Etiket: kayıhan pala

  • Şadi Özdemir projelerini açıkladı

    Şadi Özdemir projelerini açıkladı

    Bir otelde gerçekleştirilen proje tanıtım toplantısında Nilüfer Belediye Başkan Adayı Şadi Özdemir 10 başlık altında projelerini sıraladı. Dijital dünyada Nilüfer’e yapılacakları anlatan Özdemir, “Nilüfer’in, geleneksel iş modellerini/yerleşik hayatı reddederek zamandan ve mekândan bağımsız hareket eden dijital göçebeler için cazip bir destinasyon olmasına yönelik projeler ve mekanlar tasarlayacağız. Gençlerimize hem köyde doğal ve temiz bir ortamda çalışma fırsatı sağlayacak hem de köy yaşamını zenginleştirerek, dijitalleşmeyle köylerimizin tanıtımını ve dünyaya açılımını sağlayacağız. Bilim ve Yapay Zeka Merkezleri, Dijital Beceri Atölyeleri, Dijital Sanat ve Meslek Eğitimleri, çevrimiçi alışveriş platformu ve yaygın ücretsiz internet noktalarıyla dijitalleşmenin avantajlarından bütün Nilüfer yararlanacak” şeklinde konuştu.

    Afetlere karşı dirençli Nilüfer

    Nilüfer’i deprem gibi afetlere hazırlayacaklarını belirten Şadi Özdemir, “Artık dünyada dirençli kent diye bir kavram var. Dirençli kentler, gelecekte yaşanması muhtemel şokları öngörme ve bunlara hazırlanma yeteneğine sahip kentlerdir. Kentsel dirençlilik, kentin tüm kurumları ve bireyleri ile her türlü şartlarda hayatta kalma, uyum sağlama ve gelişme kapasitesidir. Mesela iklim krizi. Tüm dünyanın olduğu gibi bizim de karşı karşıya olduğumuz büyük bir sorundur. Sanayicilerimizi karbon ayak izini azaltmaya teşvik edeceğiz. Ne yazık ki deprem ülkemizin çok acı bir gerçeği. Depreme karşı da hazırlıklarımızı tamamlamak zorundayız. Bu alanda bilim insanları ile birlikte çalışacağız. Ve deprem yarın olacakmış gibi hazırlık yapacağız. Depremi engelleme olanağımız yok. Ancak muhtemel bir depremde can ve mal kaybını önlemek için tedbir alma şansımız var. Bu tedbirleri ivedilikle alacağız” diye konuştu.

    “Örnek bir kentsel dönüşüm projesi”

    Depreme dayanıklı malzemelerin depolanacağı lojistik merkezlerinin yanı sıra, ‘Deprem Parkları’ projelerinin de hayata geçireceklerini söyleyen Özdemir, “Altyapı çalışmalarından yenilenebilir enerji sistemlerine kadar bir dizi önlem alarak, deprem anında güvenli ve sürdürülebilir alanlar oluşturmayı planlıyoruz. Herkesin dilinde bir kentsel dönüşüm projesidir gidiyor. Bunların çoğu ne yazık ki rantı yüksek bölgelerde gerçekleştiğinden rantsal dönüşüm denen yapı projeleri. Ama biz örnek bir kentsel dönüşüm projesine imza atmak istiyoruz. Eski ve riskli binaları modern ve enerji verimli konutlarla değiştirecek, yeşil alanları artırarak çevreye duyarlı yapılar oluşturacağız” ifadelerini kullandı.

    Kadınlar ve çocuklar için projeler

    “Kadınlar için, kadınlarla beraber pek çok projeyi hayata geçireceğiz. Bunların başında mesleki eğitim ve istihdam artırıcı destek programları gerçekleştireceğiz. Kadın kooperatifleri, kadınlara özel sağlık taramaları, şiddetle mücadele projeleri, dijital okur yazarlık eğitimleri ve sosyalleşmelerini imkan sağlayan merkezlerle birlikte kadınlar toplumsal değişimde hak ettikleri öncü rolü kazanacaklar” diyerek sözlerini sürdüren Şadi Özdemir, 5 yılda 5 mahallede ‘Gündüz Çocuk Bakımevlerinin’ yapılacağını söyledi.
    Nilüfer Belediye Başkan Adayı Şadi Özdemir, projelerine şöyle devam etti; “Nilüferlilerin yeni beceriler geliştireceği ‘Sosyal Yaşam Merkezleri’ açacağız. İçinde ailelerin çocuklarını gönül rahatlığıyla bırakacakları, ders çalışma ve atölye alanları olan, yemyeşil çocuk oyun parkı, koşu parkı, mahalle bostanıyla, pek çok işleve aynı anda cevap verecek merkezleri Demirci, Üçevler, İrfaniye gibi Nilüfer’in gelişen mahallelerinde hayata geçireceğiz.”

    “Sokak hayvanlarının popülasyonunu kontrol altında tutacağız”

    “Sokak hayvanlarının refahı için Bursa Uludağ Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi ve meslek odalarıyla yeni işbirlikleri oluşturacağız” diyen Özdemir, “Sokak hayvanı kısırlaştırma sayısını artıracak ve sivil toplum örgütleriyle birlikte kısırlaştırma kampanyaları düzenleyerek sokak hayvanlarının popülasyonunu kontrol altında tutacağız. Sokak hayvanlarının barınma ve bakımı için doğal yaşam alanlarını genişleteceğiz. Düzenli sağlık kontrolleri ile bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önleyeceğiz. Sokak hayvanlarına yönelik meslek odaları ile evlat edindirme kampanyaları yürüteceğiz. Mama üretim tesisi kurarak hayvanseverlerin uygun fiyata mama temin etmesini sağlayacağız” diye konuştu.

    “Başköy Soğuk Hava Deposu’nu hayata geçireceğiz”

    Tohumuna, toprağına sahip çıkan Nilüfer’in geleceğine de sahip çıkmış olacağının altını çizen Özdemir, “Biz de göreve geldiğimizde yapılan işleri koruyup üstüne yenilerini koyacağız. Bu yenilerden ilki Kırsal Tarım Envanteri. Bölgedeki tarımsal faaliyetleri sistematik olarak kaydedeceğiz. Böylelikle kaynak yönetimi, tarımsal planlama, risk yönetimi ve pazarlama konularında bilimsel veriler ışığında çalışmaları yöneteceğiz. Tarımsal faaliyetlerde veri analizi, sensör teknolojileri, yapay zeka, internet bağlantılı cihazlar ve diğer ileri teknolojilerin kullanımıyla tarımın daha verimli, sürdürülebilir ve karlı hale getirilmesini hedefleyen akıllı tarım uygulamalarımız da olacak. Nilüferli çiftçilerin ürünlerini hasat ettikten sonra uzun süre saklayabilmelerini ve pazarlama imkanlarını artırmayı amaçlayan modern teknolojilerle donatılmış Başköy Soğuk Hava Deposu’nu hayata geçireceğiz” diye konuştu.

    “Kayapa Karavan Parkı yapılacak”

    Kırsalı kalkındırırken kırsal turizmi de göz ardı etmeyeceklerini sözlerine ekleyen Başkan Adayı Şadi Özdemir, “Gölyazı ve Misi gibi turizm potansiyeli yüksek alanlarda kentlilerin kırsal yaşamı deneyimleyeceği projeleri hayata geçireceğiz. Bir diğer turizm projemiz de Kayapa Karavan Parkı. Doğanın içinde ve eşsiz manzarasıyla, Kayapa Baraj Göleti’nin yanında karavanları ile insanların etkinlik ve kamp yapabilmeleri için altyapı ve güvenlik ihtiyaçları karşılanmış bir karavan parkı hayata geçireceğiz. Kızılcıklı’da 27 bin metrekarelik ticari alanda bölgenin gelişimine katkı sağlayacak bir cazibe merkezi planlıyoruz. Tıpkı Podyum Park gibi” dedi.

    “İnsanlar daha çok yeşil alan istiyor”

    “Kiminle konuşsam sanayileşme ve yapılaşmanın doğal çevreyi kirlettiğini ve yeşil alanları azalttığından şikayet etti. Sanayiye ve gelişmeye karşı değiliz elbette. Ancak insanlar daha çok yeşil alan istiyor, temiz hava istiyor, doğal güzelliklerin korunma altına alınmasını istiyor” diyen Özdemir, “Artık uygarlık anlayışı çevrenizi ne kadar koruyabildiğinizle, doğaya ne kadar az zarar verdiğinizle ölçülüyor. Biz bugün sahip olduğumuz doğayı, atalarımızdan miras almadığımızı, torunlarımızın emaneti olduğunu biliyoruz ve bu emaneti koruyarak gelecek nesillere devredeceğiz. Çevreye en çok zarar veren malzeme elbette plastiktir. Yapmayı planladığımız Geri Dönüşüm ve Plastik Üretim Projesiyle plastik atıktan hammadde üreterek, kaynakları daha etkili bir şekilde kullanacağız” diye konuştu.

    Ekolojik Köy planlanıyor

    Şadi Özdemir sözlerine şöyle devam etti: “30 Ağustos Zafer Mahallesi’nde kent insanının toprakla buluşabileceği, bostanlarda ekolojik üretim yapabileceği bir Ekolojik Köy planlıyoruz. Yine aynı bölgede hem doğal yaşamı koruyacağımız hem de kentin doğayla buluşacağı bir kent parkı yapacağız. Yine Yeşil Koridorlar projemizle Nilüfer’i doğayla iç içe hale getirerek biyolojik çeşitliliği artıracağız. Enerji tasarruflu, çevre dostu yeşil bina uygulamalarıyla, kent insanının bir araya geleceği yeşil buluşma mekanlarıyla, çocuklara yönelik okul bostanları ve yeşil oyun parklarıyla Nilüfer’de gri rengini azaltacak, yeşil ve mavi renklerini çoğaltacağız. Uluabat Gölü kenarındaki Fadıllı Mahallesi’nde leyleklerin yaşam alanlarını iyileştirmek için çalışmalar yapacağız.”

    “Karar alma süreçlerine vatandaşlar dahil edilecek”

    Karar alma süreçlerinde mutlaka vatandaşları dahil edeceklerini ifade eden Şadi Özdemir, “Halk meclisleri, mahalle toplantıları, akademik kurul, çevrimiçi platformlar, kadın, çocuk ve gençlik buluşmaları ve dijital anketler gibi araçlarla Nilüferlilerin geri bildirimlerini toplayarak Nilüferi ortak akıl ile yöneteceğiz. Nilüferlilerin eşit bir şekilde temsil edilmesini sağlamak için engelli bireyler, yaşlılar ve diğer dezavantajlı grupların karar alma süreçlerine dahil olacağı mekanizmaları oluşturacağız. Daha şeffaf, daha hesap verebilir ve daha kapsayıcı bir Nilüferi sivil toplum ile el ele inşa edeceğiz” dedi.

    “Modern Sanat Müzesi kazandırmanın vakti geldi”

    Nilüfer Belediye Başkan Adayı Şadi Özdemir, birçok kültür-sanat etkinliğine sahne olan Balat Atatürk Kent Ormanı’nda yapılacak yeni çalışmaların başında, sanatsal ifadeyi doğal çevreyle birleştiren Balat Açık Hava Tiyatrosu olduğunu belirterek, “Ayrıca düzenlediği sergilerle modern sanat alanında çıtası çok yüksek olan Nilüfer’e bir Modern Sanat Müzesi kazandırmanın vakti geldiğini düşünüyoruz. Bu kentin en önemli kültürel değerlerinden olan Nilüfer Kent Tiyatrosu’nu yeni başarılara imza atacağı, çok fonksiyonlu yeni binasın Görükle Mahallesi’ne inşa edeceğiz. Yeni binamız katlanabilir koltuklarda ve ayakta izleme olanağına sahip konser, tiyatro, bale, opera gibi sanatsal etkinliklere ve Nilüfer Belediyesi Tiyatro Müdürlüğü’ne ev sahipliği yapacak. Ayrıca, gençlik tiyatrosu, atölyeler, kafeterya, kulisler, ofisler ve eğitim salonları da yer alacak” ifadelerine yer verdi.

    “Bebek ve küçük çocuklar için özel kütüphane”

    Nilüfer’de hiç bulunmayan bir projeyi de hayata geçireceklerini işaret eden Özdemir, “Bebekler ve küçük çocuklar için özel olarak tasarlanmış kütüphaneyi onların dil gelişimini desteklemek, okuma alışkanlığı kazandırmak ve eğitimlerine erken yaşlarda başlamalarını teşvik etmek amacıyla hayata geçireceğiz. Tasarım diliyle bebeklerin merak duyularını harekete geçirecek olan bu kütüphane, sesli ve dayanıklı kitaplar, büyük resimler ve dikkat çekici desenleriyle onların dokunma ve inceleme alışkanlığı geliştirmelerine yardımcı olacağız” şeklinde konuştu.

    Spor projeleri

    Sporun enerjisiyle hareketlenen Nilüfer’i daha da hareketlendirmeye kararlı olduklarını dile getiren Özdemir, “Sayısı giderek artan koşu topluluklarının, her seviyede atletin yararlanabileceği açık atletizm pistleri yapacağız. Bisiklet sürücülerinin güvenli bir şekilde yolculuk etmelerini önemsiyoruz. Bisiklet yolları alanında Nilüfer ülkede öncü bir belediyedir. Biz bu geleneği daha iyi noktalara taşımak için özel bisiklet yolları ve şeritlerle bisiklet kullanımını teşvik edeceğiz. Bisiklet sadece kentte binilmiyor. Kırsal turizmi canlandırmak ve doğal güzelliklerimizi tanıtmak için kırsal alanda dağ bisikleti yarışları düzenleyeceğiz. Paten pisti, squash ve kaykay pistleri, mahalle yüzme havuzları yeni dönemde Nilüferlileri bekleyen güzel işler olacak. Üçevler Mahallesi’ndeki mevcut spor tesislerine yapılacak tenis kortları ve sosyal tesislerle, Kurtuluş Mahallesi’ne yapılacak 12 bin 150 metrekare alanda yapacağımız Balkan Spor ve Kültür Merkezi, hem sportif hem sosyal anlamda Nilüferlileri çok mutlu edecek” dedi.

    “E-spor merkezi açmayı planlıyoruz”

    Dezavantajlı insanların da spordan uzak kalmaması için spor eğitim programları düzenleyeceklerini belirten Şadi Özdemir, “Bunun yanı sıra, gençler dijitale meraklı, haliyle sporun da elektronik olanına meraklılar. Hiç hareket etmeden yapılıyor bu spor. Yani E-spor. Bu işin turnuvaları, federasyonları var. Video oyunları üzerine oyuncuların bir araya gelip antrenman yapacakları, turnuvalara katılacakları ve diğer e-spor topluluklarıyla etkileşimde bulunacakları bir e-spor merkezi açmayı planlıyoruz. Elektronik ya da bildiğimiz anlamda spor, ağırlığını ve imkanlarını daha da artırarak var olmayı sürdürecek Nilüfer’de” diye konuştu.

    Yurtların ilki Ertuğrul Mahallesi’nde yapılacak

    Özdemir projelerini şöyle tamamladı; “Üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarına karşı güvenli, konforlu konaklama imkanı sunacağız. Yemekhanesi, öğrenme merkezleri, spor salonları, etkinlik odalarıyla sosyal bağlar kurmalarını ve akademik başarılarını desteklemelerini hedeflediğimiz bu yurtların ilkini Ertuğrul Mahallesi’nde hayata geçireceğiz. Üniversite lokantası, gezgin kahveci gibi projelerle sağlıklı gıdaya, uygun ücretlerle ulaşmalarını sağlayacağız. Yazılım kampları, gençlik buluşmaları, fikir maratonları, deneyim evi gibi pek çok sosyal proje ile gençlerin hayata daha donanımlı ve güçlü bir şekilde hazırlayacağız”

    CHP Nilüfer İlçe Başkanı Özgür Şahin, kısa bir selamlama konuşması yaptı. Nilüfer’de emeği geçen tüm başkanlara teşekkür eden Şahin, “Nilüfer, Türkiye’nin önemli kentlerinden biri oldu” dedi.

    Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, “Daha çok gülümseyen bir Nilüfer’i yaşatmak için sonsuz desteklerimizi sunacağız. Nilüfer’i gülümsetmek için gayret gösteren herkese saygılar sunuyorum” diye konuştu.

    Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey, “Biz bu akşam burada dostum Şadi Özdemir’in yüz güldüren projeleri için bir aradayız. Bu projelerin yapımında hepimiz ona destek olacağız. O projelerin bir kısmı büyükşehir ile birlikte yapacağız. Nilüfer ve Bursalıları birlikte gülümsetmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

    CHP milletvekilleri Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Kayıhan Pala, Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey, CHP Nilüfer İlçe Başkanı Özgür Şahin tanıtım toplantısına katıldı.

  • Nilüfer’de ‘Sağlık Etki Değerlendirmesi Eğitimi’

    Nilüfer’de ‘Sağlık Etki Değerlendirmesi Eğitimi’

    Nilüfer Belediyesi İklim Değişikliği ve Sıfır Atık Müdürlüğü, kentlerde yaşanan sağlık sorunlarının insan sağlığına etkilerinin ele alındığı buluşmaya imza attı. Karaman Dernekler Yerleşkesi’nde düzenlenen ve iki güren süren toplantıda Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala ile Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alpaslan Türkkan önemli konulara dikkat çektiler.

    Nilüfer, Osmangazi, Mudanya, Gemlik ve Yıldırım Belediyesi’nden eğitime katılan şehir plancısı, çevre mühendisi, ziraat mühendisi, peyzaj mimarı, doktor ve sağlık çalışanlarının olduğu toplantıda Sağlık Etki Değerlendirmesi (SED) eğitimi verildi. Karar vericilerin alacağı kararların insan hayatı açısından öneminin vurgulandığı iki günlük eğitimde, insan sağlığı faktörünün ön planda tutulması gerektiğine vurgu yapıldı.

    Prof. Dr. Kayıhan Pala, şehirlerde yaşanan çevre, su, gürültü ve hava kirliliği gibi kentlerin yaşadığı başlıca sorunlara dikkat çekti. Yılda binlerce kişinin hava kirliliği nedeniyle erken yaşta hayatını kaybettiğine değinen Kayıhan Pala, “Hava kirliliği istasyonlarının verilerine göre bu sebepten dolayı hayatını erken kaybedenlerin sayısı Türkiye’de 45 bin, Bursa’da ise 2 bin 822. Bursa’da hava kirli olmasa bir yılda 2 bin 822 kişi hayatını kaybetmeyecekti. O zaman bizim bunda sorumluluğumuz var. Bursa’da hava neden kirli, bunu nasıl önleyebiliriz? Bu konulara yoğunlaşmamız gerekiyor. Diğer ülkelere göre bizim havamızın neden bu kadar kirli olduğuna iyi bakmak gerekir” dedi.

    İmar planlarında insan sağlığının öncelik olarak değerlendirilmesi gerektiğine değinen Prof. Dr. Kayıhan Pala, “Kentlerde bazı tesislerle bir arada yaşama mecburiyetimiz oldu. Bunların bir bölümü kentlerin imar planlarına aykırı bir şekilde gelişmesiyle ortaya çıktı. Bazı tesisler şehrin dışındaydı şimdi şehrin tam göbeğinde kaldılar. Yeni kurulan tesislerin de kent içlerinde kurulmamasına dönük herhangi bir tutum yok. Bütün bunlar bizi ve geleceğimiz olan çocukların sağlığını etkiliyor. Dünya Sağlık Örgütü her yüz ölümden 23’ünün çevresel olarak maruz kaldığımız hava, su, gürültü kirliliği elektromanyetik alan kirliliği gibi sebepler neticesinde oluştuğunu söylüyor. Eğer sağlığın gerçekten temel değer olduğunu savunuyorsak bir yöntem üretmemiz gerekiyor. O yüzden karar vericiler, planlamalarında çok ilerisini düşünerek adım atmalı” şeklinde konuştu.

    Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alpaslan Türkan da Sağlık Etki Değerlendirmesi’nde izlem, kapsamlaştırma ve uygulamalar hakkında bilgiler verdi.

    Eğitimin kapanışına katılan Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Remzi Çınar da konunun halk sağlığı açısından önemine dikkat çekerek, “Halkın tamamını ilgilendiren, belki de çok az kişinin bilgi sahibi olarak karar verdiği süreçte bunların yansımaları hep toplum üzerinden çözümlendi. Bu süreçlerin sıkıntılarını hep toplum çekti. Burada ne kadar şeffaf ne kadar gözlenebilir bir süreç oluşturabilirsek o kadar az sorunla karşılaşacağımızı düşünüyorum” dedi.

    Eğitim sonunda katılımcıların da değerlendirmeleri alındı. Etkinliğin faydalı olduğunu dile getiren katılımcılar, çalışmalarında edindikleri bilgilerin büyük katkı sağlayacağını dile getirdiler.

    Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Remiz Çınar da, belediye çalışanlarına teşekkür ederek katılım belgelerini verdi.

  • Endişe veren tablo: Bursa Türkiye’nin üstünde

    Endişe veren tablo: Bursa Türkiye’nin üstünde

    Bursa İl Sağlık Müdürü Dr. Fevzi Yavuzyılmaz’ın geçtiğimiz günlerde Bursa’da iki yıllık pandemi süreci ile ilgili açıklamalarda bulunmasının ardından Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala da değerlendirmelerde bulundu.

    Hürriyet Bursa’ya konuşan Pala, iki yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra Bursa’da Covid-19 pandemisinin doğrulanmış olgu ve ölümler açısından yüküne ilişkin bazı verilerin açıklanmış olmasının, çok gecikmeli de olsa memnuniyet verici olduğunu söyledi.

    “BURSA’DA TÜRKİYE’DEN DAHA YÜKSEK SEYRETMİŞ”

    Türkiye’de 3 Mayıs 2022 tarihi itibarıyla 15 milyon 34 bin 917 doğrulanmış Covid-19 olgusunun bildirildiğini hatırlatan Pala, “Türkiye’nin 2021 nüfusu 84 milyon 680 bin 273 kişidir. Buna göre doğrulanmış olguların nüfusa oranı yüzde 17,8’dir. Bursa’da ise 732 bin doğrulanmış olgu bildirilmektedir. Buna göre doğrulanmış olguların nüfusa oranı yüzde 23,3 ile Türkiye ortalamasından daha yüksektir. Bursa’da maalesef Covid-19 enfeksiyonunun bulaşı Türkiye’den daha yüksek seyretmiştir” dedi.

    BURSA’DA ÖLÜM HIZI TÜRKİYE ORTALAMASINDAN YÜKSEK

    Türkiye’de 3 Mayıs 2022 tarihi itibarıyla 98 bin 791 Covid-19 ölümü bildirildiğini ifade eden Prof. Dr. Pala, “Buna göre Türkiye’de milyon kişi başına ölüm hızı bin 167’dir. Bursa’da ise 4 bin 985 kişinin virüsten dolayı vefat ettiği bildirilmektedir. Bu durumda Bursa’da Covid-19 ölüm hızı Türkiye ortalamasından yüzde 36 daha yüksek olarak milyon kişi başına bin 588’dir. Maalesef resmi bildirimlere göre Bursa’da Covid-19 pandemisinde milyon kişi başına ölüm sayısı da Türkiye’den daha yüksektir” diye konuştu.

    ‘İKİ ÖNEMLİ KANIT VAR’

    Bildirilen ölüm sayısının eksik olduğunu tartışmaya açan iki önemli kanıtın mevcut olduğunu belirten Pala, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Birincisi, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş 2020 yılının Aralık ayında yaptığı açıklamada, 10 aylık süreçte Bursa’da 3 bin 514 kişinin salgın nedeniyle hayatını kaybettiğini bildirmişti. Sağlık Bakanlığı’nın bildirimlerine göre, pandemide bugüne kadarki tüm ölümlerin yaklaşık yüzde 21,1’inin 2020 yılında gerçekleştiği bilindiğine göre, Bursa’da 2021 ve 2022 yılında yalnızca bin 471 kişinin Covid-19 nedeniyle hayatını kaybettiğinin açıklanması Türkiye verileriyle uyumlu değildir. Eğer Türkiye’deki ölüm eğilimi Bursa’da da geçerliyse ki milyon kişi başına ölüm hızı Bursa’da Türkiye’den daha yüksektir. Bugün itibarıyla Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından bildirilen ölüm sayısından 4,7 kat daha fazla toplam ölüm sayısının bildirilmesi beklenir.

    İkinci olarak bizim tarafımızdan yürütülen bir araştırmada 2020 yılında Bursa’da fazladan ölüm sayısı önceki beş yılın ortalamasına göre 5 bin 390 kişi olarak hesaplanmıştır. Kayıtlara göre 2020’de fazladan ölümlerin yüzde 85,3’ü bulaşıcı hastalıklardan kaynaklanmış ve 4 bin 596 kişinin bulaşıcı hastalıklar nedeniyle öldüğü anlaşılmıştır. Yalnızca 2020 yılında 4 bin 596 kişinin bulaşıcı hastalık nedeniyle yaşamını yitirdiği bilindiğine göre, bugüne kadar Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısının 4 bin 985’ten fazla olması beklenir.”

    DETAYLI AÇIKLAMA UYGUN OLUR

    İl Sağlık Müdürlüğü’nün bazı verileri açıklamasının olumlu olduğunu yineleyen Pala, ancak bu verilerin ilçelere, yaşa, cinsiyete, mesleğe, eşlik eden hastalıklara ve sosyal sınıflara göre dağılımı gibi daha ayrıntılı olarak ve yukarıda sıralanan ölüm sayılarıyla ilgili tartışmaya ışık tutmak üzere örneğin ölüm sayılarının aylara ve yıllara göre açıklanmasının uygun olacağını söyledi.

    BUNUN YAPILMASI ÖNEMLİ

    Bursa’da COVID-19 pandemisinin doğrulanmış olgular ve ölümler açısından yükünün Türkiye ortalamasından maalesef daha ağır olduğunu vurgulayan Pala, bunun olası nedenlerinin bilimsel yöntemlerle ortaya konmasının önemine işaret etti. Bunun yapılmasının yalnızca eğer varsa sorumluların saptanması açısından değil, aynı zamanda henüz sona ermemiş Covid-19 pandemisine daha güçlü yanıt verebilmek için önemli olduğuna dikkat çeken Pala, ileride ortaya çıkabilecek pandemilere kentin hazırlık yapabilmesi açısından önem taşıdığını sözlerine ekledi.

  • ‘Eylül- Ekim gibi daha iyi günler bizi bekliyor’

    ‘Eylül- Ekim gibi daha iyi günler bizi bekliyor’

    Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan ve Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, Covid-19 varyant virüslerini ve kısıtlamaların kaldırılmasını değerlendi. Prof. Dr. Pala, “Eğer günde 1 milyon üzeri aşılamayı uzun zaman devam ettirirsek bu yılın son çeyreğine rahat bir nefes alarak girebiliriz” dedi. Prof. Dr. Özkan, “Eğer mutasyonlar ciddi bir şekilde karşımıza çıkmazsa eylül- ekim gibi daha iyi günlerin bizi bekleyeceğini düşünüyorum” diye konuştu.

    Türkiye’de koronavirüs vaka sayılarında düşüş yaşanırken, aşılama hızlandı, kısıtlamalar kaldırıldı. Antalya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan ile Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, aşılama çalışmalarını, varyant virüsleri ve kısıtlamaların kaldırılmasını değerlendirdi. AÜ Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, vaka sayılarının günden güne düştüğüne dikkati çekerek, aşılanmanın önemli faktör olduğunu vurguladı.

    ‘SAYILAR YÜZÜMÜZÜ GÜLDÜRÜYOR’

    Turizmin Antalya için çok önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Özkan, aşılanmanın artması ve vaka sayısındaki düşüşle diğer ülkelerden gelecek turistlerin beklendiğini ifade ederek, “Sayılar yüzümüzü güldürüyor. Hükümetin aşı politikası sayesinde son dönemde aşıya hızlı şekilde ulaştık. Türk aşıları da en kısa zamanda devreye girer diye ümit ediyoruz. Bunun ekonomik, sağlık, eğitim gibi yönleri var. Bunu birkaç farklı boyutta düşünmek gerekiyor. Bunları yönetmek de hiç kolay değil. Ancak Türkiye bunu çok iyi yönetti” dedi.

    ‘DAHA İYİYE GİDECEĞİZ’

    Türkiye’nin diğer ülkelerden farklı olduğunu belirten Prof. Dr. Özlenen Özkan, “İnşallah daha da iyi gideceğiz. İnşallah eylülde okullarımız açılır. Mutasyonlar da inşallah kötüye evrilmez. Eğer mutasyonlar ciddi şekilde karşımıza çıkmazsa eylül- ekim gibi daha iyi günlerin bizi bekleyeceğini düşünüyorum” diye konuştu.

    ‘DELTA VARYANTI SON DERECE HIZLI BULAŞIYOR’

    Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, koronavirüs varyantları hakkında bilgi verdi. Rusya’da da yaygın olan delta varyantına dikkat çeken Prof. Dr. Pala, “Binlerce kez değişime uğradı. Bu değişim içinde bazı varyantları Dünya Sağlık Örgütü ‘endişe verici’ olarak adlandırdı. Bunun en önemli nedeni, artık bu evrim geçiren virüsün yeni varyantlarının insandan insana daha hızlı ve kolay bulaşması, daha zor tedavi edilmesi ve günümüzdeyse bazı aşılara karşı yanıtın daha düşük olması. Böyle olunca da pandemiyle mücadele sırasında elimizi biraz zorlayan varyantlarla karşı karşıya kaldık. Bugün itibarıyla dünyada en fazla endişe duyulan varyant ‘Delta’ varyantı olarak bilinen, ilk önce Hindistan’da ortaya konan varyanttır. Özellikle İngiltere de çok sayıda genom analizi yapıldığı için ortaya konduğu gibi çok hızlı bulaşıyor, kişiler etkili aşılarla 2 doz aşılanmamışsa hasta yapma olasılığı yüksek, hastalığın geçirilmesi sürecinde de iyileşme biraz daha zor gerçekleşebiliyor” dedi.

    ‘TÜRKİYE’DE ALTYAPI OLUŞTURULMALI’

    Türkiye’de henüz delta varyantının ne durumda olduğunu bilmediklerini ifade eden Prof. Dr. Pala, “Çünkü Sağlık Bakanlığı bu endişe verici varyantları yakından takip edecek, ayrıntılı olarak sekans analizi yapılan genom inceleme yaklaşımına sahip değil. İlk yapılması gereken işlerden bir tanesi hızlıca bütün alt yapıyı kullanarak konsorsiyum oluşturarak, Türkiye’deki tanı konmuş, doğrulanmış olguların en az onda birini inceleyerek hangi varyantların hangi illerde nasıl bulaştığın yakından incelenmesi gerekir. Türkiye henüz salgını kontrol altına alamadı. Salgının kontrol altına alınması için günde 1200 vakanın altına düşemedik. Ölüm sayılarımız hala yüksek, azalmış durumda değil. Şimdi Rusya’dan uçuşlar serbest bırakıldığı için, Rusya’da da delta varyantının son 2 haftada ciddi şekilde yükselişe geçtiği Rus yetkililer tarafından açıklandığı için bu sürecin yakından takip edilmesi uygun olacaktır” diye konuştu.

    ‘YILIN SON ÇEYREĞİNDE RAHAT NEFES ALABİLİRİZ’

    Pandemiye karşı 2 tip güçlü yanıt verilebileceğini söyleyen Prof. Dr. Pala, “Birincisi aşılama. İkincisi de toplumsal hareketliliğin azaltılması. Şu anda Türkiye, son 1 haftadır güçlü aşıyla günde 1 milyon üzerinde aşı yaparak çok önemli yanıt veriyor. Eğer biz günde 1 milyon üzeri aşılamayı uzun zaman devam ettirip, 60 milyon kişiyi 120 milyon aşılayacak duruma önümüzdeki 2 aylık sürede getirecek olursak, bu yılın son çeyreğine rahat bir nefes alarak girebiliriz” dedi.

    ‘ÖZELLİKLE KAPALI ALANLARDAKİ YAŞAMA BİÇİMİMİZE DİKKAT ETMELİYİZ’

    Toplumsal hareketliliği sınırlayacak özellikle de kapalı ortamları kontrol altına alabilecek düzenlemeler yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Özlenen Özkan, “Ancak bunu sağlayabilmek için bir yandan aşılama hızla devam ederken, özellikle kapalı alanlardaki çalışma ve yaşam biçimimize dikkat etmemiz gerekir. Bu hastalık özellikle kapalı alanlarda bulaşıyor. Açık havadaysanız, aşınızı olmuşsanız, fiziksel mesafenizi koruyabiliyorsanız, çok fazla bağırıp hızla nefesinin çok uzaklara gidebileceği insanlar söz konusu değilse o zaman maske kullanımı ortadan kaldırılabilir. Kapalı alanlar, havalandırma koşulları, hala bu hastalık için çok büyük risk oluşturduğundan buna dikkat etmek gerekir. Şu an Türkiye’nin tekrar yasakları konuşmasının gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Burada alınması gereken önlem, kişinin hasta olduğu saptandıktan sonra hastanede veya sağlık kuruluşunda izole edilmesi, o kişiyle temaslı olup hasta olmasından kuşkulanılan kişilerin de hastalığın en uzun kuluçka süresi kadar karantina altına alınması olmalıydı” diye konuştu.

  • “Ölüm sayılarındaki azalma 3 hafta sonra görülür”

    “Ölüm sayılarındaki azalma 3 hafta sonra görülür”

    Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Kayıhan Pala, Türkiye’de görülen 3 varyantın vaka sayılarındaki artışın en büyük nedenlerinden biri olduğunu söyledi. Tam kapanmanın vaka sayılarının azalmasına katkı sağlayacağını belirten Prof. Dr. Pala, “Bulaşı arttıran risk etmenlerine dönük kapanma önlemlerinin daha sıkı alınması gerekir” dedi.

    “ÖLÜM SAYISINDAKİ AZALMA 3 HAFTA SONRA GÖRÜLÜR”

    BUÜ Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, koronavirüs vakalarındaki artışı ve yeni alınan tedbirleri değerlendirdi. İngiltere, Güney Afrika ve Brezilya varyantlarının Türkiye’de görülmesinin vaka artışını ciddi derecede arttırdığına dikkat çeken Prof. Dr. Pala, pandemi döneminde yaşanan bu artışı kontrol altına almak için ülke nüfusunun çoğunluğunun aşılanması gerektiğini belirtti. Tam kapanmanın vaka sayılarında azalma sağlayacağına vurgu yapan Prof. Dr. Pala, ölüm sayılarındaki azalmanın da yaklaşık üç hafta sonra görülebileceğini söyledi.

    ‘NÜFUSUN EN AZ YÜZDE 70’İ AŞILANMIŞ OLMALI’

    Son aylarda, vaka sayılarında yaşanan yükselişin iki önemli nedeni olduğunu ifade eden Prof. Dr. Pala, “Bunlardan biri, dünyada endişe verici varyant olarak belirtilen 3 varyantın ülkemizde de görülmeye başlaması nedeniyle yaşanan panik ortamı. İkincisi ise, bunların görülmeye başlanacağı öngörüldüğü halde mart ayının başında tam açılmaya gidilmesi. İkisi bir araya gelince başta İstanbul olmak üzere çok ciddi bir olgu patlaması yaşandı. Şubat ayının ilk haftasıyla geçtiğimiz hafta arasında bazı illerde olgu sayılarında 9-10 kat artış meydana geldi. Bu şaşırtıcı değildi. Çünkü, batıda bu süreci iyi izleyen ülkelerde, endişe verici varyantların meydana gelmesiyle olgu sayılarındaki ciddi artışlar gözlenmişti. Ülkemizde de olgu sayıları, hasta sayıları ve maalesef ölümlerde ciddi bir artış gözlendi. Bu koşullarda, böyle bir pandemiye iki yanıt vermek gerekir. Koruyuculuğu yüksek aşılarla toplumun büyük kesimini aşılarsanız, virüsün bulaşmasını engelleyerek pandemiyi kontrol altına almak için bir çaba göstermiş olursunuz. Ülke nüfusunun yüzde 10’u ancak aşılanmış durumda. Güçlü bir yanıt vermek için nüfusun en az yüzde 70’inin aşılanması gerekiyor. Bu koşullarda, mümkün görünmüyor. O zaman, bir yandan aşılamayı artırırken bir yandan da virüsün insandan insana bulaşını azaltacak olan toplumsal önlemler almak gerekirdi. O önlemleri almakta geciktik. Tam kapanma diye adlandırılan önlemlerin elbette etkisi olacaktır. Ama birkaç açıdan baktığımızda, 43 maddede sıralanan bu istisnalar, bizim istediğimiz kadar toplumsal hareketliliği azaltacak güçte değil” dedi.

    “İNSANLARIN RUH SAĞLIĞINI İHMAL ETMEMELİYİZ”

    Pandeminin insanlar üzerinde psikolojik sorunlara yol açtığını da belirten Prof. Dr. Pala, “Biz, virüsten insanları korurken öte yandan onların beden ve ruh sağlığını da ihmal etmemeliyiz. Çok sayıda insan bir araya gelmeden, açık havada, günlük hava alabilmek, yürüyüş yapabilme serbestisinin de getirilmesi yerinde olacaktır. Yoksa, büyük evlerde yaşayan, gelir durumu çok yüksek aileler dışında, apartman dairelerinde yaşayanlar için hayatın eve sığması mümkün değildir. Özellikle virüsün kapalı ortamlarda daha fazla bulaştığını biliyoruz. O yüzden alınacak olan önlemlerin, kapalı ortamlarda bulaşı engellemeye yönelik alınması gerekir. İş yerleri, toplu taşıma, kamuya açık alanlar burada risk etmenleridir. Bu risk etmenlerine dönük kapanma önlemlerinin daha sıkı alınması, aşılamanın artırılması ve toplumun ihtiyaç duyulan bütün kesimlerine ekonomik destek sağlanması halinde önümüzdeki aylarda Türkiye pandemiye bir yanıt vermiş olabilir” diye konuştu.

    ‘YENİDEN AÇILMANIN KURALLARI OLUŞTURULMALI’

    Tam kapanmayı değerlendiren Prof. Dr. Pala, “Test sayılarında ciddi bir azalmaya gidilmezse, 17 gün sonra vaka sayısının 5 bin altına düşmesi şaşırtıcı olur. Umarım olur ama şaşırtıcı olur. Burada dünyanın kullandığı bir sınır var. Bir hafta içerisinde 100 bin kişi başına yeni olgu sayısının 10’un altında olması. Türkiye nüfusuna oranladığımızda günlük vaka sayısının bin 200’ün altına düşerse o zaman biz salgını kontrol altına aldık diyebiliriz. Tek başına doğrulanmış olgu sayısına bakmamak gerekir. Bununla birlikte ağır hasta sayısı ve ölüm sayısı da önemli ölçütlerden bir tanesi. Bugünlerde çok sayıda yurttaşımızı kaybediyoruz. Ben, ölüm sayılarındaki azalmanın iki üç hafta sonra gündeme geleceğini ve bu azalmanın devam etmesi için yeniden açılmanın kurallar silsilesiyle yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

  • 70 ilde korona mutasyonu saptandı

    70 ilde korona mutasyonu saptandı

    Prof. Dr. Kayıhan Pala, Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı vaka sayılarında Ordu ile Şırnak arasında 130 kat fark olduğuna dikkat çekerek “Sağlık Bakanlığı’nın bu ülkenin 81 ili arasında bu kadar yüksek farklılığın nereden kaynaklandığını açıklaması gerekir” dedi. Kovid-19’un İngiltere varyantının da şu ana kadar 70 ilde saptandığını belirten Pala, “Her yerin toptan açılması geçen yıl yaşadığımız sıkıntıları tekrar karşımıza getirecek” değerlendirmesini yaptı.

    Halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, katıldığı televizyon programında normalleşme kararları, COVID-19 vaka sayıları ve aşılama çalışmalarıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

    “ORDU İLE ŞIRNAK ARASINDA 130 KAT FARK VAR”

    Normalleşme kararlarını değerlendiren Pala, şunları söyledi:

    * Kısıtlamaların bu haliyle sürdürülmesi doğru değildir. Bir süredir sıklıkla vurguladığımız gibi pandeminin yükü emekçilere, esnafa ve 65 yaşın üstündeki yurttaşlarımıza yüklenmişti.

    * Bizim pandemiye yanıt verirken yeni bir takım kararlar alma zorunuluğumuz vardı. Kararlar alınırken arkasında bilimsel veriler ve salgın bilimi doğrultusunda hazırlanmış öneriler olmalı.

    * Bu kararlar açıklanırken Bilim Kurulunun bu kararların neresinde olduğunu toplum henüz duyabilmiş değil. Bu kararlar açıklandı ama kararlar ile bakanlığın 3 haftadır peş peşe açıkladığı 100 binde olgu sayıları arasında ciddi tutarsızlıklar var.

    Sağlık Bakanlığı’nın 3 haftadır açıkladığı illere göre her 100 bin kişide haftalık vaka sayılarını yorumlayan Pala, “Dün açıklanan veri setine baktığımızda, 22-28 Şubat tarihlerini içermesi gerekirken 20-26 Şubat tarihlerini içeren bir 7 haftalık raporla karşılaştık. 20-21 Şubat tarihleri bir önceki raporda da kapsanıyordu” dedi.

    En son açıklanan 3. haftalık 100 bin kişi başına düşen olgu sayılarına dikkat çeken Prof. Dr. Kayıhan Pala, şu değerlendirmeyi yaptı:

    * Ordu ile Şırnak arasında 130 kat fark var. 7 günde görülen 100 bin kişiye düşen yeni olgu sayısı Ordu’da 300 civarında. Şırnak’ta 2,2 civarında.

    * Sağlık Bakanlığı’nın bu ülkenin 81 ili arasında bu kadar yüksek farklılığın nereden kaynaklandığını açıklaması gerekir ki biz daha sonra, bizim risk haritamız diye belirlediği renklendirilmiş illere göre riskleri veriler ışığında değerlendirebilelim.

    * Şu anda bunu değerlendirmekten uzağız. Çünkü tek başına 100 bin kişi üzerine açıklanan olgu sayıları süreci açıklamaya yetmez.

    “POZİTİFLİK ORANI YÜZDE 8’LER CİVARINDA”

    4 tane daha verinin açıklanması gerektiğini belirten Pala, bunları şöyle açıkladı:

    * Bu illerde bin kişi başına günde kaç test yapılıyor? Gerçekten Şırnak’taki olgu sayısının azlığı, test sayısı Ordu’da yapıldığı kadar olduğu için mi yoksa test yapılamadığı için mi bunu bilmiyoruz.

    * Ayrıca illere göre testlerdeki pozitiflik oranlarını bilmemiz gerekir. Dünyada kabul edilen resmi konsept, eğer 100 testten 3’ten fazlasında sizin pozitiflik oranınız varsa salgın kontrol altında değil demektir.

    * Türkiye yüzde 8’ler civarında şu anda. Biz illere göre hastalığı geçirip antikor geliştirenlerin oranlarını da bilmiyoruz. Örneğin Şırnak’ta böyle bir durum mu var?

    * Son 6 aydır hastalık çok yüksek oranda geçirildiği için oradaki insanlar yüksek oranda antikora sahip oldukları için mi böyle bir durum var bunu bilmiyoruz.

    * Son olarak endişe verici 3 varyantın (İngiltere, Güney Afrika, Brezilya’da saptanan varyantlar) illere göre dağılımlarını bilmiyoruz.

    * Bunları bilmeden bakanlığın, verilerle örtüşmeyen renklendirilmiş risk haritası tartışmaya tartışmaya açıktır.

    * Bilimsel parametreler ortaya çıkarılmadan tek başına bakanlığın tutarsız verileri üzerinden tek başına bir bilimsel değerlendirme yapmak mümkün görünmüyor.

    Bugün açıklanan yeni vaka sayılarındaki artışı da değerlendiren Pala, “Demek ki yeni vakalar düne kıyaslandığında şu anda yeni uygulamaya girmiş olmasına rağmen vakalarda artış eğilimi başlamış görünüyor” dedi.

    “VARYANT 70 İLDE SAPTANDI”

    Türkiye’de görülen Kovid-19 varyantıyla ilgili Pala, “Şu ana kadarki resmi açıklamalar İngiliz varyantının 70 ilde saptandığına ilişkin. Bunların hangi iller olduğunu bilmiyoruz. Bu varyantın iki özelliğini biliyoruz. Kişiden kişiye daha hızlı bulaşıyor. Özellikle 60 yaşın üstünde bulaştığı insanlarda hastalığın daha ağır geçmesine yol açıyor” diye konuştu. Değişik illerden aldığı bilgileri aktaran Kayıhan Pala, “Genel eğilim hasta sayısında bir kıpırdanma olduğu ve hastaların daha ağır seyrettiğine ilişkin. Bir değişim de çocuklardaki hasta sayısında. Geçen yıla kıyasla bir parça daha fazla çocuk hasta sayısı var” dedi.

    “YANLIŞ BİR STRATEJİ UYGULANDI”

    Pala, ‘kademeli normalleşmeyle ilgili değerlendirmesini ise şöyle noktaladı:

    * Bu açıklanan kararların adına normalleşme demiyorum. Çünkü normalleşme dersek sürecin kendisini normalleştirmişiz gibi algılanabilir. Bu doğru bir yaklaşım değildir.

    * Bu sınırlı sayıda bir yeniden açılma girişimidir. Bana sorarsanız yanlış bir strateji uygulanmıştır.

    * Her yerin toptan açılması geçen yıl yaşadığımız sıkıntıları tekrar karşımıza getirecek. Bu koşullarda önümüzdeki haftalarda özellikle riskin halen sürdüğü yüksek yerlerde olgu sayılarında bir artış beklenebilir.

  • Halk Sağlığı Uzmanı Kayıhan Pala’nın acı günü

    Halk Sağlığı Uzmanı Kayıhan Pala’nın acı günü

    Halk sağlığı konusunda önemli çalışmalarıyla bilinen ve koronavirüs sürecinde halkı bilgilendiren açıklamalarıyla kamuoyunun yakından tanıdığı Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın babası Kemalettin Pala (86) vefat etti.

    Halk sağlığı konusunda önemli çalışmalarıyla bilinen ve koronavirüs salgını sürecinde halkı bilgilendiren açıklamalarıyla kamuoyunun yakından tanıdığı Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın babası Kemalettin Pala bugün evinde geçirdiği kalp krizi sonucu 86 yaşında vefat etti.

    Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nden emekli olan evli ve üç çocuk babası Kemalettin Pala Bursa’da toprağa verilecek.

    CHP üyesi olan Kemalettin Pala çevresinde, Atatürkçü dünya görüşü ve Cumhuriyet devrimlerine olan sıkı bağlılığı ile tanınıyordu.

  • Prof. Dr. Pala: Pandemiden çıkış yolumuz aşı!

    Prof. Dr. Pala: Pandemiden çıkış yolumuz aşı!

    Bursa Tabip Odası üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, pandemiden çıkış yollarının aşı olduğunu belirterek, “Kullanarak toplumsal bağışıklık eşiğine ulaşabilirsek, COVID-19 hastalığı salgın yapmak özelliğini yitirebilir” diye konuştu.

    Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, insanların tedirginlikle yaklaştığı aşı konusunda önemli açıklamalarda bulundu. Pandemiden çıkış yolunun şimdilik aşı olduğuna vurgu yapan Pala, “Güvenli’, ‘etkili’ ve ‘kaliteli’ olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış aşıları kullanarak toplumsal bağışıklık eşiğine ulaşabilirsek, COVID-19 hastalığı salgın yapmak özelliğini yitirebilir” dedi.

    Bugüne kadar dünyada, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ve Birleşik Krallık İlaç ve Sağlık Ürünleri Düzenleme Kurumu (MHRA) gibi kurumlar tarafından geçici kullanım onayı almış olan yalnızca 3 aşı olduğunu söyleyen Pala, bunların Pfizer/BioNTech, Moderna ve AstraZeneca/Oxford olduğunu belirtti. Pala, bu aşılar dışında 4 aşının daha (Sinovac, Gamaleya, CanSino Biologics ve Sinopharm) şu anda dünyada çeşitli gruplarda kullanımda olduğunu da sözlerine ekledi.

    SÜREÇ İYİ YÖNETİLEMEDİ

    Sağlık Bakanlığı’nın Türkiye’de aşılama sürecini iyi yönetemediğini belirten Prof. Dr. Pala, “Yeterli dozda etkili aşıyı, dünyanın birçok ülkesinin aksine kısa sürede sağlayamadı. Bugün itibarıyla dünyada 32 milyondan fazla kişi aşılandı, ABD ve İngiltere gibi bazı ülkelerde aşıların ikinci dozu yapılıyor, örneğin İsrail nüfusunun yüzde 22’sini şimdiden aşıladı. Biz ise çok sınırlı sayıda kişi için (Elimizdeki 3 milyon doz aşı bir buçuk milyon kişi için yeterli) ancak bugün aşılamaya başlayabiliyoruz. Türkiye Dünya Sağlık Örgütü’nün öncülüğünde oluşturulan uluslararası COVID-19 aşı dayanışma girişimi COVAX’a da maalesef katılmadı” dedi.

    CORONAVAC SINIRDA!

    Türkiye’de toplumsal bağışıklık eşiğinin yakalayabilmesi için yaklaşık 120 milyon doz aşıya ihtiyaç olduğunu vurgulayan Kayıhan Pala, “Sağlık Bakanı’nın açıkladığına göre şimdilik yalnızca 54,5 milyon doz aşı bağlantısı yapılabilmiş durumda. Üstelik 50 milyon doz sipariş verildiği açıklanan Sinovac şirketinin Coronavac aşısının etkinlik oranı (yüzde 50,38) Dünya Sağlık Örgütü’nün ölçütünü (yüzde 50) ancak sınırda karşılayabiliyor” diye konuştu. “Etkinliği çok daha yüksek olduğu bilinen (Pfizer/BioNTech yüzde 95, Moderna yüzde 95, AstraZeneca/Oxford yüzde 70) aşılardan ise kısa erimde ya çok düşük miktarda (Pfizer/BioNTech aşısından 4,5 milyon doz) ya da hiç edinilemeyeceği anlaşılıyor” diyen Pala, Türkiye’de 17 aşı çalışması yürütüldüğünü belirterek, Dünya Sağlık Örgütü’nün veritabanına göre bunlardan yalnızca bir tanesinin (Erciyes Üniversitesi) klinik aşamaya geçebilmiş durumda olduğunu ve henüz Faz1 çalışması yürütüldüğünü söyledi. Pala, yerli aşıların bu yılın ilk altı ayında acil kullanım onayı alarak ve üretilebilecek duruma gelmesinin pek mümkün görünmediğini de söyledi.

    3 ÜLKE DIŞINDA ONAY VEREN YOK

    Coronavac aşısının henüz Çin, Endonezya ve Türkiye dışında hiçbir ülkede acil kullanım onayı almadığını belirten Prof. Dr. Pala, “Ülkemizde Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) tarafından dün verildiği açıklanan Acil Kullanım Onayının ayrıntıları ise (bu onayın verilmesi sırasında aşı konusunda yetkin bağımsız bilim insanlarının görüşlerine başvurulup başvurulmadığı, onay verilirken aşının güvenliği, etkililiği ve kalitesi ile ilgili hangi bilimsel kanıtların kullanıldığı vb.) henüz bilinmiyor” dedi.

    ACİL KULLANIM ONAYI ŞEFFAF DEĞİL!

    ABD’de acil kullanım onayı için başvuran aşıların FDA tarafından değerlendirilmeden önce aşılara ilişkin tüm verilerin kamuoyuna açıklandığını ve toplantının kamuya açık yapıldığını söyleyen Pala, “Türkiye’den bile bilim insanları aşı üreticilerine soru sorma olanağı bulabildiler. Sağlık Bakanlığı bu yöntemi tercih etmedi, maalesef bilim insanlarının ve toplumun aşı ile ilgili sorularını bilimsel bilgiye dayalı olarak yanıtlamak fırsatını kaçırdı. TİTCK şeffaf olmayan bir biçimde çok kısa sürede Coronavac için acil kullanım onayını verdi.”

    60 YAŞ ÜSTÜ ETKİNLİĞİNİ BİLMİYORUZ

    Prof. Dr. Pala, Sinovac şirketinin şaşırtıcı bir biçimde henüz kendi aşısı Coronavac için Faz3 ile ilgili herhangi bir raporu kamuoyuna sunmadığını belirterek şunları söyledi: “Coronavac ile ilgili Endonezya, Türkiye ve Brezilya’da yürütülen Faz3 çalışmalarına ilişkin sınırlı bilgiler ilgili ülkeler tarafından toplumla paylaşılmış olsa da henüz herhangi bir bilimsel rapor da yayınlanmış değil. Örneğin aşının 60 yaş üzerindeki etkinliğini henüz bilmiyoruz. Ancak Coronavac aşısının (genel olarak hastalığa yakalanmaktan koruma oranının FDA ve EMA gibi saygın kurumlardan acil kullanım onayı almış diğer aşılardan düşük olsa bile) ağır hastalığa yakalanmaktan büyük ölçüde koruduğuna ilişkin elimizde bazı veriler var.”

    “Ben de coronavac aşısını yaptıracağım”

    Pala şunları söyledi: “Geldiğimiz noktada karşımızda iki seçenek var; ya etkinlik oranı yüksek aşıların temin edilmesini bekleyeceğiz (ki Sağlık Bakanlığı’nın bu aşıları gereksinim duyduğumuz dozlarda temin edip edemeyeceği ve edebilecekse bile ne zaman temin edeceği belirsiz) ya da Coronavac aşısını yaptıracağız. Ben, bu yazıda sıraladığım belirsizliklerin farkında olarak, sıram geldiğinde Coronavac aşısını yaptıracağım.”

  • Uludağ Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kayıhan Pala kararı

    Uludağ Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kayıhan Pala kararı

    Uludağ Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kayıhan Pala kararı: “Bilim insanının pandemiyi izlemesi, veri toplaması, değerlendirmesi, yayınlaması, akademik olarak olağan bir durum, Anayasal bir haktır.”

    Görevini yaparak gerçekleri kamuoyu ile paylaşan Prof. Dr. Kayıhan Pala hakkında açılan soruşturma sona erdi. Bursa Tabip Odası üyesi de olan Prof. Dr. Pala için savcılık soruşturması izni verilmedi.

    Bursa Valiliği İl İdare Kurulu Müdürlüğü, Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala hakkında “halkı yanlış bilgilendirdiği, paniğe yönlendirdiği” iddiasıyla, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu. Savcılık görevsizlik kararı vermiş ve dosyayı Bursa Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü’ne göndermiş, Rektörlük de soruşturma açmıştı.

    TTB’den açıklama:

    Uludağ Üniversitesi, bir bilim insanı olarak halkı bilgilendirme görevini yerine getiren meslektaşımız Prof. Dr. Kayıhan Pala için soruşturma izni vermedi. Prof. Dr. Pala, 21 Nisan 2020’de yaptığı ve suçlamaya konu edilen açıklamasında, “Türkiye’de henüz salgının tepe noktasını görmediğimizi düşünüyoruz. Ben 2-3 hafta kadar önce tepe noktasının 20-27 Nisan arasında gözlenebileceğini, ondan sonra bir azalma olacağını ve haziranın 2. haftasına kadar da sönümleneceğini tahmin ettiğimi yazmıştım. Bu tahminin ne kadar geçerli olacağını bu hafta hep birlikte göreceğiz” ifadelerini kullanmıştı.

    Soruşturma sonlandırıldı

    Rektörlük, soruşturmayı içinde Tıp Fakültesi ve Hukuk Fakültesi dekanlarının da olduğu, üç kişilik son soruşturma komisyonunun kararı doğrultusunda sonlandırdı.

    İfade özgürlüğü kapsamında

    Kararda özetle; Pala’nın, halk sağlığı alanında uzman bir bilim insanı olarak, Dünya Sağlık Örgütü tarafından Halk Sağlığı Acil Durumu ve Pandemi olarak ilan edilen Covid-19 hastalığını izlemesinin, bilimsel veri toplaması, değerlendirmesi ve yayınlamasının akademik olarak olağan bir durum olduğu, ayrıca bu verilere dayalı görüş açıklamasının ise gerek Anayasa gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddeleri çerçevesinde, temel bir hak olan ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında olduğu, soruşturulan durumun ise, “Herkes bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir” düzenlemesini yapan Anayasa’nın 27. Maddesi kapsamına uygun olduğu sonucuna varıldı.

  • “Okulların açılması feci sonuçlar doğurabilir”

    “Okulların açılması feci sonuçlar doğurabilir”

    Gazeteduvar’dan İrfan Aktan’a konuşan Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim dalı Öğretim Üyesi ve Türk Tabipleri Birliği Covid-19 İzleme Grubu Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, okulların açılmasının çok kötü sonuçlar doğurabileceğini belirtti.

    “Yüz yüze eğitimin yerini hiçbir şey tutamaz. Okulların açılabilmesi için salgının kontrol altına alınması başta olmak üzere, gerekli koşullar sağlanmalıdır. Bu konuda karar verirken eğitim sistemindeki özel-kamu okulları ve bölgesel eşitsizlikleri derinleştirmeyecek kararlar alınmalı. Okullar, salgın kontrol altına alınarak açılmalı. Aksi halde 18 milyon öğrenci, bunların velileri, öğretmenler, eğitim çalışanları, servis çalışanları ve toplum açısından ciddi bir risk oluşur. Çocukların kolay hasta olmamasına güvenerek, ciddi tedbirler alınmadan, örneğin şu anki koşullarda okulların açılması feci sonuçlar yaratabilir.”

    “BÖLGESEL FARKLILIKLAR DİKKATE ALINMALI”

    Güneydoğu’da hastalığın görülme sıklığı Batı Marmara’ya göre 10 ila 17 kat daha fazla. Dolayısıyla okulların açılması konusunda merkezi bir karar aldığınızda, bölgesel farklılıkları da dikkate almanız gerekiyor. Okulları açıp da sorun yaşamayan ülkelerden biri olan Hollanda’da salgının kontrol altına alınmış olmasıyla birlikte, çocuklar ve eğitim emekçileri arasında risk değerlendirmesi yaptıklarını görüyoruz. Yüksek riskli çocuklar ve eğitim emekçileri veya evlerinde risk grubundan insanlar olan çocuklar için ayrı düzenleme yapmışlar. Bu gruptakiler diğerleriyle birlikte okula hemen başlamıyorlar. Üstelik Hollanda’da sınıf başına düşen öğrenci sayısı, bizdekine kıyasla çok az. Keza orada çocuklar evlerine yakın okullara, çoğunlukla bisikletle veya yürüyerek gidiyor. Bizde ise okullar arasındaki eşitsizlikler nedeniyle toplu ulaşım, servis yöntemi çok yaygın.

    “DEVLET OKULLARINDAKİ ÖĞRENCİ SAYISININ YARI YARIYA DÜŞMESİ GEREKİR”

    Eğitim-Sen’le yaptığımız değerlendirmede, kamu okullarındaki sınıfların ortalama büyüklükleri düşünüldüğünde bir sınıftaki öğrenci sayısının 16-17’yi geçmemesi gerektiği sonucuna ulaştık. Bu da kamu okullarında öğrenci sayılarının yarı yarıya düşmesi gerektiğini gösteriyor. Ayrıca okul servislerinin de güçlük oluşturacağını aklımızdan çıkarmamamız lazım.

    “BUGÜNKÜ KOŞULLARDA ÇOCUKLARI OKULA GÖNDERMEK UYGUN DEĞİL”

    Bugünkü koşullarda çocukların okula gönderilmesinin uygun olmadığını düşünüyorum. 21 Eylül’e bir hafta kala duruma bakıp tekrar değerlendirmemiz gerekiyor.

    “İNSANLARA HAYAT NORMAL AKIŞINDA DEVAM EDİYOR MESAJI VERİLDİ”

    İnsanların erken ölümüne, sağlık kuruluşlarının tıkanmasına yol açan ciddi bir süreç yaşıyoruz. İşin kontrolden çıktığını söylemeniz için, daha önce kontrol altına alınmış olması gerekiyordu. Bizde öyle bir süreç hiç yaşanmadı. Geçtiğimiz günlerde kamu personelinin çalışma koşullarıyla ilgili salgının başlarında olduğu gibi bir düzenleme yapıldı. Aynı düzenlemeyi özel sektör çalışanları için yapmıyorsanız, bu olmaz. Salgınla mücadelede samimi isek, yapmamız gerekenler çok belli. Bunları birçok kez söyledik ve yazdık. İlk olarak hastalığı bulaştırmamak için uğraş vereceksiniz, temaslıları çok iyi şekilde karantinada tutacaksınız ve bulaşı engellemek için alabileceğiniz tüm kamusal önlemleri alıp, toplumun da önlemlerinize uymasını sağlayacaksınız. Oysa dediğim gibi, örneğin ucuz tatil kredileri verilerek insanlara hayat doğal akışında devam ediyor mesajı verildi. Tedbirler basamaklandırma olmaksızın birden bire kontrolsüz biçimde kaldırıldı. Ne kamu sorumluluğu yerine getirildi ne de toplumun tedbirlere yönlendirilmesi söz konusu oldu. Haziran ayının ilk haftasından itibaren sürecin kontrol altına alınması gayreti ortaya konmadı.

    Yazının tamamını okumak için tıklayın.