Etiket: kanser

  • İdrardaki kanama kanser habercisi

    İdrardaki kanama kanser habercisi

    İdrardan kan gelmesi durumunun tıpta “hematüri” olarak adlandırıldığını ifade eden Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Hasan Turgut, idrarda gözle görülebilen miktarda kan olmasına ise “makroskopik hematüri” denildiğini söyledi. Doç. Dr. Turgut, “İdrarda gözle görülemeyen ancak laboratuvar incelemesinde tespit edilebilen kan olması ise mikroskopik hematüridir” diye konuştu.
    İdrar yollarında görülen kanamanın ciddiye alınması gereken önemli bir patoloji olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Turgut, “Basit bir idrar yolu enfeksiyonundan üriner sistem kanserlerine kadar birçok hastalığın habercisi olabilir. Bu nedenle idrarda sadece bir kez bile kan görülürse sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır” uyarısında bulundu.

    İdrarda kan görülmesine yol açan nedenler

    Doç. Dr. Turgut, idrarda kan görülmesine yol açan bazı yaygın nedenleri şöyle sıraladı:
    “İdrar Yolu Enfeksiyonları (İYE): İYE’ler, idrar yolunun enfeksiyonu sonucu idrarda kanama ile sonuçlanabilir. İYE’ler, idrar yolunda tahrişe ve iltihaba neden olabilir.
    Böbrek taşları: Böbrek taşları, böbreklerde oluşan sert minerallerdir. Bu taşlar böbreklerden idrar yolu boyunca geçerken tahrişe ve kanamaya yol açabilir.

    İdrar yolu taşları: İdrar yolunun herhangi bir yerinde oluşan taşlar da kanamaya neden olabilir. Bu taşlar idrar yolunu tahriş edebilir.
    Prostat büyümesi: Prostat, mesanenin hemen altında yer alan ve üretranın ilk kısmının etrafını saran bir organdır. Prostat, erkeklerde özellikle 40’lı yaşlardan sonra büyümeye başlar. Büyüyen prostat üretraya baskı yaparak idrar çıkışını belirli ölçüde engelleyebilir. İyi huylu prostat büyümesi (Benign Prostat Hiperplazisi, BPH); idrar yaparken zorlanma, sık idrara gitme gibi belirtilere neden olur. Erkeklerde idrardan kan gelmesi durumunda da akla BPH ’da gelmelidir. Prostat bezinin enfeksiyonu olan prostatit de benzer semptomların oluşmasına yol açabilir.
    Üriner sistem tümörleri: Böbrek, mesane veya idrar yolunda bulunan tümörler, idrarda kanamaya yol açabilir. Özellikle ağrısız, pıhtılı, pelte şeklinde kanama mesane kanseri için oldukça önemli bir belirteçtir. Hastalarda sigara öyküsü de mevcutsa, mesane kanserine ve böbrek kanserine yakalanma riski artar.

    Böbrek hastalıkları: Böbrek hastalıkları, böbreklerin normal işlevlerini yerine getirememesi sonucu idrarda kanamaya yol açabilir.
    İlaçlar ve kanın pıhtılaşma bozuklukları: Bazı ilaçlar veya kanın pıhtılaşma sürecini etkileyen bozukluklar da idrarda kanamaya yol açabilir. Kanser tedavisinde kullanılan siklofosfamid ve bir antibiyotik olan penisilin hematüriye yol açabilir. Aspirin, heparin gibi kan sulandırıcı (antikoagülan) kullanımı, idrarda kan görülmesine sebebiyet verebilir
    Travma ve yaralanmalar: Karın veya böbrek bölgesine gelen darbeler veya yaralanmalar sonucu idrarda kanama görülebilir.
    Sistemik hastalıklar: Bazı sistemik hastalıklar, örneğin böbrek hastalığına yol açabilen lupus gibi otoimmün hastalıklar, idrarda kanamaya neden olabilir.

    Genetik hastalıklar: Orak hücreli anemi, kırmızı kan hücrelerinde şekil bozukluğuna neden olan genetik bir hastalıktır. Bu hastalık idrarda hem mikroskopik hem de makroskopik hematüriye neden olabilir. Böbreğin süzme işlevini yerine getiren glomerulus yapıları da genetik bir rahatsızlık olan Alport sendromundan etkilenebilir. Alport sendromu hastalarında idrarda kan görülebilir.
    Ağır egzersizler: Aşırı yoğun fiziksel aktiviteler sonucu bazen idrarda kanama oluşabilir.”

    “Koyu renk idrar, kanla karıştırılabilir”

    İdrarda kan görüldüğünde öncelikle hangi nedenden kaynaklandığını tespit etmenin gerektiğini belirten Doç. Dr. Turgut, bu nedenle idrardan kan gelmesi şikayeti ile doktora başvuran hastaya altta yatan sebebi bulmak için çeşitli testlerin yapıldığını ifade etti. Tanı için öncelikle hastanın detaylı tıbbi öyküsünün dinlendiğini ve hematüriye neden olabilecek bir hastalık öyküsünün olup olmadığına bakıldığını vurgulayan Doç. Dr. Turgut, sonraki aşamalar hakkında şu bilgileri paylaştı:
    “Hasta muayene edilerek hastalığa bağlı fiziksel bulgular saptanmaya çalışılır. Hematüri tanısında idrar tahlili son derece önemlidir. Çoğu zaman hastalar koyu idrar rengini de kan ile karıştırabilir. Dolayısıyla idrarda kanama mutlaka laboratuvar testleri ile kontrol edilmelidir. Hematürinin altında yatan rahatsızlığın teşhisinde ultrason, BT, MR gibi görüntüleme yöntemleri yardımcı olabilir. Sistoskopi, idrar deliğinden mesaneye doğru kamera ile girilip, mesanenin ve üretranın incelenmesi işlemidir. Lokal veya genel anestezi altında yapılabilir. Bu işlemle üretra ve mesanede hastalıkla ilgili bulguların olup olmadığı değerlendirilir. Böbrek biyopsisi yani börekten örnek doku alınıp incelenmesi, glomerülonefrit gibi hastalıkların tanısında kullanılır.”

    “Vakit kaybetmeden üroloji hekimine başvurulmalı”

    Hematüri tedavisinin kanamaya neden olan sebebe göre değişkenlik gösterdiğinin altını çizen Doç. Dr. Turgut, “Dolayısıyla altta yatan neden neyse ona göre tedavi seçeneği belirlenir. Hematüri; enfeksiyondan kansere, prostat büyümesinden böbrek taşına çok farklı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabildiği için idrardan kan gelmesi şikayeti olan kişiler vakit kaybetmeden üroloji hekimine başvurmalıdır” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.

  • Kanseri yenip dünya turuna çıkacak

    Kanseri yenip dünya turuna çıkacak

    Kansere yakalanmadan önce hemşirelik mesleğini icra eden Gök’ü yaşadığı ağrılar ve kemoterapinin verdiği yorgunluk yıldırmadı. Tedavi sürecinden arta kalan zamanlarda bateri çalan, yoga eğitmenliği yapan, bisiklet turu düzenleyen ve Erzincan’da gerçekleştirilen çeşitli sportif aktivitelere katılan Gök, sağlığına kavuştuktan sonra çocukluk hayali olan motosikletle dünya turuna çıkmayı planlıyor.
    Birkaç yıl önce eşinin de desteğiyle motosiklet sürmeyi öğrendiğini söyleyen Gök, hastalığa yakalanmadan önce çevre illerde motosiklet turu gerçekleştirdiğini ifade ederek, en büyük hayalinin sağlığına kavuşmak ve daha sonra da motosikletle dünya turuna çıkmak olduğunu belirtti.

    “Kendimi ya imha edecektim ya da inşa edecektim”
    Yeğenini ziyaret etmek için gittiği hastanede kanser tanısı konulan Gök, benim bir hikâyem var diyerek hastalık sürecini anlattı. “43 yaşında eski bir hemşireyim” diyen Gök, “11 Kasım 2020 tarihinde bir takım şikâyetlerim üzerine ön tanım konuldu. Ardından kemoterapiler başladı. Bu süreçte insan kendini çok iyi hissetmiyor. Bir kere korkuyorsunuz daha önce prova etmediğiniz bir şey. Bunun size ne getireceğini bilmiyorsunuz. Her ne kadar sağlık personeli olsam da bunu yaşıyor olmak çok ayrı bir şey. Tabii ki bunları kaldırmak ve tolere etmek çok zordu benim için. Ama ameliyat olmadan önce havalar güzelleşirken evimin bahçesi, yeşil ve doğa bana çok iyi geldi. Bununla yaşamayı öğrenmem gerekiyordu. Bundan önce evet farklı bir hayatım vardı. Farklı hayallerim vardı. İşte motosikletle dünyayı gezmek, karavan almak gibi hep gezmekle ilgili idi hayallerim. Güzel hayallerim vardı ama hayat bu yöne çevirdi beni. Benim de artık bununla yaşamayı öğrenmem gerekiyordu ve zihnim bir savaş veriyordu. Ya kendimi imha edecektim ya da kendimi inşa edecektim. İmha etmek belki daha kolaya kaçmaktı. Çünkü bir yerde oturacaktım ve öylece bekleyecektim. Kaderime razı olacaktım. Ama bana verilen hayat neyse ben onunla her günüme başlamaya gayret gösterdim” ifadelerini kullandı.

    Motosiklete binmek için hızla iyileşmeye çabalayan Gök, “Ben bana iyi gelen aktiviteleri yapmaya çalışıyorum. Motosikletime binemedim tabii bu süreçte. Motosikletime binmeyi dört gözle bekliyorum ve bunun için büyük bir hızla iyileşmeye gayret gösteriyorum. Düzenli olarak yoga yapıyorum. Yoga eğitmeniyim ayrıca. Bahçemde yaptığım küçük seanslarla kendimi toparlamaya başladım. Süslü kadınlar bisiklet turunu organize ediyorum 3 yıldır. Hep birlikte bir şeyler yapabiliyor olmak bana çok iyi geliyor. Yürüyüş yapıyorum. Köpeğimle ilgileniyorum. Kedilerime bakıyorum. Aslında bu süreçte insana en iyi gelen şey, yakınlarının o büyük destekleri. Hem doğuştan gelen ailenizin hem de sonradan ailem dediğiniz insanların size oluşturduğu ortam ve destek çok önemli çok kıymetli. Benim bu hastalığa yakalanmadan önce bu sene için motosikletle dünya turu yapmak gibi bir planım vardı. Bu sene için olmadı ama bundan sonra ki süreçte umarım çok hızlı bir şekilde iyileşir ve o hayallerimi gerçekleştiririm” şeklinde konuştu.

    Sosyal medya aracılığıyla kendisiyle aynı hastalığı yaşayan insanlarla iletişime geçen ve onlara moral olan Gök, “Beni gören bazı insanlar bana yazmaya başladı. Kiminin annesine, kiminin çocuklarına ya da kendilerine iyi geldim. Çok güzel bir etkileşim yakaladık. Bu pozitif enerji herkese çok iyi geldi” diyerek şu tavsiyelerde bulundu:

    “Başımıza gelen şeyleri önce kabul edelim. Bununla birlikte yaşamayı öğrenelim. Hayata dört elle sarılalım ve hayatımızı sevelim. Bizim bir tane hayatımız var ve bunun kıymetini bilelim. Bu zor süreçler insanın hayatına girdiği zaman hayatınız alt üst olmuş gibi hissediyorsunuz. Her şey tepe taklak olmuş gibi. Hayatınızın ortasına bir bomba atılmış gibi hissediyorsunuz. Şu cümle benim motivasyon kaynağım, hayatım alt üst oldu, düzenim bozuldu diye sakın üzülme, nerden biliyorsun altının üstünden daha iyi olmayacağını.”

  • Kolon kanserine karşı uyarı

    Kolon kanserine karşı uyarı

    Batman’da özel bir hastanede görev yapan Op. Dr. Eyyup Öner, vatandaşları kolon kanseri konusunda uyardı. Kolon kanserinin erken fark edilmesi halinde hastaların tamamen kurtulabileceğini söyleyen Dr. Öner, kontrollerin mutlaka yapılması gerektiğini söyledi.
    Hastaların kolon kanserine yakalanmaması açısından günlük yaşamda uzun süreler hareketsiz kalmamaları ve yedikleri yemeklere dikkat etmesinin önem arz ettiğini belirten Dr. Öner, “Aile bireylerinde kolon kanseri teşhisi olan insanlarında dikkat etmesi gerekiyor. Kolon kanseri, kalın bağırsakta anormal kötü hücrenin çoğalması, bunun sonucunda kalın bağırsağı tam tıkaması ve kalın bağırsak tıkanıklığıyla hastanemize başvuran hasta gruplarıdır. Kolon kanseri için risk faktörlerine baktığımızda, hareketsiz yaşam, çok yağlı ve etli yemeklerin tüketilmesi nedenleri sayılabilmektedir” dedi.

    “Tanı konulduğu yaştan itibaren 10 sene geriye gidilerek hastanın tarama grubuna girmeleri gerekmekte”

    Bunun dışında ailesel yani genetik olarak kanser vakaları bulunmakta olduğunu aktaran Dr. Öner, “Aile bireylerinde kolon kanseri teşhisi konulan hastalarda, aile bireyinin tanı konulduğu yaştan itibaren 10 sene geriye gidilerek hastanın tarama grubuna girmeleri gerekmektedir. Kolon kanseri şikayetleri karın şişliği, büyük abdesti rahat yapamama, büyük abdest yerinde kanama gibi şikayetlerdir. Kolon kanserine erken tanı koyulması halinde şifa ile sonuçlanabilecek küratif olarak sonuçlanmaktadır. İleri evrede kolon kanseri alan hastalarda ise medikal onkoloji takibine girip, kemoradyoterapi işlemlerine maruziyetleri olabilmektedir” diye konuştu.

    “40 yaşından itibaren kontroller aksatılmamalı”

    Kolon kanseri hastalarının ameliyatla kurtulabileceğini ve 40 yaşından sonra kontrollerin aksatılmamasının önemli olduğunu vurgulayan Dr. Öner, “Kolon kanserinin oluşmaması için özellikle hareketsiz yaşamdan hareketli yaşama dönülmesi, sebze ve meyvenin sık tüketilmesi, etli ve yağlı yemeklerin en fazla haftada 1-2 defa tüketilmesi gerekmektedir. Kolon kanseri ameliyatlarında ise kitlenin tuttuğu alanı besleyen ana damarlarla beraber alındığı zaman hastalar şifa buluyor. Dünyada kolon kanseri tarama yaş grupları olarak 40 yaşından itibaren yılda bir defa olmak üzere büyük abdest yerinden gaitada gizli kana bakılması, 50 yaşından itibaren ise 10 senede bir olmak üzere büyük abdestten kamera ile bakılması önem arz etmektedir” şeklinde konuştu.

  • Genç polis memuru kansere yenildi

    Genç polis memuru kansere yenildi

    Genç polis memuru için Çitgöl beldesinde düzenlenen cenaze törenine Simav Kaymakamı Bünyamin Karaloğlu, Akçan’ın ailesi, yakınları, belde halkı, İstanbul’dan gelen mesai arkadaşlarıyla Simav Emniyet Müdürlüğünden meslektaşları katıldı.

    Polis memuru İsmail Akçan’ın cenazesi Cuma namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra Çitgöl mezarlığına defnedildi.

     

  • Erken teşhis hayat kurtarır

    Erken teşhis hayat kurtarır

    Hayati öneme sahip bir sağlık konusu olan kolon kanseri hakkında derinlemesine bilgi paylaşımında bulunan Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Eyüp Sevim, kolon kanserinin belirtilerinin erken evrelerde teşhis edilmesinin, hastalığın tedavi sürecinde çok büyük bir fark oluşturabileceğine işaret etti. Bu belirtiler arasında, bağırsak alışkanlıklarında belirgin değişiklikler, karın ağrıları, isteksizce gelişen kilo kayıpları gibi durumların yer alabileceğini ifade etti.

    Dr. Sevim, bu hastalığın teşhisinde erken dönem tespitinin önemine vurgu yaparak, tarama testlerinin, kanser belirtilerinin ortaya çıkmasından çok daha önce, polip ve kanser hücrelerinin teşhisi konusunda önemli bir yardımcı olduğunu ifade etti. Bu sayede tedavi sürecinin daha etkin bir şekilde yürütülebileceğini belirtti.

    Türkiye’deki mevcut sağlık rehberlikleri doğrultusunda, 50-70 yaş arasındaki her bireyin iki yılda bir “gaitada gizli kan testi” yaptırması gerektiğini harlatan Dr. Eyüp Sevim; bu testin, kanserleşmemiş polip şeklindeki tümörlerin erken evrede tespitine yardımcı olabileceğini ve böylece kanser gelişiminin önlenmesine katkı sağlayabileceğini söyledi. Ayrıca, risk grubunda yer alan kişilere, belirli periyotlarla sigmoidoskopi veya kolonoskopi testleri yapılmasını tavsiye etti.

    Dr. Sevim, tüm bireylerin kendi yaşam tarzlarını ve alışkanlıklarını detaylıca gözden geçirerek, düzenli aralıklarla tarama testlerine katılarak ve herhangi bir belirti hissetmeleri durumunda hemen sağlık profesyonellerine başvurarak, kolon kanserine karşı korunabileceklerini vurguladı.

  • Yılda 6 bin kişi kansere yakalanıyor

    Yılda 6 bin kişi kansere yakalanıyor

    En sık görülen kanser türlerinin ise erkeklerde kolon kanseri, akciğer, prostat ve mesane kanseri; kadınlarda ise meme kanseri ve rahim ağzı kanseri olduğunu açıklayan Çelik, kanser belirtilerini ve bu belirtileri gösterenlerin hastaneye başvurmaları konusunda uyarıda bulundu.

    Gazipaşa’da kanser vakalarında artışın olduğu belirten Çelik, “Buna rağmen erken teşhis çerçevesinde yapılan tarama sayılarında düşüş yaşandığı görülüyor. Erken tanı ve tarama çerçevesinde yapılan gaitada gizli kan ve smear aile hekimlerinde, mamografide devlet hastanelerinde ücretsiz yapılıyor” diyerek erken teşhisin önemini vurguladı.

    “Tedavi edilmeyen ya da tedavisi gecikmiş kanserler ölümcüldür”

    Kanserin tehlikesi hakkında bilgilendirme yapan Çelik, kanserin ciddiyetini, “Kanser genellikle sürekli ve hızlı büyüyen tümörlerdir. Kapsülleri yoktur, büyürken sınır tanımazlar; çevresindeki dokuların ve damarların içine girerler. Sıklıkla metastaz yaparlar. Tedavi edilmeyen ya da tedavisi gecikmiş kanserler ölümcüldür” şeklinde açıkladı.

    Kanserin en yaygın belirtilerinden bahseden Çelik, açıklanamayan kilo kaybı, topaklar, yumrular veya genişlemiş lenf düğümleri, gece terlemeleri, kanamalar (anormal vajinal kanama, dışkıda kan veya rektal kanama, idrardan kan gelmesi), bağırsak hareketlerindeki değişiklikler (dışkılama veya idrar yapma alışkanlığında değişiklik), inatçı ve geçmeyen öksürük, nefes darlığı, vücudun herhangi bir yerinde meydana gelen ağrı, kalıcı, şiddetli yorgunluk, cilt değişiklikleri, karında şişkinlik hissi, yutma güçlüğü” dedi.

    Kanser vakaları hakkında erken teşhisin önemine dikkat çeken Çelik, “Erken teşhis hayat kurtarır. Kendimizi önemseyip değer verelim” diyerek vatandaşlara uyarıda bulundu.

  • Yaşama sevinciyle kan kanserini yendi

    Yaşama sevinciyle kan kanserini yendi

    Hayata 92 yıl önce gözlerini açan Sadakat Belkıs Yılmaz, 3 sene önce dişeti kanaması, halsizlik, ateş ve zayıflama gibi belirtiler yaşamaya başladı. Yaşadığı rahatsızlıklar sonucu Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Osman İlhan’a başvuran Yılmaz’a yapılan tetkikler sonucu AML tanısı konuldu. Ancak tedavi sürecinde hastanın yakını ile görüş birliğine varılarak, kanser olduğu bilgisi kendisine verilmedi. Yaşı itibarıyla kemoterapi tedavisi uygulanamayan Yılmaz’a akıllı ilaç tedavisi uygulandı. Koru Ankara Hastanesi Hematoloji Kliniğinden Prof. Dr. Osman İlhan tarafından uygulanan akıllı ilaç tedavisi sayesinde kan değerleri normale dönen ve hastalığı yenen Yılmaz, hastalık sürecini İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine anlattı.

    “Hastalıkla hiç alakam yok, hala o anda bile yaşamak istiyordum”

    Sadakat Belkıs Yılmaz, 3 sene önce kızının ve damadının kendisinde bir gariplik hissettiğini söyleyerek, “Hastalıkla hiç alakam yok, hala o anda bile yaşamak istiyordum. Kızıma gezelim diyordum. Kızım da ‘Anne nereye gideceğiz? Niye böyle yapıyorsun? diyordu. Ayaktaydım. Ne bir başım döndü, ne bir vücudumda değişiklik olmadı ama kızım ve damadım çok meraklı. Damadım ‘Hemen anneni doktora götürelim’ dedi. Üç tane hastane dolaştım. Sabahı bekleyelim, bir doktor bulalım diye gece evde yattım. Damadım hemen Prof. Dr. Osman İlhan Bey’i buldu. Derhal biz ona gittik ve başvurduk” dedi.

    “Hayat bu, boş ver ne olacak dedim”

    Tedavi sürecini rahat atlattığını belirten Yılmaz, “Hiçbir şeyim yok, yani hala hasta değilmişim gibi bir halim vardı. Tedavi sürecini hiç fark etmedim. Biraz benim ilaca karşı merakım yok, yutmam öyle fazla. Bir aspirin dahi alsam beni etkiliyor, hemen farkını görüyorum. İyiyim, hala öyle severek de alıyorum. Hocam vitamin tavsiye etti, onu her gün alıyorum. Kanser olduğum aklıma bile gelmedi. ‘Hayat bu, boş ver ne olacak’ dedim” ifadelerini kullandı.
    Hastalığı atlatan Yılmaz, kontrollerinin hala devam ettiğini belirtti. Yılmaz, müzik dinlemeyi ve eğlenmeyi çok sevdiğini ve hiç kaçırmadığını da sözlerine ekledi.

    “Eşime bu sabah ‘Allah ömür versin de 2-3 sene daha yaşayayım’ dedim”

    Dünyaya 2 Temmuz 1932’de geldiğini ve şu anda 92 yaşında olduğunu dile getiren Yılmaz, “Yaşamak istiyorum, eğlence yerlerine gidiyorum. Eşim var, o da 18 Temmuz’da 94 yaşına girdi. Onun yaş gününü kutladık. ‘Ne güzel hayat dolu, hayata bak’ dedim. Hayattan çok zevk alıyorum. El işi yapıyorum, okumayı seviyorum. Yeri geliyor Kur-an-ı Kerim’i okuyorum, yeri geliyor kitap okuyorum. Haftada bir gazetemi alıyorum, o bana yetiyor. Yani hayata bağlıyım. Hatta eşime de bu sabah ‘Allah ömür versin de 2-3 sene daha yaşayayım’ dedim. O da ‘Sen yaşarsın, seviyorsun’ diyor” diye konuştu.

    “6 ayı geçtikten sonra normale döndü, ayaklandı”

    Tedavi sürecinde ilk 6 ay boyunca sürekli hastaneye gidip geldiklerini belirten kızı Aysel Erduygun, “O ara bulantıları başladı. Artık ilaçlardan mı bilemiyorum ama tedavi şekli de ağır geldi. Tabii onları atlattık. Nasıl besleyeyim, nasıl bakayım, ne yapayım diye Osman hocaya danıştım. Çünkü ben ilk defa kanda böyle hastalıklar olduğunu duydum ve yaşadım. 6 ayı geçtikten sonra normale döndü, ayaklandı. Ondan sonra normal bir sürece girdik. Tabii ki biz hiç aksatmadık. Bize ne söylenirse yaptık. Gelin dedi, biz orada olduk. Ben daha çok ona bağlıyorum. Çünkü yol çizildi bize, o yoldan yürümek zorundaydık. Şu an çok mutluyum” ifadelerini kullandı.

    “Hastamız yurt dışından getirilen ilaca herhangi bir ücret ödemeden en iyi tedaviye kavuşmuş oldu”

    Koru Hastanesi Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Osman İlhan ise Yılmaz’ın kendisine 3 yıl önce halsizlik, nefes darlığı, çarpıntı, kanama ve ateş gibi belirtilerle başvurduğunu söyleyerek, “Hastaneye kabul edip incelediğimizde maalesef teşhiste sıkıntı olan akut miyeloid lösemi (AML) adını verdiğimiz kan kanseri teşhisini koyduk. Maalesef bunun kemoterapi dışında tedavisi yoktu. Hastamızın yaşlı olması ve genel durum bozukluğu sebebiyle kemoterapi alması da mümkün değildi. Şansımız vardı ki Amerika Birleşik Devletleri’nde ruhsatlı bir ilaç olduğunu biliyorduk. Bu akıllı ilaç, ağızdan alınan bir ilaç. Bu ilacın bu hastaya iyi geleceğini düşünüyorduk. Yine aynı zamanda cilt altından kullanılan akıllı bir ilacımız var. Bu iki tedaviyi yaparak hastada faydalı olabileceğimizi düşündük. Bunun için de Sağlık Bakanlığı İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü’ne başvuruda bulunduk. Hastamızın durumu budur; kemoterapi alamaz, akıllı ilaç tedavisinden fayda görür. Dosyamız incelendi ve olumlu sonuç aldık. Sonuçta hastamız herhangi bir ücret ödemeden en iyi tedaviye kavuşmuş oldu” dedi.

    “Şu anda sağlıklı bir birey kadar kanları güzel ve sonuç çok iyi”

    İlk 4 ayın çok riskli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Osman İlhan, “Hasta, hastanın kızı, damadı ve benim arkadaşlarımın iş birliği ile başarıyı sağladık. Cidden 4 ay sonra da yaptığımız kemik iliği testlerinde hastalığın tamamen kaybolduğunu gördük. Yalnız AML hastalığının tedavisi sürekli olması lazım. Bu hastalığın tedavisi de kök hücre nakli ama hastamızın yaşı ve genel durum bozukluğundan dolayı yapmayı düşünmedik. Şu anda hastamız günlük tedavisini yapıyor ve herhangi bir sorunu yok. Günlük yaşantısını yaşıyor, her türlü imkanı var. Herhangi bir diyeti, herhangi bir engel bir durum yoktur. Şu anda sağlıklı bir birey kadar kanları güzel ve sonuç çok iyi” ifadelerine yer verdi.

  • 92 yaşında kan kanserini yendi

    92 yaşında kan kanserini yendi

    Dişeti kanaması, halsizlik, ateş ve zayıflama gibi şikayetlerle hastaneye başvurduğunda akut miyeloid lösemi (AML) tanısı konulan 92 yaşındaki Sadakat Belkıs Yılmaz, içindeki yaşama sevinciyle kan kanseri hastalığını yendi.
    Hayata 92 yıl önce gözlerini açan Sadakat Belkıs Yılmaz, 3 sene önce dişeti kanaması, halsizlik, ateş ve zayıflama gibi belirtiler yaşamaya başladı.

    Yaşadığı rahatsızlıklar sonucu Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Osman İlhan’a başvuran Yılmaz’a yapılan tetkikler sonucu AML tanısı konuldu. Ancak tedavi sürecinde hastanın yakını ile görüş birliğine varılarak, kanser olduğu bilgisi kendisine verilmedi. Yaşı itibarıyla kemoterapi tedavisi uygulanamayan Yılmaz’a akıllı ilaç tedavisi uygulandı. Koru Ankara Hastanesi Hematoloji Kliniğinden Prof. Dr. Osman İlhan tarafından uygulanan akıllı ilaç tedavisi sayesinde kan değerleri normale dönen ve hastalığı yenen Yılmaz, hastalık sürecini İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine anlattı.

    “Hastalıkla hiç alakam yok, hala o anda bile yaşamak istiyordum”
    Sadakat Belkıs Yılmaz, 3 sene önce kızının ve damadının kendisinde bir gariplik hissettiğini söyleyerek, “Hastalıkla hiç alakam yok, hala o anda bile yaşamak istiyordum. Kızıma gezelim diyordum. Kızım da ‘Anne nereye gideceğiz? Niye böyle yapıyorsun? diyordu. Ayaktaydım. Ne bir başım döndü, ne bir vücudumda değişiklik olmadı ama kızım ve damadım çok meraklı. Damadım ‘Hemen anneni doktora götürelim’ dedi. Üç tane hastane dolaştım. Sabahı bekleyelim, bir doktor bulalım diye gece evde yattım. Damadım hemen Prof. Dr. Osman İlhan Bey’i buldu. Derhal biz ona gittik ve başvurduk” dedi.

    “Hayat bu, boş ver ne olacak dedim”
    Tedavi sürecini rahat atlattığını belirten Yılmaz, “Hiçbir şeyim yok, yani hala hasta değilmişim gibi bir halim vardı. Tedavi sürecini hiç fark etmedim. Biraz benim ilaca karşı merakım yok, yutmam öyle fazla. Bir aspirin dahi alsam beni etkiliyor, hemen farkını görüyorum. İyiyim, hala öyle severek de alıyorum.

    Hocam vitamin tavsiye etti, onu her gün alıyorum. Kanser olduğum aklıma bile gelmedi. ‘Hayat bu, boş ver ne olacak’ dedim” ifadelerini kullandı.
    Hastalığı atlatan Yılmaz, kontrollerinin hala devam ettiğini belirtti. Yılmaz, müzik dinlemeyi ve eğlenmeyi çok sevdiğini ve hiç kaçırmadığını da sözlerine ekledi.

    “Eşime bu sabah ‘Allah ömür versin de 2-3 sene daha yaşayayım’ dedim”
    Dünyaya 2 Temmuz 1932’de geldiğini ve şu anda 92 yaşında olduğunu dile getiren Yılmaz, “Yaşamak istiyorum, eğlence yerlerine gidiyorum. Eşim var, o da 18 Temmuz’da 94 yaşına girdi. Onun yaş gününü kutladık. ‘Ne güzel hayat dolu, hayata bak’ dedim.

    Hayattan çok zevk alıyorum. El işi yapıyorum, okumayı seviyorum. Yeri geliyor Kur-an-ı Kerim’i okuyorum, yeri geliyor kitap okuyorum. Haftada bir gazetemi alıyorum, o bana yetiyor. Yani hayata bağlıyım. Hatta eşime de bu sabah ‘Allah ömür versin de 2-3 sene daha yaşayayım’ dedim. O da ‘Sen yaşarsın, seviyorsun’ diyor” diye konuştu.

    “6 ayı geçtikten sonra normale döndü, ayaklandı”
    Tedavi sürecinde ilk 6 ay boyunca sürekli hastaneye gidip geldiklerini belirten kızı Aysel Erduygun, “O ara bulantıları başladı. Artık ilaçlardan mı bilemiyorum ama tedavi şekli de ağır geldi. Tabii onları atlattık. Nasıl besleyeyim, nasıl bakayım, ne yapayım diye Osman hocaya danıştım.

    Çünkü ben ilk defa kanda böyle hastalıklar olduğunu duydum ve yaşadım. 6 ayı geçtikten sonra normale döndü, ayaklandı. Ondan sonra normal bir sürece girdik. Tabii ki biz hiç aksatmadık. Bize ne söylenirse yaptık. Gelin dedi, biz orada olduk. Ben daha çok ona bağlıyorum. Çünkü yol çizildi bize, o yoldan yürümek zorundaydık. Şu an çok mutluyum” ifadelerini kullandı.

    “Hastamız yurt dışından getirilen ilaca herhangi bir ücret ödemeden en iyi tedaviye kavuşmuş oldu”
    Koru Hastanesi Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Osman İlhan ise Yılmaz’ın kendisine 3 yıl önce halsizlik, nefes darlığı, çarpıntı, kanama ve ateş gibi belirtilerle başvurduğunu söyleyerek, “Hastaneye kabul edip incelediğimizde maalesef teşhiste sıkıntı olan akut miyeloid lösemi (AML) adını verdiğimiz kan kanseri teşhisini koyduk. Maalesef bunun kemoterapi dışında tedavisi yoktu.

    Hastamızın yaşlı olması ve genel durum bozukluğu sebebiyle kemoterapi alması da mümkün değildi. Şansımız vardı ki Amerika Birleşik Devletleri’nde ruhsatlı bir ilaç olduğunu biliyorduk. Bu akıllı ilaç, ağızdan alınan bir ilaç. Bu ilacın bu hastaya iyi geleceğini düşünüyorduk. Yine aynı zamanda cilt altından kullanılan akıllı bir ilacımız var.

    Bu iki tedaviyi yaparak hastada faydalı olabileceğimizi düşündük. Bunun için de Sağlık Bakanlığı İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü’ne başvuruda bulunduk. Hastamızın durumu budur; kemoterapi alamaz, akıllı ilaç tedavisinden fayda görür. Dosyamız incelendi ve olumlu sonuç aldık. Sonuçta hastamız herhangi bir ücret ödemeden en iyi tedaviye kavuşmuş oldu” dedi.

    “Şu anda sağlıklı bir birey kadar kanları güzel ve sonuç çok iyi”
    İlk 4 ayın çok riskli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Osman İlhan, “Hasta, hastanın kızı, damadı ve benim arkadaşlarımın iş birliği ile başarıyı sağladık. Cidden 4 ay sonra da yaptığımız kemik iliği testlerinde hastalığın tamamen kaybolduğunu gördük. Yalnız AML hastalığının tedavisi sürekli olması lazım.

    Bu hastalığın tedavisi de kök hücre nakli ama hastamızın yaşı ve genel durum bozukluğundan dolayı yapmayı düşünmedik. Şu anda hastamız günlük tedavisini yapıyor ve herhangi bir sorunu yok. Günlük yaşantısını yaşıyor, her türlü imkanı var. Herhangi bir diyeti, herhangi bir engel bir durum yoktur. Şu anda sağlıklı bir birey kadar kanları güzel ve sonuç çok iyi” ifadelerine yer verdi.

     

  • En sık görülen 15 hastalık

    En sık görülen 15 hastalık

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Esra Nur Özgür, “Bazı ciddi hastalık belirtileri kadınlar tarafından göz ardı edilebilir. Hangi hastalık olursa olsun erken tedavi çok önemlidir” dedi.
    Büyük Anadolu Hastaneleri Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Esra Nur Özgür, kadınlarda sıkça görülen 15 kadın hastalığı ve rahim ağzı kanseri ile ilgili bilgi verdi.

    Her kadın hayatının bir döneminde kadın hastalıkları ile karşılaşabileceğini ifade eden Opr. Dr. Esra Nur Özgür, “Her kadın hayatının bir döneminde kadın hastalıkları ile karşılaşabilir. Bu hastalıklar kadının cinsel hayatını, üreme kapasitesini olumsuz etkileyebileceği gibi hayatını tehdit edecek durumlar oluşturabilir. Ancak kadın hastalıklarında erken teşhis yaşam kalitesi ve süresi açısından büyük önem taşır. Buna rağmen bazı ciddi hastalık belirtileri kadınlar tarafından göz ardı edilebilir.

    Oysa düzensiz adet kanamaları, karında şişlik, ağrılı adet dönemi gibi belirtiler çeşitli jinekolojik kanserlerin sinyalini verebilir. Özellikle üreme dönemindeki kadınlarda daha sık görülen kadın hastalıkları bazı ciddi hastalıkların belirtisi olmasına rağmen çoğu kadın tarafından göz ardı edilebilir. Bazı hastalıklar ise diğer hastalıklara göre daha sık görülebilir.

    Kadın hastalıkları dendiğinde rahim, yumurtalık, tüpleri ve dış genital organları içeren kadın üreme sisteminin hastalıkları anlaşılmaktadır. Sık karşılaştığımız kadın hastalıkları ya da jinekolojik hastalıklar olduğu gibi, bunlardan bazıları tehlikeli kadın hastalıkları grubuna girer” diye konuştu.

    En sık görülen kadın hastalıkları
    Bir kadının hayatı boyunca en sık karşılaştığı hastalıkları sıralayan Opr. Dr. Esra Nur Özgür, “En çok karşılaşılan kadın hastalıkları ise ağrılı adet görme, vajinal akıntı, adet görememe, polikistik over hastalığı, miyomlar, çikolata kisti, idrar kaçırma, kasık ve bel bölgesi ağrıları, cinsel fonksiyon bozuklukları, kısırlık, vajinal mantar, yumurtalık kisti, pelvik enfeksiyon ve rahim iltihabı, rahim duvarı kalınlaşması ve de rahim ağzı kanseri hastalıklarıdır diyebiliriz. Hangi hastalık olursa olsun erken tedavi çok önemlidir. Aradan çok bir süre geçmeden doktorunuza başvurmanız gerekmektedir” şeklinde konuştu.

    Rahim ağzı kanseri
    Rahim ağzı kanseri, dünyada kadınlarda meme kanseri ve kalın bağırsak kanserinden sonra üçüncü sıklıkta görülen kadın hastalığı olduğunu ifade eden Dr. Esra Nur Özgür, “Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde onuncu sıradadır.

    Rahim ağzı kanseri nedeni tamamen aydınlatılmış ve önlenebilen tek kanserdir. Rahim ağzının yüzeyini oluşturan hücre tabakasının anormal hücrelere dönüşmesiyle ‘kanser öncülleri’ denilebilecek hücreler ortaya çıkıyor. Kanser öncülleri erken saptanıp tedavi edilmediklerinde rahim ağzı kanserine dönüşebiliyorlar. Yapılacak olan jinekolojik muayene esnasında alınacak papsmear tarama testi bu kanser öncülü hücreleri ve kanser varlığında da kanser hücrelerini erken tespit edebilmesi bakımından çok önemlidir ve çok kolay bir tarama yöntemidir.

    Rahim ağzında gelişen hücre değişikliklerinin en sık sebebi HPV enfeksiyonlarıdır. Ulusal ve uluslararası sağlık kuruluşları HPV kaynaklı kanserlerden korunmak için 11-12 yaş arasındaki tüm erkek ve kızlara iki veya üç doz HPV aşısı yaptırmalarını öneriyor.

    Eğer daha önce aşı yapılmadıysa, erkekler için 21 yaşına kadar, kadınlar için ise her yaşta HPV aşısı yapılabiliyor. 21-65 yaş arası kadınlara yapılan smear ve HPV gibi rutin tarama testleriyle rahim ağzı kanseri erken teşhis edilebilir. Erken evrelerde cerrahi tedavi ön planda iken ileri evrelerde radyoterapi öncelikli tedavi seçeneğidir” ifadeleri kullandı.

    Tarama testleri ihmal edilmemeli
    ‘Pap smear’ testinin çok önemli bir test olduğunun altını çizen Dr. Esra Nur Özgür, “Rahim ağzı kanserinin taranması için kullanılan bu test, kullanım kolaylığı, sonuçlarının doğruluğu ve bu sonuçlar sayesinde hastalık ilerlemeden tedaviye ulaşma imkânı vermesi nedeniyle kadınların yaptırabileceği ‘en değerli tarama testi’ olarak kabul ediliyor.

    Rahim ağzı kanserinin oluşumu insan siğil virüsü olan HPV ile yüzde 99.7 oranında ilişkili olduğu için bu taramanın yapılması büyük önem taşıyor. HPV virüsünün bulaşmasından kanserin ortaya çıkmasına kadar geçen süre 10-15 yıl kadar sürebildiği için, bu aralıkta testin düzenli yaptırılması gerekiyor.

    Pap smear sayesinde yıllar içinde kadınlarda rahim ağzı kanserine yakalanma oranı hızla düşüyor. Cinsel ilişki başladıktan sonra üç yıl içinde ve en geç 21 yaşında pap smear testi yaptırmaya başlamak gerekiyor. Örneğin cinsel hayatı 20 yaşında başlamış olan bir kadının üç yıl beklememesi, 21 yaşından itibaren bu testi yaptırması ve taramaların her yıl düzenli olarak tekrar edilmesi öneriliyor” açıklamasında bulundu.

    Testin yapılması ve riskler
    Testin nasıl yapıldığı, risk saptanırsa neler olabileceği hakkında bilgilendirmelerde bulunan Dr. Özgür, “Jinekolojik muayene sırasında, hastanın fark etmeyeceği kadar hızlı ve kolay bir şekilde rahim ağzından fırça ya da çubuk yardımı ile sürüntü alınıyor ve cam üzerine sürülerek, sıvı bazlı testlerde ise özel taşıyıcılar içinde patoloji laboratuvarına gönderiliyor.

    Burada mikroskop altında özel tekniklerle incelenerek hücreler değerlendiriliyor. Rahim ağzındaki hücrelerde görülen değişiklikler, öncü lezyonlar olarak adlandırılıyor ve değişikliğin oranına göre bunlar sınıflandırılıyor. Bu öncü lezyonların tedavisinin kansere göre çok daha kolay olması pap smearın önemini ortaya koyuyor.

    Bu tarama testinin bir başka avantajı ise hastanın radyolojik ışın almaması oluyor. Pap smear testi sonucunda riskli gruba giren öncü lezyon saptanırsa rahim ağzının büyütülerek incelendiği kolposkopi yöntemine başvuruluyor. Burada anormal görülen alanlardan biyopsi alınarak smear sonucu ile karşılaştırılabiliyor. Müdahale edilmesi gereken bir lezyon varsa leep denilen yöntemle bölgeden parça çıkartılabiliyor. Yakma ve dondurma yoluyla tedavi yöntemleri günümüzde daha az tercih ediliyor. Pap smear sonucunun kanseri göstermesi durumunda ise cerrahi tedavi planlanıyor” bilgilerini verdi.

    Yumurtalık kanseri
    Dr. Özgür, konuşmasını şöyle sürdürdü:
    “Ultrasonografi yöntemiyle yapılacak yıllık rutin jinekolojik muayenelerin yumurtalık bölgesinde oluşan kitlesel lezyonları tanımlayabilmek ve gerektiğinde başka testlerle bulguları desteklemek açısından önem taşıyor. Pap Smear testi de bu muayeneler sırasında yapılabiliyor.

    Cinsel açıdan aktif her kadının, normal koşullarda yılda bir kez kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından muayene edilmesi öneriliyor. Rahim kanseri riski açısından özellikle menopoz döneminde rahim iç duvar kalınlığının ölçülmesi de önem taşıyor. Transvajinal ultrason denilen yöntemde, ultrason cihazı vajinal yolla uygulanıyor ve rahim iç duvarı bu şekilde inceleniyor.

    Rahim iç duvarı (endometrium) her ay hormonal etki ile kalınlaşıyor ve adet ile atılıyor. Muayene sırasında burada sürekli bir kalınlaşma görülmesi uyarıcı oluyor. Bu muayene sırasında yumurtalıklardaki kistik oluşumlar da değerlendiriliyor. Gerekli vakalarda rahim içinde biyopsi ile örnek alınarak patoloji laboratuvarına gönderiliyor ve gelen sonuca göre tedavinin yönü belirleniyor. Yumurtalık kanserinde kandaki tümör belirteçlerinin artması nedeniyle, riskli gruplarda bunların taranması teşhis açısından yol gösterici olabiliyor. Ancak bu belirteçlerin yüksek olması her zaman yumurtalık kanserini işaret etmiyor.

    Risk faktörü yüksek olan kadınlarda, yıllık jinekoloji muayenede tümör belirteçlerine bakılıyor. Muayeneye gelen hastadan kan örneği alınarak bakılıyor. Yumurtalık kanserinde en sık yükselen tümör belirteçi olan CA125, adet dönemine yaklaşılan dönemde, çikolata kisti olan kadınlarda, miyomların varlığında, sigara içen kadınlarda ve yüzde 2 oranında hiçbir sorunu olmayan kadınlarda da kanser vakalarındaki kadar olamasa da yüksek çıkabiliyor.

    Bu nedenle bu testin sonuçları sadece uyarıcı oluyor. Ailesinde yumurtalık kanseri var olan kadınlarda, belirteçlerin yüksekliği halinde nedenlerini değerlendirmek önem taşıyor. Elle muayene herkesin hemen ulaşabileceği bir tarama yöntemi. Her kadının adet bitiminde kendi memesine dokunması, daha önce var olmadığını düşündüğü bir kitle varsa bununla ilgili hemen kadın hastalıkları ve doğum uzmanına ya da genel cerrahi uzmanına başvurması gerekiyor.

    Bu kitlenin iyi huylu olma ihtimali de var. Ancak muayene edilmesi şart. Birçok kanser türünde olduğu gibi, erken teşhis hayat kurtarıyor. Doğru bir elle muayenenin ayna karşısında ayakta ve yatarak yapılması gerekiyor. İki meme arasında simetri bozukluğu meydana gelip gelmediğini ve deri üstündeki değişiklikleri görmek önem taşıyor.

    Muayeneyi meme başından başlayarak, yuvarlak hatlarla tüm meme dokusunu ve koltuk altını kapsayacak şekilde, parmak uçlarıyla ciltten göğüs kafesi kemiklerine doğru bastırarak yapmak gerekiyor. Bu sırada ele gelen ağrılı veya ağrısız kitlenin ve daha önce olmadığı düşünülen en küçük lezyonun dahi dikkate alınması ve doktora başvurulması hayat kurtarıyor.”

    Meme muayenesi
    Meme muayenesinde de pap smear testi önemli olduğunu altını çizen Özgür, “Her sekiz kadından birinde meme kanseri görüldüğü gerçeği göz önüne alındığında, bu test büyük önem taşıyor. Birinci dereceden kadın akrabalarında meme kanseri öyküsü olanların, adet düzeni erken başlayanlar ile menopoza geç girenlerin risk faktörleri daha yüksek oluyor.

    Bu kişilerin düzenli kontrolleri daha erken olabilmekle birlikte günümüzde her kadının 35 yaşında ilk mamografiyi çektirmesi, bunu ultrasonografi taraması ile desteklemesi, sonuçları 40 yaşına kadar saklaması, beş yıllık süreçte problem çıkmadığı sürece 40 yaşından itibaren mamografi çekimini yılda bir tekrarlaması öneriliyor.

    35 yaş öncesinde hormonlara bağlı olarak meme dokusunun dolgun olması mamografinin görüntüleme yeteneğini düşürüyor. Her iki meme de mamografi cihazında plakalar arasına sıkıştırılarak görüntü alınıyor ve el muayenesiyle saptanamayacak kadar küçük anomaliler tespit edilebiliyor. Kitle tespit edilirse Kitlenin türü çeşitli yöntemlerle tespit ediliyor. Kitle kötü huylu ise bulunduğu evreye göre tedavi planlanıyor” diyerek sözlerine son verdi.

  • Saçlarını kazıttı

    Saçlarını kazıttı

    Sevenlerini üzen Tanyeli son halini sosyal medya hesabından yayınladı.

    “Pankreas Kanseri teşhisi konuldu ve tedavi süreci başladı. Her şeyin iyi olacağını umuyorum. Kanseri Allah’ın da yardımıyla yeneceğime inanıyorum” diyen ve kemoterapi almaya başlayan Tanyeli, saçlarını kazıttı.

    “Günlerden peruk seçme günü” diyen Tanyeli saçını daha gür çıkması için kazıtacağını açıkladı. Takipçilerinden peruk seçmek için yardım isteyen ünlü isim peruklu hallerini peş peşe paylaştı.