Etiket: imo

  • Türkiye, IMO’ya rekor oyla seçildi

    Türkiye, IMO’ya rekor oyla seçildi

    Birleşmiş Milletler’in Denizcilik alanındaki ihtisas kuruluşu olan ve dünya denizciliğinin standartlarını belirleyen IMO’nun Konsey üyeliği seçimleri, 33. Dönem Genel Kurulu sırasında 1 Aralık 2023 tarihinde gerçekleştirildi. Seçimlere yönelik açıklamalarda bulunan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Türkiye, 33. IMO Konsey seçimlerinde, C kategorisinden 143 oy ile 2. sıradan Uluslararası Denizcilik Örgütü Üyeliği’ne seçildiğini söyledi.

    Türkiye’nin bu yıl rekor bir oy alarak IMO’nun karar organı olan konseyin 40 karar verici ülkesinden birisi olduğunu vurgulayan Bakan Uraloğlu, “Türkiye’nin Uluslararası Denizcilik Örgütü Konsey üyeliğine, tarihindeki en yüksek oyuna ulaşarak ve 143 ülkenin desteğini alarak üst üste 13. kez seçilmiştir” dedi.

    Türkiye 1999 yılından beri kesintisiz üyeliğe seçiliyor

    Bakan Uraloğlu, bu üyelik ile Türkiye’nin, uluslararası toplumun güvenini kazanarak IMO Konseyi’ndeki yerini koruduğunun da altını çizerek, “Örgütün karar alma ve yürütme organını teşkil eden IMO Konseyi’ne 1999 tarihinden bugüne kadar kesintisiz şekilde seçilen Türkiye, uluslararası denizcilikteki etkin rolü sayesinde bu göreve yeniden layık görülmüştür. Seçimlerde aldığımız desteğin arkasında denizcilik alanında uluslararası düzenlemelere uygun olarak benimsediğimiz başarılı politikalar ve atılan somut adımların yanı sıra, IMO’nun çalışmalarındaki etkin varlığımız ve ülke görünürlüğümüz yer almaktadır” ifadelerini kullandı.

    Uraloğlu, Türkiye’nin bundan sonra da denizcilik alanında sahip olduğu imkân ve kabiliyetlerin yanı sıra, bilgi ve tecrübesi ile IMO’nun çalışmalarına ve hedeflerinin ilerletilmesine yönelik somut katkılarda bulunmaya devam edeceğini vurguladı.

  • İMO Bursa Şubesi’nden, Setbaşı okulu açıklaması

    İMO Bursa Şubesi’nden, Setbaşı okulu açıklaması

    İMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu kentteki binaların yapısal olarak güvenli olması, dolayısıyla kamu can güvenliğinin sağlanması için çalışmalarını sürdürüyor. Bu kapsamda, Setbaşı Okulu binasının güçlendirilmesine yönelik kamuoyunda yer alan olumsuz iddiaların araştıran, Şube Teknik Komisyonunca incelenmesi ve kamu yararı açısından değerlendirilmesi için çalışma başlatan İMO Bursa Şube Yönetim Kurulu konu ile ilgili basın açıklaması gerçekleştirdi.

    Basın açıklaması şöyle:
    “İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi olarak, toplumun güvenliği ve refahını en üst düzeyde sağlamak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu kapsamda, Setbaşı Okulu’nun yapısının güçlendirilmesine yönelik kamuoyunda yer alan olumsuz iddiaların üzerine araştırma yapma karanı aldık. 20 Haziran 2023 tarihinde, 16.01893 sayılı dilekçemizle, Setbaşı Okulu’nun güçlendirme projeleriyle ilgili olarak, Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden gerekli bilgi ve belgelerin talebini resmi olarak ilettik. Bu talebimizin arkasındaki neden, medyada yer alan endişeler ve vahim iddialardı. Toplumumuzun güvende olması her şeyden önce gelir ve bu sebeple bu meseleyi yakından inceleme sorumluluğunu üstlendik. Ancak, 24 Temmuz 2023 tarihinde, 80244886 sayılı yazı ile aldığımız cevap, “projelerin bizimle paylaşılmayacağını ve gerekli kontrollerin yapıldığını” belirten bir yanıt içeriyordu. Bunun üzerine, bu önemli konuyu daha fazla anlamak ve çözüm aramak amacıyla Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile yüz yüze bir görüşme talebinde bulunduk. İlk olarak sözlü olarak ilettiğimiz bu talep, 8 Ağustos 2023 tarihinde 16.02429 sayıyla yazılı olarak da iletilmiştir. Ancak ne yazık ki, bu tarih itibariyle bu görüşme talebimize herhangi bir dönüş yapılmamıştır.

    Proje bilgilerinin bizimle paylaşılmayacağı ve “gerekli kontrollerin yapıldığı” açıklaması, kamuoyunu tatmin etmekten çok uzaktır. Bu noktada, açıklık ve hesap verebilirlikten uzaklaşmak yerine, sorunları çözmek amacıyla işbirliği yapmanın daha doğru bir adım olacağı düşüncesindeyiz. Basında yer alan ve kamuoyuna yansıyan fotoğraflardan yaptığımız incelemede uygulamanın doğru yapılmadığı endişesini taşıyoruz. Yapılan tadilat, güçlendirme ve kat ilavesinin projelerini, kamuoyunun huzurunda tekrar talep ettiğimizi de vurgulamak isteriz. Bu konudaki hassasiyetimizin gereği olarak, bir akademik odanın toplumun iyiliği için bulunduğu, talebin olumsuz karşılanmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Aynı zamanda, daha önce Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden terminalin çöken çatısı ile ilgili projeleri istemiş ve alamamıştık. Kamuoyunu bilgilendirme ve haklarını korumakla yükümlü olan bir akademik oda olarak bu olayla arasındaki üzücü benzerliği de göz ardı etmemekteyiz. Kamuoyunun ve yetkililerin bu konuya duyarlılıkla yaklaşmasını ve gereken adımları atmalarını bekliyoruz.

    Kamuoyunun bilgisine sunarız ki, bu sürecin sonunda amacımız, toplumun güvenliği, çocuklarımızın güvenli yapılarda eğitim almaları ve eğitim ortamlarının güçlendirilmesidir. Her zaman olduğu gibi, güvenlik ve kalite standartlarının en üst düzeye çıkarılması için çaba göstermeye devam edeceğiz.”

  • “Otoparklar trafik yoğunluğunu arttırıyor”

    “Otoparklar trafik yoğunluğunu arttırıyor”

    İMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu, Osmangazi Belediyesi tarafından 2011 yılında kamulaştırma çalışmaları ile başlayan 40 bin metrekare inşaat alanı bulunan Osmangazi Meydanı Projesi’nin kentin ulaşım ve sosyal dokusuna nasıl etki edeceği hakkından değerlendirmelerde bulundu.

    Kente vizyon katacak bir meydan olacağı duyurularak başlayan projenin 2000 araçlık otoparkı, meydan, cami ve sosyal yaşam alanları ile pek çok kez tartışma konusu olduğunu belirten Şube Yönetim Kurulu, bölgede yapılan hatalı süreçlerle ilgili detayları şöyle aktardı:

    “Dr. Brenner tarafından Bursa Ulaşım Ana Planı’nda Hafif Raylı Sistem (HRS) olarak tasarlanan Yalova Yolu bugün Tramvay T2 olarak hizmet veriyor. Eski Santral Garaj olarak bilinen alan, kent meydanı yapılacağı duyurularak başlandı fakat 2008 yılında dev bir AVM’ye dönüştü. Eski Şehirlerarası Otobüs Terminali’nin altı BursaRay’ın aktarma istasyonu olarak planlanırken yerine dev bir AVM yapıldı. Bölgedeki trafik yoğunluğunu arttıran, kent merkezine ulaşımı zorlaştıran proje, Yeşil Bursa’dan Beton Bursa’ya geçişin sembollerinden birisi oldu. Bölgeye Dr. Brenner tarafından 250 kilometre bisiklet yolu ve toplam 4 bin 200 bisikletlik, 7 bisiklet otoparkı yapılması öngörülmüştü. Bisikletin yerine özel otomobillerin kent içine girmesini cazip hale getirecek, trafiği kördüğüm yapacak kent meydanı altına 4 katlı, 2000 araçlık otopark yapılıyor. Bütün şehircilik esasları ihlal edilerek bölgeye yapılan projeler “Yeşil Bursa’ya” dönüşü daha da zorlaştırıyor.”

    TOPLU ULAŞIM CAZİP HALE GELMELİ

    Meydanın kentte yaratacağı etkileri ele alan Yönetim Kurulu, projenin ulaşım açısından ciddi risk barındırdığını vurgulayarak şu değerlendirmelerde bulundu:

    “Ulaştırma bilimi açısından bakıldığında kent merkezlerine bireysel araçlarla ulaşım yerine toplu ulaşım cazip hale getirilmeli. Trafiğin sıkışık olması otomobil kullanımını ne yazık ki azaltmıyor. Kent merkezine otomobil ile girişlerin cazip olmaktan çıkarılması, vatandaşların otomobillerini park edecekleri yeni alanların yaratılmaması gerekiyor. Böylece raylı ya da lastik tekerlekli toplu taşıma araçlarına yönleneceklerdir. Bu yöntem birçok Avrupa ve ABD şehrinde uygulanmış ve iyi sonuçlar alınmıştır. Şehir merkezlerine bu yüzden açık veya katlı otopark yapılmamalı. Bizim kentlerimizde özelliklede Bursa’da her yere kolaylıkla park edilebilmesi araç trafiğini azaltmak yerine arttırıyor. Osmangazi Belediyesi’nin inşa ettiği meydana yapılan dev otoparkın şehir içi trafik sıkıntısını büyük ölçüde çözeceği beyanatlarının doğruluğu bu nedenle sorgulanmalı. Tüm bu uygulamaların sonucuna baktığımızda; bölgeye BursaRay Aktarma merkezi yapılma fırsatı 2 kere kaçırıldı. Birincisinde AVM yapıldı, ikincisinde bu devasa yeraltı otopark inşa edildi. Bunun için 1000′ e yakın fore kazık imalatı yapıldı. Kentin tamda merkezine böyle büyük bir katlı otopark, ileride o bölgeye özel araç ile girmeyi kolaylaştıracağından trafik sıkışıklığını da çok büyük oranda arttırdığını göreceğiz.”

    YENİ KÜTLELER YARATMAK YERİNE YAŞAM ALANLARI İNŞA EDİLMELİ

    Bir kentin en önemli yaşam alanının meydanlar olduğuna dikkat çeken İMO Bursa Şube Yönetim Kurulu şunları dile getirdi:

    “Meydan, toplumsal yaşamın şeklini ve taleplerini, yönelimlerini yansıtan mekanlardır. Mekanla onda/onu yaşayanlar arasında karşılıklı bir biçimlendirme etkisi söz konusudur. Topluluğun en gözde mekanı olması ilgisiyle toplumsal yönüne hep dikkat çekilmiştir. İnsanların ilgi ve beklentileri mekanın yapılanışında etkin olduğu gibi insanların duyarlılık ve algısının şekillenmesinde kent meydanları belirgin şekilde etki yaratmaktadır. Dünyadaki farklı meydan örneklerine baktığımızda bu canlılığı, renkliliği görüyoruz. Amacımız yeni kütleler, yoğunluklar yaratmak yerine yaşam alanları, vatandaşın mutlu olacağı alanlar inşa etmek olmalı.”

  • İnşaat mühendisleri bir kez daha uyardı

    İnşaat mühendisleri bir kez daha uyardı

    Ülke tarihinin en yıkıcı depremlerinden olan 17 Ağustos Marmara Depremi’nin üzerinden 24 yıl, 6 Şubat Depremlerinin üzerindense 6 ay geçerken 1999 Marmara Depremi’nin 24’üncü yıl dönümünde açıklama yapan İMO Bursa Şube Yönetim Kurulu, 17 Ağustos’tan 6 Şubat’a nelerin değişip değişmediğini değerlendirdi.

    Söz konusu depremlerin, ülke coğrafyasının gördüğü en büyük depremlerden olduğuna hiç kuşku olmadığını açıklayan Şube Yönetim Kurulu şu açıklamayı yaptı:

    “Ortaya çıkan can ve mal kayıplarının nedeni olarak depremlerin büyüklüklerine vurgu yapılması, şimdiye kadar çoktan alınması gereken önlemleri almayan, bilime ve mühendisliğe kulaklarını tıkayan anlayışın sığındığı bahaneden öte bir anlam ifade etmemektedir. Marmara Depremi, ülkemizin depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olma özelliği taşımaktadır. Depremlere karşı hazırlığın toplumsal bir farkındalıkla, mevzuattan uygulamaya kadar her kademede yeniden yapılanma ve dönüşüm ile mümkün olabileceği tüm kamuoyunca ortak bir fikre dönüşmüştür. İnşaatlarda kullanılan malzemelerin kalitelerinin artırılmasına yönelik adımlar, yenilenen deprem yönetmelikleri ve haritaları, yeni bir yapı denetim mevzuatının varlığı toplumda 2001 sonrası yapılan yapıların daha güvenli olduğuna dair bir kanaat oluşturmuş olsa da durumun sanıldığı gibi olmadığı, 20 yıllık zaman diliminde hiçbir konuda yeterli hazırlığın yapılmadığı 6 Şubat 2023 Depremleriyle ortaya çıkmıştır. 6 Şubat Kahramanmaraş Depremleri ve 20 Şubat Hatay Depremi’nin yaratmış olduğu yıkım ne yazık ki 17 Ağustos Marmara Depremi’nin birkaç katı büyüklüğündedir. Depremden etkilenen 11 il ve çevresinde, resmi rakamlara göre 50 binin üzerinde yurttaşımız hayatını kaybetti, 36 bin civarında bina depremler esnasında yıkıldı, 311 bin bina ise kullanılamaz hale geldi. Uzmanlar bu depremlerin ekonomik maliyetinin 120-130 milyar dolar civarında olduğunu tahmin etmektedir.”

    6 ŞUBAT DEPREMİ ÜLKE GÜNDEMİNDEN ÇIKTI

    6 Şubat Depremlerinin hemen ardından haftalar boyunca tüm basın-yayın kuruluşlarında yapı üretimi ve denetimindeki sorunlar enine boyuna tartışıldığını ve İMO’nun konuyla ilgili yapılması gerekenleri, yıkımın nedenlerini tüm açıklığıyla ortaya koyduğunu dile getiren açıklamada gelinen süreç şöyle aktarıldı:

    “Ne var ki Depremin üzerinden henüz 6 ay geçmesine rağmen konu kamuoyunun, yetkili kurum ve kuruluşların ve yöneticilerin gündeminden çıkmış, verilen sözler çoktan unutulmuş görünmektedir. Depremin üzerinden 6 ay geçmesine rağmen bölgede yıkımı bekleyen ağır hasarlı yapılar tehlike yaratmaya devam etmekte, kontrolsüz bir şekilde yürütülen enkaz kaldırma işlemleri çevreye ve insan sağlığına zarar vermekte, imar planlarının oluşturulması süreçleri aksamakta, barınma ve su gibi en temel gereksinimler bile karşılanamamaktadır.

    Deprem bölgesinde bazı geçici barınma alanlarının altyapı çalışmalarının tamamlanamadığı ve dolayısıyla pek çok konteynerin depolarda bekletildiği, binlerce yurttaşımızın hala çadırlarda yaşamak zorunda kaldığı, konteyner kentlerde belediye hizmetlerinde ciddi eksikliklerin yaşandığı ve ulaşım sorununun bu kentler için temel bir mesele haline geldiği gözlenmektedir.”

    DEPREMLERDEN KORUNMANIN YOLU RİSKLERİ AZALTMAKTAN GEÇMEKTEDİR

    Var olan yapı stokunun büyük çoğunluğunun, deprem yönetmelikleri dikkate alınarak yapılmadığının vurgulandığı açıklamada çözüm yolları şöyle dile getirildi:

    “Yapılar ya mühendislik hizmeti olmadan üretilmiştir ya da yeterli düzeyde mühendislik hizmeti almamıştır. TBMM’nin İzmir Depremi sonrası kurduğu Araştırma Komisyonun Temmuz 2021 tarihli raporuna göre Türkiye’de 10 milyon civarında olan yapı stokunun 6-7 milyon civarında olan kısmı riskli yapı statüsündedir. Bu risk ortadan kaldırılmadığı veya azaltılmadığı sürece ülkemiz büyük yıkımlarla defalarca yüzleşeceği gibi, depremler sonrası müdahalelerde de yetersiz kalmaya mahkum olacaktır. Bugün riskli yapı miktarımız istatistiksel yöntemlerle tahmin edilmektedir. Oysa, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planına göre 2017 yılına kadar ülkemizdeki yapı stokunun envanterinin çıkartılıp bunlara müdahale edilmesi gerekmekteydi. Ne yazık ki 2023 Türkiye’sinde yapı envanterin nasıl çıkarılacağının yöntemi bile belirlenmiş durumda değildir. Yine TBMM’nin Kahramanmaraş merkezli Depremlere ilişkin çıkarmış olduğu Mayıs 2023 tarihli raporundan anlaşıldığı üzere son 11 yıl içerisinde ülke genelinde 238 bin civarında riskli yapıya “Kentsel Dönüşüm” adı altında müdahale edilerek yenilenmesi sağlanmıştır. Yani 2012 yılından bu yana riskli olduğu düşünülen yapı miktarının sadece %3-4 civarındaki kısmı yenilenebilmiştir. Deprem risklerinin azaltılması kentsel yoğunluğun azaltılmasıyla doğru orantılıdır. Rant odaklı kentsel dönüşüm projeleri riskleri azaltmadığı gibi artırmaktadır. Kaldı ki gerçekten acil olarak dönüştürülmesi gereken binalar/bölgeler rant getirisi olmadığı takdirde kaderine terkedilmektedir. Rantsal getiriden faydalanmak için son dönemlerde yapılmış ve yapısal risk taşımayan bazı binaların da kentsel dönüşümden faydalanarak yıkılıp yeniden yapıldığı bilinen bir gerçektir.

    Riskler sadece bunlarla sınırlı değildir. Deniz kıyıları, dolgu alanları, dere yatakları ve çevresi ciddi bir riskle karşı karşıyadır. Okullar, hastaneler, itfaiye binaları ve diğer kamu binalarının deprem güvenlikleri belirsizdir. Ulaştırma yapıları, su yapıları, altyapı şebekeleri, su arıtma tesisleri, doğalgaz, enerji ve haberleşme ağları risk altındadır. Tarihi ve kültürel yapılar büyük bir risk altındadır. Kentlerimizdeki benzin istasyonları, yanıcı, zehirleyici ve kirletici maddelerin işlendiği, depolandığı ve dağıtıldığı yerlerde ciddi bir risk vardır. Bu tür aktiviteler çoğu kez iskân alanlarıyla iç içedir.

    YENİ RİSKLİ YAPI OLUŞMAMASI İÇİN YAPI DENETİM SİSTEMİNİN DEĞİŞMESİ GEREKİR

    6 Şubat depremleri açık bir şekilde göstermiştir ki yapı denetim hizmeti en temelde bir kamu görevi olarak ele alınmalı, serbest piyasa koşullarına terk edilmemelidir. Teknik kadrolar nitelikleri ve yapabilirlikleri sorgulanmaksızın yapı denetimi sisteminde görev üstlenebilmektedir. Oysa, denetim hizmetlerini yapanlar, yapılan işin önemi gereği bilgi, deneyim ve uzmanlık sahibi olmak durumundadır. Ancak sistem bu tür elemanların görev yapabilmesine olanak sağlamamaktadır. Bununla birlikte yapı denetim kuruluşlarında çalışan mühendisler bir maliyet kalemi olarak görülmekte, nitelikli işgücünden kaçınılmakta, hatta hizmet almadan teknik elemanların imzalarını kullanma yoluna gidilmektedir.

    Mevcut Yapı Denetim Yasası’nın öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi modeli yerine; uzmanlık ve etik değerlere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni model hayata geçirilmelidir. Proje denetimi ve yapı denetimi birbirinden ayrılmalı, proje denetimi doğrudan kamu eliyle yapılmalı, Yapı Denetim Kuruluşları doğrudan kamuya karşı sorumlu olmalı ve onun denetiminde çalışmalıdır.

    YAPILARIN İNŞA AŞAMASINDAKİ MÜHENDİSLİK HİZMETLERİ HAYATİ ÖNEMDEDİR

    Deprem ve diğer afetlerin yapılarda yaratmış olduğu hasarların çok büyük bir kısmının imalat kusurlarından kaynaklandığı bilinmesine rağmen inşa sürecinin temel aktörü olan şantiye şefliğine gerekli önem verilmemektedir. Uygulamada şantiye şefliği hizmeti sadece resmi prosedürleri tamamlamak amacıyla kağıt üzerinde kalmaktadır. Dolayısıyla Şantiye Şefliği formalite olmaktan çıkarılmalı, her şantiyede tam zamanlı olmak üzere bilgili ve işin gerektirdiği deneyime sahip mühendisler vasıtasıyla yapılması sağlanmalıdır.

    YETKİN MÜHENDİSLİK ŞARTTIR

    Bugün ne yazık ki, ülkemizde bir işi yapabilme yeterliliğine haiz olmanın ölçütü, diploma sahibi olmaktan geçmektedir. Diploma, mühendis ya da mimarın o konuda eğitim almış kişi olduğunu göstermenin yanı sıra o alandaki işi yetkinlikle yapabilmenin de göstergesi sayılmaktadır. Oysa diplomanın belgelediği eğitim her koşulda çok önemli ve gerekli ise de bir işi gerektiği gibi yapabilmenin ölçütü olarak alınamaz. Bunun, öğretici, geliştirici, olgunlaştırıcı ve nitelikli bir uygulama deneyimi ile tamamlanması, bir başka deyişle, mühendisin düzeyli bir uygulamanın içinde pişmesi gerekmektedir. İnşaat mühendisliği çok geniş bir mühendislik dalı olma niteliğinin yanı sıra uygulaması ile de tecrübenin büyük öneme sahip olduğu bir meslek alanıdır. Dört yıllık bir mühendislik lisans eğitimini tamamlamak, mühendislik yetki ve sorumluluklarını kullanmak için yeterli değildir. Bu sebeple, inşaat mühendisliğinin ilgi alanına giren konularda halkın güvenli yaşam hakkının korunması ve yatırımların ekonomik sınırlar içerisinde kalması amacıyla “Yetkin Mühendislik” sisteminin hayata geçebilmesi için yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla 1938 yılından bugüne değiştirilmemiş olan 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Kanunu değiştirilmeli Meslek Odalarının kendi meslektaşlarını yetkinliklerine göre belgelendirme ve yetkilendirme hakkı getirilmelidir. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi meslek içi eğitim, mesleki bilgiyi-deneyimi ölçme ve değerlendirme, mesleki faaliyetlerin ve meslek etiğinin takibi gibi süreçler ancak Meslek Kuruluşları aracılığı ile yapılabilir ve sürekliliği sağlanabilir.

    Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, gerek kamu kurumlarının, gerekse kamusal alanların ihtiyaç duyduğu nitelikli mühendislik hizmetlerini tanımlarken Meslek Odalarının belgelendirme sistemlerini baz almalıdır. İmar Kanunu, Yapı Denetim Kanunu, Afetlerle ilgili Kanunlar, İhale Kanunu gibi yapılaşmayı belirleyen pek çok kanun ve bağlı yönetmelik, şartname ve tebliğlerinde tarif edilmeye çalışılan mühendislik hizmetleri Meslek Odalarının vereceği belgeler ile tanımlanmalıdır.

    ÖNCELİK, SAĞLAM, KARARLI VE İSTİKRARLI BİR SİYASİ İRADE

    İMO Bursa Şube Yönetim Kurulu, çözüm önerilerini ve çıkan sonucu şöyle sıraladı:

    1- Özellikle son 20 yıl içerisinde başta depremler olmak üzere tüm afetlere yönelik politikaların ve atılması gereken adımların tüm boyutlarıyla neler olması gerektiği konularında, başta kamu kurumları ve karar organları olmak üzere hemen her kurum tarafından raporlar, planlar hazırlanmış ve kararlar üretilmiştir. Ancak son depremler sonuçları itibarıyla göstermektedir ki, alınan kararlar ve yapılan çalışmalar büyük oranda palyatif kalmış durumdadır. Dolayısıyla öncelikle sağlam, kararlı ve istikrarlı bir siyasi irade ile kamunun ihtiyaç ve menfaatlarını gözeten, meselelere bütüncül ve bilimsel bakabilen politik bir anlayışa ihtiyaç vardır.

    2- Afetlere hazırlık çalışmaları kaynak ve zaman gerektiren uzun soluklu çalışmalardır. Yani siyasi kadroların ihtiyaç duyduğu ve kendi dönemlerinde yapıp bitirebilecekleri gösterişli yapılar/faaliyetler olma özelliğine sahip değildir. Dolayısıyla gerek merkezi, gerekse yerel yöneticilerin esnetip gevşetemeyeceği yasal düzenlemeler yapılmalı, kaynakların doğru ve yerinde kullanımı için önlemler alınmalı, aksine davranışların hukuki ve cezai yaptırımları olmalıdır.

    3- Rant odaklı imar düzeni ile yapılaşmada kuralsızlığın ve cezasızlığın hakim olması kaçak yapılaşmanın önünü açmakta bunun sonucunda da imar afları zorunlu hale gelmektedir. Unutulmamalıdır ki, yozlaşma kültürü büyükten başlayıp küçüğe doğru yayılmaktadır. Sermaye gruplarının, “güçlü” kesimlerin inşaatlarına göz yumup tam tersine özel düzenlemelerle hukukileştirmeye çalışılmak toplumun geneline emsal teşkil etmektedir. İmarda kural kuraldır. Merkezi ya da yerel siyasi/iktisadi aktörlerin çıkarlarına göre delinmemelidir.

    4- İmar planları doğayı ve toplumsal yaşamı etkileyen, şekillendiren bütüncül planlardır. Afet risk haritaları, mikro bölgeleme çalışmaları, büyüme projeksiyonları, ulaşım ve altyapı planları gibi alt çalışmalar, bilimsel ve teknik içerikli, çok yönlü, çok bileşenli çalışmalardır. Bu kriterlere göre hazırlanmayan veya özel uygulamalarla sürekli delinen/değiştirilen planlar, sağlıklı yapılaşmanın önceli olan sağlıklı kentleşmeyi olumsuz etkilemektedir. İmar planlarının sağlıklı bir şekilde oluşturulması ve sürdürülmesi nitelikli katılımcılıkla mümkündür.

    – İster yeni alanlar üzerinde yapılan çalışmalar, ister mevcut planlar üzerindeki tadilatlar olsun her türlü imar çalışması şeffaf, katılımcı ve tekniğine uygun olmak zorundadır.

    – Tarımsal ve riskli alanların yapılaşmaya açılması sınırlandırılmalı, sorunlu, zayıf zeminlerde yüksek katlı konut ve benzeri yapılar için yapı izni verilmemelidir. İstisnai durumlarda kural ve kriterler titizlikle belirlenmeli ve denetlenmelidir.

    – Özellikle çok katlı konut yapılarında yapısal düzensizlik yaratan uygulamalara son verilmelidir.

    5- Sağlıklı yapılaşma, nitelikli bilimsel/teknik kurallar, nitelikli eğitim, nitelikli mesleki hizmetler, nitelikli müteahhitlik ve nitelikli kamusal denetim ile mümkündür.

  • “Su sorunlarına alternatif çözümler bulunmalı”

    “Su sorunlarına alternatif çözümler bulunmalı”

    İMO Bursa Şube Yönetim Kurulu Başkanı Ülkü Küçükkayalar, iklim değişikliği ile birlikte gelen ani mevsimsel değişimlerin meydana geldiği son yıllarda yaşanan uzun kurak dönemlerin Bursa’nın su zengini olmadığını göz önüne serdiğini söyledi. Pınarlarından şifalı suların aktığı Bursa’nın su kaynaklarının kirletildiğini ve kontrolsüz kullanıldığını kaydeden Küçükkayalar, kaynakların acımasızca tüketilmesinin sonuçlarının yaşandığına dikkat çekti.

    DOĞAL DENGE BOZULDU

    ‘İklim değişimi, mevsimsel kaymalar, beklenmedik ani yağışlar, uzun yağışsız aylarla gelen kuraklık, salgın hastalıklar yaşadığımız yüzyılın sorunları’ diyen Küçükkayalar, “Artan nüfus, gelişen teknolojinin doğru kullanılmaması, tüketimin hızla artmasıyla doğal dengeyi bozan bir süreç yaşandı, dünya artık üstel bir artışa geçmiş durumda. Bilim insanlarının araştırmaları gösteriyor ki ekolojik dengeyi korumak için önlemler almadığımız sürece kritik eşik aşılacak ve bu artış beraberinde çöküşü getirecek. Bu nedenle attığımız tüm adımlara dikkat etmeli. Doğanın bize gönderdiği yardım çağrısını duymalıyız. Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız Covid salgını, temiz suya ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu gösterirken kentin su sorununa alternatif çözümleri zaman kaybetmeden bulmalıyız” dedi.

    HIZLI ÇÖZÜM YOLLARI ARANMALI

    Bursa’da geçtiğimiz yaz ve kış aylarında yeterli yağış alınmadığı için barajlardaki su seviyesinin ciddi oranlarda düştüğünü hatırlatan Küçükkayalar, ilkbaharda yaşanan bol yağışın kenti rahatlattığını dile getirdi. Kentin bu yaz aylarını rahat geçireceğini fakat bunun her yıl aynı şekilde olmayacağına dikkat çeken Başkan Küçükkayalar, kent yöneticileri ve kentlinin hızlı çözüm yolları araması gerektiğinin altını çizdi.

    BURSA’NIN SU KAYNAKLARI

    Bursa’daki su kaynakları hakkında bilgi veren Küçükkayalar, su kaynaklarını şöyle sıraladı:

    “Uludağ kar rezervuarı, Uluabat ve İznik Gölleri, Marmara kıyıları, pınarlar ve kaplıcalar, Susurluk ve Marmara Havzası, Mustafakemalpaşa Çayı, Uludağ’ın güney yamaçlarından doğan ve gene Uludağ’dan kaynaklanan birçok küçük dere ile beslenen Nilüfer Çayı, Göksu Çayı, Kocadere, Karadere.”

    BURSA’NIN İÇME SUYU KAYNAKLARI

    Bursa’nın içme suyu kaynaklarından da bahseden Küçükkayalar, Bursa’nın en önemli akarsuyu 680 Kilometrekare su toplama havzası alanıyla Nilüfer Çayı, besleyen derelerden Deliçay Deresi yaklaşık 203 kilometre uzunluğa sahip yılda 85 Hectometre Küp kapasitesi ile Nilüfer Çayı’nın mevcut su potansiyelini yüzde 40 civarında arttırmaktadır. Nilüfer Çayı, Uluabat mansabında Susurluk Çayı’na karıştıktan sonra Karacabey Boğazı’ndan Marmara Denizi’ne ulaşmaktadır. Doğancı Barajı, yıllık içme suyu kapasitesi 125 Hectometre Küp, Nilüfer Barajı yıllık içme suyu kapasitesi 60 Hectometre Küp, Bursa’ya 2060 yılına kadar su sorunu yaşatmayacak isale hattı projesinin 2025 yazına kadar tamamlanması planlanan Çınarcık Barajı’nın yıllık içme suyu kapasitesi ise 145 Hectometre Küp olarak öngörülüyor.

    Kentin içme suyunu kurak mevsimlerde destekleyen yeraltı su kaynakları olarak toplam 155 derin kuyu bulunmaktadır. Barajlardaki doluluk oranlarının beklenen seviyeye ulaşmasıyla kuyular devre dışı kalmaktadır. Doğancı ve Nilüfer barajlarının seviyesinin kuraklık nedeniyle düşmesiyle birlikte 1 Eylül 2019 tarihi itibariyle mevcut 80 adet derin su kuyusu devreye alınmıştı. Kuraklığın 2020’de de devam etmesiyle ilave 75 adet derin kuyu açılarak sisteme dahil edilerek, şehrin susuz kalması önlenmişti. Yeraltı kaynaklarında 2020 yılı içerisinde 49 milyon metreküp su temini sağlanmıştır.

    Pınar kaynaklarına baktığımızda ise Uludağ eteklerinde kaynayan 145 adet su kaynağı bulunmakta, saniyede 486 litre su temin edilebilmektedir. 2021 yılında kentimizin içme suyu ihtiyacının yüzde 67’sini barajlardan, yüzde 17’si yeraltı sondaj kuyularından yüzde 16’sı da pınar kaynaklarından karşılandı.

    SU KAYNAKLARINI PLANLAMAK İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

    İMO Bursa Şube Yönetim Kurulu Başkanı Ülkü Küçükkayalar, nüfusu 3 milyonu aşan ve nüfus artışı yükselen bir grafikte ilerleyen Bursa’nın su kaynaklarını planlamak için çözüm önerilerini şu şekilde sıraladı:

    1. Akarsu Havza Geliştirme/Entegre Projesi
    2. Su Kaynakları Araştırma ve Geliştirme Merkezi
    3. Su kirliliği önleme
    4. Su-Gıda-Enerji Zinciri
    5. Eski altyapının iyileştirmesi
    6. Eski su yapılarını iyileştirmesi ve düzenlenmesi
    7. Yeraltı barajları ve yeraltı suyu
    8. Tuzlu Su Girişimi

    BTÜ’DE YER ALTI BARAJLARI İÇİN ARAŞTIRMALAR YAPILDI

    Bursa Teknik Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Egemen Aras’ın kentin su ihtiyacını karşılayacak, su kaybını azaltacak ve düşük maliyetli olarak değerlendirdiği yer altı barajları ile ilgili önemli araştırmaları olduğunu vurgulayan Küçükkayalar, üniversitenin bu çalışmalarına dikkat çekti.

    Araştırmaya göre:

    “Yer altı barajlarının kamulaştırma sorunu yok. Deprem, aşırı yağış gibi durumlarda baraj gövdesinin yıkılma veya baraj kapaklarının açılarak taşkınlara neden olma riski bulunmamaktadır.  Maliyet düşebilmektedir. Sedimantasyon nedeni ile rezervuarın dolarak ömrünü tamamlama riski yoktur. Buharlaşma kaybı neredeyse hiç yoktur. Bitkilerin etkisi ile oluşan ötrofikasyon olayı yer altı barajlarında söz konusu değildir. Yer üstü barajlarına göre kirlenme riski daha azdır. Yer altı barajlarında rezervuarın dolmasında sonra yer altı suyu geçirimsiz perde üzerinden taşarak mansaba doğru akar, yer üstü barajlarındaki gibi dolusavak yapısı inşa edilmesine gerek görülmemektedir.”

    POTANSİYEL YER ALTI BARAJLARI

    Prof. Dr. Egemen Aras tarafından Bursa’da inşa edilebilecek potansiyel yer altı barajı için belirlenen yerler şunlardır:

    Akçasusurluk Yer Altı Barajı, Ekmekçi Yer Altı Barajı, Sansarak Yer Altı Barajı, Gündüzlü Yer Altı Barajı, Kozluca Yer Altı Barajı, Madenköy Yer Altı Barajı.

    ALTERNATİF SİSTEMLER

    Gri su kullanımı, yağmur suyu hasadı uygulamalarının yaygınlaştırılması gerektiğini söyleyen Küçükkayalar, deniz suyu arıtma, güneş enerjisi ile içilebilir olmayan suyu arıtma, Uludağ’ın eteklerine havadaki nemden su elde edebilecek sistemlerin de değerlendirilebileceğini aktardı.

    BUSAMER SU SORUNUNA AKILCI ÇÖZÜMLER GETİRECEKTİR

    Bursa Teknik Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Egemen Aras’ın Bursa Su Araştırmaları Merkezi (BUSAMER) kurulması çalışmaları olduğunu ifade eden Yönetim Kurulu Başkanı Küçükkayalar, paydaşları arasında Bursa Teknik Üniversitesi, Bursa Uludağ Üniversitesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve BUSKİ, DSİ 1. Bölge Müdürlüğü, Meteoroloji Genel Müdürlüğü Bursa, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İl Müdürlüğü, BEBKA, TMMOB, ulusal ve uluslararası kurumların bulunduğu bir merkez kurulumunun kentin su sorunlarının akılcı ve sürdürülebilir bir şekilde çözümüne katkı sunacağını, böyle bir merkezin kurulmasına destek vermek için hazır olduklarını belirtti.

  • Bursa’nın envanterini çıkartacak ekipler eğitiliyor

    Bursa’nın envanterini çıkartacak ekipler eğitiliyor

    Kahramanmaraş’ta meydana gelen deprem felaketlerinin ardından Bursa’da da başlayan deprem afetine hazırlık çalışmaları için Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin koordinasyonuyla, ilgili Akademik Odalar, Yıldırım Belediyesi, Bursa Uludağ Üniversitesi, Bursa Teknik Üniversitesi arasında ‘Hızlı Tarama Yöntemi’ ile bina risk değerlendirmesi yapmak üzere Teknik İşbirliği Protokolü, Nilüfer Belediyesi, İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi ve Mimarlar Odası Bursa Şubesi arasında da Ticari Alanlarda Taşıyıcı Sistem Kontrolü Protokolü imzalanmıştı. İmzalanan protokollerin ardından İMO Bursa Şubesi, duyuru yaparak başvuruda bulunan üyelerine eğitimler düzenleyecek.


    İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi tarafından verilen ilk eğitime Mimarlar Odası Bursa Şubesi üyeleri ve ilgili Belediyelerin çalışanları da katıldı. İMO Bursa Şube Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen eğitimin açılışında konuşan İMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Gonca Hüyüklü, süreci şu şekilde aktardı; “6 Şubat tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin ardından ülkemizin 4’üncü büyük kenti olan Bursa’da yapı stoklarının ve niteliklerinin belirlenmesi amacıyla yerel yönetimler ile ortak hizmet protokolleri imzalanmıştır.

    Bunlardan ilki Nilüfer Belediyesi ile yapılan ve Mimarlar Odası Bursa Şubesi ile paydaş olduğumuz protokol olup içeriği ise ilçe sınırları içindeki ticari işletmelerin taşıyıcı sistem kontrollerinin yapılması şeklindedir. Burada yapılacak olan çalışma altında ticari birim bulunan yapının projesi ve yerindeki mevcut durumunun ve taşıyıcı sisteme herhangi bir müdahale yapılıp yapılmadığının kontrolünün sağlanması ayrıca korozyona maruz kalıp kalmadığının gözlemsel olarak tespiti şeklindedir. İkinci protokolümüz ise Bursa Büyükşehir Belediyesi ile imzalan ve Binaların Bölgesel Deprem Risk Dağılımının Belirlenmesi amacıyla yapılacak olan envanter çalışmasıdır.

    Bursa Büyükşehir Belediyesi ile yapılan bu protokoldeki paydaşlarımız ise ilgili meslek odalarımız, Bursa Teknik Üniversitesi ve Uludağ Üniversitesidir. Bu protokol çerçevesinde ilk etapta 3 merkez ilçeyi yani Nilüfer, Osmangazi ve Yıldırım’ı kapsayan hızlı tarama testi çalışmasına başlanacaktır. Verilecek eğitimlerden ilki aplikasyon eğitimidir. Eğitimlerimiz devam edecek olup tamamlandıktan sonra sınav gerçekleştirilecek ve sınav sonucunda başarılı olan meslektaşlarımız web sayfasında yayınlanarak duyurulacak ardından bu meslektaşlarımız odamız tarafından istihdam edilecektir.”

    Eğitimde Bursa Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Beyhan Bayhan, Deprem Gerçeği ve Bursa sunumunu yaparak, sahada hasar tespiti uygulamalarını anlattı.

  • İMO Bursa şubesinden beyanlara yanıt

    İMO Bursa şubesinden beyanlara yanıt

    Bina hasar tespiti ve mevcut bina durum tespiti çalışmalarında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından riskli yapıların tespiti için yetki verilen kurum ve kuruluşlar ile inşaat mühendisleri tarafından gerçekleştirilen testler ile ilgili sosyal medyada yer alan karalama çalışmalarını hayretler içerisinde izlemekteyiz diyen İMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu kamuoyuna şu şekilde açıklamada bulundu:

    1)     Mevcut binalardan alınan beton örnekleri (kamuoyunda karot olarak tabir edilen örnekler için bakınız Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY) 2018 Bölüm 15) eğer binayı zayıflatacak olsaydı Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY) 2018’de böyle bir uygulamaya izin verilmezdi. Kaldı ki beton örnekleri kolonların yaklaşık moment sıfır noktasından alınır ve daha sonra bu boşluklar yüksek mukavemetli harç ile doldurulur.

    2)     Dünya ölçeğinde modern bir yönetmelik olan TBDY 2018 mevcut binaların değerlendirilmesi konusunu 15. Bölümünde ayrıntılı olarak toplam 18 sayfada (bakınız TBDY 2018 sayfa 306-323) detaylı olarak anlatırken Mikrotremor Tekniğinden hiç bahsetmemektedir.

    3)     Yukarıdaki maddede detaylarını verilen 15. Bölüm, değerlendirilen mevcut binanın kaç büyüklüğündeki depreme dayanacağını söylemek yerine oluşabilecek hasar sınırlarını tarif etmektedir.

    4)     Binanın taşıyıcı sistemi incelenmeden, mevcut donatıların tespiti yapılmadan, taşıyıcı sistem modeli kurulup analizlerden yapılmadan kaç büyüklüğündeki depreme dayanacağını söylemek evlerinin depreme dayanıklı mı olup olmadığını merak eden vatandaşlarımızı kandırmak olacaktır.

    Mikrotremor, sizin binanızın basınç dayanımını vermez. Mikrotremor, zeminin hakim periyodunu – çok düşük gerilme düzeyleri için dinamik karakteristiklerini verir. Deprem durumunda betona gelen gerilme düzeyi bu testlerde dikkate alınan düzeyin binlerce mislidir. Bu yöntem ile deprem analizlerini ve yapısal analizlerini yapan kişilere lütfen itibar etmeyiniz.

  • “Bu kaçıncı miladımız olacak?”

    “Bu kaçıncı miladımız olacak?”

    İMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ülkü Küçükkayalar, Şube Yönetim Kurulu adına basın açıklaması yaparak Kahramanmaraş Depremi ile bir kez daha acı bir şekilde yaşanan deprem sonrası afet durumunu ve can kayıplarının yaşanmaması için yapılması gerekenleri aktardı.

    Başta deprem bölgesinde yaşayanlar olmak üzere tüm yurttaşlara geçmiş olsun diyen Küçükkayalar, yaşamını yitiren yurttaşların yakınlarına başsağlığı, yaralananlara acil şifalar diledi. Enkaz altında kalan yurttaşların en kısa sürede kurtarılmasını ümit ettiklerini söyleyen Küçükkayalar, 10 ilimizi etkileyen depremin bıraktığı acıyı unutmayacaklarını kaydetti.

    “YETKİN MÜHENDİSLİK, MÜHENDİSLİK BİLİMİNE UYGUN YAPILAR”

    İnşaat Mühendisleri Odasının yıllardır haykırdığına dikkat çeken Başkan Küçükkayalar, “Depremi değil ama afeti önlemek mümkün!” Deprem bir doğa olayıdır. Depremin afete dönüşüp yıkım ve ölüm getirmesini önleyebiliriz. Temel insan haklarından olan “Barınma Hakkı” nın tüm yurttaşlarımıza güvenli bir şekilde sunulabilmesi için depremi unutmama ve unutturmama ısrarımızı sürdürmeye güvenli ve sağlıklı yapı üretimi sağlanana kadar yasa yapıcıların, uygulayıcıların ve yöneticilerin görev ve sorumluluklarını hatırlatmaya kararlıyız. Bunun için öncelikli olarak yapıların, mesleki derinliği olan, yetkin, erdemli ve etik anlayışı yüksek meslek insanları tarafından, mühendislik bilimine uygun olarak tasarlanması ve üretilmesinin sağlanması hedeflenmelidir. Bununla beraber standartlara uygun malzemeler kullanılarak etkili bir denetim mekanizmasının uygulanması da geliştirilmelidir” dedi.

    17 Ağustos 1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinin ardından ‘Bu bir Milat’ denilerek yola çıkıldığını hatırlatan Küçükkayalar, ardından 2003 Bingöl, 2011 Van, 2020 Elâzığ, 2020 İzmir depremleri ve bugün ne yazık ki Maraş depreminin sonuçlarının çok acı bir şekilde yaşandığını vurguladı.

    DOĞRU PROJELENDİRME, ÜRETİM VE DENETİM

    Mühendislik hizmeti almamış kaçak yapıların, yeterli denetimi yapılmadan üretilen yapıların çoğunun hala yenilenemediğinin altını çizen İMO Bursa Şube Yönetim Kurulu Başkanı Ülkü Küçükkayalar, Türkiye’nin yapı durumu ile ilgili şunları söyledi: “Depremde yıkılacak, hasar görecek yapıların envanterini hala çıkartamadık. Plansız uygulamaların olumsuz etkilerini yaşamaya maalesef devam ediyoruz. Depremin değil fakat binaların öldürdüğünü biliyoruz! Peki bunun için ne yapılıyor? Depreme dayanıklı güvenli binaları üretebilmemiz için gereken unsurlar belli. Doğru projelendirme, projeye uygun doğru bir üretim ve üretim esnasında gerçekleşecek iyi bir denetimdir. Oysa ki iskan ruhsatı olmayan kaçak yapılarda, bu unsurların hepsi göz ardı edilmekte, can ve mal güvenliği riske edilmektedir.  Bu ülkenin teknik ve akademik kadroları olarak soruyoruz. Ülkemiz daha kaç ‘bu milat olsun’ dediğimiz deprem sonrası afet gerçeğini yaşayacak! Mevcut yapı stokumuzun belirsizliği bilinen bir gerçektir. Olası bir depremden nasıl etkileneceği bilinmeyen çok sayıda bina mevcutken üstüne bir de siyasal iktidarlarca çıkarılan imar afları can ve mal kayıpları tehdidinin büyümesine sebep olmuştur.

    “SORUMLULUK KİMDE?”

    ‘Devletin bir binaya iskan ruhsatı vermesi, vatandaşına o yapıda güvenle oturabileceği yönünde güvence sunması anlamına gelir.’ diyen Küçükkayalar, “Oysa mühendislik hizmeti almamış kaçak yapıların, doğa olayları karşısında hasara uğramaları halinde sorumluluk bu kararı alan yöneticilerin olacaktır. Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini tehlikeye atan imar affı uygulamalarına son verilmeli, imar affından yararlanan yapılar denetlenmelidir. Plansız-çarpık kentleşme ve kaçak yapılaşma ile ilgili birçok kurum ve kuruluş tarafından neler yapılması gerektiği konusunda çalışmalar yapılmış, bu çalışmalar birleştirilerek strateji ve eylem planlarına dönüştürülmüştür. Odamızın da bu konuda çeşitli çalışmaları olmuş, deprem kongreleri, çalıştaylar düzenlenmiş, raporlar hazırlanmış, kamuoyunu aydınlatacak ve bu konuda farkındalığı ve bilinci artıracak çalışmalar yapılmıştır” diye konuştu.

    SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ BELLİ

    Yıllara dayanan çalışmalar sonucunda, sorunların da bu sorunların çözümü için yapılması gerekenlerinde belli olduğunun altını çizen Başkan Küçükkayalar yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:

    “Kentsel Dönüşüm yasası akılcı bir şekilde deprem odaklı olarak revize edilmeli. Deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini kabullenerek yapı üretim şekillerimiz buna uygun olarak revize edilmelidir. Yapıların inşaa aşamasında yeni uygulamalar ve zorunluluklar getirilerek yapı kütlesini azaltacak yapı elemanları kullanılabilir. Ahşap kullanımı yaygınlaştırılarak bölme duvar, zemin döşemesi yerine kullanılabilir. Yıkılan binalarda gözlemlediğimiz binalarda çıkmalar tamamen kaldırılabilir.  Sadece konut dışı yapılarda (sanat galerileri, kütüphaneler gibi) uygulanabilir.

    2011 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konan ve 2012-2023 yıllarını kapsayan “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı”nda (UDSEP) alınan kararların uygulamaya geçirilmesi depreme hazırlık konusunda en önemli çaba olacaktır. UDSEP’e göre başta okul ve hastaneler olmak üzere, Türkiye’deki bina envanterinin çıkarılması ve mevcut yapıların hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alınarak gruplandırılması planlanmıştır. Oysa 2020 yılında TBMM`de kurulan Deprem Komisyonunun 2021 tarihli raporunda, 2017 yılı itibarıyla bitirilmesi gereken envanter ve riskli yapı tespiti çalışmalarının bugün de gördüğümüz gibi nasıl yapılacağının yönteminin bile çıkarılamadığı anlaşılmaktadır.

    Mevcut yapı stokunun envanterinin çıkarılması konusundaki çalışmalar hızlandırılmalı, mevcut durum tespit edilerek acilen güçlendirilmesi veya yenilenmesi gereken binalar belirlenerek bir plan doğrultusunda yapı stokunun depreme dirençli hale getirilmesi sağlanmalıdır.

    Yapı üretim sürecinin önemli bir parçası olan “Şantiye Şefliği” konusu sorunun bir           parçası olmaktan çıkartılarak ayrı bir uzmanlık alanı olarak değerlendirilmeli ve “Her Şantiyeye 1 Şef” görevlendirilmelidir. Odamız bununla ilgili meslek içi eğitim programına hazırdır.

    Yapı Denetim Yasası ülke ve deprem, afet gerçeklerine uygun yeniden ele alınmalıdır. Yapı denetim sisteminin, uzmanlık ve etik değerlere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir modele dönüşmesi gerekmektedir. Bu modelde proje denetimi ile yapı denetimi birbirinden ayrılmalıdır. Ortak akıl devreye girmelidir.”

    “GÖREVE HAZIRIZ”

    Başkan Ülkü Küçükkayalar son olarak, İMO Bursa Şubesi olarak tüm bilimsel-teknik birikim, sahada edinilen tecrübe ve yetişmiş kadrolarla başta deprem olmak üzere doğa olaylarının afetlere dönüşmesini önleme konusunda görev almaya hazır olduklarını açıkladı.