibi faktörler bu tıkanıklığa yol açabilir. Merkezi Uyku Apnesi (CSA), CSA, beynin solunumu düzenleyen bölgelerinin uyku sırasında geçici olarak çalışmaması sonucu ortaya çıkar. Bu durum genellikle başka sağlık sorunlarına bağlı olarak gelişir. Karma Uyku Apnesi, Bu türde, hem obstrüktif hem de merkezi uyku apnesi belirtileri bir arada bulunabilir.”

    Uyku apnesi tedavisi

    Uyku apnesi tedavisinin; hastalığın şiddet derecesine ve türüne bağlı olarak değişebildiğini ifade eden Dr. Murat Yüzüak, tedavi seçeneklerini şöyle anlattı: “Yaşam tarzı değişiklikleri yaparak; sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, kilo vermek, alkolden ve sigaradan kaçınmak gibi önlemler, hafif uyku apnesi vakalarında yardımcı olabilir. CPAP Tedavisi: Sürekli pozitif hava yolu basıncı (CPAP) cihazları, üst solunum yollarını açık tutarak solunumu düzenler. Cerrahi Müdahale: Ciddi uyku apnesi vakalarında, cerrahi seçenekler veya üst hava yolunu genişletmeyi hedefleyen girişimsel prosedürler düşünülebilir. Dental Cihazlar: Özel olarak tasarlanmış dental cihazlar, alt ve üst çenelerin pozisyonunu düzelterek hava yolunu açabilir.”

    “Kaliteli uyku ve sağlıklı yaşam için”

    Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Yüzüak uyku apnesinin belirtilerini ise şöyle sıraladı, “Yüksek şiddette horlama, uykuda nefes kesilmeleri veya hızlı solunum, uykusuzluk, sabahları baş ağrısı, gündüz aşırı uyuklama ve halsizlik, dikkat eksikliği…” Bu belirtilerden birinin görülmesi durumunda, bir sağlık profesyoneli ile iletişime geçmenin ve hastalığın seviyesinde uygun tedavi seçeneklerini değerlendirmenin önemli olduğunu dile getiren Dr. Yüzüak, “Unutmayın ki uyku apnesi tedavi edilebilir bir hastalıktır ve tedavi; daha iyi bir uyku kalitesi ve genel sağlık için önemli bir adım atmanızı sağlayabilir” dedi.

  • Aşırı sıcaklar geri dönüyor

    Aşırı sıcaklar geri dönüyor

  • Bursa Mudanya’da Zafer Bayramı kutlandı

    Bursa Mudanya’da Zafer Bayramı kutlandı

    Bursa’nın Mudanya ilçesinde 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla kutlama etkinlikleri düzenlendi.

    İskele Meydanı’ndaki Atatürk heykelini Kaymakamlık ve Mudanya Belediyesi çelenginin sunulması ardından, belediye bandosu eşliğinde saygı duruşu ve İstiklal Marşı okundu. Kutlamalara Mudanya Kaymakamı Faik Oktay Sözer, Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz, Baş Savcı Ufuk Ersungur, Mudanya Jandarma Komutanı Binbaşı Ercan Yavuz, SGK Mudanya Gurup Komutanı Elyesa Koyuncuoğlu, Mudanya Emniyet Müdürü Abdullah Tomar, Gaziler, Sivil toplum Kuruluşları ve Siyasi Parti temsilcileri ile vatandaşlar katıldı.

    Günün anlam ve önemini belirten konuşmayı Astsubay Kıdemli Başçavuş Murat Ceyhun Çalışır tarafından yapıldı, “Mazisi zaferlerle dolu Türk Milletini tarih sahnesinden silmek ve öz yurdu Anadolu’dan atmak isteyen düşmana, hak ettiği dersi verdiğimiz şanlı zaferin bugün 100’üncü yıl dönümünü kutluyoruz. 100 yıl önce bugün üç yıl süren onurlu bir kurtuluş mücadelesinin muhteşem bir zaferle sonuçlandığı bir gündür.
    Düşmanlar ve onların içindeki işbirlikçileri tarafından, yok edilmeye ve paylaşılmaya, karar verilerek, toprakları işgal edilmiş, ordusunun silahları elinden alınmış, askerleri terhis edilmiş, yıllarca süren savaşlarda tüm kaynakları tükenmiş ve insan gücünü kaybetmiş bir imparatorluğun, yıkıntılar üzerinde, bir ordu ve milli varlığına kastedenleri 30 Ağustos 1922′ de tarihe gömmüştür.

    Anadolu’yu ebedi vatan yapmamızın 100’üncü yıl dönümü olan 26 Ağustos 1922′ de başlayan büyük taarruz dört gün sonra 30 Ağustos ta kesin zaferle neticelenmiş, bu zafer yüce Türk ulusunu bağımsızlık aşkını, Türk ordusunun kudret ve kahramanlığını tarihe muhteşem bir şekilde kaydetmiştir.
    Türk Milletinin birliğine, vatanın bölünmez bütünlüğüne ve devletin bağımsızlığına yönelecek her teşebbüsü dün babalarımız ve dedelerimizin yaptığı gibi 100 yıl sonra bugün bizlerde bu uğurda seve seve canımızı vermeye hazır olduğumuzu, aynı ruh ve inançla bir kez daha haykırıyor ve diyoruz ki; ” bize emanet edilen bu cennet vatanı, bu kutsal toprakları ilelebet muhafaza edecek, Türk bayrağını ve sancağını sonsuza dek dalgalandıracağız”.
    Kanlarını ve canlarını feda ederek bizlere bu güzel vatanı bırakan, bizleri 100 yıl önce bu büyük zaferle onurlandıran başta ulu önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün şehitlerimizin azız ruhları önünde saygıyla eğilir, kahraman gazilerimize şükran ve minnetlerimizi sunarız bu büyük zafer yüce milletimize kutlu olsun” diyerek sözlerini tamamladı.

    Tören Mudanya Kaymakamlık binasında Mudanya Kaymakamı Faik Oktay Sözer Kaymakamlık bahçesinde tebrikleri kabul etti. Kaymakam Sözer ve protokol daha sonra Mudanya İskelesinde yanaşık duran TCG AKIN Denizaltı Kurtarma Gemisini ziyaret etti.

    Mudanyalılarda da bu geziye eşlik ettiler. Bursa Yelken kulübüne ait tekneler sahil boyunca bayraklarla süslü tekneleriyle seremoni geçişi yaptılar.