Etiket: iklim değişikliği

  • “Afet, Acil Durum ve İklim Değişikliği Bakanlığı kurulmalı”

    “Afet, Acil Durum ve İklim Değişikliği Bakanlığı kurulmalı”

    Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi, BAOB Akademik Odalar Birliği’nde 17 Ağustos 1999’da meydana gelen Gölcük merkezli depremin 25’inci yıl dönümünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

    “6 Şubat depremlerinin maliyeti 104 milyar dolar”

    Depremlerin yaşanması sonrası birçok doğal afetin de tetiklendiğini vurgulayan Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yıldız, “17 Ağustos 1999 tarihinde gerçekleşen Marmara Depremi’nin üzerinden 25 yıl geçti. Bu büyük felaket, ülkemizin deprem gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmesine neden olmuş ve binlerce vatandaşımızı kaybetmemize, yüzbinlerce insanımızın evsiz kalmasına yol açmıştır. Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, bu acı olayın yıldönümünde bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, Türkiye’nin deprem kuşağında yer aldığı gerçeği asla unutulmamalıdır. Depremler, jeolojik yapımızın bir sonucu olarak her an karşımıza çıkabilecek ve mevcut durumumuz itibarıyla da maalesef ülkemizde afete dönüşebilecek doğa olaylarıdır. Bu nedenle, depreme karşı bilinçli, hazırlıklı ve dirençli bir toplum oluşturmak, en temel sorumluluğumuzdur. Deprem öncesi alınması gereken önlemler, sadece binaların depreme dayanıklı inşası ile sınırlı kalmamalı; aynı zamanda Parsel Bazında Zemin Etütleri, İmar Planına Esas Mikrobölgeleme Etüt çalışmaları ve yerleşim alanlarının doğru seçimi gibi jeolojik veriler ışığında bilimsel yaklaşımlarla desteklenmelidir. Bu çalışmaların yapılmadığı, bilimin ve mühendislik ilkelerinin göz ardı edildiği her durumda, yaşanacak kayıplar kaçınılmaz olacaktır.

    17 Ağustos 1999 tarihinde, saat 03.02’de Gölcük merkezli meydana gelen 7.6 büyüklüğündeki deprem, Kocaeli, Sakarya, Düzce, İstanbul, Yalova ve Bolu illerimizde resmi rakamlara göre 18 bin 373 kişinin yaşamını yitirmesine, yaklaşık 50 bin kişinin yaralanmasına, 375 bin konut ve iş yerinin yıkılması veya hasar görmesine neden olmuştur. Bu büyük felaketin üzerinden 25 yıl geçmiş olmasına rağmen ülkemizde yeterli tedbirlerin alınmaması nedeniyle sadece depremler değil çok sayıda doğa kaynaklı afet her yıl yüzlerce yurttaşımızın can kaybına, milyarlarca lira ekonomik kayıplara neden olmaya devam etmektedir. Ülkemiz, bulunduğu coğrafyanın jeolojik, jeomorfolojik ve tektonik yapısı gereği depremler başta olmak üzere heyelan, kaya düşmesi, sel, taşkın, çığ, oturma-çökme, obruk, tıbbi jeolojik riskler gibi jeolojik ve hidrolojik kökenli afetlerin yanı sıra kuraklık, fırtına, hortum, aşırı sıcaklık ve kar yağışı gibi meteorolojik afetler ile yüzey ve yeraltı yangınları, salgın hastalıklar, musilaj gibi biyolojik afetlerin etkisi altında yaşamaya devam ediyor. Resmi rakamlara göre sadece 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin maliyeti 104 milyar dolar olarak açıklanmış olup, tamamen normale dönüş ise hala tamamlanamamıştır” dedi.

    “Afet, Acil Durum ve İklim Değişikliği Bakanlığı kurulmalı”

    Afetlerle bütünleşik mücadele için Afet, Acil Durum ve İklim Değişikliği Bakanlığı kurulması gerektiğini söyleyen Yıldız, “Ülkemizde doğa kaynaklı afetlerle mücadele için milat olduğu varsayılan 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen, doğa kaynaklı afetler karşısındaki toplumsal, sosyal, ekonomik, kurumsal ve teknik altyapımızdaki kırılganlık katlanarak artmış, getirilen çözümler ise afet risklerini azaltmak yerine, ‘pansuman olmanın’ ötesine geçememiştir. ‘Neşter vurmanın’ zamanı ise elbette gelmiştir. Ülkemizde afet yönetimi anlayışının, sadece kriz anlarında değil, proaktif bir yaklaşım benimsenerek risk azaltma ve zarar önleme odaklı olarak geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda, jeoloji mühendislerinin bilgi ve deneyimlerinin, deprem risklerinin azaltılmasına yönelik olarak etkin bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini bir kez daha yetkililere hatırlatıyoruz. Deprem, sel, taşkın, heyelan gibi doğa kaynaklı olayların afete dönüşmemesi ve ülkemizde yaşanan acıların tekrarlanmaması için doğa ve insan kaynaklı afet risklerine karşı ‘etkin bir mevzuat altyapısını, güçlü kurumsal yapılanmayı, afet güvenliğini önceleyen bir ekonomiyi, tedbirleri kararlılıkla uygulayan bir siyaseti ve afet farkındalığı yüksek bir toplumu’ oluşturmak ve bu yolda ilerlemek zorundayız.

    Bu çerçevede risk azaltma odaklı ve bütünleşik bir afet yönetim sisteminin kurumsal yapılanması yeniden düzenlenmeli, tüm afet hizmetleri için dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, acilen ‘Afet, Acil Durum ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ kurulmalıdır. 39 yıl önce yürürlüğe giren ve ‘Amaç’ başlığı altında dahi afet güvenliğini göz ardı etmiş olan 3194 sayılı İmar Kanunu günümüz şehircilik, planlama, yapı üretim ve denetim hizmet ihtiyaçlarına yanıt veremez ve ulusal afet mevzuatıyla kopuk bir durumdadır. İmar yasasının BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında yer alan ‘İnsan Odaklı Dirençli Kentler’ oluşturulmasına hizmet edecek, afet mevzuatı ile uyumlu, mevcut planlama sürecindeki karmaşayı giderecek şekilde yeni bir ‘İmar Kanunu’ hazırlanmalıdır. Yıkılan veya hasar gören binalarımız üzerinde yapılan incelemelerde, bina yıkımlarının dört ana temel nedenden kaynaklandığı bilinmektedir. Bunlar, binanın oturduğu zeminin niteliğinden kaynaklanan sorunlar, inanın taşıyıcı sisteminden kaynaklanan sorunlar, binada kullanılan malzeme ve işçilikten kaynaklanan sorunlar, yapı üretim süreçlerinin denetiminden veya denetimsizliğinden kaynaklanan sorunlar, şeklinde sıralanabilir. Yukarıda belirtilen sorunların çözümü için yapı risklerinin yönetimini esas alan müstakil bir ‘Yapı Üretim ve Denetim Kanunu’na ihtiyaç olduğu açıktır. Bu durum 2004 yılında toplanan ‘Deprem Şurası’nın sonuçlarından biri olup, böylece yapı üretimini ve işletimini ilgilendiren tüm hususların bütüncül bir yaklaşımla ele alınması önerilmiştir. Yapılacak yeni düzenleme ile imar ve afet mevzuatıyla uyumlu, afet risklerini azaltmaya odaklanan yeni bir yapı üretim ve denetim sistemi oluşturulmalıdır. Böylece planlama ve yer seçiminden başlamak üzere zemin ve temel etüdü, güçlendirme/iyileştirme, projelendirme, yapıda kullanılan malzeme ve işçilik ile denetim süreçleri yeniden tanımlanmalıdır. Bu sistemde yapı denetimi; kamusal denetimi esas alan bir anlayışla, zemin ve temel etütlerinin yerinde denetimini de esas alacak bir biçimde inşa süreçlerinin her aşamasında etkin bir şekilde işletilmelidir” şeklinde konuştu.

    “Zemin etütleri hızlanmalı”

    Depremlere karşı alınacak önlemlerin sadece bina odaklı olarak kalmamasını söyleyen Yıldız, “Deprem öncesi alınması gereken önlemler, sadece binaların depreme dayanıklı inşası ile sınırlı kalmamalı; aynı zamanda başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere ülkemizdeki tüm illerin 1’e 1000 ölçekli Jeolojik-Jeoteknik ve Mikrobölgeleme Etütleri hızla tamamlanmalı; bu etütlerin sonuçlarına göre Bütünleşik Afet Yönetimini esas alan, bütün doğal tehlikeleri göz önüne alan ‘Master Planlar’ hazırlanarak afet güvenliğinin gerektirdiği imar plan revizyonları ve diğer risk azaltma önlemleri birlikte uygulanmalıdır. Deprem, sel, taşkın, heyelan gibi doğa kaynaklı her bir afet tehlikesi için tekil veya çoklu tehlike haritaları üretilerek mekânsal planlama sürecine entegre edilmeli, fay zonları üzerinde yapılacak paleosismolojik araştırmalar sonucu belirlenen sakınım bantları ile DSİ Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan havza plan ve raporlarında belirtilen ‘Taşkın Tehlike Haritaları’ndaki riskli alanlar imar planlarına işlenmeli, bu alanlarda bina ve bina türü yapıların yapılmasına sınırlama getirecek ve mevcut risk altındaki yapıların geleceğini planlayan düzenlemeler acilen hayata geçirilmelidir. 2023 yılında Resmî Gazete’de yayımlanan ‘Belediye ve Bağlı Kuruluşları ile Mahalli İdare Birlikleri Norm Kadro İlke ve Standartlarına Dair Yönetmelik’ değişikliği ile Büyükşehir Belediyelerinde ‘Afet İşleri Daire Başkanlığı’, İlçe Belediyelerinde ise ‘Afet İşleri Müdürlüğü’ kurulması zorunlu hale gelmiştir. Ancak bu birimlerin görev tanımları, amaç ve organizasyon şemaları olmadığından bazı belediyelerde maalesef yanlış yorumlanmakta ve görevlendirmeler yapılmaktadır. Bu birimlerde jeoloji mühendislerinin yetkilendirilmesi, doğa kaynaklı afetlerin kök nedenlerinin tespiti, risklerin giderilmesi veya azaltılması, İl Afet Risk Azaltma Planları (İRAP) ve ‘Türkiye Afet Risk Azaltma Planı 2022-2030 (TARAP)’ çalışmalarında etkin rol alınması açısından önem arz etmektedir. Aksi takdirde mevcut durumu ile tüm çalışmaların daha önce çok sayıda örnekte yaşandığı gibi, eyleme dönüşemeden ‘tozlu raflarda’ kalma ihtimali büyüktür. Bu daire başkanlığında ve müdürlüklerinde yapılan tüm çalışmaların yaşama geçirilebilmesi için eylemliliklerden sorumlu birimlerin bilgilendirilmesi, bu eylemlilikleri yerine getirebilmek için gerekli finansal kaynakların oluşturulması, sürekli izleme, kontrol ve denetim mekanizmaları oluşturularak eylemliliklerin hayata geçirilip geçirilmediğine ilişkin bilgiler kamuoyu ile paylaşılmalıdır. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak hemen hemen her ağızdan duymaya alıştığımız ‘17 Ağustos’u Unutmadık’ söylemi yerine başta Bursa Valisi, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve İlçe Belediye Başkanlarımız olmak üzere ilgili ve sorumlu tüm kurumlar ile vatandaşlarımıza şu soruyu yöneltiyoruz; ‘gerçekten de unutmadık mı’” ifadelerini kullandı.

  • Kuraklık nedeniyle kuruyan göl doldu

    Kuraklık nedeniyle kuruyan göl doldu

    Van Gölü’nün kuzeyinde bin 650 metre yükseklikte bulunan ve 0.6 kilometrekare genişliğe sahip Heybeli Gölü, yaşanan iklim değişikliği ve kuraklık nedeniyle tamamen kurumuştu. Bu sene etkili olan yağışlar nedeniyle tekrar dolan göl, kuşlara da yeniden ev sahipliği yapmaya başladı. Cıvıl cıvıl kuş sesiyle bilinen ve serinlemek isteyen çocukların uğrak yeri olan Heybeli Gölü’nün çevresi ise hayvanlar için otlanma alanı oldu.

    Açıklamada bulunun Orhan Emen isimli vatandaş, gölün kendileri için kıymetli olduğunu söyleyerek, “Su ve kuş sesi insanları mest ediyordu. Ancak bu sene yağışlar nedeniyle gölümüz tekrar eski haline döndü. Çok iyi bir durum. İnşallah böyle devam eder” dedi.

  • İklim değişikliği, denizlerdeki biyoçeşitliliği etkiledi

    İklim değişikliği, denizlerdeki biyoçeşitliliği etkiledi

    Denizlerde yaşanan biyoçeşitlilik kaybının, karada görülenden daha yoğun yaşandığı açıklanırken, Doğu Akdeniz’de yaşanan deniz suyu sıcaklığı değişiminin denizlerdeki biyoçeşitliliği doğrudan etkilediğini belirten Akdeniz Koruma Derneği, Dünya Biyoçeşitlilik Günü’nde deniz suyu sıcaklığında yaşanan değişiminin biyoçeşitliliğe olan etkisine dikkat çekti.

    2012 yılından beri Türkiye’nin Güney Ege kıyılarında denizel ekosistemlerin izlenmesi ve korunması için çalışmalar yürüten Akdeniz Koruma Derneği, izleme çalışmaları arasında yer alan ve Türkiye’nin Güney Ege kıyılarında farklı noktalara yerleştirdikleri izleme istasyonlarıyla deniz suyu sıcaklığını anlık olarak ölçüp kaydederek yaşanan değişimi takip ediyor.
    2015 yılından bu yana Gökova Körfezi’nde, 2020 yılı itibarıyla ise Fethiye-Göcek, Kaş-Kekova ve Datça-Bozburun deniz koruma alanlarında yüzeyden 40 metre derinliğe kadar her 5 metrede bir yerleştirilmiş olan sıcaklık ölçerlerle, deniz suyu sıcaklıkları günbegün anlık olarak kaydedilirken, çalışmalardan elde ettiği çıktıları kamuoyu ile paylaşıyor. Bu izleme çalışmaları, deniz suyu sıcaklığındaki mevsimsel ve yıllık değişimleri, iklim ve insan faaliyetleri gibi faktörlerin etkilerini anlamak için büyük önem taşıyor. Deniz suyu sıcaklığında yaşanan değişimler birçok canlı türünü ve içerisinde yaşadıkları habitatları olumsuz etkiliyor.

    İklim değişikliği, denizlerdeki biyoçeşitliliği etkiledi

    “Denizlerde yaşam su sıcaklığına bağlıdır”

    Akdeniz Koruma Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Kızılkaya çalışmalarından elde verilen sonuçlar hakkında yaptığı değerlendirmede, “Çalışmalarımızdan elde ettiğimiz verilere göre özellikle 2022 ve 2023 yılları arasında gözlenen fark şimdiye kadar elde edilen en çarpıcı rakamlardır. 2022 yılında yaklaşık 25 metrede bulunan termoklin seviyesinin 2023 yılında bariz bir şekilde 30 metrenin altına inmiş olduğu görülmektedir. 27 derece ila 29 derece arası sıcaklıklar 2023 yılının Ağustos ve Eylül aylarında 30 metre derinliğe kadar etkisini göstermiş, özellikle 2023 Ekim ayının tamamında 40 metre derinliğe kadar 26 derece sıcaklık gözlenmiştir. Bir önceki seneye kıyasla 2023 Ekim su sıcaklıklarının 3-4 derece kadar artmış olduğu net olarak anlaşılmaktadır. Bu artış, istilacı ve yabancı balıklar ile omurgasız türlerin derin sularda da etkisini artırabileceği gibi Akdeniz’e özgü sünger ve koralin türlerinin ciddi bir sıcaklık stresine maruz kalması anlamına gelmektedir. Antalya Kaş’a baktığımızda ise Gökova’ya kıyasla en yüksek su sıcaklıklarının 2021 yılında kaydedildiğini, Ağustos ve Eylül 2021 aylarında 29 derece su sıcaklığının neredeyse 40 metre derinliğe kadar indiğini görüyoruz” dedi.

    “Alg popülasyonları azaldı”

    Denizlerde görülen ısı dalgalarının sonuçlarına dikkat çeken Kızılkaya, “Bu ısı dalgalarının sucul ekosistemlerin birincil üreticileri olan alglerin üremeleri başta olmak üzere fizyolojilerini olumsuz etkilemesinin yanında, hem deniz suyu sıcaklıklarında, hem de ani ısı dalgalarının sıklığında görülen artış, son yıllarda alg popülasyonlarında azalmalara neden oluyor. Birçok tür için beslenme, barınma, saklanma ve üreme ortamı oluşturan alglerin azalışı dolaylı olarak habitat oluşturduğu tüm canlıları olumsuz yönde etkilediği, birçok balık türünün üreme ve göç dönemlerini de değiştirdi” dedi.

    İklim değişikliği, denizlerdeki biyoçeşitliliği etkiledi

    Değişen su sıcaklığı birçok yabancı ve istilacı türe davet çıkarıyor

    Denizlerde yaşanan ısınmanın, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu kökenli yabancı ve istilacı türlerin kıyılarda yaşam alanı bulmasına sebep olduğu belirtilen açıklamada, Süveyş Kanalı’nın açılması ve insan faaliyetleriyle kıyılarda görülmeye başlanan birçok tropik türün, ısınan sularda kolayca yaşama ve üreme alanı bulduğu aktarıldı.
    AKD Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Kızılkaya, biyoçeşitlilikte yaşanan bu hızlı kaybın reçetesinin ise daha fazla deniz koruma alanlarının belirlenmesi, yıkıcı ve aşırı insan faaliyetlerinin yönetilmesi olduğuna işaret etti.

  • İklim değişikliğine dikkat çektiler

    İklim değişikliğine dikkat çektiler

    Tokat gönüllü Turizm ve İklim Elçisi Fatma Esin Tuna, arkadaşları Sema Şen ve Nasibe Boyraz ile birlikte küresel iklim krizi ve bu yıl kar yağmamasına dikkat çekmek amacıyla etkinlik düzenledi. Kentin büyük meyve sebze halinden olan çarşamba pazarına giden gönüllü turizm elçileri kardan adama hasret kalan vatandaşlara sürpriz yaptı. Pazardan aldıkları lahana, havuç ve yeşillik ile kardan adam yerine lahana adam yapan elçilere destek gecikmedi. Lahana adam yaşlıların aklına eski günleri getirdi. Çocukluklarındaki yağan kar yağışlarını hatırlayan yaşlılar lahana adamla fotoğraf çektirmeyi unutmadı. Bazı vatandaşlar ise kasketini lahana adama taktı. Bazı anneler ise kardan adamı göremeyen çocuklarına lahana adamla kış mevsimini anlatmaya çalıştı. Lahana adamı gören 7’den 70’e herkes hayrete düştü.

    “Herkes üzerine düşen hassasiyeti göstermeli”

    Bu sene Tokat’a kar yağmadığına vurgu yapan Tokat Gönüllü Turizm ve İklim Elçisi Fatma Esin Tuna, “Kış boyunca bekledik. Artık cemre de düştü. Kar yağsa da daha yere düşmeden eriyecek. Böyle olunca da biz doğanın ve iklim krizinin etkilerini yaşamaya başladığımız için, doğayı korumamız gerektiğini vurgulamak istedik. Lahanadan kardan adam yaptık. Ama doğaya sahip çıkmazsak bir gün iklim krizinin sonrası da gıda krizi olur. Bu lahanayı da bulamayız. O yüzden herkes üzerine düşen hassasiyeti göstermeli. Suyumuza sahip çıkmalıyız. Doğamıza sahip çıkmalıyız. Dünyayı daha uzun yıllar dengesini korumalıyız. Tokat’ın büyük pazarlarından birisi olan çarşamba pazarındayız. Lahana adamı çok beğendiler ve herkes tabii bizim yaşadığımız bu duyguyu herkes yaşıyor. Kar beklediler, yağmadı. Lahanayla idare ediyoruz” dedi.

    Lahanayı gören vatandaşlar ise eski günleri yâd etti.

  • Aynı günden iki farklı kare

    Aynı günden iki farklı kare

    Kış şartlarının en sert yaşandığı şehirlerden biri olan Sivas’ın kar yağışına ve soğuk havaya hasreti devam ediyor. Sivas’ta ocak ve şubat aylarında karla kaplanan şehirde son yılların en kurak kışı yaşanıyor.

    Hava sıcaklığının mevsim normallerinin üzerinde seyrettiği Sivas’ta kuraklık endişesi de had safhaya çıktı. Sivas’ta geçtiğimiz yıl 1 Şubat gününde çekilen fotoğraflar ile bu yıl 1 Şubat gününde aynı noktalardan çekilen görüntüler yaşanan mevsimsel değişmeyi gözler önüne serdi.

    “Bu sene yazdan kalma günler yaşanıyor”

    Geçen yıl kar yağışının daha çok olduğunu belirten Ennur Şahin, “Burada öğrenciyim, geçen yıl burası karlar altındaydı. Hava oldukça soğuktu, belediye ekipleri çalışmalar yapıyordu. Buzlanmaya karşı çalışmalar, kar küreme çalışmaları yapılıyordu ama bu sene yazdan kalma günler yaşanıyor.

    Hava biraz soğuk ama güneş ısıtıyor. Çok az bir kar tabakası var ama yeterli değil. Geçen sene bu zamanlarda bere, atkı takıyorduk; bu yıl biraz daha ince giyiniyoruz” şeklinde konuştu.

  • İklim değişiklikleri epilepsiyi arttırıyor

    İklim değişiklikleri epilepsiyi arttırıyor

    ESOGÜ Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Demet İlhan Algın, halk arasında ‘Sara hastalığı’ olarak da bilinen epilepsi hastalığının son yıllarda artış gösterdiğini söyledi.

    Öncelikle epilepsi hastalığı hakkında bilgiler veren Algın, yapılan araştırmalar sonucunda küresel ısınma ve iklim değişikliğinin epilepsi nöbetleri üzerinde önemli bir faktör olduğunun ortaya çıktığını belirtti. Epilepsi nöbetlerinin beyindeki sinir hücrelerindeki ani ve kontrolsüz elektriksel aktive sonucunda meydana geldiğini, hastalarda kasılma ve şuur değişikliğine yol açtığını dile getiren İlhan, hastalığı tetikleyen faktörlerin öğrenilmesinin tedbir alabilme yolunda çok önemli olduğunu belirtti.

    “Bu tedbirlerle hastaların nöbetlerini azaltabilir ve hayat kalitesini çok daha iyi bir hale getirebiliriz”

    Epilepsi nöbetlerini etkileyen faktörler hakkında konuşan Doç. Dr. Demet İlhan Algın, Dünya Sağlık Örgütü ve çeşitli şirketler tarafından yapılan araştırmalar olduğunu söyledi.

    Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin nöbetleri etkilediğini dile getiren Algın, “Epilepsiyi etkileyen çok faktör olduğunu biliyoruz, ama son zamanlarda yaşanan özellikle küresel kriz, iklim değişiklikleri, atmosferdeki basınç oranları, sıcaklıkların ve nem oranının artması bunlar epilepsi nöbetlerinin arttığını gösteriyor. Yapılan çalışmalar var ve bununla ilgili yapılan çalışmalarda bu epilepsi nöbetlerinin şiddetinin ve sayısının artması üzerine yapılan çalışmalar ve konuyla ilgili olarak Dünya sağlık Örgütü’nün çeşitli şirketlerin yaptığı bir takım araştırmalar var. O yüzden son zamanlarda giderek artan epilepsi nöbetlerinde iklim krizi ve değişikliğinin çok önemli bir faktör olabileceğini, bu yaz yaşadığımız gibi temmuz ağustos ayında normallerinin üzerinde bir sıcaklık yaşamıştık, biz de kendi hastalarımızı gözlemlediğimizde nöbetlerin de artış oldu. Bunlar bizim için önemli faktörlerden biriydi. Bu faktörleri belirlemek neden önemli? Neden bunları vurguluyoruz? Çünkü bunları tespit edersek, tetikleyen faktörlerin neler olduğunu bilirsek, bunları önlemeye yönelik bir takım tedbirler de alabiliriz ve bu tedbirlerle hastaların nöbetlerini azaltabilir ve hayat kalitesini çok daha iyi bir hale getirebiliriz” dedi.

  • İklim Değişikliği ve Afet Yönetimi

    İklim Değişikliği ve Afet Yönetimi

    Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından ilk olarak 2017 yılında düzenlenen Sosyal Hizmet Kampı’nın dördüncüsü ‘İklim Değişikliği, Afet Yönetimi ve Sosyal Hizmet Uygulamaları’ ana temasıyla Marmaris Asparan Kamp alanında gerçekleştirildi.

    Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Sosyal Hizmet Kampına Türkiye’den Hacettepe Üniversitesi, Başkent Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Adnan Menderes Üniversitesi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, İngiltere Liverpool Hope Üniversitesi, Oxford Brookes Üniversitesi, Atina West Attica Üniversitesinden sosyal hizmet alanında eğitimine devam eden 24 öğrenci ve 7 akademisyen katıldı. Kampa ayrıca Yunanistan Sosyal Hizmet Uzmanları Birliği Başkanı ve saymanı dahil 4 katılımcı, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneğinden 2 katılımcı ve Büyükşehir Belediyesinden 11 kişi katıldı.
    Marmaris Asparan Kamp alanında gerçekleştirilen İklim Değişikliği, Afet Yönetimi ve Sosyal Hizmet Uygulamaları’ kampının sonuç beyannamesi önümüzdeki günlerde yayınlanacak.

    Muğla Büyükşehir Belediyesi, 2017 yılında Sosyal Hizmet Kampı, ‘Sosyal Hizmetlerde Hak Temelli Yaklaşımlar’ ana temalı, 2018 yılında Sosyal Hizmet Kampı ‘Göç ve Göçmen Sorunları’ ana teması ve 2019 yılında ‘Dezavantajlı Kadın Sorunları Üzerine Yerel Yönetim Uygulamaları’ ana teması ile uluslararası kamp gerçekleştirdi.

  • Türkiye, 2 dünya kadar harcadı

    Türkiye, 2 dünya kadar harcadı

    İklim değişikliği, nüfus artışı, ormansızlaşma ve kentleşme gibi faktörler doğal kaynakların hızla tükenmesine yol açıyor. Küresel Ayak İzi Ağı (GFN), 2023 yılında Dünya Limit Aşım Günü’nün 2 Ağustos olduğunu açıkladı. Bu, dünyanın sunduğu doğal kaynakların o yıl içinde tükenmiş olduğu anlamına gelir ve 3 Ağustos’tan itibaren gelecek yılın kaynakları kullanılmaya başlanacaktır.

    Her ülkenin kendi limit aşım günü, ülke bazında tüketilen kaynaklara göre hesaplanıyor. Dünya genelinde doğal kaynak kullanımı ve tüketim alışkanlıkları eşit değil, gelişmiş ülkelerde daha fazla tüketim görülüyor ve bu da limit aşım günlerinin daha erken bir tarihe gelmesine neden oluyor.

    Doğal kaynakların hızla tükenmesi, ilerleyen yıllarda su ve gıda kıtlığı gibi sorunlara yol açabilir ve iklim göçü gibi sonuçlara neden olabilir. Bu nedenle, doğal kaynak kullanımının sınırlandırılması ve tasarruf önlemlerinin alınması önemlidir.

    Örneğin, binalarda enerji tasarrufu sağlayacak önlemler alınabilir ve atık suların geri dönüşümü teşvik edilebilir. Bilinçli tüketici alışkanlıkları da oluşturularak doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanılması hedeflenmelidir.

  • Hava kalitesi kayıt altına alınacak

    Hava kalitesi kayıt altına alınacak

    Mudanya Belediyesi İklim Değişikliği ve Sıfır Atık Müdürlüğü bünyesinde Hava Kalitesi Ölçüm İstasyonu kurulumuna başladı. Güzelyalı’da İDO çıkışı ve lambalarda, Tirilye Sanat Evi önü, Mudanya Balıkçı Barınağı ile Mudanya İskele Meydanı olmak üzere 5 ayrı noktada ölçüm cihazları kurulacak.

    Hava kalitesi ve sıcaklık / nem gibi veriler, anlık olarak belediyenin web sitesine aktarılacak. Mudanyalılar ilçedeki hava kalitesini ve sıcaklık dağılışını, web panelinden takip edebilecek.

    İklim değişikliğinin halk sağlığı üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkileri azaltmayı hedeflediklerinin altını çizen Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz, “Hemşehrilerimin yaşam kalitesini artırmak hedefiyle, yaşanabilir bir çevre ve solunabilir bir hava için, ulusal ve uluslararası standartlar çerçevesinde hizmetlerimizi sürdüreceğiz” diye konuştu.

  • İklim değişikliği zeytini de vurdu

    İklim değişikliği zeytini de vurdu

    Antalya Ticaret Borsasının (ATB) düzenlediği Zeytin ve Zeytinyağı Sektörel Analiz Toplantısı, ATB Başkan Yardımcısı Halil Bülbül başkanlığında yapıldı. Toplantıya, ATB üyeleri, zeytin ve zeytinyağı üreticileri katıldı.

    ATB Başkan Yardımcısı Halil Bülbül, zeytin ve zeytinyağının Antalya ekonomisi için önemine dikkat çekerken, sektörün sorunları ve çözüm önerilerini görüşmek üzere sektör paydaşlarıyla bir araya gediklerini kaydetti. Bülbül, toplantıda dile getirilen sorun ve önerilerin ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşılacağını kaydetti. Bülbül, toplantıya katılanlara teşekkür etti.


    Zeytinde yok yılı

    ATB 4. Komite Üyesi, zeytin ve zeytinyağı üreticisi Zafer Tan, geçen yıl iyi bir sezon geçiren zeytinde iklimin de etkisiyle bu yıl “yok yılı” olacağını kaydetti. Tan, “Geçen yıl kış soğuk geçti, ağaç uyudu. Bu yıl iklim değişikliğinden dolayı ağaç uyumadı, hasatla birlikte sürgün devam etti. Zeytin çiçek verdi ama boş çiçek verdi. Zeytinde geçen yıla göre yüzde 50’ye yakın rekolte kaybı bekleniyor” diye konuştu. Tan, rekolte kaybı nedeniyle zeytinyağı fiyatlarının da artacağını söylerken, “Yeni sezonda zeytinyağını daha pahalı yiyeceğiz” dedi.

    Zeytin bakım istiyor

    Zeytin ağaçlarının bakımsızlığına dikkat çeken Zafer Tan, “Antalya bölgesindeki zeytinlerde halkalı leke yaprak hastalığı var, bu mantar bir hastalık. Bu hastalıkla mücadele etmezsek yaprak kurur, yaprağın altındaki meyve gözü de kurur. Meyve gözü kuruyan ağaç meyve vermez. Bunun için üreticinin düzenli olarak zeytin ağacının bakımını ve ilaçlamasını yapması gerekiyor. Zeytin ağaçlarına bakım yapmazsak zeytin ağaçları kurur. Önce ağaç küflenir, sonra ağacın meyvesini sıkacağımız makine işlemediği için makine küflenir” diye konuştu.


    Antalya markalaşmalı

    Ulu Zeytinyağı Fabrikası sahibi Mustafa Fettahoğlu, zeytin diyarı Antalya’nın zeytinyağı konusunda markalaşma sıkıntısı yaşadığını kaydetti. Antalya zeytinyağlarının tanıtımına ağırlık verilmesini isteyen Fettahoğlu, “Dünyada yerel ürünlere ilgi artıyor. Bu fırsatı değerlendirmeliyiz” ifadelerini kullandı.