Etiket: hukuk

  • Hukuk muhakemelerindeki ücret tarifeleri değişti

    Hukuk muhakemelerindeki ücret tarifeleri değişti

    Resmi Gazete’de yayımlanan gider avansı tarifesi tebliğine göre, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereğince dava açılırken mahkeme veznesine yatırılacak olan gider avansının miktarı davacı için, taraf sayısının beş katı tutarında tebligat ücreti ile diğer iş ve işlemler için 400 Türk lirası olarak belirlendi. Davacı, tarifede gösterilen gider avansını dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorunda olacak. Gider avansı her türlü tebligat ücreti ile posta ücretleri gibi giderleri kapsayacak. Gider avansının kullanılmayan kısmı hükmün kesinleşmesinden sonra davacıya iade edilecek. Davacı tarafından hesap numarası bildirilmiş ise iade elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle yapılacak. Hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı avanstan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve iş yerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak gönderilecek.

    Hakem ücretleri tarifesi yayımlandı.

    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre tahkim yoluyla görülen dava ve işlerde, taraflarla hakem veya hakem kurulları arasında ücretin belirlenmesi konusunda anlaşmaya varılamaması veya tahkim anlaşmasında bir hüküm bulunmaması ya da taraflarca bu konuda yerleşmiş kurallara veya kurumsal tahkim kurallarına yollama yapılmaması hallerinde hakem veya hakem kuruluna ödenecek ücretin miktarı yayımlanan tarife ile belirlendi. Buna göre hakem ücretleri anlaşmazlığın konusunun değerine göre, ilk gelen 500 bin lira için tek hakemde yüzde 7, 3 veya daha fazla hakemde yüzde 8 olarak, sonra gelen 500 bin lira için tek hakemde yüzde 4, 3 veya daha fazla hakemde yüzde 7 olarak, sonra gelen 1 milyon lira için tek hakemde yüzde 3, 3 veya daha fazla hakemde yüzde 6 olarak, sonra gelen 3 milyon lira için tek hakemde yüzde 2, 3 veya daha fazla hakemde yüzde 4 olarak, sonra gelen 5 milyon lira için tek hakemde yüzde 1, 3 veya daha fazla hakemde yüzde 2 olarak ve 10 milyon liradan yukarısı için ise tek hakemde yüzde 0,1 3 veya daha fazla hakemde yüzde 0,2 olarak uygulanacak. Başkanın ücreti ise hakemlerden her birine ödenecek hakem ücretinin yüzde on fazlası olarak hesaplanacak. Aksi kararlaştırılmadıkça hakem kararının düzeltilmesi, yorumlanması veya tamamlanması halleri ek ücreti gerektirmeyecek.

    Tanıklara 100 ila 150 lira arasında ücret

    Yayımlanan tebliğe göre, tanıklara tanıklık nedeniyle kaybettiği zamanla orantılı olarak 100 ila 150 Türk lirası arasında ücret ödenecek. Tanık, hazır olabilmek için seyahat etmek zorunda kalmışsa yol giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki konaklama ve beslenme giderleri de karşılanacak. Tanığa bu tarifeye göre ödenmesi gereken ücret ve giderler hiçbir vergi, resim ve harca tabi olmayacak.

  • Gençlere bilişim hukukunu anlattılar

    Gençlere bilişim hukukunu anlattılar

    Günümüzün dijital çağında, teknolojiyle birlikte ortaya çıkan hukuki meselelerin anlaşılması ve çözümü giderek önem kazanıyor. Bu çerçevede, Atatürk Üniversitesi İdeal Hukuk Kulübü ve Tekno Hukuk Akademisi iş birliğinde “Bilişim Hukuku” konulu konferansta, alanında uzman kişilerin bilgi ve deneyimlerini geleceğin hukukçularına anlattı.

    Atatürk Üniversitesi Nene Hatun Kültür Merkezi’nde gerçekleşen konferansa ilgi oldukça fazla oldu. Hukuk fakültesi ve mühendislik fakültesinden gelen öğrencilerin yanı sıra avukat, araştırma görevlileri, bilgisayar mühendislerinin de katıldığı konferansta katılımcılar, dijital dünyanın karmaşık hukuki yönleri hakkında bilgi edinmek için bir araya geldiler.
    Konferansın ilk oturumunda, Yapay Zeka Uzmanı Dr. Muhammed Burak Görentaş, TÜBİTAK ve BİLGEM Blokzincir Uzmanı Dr. Mustafa Takaoğlu ve Fordefence CEO’su Adli Bilişim Uzmanı Mustafa Sansar, teknik boyutlarıyla yapay zeka, blokzincir ve adlı bilişim konularını ele aldı.

    Öğleden sonraki oturumda ise; Arş. Gör. Salih Karadeniz, Müh. Yzl. Uzm. Gülpembe Gez ve Av. Özge Evci Eralp, 21.yüzyılda teknoloji ve hukuk konularını ele alarak katılımcılara bilgilerini aktardı. Konferansın sonunda, katılımcılar sertifikalarını alarak etkinliği tamamladılar. Organizatörler, bu tür etkinliklerin gelecekte de düzenleneceğini belirterek öğrencileri benzer etkinliklere katılmaya teşvik ettiler. Bilişim Hukuku Konferansı, hukuk ve mühendislik öğrencilerinin dijital dünyanın hukuki zorluklarını anlamaları ve çözümlemeleri için bir platform sağladı. Geleceğin profesyonelleri, bu tür etkinlikler aracılığıyla bilgi ve deneyim kazanarak, dijital dünyanın karmaşıklıklarıyla başa çıkmaya hazırlanıyorlar.

  • “Kadının soyadı da yok”

    “Kadının soyadı da yok”

    Soyadı kullanımı, anayasamızda mutlak ve vazgeçilmez bir kişilik hakkı olarak kabul ediliyor. Bu konuda kadınlar 30 yıldır hak mücadelesi veriyor. Anayasa Mahkemesi Medeni Kanun’un 187. maddesini iptal ederek, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelen bir dönüşümü sağlayacak önemli bir adım atmıştı. Ancak AYM’nin verdiği 9 aylık süre 28 Ocak 2024’te dolmasına rağmen yeni bir düzenleme yapılmadı. Evlenen kadının soyadı konusunda kaotik bir durum oluştu.  8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında düzenlenen Evlenen Kadının Soyadı Serüveni isimli Hukuk Söyleşisi’nde, oluşan bu yasal boşluğa dikkat çekilerek, en kısa zamanda eşitlik ilkesine dayanan bir düzenleme yapılması gerektiği vurgulandı.

    Öğretim Üyesi, Medeni Hukuk Uzmanı ve aynı zamanda Aile Hukuku Derneği Başkanı olan Prof. Dr. Şükran Şıpka’nın moderatörlüğünde düzenlenen söyleşinin konukları Avukat Nazan Moroğlu ve Avukat Ayten Ünal idi. Kadın Hakları Uzmanı olan Av. Nazan Moroğlu, TÜBAKKOM ve diğer birçok sivil toplum örgütünün kurucu üyesi olup, aynı zamanda da kadın hukuku dersi veriyor. İstanbul Barosu üyesi olan Av. Ayten Ünal ise soyadı konusunda dava kazanan ilk hukukçu olma özelliğini taşıyor.

    “Kadının kimliği olan soyadı zorla değiştirilmemeli”
    Prof. Dr. Şükran Şıpka, bunun bir kişilik hakkı olduğunu belirterek kadının soyadından vazgeçemeyeceğini dile getirdi. Şıpka’ya göre kadın, toplumda nasıl tanınmışsa evliliğinde de o kimlikle devamlılığı olmalı. Sadece evlenirken değil, boşanırken de istemesi halinde kocasının soyadından vazgeçmek zorunda olmamalı. Şıpka, “En doğrusu ve adili sosyal, akademik ya da iş hayatında kadın nasıl isim yapmışsa o şekilde devam edebilmesidir. Kadının kimliği olan soyadı, zorla değiştirilmemelidir” dedi.

    Medeni Kanun’un 187. maddesinin iptali ne anlama geliyor?
    Kadın erkek eşitliğinin bir demokrasi sorunu olduğunu vurgulayan Nazan Moroğlu, “Böyle bakılmadığı için ne meclis bugün bir açıklama yapıyor ne basında yer alıyor” dedi. 187. maddenin iptal edilmesiyle evlenecek kadın ve erkek evlilik sürecinde soyadlarını kullanmaya devam edebilecekti. Aynı zamanda halen evli olan ama sadece evlilik öncesi soyadını kullanmak isteyen kadınlar için artık dava açma zorunluğu kalkmış olacaktı. Nazan Moroğlu, “Ancak bugünkü uygulamalara bakıldığında ne nüfus müdürlükleri ne de evlendirme memurları bu konuda bilgileri olmadığını, talebi olan kadınlara bu konuda bir uygulama olmadığını söylüyorlar. Hiç iptal edilmemiş gibi. Oysa evlenme formlarının arkasında soyadı ile ilgili maddeler var. Evlenecek kadınlara okumalarını öneriyorum. İç işleri Bakanlığı da isterse bir genelge hazırlayarak bu karışıklığı rahatlıkla çözebilir” açıklamasını yaptı.

    “Kadın 30 yıldır soyadını arıyor”
    Avukat Ayten Ünal ise Türkiye’nin 1994 yılında AİHM’ ye bireysel başvuru yaparak kendi soyadını kullanma hakkı kazanan bir hukukçu. Hukuk literatürüne “Ünal Tekeli Davası” olarak giren bu davanın, konuya farkındalık oluşturmak için açılan pilot bir dava olduğunu iletti. Kadının 30 yıldır soyadını aradığını söyleyen Ayten Ünal, “1998 yılında 55 kadın örgütünün görüşüyle hem kadın hem de çocukların soyadı kullanımı için bir taslak oluşturduk. Evlilikte kadının soyadına müdahale edilmemesine dikkat çektik” dedi. “Toplum yapısına göre hareket edersek değişimi sağlayamayız” görüşünü dile getiren Ayten Ünal, “Yani evlilikte isteyen istediği soyadını kullanabilir. Eşler ortak bir soyadı kullanmaya zorlanamaz. Ama eğer ortak soyadı kullanmak istiyorlarsa bir kadın, erkeğin soyadını aldığı gibi bir erkek de kadının soyadını alabilmeli” dedi.

    “Yeni düzenleme serbest seçim hakkı vermeli”
    Kadın Hukuku uzmanı Avukat Nazan Moroğlu’na göre ise yasal boşluğu giderecek düzenleme kademeli, zamana ve zemine göre planlanmalı. Buna göre, “Eşlerden her biri, kendi evlilik öncesi soyadını kullanmak istediklerini veya hangi eşin soyadının ortak aile adı olarak seçileceğini evlendirme memuruna yazılı bildirebilirler. Aile adı kendi soyadı seçilmeyen eş, önceki soyadını aile adı önünde kullanabilir. Evlenme öncesi iki soyadı taşıyan eş, aile adı olarak yalnız bir soyadı alabilir veya eşinin soyadının önünde kullanabilir” şeklinde öneride bulundu. Düzenleme önerisini değerlendiren Moroğlu, “Bu şekilde eşler, sadece kendi evlilik öncesi soyadlarını taşımaya devam etme hakkına sahip olacak. Bu hakkı kullanmak istemeyen eşlere de evlenirken aile adı olarak eşlerden birinin soyadının seçilme hakkı verilecek. Böylece iki eşin de toplumsal yaşamda tanındığı soyadını evlenince de kullanmaya devam etmesi açısından eşler eşit haklara sahip olabilecekler” dedi.

  • Bandırmalı çiftçilerin hukuk mücadelesi

    Bandırmalı çiftçilerin hukuk mücadelesi

    Bandırma’nın kırsal mahallelerinden olan Aksakal ve Karaçalılık çiftçisinin uzun yıllardır dededen toruna sahip oldukları 149 hektarlık meraya özel bir firmanın yatırım için başvuru yapması ve ‘ÇED gerekli değildir’ kararı alınması tartışmalara neden oldu. Mahalleliler, entegre tarım ve hayvancılık endüstri bölgesinde tesisin yapılması planlanan mevcut mera alanında eylem yaparak tepkilerini dile getirdi. Aksakal Mahallesi’nde uzun yıllardır çiftçilik yapan mahalle sakinleri, meraya özel bir firmanın yatırım için başvuru yapacağını duyunca 300 imza toplayarak, ilgili mercilere itiraz etmek için başvurularını yaptı.

    Erçakar “çiftiler olarak sürecin yakından takipçisi olacağız”

    Aksakal Mahallesi’nde çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan Cem Erçakar “Aksakal ve Karaçalılık çiftçisinin uzun yıllardır dededen toruna kullandığı meraya özel bir firma tarafından yatırım için başvuru yapıldığı ayrıca ÇED raporunun da gerekli olmadığı ile ilgili mahallemize bir yazı geldi. Mahalleliler olarak ivedi bir şekilde harekete geçtik. Geçtiğimiz hafta basın açıklaması yaparak tepkimizi dile getirdik. Duyuru için askıya gelen evrakta 1 aylık itiraz süresi verilmişti. Bizler de itirazımızı yapmak için avukat tuttuk. Sürecin yakından takipçisi olacağız” dedi.

    Süngü “Meralar çiftçinindir”

    Aksakal Mahallesi’nde ikamet eden Bilgen Süngü, mahalle sakinleri olarak itiraz haklarını kullanacaklarını ve yapılmak istenen tesisin engellenmesi için avukat tuttuklarını belirtti. Süngü,”13 Aralık 2023 tarihinde duyuru mahiyetinde mahallemize Bandırma Kaymakamlığı’ndan gelen evrak ile ilgili 13 Ocak 2024 tarihine kadar itiraz vaktimiz var. Bu süre zarfında Aksakal halkı, duyarlı bir şekilde itiraz etme hakkını kullanacaktır. Ayrıca valiliğe, kaymakamlığa, tarım müdürlüklülerine verilmek üzere yaklaşık 300 imza toplandı. En verimli arazilerimizi bir kişiye bırakmayacağız. Meralar çiftçinindir.” ifadesinde bulundu.
    Kırsal mahalle sakinleri yetkililerden, mera alanına yapılması planlanan tesisin doğada ve mahallelerinde yaşatacağı olumsuz etkiler konusunda da şeffaf bir değerlendirme yapılmasını ve doğanın sürdürülebilir bir şekilde korunmasını talep ediyor.

  • “Erken yaşta evliliğin” hukuki boyutu

    “Erken yaşta evliliğin” hukuki boyutu

    Niğde Barosu ve Aile Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü tarafından Milli Eğitim Müdürlüğünün ev sahipliğinde okul müdürleri ile rehber öğretmenlere erken yaşta evlilik ve aile içi şiddetin hukuki ve cezai boyutuna ilişkin eğitim semineri verildi.

    Güçlü Aile ve Toplumsal Koruma Çalıştayının sonuç raporu doğrultusunda verilen seminerde özellikle Türk Ceza Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu ve Ailenin Korunması, Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanununda yer alan suçlara ve cezalara değinildi.

    Seminere Milli Eğitim Müdürü Halil İbrahim Yaşar, Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Umut Zeybek, Niğde Baro Başkanı Av. Emin Alper Öztürk ve okul idarecileri ile rehber öğretmenler katıldı.

  • Adliye Binası genişliyor

    Adliye Binası genişliyor

    Mersin Barosu Başkanı Gazi Özdemir ve yönetim kurulu üyeleri, Mersin Büyükşehir Belediyesine ait arsanın, adliye ek bina yapımı için Adalet Bakanlığına ücretsiz olarak tahsis edilmesine ilişkin alınan meclis kararı sebebiyle Büyükşehir Başkanı Vahap Seçer’i ziyaret ederek teşekkür etti. Özdemir, baro yönetimine geldiklerinde mevcut adliyenin kullanım açısından yetersiz kaldığını ve yeni bir adliye sorununun baş gösterdiğini tespit ettiklerini hatırlatarak, “Yapmış olduğumuz görüşmelerde, Mersin Adliyesi yanındaki arsanın adliye ek hizmet binası inşası için Adalet Bakanlığına ücretsiz tahsisi konusunda ilk andan itibaren Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı ile ortaklaşa bir süreç yürüterek çok büyük destek verdiniz. Tahsis kararı ile adliye binasının ve meslektaşlarımızın bürolarının işlevsiz kalmasını engellediğiniz gibi, kentimize ve meslektaşlarımıza ekonomik anlamda büyük bir katkı sağladınız. Baromuza göstermiş olduğunuz yakınlıktan ve sorunlarımızın çözümüne göstermiş olduğunuz duyarlılıktan dolayı teşekkür ediyorum” dedi.

    “Yargı faaliyetleri daha iyi koşullarda gerçekleştirilecek”
    Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ise mevcut Mersin Adliye binasının kentin ihtiyaç duyduğu kapasitenin altında olduğunu kaydederek, “Sizin ve Başsavcının bu konudaki bilgilendirme ve işbirliği talebi neticesinde, adliye binasının yanındaki arsamızın adliye yapımı için Adalet Bakanlığına ücretsiz olarak tahsisine karar verdik. Bir başka yere yeni bir bina yapılarak, bir sürü para harcayarak, yeni bir masraf çıkartarak böyle bir yatırıma gerek duymayalım diye bu çalışmayı yaptık. İyi de olduğunu düşünüyorum. Mersin Büyükşehir Belediyesi Meclisinin de yaptığı katkıyla, aldığı kararla bunu gerçekleştirmiş durumdayız. Şehrimize ve adalet teşkilatımıza hayırlı olsun. Bundan sonraki süreçte süratle oraya inşaatın yapılması aşaması var. Yargılama faaliyetlerinin daha iyi fiziki koşullarda gerçekleşmesi hem hukuk camiasının hem de vatandaşın yararına bir çalışma olacaktır” ifadesini kullandı.

  • Türkiye’de hukuk okuyup, Amerika’da avukatlık yapıcaklar

    Türkiye’de hukuk okuyup, Amerika’da avukatlık yapıcaklar

    Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Hukuk Fakültesi ile Kansas University Law School arasında yapılan anlaşmayla, lisans diplomasının yanı sıra tezli yüksek lisans derecesi ile öğrencilere, iki ayrı diploma alma fırsatı sağlanıyor. Anlaşmadan ilk kez faydalanacak olan BAU Hukuk Fakültesi mezunları Melisa Bulut ile Hakan Yalçın, eğitimlerini tamamlamalarının ardından Amerikan Hukuk Sistemi istikametinde mesleklerini yapma ve Türkiye’yi temsil etme şansına sahip olacak.

    Uluslararası platformlarda görev yapacak nitelikli hukukçular yetiştirmeyi hedefleyen Bahçeşehir Üniversitesi ile dünyanın önde gelen araştırma üniversitelerinden biri olarak kabul edilen Kansas University Law School arasında dev bir iş birliğine imza atıldı. İş birliğine göre öğrenciler, bir yıllık Kansas University Law School (USA) LLM programını tamamlamaları sonrasında lisans diplomasını Türkiye’den, yüksek lisans diplomasını da Amerika’dan alma hakkı elde edecek.

    “Amerika’da baro sınavına girme hakkı kazanacağım”
    İki üniversite arasında gerçekleşen eğitim iş birliğinin ardından Ağustos ayında Amerika yolcusu olacak olan ilk öğrencilerden Melisa Bulut, Amerika Birleşik Devletleri’nde baro sınavına girmeyi planladığını dile getirerek, “Programı geçtiğimiz yaz duymuştum. Mülakatlar sonrası dil yeterliliğini de sağladıktan sonra kabul aldım. Bana oldukça heyecanlı günler yaşatan bir süreçti.

    Her şeyden önce bir hukuk fakültesi mezunu olarak başka hukuk sistemlerini de öğrenmek hukuka yeni bir bakış açısı kazanmanızı sağlıyor. Bu eğitimin hukuki bilgime ve hukuki İngilizceme çok şey katacağına inanıyorum. Bunun yanında Amerika’da baro sınavına girme ve mesleğimi orada icra edebilme şansım olacak. Gelecekte Sözleşmeler ve Uluslararası Hukuk alanında uzmanlaşmak istiyorum. Dolayısıyla bu deneyim bana epey katkı sağlayacak.” diye konuştu.

    “Hem hukuk bilgim hem sosyal yetkinliklerim gelişecek”
    Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu bir diğer öğrenci Hakan Yalçın ise, “Bir hukuk öğrencisinin yurt dışında bir yüksek lisans eğitimi alması, hem hukuki bilgisini hem de kültürel ve sosyal yetkinliklerini geliştirmesi açısından çok önemli. Hedefim, Rekabet Hukuku alanında uzmanlaşmak. Bu hedef istikametinde çalışmalarımı sürdürüyorum.

    Okulumun da böyle bir program düzenlediğini görünce tereddüt etmeden başvurumu yaptım. Gerekli şartları sağladım ve yapılan mülakattan da başarılı sonuç elde ettim. Sonra programa kabul edildiğimi öğrendim. Amerika’da bir yıl hukuk eğitimi alacak olmak global anlamda gelişmeleri yakından takip etmemi, orada bir çevre edinmemi ve çok akıcı bir dil bilgimin olmasını sağlayacak. Bu yetkinlikleri edindikten sonra Amerika baro sınavlarına girmeyi düşünüyorum.” dedi.

    “Hem lisans hem yüksek lisans diploması elde etme imkânı kazanacaklar”
    Türkiye’de ilk kez gerçekleşen anlaşmaya ilişkin bilgi veren Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Emre Gökyayla, uzun zamandır Kansas Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile yürütülen iş birliğinin bir çift diploma anlaşması ile taçlandığını söyledi. Prof. Dr. Gökyayla, “Kansas Üniversitesi, Kuzey Amerika’nın önde gelen 65 araştırma üniversitesinden oluşan prestijli Amerikan Üniversiteleri Birliği’nin (Association of American Universities) bir üyesidir.

    İki üniversite arasındaki anlaşmaya göre, Hukuk Fakültemiz üçüncü sınıfını tamamlayan veya bizden mezun olan öğrencilerimiz, eğitimlerine Kansas Üniversitesinde devam edecekler. Böylece, 240 krediyi tamamlamak ve derslerinde başarılı olmak şartıyla öğrencilerimiz, Kansas Üniversitesinden yüksek lisans, Bahçeşehir Üniversitesinden ise lisans diploması almaya hak kazanacaktır.

    Bu anlaşma sayesinde öğrencilerimiz, Hukuk Fakültesinden mezun olurken, ABD’de prestijli bir LLM programından da mezun olarak aynı zamanda hem lisans hem yüksek lisans diploması elde etme imkânı kazanacaklardır” diyerek anlaşmaya ilişkin detayları açıkladı.

    “Öğrencilerimize, Amerika’da kariyer fırsatı tanınıyor”
    Prof. Dr. Emre Gökyayla, sözlerinin devamında, “Anlaşma sayesinde, öğrencilerimize, Amerika’da kariyer fırsatı tanınmaktadır. Öğrencilerimize hem Türkiye’de hem ABD’de hukuk eğitimi alma imkânı tanınması, sadece farklı hukuk disiplinlerini öğrenme imkânı değil, aynı zamanda farklı kültürleri tanıma fırsatı vermektedir.

    Kansas Üniversitesinden alınan yüksek lisans diploması, öğrencilerimize, ABD’de, baro sınavlarına girme hakkı da vermekte, programı başarıyla tamamlayan öğrencilerimiz, New York, California, Washington, Georgia ve Wisconsin eyaletlerinde baro sınavlarına girme hakkı elde etmektedir. Anlaşma çerçevesinde ilk öğrencilerimiz, Ağustos ayında Kansas’a gideceklerdir.” dedi.

  • “Hukuka, demokrasiye ve insan haklarına aykırı”

    “Hukuka, demokrasiye ve insan haklarına aykırı”

    CHP İzmir Milletvekili ve TBMM Adalet Komisyonu Üyesi Deniz Yücel, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’ı Marmara Cezaevi’nde ziyaret etti. Atalay’la görüşmesi sonrasında Marmara Cezaevi önünde açıklamalarda bulunan Yücel, şunları söyledi:

    “BİR MİLLETVEKİLİ HAKKINDA YARGILAMA KARARINI ANCAK TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ALABİLİR

    “Buraya hem CHP Milletvekili hem de TBMM Adalet Komisyonu Üyesi olarak geldim. Komisyon seçimleri yapıldıktan hemen sonra öncelikle ilk olarak Can Atalay’ı ziyaret etmek ve buradaki adaletsizliğe bir kez daha dikkat çekmek istedim. Can Atalay’ın durumu hukuka aykırı, demokrasiye aykırı, insan haklarına aykırı. Hukuka aykırı çünkü hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı yok, hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı yok. Demokrasiye aykırı çünkü milletvekili adayı olarak başvurusunu yapmış, Yüksek Seçim Kurulu milletvekili adaylığına bir engel görmemiş, Hatay halkı iradesini ortaya koymuş ve milletvekili seçilmiş, avukatları marifetiyle mazbatasını almış, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan yemin töreninde ismi okunmuş ama tutuklu olduğu için yemin edememiş ve Meclis faaliyetine başlayamamış. İnsan haklarına aykırı çünkü Anayasal bir hak olan seçme ve seçilme hakkı engellenmiş. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman ‘Hak, hukuk, adalet’ diyerek herkes için adalet mücadelesi veriyoruz. Anayasa’nın 83’üncü maddesi çok açıktır, Can Atalay milletvekili seçilmiştir. Bir milletvekili hakkında da yargılama kararını ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi alabilir. Sayın Atalay hakkındaki yargılama derhal durdurulmalı ve derhal tahliyesine karar verilmelidir.”

  • “Problemlerin hukuk çerçevesinde çözülmesinde ciddiyiz”

    “Problemlerin hukuk çerçevesinde çözülmesinde ciddiyiz”

    Basının yapacağı görevlerin günümüzde çok önemli bir hale geldiğini söyleyen Milli Savunma Bakanı ve AK Parti Kayseri 1. Sıra Milletvekili Adayı Hulusi Akar, “Modern zamanlarda basın, toplum hayatının ve günlük hayatımızın olmazsa olmazı. Dolayısıyla burada temel ögelerden biri oldu. Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biri oldu basın. Basının gücü ve basının yapacağı görevler çok önemli hale geldi. O yüzden basınımızın yaptığı önemli görevler var. Burada kamuoyunun aydınlatılması, insanların gerçeklere ulaşabilmesi, gerçekle kamu arasında iletişim kurulması ve bunların sağlanması çok önemli. Gerçekten buna ihtiyaç var. Olayların anlaşılması, anlamlandırılması, bilinmesi, herhangi bir şekilde keyfiliğin olmaması basının görevi. Bu haklarının da meslek ilkeleriyle ve ahlak esaslarıyla da çerçevelendirilmesi gerekiyor. Bu genel bir husus bütün dünya için, basının da kendini sınırlaması gerekiyor. Bizim bir ülkemiz ve milletimiz var ve bunların da bir savunma güvenlik ihtiyacı var. Refah ve beka hakkı var. Dolayısıyla bayraktan, vatandan, Cumhuriyetten yana olacağız. Tarafsızlık dediğimiz şey, olayı objektif görmek ve değerlerimizden de vazgeçmemek demek” dedi.

    “Ermeni meselesinde basınımızın dirayetli olması lazım”

    Bakan Akar, Ermeni meselesinde de basının dirayetli ve bilgili olması gerektiğini söyleyerek, “Örneğin bir Ermeni meselesi var. Basının bu konuda dirayetli, planlı, bilgili olması lazım. Biz Allah selamet versin, Nisan’ın 23-24’üne kadar bekliyoruz ve 3 günlük bir gündem maddemiz var bizim. Çeşitli ülkelerden çeşitli basın unsurlarında bazı haberler çıkıyor, bazı kararlar alınıyor. 2 gün sonra unutuyoruz. Bu mesele bir milli davaysa bizim milli meselemizse bizim bu konularda bilgimizi ve görgümüzü arttırmamız lazım. Çalışmalarımızı yapmamız lazım ve bununla ilgili bütün eylemler, söylemler ne ise bunları basın olarak yapmamız lazım ve ya yapması gerekenleri de uyarmamız lazım. Bizim başlatıcı rolü oynamamız lazım. Dezenformasyon, iftira ve yalan meselesi maalesef sık sık gördüğüm olaylardan biri. Bu konuda da çok hak ve hukuk meselesi var. Bizim de burada şunu yap, bunu yap diye şikayette bulunmak yerine yine bizim yerli ve milli basınımızın bu konuda da tepki vermesi lazım. Yani bunların doğrusunu çıkarması lazım” ifadelerini kullandı.

    “Ege Denizi ‘dostluk ve barış denizi’ olsun, zenginlikler adil paylaşılsın”

    Yunanistan ile problemlerin çözümünde samimi ve ciddi olduklarını söyleyen Bakan Akar, “Yakın zamanlarda bir hudutlar konusu var. Bir fotoğraf çıkıyor, bir film çekiliyor ve bir video konuluyor. Aslına bakılınca bir şey yok ama bunun üzerine de muhakeme yapılıyor. Bunun üzerinden haberler geliştiriliyor. Bu manada da basın mensuplarının görevleri önemli. Biz Yunanistan’la problemlerimizi hukuk içerisinde çözmeye çalışıyoruz. Bu konuda çok samimiyiz ve çok ciddiyiz, istekliyiz. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Ege Denizi ‘dostluk ve barış denizi’ olsun. Buradaki zenginlikler taraflarca adil bir şekilde paylaşılsın. Asıl konu bu, hal böyleyken bir şekilde dezenformasyon var. Tam hatırlamıyorum bundan 3-5 sene önce Yunanistan televizyonunda bir video gösteriliyor. Videoda da bizim birlikler var, çıkarmacılıkları var. Çıkarmaya gidiyorlar. Türkler adaya geliyor diye çıkardılar ve o kadar ciddiye alıyorlar ki adalar boşaldı diyorlar. Ana karaya gitti diyorlar. Bu video ise bizim 10-20 sene önce yapılmış olan bir tatbikattaki normal yayınladığımız bir video. Bu konularda uyanık olmamız lazım. Hak ve hukuku tesis edebilmek için de bilgili olmak ve güçlü olmak lazım. Biz yerli ve milli olanın yanındayız. Bu bayrak bizim bayrağımız. Bunun için yapmamız gereken ne varsa yapacağız inşallah” dedi.

  • “Uluslararası hukuk, NATO’nun Yugoslavya’ya saldırdığı 1999 yılında öldü”

    “Uluslararası hukuk, NATO’nun Yugoslavya’ya saldırdığı 1999 yılında öldü”

    NATO’nun 24 Mart 1999’da eski Yugoslavya topraklarındaki hedeflere yönelik başlattığı Müttefik Güç Harekatı’nın üzerinden 24 yıl geçti. Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, harekatta hayatını kaybedenler için Sombor şehrinde düzenlenen anma törenine katıldı. Vucic törende yaptığı konuşmada, “Modern uluslararası hukuk 24 yıl önce öldü. Dünyada 1989’da, 1990’da eski düzeni yıkarak yeni düzen kuranların rahatsız olduğu ve özgürlüğü için mücadele eden küçük bir ülkeye yapılan saldırıdan daha kötüsü yaşanamazdı. Topraklarımızı paramparça edeli, 79 çocuğu, 2 bin 500 vatandaşı, sadece sivilleri değil, asker ve polisleri de öldüreli 24 yıl oldu. Siz kimsiniz ki kendi topraklarında ve kendi ülkesindeki askerlerimizi ve polislerimizi öldürüyorsunuz? Askerlerimizi, polislerimizi öldürme hakkını nereden aldınız? Size bu hakkı kim verdi” dedi.

    NATO’nun bombardımanı “insani felaketten kaçınma bahanesiyle” gerçekleştirdiğini ifade eden Vucic, “Hiçbir insani felaketi önlemediniz” diye konuştu. Vucic, NATO’nun 1999’daki “saldırganlığının” ancak tüm Sırplar yok edildiğinde unutulacağını kaydetti.

    “Saldırıyı, dünyadaki egemenliklerini göstermek ve Kosova’yı Sırbistan’ın elinden almak için gerçekleştirdiler”

    “Saldırı, gururlu Sırp halkını yıkmayı başaramadı” diyen Vucic, “Biz barış istiyoruz, savaş istemiyoruz. Ne NATO ile ne de başkasıyla çatışmak istiyoruz, ancak şunu da belirtmeliyim ki gerekirse ülkemizi savunuruz” dedi.

    Ülkesinin kırmızı çizgilerine saygı duyulması gerektiğinin altını çizen Vucic, Sırbistan’ın artık 1999’da olduğu gibi kolay lokma olmadığını ve muhtemel saldırılara karşı güçlenmesi ve gelişmesi gerektiğini belirtti. Vucic, Müttefik Güç Harekatı’na 19 güçlü ülkenin dahil olduğunu hatırlatarak, “Saldırıyı birini korumak için değil, dünyadaki egemenliklerini göstermek ve Kosova’yı Sırbistan’ın elinden almak için gerçekleştirdiler” ifadelerini kullandı.

    Sırbistan’ın geleceğe sahip çıktığını ve bu nedenle barışı muhafaza etmeye çalıştığını vurgulayan Vucic, “Bu nedenle Arnavutlar, Boşnaklar, Hırvatlar ve tek bir ülkeye saldıran 19 güçlü ülke ile herhangi bir çatışma içerisinde girmek istemiyoruz” şeklinde konuştu.

    Öte yandan, NATO’nun Federal Yugoslavya Cumhuriyeti’ne yönelik Müttefik Güç Harekatı, 24 Mart 1999’da başlayıp 78 gün sürmüştü. Operasyonunun ana nedeni, Kosova’daki Arnavut nüfusun soykırımını önlemekti.