Etiket: kanser

  • Bağırsak kanserine dikkat

    Bağırsak kanserine dikkat

    İlçe Sağlık Müdürü Dr. Eşşe Çelik, “Kalın Bağırsak Kanseri Farkındalık Ayı” dolayısıyla yaptığı açıklamada, kanser hastalığında erken evrede teşhisinin önemine değindi. Çelik, “Erken evrede teşhis edildiğinde büyük ölçüde tedavi edilebilir bir hastalık olan kalın bağırsak kanserlerinde tarama programlarının uygulanması ile söz konusu hastalığın görülme sıklığı ve ölüm oranı üzerinde çok olumlu kazanımlar sağlandığı yapılan birçok çalışma ile ortaya konmuştur.” dedi. Çelik, kalın bağırsak kanseri ile ilgili bilgilendirmesine şöyle devam etti:
    “Ülkemizde de Kalın Bağırsak Kanseri Taraması Ulusal Standartları belirlenerek uygulamaya konulmuştur. 50-70 yaş arasındaki kadın ve erkek nüfusa Toplum Sağlığı Merkezlerine (TSM) bağlı olarak faaliyet göstermekte olan; Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri (KETEM), Sağlıklı Hayat Merkezleri (SHM) ve Aile Sağlığı Merkezleri (ASM)’nde Gaitada Gizli Kan kiti yardımıyla hızlı, pratik ve güvenilir bir şekilde 2 yılda bir ücretsiz olarak tarama yapılmaktadır.”

  • “Kanserden korunmada beslenme çok önemli”

    “Kanserden korunmada beslenme çok önemli”

    Kolon yani kalın bağırsak kanserinin gerek ülkemizin gerekse dünyanın en sık karşılaştığı kanser türlerinden biri olduğunun altını çizen  Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Bünyamin Kaplan, “Türkiye’de görülme sıklığı erkeklerde biraz daha fazla olmakla beraber kanserler içerisinde ikinci bazen de üçüncü sırada görüyoruz. Erkeklerde en çok akciğer ve gırtlakla ilgili kanserleri görüyoruz. Üçüncü sırada ise kolon kanserini görüyoruz. Kadınlarda da yine ilk olarak meme ve tiroid kanserleri arkasından da kolon kanserleri geliyor ama dünyanın bazı bölgelerinde kolon kanseri ikinci sıklıkta” diye konuştu.
    Kolon kanserinin, insanların normal yaşamını sürdürürken, sindirim sistemiyle alakalı yaşadığı bir takım değişiklikler ile birlikte kendisini gösterdiğini belirten Prof. Dr. Kaplan “Hastalar en çok büyük abdestte zorlanma ve kan görme gibi durumlarda bize başvuruyor. Bunların hiçbirisi olmadan da kolon kanseri olabilir. Ancak bunlar hastalığın ilerlediğini gösteren belirtilerdir. Dolayısıyla bu tür belirtilerle karşılaşıldığında zaman kaybetmeden hekime başvurmak gerekir” dedi. Bu kanserlerin en çok bağırsağın son kısmında görüldüğüne değinen Prof. Dr. Kaplan yapılacak en basit tetkiklerden birinin, fiziki muayene olduğunu, arkasından ihtiyaç görüldüğü takdirde hastaya endoskopi yapmak gerekeceğini; bunun kesin tanı konulmasını sağlayan en değerli yöntem olduğunu ifade etti. Biraz zor ve zahmetli olmakla birlikte bu sırada alınan biyopsinin yüzde 100 teşhis imkanı sağladığını dile getirdi.

    “En hızlı ve doğru çözüm cerrahi işlemdir”

    Kolon kanseri tanısı teşhisi alan hastalarda en doğru ve hızlı çözümün cerrahi işlem olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kaplan “Ameliyatla bu tümörün çıkarılması gerekir. Fakat maalesef bazı hastalarda hastalık ilerlemiş olabiliyor. Bu durumlarda ameliyat seçenek olmaktan çıkıyor. Erken yakalanmış ve ameliyatla tedavi edilmiş hastaların bazılarında kemoterapi, bazılarında da radyoterapi şeklinde ek tedavilere ihtiyaç olmaktadır. Ancak eğer çok erken yakalanmışsa bu tedavilerin hiçbirine gerek duymadan sadece cerrahi yeterli olabilmektedir” ifadelerini kullandı.

    “İşlenmiş ve katkı maddeli gıdalardan uzak durun”

    Kolon kanserine yakalanmamak için en belirleyici faktörün kişinin yaşam tarzı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kaplan şunları dile getirdi:
    “Beslenme çok önemli. Bugün hazır gıdalar, poşetlenmiş gıdalar, paketlenmiş gıdalar, tütsülenmiş gıdalar ve içerisinde birçok katkı maddesi bulunan gıdalar kansere en çok sebep olan gıdalardır. Bunun önüne geçmek ve bunu engellemek sağlıklı beslenmeyle mümkün. Meyveden ve sebze yönünden daha zengin, kızarmış ya da yanmış yiyeceklerden uzak durmak suretiyle bu kansere belirli ölçüde engel olma şansımız olabilir. Bunun dışında spor yapmak, egzersiz yapmak, kilo almamak aşırı yağlı olmamak ve bir takım semptomları kulak ardı etmeden erkenden hekime başvurmak bizi bu hastalığa yakalanmaktan bir nebze olsun uzak tutabilir.”
    Hastanın geçmişinde genetik olarak kolon kanseri teşhisi varsa daha dikkatli olması ve testlere daha erken başlaması gerektiğine değinen Prof. Dr. Kaplan Türkiye’de ortalama olarak kolon kanseriyle ilgili tarama testlerinin 50 yaşında başlatıldığını ancak genetik olarak riskli olan ailelerde bu taramaya 5 yıl önce yani 45 yaşında başlanması gerektiğini sözlerine ekledi.

  • Oruç, kanser hücrelerini öldürüyor

    Oruç, kanser hücrelerini öldürüyor

    Oruç tutmanın hem bedene hem de ruha iyi geldiğini söyleyen Diyetisyen Gülsüm Hazman, “Vücudumuzda orucun etkisiyle aktif hale gelen özel proteinler var. Bunlar beynimizin daha iyi çalışmasını ve vücudumuzun daha dayanıklı olmasını sağlar. Bu durum da bağışıklığımızın güçlenmesi demektir. Bununla birlikte oruçlu iken GH yani büyüme hormonu dediğimiz hormonda artış gözlemlenir. Bu hormon aynı zamanda yağ yakıcı hormon olduğu için de kilo verimi hızlanır. Kilo verimi ile birlikte insülin direnci kırılır ve kan şekeri dengelenir. Orucun kalp sağlığına da olumlu etkileri bulunmaktadır. Uzun süreli aç kalmak kalp ritmini düzenlediği gibi yüksek tansiyonu ve kolesterolü düşürürken iyi kolesterol olan HDL’yi artır” dedi.

    “Oruç, kanser hücrelerini öldürüyor”

    Hazman, orucun kanser hücrelerini öldürdüğünü ifade ederek, “Oruç tutmanın kanserli hastalar üzerinde bile olumlu etkisi bulunmuştur. Yapılan araştırmalar, kanserli hastalarda tümör büyümesini yavaşlattığını ve kanser hücrelerini öldürdüğünü, kemoterapi ve radyoterapi etkisini artırdığını ispatlamış. Orucun birde psikolojik açıdan önemine bakalım. Spor yaparken vücutta salgılanan endorfin dopamin gibi bize mutluluk veren hormonlar oruç esnasında da salgılanır ve bu sebeple oruç psikolojik açıdan bizlere iyi gelir ve kendimizi daha mutlu hissetmenizi sağlar. Yani Oruç tutmanın insan üzerinde ki etkisi dışarıda yaptığımız 1 saatlik yürüyüşle neredeyse eş değerdir. Yapılan araştırmalar bize gösteriyor ki, oruç vücudun bağışıklık sistemini tamamen yeniler ve vücutta bir onarım sağlar. Hz Muhammedin de dediği gibi ‘Oruç tutunuz sıhhat bulunuz’” açıklamasında bulundu.

  • “Kanser hücrelerinin yayılma hızını yavaşlatıyor”

    “Kanser hücrelerinin yayılma hızını yavaşlatıyor”

    İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Özkan Akyol, oruç tutmanın sağlığa faydaları hakkında açıklamalarda bulundu. Ramazan’ın iki yönde sağlığa faydalı olduğunun bilimsel olarak ispatlandığını belirterek Uzm. Dr. Akyol, “Birincisi sindirim sistemi ve fiziki katkıları, diğeri ise insan psikolojisine olan faydalarıdır. Oruç esnasında vücutta bulunan yağ hücreleri aracılığı ile depolanmış yağlar yakılır. Depolanan yağların yakılmasıyla birlikte sağlıklı zayıflama gerçekleşir. Ancak bu, sahur ve iftarda az kalorili beslenmekle olur. Şimdiye kadar yapılan bilimsel araştırmalar oruç ve insülin sağlığı ilişkisini ortaya koymaktadır. Araştırmalar oruç esnasında hücrelerin kandan daha fazla glikoz alımı üzerine uyarılar gönderdiğini göstermiştir, bu durum da insülin sağlığına olumlu etki etmektedir” dedi.

    “Daha sağlıklı kalori yakmaya destek olur”

    Oruç tutmanın sindirim sistemine de fayda sağladığını söyleyen Uzm. Dr. Akyol, “Oruç tutmak sindirim sisteminin dinlenmesini sağlayarak, daha sağlıklı kalori yakmaya destek olur. Sindirim sistemi sağlığı iyi olmayan kişilerde özellikle oruç, gıdaların enerjiye dönüştürülmesi ve yağ yıkımına ciddi katkıda bulunur. Düzenli şekilde oruç tutmak, metabolizma sağlığına faydalı olduğu gibi, sağlıklı bağırsak fonksiyona da katkı sağlar. Az yemek ömür uzatır, çok yaşamayı sağlar. Yapılan bilimsel araştırmalar bazı kültürlerde yapılan diyetlerin ömrü uzattığını ortaya koymaktadır” diye konuştu.

    “Oruç tutmak vücuda iyi geliyor”

    Oruç tutmanın vücudumuzu yenilediğine dikkat çeken Uzm. Dr. Akyol, “Beyinde yeni kök hücrelerin oluşmasını destekleyen oruç, bu işleve yardımcı olarak kimyasalların salgılanmasını sağlar. Parkinson ve Alzheimer gibi zihinsel hastalıklara karşı koruyucu rol oynayabilir. Oruç tutmak bağışıklık sistemini geliştirir, serbest radikallerin neden olduğu hasarların giderilmesini sağlar, iltihabı azaltır ve kanser hücrelerinin yayılma hızını yavaşlatır. Bilimsel araştırmalar, hayvanların doğada hasta olduklarında yemeyi azalttıklarını ve dinlendiklerini ortaya koymaktadır. Oruç tutmak bağışıklık sistemini geliştirerek, birçok hastalıktan korunmaya yardımcı olduğu gibi, bazı hastalıkların tedavisini hızlandırır. Oruç vücudun genel temizliğine ciddi anlamda faydalıdır. Sindirim sisteminin temizlenmesi, dolaylı olarak bütün sistemin temizlenmesini sağlar. Karaciğer ve böbreklerdeki toksinlerin temizlenmesiyle de cilt yenilenir” şeklinde konuştu.

  • Kırmızı et kanser riskini artırıyor

    Kırmızı et kanser riskini artırıyor

    Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görev yapan Genel Cerrahi ve Gastroenteroloji Cerrahisi Uzmanı Dr. Mehmet Güzel, Türkiye’de 2022 verilerine göre yılda 22 bin kişiye kolon kanseri tanısı konulduğunu belirterek, bunlardan yaklaşık 12 binin hayatını kaybettiğini söyledi.
    Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, kalın bağırsak kanserinin kalp damar hastalıklarından sonra en fazla ölümlere neden olan bir hastalık çeşidi olduğuna dikkat çeken Genel Cerrahi ve Gastroenteroloji Cerrahisi Uzmanı Dr. Mehmet Güzel, “Kalın bağırsak kanseri kalp damar hastalıklarından sonra Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre en fazla ölüm nedeni olarak yer almaktadır. Kanser hastalıkları arasında ise Akciğer, meme, prostat kanserinde sonra dördündü sıklıkta görülmektedir. Türkiye’de 2022 verilerine göre yılda 22 bin kişiye kolon kanseri tanısı konulmaktadır bunların yaklaşık 12 bini vefat etmektedir” dedi.

    “Kolonoskopi yapmakta fayda var”

    Hastalığının belirtileri hakkında bilgiler paylaşan Güzel, “Kalın bağırsak hastalığında belirtileri ise tuvalet alışkanlıkları çok önemli yer tutmaktadır. Eğer tuvalet alışkanlığında değişiklik söz konusu ise uzun süre kabızlık ve kana ve kilo kaybı söz konusu ise kalın bağırsak tümörü açısından şüpheli duruma gelmişti. Bu noktada kolonoskopi yapmakta fayda vardır” ifadelerini kullandı.

    “İhtiyaçtan fazla kırmızı et tüketimi risk teşkil ediyor”

    Kalın bağırsak kanserinin erkeklerde daha fazla göründüğünü aktaran Gül, “Kalın bağırsak kanserinden korunmaların yolları için ise egzersiz, D ve B vitamini, kalsiyum içeren gıdaların tüketilmesi kırmızı etli ürünlerden uzak durulması gerekiyor. Bitkisel ürünlere ağırlık vermek lazım. Kalın bağırsak kanseri şüphesi olanlar kesinlikle kolonoskopi yaptırmalıdır. Kalın bağırsak kanseri erkeklerde biraz daha fazla görülmektedir” diye konuştu.

  • Kanser çocukta travma oluşturabilir

    Kanser çocukta travma oluşturabilir

    Psikoloji Uzmanı Tara Çapar, kanserin her yaştan bireyin sağlığını tehdit ettiğini belirterek kanser tanısı konulmuş çocuğun yaşamında kısa veya uzun süreli sosyal, duygusal ve davranışsal problemlere yol açtığını söyledi. Kanser tedavisi gören çocuğun fiziksel yan etkilerin yanı sıra ümitsizlik, belirsizlik, çaresizlik, korku ve benzeri olumsuz ruh halleri hissederek psikososyal olarak etkilendiğinden bahseden Psikolog Çapar, çocuğun hastalık ile baş etmesini yaş, gelişim düzeyi, kültür, hastalığa karşı bakış açısı, yeti kaybı ve sosyal destek gibi faktörlerin etkilediğini anlattı.

    Beden imajındaki değişiklik ile çocuğun okul ve arkadaşlarından uzak kalmasının önemine işaret eden Psikolog Çapar, “Ergenlikte benlik saygısı gelişmeye başladığı için fiziksel görünüm önemlidir. Ergenlik döneminde tedavi süreci boyunca meydana gelen fiziksel değişimler çocukta travma oluşturabilir ve tedaviye uyumu güçleştirebilir. Çocuğun beden imajının bozulması yeni ilişkiler kurmaktan kaçınmasının ve daha az ilişki kurmasının nedenlerindendir” ifadelerine yer verdi.

    “Resim, müzik ve filmler çocukları olumlu etkiliyor”

    Çocuklarına kanser teşhisi konmuş bireylerin, tedavi süresince kaygı, çocuğunu kaybetme korkusu, umutsuzluk, şok gibi duygular yaşadığını aktaran Psikolog Çapar, “Bu süreçte ebeveynin baş etme mekanizmaları önemlidir. Ebeveynlerin egzersiz yapması, müzik dinlemesi, kitap, dergi okuması, TV, dizi, film seyretmesi, sevdikleriyle görüşmesi olumlu hissetmelerini sağlar. Öte yandan, çocukların bu süreçte televizyon, film, dizi seyretmesi, müzik dinlemesi, resim ve boyama yapması gibi faaliyetler çocukların ruh halini olumlu etkiler” diye konuştu.
    Çapar, özellikle daha önce hastane deneyimi olmayan çocuk ve ebeveyninin bilmedikleri bir çevrede olmaları ve teşhis sonrası oluşabilecek kaygı düşünüldüğünde hekim, hemşire, psikolog, psikiyatrist ve hastane personelinin aileye sunacağı psikolojik destek, yakınlık ve anlayışlı tutumun çocuk ve aile için çok önemli olduğunu ve belirsizliğin hazırladığı korkuyu azaltacağını sözlerine ekledi.

    “Çocuklar oyun sayesinde kendisini ifade edebilir”

    Psikolog Çapar, ebeveynlere sağlanacak psikososyal desteğin zorlu yaşam şartlarına, tedavi sonrasında ortaya çıkabilecek psikolojik rahatsızlıkların önüne geçilmesine, aile ve sosyal ilişkilerin yeniden güçlenmesine, yaşamlarına devam edebilmelerine, kendi kapasitelerini fark edip güçlenmelerine ve problemlerle başa çıkma becerilerinin gelişmesine katkı sağlayacağını dile getirdi.
    Tanı aldığı andan itibaren ailelerine uygun bir dille hastalık ve tedavi süreci hakkında bilgi verilmesi gerektiğini vurgulayan Psikolog Çapar, “Bu dönemde çocuğun gelişim sürecinin yaşına uygun şekilde devam edebilmesi desteklenerek, hastalığı ile ilgili korkuları, kaygıları paylaşmaya teşvik edilmelidir. Çocuklar bu süreçte kaygı ve korkularını aileleri, hastane personelleri veya tanımadıkları kişilerle paylaşmayı tercih edebilir. Bu yönden profesyonel olarak dışarıdan verilen ve süreklilik oluşturan psikososyal destek büyük önem taşır. Bu dönemde çocuğun oyun oynamasının büyük ölçüde olumlu sonuçlar doğurabileceği unutulmamalıdır. Oyunlar sayesinde yaşamın tüm aşamaları için gerekli becerileri öğrenirken oyunlar çocuğun duygularını ve kendisini ifade etmesine yardımcı olur. Çocuğun hastalığı ile ilgili düşüncelerini, duygularını gündeme getirmelerine imkan sağlar” dedi.

    “Tedavi sırasında aile bütünlüğünü koruyun”

    Okuldan ve arkadaşlarından uzakta kalan, özlem duygusu yaşayan çocuğa güven duygusunu hissettirmek, günlük rutini olan yemek yeme, uyuma ve oyun oynamasını devam ettirmeye çalışmak gerektiğine değinen Psikolog Çapar aile bütünlüğünün korunmasını ve ayrılıkların azaltılmasına dikkat edilmesini tavsiye etti. Çocuğun hastalık ile ilgili neleri bildiğini anlamak ve anlattıklarını anlayarak sorunlarına açık anlaşılır cevaplar vermenin belirsizlik, kaygı ve öfkeyi azaltacağının altını çizdi.
    Kanserin çocuk ve ergenlerde depresiflik, sinirlilik, endişe, suçluluk, yalnızlık, üzüntü gibi olumsuz hislere neden olduğuna dikkat çeken Psikolog Çapar, “Yaşamını kaybedecek olma korkusu, akademik olarak performansını gösterememe kaygısını da kapsayan birçok psikososyal soruna yol açar. Kanser, yalnızca çocuğun değil ailesinin de psikososyal açıdan etkilendiği bir hastalık sürecidir. Tanı almış çocuk ve ailesi için psikososyal destek sorunları en aza indirmek, uyumu arttırmak, gelecekte karşılaşabilecekleri muhtemel sorunlar ile baş etme mekanizmalarını güçlendirmek için faydalı ve gereklidir” ifadelerini kullandı.

  • “Binlerce çocuğa kanser tanısı konuyor”

    “Binlerce çocuğa kanser tanısı konuyor”

    Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hamdullah Cem Kaçmaz, çocukluk çağında görülen kanser vakaları hakkında açıklamalarda bulundu. Dr. Kaçmaz, kanserin tek bir hastalık olmaktan ziyade çocukluk çağında yaş ve görülme yeri açısından yelpazesi geniş, tedavi ve yönetimi farklılıklar gösterebilen kronik bir hastalık olduğunu kaydetti. Erişkin yaştaki kadar sık görülmese de kanserin çocukluk çağında da görülebildiğini ifade eden Kaçmaz, “Günümüzde tüm kanserlerin yüzde 0,5 ile yüzde 2’lik kısmı 15 yaş altında görülmektedir. Ülkemizde her yıl yaklaşık 3 bin çocuk kanser tanısı almaktadır” dedi.

    Ailevi yatkınlık ve çevresel faktörler önemli rol oynuyor

    Kanser sürecinde ailevi yatkınlıkların ve çevresel faktörlerin önemli rol oynadığını vurgulayan Uzm. Dr. Kaçmaz, “Kanser oluşum mekanizmasında anormal ve kontrolsüz şekilde hücre çoğalması söz konusudur. Hala araştırılmakla beraber en yaygın kabul edilen görüş tümör baskılayıcı genlerin etkisizleşmesi; tümör yapıcı genlerin ise aktif hale gelmesidir. Bu süreçte ailevi yatkınlıklar ve çevresel faktörler önemli rol oynamaktadır. lyonizan radyasyon, ultraviyole, bir takım kimyasallar, enfeksiyona yola açan bazı virüsler, ağır metaller, petrokimya ürünleri, solvent çözücüler, pestisitler gibi birçok etkenin farklı kanser tipleri için risk oluşturduğu belirlenmiştir. Ayrıca çocukluk çağı kanserleri, tutulum yeri açısından farklılıklar gösterebiliyor. 5 yaş altında daha çok embiyolojik kökenli tümörler ve iç organların kanserleri görülürken; 5 yaş üzerinde lösemi ve daha ileri yaşlarda ise lenfomanın daha sıklıkla görülebiliyor” diye konuştu.

    “Kanser, birçok hastalığı taklit edebilir”

    Çocukluk çağı kanserlerinde belirli keşifler ile kanserin tutulum yerine göre değişim gösterebileceğini, bu açıdan bakıldığında başvuru şikayeti olarak kanserin birçok hastalığı taklit edebileceğini belirten Dr. Kaçmaz, “Genel anlamda kilo kaybı, düşkünlük, kemik ağrıları, nedeni açıklanamayan ateş, cilt, mukoza, burun kanamaları veya kolay morarma, eklem şişliği gibi bulgular kanserlerde sık görülen şikayetlerdir. Bununla birlikte organ tutulumlu kanser türlerinde tutulan organa bağlı olarak baş ağrısı, fışkırır kusma, bilinçte bozulma, görme/konuşma bozuklukları, nöbetler, diş eti şişliği, bölgesel kitleler gibi daha özgül bulgular da görülebilir” şeklinde konuştu.

    “İyileşme oranı, erişkin kanserlerine oranla daha yüksek”

    Erişkinde olduğu gibi çocuklarda da kanserlerin tek tip tedavisi bulunmadığını ve erişkinlere oranla çocuklarda iyileşme oranının daha yüksek olduğunu dile getiren Kaçmaz, “Tedavi türü her hastaya özel planlanmaktadır. Tümörün türü, yeri, yaygınlığı ve hastanın yaşı gibi birçok etken göz önünde bulundurularak tedaviye karar verilmektedir. Başta kemoterapi ve radyoterapi olmak üzere bazı kanser türlerinde gerektiğinde kemik iliği nakli, organ nakli veya cerrahi yolla tedavi uygulanmaktadır. Erişkin kanserlerine oranla çocukluk çağı kanserlerinde kür denilen tam iyileşme oranının daha yüksek olduğu görülmüştür” ifadelerini kullandı.

    “Ailelere ve doktorlara önemli görevler düşüyor”

    Hastalık hakkında toplumsal bilincin artırılması ve çevresel risk faktörlerinin azaltılması ile bazı kanser türlerinden korunmanın ve sıklığını azaltmanın mümkün olabileceğinin altını çizen Uzm. Dr. Hamdullah Cem Kaçmaz, ”Genetik temelli kanser türleri başta olmak üzere erken tanı ve tedaviye erken başlanmasının sağ kalımı ve tam iyileşme oranlarını artırdığı görülmüştür. Bu açıdan ailelere ve çocukları muayene eden doktorlara öncelikli görev düşmektedir. Özellikle sigara maruziyeti başta olmak üzere çevresel risklerin tanınarak en aza indirilmesi ve çocuğun korunması aile tarafından sağlanmalıdır. Kanser tanısı almış çocukların takip, tedavi ve enfeksiyon kontrollerinin iyi şekilde sağlandığından emin olunmalıdır. Hekim boyutunda ise kanserin her türlü hastalığı taklit edebilen bulgulara sahip olduğu, açıklanamayan bulgular ve klinik bir şüphe varlığında ileri araştırmanın veya yönlendirmenin gerekliliği tüm hekimlere göz önünde bulundurulmalıdır” dedi.

  • Kanser değil, minik Tuana kazandı

    Kanser değil, minik Tuana kazandı

    İzmir’de Özgül ve Hayrullah Ülker çiftinin çocukları olan Tuana’da, 16 aylıkken fazla kilo kaybı gibi şikayetler ortaya çıktı. Tuana’ya, yapılan tetkikler sonucu ise beyin tümörü tanısı konuldu. Daha sonra Tuana, İzmir Ege Üniversitesi Hastanesinde tedavi altına alınarak çeşitli operasyonlar geçirdi, zaman içerisinde tümörün bölgeyi kaplamasıyla 4 yaşında görme kabiliyetini tamamen kaybetti. Geçirdiği operasyonlar sonrasında epilepsi ve tiroid hastalıkları ortaya çıktı. 2021 yılında ise hastalığı yeniden nüks etti. Tümörden kurtulan ve toplamda 6 operasyon geçiren Tuana, mücadeleyi bırakmadı, şimdi ise moralle, etkinliklerle hayata tutundu. Tuana Ülker, etkinliklerde resim yaptığını, oyuncaklarla oynadığını ve arkadaşlarıyla güzel vakit geçirdiğini ifade etti.

    “Uzun operasyonlar geçirdik, çok şükür şimdi iyi”

    Tuana’nın tedavi sürecinin iyiye gittiğini anlatan anne Özgül Ülker, “Tuana’ya 16 aylıkken teşhis konuldu. Birkaç operasyon geçirdi. O süreç gerçekten çok zor bir süreçti. Ardından bir ilaç tedavimiz oldu. Onkolojide devam ettik. Tekrar bir ilaç tedavimiz oldu, tekrar bir operasyon oldu. Uzun operasyonlar geçirdik. Beyinde bir kitle oluştu. En ufak bir durum çocuğu etkiliyordu. 4 yaşında maalesef görme kabiliyetimizi kaybettik. Kitle, görme merkezinde olduğu için görme kabiliyetini kaybetti. Ondan sonra tekrar 3 defa operasyon tekrar geçirdik. Çok şükür şimdi iyi. Kontrollerimiz sürüyor” ifadelerini kullandı.

    “Arkadaşlarıyla çok güzel bağ kuruyor”

    Tuana’nın gittiği her yerde etkinlikleri anlattığını vurgulayan Özgül Ülker, “Tuana ‘Ben oraya gittim, orada çok mutlu oldum’ diyor. Bütün gün evde onu anlatır. Mutlu oluyor. Yeni arkadaşlarla tanışıyor. Hiç unutmuyorum bir gün otele gittik. Tuana bana ‘anne ne kadar güzel bir yer’ dedi. Oradaki arkadaşlarla da o kadar güzel bir bağ kurmuş. Kendini çok güvende hissediyor, ‘annem gibi davranıyorlar bana’ diyor” diye konuştu.

  • Mide kanseri sinsi ilerliyor

    Mide kanseri sinsi ilerliyor

    Gastroentereloji Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Ali Yağcı, toplumda sık görülen mide kanserine dikkat çekti. Doç.Dr. Yağcı, mide kanserinin nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler vererek, “Mide kanseri en çok görülen kanser türlerindendir. Bu anlamda mide kanseri ameliyatı da cerrahi kanser müdahaleleri arasında en çok uygulanan dördüncü müdahaledir. Mide kanseri riski erkeklerde ve yaşlılarda görülme riski daha fazladır. Mide kanserinin en önemli nedeni genetik yatkınlık dışında beslenme alışkanlığıdır. Tuzlu besinleri fazla tüketme, az sebze ve meyve yemek en başta gelmektedir. Bunların yanı sıra mangal eti de mide kanseri yapabilecek yapıya sahiptir. Beslenmenin yanı sıra Hpylori bakterisinin etkisi, sigara, alkol temel mide kanseri nedenleri arasında yer almaktadır” dedi.

    “Erken teşhis hayat kurtarıyor”

    Genellikle sinsi ilerleyen mide kanserinin belirtilerinin kanser ilerledikçe ortaya çıktığını dile getiren Doç. Dr. Yağcı, midede elle hissedilebilir kitle, ağrı ve midenin ağırlaşması, iştahsızlık, kilo kaybı, yemek sonrası rahatsızlık, şişlik, bulantı, kusma, yorgunluk, mide ya da bağırsakta kanamanın hastalık belirtileri olduğunu söyledi.
    Erken teşhis ve tedavinin hayat kurtardığını ifade eden Gastroentereloji Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Ali Yağcı, ”İlk önce fiziksel olarak hasta uzman doktor tarafından muayene edilir. Ardından endoskopi yöntemiyle mide incelenir. Endoskopi yöntemi mide kanserini kesin bir şekilde ortaya çıkarmaktadır. Endoskopi ile yapılan inceleme sonrasında mideden biyopsi alınarak incelenir ve kanser hücreleri kontrol edilir. Japonya gibi ülkelerde endoskopi hiçbir şikayeti olmayan insanlarda bile tarama amaçlı yapılmaktadır. Maalesef ülkemizde endoskopi denilince hastalar korkarak yaptırmamaktadır. Bu nedenle hastalara geç tanı konulmaktadır. Hastanemizde her türlü endoskopik işlemler sedasyon altında (uyutularak) yapılmakta, hastalar işlemden 30 dakika sonra günlük hayatlarına geri dönmektedir. Mide kanserinin en birincil tedavi yolu ameliyattır. Mide kanseri ameliyatı ile tespit edilen kanser hücreleri ve tümör mideden kesilerek çıkarılır. Rutin uygulama laparatomi denilen açık yöntemi ile yapılmasıdır. Ancak son yıllarda giderek artan laparoskopik yöntem (kapalı) mide kanserinde de başarı ile uygulanmaya başlamıştır” ifadelerini kullandı.
    Sindirim sistemi kanserlerinin mide kanserinde de rutin olarak laparoskopik yöntem ile tedavi edildiğini dile getiren Doç. Dr. Yağcı, “Açık yöntemle aynı oranda kanser tedavisinde başarılı olmakta Ameliyat sonrası ağrı yok denecek kadar az duyulmakta. Hastalar çok daha az hastanede kalmakta. Günlük aktivetelerine ve işe dönüşleri daha hızlı olmakta Ameliyat sırasında daha az kanama olmakta ve daha az kan verilmesi ihtiyacı olmakta. Estetik açıdan da karında büyük yaralar açılmamakta ve bir kaç yıl sonra kaybolan izler oluşmaktadır” diye konuştu.

  • Motosiklet tutkunu kadın kansere yenik düştü

    Motosiklet tutkunu kadın kansere yenik düştü

    Motosiklet tutkusu nedeniyle haberi de yapılan Zehra Gök’ün ölümü Erzincan’ı üzüntüye boğdu.
    Kansere yakalanmadan önce hemşirelik mesleğini icra eden Gök’ü yaşadığı ağrılar ve kemoterapinin verdiği yorgunluk yıldıramamıştı. Tedavi sürecinden arta kalan zamanlarda bateri çalan, yoga eğitmenliği yapan, bisiklet turu düzenleyen ve Erzincan’da gerçekleştirilen çeşitli sportif aktivitelere katılan Gök, sağlığına kavuştuktan sonra çocukluk hayali olan motosikletle dünya turuna çıkmayı planlıyordu.

    “Kendimi ya imha edecektim ya da inşa edecektim”

    Yeğenini ziyaret etmek için gittiği hastanede kanser tanısı konulan Gök, benim bir hikâyem var diyerek hastalık sürecini muhabirlere anlatmıştı:
    “11 Kasım 2020 tarihinde bir takım şikâyetlerim üzerine ön tanım konuldu. Ardından kemoterapiler başladı. Bu süreçte insan kendini çok iyi hissetmiyor. Bir kere korkuyorsunuz daha önce prova etmediğiniz bir şey. Bunun size ne getireceğini bilmiyorsunuz. Her ne kadar sağlık personeli olsam da bunu yaşıyor olmak çok ayrı bir şey. Tabii ki bunları kaldırmak ve tolere etmek çok zordu benim için. Ama ameliyat olmadan önce havalar güzelleşirken evimin bahçesi, yeşil ve doğa bana çok iyi geldi. Bununla yaşamayı öğrenmem gerekiyordu. Bundan önce evet farklı bir hayatım vardı. Farklı hayallerim vardı. İşte motosikletle dünyayı gezmek, karavan almak gibi hep gezmekle ilgili idi hayallerim. Güzel hayallerim vardı ama hayat bu yöne çevirdi beni. Benim de artık bununla yaşamayı öğrenmem gerekiyordu ve zihnim bir savaş veriyordu. Ya kendimi imha edecektim ya da kendimi inşa edecektim. İmha etmek belki daha kolaya kaçmaktı. Çünkü bir yerde oturacaktım ve öylece bekleyecektim. Kaderime razı olacaktım. Ama bana verilen hayat neyse ben onunla her günüme başlamaya gayret gösterdim”

    Motosiklete binmek için hızla iyileşmeye çabalayan Gök, “Ben bana iyi gelen aktiviteleri yapmaya çalışıyorum. Motosikletime binemedim tabii bu süreçte. Motosikletime binmeyi dört gözle bekliyorum ve bunun için büyük bir hızla iyileşmeye gayret gösteriyorum. Düzenli olarak yoga yapıyorum. Yoga eğitmeniyim ayrıca. Bahçemde yaptığım küçük seanslarla kendimi toparlamaya başladım. Süslü kadınlar bisiklet turunu organize ediyorum 3 yıldır. Hep birlikte bir şeyler yapabiliyor olmak bana çok iyi geliyor. Yürüyüş yapıyorum. Köpeğimle ilgileniyorum. Kedilerime bakıyorum. Aslında bu süreçte insana en iyi gelen şey, yakınlarının o büyük destekleri. Hem doğuştan gelen ailenizin hem de sonradan ailem dediğiniz insanların size oluşturduğu ortam ve destek çok önemli çok kıymetli. Benim bu hastalığa yakalanmadan önce bu sene için motosikletle dünya turu yapmak gibi bir planım vardı. Bu sene için olmadı ama bundan sonra ki süreçte umarım çok hızlı bir şekilde iyileşir ve o hayallerimi gerçekleştiririm” şeklinde konuşmuştu.

    Sosyal medya aracılığıyla kendisiyle aynı hastalığı yaşayan insanlarla iletişime geçen ve onlara moral olan Gök, “Beni gören bazı insanlar bana yazmaya başladı. Kiminin annesine, kiminin çocuklarına ya da kendilerine iyi geldim. Çok güzel bir etkileşim yakaladık. Bu pozitif enerji herkese çok iyi geldi” diyerek şu tavsiyelerde bulunmuştu:
    “Başımıza gelen şeyleri önce kabul edelim. Bununla birlikte yaşamayı öğrenelim. Hayata dört elle sarılalım ve hayatımızı sevelim. Bizim bir tane hayatımız var ve bunun kıymetini bilelim. Bu zor süreçler insanın hayatına girdiği zaman hayatınız alt üst olmuş gibi hissediyorsunuz. Her şey tepe taklak olmuş gibi. Hayatınızın ortasına bir bomba atılmış gibi hissediyorsunuz. Şu cümle benim motivasyon kaynağım, hayatım alt üst oldu, düzenim bozuldu diye sakın üzülme, nerden biliyorsun altının üstünden daha iyi olmayacağını.”
    Tüm mücadelesine rağmen kansere yenik düşen Zehra Gök, dün hayatını kaybetti. Gök’ün ölüm haberi Erzincan’ı adeta yasa boğdu.