Etiket: iklim krizi

  • İklim krizine karşı 40 bin ağaç toprakla buluştu

    İklim krizine karşı 40 bin ağaç toprakla buluştu

    Belediye tarafından gerçekleştirilen ağaçlandırma projeleriyle yeşil alanların sayısı ve kalitesi önemli ölçüde arttı. Son beş yılda ilçeye 40 bin ağaç dikildi. Yaz döneminde, dikilen ağaçların sulaması gündüz 3 tanker ve gece 4 tanker ile yapılırken, havuz temizliği ve park yıkama işlemleri de rutin olarak gerçekleştiriliyor. Ayrıca çim biçimi, tırpan, form biçimleri ve ağaç budama işlemleri düzenli olarak yapılıyor.

    Bu projeler, Ümraniye’nin sürdürülebilirliğini ve şehirdeki yeşil alanların kalitesini artırmayı hedefliyor. İlçe sakinleri, her geçen gün artan yeşil alanların keyfini çıkarırken, çevre dostu bu girişimlerin şehirde olumlu bir etki oluşturması bekleniyor.

  • Bursa’da iklim krizine karşı dayanışma çağrısı

    Bursa’da iklim krizine karşı dayanışma çağrısı

    Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği tarafından Bursa’da özel bir otelde 41. Olağan Meclis toplantısı gerçekleştirildi.

    Düzenlenen toplantıya 45 Belediye Başkanı ve 200 üye katılım gösterdi.

    Toplantıda konuşan Sağlıklı Kentler Birliği Başkanlığına seçilen İzmir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, “Seçimden sonra aldığımız görevlerimizde yürekten başarı diliyorum. Sağlıklı Kentler Birliği çatısı altında sizlerin çalışmalarına katkı vermeyi diliyorum. Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne de katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum. Amaçları olan bir birlik ve hepimize çok önemli görevler düştüğünü ifade etmek isterim. Her birimiz Türkiye’nin farklı kentlerinden geldik. Bu birliğin amacı kurmuş olduğumuz kentlerde sağlıklı bir yaşam için gerekli olan altyapıyı kurmak ve bu çatı altında ortaya çalışmalar çıkarmak. İnsan sağlığı, toplum sağlığı çatısı altında çok fazla şey konuşabiliriz ama her geçen yıl daha fazla hissettiğimiz iklim krizi her toplumun karşı karşıya kaldığı bir risk. Pek çok belediyemizin sürdürülebilir enerji ve eylem planı olduğunu biliyorum ve deneyimlerimizi de aktarıyoruz. İklim krizinin her şeyin önüne geçtiği günlerin çok yakın olduğunu düşünüyorum. Yaşam şartlarının kaybolma riskinden dolayı iklim krizinin tehdidi altında. Bana verdiğiniz bu onurlu görevde 2 yıl boyunca sizi dayanışma içerisinde olmaya davet ediyorum” şeklinde konuştu.

  • ‘İklim krizi ve sürdürülebilir turizm‘

    ‘İklim krizi ve sürdürülebilir turizm‘

    Turizm danışmanı Başak Erel’in moderatörlüğünü yaptığı iki bölümden oluşan interaktif İklim Krizi ve Sürdürülebilir Turizm konulu panele ilçe protokolü yanı sıra turizmciler de yoğun katılım sağladı. MTO başkanı Ayhan panelde ‘Dünya’nın İncisi Marmaris son birkaç yılda yaşadığı orman yangınları, sel, hortum, iri ve şiddetli dolu yağışı, hatta lapa lapa kar yağışı ile iklim krizi karşısında büyük bir sınavdan geçiyor’ dedi.

    Marmaris Siteler Mahallesinde bir otelin konferans salonunda gerçekleşen panelde, Kaymakam Nurullah Kaya, Belediye Başkanı Mehmet Oktay, Emniyet Müdürü Aycan Çakır Öztürk, Jandarma Komutanı Yarbay Murat Çam ve kurum müdürlerinin de katılım sağladı. Konferans salonu girişinde ilçede yaşanan yangın ve sel felaketlerinden oluşan fotoğraflar davetlilere sergilendi.

    Turizm danışmanı Başak Erel’in moderatör, Prof. Dr. Levent Kurnaz, Doç. Dr. Mehmet Bahar ve mimar sanayici dalgıcı Ali Enes Edis konuşmacı olarak yer aldığı panel, saygı duruşu ve İstiklal Marşımızın okunması ile başladı. MTO Başkanı Mutlu Ayhan, Belediye Başkanı Mehmet Oktay ve Kaymakam Nurullah Kaya panel açılış konuşmalarında İklim krizi ile ilgili sözlere yer verdi.

    ‘Marmaris iklim krizi karşısında zor bir sınavdan geçiyor’

    Panelin açılış konuşmasını yapan Marmaris Ticaret Odası Başkanı Süleyman Mutlu Ayhan ‘Stratejik konumu, bereketli toprakları, eşsiz doğası ve iklimi ile tarih boyunca birçok kadim uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Dünya’nın İncisi Marmaris, son birkaç yılda yaşadığı orman yangınları, sel, hortum, iri ve şiddetli dolu yağışı, hatta lapa lapa kar yağışı ile iklim krizi karşısında büyük bir sınavdan geçiyor. 2021 yılında yangınlarla kavrulduk, 2022 tarihin en soğuk kış mevsimi derken, 2023 yılı tarihin en kurak yıllarından biri olarak kayıtlara geçti. Kyoto Protokolü, Paris İklim Anlaşması, karbon ayak izi, sera gazı salınımı gibi tabirlere yeni aşina olmaya başlamışken, maalesef geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri küresel ısınma devrinin bittiğini artık küresel kaynama çağının başladığını ilan etti. Artık dünya iklimsel nedenlere bağlı göç hareketleri ile karşı karşıya. 2008 ve 2013 yılları arasında dünya üzerinde iklimsel nedenlerle göç eden insan sayısı 166 milyon iken, savaş ve zulüm nedeniyle göç eden mültecilerin sayısı 30 milyon‘’ dedi.

    Ayhan konuşmasının devamında ‘Diğer taraftan, turist bağımlı bir ekonomi modelinin hakim olduğu ilçemiz açısından baktığımızda, bacasız sanayi olarak tabir edilen turizm sektörünün küresel ısınmaya ne gibi bir zararı olabilir diye düşünenler için de haberler kötü, sektör o kadar masum değil. Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi verilerine göre, küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 11’i turizm faaliyetlerinden kaynaklanıyor ve bu oranın 2050 yılında iki katına çıkması bekleniyor. İklim krizinin sadece çevresel etkileri ile değil, sosyal ve ekonomik etkileriyle de önümüzdeki günlerde yüzleşeceğimiz gerçeği maalesef kaçınılmaz. İşte bu nedenlerle Marmaris, özellikle yangınlardan bu derece muzdarip iken, yaşayanından ziyaretçisine kadar tüm bileşenleriyle destinasyonu sürdürülebilir kılmak için bir yol haritası çizmek, uyum için seferber olmak ve küresel ısınmayı azaltıcı tedbirlerin bir parçası olmak zorunda‘’ sözlerine yer vererek ‘Küresel iklim krizini Marmaris olarak önleyemeyeceğimizin farkındayız. Ancak etkilerini en aza çekmek ve etki sürecini mümkün olduğunca öteleyebilmek adına hepimiz sorumluluğumuzu bilmek ve uygulamakla mükellefiz” ifadelerini kullandı.

    ‘Biz bu dünyada çocuklarımızın torunlarımızın emanetçisiyiz’

    Panel açılışında konuşan belediye başkanı Mehmet Oktay ‘’ İklim krizinin izlerini acı bir şekilde yaşadığımız Marmaris’te Yangın ve sel felaketlerin ardından tüm kurumlar ile işbirliği içinde yaralarımızı sarmaya çalıştık. Göreve geldiğimizden bu yana yaklaşık 500 bin ton atık topladık. Tabii ki küresel iklim krizi ile ilgili eğitimin şart olduğunu, kurumların üzerine düşen görevlerinin yanı sıra vatandaşlarında bilinçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bizler yaşadığımız yer yüzünde kiracıyız, çocuklarımızın torunlarımızın emaneti ve biz bu bilinçten hiçbir zaman uzaklaşmama durumundayız’ dedi.

    Başkan Oktay ayrıca özellikle yangınların ardından, kış mevsimin yağan sağanakla beraber dağlardan inen toprakların deniz kirliliğine yol açtığını ve denizlerin dibinde alüvyon birikimine sebebiyet verdiğini belirtti.

    ‘Küresel iklim krizi derken artık tam da bugünden bahsediyoruz’

    Marmaris Kaymakamı Nurullah Kaya ‘İklim Krizi ve Sürdürülebilir Turizm ‘ konulu panelde yaptığı konuşmada ‘Küresel iklim krizi derken artık uzak bir gelecekte yaşanabilecek felaketlerden değil tam da bugünden bahsediyoruz. Bugün adını sıkça duyduğumuz küresel iklim krizi, beraberinde getirdiği yıkıcı doğal afetler sebebiyle, tüm dünyayı acil eylem planları oluşturmaya sevk etmektedir. Sürdürülebilir bir dünya ve yeşil bir gelecek için, içinde bulunduğumuz küresel iklim krizini ve sebeplerini bilmek hayati bir önem taşımaktadır. İklim krizinin, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de turizme olan etkisi bir gerçek. Turizmin, İlçemizin en büyük geçim kaynaklarından biri olduğu gerçeği karşısında sürdürülebilir turizm bizim için çok daha önemli bir anlam ifade ediyor ve turizmin daha sürdürülebilir bir hale gelmesi, turizm sektörünün bir bütün halinde çalışması açısından gerekli bir yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor’’ sözlerine yer verdi.

    Panel açılış konuşmalarının ardından turizm danışmanı Başak Erel moderatörlüğünde, bir üniversitenin İklim Değişikliği Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, Kapadokya Üniversitesi Sürdürülebilir Turizm Programı Başkanı Doç. Dr. Mehmet Bahar ve 1953 yılında Çanakkale Boğazı’nda batan ve enkazı halen 85 metre derinlikte bulunan tarihi Dumlupınar Denizaltısına ilk dalışı yapan Türk su altı dünyasının en önemli isimlerinden Mimar-Sanayi Dalgıcı Ali Enes Edis, davetlilerin de katılım sağladığı panelde sunum ve bilgilendirmeler yaptılar.

    Yaklaşık 3 saat süren ‘İklim Krizi ve Sürdürülebilir Turizm ‘ konulu panelin ikinci kısmında ise Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA) tarafından konaklama tesislerine zorunlu kılınan Sürdürülebilir Turizm Programının detayları ve sektöre etkisi hakkında bilgilendirmeler yapıldı.

  • İklim krizi yeni bir örümcek getirdi

    İklim krizi yeni bir örümcek getirdi

    Tekirdağ’ın Süleymanpaşa ilçesinde yaşayan bir vatandaş, duvarda hiç alışık olmadığı bir görüntü ile karşılaştı. Duvardaki nesneye iyice yaklaşan vatandaş, bunun desenli bir örümcek olduğunu fark etti. Örümceği cep telefonu kamerası ile kayda alan vatandaş, internetten aldığı bilgilerde gördüğü örümceğin ‘Argiope lobata’ olduğunu fark etti.

    Birçok ilde görüldü

    ‘Argiope lobata’ örümcek türü daha önce Tokat, Balıkesir, Gümüşhane, Eskişehir, Sivas ve Malatya gibi illerde ortaya çıktı. Dünyanın en zehirli örümcek türlerinden biri olduğuna yönelik iddialar ortaya atılsa da Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özgür Sağlam loblu örümcek ile ilgili yaptığı araştırmalar sonucunda, bu türün insanlara yönelik zararsız olduğunu ifade ederek etkisinin bir arı kadar olabileceğini öne sürdü. Prof. Dr. Sağlam, alerjik reaksiyonları olan vatandaşların dikkat etmesi gerektiğine de vurgu yaparak, bu türün küresel ısınmaya bağlı olarak Kuzeye doğru yayılım gösterdiğini, hatta seneye ve ilerleyen yıllarda yeni türlerle karşılaşılabileceğini söyledi.

    İnsanı öldürebilen bir yapısı yok

    Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özgür Sağlam yaptığı açıklamada, “Şimdi tabii ki son 6 aylık bir sürece baktığımızda ülkemizin pek çok ilinde benzer şekilde Argiope lobata dediğimiz loblu örümcek olarak da adlandırılan böcekle karşı karşıya gelindi. Bu örümcekgiller familyası içerisinde yer almaktadır. Tabii ki burada özellikle dişi bireylerin erkeklere göre neredeyse 4 kat büyük olması ve aptomen dediğimiz son kısımdaki tırtıklı yapıyla çok dikkat çekici bir tür. Bu nedenle insanların bu örümceğin farkında olmasına neden oluyor. Argiope türleri içerisinde pek çok benzer yapıda dişileri daha büyük, erkekleri daha küçük türler var. Vücutları üzerinde çeşitli bantlar var, şişkinlikler var, lob yapıları var. Bu yönden çeşitlilik göstermektedir. Ama Argiope türleri içerisindeki örümceklerin hani insanlara basında bahsedildiği gibi zehirli, tehlikeli, insanı öldüren bir yapısı olmadığını söylemek isterim. Bu türler daha çok bahçe gibi, tarla gibi yerlerde yaşamış olduğumuz alana yakın yerlerde de karşımıza çıkan yine diğer örümceklerde olduğu gibi böceklerle beslenen çekirgelerle beslenen türler arasında yer almaktadır. Ama burada söylediğimiz gibi türün, son derece zehirli ve bu derece insan öldüren zehirli bir örümcek türü olmadığını rahatlıkla söylemek isterim” dedi.

    “Arılarda ölümlere neden olabilmekte”

    Böcek, arı yada örümcek ısırmalarında insanlardaki reaksiyonların önemli olduğuna da dikkat çeken Prof. Dr. Sağlam, “Tabii ki burada bazı türlerde Argiope’nin ya da diğer örümceklerde ya da böceklerde genelleme yaptığımızda özellikle bağışıklık sistemi açısından hassasiyeti olan bireylerde bir ısırma durumunda ya da sokma durumunda kızarıklıklar, şişkinlikler, işte bu bölgelerde alerjik reaksiyonlar meydana getirebilir. Bildiğiniz gibi arılar da insanı öldürebilmekte ama öldürdüğü insana göre değişmekte yani. Yani herkeste aynı reaksiyonu yapmıyor. Bazı kişilerde gerçekten alerjik bir vücudu olduğunda bağışıklık sistemleri nedeniyle böyle bir zehirleyici etki meydana gelebilmektedir. Bunlar dediğimiz gibi insana saldıran bir tür değildir. Kendi yaşam alanları içerisinde beslenen örümcek türleri arasında yer almaktadır. Dolayısıyla bu türlerle yani onları rahatsız edecek şekilde davranmamak en güzeli. Onlar kendi yaşam içerisinde, döngüler içerisinde yaşam faaliyetlerini sürdürmektedir. Dolayısıyla eğer ki bir hassasiyetiniz varsa bu türden biraz daha uzak durmanızı tavsiye edebilirim. Zehirlilik anlamında da bir eşek arısının yapabileceği potansiyeldedir. Kişilere göre değişen riskler söz konusudur” diye konuştu.

    Küresele ısınmaya bağlı olarak seneye yeni türler görülebilir

    Küresel ısınmaya bağlı olarak Türkiye ikliminin ısınmaya başlamasıyla daha önce bu bölgelerde hiç rastlanmayan türlerin görülmeye başlandığını da aktaran Sağlam, “Son olarak tabii ki burada görülmeyen türlerin görülmeye başlamasındaki en önemli faktör, özellikle küresel ısınmaya bağlı olarak iklim değişikliğine burada değinmek isterim. Çünkü bu türlerin daha çok yaygın olduğu alanlar, özellikle Argiope türleri açısından da Afrika, Güney Avrupa, Asya gibi bölgelerde daha çok yaygınken, ısınmaya bağlı olarak güneyden kuzeye doğru bir yayılım durumu ortaya çıkmaktadır. Yani ülkemizde görülmeyen bazı böcek türlerini daha görülür halde görme durumumuz söz konusu. Afrika’da yaygın olan bir böcek, bizde de seneye karşılaşabiliriz. Tarım alanlarında da zaman zaman problem olmayan böceklerin bir anda salgın yaptığını, bir anda ürünleri ciddi anlamda zarara uğrattığını görmekteyiz. Bu riskler her zaman var. Ama biz çevre koruyucu faaliyetlerle, kimyasalların azaltıldığı, doğanın dengesini bozmayan uygulamaları tavsiye etmekteyiz” diyerek açıklamasını noktaladı.

  • İklim krizi zeytini de vurdu

    İklim krizi zeytini de vurdu

    Küresel iklim krizi nedeniyle bu yıl rekoltede büyük kayıplar yaşayan zeytinde hasat sezonu yaklaşıyor. Dünyanın önemli zeytin üretim merkezleri arasında yer alan İtalya ve İspanya’daki zeytin ağaçlarının da kuraklıktan etkilenmesi nedeniyle dünya genelinde bu yıl fiyatların yüksek seyretmesi bekleniyor. Türkiye’nin önemli zeytin ve zeytin yağı üretim merkezi Manisa da kuraklıktan etkilendi. Ağaçların boş kaldığı ilçede üreticiler de sadece kendilerine yetecek kadar zeytin çıkaracaklarını ifade ettiler.

    “İnsanlar zeytin bahçelerine gitmeye korkuyorlar”

    İklim şartlarının zeytini olumsuz etkilediğini söyleyen Saruhanlı Ziraat Odası Başkanı Aydoğan Okur, “Şimdi bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de olumsuz iklim şartlarından dolayı zeytinimiz çok büyük etkilendi. Nisan, mayıs, haziran aylarında yağan şiddetli yağmurlar çiçekte olan zeytini etkiledi. İnsanlar zeytin bahçelerine gitmeye korkuyorlar. Bütün masrafları kestik. Şu anda ilaç, gübre gibi işlemler yapılmıyor. Çünkü ancak kendi ihtiyacımızı karşılayacak kadar zeytin var. İnsanlar zeytin bahçelerine gidecekler ihtiyaçları olan zeytini toplayacaklar, yağlarını çıkarıp ihtiyaçlarını karşılayacak. Bunu geçmiş dönemlerde de yapıyorduk. 10 yıldır zeytin para etmeye başladığı için insanlar bunun ticaretine döndü. Ancak şu şartlarda hiçbir şekilde zeytin bahçesine işçi sokup zeytin toplayacaklarını sanmıyorum” dedi.

    “Satım için zeytin yağı çıkacağını zannetmiyorum”

    Zeytin üreticilerinin kendilerine kadar zeytin çıkarabileceğini belirten Okur, “Bu hem iç piyasayı hem de dış piyasayı etkileyecek. Dış piyasada zaten yağın ihracat yasağı var. Bu yüzden insanlar iç piyasada bu yağı eritmeye çalışacaklar. Zeytincilerin kendi ihtiyaçları da var. Satım için zeytin yağı çıkacağını zannetmiyorum. Eskiden komple çıkan malı götürüyorduk. Şu anda sadece kendi ihtiyaçlarımızdan sonra kalan artık zeytinleri fabrikalara götürüp yağ çıkaracaklar. İç piyasada da çok büyük etki görecek. Stoklarda da zeytin olmadığı için piyasa etkilenecek. İnşallah fiyatlar iyi olur” ifadelerini kullandı.

    “Avrupa piyasalarında 8,7 dolar gibi fiyatlar geziyor”

    Avrupa’da da fiyatların yükseldiği duyumlarını aldıklarını söyleyen Okur, “İspanya ve İtalya’daki büyük kuraklıktan dolayı dünya piyasası etkilendi. Son duyumlarımıza göre Avrupa piyasalarında 8,7 dolar gibi fiyatlar geziyor. Bizim ülkemizde de şu anda 200-250 TL civarında zeytin yağı satılıyor. Sezonda fiyatların daha da yükseleceğini tahmin ediyoruz. Çünkü yok yıldayız. Keşke zeytinimiz çok olsa zeytin yağı fiyatları düşse. Çünkü bizler yaptığımız masrafı komple araziye yapıyoruz. Bütün masrafları karşılamak için çok çaba harcanıyor. Olumsuz iklim koşullarından dolayı zeytin ve zeytin yağında çok büyük olumsuzluklar yaşanıyor” dedi.

    Hasadın önümüzdeki haftalarda başlayacağını ancak çok uzun hasat sezonu olmayacağını söyleyen Okur, “İlçemizde domat, Edremit, Trilye gibi farklı çeşitlerimiz var. Bunlarda ilk hasat domat zeytinden başlar. Domat zeytinde hasat 10 güne kadar başlar. Ardından Trilye ve Edremit cinslerinde hasatlar başlar. Geçtiğimiz senelerde ocak, şubat aylarına kadar hasat sürerdi. Bu sene aralığın sonuna kadar tüm hasat biter” diye konuştu.

  • Küresel ısınma nasıl önlebilir?

    Küresel ısınma nasıl önlebilir?

    İlknur Avcı’nın hazırlayıp sunduğu Haber Ekstra’da bu hafta Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Efsun Dindar konuk oldu.

    Dindar, iklim krizi, küresel ısınma ve gelecekte yaşanabilecek tehlikeleri anlattı.

     

  • İklim krizi beraberinde kıtlık getiriyor

    İklim krizi beraberinde kıtlık getiriyor

    İklim değişikliği ile beraberinde gelen sel, kuraklık, sıcaklık artışı gibi koşulların deniz ürünleri çeşitliliğinde, hayvansal ve bitkisel üretimde gerek üretim koşulları gerekse ürün verim ve çeşitliliği üzerinde birçok olumsuz etkisi bulunuyor. Değişen iklim koşullarının özellikle buğday, mısır ve pirinç rekoltesini şimdiden olumsuz etkilediğini söyleyen Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Ruhan Aşkın Uzel, “Değişen iklim koşulları ekin çeşitleri, yabani otlar ve haşereler ile tozlaştırıcılarda meydana gelebilecek değişimler gibi parametrelerde önümüze olağandan farklı bir seyir serebilir. İklim değişikliği ve sıcaklık artışının tarımsal üretimdeki etkileri, gıda güvenliğini etkileyen ekonomik ve sosyal sonuçlara dönüşebilir. Buradan yola çıkarak üretimdeki etkilenmenin tüketimdeki değişiklik olarak karşımıza çıkacağını ön görmek hiç de zor değil. Bazı ürünlerin faydalı besin içeriği olumsuz iklim koşulları nedeniyle azalma da gösterebilir. Hatta durum o kadar evham verici ki; kahve, bal, çikolata, muz, elma, yer fıstığı gibi ürünler, hammaddelerini verecek ağaçların olumsuz iklim koşulları nedeniyle verim kaybı yaşamasının sonucu yok olma tehlikesi ile karşı karşıya” diye konuştu.

    Bu tarım ürünlerinin üretimi tehlikede

    İklim değişikliği nedeniyle verim kaybı yaşaması muhtemel tarım ürünlerinden bahseden Doç. Dr. Uzel, “Çikolatanın hammaddesinin yarısından fazlasının üretildiği Afrika kıtası ülkelerinde, sıcaklık artışı sonucu çikolata hammaddesi olan kakaoda gitgide düşen verim sonucunda yakın gelecekte kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Eğer kakao kaynağı olan ağaçlar tehlikeye girerse beslenme listelerimizden çikolatayı çıkarmak durumunda kalacağız. Soğuk ılıman iklimi çok seven bir meyve ağacı olan elma ağacı ise kış dinlenmesine ihtiyaç duyar ve yüksek sıcaklıktan hoşlanmaz. Bu nedenle iklim değişikliği ile eskiye göre daha ılık geçen kış koşulları bu türdeki verimi tehdit edecek. Yer fıstığı tarımı büyük ölçüde yağmur suyuna bağlı. Yağmur suyuna olan bu bağımlılık, geçmişe göre daha az yağış alan ekim alanlarında yer fıstığı verimini olumsuz etkiledi. Yağışlardaki dengesizliğin devam etmesi durumunda tarımı yapılamayacak ürünler arasında maalesef yer fıstığı da sayılacak. Bu kategoride ne yazık ki buğday, mısır ve pirinç de bulunuyor. Muz ise uygun yetiştirme koşullarına hemen olumlu yanıt verebilen bir bitki ancak koşullar olumsuza döndüğünde de bunun yansımasını hemen gösterir. Özellikle nem ve sıcaklık değişiminden kötü etkilenen muzun gelecek yıllar için yapılan verim tahminleri yaygınlaşması muhtemel hastalıklar nedeniyle olumlu sinyaller vermiyor” dedi.

    Su kıtlığı avakado üretimini etkileyebilir

    Meyve ve deniz ürünlerinde ise sıcaklık ve çevre kirliliğinin olumsuz etkisini anlatan Doç. Dr. Uzel, şunları söyledi:
    Kiraz, şeftali ve erik meyvelerinin ağaçları ise havalar ısındığında çiçek açar ve tomurcuklanırlar. Düzensiz seyir izleyen hava sıcaklıkları ve daha sıcak geçen ilkbahar hava koşulları nedeniyle erken çiçeklenme, hava sıcaklığındaki dengesizlik nedeniyle soğuyan havada ağaçlarda görülen don olayları verimi kötü etkiliyor. Hasat döneminde görülen sıcaklık düşüşü ve yağmurlar küflenme, diğer hastalıklar, çürüme ile birlikte verim kaybı yaşatıyor. Balıklar denizde gelişimleri ve büyüklükleri ile doğru orantılı olarak her büyüme aşamasında daha fazla oksijene ihtiyaç duyuyor. Ancak çevre kirliliği ve atıkların denizlerde bulunan oksijeni azaltması neticesinde balıklar oksijenin daha bol bulunacağı okyanuslara çekilecek ve bu durum balık tüketimini bizler için ulaşılması zor hale getirecek. Avokado yetiştiriciliği ise Antalya başta olmak üzere ülkemizin güneyinde yaygın. Sağlıklı beslenmeye olan katkısı nedeniyle de oldukça ilgi gören bir meyvedir. Ancak avokado tarımı çok fazla suya ihtiyaç duymaktadır. Dünyada ve dolayısıyla ülkemizde tükenmeye başlayan temiz su kaynakları nedeniyle avokado tarımı da gelecekte kaybolmaya aday alanlardan birisi olabilir.

    İklim değişikliği mevcut seyrini değiştirmezse günlük öğünlerde tüketilen besinlerden bazılarının gelecekte tüketilemeyebileceğini aktaran Doç. Dr. Uzel, “Biz tüketicilerin beslenme düzenlerini alternatif besin kaynaklarına yönelterek, yani gıda tüketim alışkanlıklarımızda yapılandırma gerçekleştirerek tüketimdeki dengeyi sağlayarak katkı sağlaması gerekiyor. Aynı zamanda sürdürülebilir tarım ilkelerinin uygulanması da tarladan sofraya olan süreçte kaynak yönetiminin verim artışını getirecek olmasından dolayı büyük öneme sahip. Üretimde benimsenen sürdürülebilir ilkelere tarıma dijitalizasyonun entegre edilmesi yoluyla da hem verim artışını sağlayacak hem de ürün yetiştirme ve hasattaki kayıpların önüne geçecektir. Ek olarak, üretimdeki ve tüketimdeki iyileştirmeye köprü olacak gıda dağıtım kanallarında da verimlilik analizi etkin yapılmalı, gıda alanında lojistik uygulamaları tarım ve gıda üretim ilkeleri ile doğru paslaşarak ürün kalite ve güvenliğini ön planda tutarak ilerletilmelidir” şeklinde konuştu.

  • İklim krizi büyüyor

    İklim krizi büyüyor

    Tüm dünyayı küresel ısınma etkisi altına aldı. Doğanın dengesi bozuldukça  doğal afetler yaşanmaya başlandı. Orman yangınları, sel felaketleri hayatımızın tümünü etkisi altına alıyor. Gelecek ise risk altında. Türkiye yağışların azalması kuraklık riskimi arttırdı. Su kullanımında şehirlerde tasarruf döneminin başlanması büyük önem taşıyor. Verimli topraklarda yetişen sebze ve meyveler yeteri kadar sulanmadığı taktirde zarar görecek.

    Dr. Fevzi Çakmak Ziraat Mühendisleri Başkanı son durumu değerlendirdi.

    İklim krizi sürekli kendini hatırlattığını vurguladı. Ancak biz su zengini ülkesi olduğumuzu düşünüyoruz. 2025 yılından sonra su kıtlığı çekecek bir ülke olduğunu belirtti.Çakmak, şöyle devam etti. “Su tüketimi her geçen gün artıyor. Tasarruf edilmesi gerekiyor. Bu da iletim hatlarını iyileştirerek ve yatırımlarla olacak. Daha sonra kullanım durumunu doğru planlanması gerekiyor. Özellikle içme suyunda yüzde 33 kayıp kaçak var, tarımsal sulamada bu durum daha da fazla yüzde 51’e çıkıyor.

    Çeşmeden akan sudan tasarruf edeceğiz ama tarımsal sulamadan tasarruf edecek tedbirleri almamız gerekiyor. Damla ve yağmur sulama sistemi kurulmalı ve çiftçi de eğitilmesi lazım.  Bilimi çiftçiyle  buluşturmamız ve ektiği ürüne göre iklim koşullarına göre oluşturulacak olan sulama programlarının yapılması gerekiyor. En az yüzde 50 anlamında tarımsal anlamında tasarruf gerçekleşecektir” dedi.

  • “İklim krizi kapımızda değil hayatımızda”

    “İklim krizi kapımızda değil hayatımızda”

    İzmir’in Çeşme ilçesinde etkili olan dolu nedeniyle plaj ve caddelerde ilginç manzaralar oluştu.

    Kent genelinde sabah saatlerinde başlayan gök gürültülü sağanak yerini doluya bıraktı. Karşıyaka ve Çiğli ilçelerinde kısa süreli yağan dolu, Çeşme’de ise etkisini artırarak cadde, sokak ve plajları beyaza bürüdü.

    Kar yağışının ender görüldüğü ilçede vatandaşlar, dolunun neden olduğu bembeyaz manzaraya uyandı. Dolu nedeniyle bazı araçlar yolda kalırken bir alışveriş merkezinin önündeki sundurma da çöktü. Bazı sokaklarda yaşanan su baskınlarına itfaiye ekipleri müdahale etti.

    Çeşme’de beyaz bir manzaraya alışık olmayan bazı ilçe sakinleri ise çocuklarıyla plajda yürüyüş yaptı, dolu tanelerinden kartopu yapmaya çalıştı.

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Çeşme’nin Germiyan, Ildırı, Ilıca bölgesinde fırtına ve dolunun etkili olduğunu belirterek, “İtfaiyemiz yolda kalan araçlara, çatı uçması, sundurma çökmesi gibi olumsuzluklara anında müdahale etti. Nisanda bu görüntüler. İklim krizi kapımızda değil hayatımızda.” ifadelerini kullandı.

  • İklim kriziyle mücadelede ortak hareket çağrısı

    İklim kriziyle mücadelede ortak hareket çağrısı

    İklim kriziyle mücadeleye dikkat çekmek amacıyla 2022 yılını İklim Yılı ilan ederek çalışmalarını bu doğrultuda yürüten Nilüfer Belediyesi, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’na (COP27) giden yolda iklim krizi ve olası çözümlerin paylaşılması için kitlesel katılımlı uluslararası bir girişim olan Walk2COP 27’ye ev sahipliği yaptı. İklim kriziyle mücadele konusunda dayanışmayı genişletmek, daha geniş kitlelere ulaşmak ve sivil toplumun sesini hükümetlere duyurmak için seçilen dünyadaki 12 kentten biri olan Nilüfer’de, Türkiye’de iklim değişikliği sorunları, çözümleri, iklim değişikliğinin tarıma etkisi konuşuldu. Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’in de yer aldığı zirveye, Walk2COP27 Lideri Sam Baker de, çevrimiçi katıldı.

    Çevre duyarlısı çok sayıda vatandaşın izlediği etkinlik kapsamında iki ayrı oturumda gerçekleştirilen panele ise; Özyeğin Üniversitesi İklim Elçisi Vera Pöhrenk, Change.org İklim Ekibi İletişim Uzmanı Nil Ormanlı Balpınar, TÜRKONFED Başkan Yardımcısı Ramazan Kaya, Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. N. Kamil Salihoğlu, BUÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul Aksoy, Farge Organik’ten İhsan Burak Alsan ve Tabit Akıllı Tarım Teknolojileri A.Ş. Kurucusu Tülin Akın katılarak, iklim kriziyle mücadele konusundaki görüş ve çözüm önerilerini paylaştı.

    Walk2COP27 Zirvesi’nin açılışın konuşmasını yapan Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, dünyada 12 ülkede, 12 kentin ev sahipliği yaptığı Walk2COP27 etkinliklerini önemsediklerini belirterek, iklim krizi sonuçlarına yönelik endişelerini dile getirdi. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmanın sorumluluğunu paylaştıklarını ifade eden Başkan Erdem, “Küresel ısınmanın etkilerini hepimiz yaşıyoruz. Bugün bütün dünyada en büyük endişe kaynağı ekonomik kriz olarak görünüyor. Ama aslında insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük sorun iklim değişikliği. Önlem almazsak bir sonraki adımda kuraklıkla ve üretimi etkileyeceği için kıtlıkla karşı karşıya kalacağız. Bu sorun, sadece 12 ülkenin sorunu değil. Küresel bir sorunla karşı karşıyayız ve zamanımız daralıyor. Öyleyse tüm dünyanın, tüm devletlerin harekete geçmesi gerek. Bu gezegende yaşayan, aynı topraktan beslenip, aynı havayı soluyan her bireyin, doğaya karşı, gezegene karşı sorumluluklarını fark etmesi gerek. O nedenle Walk2COP 27’nin taraflarının artmasını ve bu duyarlılığın tüm dünyaya yayılmasını diliyorum. Bugün ekonomisinden taviz vermek istemeyen her ülkenin, yarın daha büyük sorunlarla yüzleşmek zorunda kalacağını görmesi gerek” diye konuştu.

    Küresel bir sorunun çözümü için küresel bir farkındalık gerektirdiğine dikkat çeken Başkan Turgay Erdem, Nilüfer’de bu konuda özel çaba sarf ettiklerini dile getirerek, bu çalışmalardan örnekler verdi. 27 yıl önce ilki gerçekleştirilen taraflar konferansından bu güne iklimin çok değiştiğini söyleyen Başkan Erdem, “Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin Altıncı Değerlendirme Raporu’na göre; 1990’a göre atmosfere salınan sera gazı miktarı yüzde 59 artmış durumda. Türkiye’nin de 1990-2020 arası sera gazı emisyonlarının yüzde 138 arttığı düşünülürse, sorumluluğumuz daha da artıyor. Görüldüğü gibi sorun giderek büyürken çözüm de aynı oranda zorlaşıyor. İklim krizi hepimizin sorunu. O nedenle bırakın devletleri, belediyeleri, her bireyin bu konuda sorumluluk hissetmesi gerek. Toplumun her kesimi yaklaşan krizin farkına vararak sorumlu davranmalı” diye konuştu.

    COP27’yi, uzmanlarla birlikte ele alıp güncelleme yapmak istediklerini belirten Walk2COP27 Lideri Sam Baker de, iklim krizinden duyduğu endişeyi dile getirdi. İklim değişikliğinin zorluklarının herkese hatırlatılmasının önemini vurgulayan Baker, “Pandemi, ardından yaşanan savaş, enerji ve enflasyon sorununu beraberinde getirdi. Daha zorlu süreçler karşımıza gelecek. İklim değişikliği, siyasi kutuplaşmaya da neden oldu. Biz, bu kutuplaşmayı istemiyoruz. İklim krizi hiçbir siyasinin ya da ülkenin tekelinde olmamalı. Paris Anlaşması’na rağmen artan zorluklar olsa da, sıcaklık artışını elde tutmalıyız. Artık fiziksel bağlamda harekete geçmeli ve alanda bir şeyler yapmalıyız. Sıcaklık azalımı ve adaptasyon, herkesin odak noktası olmalı. Bunun için de projelerin hayata geçirilmesi lazım. Bunun için ciddi finansman ihtiyacı var. COP27 için kitlesel bir katılım ön görülüyor. Kitlesel örgütlenme, dayanışmanın yaygınlaştırılması ve eylemlerin gerçekleştirilmesini çok önemsiyorum. Burada yerel yönetimlerin yaptığı çalışmalar da önem arz ediyor” dedi.

    Açılış konuşmalarının ardından “Türkiye’de İklim Değişikliği Zorlukları ve Cevapları” başlıklı ilk oturuma geçildi. Wire Türkiye Lideri Yasemin Somuncu’nun moderatörlüğündeki oturumda BUÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Salihoğlu, iklim değişikliği konusunda yapılanların sadece kendi başına yeterli olmadığını, ekonomik yapının da olması gerektiğini söyledi. İklim krizi, ilk olarak hayatın gerçekleriyle yaşanmadığı için kolay anlaşılamadığını belirten Salihoğlu, sanayi devriminin ardından bu etkilerin çok hızlı görünmeye başlandığını ifade etti. İklim krizini enerjiye ulaşım ve hammaddeye ulaşım olarak iki ayrı başlıkta özetleyen Salihoğlu, “Biz ancak suya, gıdaya ulaşmadığımızda ve doğrudan afetleri yaşamaya başladığımızda bu söylenenler kıymetli olabilir ama bu geç olacak” şeklinde konuştu.

    Sorunun kaynağının, sorunun çözümü olamayacağı görüşünü paylaşan Prof. Dr. Salihoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Şu an karar alıcılar, büyük hükümetler, devletler sorumlu tuttuğumuz devletler karar alıcı mekanizmanın başında. Yani tok açın halinden anlamaz. Hükümetleri sorumlu tutuyoruz, onların karar almasını bekliyoruz, sorunu oluşturan kaynak, sanayinin ta kendisi. Taahhütlerle geldiğimiz noktada hiçbir yere varamadık. Sorumluluğu şirketlere, kişilere şahsileştirmek zorundayız. Tek bir fabrikanın ürettiği karbon emisyonu, yaklaşık olarak o kentte üretilen kişisel karbon emisyonundan fazla.”

    Raporlara göre iklim krizinin tartışmasız sebebinin insan olduğunu hatırlatan Nil Ormanlı Balpınar da, insanlığın çok kısa sürede gezegeni bu hale getirdiğini söyledi. İklim krizinin, biyoçeşitlilik krizini de beraberinde getirdiğine dikkat çeken Balpınar, Türkiye’de iklim değişikliğiyle mücadele konusunda atılan adımlara değindi. Bu adımların altının doldurulması gerektiğini söyleyen Balpınar, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefini oluşturması için 2030 yılına kadar yüzde 35 mutlak emisyon azaltım hedefi vermesi gerektiğini ifade etti.

    TÜRKONFED olarak dijital, yeşil ve toplumsal dönüşüm üzerine yol almayı hedeflediklerini belirten TÜRKONFED Başkan Yardımcısı Ramazan Kaya da, iklim değişikliğini, Türkiye’nin beka meselesi olarak gördüklerini söyledi.

    Sıfır emisyon hedefi için düşük karbonlu büyüme stratejisinin her alanda öncelik haline gelmesi gerektiğini belirten Kaya, “Tasarruf, verimlilik ve enerji dönüşümü ile minimize ettiğimiz enerjiyi, yenilenebilir ve alternatif kaynaklardan sağlamak gerekiyor. Yeşil dönüşümün her bir halkası, sağlam bir ekosistem zincirinin oluşmasına bağlı. Bu zincirin en önemli halkalarından biri olan KOBİ’lerin gelişimi olmadan yeşil dönüşüm olması mümkün değil. KOBİ perspektifinden katkıda bulunacak politika önerilerini firmalar düzeyinde farkındalığın artırılması ve bilgi paylaşımı, teşvik ve regülasyon, finansman ve eğitim olarak dört ana başlıkta belirledik” diye konuştu.

    İklim değişikliğiyle mücadele konusunda sürdürülebilir finansman eksikliğinin olduğuna değinen Özyeğin Üniversitesi İklim Elçisi Vera Pöhrenk de, “Yeşil dönüşüm için finansmana ihtiyaç var. Hepimizin değişime katkısı var. Hepimizin bireysel olarak yapabileceği bir şeyler var ancak kurumsallık bağlamında daha fazla çözüm ve öneri yapılabiliyor. Asıl çözüm finanstan geçiyor. Türkiye ve dünyanın yeni dönüşüme ve gelişime adapte olması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

    Panelin ikinci oturumunda, “İklim Değişikliği ve Tarım” konusu ele alındı. Bursa Teknik Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gül Sayan Atanur’un moderatörlüğünü yaptığı oturumda, iklim değişikliğinin tarıma etkisi ve çözüm önerileri konuşuldu. Tabit Akıllı Tarım Teknolojileri A.Ş. Kurucusu Tülin Akın dünyanın gıda ihtiyacının yüzde 80’inin çiftçiler tarafından karşılandığını vurgulayarak, çiftçilerin de iklim değişikliğinin etkilerinden fazlasıyla etkilendiğine dikkat çekti. Tarımsal üretimde ekim, dikim ve hasat zamanlarının değiştiğini söyleyen Akın, bu durumun köyden kente göçü de beraberinde getirdiğini belirtti. Dünyada suyun yüzde 70’inin tarımda kullanıldığına dikkat çeken Akın, çiftçilere teknolojik olarak su yönetiminin alıştırılmasının, toprak düzenleyicisini sulamayla birlikte yapılabilmesinin dünyanın geleceğine doğrudan etki edeceğini söyledi. Akın, “Dünyayı kirleten ve yönetenler, büyük zirvelerde toplanıp sadece sorunlardan bahsediyor. Çözüm önerileri sunmuyor ya da uygulamıyor. Bana göre çözüm, çiftçilere kolay kullanabileceği tarım teknolojilerini uygun maliyetle sunmak olduğunu düşünüyorum. Hep birlikte hareket etmemiz lazım” dedi.

    Biyoçeşitliliği hedefleyen, toprak sağlığını artırmaya yönelik organik tarımla üretim yaptıklarını söyleyen Farge Organik’ten İhsan Burak Alsan da, bu sayede toprağın verimini artırarak, daha değerli ve verimli toprak elde etmeye çalıştıklarını söyledi. Alsan, “Dışarıdan girdilere en az seviyede ihtiyacı olan bitkileri yetiştirmeye odaklanıyoruz. Biz bu işe ilk başladığımızda bize gülenler, şehirden köye taşınmış eğlence arıyor diyenler şimdi bizden nasıl tarım yaptığımızı öğrenmeye başladılar. Değişimin parçası olmak gerektiğine inanıyorum” şeklinde konuştu.

    Tarımın, kendi içinde çözümü barındıran bir sektör olduğunu vurgulayan Alsan, “İklim, su, enerji, gıda krizine baktığımızda tarımın çok önemli yeri var. Yanlış tarım yöntemleri bu krizlerin daha da beslenmesine neden oluyor. Sürdürülebilir tarım çok önemli. Krizlerin önlenmesinde önemli aktör olur. Yeşil gübrelemenin çiftçiler tarafından bilinmemesi büyük sıkıntı. Tarımsal üretimimiz suya bağımlı hale gelmiş. Endüstriyel tarım modeli aynı uyuşturucu bağımlılığı gibi. Toprak bağımlı hale gelmiş. Dış girdi olmadan çiftçiler üretemez hale gelmiş. Çiftçilerin eğitilmesi, tüketicilerin türetici olması gerekiyor. Lokal üreticiler desteklenmeli” ifadelerini kullandı.

    Karbondioksit salımını gerçekleştiren en düşük sektörlerin başında tarım ve biyoçeşitlilik sektörü olmasına rağmen, küresel iklim değişikliğindeki salınımlardan ve doğal afetlerden en çok etkileneceklerin başında da tarım ve biyoçeşitlilik sektörü olduğunu vurgulayan BUÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul Aksoy da, dünyanın beslenmek için mi yoksa daha fazla kazanmak için mi üretmeye karar vermesi gerektiğinin altını çizdi. Aksoy, “Tarım paydaşlarının artık daha çok sesini çıkarması gerekiyor. Bazı alışkanlıkları değiştirmeliyiz. Bizi yönetenleri iyi seçmemiz lazım. Biz eğer küresel iklim krizinde küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin altında tutmazsak, gelecek kuşaklarımız beslenme sorunuyla karşılaşacak. Karbondioksit miktarının artışı bitkilerde azot alımını ve protein üretimini engellediği için kaliteli üretim de yapılamıyor. Her şey birbirine bağlı. Hükümetlerin aldığı azaltım senaryoları bana iki yüzlü geliyor” dedi. Aksoy, Nilüfer Belediyesi’nin tarım gıda ve iklim alanında yaptığı çalışmaları da paylaştı.

    Walk2COP27 Zirvesi’nin kapanışında söz alan Sam Baker, “Şimdi eylem zamanı” diyerek, birlikte hareket etmenin, eğitim ve farkındalık çalışmalarının önemine vurgu yaptı.

    İklim değişikliği konusunda sorunların ve çözüm önerilerinin belli olduğunu söyleyen Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem de, “Artık eyleme geçme zamanı. İklim için hemen şimdi diyoruz. Her geciktiğimiz gün dünyanın aleyhine işliyor” diye konuştu.