Etiket: kanser

  • Kanser hastalarında yorgunluk

    Kanser hastalarında yorgunluk

    Günümüzde toplumun yaşlanmasıyla birlikte kanserin sıklığı artan hastalıklar grubu olduğunu belirten Prof. Dr. Yıldırım, “Kanser hastalarının tedavisinde hastaların yaşam kalitelerini düşüren önemli sorunlardan biri yorgunluktur” dedi.
    Prof. Dr. Yıldırım, kemoterapi, immünoterapi ve radyasyon gibi tedavilerin yan etkisi yorgunluk hissinin ameliyat olan kişilerde genellikle ameliyat sonrasında ortaya çıktığını ifade etti.

    YORGUNLUĞA NEDEN OLAN DİĞER FAKTÖRLER

    Tedaviler dışında da hastaların yorgun, zayıf veya enerjisiz hissedebileceği faktörler olduğunu hatırlatan Prof. Yıldırım, bunun nedenlerini şöyle sıraladı: “Üzgün, endişeli veya stres. Yeterince yemek yememek. Uyumakta zorluk çekmek veya yeterince uyuyamamaktır. Ağrılar. Kırmızı kan hücrelerinin azalması olan anemisi vardır. Bir hastanın çok az kırmızı kan hücresi varsa, vücudu ihtiyaç duyduğu tüm oksijeni alamaz. Yorgunluk durumunda hastanın belirtileri ve günlük aktiviteleri sorgulanır. Ayrıca yorgunluğa neden olabilecek ancak tedavi edilebilir durumları kontrol etmek için kan testleri de yapılır.”

    Çok yorgun hissedildiğinde yapılabilecekler

    Prof. Dr. Yıldırım, hastaların çok yorgun hissettiğinde yapabilecekleriyle ilgili şu önerilerde bulundu:
    “- Egzersiz yapın. Egzersiz, enerjinizi artırabilir ve iştahınızı iyileştirmenize yardımcı olabilir. Kısa bir yürüyüş bile olsa her gün egzersiz yapmaya çalışın. Yoga yapın. Nefes egzersizleriyle hafif yoga yapmak birçok insanın daha az yorgun hissetmesine ve geceleri daha iyi uyumasına yardımcı olur. Stresinizi azaltın. Hayatınızdaki stresi azaltmak için yapacaklarınızı ihmal etmeyin. Öncelikle çok fazla kendinizi yormayın, ailenizden ve arkadaşlarınızdan ev işlerinizi yapmanıza yardım etmelerini isteyin. Mümkünse işten izin alın veya daha az saat çalışın. Gevşeme egzersizleri veya meditasyon yapın. Bir psikiyatri uzmanıyla konuşun veya bir destek grubuna gidin. Enerjinizi koruyun. Çok fazla enerji kullanmaktan kaçınmak için günlük rutinlerinizi ve faaliyetlerinizi yapma biçimini değiştirebilirsiniz. Örneğin, önceden plan yapmaya çalışın, sık sık dinlenin ve bir şeylere ulaşmanıza yardımcı olacak cihazları kullanın. Uyku alışkanlıklarınızı iyileştirin. Her gece en az 8 saat uyumaya çalışın. Uyumakta zorluk çekiyorsanız uyku alışkanlıklarınızı iyileştirmek için; öğleden sonra veya akşam geç saatlerde alkol veya kafeinli içecekler tüketmekten kaçının. Her gün aynı saatte uyuyup uyanmaya çalışın. Gün içinde şekerlemelerinizi sınırlayın ve bir seferde 30 dakikadan fazla şekerleme yapmayın. Her gün yeterli miktarda sıvı alın.”

    Doktora başvurulacak durumlar

    Prof. Dr. Yıldırım, doktora başvurulması gereken durumları ise şöyle özetledi: “Baş dönmesi ve çok zayıf hissettiğinizde veya nefes almakta zorluk çektiğinizde. Banyo yapmak, giyinmek ve yemek yemek dahil günlük aktivitelerinizi yapamayacak kadar yorgun hissediyorsanız doktora başvurmalısınız.”

    Yorgunluk durumunda uygulanacak tedaviler

    Prof. Dr. Yıldırım, yorgunluk durumunda uygulanacak tedaviler konusunda ise şunları kaydetti: “- Aneminiz varsa anemi tedavileri, Vücudunuzun daha fazla kırmızı kan hücresi yapmasına yardımcı olmak için belirli anemi türlerini ilaçlarla tedavi edilebilir. Ayrıca anemi ‘kan nakli’ adı verilen bir prosedürle tedavi edilebilinir. Kan nakli sırasında kişiye başkası tarafından bağışlanan kan verilir. Uyarıcı adı verilen ilaçlar; Kişinin enerjisini artırabilir. Genellikle bu ilaçlar yalnızca ciddi derecede yorgun ve zayıf olan kişilere reçete edilir. Steroid adı verilen ilaçlar; Ciddi derecede yorgun ve zayıf olan hastalarda enerjiyi artırabilir. Yan etkileri nedeniyle genellikle kısa süreliğine kullanılırlar. Amerikan Ginseng adı verilen bir bitki; Bu bitkiyi günlük almak, kanser tedavisi sırasında yorgun olan kişilerin enerji düzeylerini yükseltebilir. Depresyonu tedavi etmek için kullanılan ilaçlar; Depresyonu olan kişiler çok üzgün hissetmenin yanı sıra sıklıkla yorgun hissederler ve geceleri iyi uyuyamazlar. Bazı erkek hastalarda erkeklik hormonu testosteronun düşük seviyeleri yorgunluğa neden olabilir. Bu hastalar testosteron replasman tedavisiyle tedavi edilebilir.”

  • Kanser tedavisindeki gelişmeler yüz güldürüyor

    Kanser tedavisindeki gelişmeler yüz güldürüyor

    Dünyada her yıl 19.3 milyon yeni kanser tanısı konuluyor ve yaklaşık 10 milyon hasta kanser nedeniyle hayatını kaybediyor. Erkeklerde akciğer, kadınlarda ise meme kanseri en sık görülen kanser türü olmakla birlikte, her iki cinsiyette de kansere bağlı ölümlerin en sık sebebi akciğer kanseri. Bu oranların ülkemizde de benzer düzeyde seyrettiğini belirten Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Lütfiye Demir, şu bilgileri verdi: “Kanser oluşumunda genetik faktörler, sigara ve alkol kullanımı, kimyasallara maruziyet, kötü beslenme, obezite, hareketsiz yaşam ve stres gibi pek çok etken bir arada rol alır. Kanserin tüm dünyada etkin kontrol edilebilmesi için, oluştuktan sonra tedavisi değil, kansere yakalanmanın önlenmesi ya da erken dönemde yakalanması önemlidir. Bu durum öncelikle toplum düzeyinde sağlıklı yaşam kurallarını hayata geçirerek ve bunun yanında kanser tarama tetkiklerinin uygun zamanda yapılması sağlanarak gerçekleşir.”

    “20 yıl öncesine göre tedavi şansı giderek yükseliyor”

    Kanser oluştuktan sonra hastaların çaresiz olmadıklarına vurgu yapan Demir, şunları söyledi: “Bundan 20 yıl önce kanser oluştuktan sonra tedavi şansı daha düşüktü ancak son yıllarda kanser tedavisinde çok güzel gelişmeler oldu. Akıllı ilaç denilen, kanser hücresinin temel hareket yolunun kaynağını etkileyen ve hastalığı sanki bir kronik hastalıkmış gibi seyre sokan ilaçlar geliştirildi önce. Bu ilaçlar önce meme kanseri, akciğer kanseri, böbrek kanseri gibi kanserlerde kullanılmaya başlandı. Sonrasında neredeyse çoğu kanserde yeni mutasyonların keşfedilmesiyle yeni ilaçlar hızla kullanıma girdi. İmmunoterapi tedavisi de kanserin oluşturduğu bağışıklık zafiyetinin ortadan kaldırılmasını sağlayarak, hastaların yaşam sürelerinin katlanarak uzamasına yol açtı. Dolayısıyla kanser artık tedavi edilebilir bir hastalık haline dönüştü.”

    Herkese aynı değil, kişiye özel kanser tedavisi

    Prof. Dr. Lütfiye Demir, artık kanserli dokudan alınan biyopsideki kanser hücrelerinin genetik özelliklerine bakılarak hasta için kemoterapi, immunoterapi ya da akıllı ilaç tedavilerinden hangisinin verilmesinin uygun olduğunu anlaşıldığına değinerek, “Yeni nesil dizileme dediğimiz bu analizlerle tahmini bir tedavi yerine kişiye en uygun tedavi seçilmiş oluyor ve hastalık daha uzun kontrolde tutuluyor” dedi.

  • Hırsızın eli kanser hastası adamın ekmek teknesine uzandı

    Hırsızın eli kanser hastası adamın ekmek teknesine uzandı

    Elazığ’da yürekleri dağlayan bir hırsızlık olayı Olgunlar Mahallesi’nde yaşandı. Gırtlak kanseri, akciğerinde yara ve sara gibi hastalıkları olan Saim Yaşar’ın tek geçim kaynağı olan ayakkabı boyama sandığı ve malzemeleri çalındı. Durumdan haberdar olan Rızaiye Gönül Elçileri Derneği üyeleri, Saim amcaya destek olmak için harekete geçti. Dernek üyeleri, yeni bir ayakkabı boyama sandığı, boya ve fırça başta olmak üzere gerekli malzemeleri alarak Saim Yaşar’ın evine ziyarette bulundu. Gönüllüler, yeni malzemelerini teslim ettikleri Yaşar’a gıda desteğinde bulundu ve onun biriken bakkal borcunu da ödeyerek kendisine maddi destekte bulundu. Yaklaşık 20 bin liralık destekte bulunan dernek üyeleri, hayırseverler vasıtasıyla yardıma muhtaç vatandaşlara ulaşmaya çalıştıklarını dile getirdi.

    “Saim amcayı, daha öncesinden bu mahallede yardım götürdüğümüz bir aile vesilesiyle tanıdık”

    Bir nebze de olsa yardımda bulunmak istediklerini dile getiren derneğin gönüllü çalışanlarından Muhammed Yaşar, “Saim amcayı, daha öncesinde bu mahallede yardım götürdüğümüz bir aile vesilesiyle tanıdık. Amcamızın kısa bir süre önce boyaları çalınmış. Kendisi ayakkabı boyacılığı ile uğraşıyor ve Saim amcayı bulduk. Hem gırtlak kanseri hem akciğerinde yaraları olan bir amcamız ayrıca sağ gözünde de görme engeli var. Saim amcamız maddi değeri yüksek günlük çok ilaç kullanıyor ve tek geçim kaynağı sadece ayakkabı boyacılığı. Biz de Rızaiye Gönül Elçileri Derneği olarak malzemelerini temin ettik. Ayakkabı sandığı ve boyaları aldık ve Saim amcamıza teslim ettik. Gönül isterdi ki Saim amcamız daha sağlıklı olsun ve bu işi de yapmak zorunda kalmasın. Elazığ halkından isteğimiz Olgunlar Mahallesi’nde yaşayan Saim amcamızı unutmamasıdır. Ayrıca, Saim amcamıza gıda desteğinde de bulunduk” dedi.

  • Akciğer kanserini geride bıraktı

    Akciğer kanserini geride bıraktı

    Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr. Fuzuli Tuğrul, dünya çapında önemli bir halk sağlığı sorunu olan kanserin dünyada ikinci önde gelen ölüm nedeni olduğunu belirterek 4 Şubat Dünya Kanser Günü vesilesiyle önemli bilgiler verdi. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı verilerine göre 2020 yılında 19,3 milyon olan yeni kanser vakasının 2040’ta 28,4 milyon olmasının beklendiğini ifade etti.
    Kadınlarda meme kanserinin en sık teşhis edilen kanser olarak akciğer kanserini geride bıraktığına dikkat çeken Dr. Tuğrul meme kanserini sırasıyla akciğer, kolorektal, prostat ve mide kanserlerinin takip ettiğini söyledi. Ölüm nedenlerine gelince akciğer kanserinin ilk sırada yer aldığını ve onu da kolorektal, karaciğer, mide ve kadın meme kanserlerinin izlediği bilgisini aktardı.

    “Erken teşhis 5 kategoriye ayrılır”

    Dr. Tuğrul neredeyse tüm kanserler için, hastalığın erken bir aşamada tespit, teşhis ve tedavi edilmesiyle hayatta kalma şansının önemli ölçüde arttığını ve erken teşhis araştırmalarının beş geniş kategoriye ayrıldığını söyledi.
    İlk kategoride yıllık taramanın yer aldığını belirten Dr. Tuğrul bu taramaların pankreas, melanom gibi hızlı ve agresif şekilde gelişen kanserleri tespit edemeyebileceğini, bu agresif kanserler için yeni erken teşhis yöntemlerinin geliştirilmeye çalışıldığı aşamanın ‘erken kanserin biyolojisini belirleme’ ategorisi olduğunu dile getirdi. Riskli kişilerin belirlendiği ikinci kategoride kimlerin kansere yakalanma riskinin daha yüksek olduğu ve dolayısıyla kimlere test yapılması gerektiğini ve testlerin nasıl rumlanıp bunlara göre hareket edilmesi gerektiğine karar vermede önemli zorluklar bulunduğunu anlattı. Görünüşte sağlıklı kişilerin test edildiği bu aşamanın mümkün olduğunca basit, düşük maliyetli ve minimum düzeyde yanlış negatif veya pozitif sonuç sağlaması gerektiğini vurgulayan Dr. Tuğrul meme kanseri için mamografi, rahim ağzı kanseri için Pap smear, kolorektal kanser için kolonoskopi ve akciğer kanseri için düşük doz bilgisayarlı tomografinin (BT) bu grupta yer aldığını ifade etti.

    “Küçük tümörleri bulmak samanlıkta iğne aramaya benzer”

    Erken tümörler çok küçük olduğu için bulunup doğrulanmasını, samanlıkta iğne aramaya benzeten Dr. Tuğrul kanserin erken teşhisi için biyobelirteçlerden faydalanıldığını söyledi. Biyobelirteçlerin bulunup doğrulanması kategorisine örnek olarak kandaki yüksek prostat spesifik antijeninin (PSA), prostat kanserinin erken teşhis biyobelirteçlerinden biri olduğunu kaydetti.
    Doğru teknolojilerin geliştirilmesinden bahseden Dr. Tuğrul “Bu belirteçleri tespit edecek kadar hassas veya önemsiz hastalıklar için aşırı tedaviyi önleyecek kadar isabetli teknolojilerin geliştirilmesi oldukça zordur. Örneğin MRI ve PET gibi görüntüleme teknolojileri erken tanı ve evreleme gerçekleştirebilir. Son olarak erken teşhis yaklaşımlarının uygun şekilde değerlendirilmesi de erken teşhisin beşinci kategorisini oluşturur. En büyük zorluk, yeni bir erken teşhis yaklaşımının kanserleri gerçekten erken tespit edebileceğini ve sonuçta hayat kurtarabileceğini göstermektir” diye konuştu.

    “Onkoloji kliniklerinde yapay zeka kullanılıyor”

    Erken teşhis yöntemleri ile kanser tedavisinde hızlı iyileşme sağlandığının altını çizen Dr. Tuğrul özellikle serviks (rahim ağzı) kanserini önlemek için geliştirilen human papillomavirus (HPV) aşısını örnek gösterdi. Tedavi sürecindeki yeni yaklaşım ve teknolojiler sayesinde hastaya özel teşhis ve tedavi planlanabildiğine işaret eden Dr. Tuğrul “Bunun için de yapay zeka programları sıklıkla onkoloji kliniklerinde kullanılmaya başlandı. Kemoterapi tedavisine ek olarak hedefe yönelik ajanlar ve immünoterapi ilaçlarıyla kanser tedavisinde büyük bir ilerleme sağlandı. Radyasyon onkoloji kliniklerinde de yüksek teknolojik cihazların kullanılmaya başlanmasıyla tedavi oranları oldukça arttı. İleride genomik radyoterapi tedavisi ile kişiye özel tedaviler planlanmaya başlanacaktır” dedi.

    “KETEM’de pek çok tarama testi yapılıyor”

    Ülkemizde Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri’nin (KETEM) toplum tabanlı kanser tarama hizmeti verdiğini belirten Dr. Tuğrul bu kapsamda 40-69 yaş arası kadınlarda iki yılda bir mamografi ile, 30-65 yaş arası cinsel aktif kadınlarda beş yılda bir HPV-DNA ve pap smear testi ile, 50-70 yaş arası kadın ve erkeklerde iki yılda bir gaitada gizli kan testi ile taramalar yapıldığını söyledi. Yine Sağlık Bakanlığı’nın hastanelerde açtığı sigara bırakma poliklinikleri ile kanseri önlemeye yönelik hizmet verildiğini ifade etti.
    Günümüzde insan yaşam süresinin artmasıyla kansere yakalanma oranının da arttığına değinen Dr. Tuğrul “İleride genetik kliniklerinde kişiye özel gen haritaları oluşturulacak ve gelişecek kanser türü önceden belirlenebilecek. Bu yöntem gelişinceye kadar herkes erken teşhis için tarama programlarını yaptırmalı ve önleyici tedbir almalıdır” dedi.

  • Kanser vakaları yüzde 75 artacak

    Kanser vakaları yüzde 75 artacak

    Dünya Sağlık Örgütü’ne göre küresel kanser vakaları 2050 yılına kadar yüzde 75’ten fazla artacak.

    DSÖ’nün kanser kolu olan Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın (IARC) son rakamları, 2012’de dünya çapında 14,1 milyon yeni kanser vakası ve 8,2 milyon kanser kaynaklı ölüm kaydetmişti.

    KANSER ÖLÜMLERİ 2 KATINA ÇIKACAK

    Uzmanlar, 2050 yılına kadar 35 milyondan fazla yeni kanser vakasının ortaya çıkacağını, bu rakamın 2022’deki seviyelere göre yüzde 77 artış göstereceğini ve ölümlerin 2012’den bu yana neredeyse ikiye katlanarak 18 milyonun üzerine çıkacağını öngörüyor.

    Artan kanser vakaları nüfusun yaşlanması ve büyümesinin yanında tütün kullanımı, alkol tüketimi ve obezite gibi faktörlerle de ilişkilendiriliyor.

    En yüksek gelirli ülkelerin 2050 yılında 4,8 milyon yeni vaka kaydedeceğini ancak vakalarda en büyük oransal artışın düşük gelirli ülkelerde yaşanacağını öngörüyor.

    Bu ülkelerdeki kanser ölümlerinin neredeyse iki katına çıkması bekleniyor. Vaka artışının etkileri ülkeler arasında eşit şekilde hissedilmeyecek.

    ÖLÜMLERİN ÜÇTE İKİSİNDEN 10 KANSER TÜRÜ SORUMLU

    185 ülkeyi ve 36 kanser türünü kapsayan küresel kanser gözlemevi, 2022 yılında dünya çapındaki yeni vakaların ve ölümlerin yaklaşık üçte ikisinden 10 kanser türünün sorumlu olduğunu gösteriyor.

    Akciğer kanseri dünya çapında en sık teşhis edilen kanser türü olarak, yeni vakaların yüzde 12,4’ünü ve ölümlerin yüzde 18,7’sini oluşturuyor.

    Kadınlarda meme kanseri ikinci en sık görülen tür olarak, vakaların yüzde 11,6’sını oluştursa da ölümlerin yüzde 7’sinden azına neden oluyor.

    Diğer önemli ölüm nedenleri arasında bağırsak, karaciğer ve mide kanseri yer alıyor.

    Düşük gelirli ülkelerdeki kadınların meme kanserinin teşhis edilme ihtimalinin yüksek gelirli ülkelerdeki kadınlara göre yüzde 50 daha az olduğu biliniyor. Bu durum “geç teşhis ve kaliteli tedaviye yetersiz erişim nedeniyle hastalıktan ölme riskini” ciddi oranlarda yükseltiyor.

  • “Kanserden korunmak uzak durun”

    “Kanserden korunmak uzak durun”

    Dünyanın her yerinde, her etnik grupta rastlanan kanserin; zehirli kimyasallar, radyasyon, sağlıksız beslenme, genetiği değiştirilmiş besinler, alkol-sigara bağımlılığı, virüsler ve genetik faktörler gibi nedenlerle ortaya çıkabilen kronik bir hastalık grubu olduğunu ifade eden Diyetisyen Samet Polat, “İki yüzden fazla türü olduğu belirtilen kanser, dünya genelinde sebebi bilinen ölümler içerisinde ikinci sırada yer almaktadır. Önümüzdeki yıllarda da kanser hasta sayısının artacağı öngörülmektedir. Bazı kanser türlerinin ortaya çıkışının önlenebiliyor olması, kanserden korunmanın önemini daha da artırmaktadır. Bu noktada yanlış beslenme alışkanlıklarının kanser oluşumuna etkisinin çok yüksek olduğunun bilinmesi de doğru beslenme alışkanlığı kazanmanın zaruretini göstermektedir.” şeklinde konuştu.

    “Dengeli ve düşük karbonhidratlı beslenme”

    Uzmanlar tarafından özel bir beslenme şekli önerilmedikçe günlük rutinde dengeli veya düşük karbonhidratlı bir beslenme tercih edilmesi gerektiğini belirten Polat, “Fazlaca işlenmiş, yüksek oranda karbonhidrat içeren tatlı, börek, çörek gibi hamur işleri, beyaz ekmek, paketlenmiş yiyecekler ve fast-food olarak da adlandırılan yüksek ısılarda birden fazla kez kullanılmış yağlar ile pişirilmiş patates, et ve tavuk vb. yiyeceklerden uzak durmak sağlıklı beslenme adına ilk ve en önemli adımdır. Sonrasında ise yeterli ve dengeli beslenme temel hedefimiz olmalıdır. Et, et ürünleri, süt, süt ürünleri, sebze, meyve ve tahıllar olarak adlandırdığımız besin gruplarından bir diyetisyen yardımı ile günlük alınması gereken miktarlar belirlenerek tercih edilmelidir. Doğal olarak elde edilmiş tereyağı ve soğuk sıkım zeytinyağı yemeklerimizde tercih edilebilir. Yiyeceklerimiz ne kadar doğal ise o kadar sağlıklı besleneceğimiz unutulmamalıdır. Tüm bunlara ek olarak en az beslenme kadar önemli olan su tüketimine ve fiziksel aktiviteye dikkat edilmelidir. Su ihtiyacı yazın artmakta ve kışın azalmakta olup ortalama olarak günlük 2 litre su içilmesi önerilir. Fiziksel aktivite olarak ise haftada en az 3 gün 45-60 dakikalık egzersiz önerilmektedir.” dedi.

    Beslenme ve kanser ilişkisi önemli

    Kanserli hücrenin en önemli enerji kaynağının şeker yani karbonhidratlar olduğunun unutulmaması gerektiğini hatırlatan Diyetisyen Samet Polat, Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Bülteni’nde yaptığı açıklamada, sözlerine şöyle devam etti, “Bu nedenle beslenme tercihimiz çok düşük karbonhidratlı olabilir. Çok düşük karbonhidratlı diyet: günlük 50 g altında karbonhidrat içeren; günlük yiyeceklerden alınan toplam enerjinin %55-60’ının yağdan, %25-35’inin proteinden ve %10’dan daha azının ise karbonhidratlardan geldiği diyet olarak tanımlanabilir. Bu beslenme şeklinde enerji üretimi için glukozun (şeker) yerine vücudun yağları yakmasını zorlamak temel hedeftir. Yapılan çalışmalarda beslenmenin kansere karşı oldukça önemli faydaları olduğu gösterilmiş olmakla birlikte çok düşük karbonhidratlı beslenmenin posa yani lif, B1, B2, B6, folat, potasyum ve E vitamini alımı açısından yetersiz olduğu göz önüne alınmalıdır. Kanser, eşlik eden bazı fiziksel rahatsızlıkların yanı sıra maddi ve manevi yönüyle de mücadelesi zor bir hastalıktır. Günümüzde korunma ve erken teşhisin kansere karşı en önemli kontrol mekanizmaları oldukları söylenebilir. Sağlıklı beslenmenin de hastalığın önlenmesinde ve tedaviye katkı sağlamasında önemli bir rol oynadığı unutulmamalıdır.”

  • Kırmızı et kanser riskini arttırıyor

    Kırmızı et kanser riskini arttırıyor

    Kanser, dünya genelinde ölümlere sebep olan en yaygın hastalıklardan biri olduğunu belirtenv Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Nilüfer Avcı, aşırı kilonun ve yetersiz fiziksel aktivitenin göğüs, rahim, kolon ve yemek borusu kanserine sebep olabileceğini belirtti. Salamura et ve şarküteri tüketiminin kolon ve rektum kanserine yakalanma riskini artırdığını söyleyen Avcı, balık tüketiminin kolon ve rektum kanseri riskini azalttığını vurgulayarak şunları söyledi;
    “Bazı besinler toksik bileşenler içerir. Bu bileşenlerin bazıları pişirme yöntemleri sebebiyle açığa çıkar. Bazıları ise tarımda kullanılan zirai ilaç ve kimyasalların, kimyasal gübrelerin, parazit ilaçlarının kalıntılarıdır. Bu kimyasalların besinlerde bıraktığı kalıntılar insan sağlığı için son derece zararlıdır. Bu tarım ilaçlarının ilk kurbanları ise bu tehlikenin farkında olmayan çiftçilerdir. Ürünlerin hasat sonunda depolama, saklama, işleme ve arıtma teknikleri son derece önemlidir. Bu aşamalarda yapılan hatalar sağlığımız için gerekli gıdaları birer silah haline dönüştürebilir.”

    Vücudun su ve mineral ihtiyacının dengeli olarak karşılanması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Avcı, “Bir yetişkinin günlük su ihtiyacı 2.5 litredir. Bunun 1 litresini tükettiğimiz gıdalardan alırken, kalan 1.5 litresini içeceklerden almak gerekir. Günde en az 4 porsiyon meyve tüketilmeli, mevsim meyveleri tercih edilmeli. Meyvelerin farklı öğünlerde tüketilmesi gerekiyor. Günde bir veya iki porsiyon çiğ sebze ve en az bir porsiyon pişmiş sebze tüketilebilir. Yeşil, sarı, kırmızı sebzelerden her gün en az birer porsiyon tüketilmesi gerekir” diye konuştu.

    Nohut, kuru fasulye ve barbunya gibi kuru baklagillerin kırmızı etten daha fazla tüketilmesi gerektiğini ifade eden Avcı, önerilerin besinleri şöyle sıraladı;
    “Haftada bir, mümkünse iki ya da üç kez balık tüketilmelidir. Yapay tatlandırıcı içeren tüm içeceklerden uzak durulmalı. Özellikle semizotu ve ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzeler, antioksidan etki gösteren betakaroten ve lutein açısından zengindir. Kuarsetin tam bir antioksidan, antiinflamatuvar ve antialerjik etkiye sahiptir. Ek olarak antikanserojen kansere karşı koruyucu etkisi unutulmamalıdır. Kuarsetin daha çok soğan, elma ve karabuğdayda daha az miktarda da brüksel lahanası, lahana ve kuruyemişlerde bulunur. Domates, bir antioksidan olan likopen kaynağıdır. Ek olarak karoten ve vitamin E içerir. Likopen prostat ve akciğer kanserine karşı koruyucu özellik gösterir.”

    Zeytinyağının Akdeniz ülkelerinde daha fazla tüketildiğini söyleyen Avcı, özellikle sızma zeytinyağının rafine zeytinyağından çok daha fazla polifenol içerdiğini vurgulayarak, “Polifenol tüketimi, kanser vakaları ve kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin görülme sıklığını azaltır. Soğan ve sarmısak bolca tüketilmelidir. Soğan ve sarımsak güçlü bir karsinojen olan nitrozaminleri bloke ederek bizleri kansere karşı korur. Brokoli özellikle prostat kanserine karşı koruyucu rolü olan glukorafanin içerir. Kırmızı üzüm bolca resveratrol içerir. Resveratrol kansere karşı koruyucu özellik gösterirken kanser hücrelerinin büyümesini de önler. Ahududu, çilek ve yaban mersini gibi orman meyveleri antikanserojen olan elarjik asitten zengin meyvelerdir. Elarjik asit kiraz, armut, elma ve kivide de bulunur. Doğadaki birçok besin kaynağı insanın gelişimi için gereklidir” diy konuştu.

    Sağlıklı beslenmenin tek başına yeterli olamayacağını ifade eden Prof. Dr. Avcı, “Sağlıklı var olabilmek için sağlıklı yaşamayı öğrenmek gerekiyor. Spor yapmalı, zararlı alışkanlıklardan uzak durmalı, stres faktörlerini iyi yönetebilmeli, dinlenmeli ve farklı hobiler ile uğraşmalıyız. Unutmayalım, bizi kansere karşı koruyacak veya bizim kanserimizi tedavi edebilecek tek bir besin yoktur” diye tavsiyelerde bulundu.

  • Türkiye’de kanser istatikleri

    Türkiye’de kanser istatikleri

    Ülkemizde ilk sırada görülen kanserlerin dünya sıralaması ile benzerlik gösterdiğini belirten Erzurum Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Uzman Doktoru Ayşe Ceylan Demirel, Erzurum’un ise ilk beş kanserin sıralamasında ve kanser sıklığında dünyadan ve ülkemiz genelinden bazı farklılıklar bulunduğunu belirterek, “Kadınlarda, özellikle tiroid kanseri Türkiye’de yüz bin kadının 22,1’inde görülüyor iken ilimizde bu sayı 42,6’dır. Mide kanseri ise Türkiye’de yüz bin kadının 6,5’inde görülüyorken ilimizde bu sayı 19,5’tir. Erkeklerde ise özellikle mide kanseri sıklığı Türkiye’de yüz bin kişide 14,1 iken ilimizde 39’dur. Tiroid kanseri ülkemizde kadınlarda en sık görülen ikinci kanser iken erkeklerde sekizinci sıradadır.” dedi.

    “Mide kanseri sıkça görünüyor”

    Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Bülteni’nde kaleme alınan yazıda 2018 yılı Türkiye Kanser İstatistikleri Raporunda belirtildiği üzere dünyada da kadınlarda tiroid kanseri sık görüldüğünü ifade eden, Uzm. Dr. Ayşe Ceylan Demirel, “Rapora göre tiroid kanseri risk faktörleri kadın cinsiyet, obezite, çocukluk çağı radyasyon maruziyeti, radyo aktif iyot alımı (I131), iyot eksikliği olarak belirtilmiştir. Bununla birlikte diğer ülkelerdeki artışlarla da ilgili olarak yapılan araştırmalarda kanser risk faktörlerinde artış gözlenmediği, fakat kanser tanısında gelişen teşhis işlemleri, teknikler ve kanser kayıtlarının iyi yapılmasıyla kanser sayılarındaki artışın gözlendiği sonucuna ulaşılmıştır. Mide kanseri, ilimizde hem kadınlarda hem de erkeklerde en sık görülen 3. kanserdir. İlimizdeki bu yüksek oran için öncelikle Erzurum’da mide kanserinin neden bu kadar sık olduğunun araştırılması ve mide kanseri gelişiminin önlenmesine yönelik çalışmalar yürütülmektedir.” şeklinde konuştu.

    “Akciğer kanserinde sigara önemli bir etken”

    Doktor Demirel, mide kanserinde bilinen risk faktörleri; beslenmede tütsülenmiş ürünler, salamura yiyecekler, işlenmiş et ve tuzlu gıda tüketimi, helicobacter pylori enfeksiyonu, bazı kalıtsal hastalıklar (lynch sendromu, li-fraumeni sendromu gibi), alkol kullanımı ve sebze, meyve tüketiminin az olması şeklinde açıklandığını hatırlatarak, “Mide kanserinden korunmak için risk faktörlerine dikkat etmek gerekmektedir. Akciğer kanseri hem yeni tanı alan kişi sayısı hem de kanser nedenli ölüm sıralamasında ilk sırada olmasının yanında tanı aldığı anda yüzde 52,7’sinde uzak organlara yayılım (metastaz) yapmıştır. Akciğer kanserinde en önemli risk faktörleri tütün ve tütün ürünleri kullanımı ve maruziyeti, asbest ve radon gazıdır. Akciğer kanserinden korunmanın en önemli yolu tütün ürünlerinin kullanılmamasıdır. İlimizde de tütün ürünleri sık olarak kullanılmaktadır. Prostat kanseri erkeklerde ikinci sıklıkta görülmektedir. Risk faktörleri 50 yaş üzerinde olmak, ailede birinci derece akrabalarda prostat kanseri tanısı olması, hayvansal gıdalardan yoğun beslenme ve bazı kimyasallara maruziyettir. Prostat kanserinden korunmak için öncelikle sağlıklı yaşam alışkanlıklarının edinilmesi ve genellikle 50 yaşından itibaren ve birinci derece akrabasında prostat kanseri görülenlerin 40 yaşından itibaren üroloji uzman hekimine düzenli olarak muayene olması önerilmektedir.” diye konuştu.

  • Rahim ağzı kanseri önlenebilir

    Rahim ağzı kanseri önlenebilir

    Toplumda serviks kanseri farkındalığını arttırmak, bu konuda eğitim programları düzenlemek ve kadınları düzenli tarama testleri yaptırmaya teşvik etmek, bu kanser türünün önlenmesi ve erken teşhisi açısından kritik öneme sahip. Rahim ağzı kanseri olarak bilinen serviks kanserinin tedavi edilmediği takdirde ölümcül olabileceğini belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Çağcıl Yetim, “Bu kanser türü, düzenli tarama testleri, erken teşhis ve etkili tedavi yöntemleri ile önlenebilir veya başarılı bir şekilde tedavi edilebilir. Erken evrede tespit edilen serviks kanseri genellikle daha iyi bir prognoza sahiptir” dedi.
    Op. Dr. Çağcıl Yetim, rahim ağzındaki hücrelerin anormal bir şekilde büyümesi sonucu oluşan bu kanser türünde, tedavinin genellikle cerrahi müdahale, radyoterapi, kemoterapi veya bu yöntemlerin kombinasyonunu içerdiğini ifade ederek “Tedavi planı, kanserin evresine, tipine ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak belirlenir. Tedaviye erken aşamada başlamak, başarı şansını arttırabilir” diye konuştu.

    “HPV enfeksiyonu, düşük bağışıklık ve sigara kullanımı riski arttırıyor”

    Kadınların risk faktörlerine karşı bilinçlendirilmesi açısından Serviks Kanseri Farkındalık Ayı’nın önemine dikkat çeken Op. Dr. Yetim, şu bilgileri verdi: “Her yıl Ocak ayında kadınların serviks kanserinin belirtileri, risk faktörleri, korunma yöntemleri ve erken teşhis için düzenli tarama testlerinin önemi konusunda bilinçlenmelerini amaçlayan farkındalık etkinlikleri gerçekleştiriliyor. Düzenli tarama testleri, özellikle Pap Smear testi ve HPV testi, serviks kanserini erken evrede tespit etmeye yardımcı olabilir. Bu testlerle anormal hücre değişiklikleri belirlenebilir ve gerekirse tedaviye başlanabilir. Serviks kanseri riskini azaltmak için aşılar mevcut ve bu aşılar, genç kızlara ve genç kadınlara öneriliyor. Ayrıca, sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek ve düzenli sağlık kontrollerine gitmek de kanser riskini azaltabilir.”
    Serviks kanserinin başlıca nedenlerinden birinin HPV enfeksiyonu (İnsan Papilloma Virüsü) olduğunu vurgulayan Op. Dr. Çağcıl Yetim, bu hastalığa karşı dikkat edilmesi gereken önemli noktaları sıraladı:
    Risk faktörleri bilinci: Kadınlar, serviks kanserinin gelişiminde etkili olan risk faktörlerini bilmelidir. Bu faktörler arasında HPV enfeksiyonu, sigara içme, zayıf bağışıklık sistemi, erken yaşta cinsel ilişkiye başlama ve çok sayıda cinsel partner bulunabilir.
    Düzenli tarama testleri: Kadınlar, serviks kanserini erken evrede tespit etmek ve tedaviye daha iyi yanıt verebilmek için düzenli olarak Pap Smear testi veya HPV testi yaptırmalıdır. Tarama testleri, hücresel anormallikleri erken aşamada belirleyerek kanserin gelişimini önleyebilir.
    HPV aşısı: HPV aşısı, özellikle genç kızların ve genç kadınların serviks kanserine karşı korunmalarına yardımcı olabilir. Bu aşı, HPV’nin bazı türlerine karşı koruma sağlar.
    Belirtiler konusunda bilinçlenme: Serviks kanseri belirtileri arasında vajinal kanama, cinsel ilişki sırasında ağrı ve/veya vajinal kanama, kasık ağrısı yer alabilir. Bu belirtiler fark edildiğinde hemen bir sağlık profesyoneli ile iletişime geçilmelidir.
    Düzenli sağlık kontrolleri: Kadınlar düzenli olarak jinekolojik muayene ve sağlık kontrolüne gitmelidir. Bu kontroller, potansiyel sorunları erken aşamada tespit etmeye yardımcı olabilir.

  • Rahim ağzı kanseri önlenebilir

    Rahim ağzı kanseri önlenebilir

    Bursa Şehir Hastanesi’nde görevli Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Hacı Öztürk Şahin, “1-31 Ocak Serviks Kanseri Farkındalık Ayı” çerçevesinde açıklamalarda bulundu. Serviks’in, anatomik olarak rahim ağzı denilen bölge olduğunu dile getiren Doç. Dr. Şahin, “Bu bölgeden kaynaklanan tümörler tüm kadın kanserlerinde 9’uncu sıklıkta görülüyor. Belirtileri; daha çok cinsel ilişki sonrası kanama, yan ağrılar, idrar yollarıyla ilgili bazı problemler ve adet düzensizliği şeklinde karşımıza çıkabilir. Cinsel aktif olmayan kadınlarda maalesef bu teşhis biraz daha gecikebiliyor. Serviks kanseri, genelde jinekolojik onkoloji hastalarımızda en genç yaşta gördüğümüz bir kanser türü. Biz, o yüzden 21-24 yaş civarında tarama programlarına başlanmasını öneriyoruz” dedi.

    5 yılda bir tarama yaptırın

    Serviks kanserine HPV virüsünün sebep olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Şahin, “O yüzden tarama programlarında daha önce yaptığımız smear taramasına nazaran HPV testinin daha kıymetli olduğunu biliyoruz. Hem hastalığa yakalanmama ihtimalimiz artıyor hem de hücrelerde kanser oluşumu başlamadan erken teşhis ihtimalimiz artmış oluyor. 5 yıllık aralarla HPV testini biz tüm kadınlara öneriyoruz. HPV testinin daha sık kullanılmaya başlanmasıyla erken evrede yakaladığımız hastalarda tedavi seçeneğimiz tabii ki çok daha kolay. Eğer bir cerrahi planlayacaksak çok erken evrede yakaladığımız için küçük bir operasyonla bu hastalarımızı tamamen kurtarabiliyoruz” şeklinde konuştu.

    Aşı ile korunun

    Serviks kanserinin önlenebilir bir kanser olduğunun altını çizen Şahin, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
    “Çünkü bunun HPV aşısı var. HPV aşısını biz cinsel aktif olmadan, doğrusu 11-12 yaş grubundaki kız çocuklarına öneriyoruz. Dünyadaki çoğu ülkede artık rutin aşılama programlarına HPV aşısı alınmış durumda. Bu aşılama programını öneriyoruz. Aşılama programından sonra, elimizdeki veriler yeterli olmadığı için biz yine de bu aşılanmış popülasyonun da tarama programlarına devam etmesini tavsiye ediyoruz”