Etiket: kemal kılıçdaroğlu

  • “Hakkınızın yenmesine müsade edemezdim, etmedim”

    “Hakkınızın yenmesine müsade edemezdim, etmedim”

    Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu için bugün sandığa gitti. YSK Başkanı Yener tarafından yapılan son açıklamaya göre, oyların yüzde 75.42’si sayıldı.

    YSK’nin 20.00 itibarıyla açıklanan verilerine göre, Erdoğan yüzde 53.41 Sayın Kılıçdaroğlu 46.59 oy oranına sahip.

    Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tur sonuçlarına ilişkin CHP Genel Merkezi’nde açıklama yaptı.

    Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan satırbaşları şu şekilde:

    “Hakkınızın yenmesine müsade edemezdim etmedim. Ben bir kardeşiniz, dostunuz, amcanız her şeyden önce bu toprakların bir insanı olarak hakkınız için bolluk bereket içinde yaşayın diye mücadele verdim, vermeye de devam edeceğim.

    Her gün, her şeye zam gelirken, benim halkımın belinin bükülmesine gönlüm razı gelemezdi.

    Bu toprakların bir insanı olarak her zaman hakkınız, hukukunuz için kimse sizi ezmesin diye bolluk içinde yaşayın diye mücadele verdim, vermeye devam edeceğim.

    Son yılların en adil olmayan seçim sürecini yaşadık. Devletin bütün imkanları bir siyasi partiye seferber edildi, bir adamın ayakları altına serildi. Bu ahlak ve hukuk dışı baskılara, yayılmak isteyenen korku iklimine boyun eğmeden mücadele eden Millet İttifakı’nın genel başkanlarına, teşkilatlarına, seçmenlerimize, sandıklara sahip çıkan vatandaşlarıma teşekkür ederim.

    Halkın otoriter bir yönetimi değiştirme iradesi tüm baskılara rağmen ortaya çıktı. CHP ve Millet İttifakı tüm unsurlarıyla her cephede mücadelesini vermektedir. Ülkemize gerçek anlamda demokrasi gelinceye kadar bu mücadelenin öncüsü olmayı sürdüreceğiz.

    Bu vatan için ne yapsak azdır. Benim asıl üzüntü sebebim ülkeyi bekleyen çok daha büyük sıkıntılardır. O sıkıntıların karşısında ilk olarak bizler duracağız.

    Öncelikle bana oy veren 25 milyonu aşan vatandaşımızı moralli bir şekilde dimdik ayakta görmek istiyorum. Yürüyüşümüz sürüyor ve buradayız.”

  • “Herkes 19:00’da yapacağımız açıklamayı beklesin”

    “Herkes 19:00’da yapacağımız açıklamayı beklesin”

    14 Mayıs’ta yapılan Cumhurbaşkanı Seçimi’nde adayların salt çoğunluğu alamaması nedeniyle Türkiye, yeni cumhurbaşkanını belirlemek için tekrar sandık başına gitti. Türk siyasi tarihinde ilk kez yaşanan Cumhurbaşkanı Seçimi ikinci turunda oy verme işlemi 17.00’de sona erdi.

    191 BİNDEN FAZLA SANDIK KURULDU

    Seçim için ülke genelinde 973 ilçe, 1094 ilçe seçim kurulunda 191 binden fazla sandık kuruldu. Seçimde, Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan ile Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu yarıştı.

    CHP SÖZCÜSÜ KAMERA KARŞISINA GEÇTİ

    Sandıkların kapanmasının ardından kameraların karşısına geçen CHP Sözcüsü Faik Öztrak şu ifadeleri kullandı; “Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili İkinci tur oy verme işlemi tamamlandı. Sandık başına giden ve bu seçimi bir demokrasi şenliğine çeviren tüm vatandaşlarımıza teşekkür ediyoruz.

    “SONUÇLAR BU AKŞAM HIZLA BELLİ OLACAK”

    Mevcut ve önceki dönem milletvekillerimiz, PM ve YDK üyelerimiz, Örgütlerimiz, yerel yöneticilerimiz, her türlü engellemeye rağmen, Seçim bölgelerinde görevlerinin başındalar. Sonuçlar bu akşam hızla belli olacak. Tüm yetkilileri sağduyulu davranmaya ve görevlerini layıkıyla yapmaya davet ediyoruz.

    “GÖREVLİLERİMİZ VE VATANDAŞLARIMIZ SANDIKLARI KORUMAYA DEVAM ETSİN”

    Ayrıca buradan net bir uyarıda bulunuyoruz: Sonuçlar kesinleşinceye kadar kimse bir oldubitti yaratmasın. Balkon konuşmalarıyla suyu bulandırmaya kalkışmasın. Milletimiz, saat 19:00’da yapacağımız açıklamayı beklesin. Görevlilerimiz ve vatandaşlarımız sandıkları korumaya devam etsin.”

  • “Türkiye’nin Güvenliği İçin Yürütmede Olacağız”

    “Türkiye’nin Güvenliği İçin Yürütmede Olacağız”

    Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na destek veren Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Sözcü’den Ruhat Mengi’nin sorularını yanıtladı. Özdağ, Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması durumunda yeni kabinede bakan olacağı iddialarına yanıt verdi.

    İçişleri Bakanlığı’nı işaret etmişti

    Ümit Özdağ, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu için Kılıçdaroğlu’na destek kararını açıklamadan önce sosyal medya hesabından dikkat çekici bir paylaşım yapmıştı. Sosyal medya hesabından CHP Gençlik Kolları’nın ‘Suriyeliler gidecek’ duvar yazısını paylaşan Özdağ, ‘Öncelikle elinize sağlık gençler. Size Zafer Partisi’ndeki şablonları da verelim. Ve söz ben İçişleri Bakanı olarak yollayacağım’ demişti. Özdağ’ın Kılıçdaroğlu’na destek kararını bildirmesinin ardından İçişleri Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Zafer Partisi’ne verileceği haberleri basına yansımıştı.

    CHP Sözcüsü Faik Özrak bu iddiayı yalanlamıştı. Özdağ ise iddiayı yalanlamamış ve bu konunun seçim sonrası konuşulacağına işaret etmişti:

    ‘Bakanlık meselesi hükümet kurulmadan konuşulacak bir mesele değil. Ben ve partim bunu ister ama bu ayın 28’inden sonra Cumhurbaşkanı olacak Kılıçdaroğlu’nun yetkisi dahilinde diğer paydaşlarıyla konuşacağı konudur.”

  • “Hiçbir kadını bir erkeğe muhtaç etmeyeceğim”

    “Hiçbir kadını bir erkeğe muhtaç etmeyeceğim”

    Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da düzenlenen “Aile Destekleri Sigortası” buluşmasında konuştu.

    Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

    ”Her evde asgari bir gelir güvencesinin olması lazım. Bir anne ‘Son 6 aydır kendime hiçbir şey almadım.’ diyor. Demek ki bir sorunumuz var. Sizin sorunlarınızı çözeceğim.

    ”HİÇBİR FAKİR AİLENİN ELEKTRİĞİ SUYU DOĞALGAZI KESİLMEYECEK”

    Eğer bir çocuk yatağa aç giriyorsa ben niye siyaset yapıyorum? Engelliye bakan annenin sosyal güvenlik priminin devletin yatırması lazım. Benim bir sözüm var hiçbir kadını bir erkeğe muhtaç etmeyeceğim. Hiçbir fakir ailenin elektriği suyu doğalgazı kesilmeyecek.

    ”TEK HEDEFİM ADALETİ GETİRMEK”

    Benim tek hedefim bu ülkeye adaleti getirmek ve her evde huzuru sağlamaktır. Bundan emin olmanızı isterim.”

  • “Gerçeklerle yüzleşmekten korkuyorlar”

    “Gerçeklerle yüzleşmekten korkuyorlar”

    Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Her türlü suçlamaya biz muhatap oluyoruz. Biz devleti yönetmiyoruz ki. Efendim, işte ‘Kılıçdaroğlu Kandil’le konuşuyor, görüşüyor’ diyor. Bunu söyleyen insanı, insan olarak kabul etmiyorum. Kardeşim, sen bir devleti yönetiyorsun. Bu devlette bir Milli İstihbarat Teşkilatı denen bir kurum var. Eğer ben Kandil’le görüşüyorsam, PKK’yla görüşüyorsam sen bunun delillerini çıkarırsın, elime de kelepçeyi vurursun, atarsın mahkemeye. Peki niye iftira atıyorsun? Hangi gerekçeyle iftira atıyorsun? Eğer bir terör örgütüyle muhatap olduysam, eğer bir teröristle yan yana gelip konuştuysam Allah belamı versin. Aksi halde, bu iftirayı atanın Allah belasını versin, nokta. Başka ne söyleyeyim ben. İnsanda biraz ahlak olur” dedi. Kılıçdaroğlu, “İmralı’yla da belli aralıklarla görüşüyorlar. Görüşmelerin amacı; kendilerine destek vermesi için ikna turları var. Biz, bunu da biliyoruz. Açıklamak doğru olmaz. Bir kamu görevlisini açıklamak doğru olmaz” diye konuştu.

    CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, gazeteciler Doğan Şentürk, İlker Karagöz, Tülay Ünal Öçten ve Engin Yılmaz’ın  programına konuk oldu, gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

    Kılıçdaroğlu’nun sorulara verdiği yanıtlardan öne çıkanlar şöyle:

    “GERÇEKLERİ HALKIN ÖĞRENMESİNDEN KORKUYORLAR, GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEKTEN KORKUYORLAR”

    (‘Kademeli emeklilik ve kredi kartı borcunun faizinin silineceğiz’ söylemi ve buna ilişkin atılan SMS’lere BTK’nın engel getirmesi üzerine yöneltilen soruya) Devlet dediğiniz kurum ayrıdır, parti ayrıdır. Bunlar, devleti, parti devleti haline dönüştürdüler. Eğer bunları rahatsız edecek bir şey varsa normalde seçime gidiyoruz, Yüksek Seçim Kurulu var. Yüksek Seçim Kurulu bir karar alır, gereğini yapar, biz de itiraz etmeyiz. Ama Yüksek Seçim Kurulu tamamen devre dışı bırakılıp, BTK Başkanı’nın kendi felsefesine uygun şekliyle ‘ben bunu yasaklıyorum’ değil… Eğer bir yasak getiriyorsa aslında bu doğru değil. Demokrasiye, kurallara aykırıdır. İşin Türkçesi; korkuyorlar, gerçekleri halkın öğrenmesinden korkuyorlar, gerçeklerle yüzleşmekten korkuyorlar.

    “KORKUYORLAR VE KORKACAKLAR”

    Evet, söyledim, bir düzenleme yaptılar. 8 Eylül 1999 tarihine kadar, eğer emeklilik için başvuruyorsanız yararlanıyorsunuz. Bir gün sonra eğer sigortalı olduysanız, yani 8 Eylül değil de 9 Eylül’de sigortalı olduysanız emekli olmanız için tam 17 yıl geçmesi lazım. Bu adalet midir? Bunu düzelteceğimi söyledim. Yanlış bir şey mi söyledim? Hayır. Söylediğim doğru. Tarihler doğru. Bir geçiş dönemi olması gerekirdi. Geçiş dönemi koymadılar. Ben de taahhüt ettim. Gelirsem bir geçiş dönemi yapacağım, geçiş dönemine uygun olarak insanlar emekli olacaklar. Korkuyorlar ve korkacaklar.

    “YAPILAN BİR DÜZENLEME HAKSIZDI, ADALETSİZDİ. BİR GÜN YÜZÜNDEN 17 YIL BİR KİŞİ GEÇ EMEKLİ OLAMAZ”

    Ben, buradan bütün çalışanlara seslenmek isterim. Sandığa gidin. Hakkınızı arıyorsanız ve gerçekten bu hakkın size verilmesini istiyorsanız oyunuzu vereceksiniz, oyunuzu Millet İttifakı’ndan yana kullanacaksınız. Yok, ‘Hayır ben 17 yıl da 20 yıl da beklerim. Ne olursa olsun ben gidip Cumhur İttifakı’na oy vereceğim’ diyorsanız devam edin, gidin oyunuzu oraya verin. Ama sızlamayın, ağlamayın. Ben, bir adaletsizliğe karşı toplumun dikkatini çektim. Yapılan bir düzenleme haksızdı, adaletsizdi. Bir gün yüzünden 17 yıl bir kişi geç emekli olamaz. Bunun makul bir geçiş süreci içinde dengelenmesi ve herkesin makul bir süre içerisinde emekli olması lazım. Olması gereken buydu.

    “DEVLETİN KURUMLARINI AYAKLANDIRARAK, DEVLETİN KURUMLARINA YASAK GETİRTEREK SEN BİR ŞEYLER KAZANACAĞINI MI SANIYORSUN”

    Yasak, korktuklarından kaynaklanıyor. Sanıyorlar ki biz bunu dillendirmezsek kimse bilmiyor. Aslında bütün emekli olmak isteyenlerin hepsi bunu biliyorlardı, ama kimse dillendirmiyordu. Nasıl çözüleceğini de kimse söylemiyordu. Gayet açık ve net dillendirdim, söyledim. Korktular, yasak getirdiler. Ya hangi çağda yaşıyoruz, neden korkuyorsunuz? Açıkça söyledim; eğer Erdoğan gerçekten çekinmiyorsa, cesareti varsa çıkar karşıma, bunları bana sorar. Sen gidip de BTK’dan ne umuyorsun. Devletin kurumlarını ayaklandırarak, devletin kurumlarına yasak getirterek sen bir şeyler kazanacağını mı sanıyorsun? Çıkarsın karşıma, gelirsin. Siz nasıl bana sorular soruyorsanız, cevap veriyorsam Erdoğan da gelir, oturur burada. Siz veya başka gazeteciler veya Erdoğan’ın seçtiği gazeteciler olsun, onlar da gelsinler, hep beraber sorarlar, biz de yanıtlarız. Gerçeği halkın öğrenme hakkı vardır.

    “O TELEVİZYONLARI İZLEYENLER DE BENİM NE SÖYLEYECEĞİMİ BİLMEK İSTERLER”

    (AKP’den İzmir Milletvekili adayı olan Savcı Sayan’ın attığı SMS’lere BTK’nın engel getirmemesine ilişkin sorulan soruya) Onları görmezler, çünkü onlar iktidardan yanalar. Engellemeye çalışıyorlar. İstedikleri kadar engellemeye çalışsınlar, bu halka bütün gerçekleri söyleyeceğim. Kendi televizyonlarına da yasak getirdiler. Keşke beni davet etseler o televizyonlara. ‘Gel arkadaş buraya koşulsuz.’ AK Parti iktidarına destek veren pek çok kişi var, beni davet etsinler. Gidelim, çıkalım televizyonlarına, istedikleri soruyu sorsunlar. En azından o televizyonları izleyenler de benim ne söyleyeceğimi bilmek isterler. Gelsin, ben de onlar da oturalım, sorsunlar. Ama cesaret edemiyorlar.

    “İKTİDARDAN GİTMEMEK İÇİN DEVLETİN BÜTÜN KURUMLARINI DEVREYE KOYUYORLAR”

    (İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Oy ve Ötesi’ne engelleme girişimine ilişkin yöneltilen soruya) İktidardan gitmemek için bütün yolları deniyorlar, devletin bütün kurumlarını devreye koyuyorlar. Devletin TRT’sinden tutun, BTK dediğimiz Bilgi Teknolojileri Kurumu’na kadar bütün kurumları kontrol altına almışlar. Başlarındaki kişiler, liyakatli kişiler değil, saraydan talimat alan kişiler. Dolayısıyla bu kişiler, devleti çürüttüler, devletin kolonlarını yıprattılar. Devlete olan saygıyı düşürdüler. Yargıya olan güven azalmaya başladı. Parlamento bir şekliyle işlevsiz bırakıldı. Biz, yeniden bu devleti inşa etmek zorundayız. Devletin kurumlarına saygınlık kazandırmalıyız. Bu kurumlar bir kişinin değil, 85 milyonun kurumları bunlar. Bu kurumlar bir kişinin hakkını değil, 85 milyonun hakkını sorar. Bu kurumlar bir kişinin talimatıyla hareket etmez, etmemelidir. Yasalar var, yasalar çerçevesinde adım atması ve yasaların gereğini yapması lazım.

    “SİZİ ARTIK KİMSE KURTARAMAZ”

    Kaybedeceklerini biliyorlar, korkuyorlar. Gitmemek için devletin bütün kurumlarını kullanıyorlar. Başlarına yandaşlarını getirdiler. Sanıyorlar ki yandaşlar kendilerini kurtaracaklar. Sizi artık kimse kurtaramaz. Siz, halka hesap vermek zorundasınız. Halkın önüne çıkmak zorundasınız. Halk, gerçekleri bir şekliyle bilecek. Hayatından biliyor zaten. Pazara gittiği zaman gerçeklerle yüz yüze geliyor. Hayatın ne olduğunu zaten görüyor. Evladı, çocuğu işsiz, görüyor. Dışarıda peynir ekmek gibi satılan uyuşturucuyu görüyor. Hayatın bütün sıkıntılarını yaşıyor bu insanlar. Dolayısıyla bu insanlara gerçekleri anlatmak lazım. Farklı bir dünya anlatıyorlar, farklı şeyler söylüyorlar onlara. Montaj videoları hazırlatıyorlar, seyrettiriyorlar onlara. Ama hayat çok daha farklı. İnsanlar, sonuçta hayatın gerçeğiyle yüz yüze gelecekler.

    “BUNUN PARLAMENTOYLA HİÇ İLGİSİ YOK”

    (Meclis’teki çoğunluğun vaatlerini gerçekleştirmesini nasıl etkileyeceğine ilişkin) Emekli olmak isteyenler için düzenlemenin yasal olması lazım ve parlamentodan geçmesi lazım. Siz kademeli ve adil bir düzenleme yaparsanız, bir gün yüzünden 17 yıl kaybeden bir düzeni değiştirir ve makul bir geçiş süreci sağlarsanız kim itiraz edecek. Ben merak ediyorum, AK Partili bir milletvekili diyecek mi, ‘Hayır, ben buna itiraz ediyorum’. ‘17 yıl, makul olanıdır’ der mi? Demez. Akıl var, mantık var. İkincisi ise bilmiyorlar, devleti de bilmiyorlar, çıkan yasaları da bilmiyorlar. Aslında bankalarla Hazine oturacak, konuşacak. Bankalar, şu anda çek alacaklarını bir şekliyle varlık yönetim şirketlerine zaten satıyorlar. Belli indirimlerle, komisyonlarla satıyorlar. Alıyor varlık yönetim şirketi, avukat ordusu var, avukatlarıyla o alacakları tahsil ediliyorlar. Bu tamamen bir sözleşme. Dolayısıyla bunun parlamentoyla hiç ilgisi yok. Diyorum ya devleti nasıl yöneteceklerini bilmiyorlar. Çıkardıkları kanunları da bilmiyorlar.

    “DEVLET BÜTÇESİNİ SARSACAK BİR RAKAM DA DEĞİL. SON DERECE MÜTEVAZİ BİR RAKAM. ONU SİLECEĞİM, VATANDAŞ RAHATLAYACAK”

    Bu gayet basit. Oturulacak, çağrılacak banka genel müdürleri, Hazine Müsteşarı da orada olacak. Diyecekler ki ‘Vatandaşların size ne kadar çek borcu var’. Sayacaklar, ‘şu kadar’. ‘Bunun faizi ne kadar?’ ‘Şu kadar.’ ‘Bunu siz varlık yönetim şirketine kaçtan satıyordunuz?’ ‘Şundan satıyorduk.’ ‘E Hazine olarak ben alıyorum. Faizi siliyorum, vatandaş rahatlasın. Ana parayı da 36 taksitle geri alacağım.’ Bu kadar basit bir işlem. Sen Beşli Çete’nin borcunu silerken kimse ses çıkarıyor mu, benim dışımda? Beşli Çete’nin borcunu siliyorsun. Alacaklara var. Dünyanın faizi var. E ben, milyonlarca kişinin kredi kartı borçları var, ödeyemiyorlar; evler, yuvalar dağılıyor, ben bunu farkındayım. Biliyorum. Pek çok şikayet geliyor. Ben onların faizlerini sileceğim. Bu kadar basit. Rakam, çok büyük bir rakam da değil. Devlet bütçesini sarsacak bir rakam da değil. Son derece mütevazı bir rakam. Onu sileceğim, vatandaş rahatlayacak.

    “‘BEN, HAYIR, EMEKLİYE 15 BİN TL VERİLMESİNE KARŞIYIM’ MI DİYECEKLER”

    (Vaatlerinin parlamentodan geçmesinin zor olup olmaması üzerine sorulan soruya) Ne diyecekler? ‘Ben, hayır, emekliye 15 bin TL verilmesine karşıyım’ mı diyecekler? Ne diyecek? Onu söyleyemez. Nasıl söyler efendim. Baştan ‘Emekliye iki bayramda ikramiye verilsin’ dediğimde kıyameti koparmışlardı. Ne yaptılar, sonra verdiler. Asgari ücret kadar diyorum. Verilir. Onlar, devleti 22 yıldır yönetiyorlar ama devletin ne olduğunun farkında değiller. Bütçe nedir, bütçe nasıl hazırlanır? Çünkü bürokrasiyi perişan ettiler.

    “GELSİN PARLAMENTODA REDDETSİN BAKAYIM, NASIL REDDEDİYORMUŞ”

    (Kademeli emeklilik vaadi için iktidarın ‘Meclis çoğunluğu bizde’ açıklamasına ilişkin) O ‘vermeyeceğiz’ diyor ama biz vereceğiz. ‘Parlamentodan geçiremezsin’ diyor bunu. Yazacağız, teklifi hazırlayacağız, parlamentoya sunacağız. Gelsin parlamentoda reddetsin bakayım, nasıl reddediyormuş. Kaynağı ben bulacağım, o bulmayacak. Parayı ben bulacağım, o bulmayacak. 15 bin TL, Kurban Bayramı’nda hesabına yatacak. İlk, geleceğiz, kanun teklifini hazırlayacağız. Çıksın desin ki ‘Parlamentoda çoğunluğumuz var. Biz emekliye bu parayı vermeyeceğiz.’ Söylesin bakayım.

    “HER ŞEYİ EĞER MAKUL VE MANTIKLI BİR ZEMİNE OTURTURSANIZ KAYNAK BULMANIZ MÜMKÜNDÜR”

    (Kaynakların nasıl sağlanacağına ilişkin yöneltilen soruya) Türkiye, zengin bir ülke. Kaynakları yeterli olan bir ülke. Yeter ki bu kaynakları sağlıklı, düzgün kullanın. Eğer siz ciddi bir tasarruf yapabilirseniz, savurganlıkları önlerseniz, emekliye vereceğiniz 15 bin TL’den çok daha fazlasını tasarruf etmiş olursunuz. Artı, Türkiye şu anda çok zor durumda. Ben bunun farkındayım. Ama yurt dışından gerçekten çok iyi olanaklarla kredi almak mümkün. Örneğin deprem konutlarının yapılmasıyla ilgili olarak 5 yıl ödemesiz, 20 yıl çok düşük faizlerle kredi veren kuruluşları biliyoruz. Çin’den bu konuda ilk sözleşmeler de bize ulaştı. Her şeyi eğer makul ve mantıklı bir zemine oturtursanız kaynak bulmanız mümkündür. Bunun yolu; ülkenizde can ve mal güvenliği olacak. Yani yabancı sermaye, buraya gelirken diyor ki ‘Can ve mal güvenliğim var mı’ diyor. ‘Varsa gelirim, yoksa gelmem’ diyor. Biz, demokrasiyi getirmeyi taahhüt ediyoruz. Kaynaklar da Türkiye’ye gelecek. Ama altını çizerek söylüyorum; temiz para. Uyuşturucu parası değil, temiz para gelecek. Borç olarak da değil, gelip Türkiye’ye yatırım yapacak. Türkiye’nin büyümesine, kalkınmasına katkı sunacak. Kaynağımız, imkanlarımız var. Her türlü alandan yararlanabilirsiniz.

    “BANA GELİNCE ‘KAYNAK NEREDEN BULACAKSIN’”

    Onlar nereden kaynak bulacaklarını anlatıyorlar mı? Bana gelince ‘Kaynak nereden bulacaksın’. Kaynağı, keşke karşıma gelseler de beraber oturup konuşabilsek, yaptıkları savurganlıkları anlatabilsem, kaynağı nasıl bulacağımızı anlatabilsem, bu ülkeye nasıl paranın geleceğini anlatabilsem. Bütün bunların hepsi mümkün. Benim Londra’ya gidişim, Londra’da sermaye çevreleriyle konuşmam, Türkiye’nin temiz para gelmesi, yatırım yapılması…

    “KAYNAK YOK MU? BİZ HEPSİNİ TÜKETTİK Mİ”

    (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı ‘Körfez ülkelerinde gelen paraya’ ilişkin yöneltilen soruya) Kaynağı nereden bulacaksınız sorusunu niye soruyorlar? Kaynak yok mu? Biz hepsini tükettik mi? Onlar tamamını aldılar, biliyorum. Kimlere verdiklerini de gayet iyi biliyorum. Beşli Çeteleri de ben gayet iyi biliyorum. Yurt dışına nasıl götürdüklerini de ben gayet iyi biliyorum. Ben, o paraların tamamını Türkiye’ye getireceğim. Hiçbir devlet, bir başka ülkenin soyulmasına ‘evet’ dememiştir. Hiçbir uluslararası mahkeme de ‘Bir ülkeden çalınan parayı sen geri götüremezsin’ dememiştir. Biz, bununla ilgili olarak da bütün çalışmaları yaptık. Rakamı da verdim, 418 milyar dolar. Bu 22 yıl içinde götürdükleri parayı; Amerika’ya, Almanya’ya, Hollanda’ya, İngiltere’ye götürdüklerin biliyorum. Amerika’da, Almanya’da, Hollanda’da, İngiltere’de bütün bu paraların hangi bankalarda olduğunu herkes biliyor. Bilmeyen sadece bizim halkımız.

    “‘PARAYI NEREDEN BULACAKSIN’, ASLINDA DEVLETİ İFLAS ETTİRDİKLERİNİN İTİRAFIDIR. BEN PARAYI BULACAĞIM”

    Trump ne dedi, ‘Bak beni kızdırma, senin mal varlığını açıklarım.’ Demek ki Amerikalı bunu biliyor. Biz neden bilmiyoruz? Bu paraların tamamı Türkiye’ye gelecek. Kaçan paralar, büyük paralar. Bu paraların tamamı Türkiye’ye gelecek. Şimdi ‘kaynak yok’ diye itiraf ediyorlarsa ‘paraları tükettik’ anlamına geliyor. Körfez ülkelerinden para gelecekmiş. Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten birisi, gidip para dilenmez, nokta. Milli Kurtuluş Savaşı vermiş bir devletin başkanı, başka bir ülkeye gidip para dilenmez. Hakaret ettiği adamın ayağına gidip kapısında beklemez. ‘Sana 3-5 kuruş verdim, al sadaka diye harca’ diye veriyorsa bu ülkeye, biz bunu kabul etmeyiz. Bu ülkeyi kuranlar, yumurta satarak şeker fabrikalarını kurdular. Bu ülkeyi kuranlar, el avuç açmadan demir ağlarla ördüler Türkiye’yi. Bu ülkeyi kuranlar, hiçbir yerden dilenmeden Kırıkkale’de gidip entegre savunma sanayiyi kurdular. Biz bilmiyor muyuz? Hepsini biliyoruz. Ama bunlar paraları aldılar, yediler, yandaşlarına yedirdiler. Yurt dışına kaçırdılar. Şimdi kapı kapı dolaşıyorlar, kim bana para verecek diye. Bizim bu tür paralara ihtiyacımız yok. Biz, saygın bir devletiz, Milli Kurtuluş Savaşı’nı veren bir devletiz. Biz, bütün mazlum ülkelere örnek olan bir devletiz. O Cumhuriyet’i kuranlar, bütün bunları yaptıktan sonra Osmanlı’nın borcunu son kuruşuna kadar ödemişlerdi. Kimseye el avuç açmamışlar. Biz niye yapmıyoruz, her türlü imkanımız var. ‘Parayı nereden bulacaksın’, aslında devleti iflas ettirdiklerinin itirafıdır. Ben, parayı bulacağım.

    “HANGİ GEREKÇEYLE BU DAVAYI SATTINIZ”

    (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez ülkelerine seçim sonrası şükran turu yapacağını söylemesini nasıl değerlendirdiği üzerine) Şükran turu, şu demek; çok zor durumda kaldım, siz beni kurtardınız. Size geliyorum, teşekkür ediyorum, beni kurtardığınız için. Arkasındaki ilişkileri biliyoruz. Bu ülkede davayı satana ne denir? Kaşıkçı davasını satana ne denir? AK Parti’ye, MHP’ye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim; Türkiye Cumhuriyeti devletinde işlenen bir cinayetin burada sorgulanması ve soruşturulması, yargılanması gerekirken siz hangi gerekçeyle bu davayı sattınız? Bu davanın satılması Türkiye Cumhuriyeti devletinin ne kadar lehine oldu? Ne için sattınız bu davayı? Hangi akılla, mantıkla sattınız siz bu davayı? Kalktınız, dünya kadar laf ettiniz; fazla değil, bir süre sonra aldınız davayı sattınız. Kimse kusura bakmasın ama Türkiye Cumhuriyeti satılık bir devlet mi ya. Nasıl yaparsınız siz bunu? Ben bunu söylediğim zaman bir sürü laf ediyorlar. Kim bunu yapabilir?

    “HANGİ ÜLKE KALKTI DA KENDİ ÜLKESİNDE İŞLENEN BİR CİNAYETİN DAVASINI BİR BAŞKA ÜLKEYE SATTI”

    Bunu yapanlarda insan sevgisi, ülke sevgisi, vatan sevgisi yoktur. Bunu yapanlar, tamamen kendi çıkarları ve iktidarda kalmak için yapıyorlar. Bir insan, iktidarda kalmak için bunları yapmamalıdır. İhanettir bu ülkeye. Hangi ülke kalktı da kendi ülkesinde işlenen bir cinayetin davasını bir başka ülkeye sattı? Bana söylesinler ya. Dünyada hangi ülke yaptı? Paranın karşılığı. İradenizi parayla sattığınız andan itibaren karşı tarafa teslim olmuşsunuz demektir. ‘Beka, beka sorunu’ diyorlar. Adam diyorsa ki ‘bak beni kızdırma, senin mal varlığını açıklarım.’ Erdoğan bir şey diyor mu? Tek cümle bile kullanmıyor. ‘Araştıramazsın’ demiyor mesele, ‘bir şeyim yoktur’ demiyor mesela. Bu, emperyal güçler seni satın almış demektir. Sen onların yanında tık dahi edemezsin. Yapıyor da zaten. Ortalıkta bir de kahraman diye geziyor. Ne kahramanı ya. Sen mal varlığının hesabını veremiyorsan sen bu ülkeye hizmet edemezsin zaten.

    “KUL HAKKI YEMEK GÜNAHSA KUL HAKKI YİYENLERE OY VERMEK, O GÜNAHA ORTAK OLMAK ANLAMINA GELMİYOR MU”

    (Kurgu videolar, montaj görüntüler…) İnançlı seçmene seslenmek isterim; kul hakkı yemek en büyük günah mı? En büyük günah. Yüce yaratan diyor ki ‘Bütün günahlarınla gelebilirsin ama kul hakkı ile karşıma gelme.’ Kul hakkı yemek günahsa kul hakkı yiyenlere oy vermek, o günaha ortak olmak anlamına gelmiyor mu? Ortak olma anlamına geliyor. Verme kardeşim. Kul hakkı yiyene niye oy veriyorsun? Bir de temiz, ahlaklı insanlara oy ver. Bu, kul hakkı yeme, devleti soyma; vatandaş, elektrik düğmesine bastığında 4; musluğu açtığında 5 çeşit vergi ödüyor. Bu paraların hizmet olarak dönmesi lazım. Vatandaşa hizmet olarak dönmeyip de birilerinin cebine konuyorsa o kul hakkı yemedir.

    “BİR CUMHURBAŞKANI ADAYI MONTAJ VİDEOLARA SIĞINIR MI ALLAH AŞKINA YA”

    Montajlara gelince. Bürokratik hayatım da dahil, bugüne kadar yaşamımda gördüğüm seçimlerin en kirlisini yaşıyoruz. Gündem tamamen montaj videolar üzerine inşa edilmiş vaziyette. Yalan, iftira üzerine işlenen şeyler. Ya yalan söylemek günah değil mi ya Allah aşkına. Montaj yapıyorsunuz, sesleri taklit ediyorsunuz, görüntüleri getiriyorsunuz ve bununla kendi halkına, vatandaşına yalan söylüyorsun. Sahte video yapan adama sahtekâr denir. Sahtekâr adamdan cumhurbaşkanı olur mu? Şimdi herkes elini vicdanına koysun ve düşünsün. Sahte video var mı? Evet var. ‘Evet, bunlar düzmece’ dedi mi? Evet dedib ‘Montaj’ dedi mi? Evet dedi. İtiraf etti mi? Evet etti. Bir cumhurbaşkanı adayı montaj videolara sığınır mı Allah aşkına ya. Bunu yapan kişiye sahtekâr denir. Sahtekardan cumhurbaşkanı olur mu ya Allah aşkına. Bu kadar iftira, yalan nasıl oluyor ya. Memleketin bu kadar sorunu varken bu yalan, bu iftira nedir Allah aşkına ya. O yüzden diyorum vatandaşa; kardeşim, sandığa gidiyorsan elini vicdanına koy, öyle git. Allah’tan kork. Bu kadar yalan, iftira olur mu? Hangi dinde var?

    “EĞER BİR TERÖR ÖRGÜTÜYLE MUHATAP OLDUYSAM, EĞER BİR TERÖRİSTLE YAN YANA GELİP KONUŞTUYSAM ALLAH BELAMI VERSİN”

    Onlarla oturup konuşan o. Günün 24 saati bizi karalayan, onlarla konuşan o. Her türlü suçlamaya biz muhatap oluyoruz. Biz devleti yönetmiyoruz ki. Efendim, işte ‘Kılıçdaroğlu Kandil’le konuşuyor, görüşüyor’ diyor. Bunu söyleyen insanı, insan olarak kabul etmiyorum. Kardeşim, sen bir devleti yönetiyorsun. Bu devlette bir Milli İstihbarat Teşkilatı denen bir kurum var. Eğer ben Kandil’le görüşüyorsam, PKK’yla görüşüyorsam sen bunun delillerini çıkarırsın, elime de kelepçeyi vurursun, atarsın mahkemeye. Peki niye iftira atıyorsun? Hangi gerekçeyle iftira atıyorsun? Eğer bir terör örgütüyle muhatap olduysam, eğer bir teröristle yan yana gelip konuştuysam Allah belamı versin. Aksi halde, bu iftirayı atanın Allah belasını versin, nokta. Başka ne söyleyeyim ben? İnsanda biraz ahlak olur. Konuşuyorlarmış. Onları kim konuşturuyor? Kandil’dekileri kim konuşturuyor? Kandil’dekilerin konuşması benim lehime mi, onun lehine mi? Akıl var, mantık var. Onun lehine. Çünkü konuşturan o, söyleten o. Aklı başında olan herkes bunu bilir.

    “SALİH MÜSLİM’İ DEVLETTE KİMİN KONUŞTURDUĞUNU DA BİLİYORUM. YERİ GELİRSE ONUN İSMİNİ DE AÇIKLARIM”

    Kandil’in anahtarı onun cebindedir zaten. Salih Müslim’i terörist ilan ettiler değil mi? E onu üç, dört sefer Türkiye’ye davet eden o, kırmızı halılar seren o. Ben mi davet ettim? O etti. O konuştu. Terörle mücadele böyle yapılmaz. YPG’nin kurucularındandı. Kırmızı halılar serdiler. Şimdi o da konuşmuş. Salih Müslim’i devlette kimin konuşturduğunu da biliyorum. Yeri gelirse onun ismini de açıklarım. Biliyorum. Devletin en hassas kurumlarında çalışıp, devleti için değil Saray için çalışanlar onları konuşturuyor. Biz bunları biliyoruz. Oradaki unsurları var, onlar konuşturuyorlar. Biz bunu da biliyoruz. Devletin hassas kurumu derken herhalde Tapu İdaresi değil.

    “‘HIRSIZLIK YAPANA, YOLSUZLUK YAPANA SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA AÇILMAYACAK’ DİYE KANUN ÇIKARAN BİR PARTİYE SİZ NASIL ELİNİZ TUTAR DA OY VERİRSİNİZ”

    Devlette çürüme var. Her kurumda çürüme var. Yargıdaki, parlamentodaki çürüme nereye sirayet ediyor? Dedim az önce, 2 milyon dolar rüşvet alıyor, parlamentoya milletvekili olarak geliyor. Allah aşkına ya. TBMM’den, ‘Tasarruf Mevduat Fonu’nda hırsızlık yapabilirsiniz, yolsuzluk yapabilirsiniz. Bununla ilgili yolsuzluk, hırsızlık yapanlar hakkında kovuşturma, soruşturma yapılamaz’ diye kanun çıktı. Yani gidip herhangi bir iş adamının fabrikasına çökebilirsiniz. Meclis’ten kanun çıktı ya. Ben şimdi tekrar mütedeyyin kardeşlerime seslenmek isterim; ‘hırsızlık yapana, yolsuzluk yapana soruşturma ve kovuşturma açılmayacak’ diye kanun çıkaran bir partiye siz nasıl eliniz tutar da oy verirsiniz? Ben, bunu bütçe konuşmasında söyledim. AK Parti milletvekillerine dönerek, ‘Siz çocuklarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız.’ Siz bunu ilkokula giden çocuğunuza anlatın, eğer ilkokula giden çocuğunuz ‘Babam doğru yapmıştır’ derseniz vallahi milletvekilliğini bırakacağım. Devleti fiilen soyulur hale getirdiler ya.

    “İFTİRA ATAN ADAM, İFTİRASINI KABUL EDİYOR, BİR DE MİLLETİN ÖNÜNE ÇIKIYOR”

    Hayatımda böyle lider hiç görmedim. Bu kadar yalan söyleyen ve yalanı da gittiği her yerde tekrarlayan bir insan hiç görmedim. Hiç görmedim. Böyle bir Müslümanlık anlayışıyla da hiç karşılaşmadım. Hiç ama. Nasıl Müslüman imiş bunlar ya. Nasıl inançlı bunlar ya. Şeytanın aklına gelmeyen, bunların aklına geliyor vallahi billahi. Bunların Müslümanlıkla bir ilgili de yok. İftira atamazsınız bir insana ya. Yalan söyleyemezsiniz. Eleştirebilirsiniz, eyvallah. Saçın şöyledir, kaşın böyledir, gözün şöyledir, yürüyüşün böyledir, cümleyi şöyle kurdun… Ben bunu anlarım. Ama yalan söylenir mi, iftira atılır mı? İftira atan adam, iftirasını kabul ediyor, bir de milletin önüne çıkıyor. Yani söylüyor bunu tezgâh olduğunu.

    “BİR KAMU GÖREVLİSİNİ AÇIKLAMAK DOĞRU OLMAZ”

    (İktidarın İmralı ile görüşmesine ilişkin yöneltilen soruya) Kendilerini desteklemesi için belli görüşmeler yapılıyor, gizli kapaklı görüşmeler. İsim açıklarsam doğru olmaz… İmralı’yla da belli aralıklarla görüşüyorlar. Görüşmelerin amacı; kendilerine destek vermesi için ikna turları var. Biz bunu da biliyoruz. Açıklamak doğru olmaz. Bir kamu görevlisini açıklamak doğru olmaz.

    “BİR İKTİDAR PARTİSİ, BİR TERÖR ÖRGÜTÜNDEN NASIL MEDET UMAR YA”

    İktidar partisi medet umuyor. Bir iktidar partisi, bir terör örgütünden nasıl medet umar ya. Nasıl medet umar ya. Akıl alacak şey değil… Rahmetli Ecevit, terörü bitirmişti. Biz bunu gayet iyi biliyoruz. Herkes tanığıydı zaten bunun. Terörden medet umduğunuz andan itibaren terör sorununu çözemezsiniz. Devleti terör örgütüyle muhatap ederseniz bu sorunu çözemezsiniz. Baştan söyledim. ‘Bu sorunun çözüm adresi TBMM’dir’ diye. Çünkü onlar devleti nasıl yöneteceklerini bilmiyorlardı. Ama ben, devlette 27 buçuk yıl çalışan birisi olarak sorunun çözüm adresini, TBMM’yi gösterdim. En sonunda geldiler, ‘Evet haklıymışsın’. İyi de aradan geçen zaman, aradan geçen kayıplar, aradan geçen şehitler… Bütün o şehitler ne oldu? O kadar büyük ağır bedeller niye ödendi? Devlet böyle mi yönetilirdi? Terörün kökünün kazınması lazım, bizim bölgemizde de Orta Doğu’da da. Orta Doğu ülkeleriyle iş birliği yapılması lazım. Terörü besleyen unsurlar var. Teröre silah, maddi destek verenler var. Bu desteği verenler, bize dost gibi görünen pek çok ülke. Biz bunları da biliyoruz. Aslında devlet de biliyor. Bu sorunu çözmek için bir siyasi iradeye ihtiyaç var. Bu siyasi irade yok. Siyasi irade de terörü kullanıyor.”

  • “Halkın gerçekleri öğrenmesine karşı çıkıyorlar”

    “Halkın gerçekleri öğrenmesine karşı çıkıyorlar”

    Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun katıldığı “Mevzular Açık Mikrofon” programının Bursa’da Kent Meydanı’nda dev ekranla yapılacak gösterimi AKP’nin itirazı üzerine İlçe Seçim Kurulu tarafından yasaklandı. Kararın hukuksuz olduğunu söyleyen CHP Bursa İl Başkanı avukat Turgut Özkan, “Rahatsız oldukları konunun 24 saatte 20 milyon kişinin izlediği, sosyal medyada izlenen içerikler olduğunu anladık. Halkın gerçekleri öğrenmesine karşı çıkmak, halkın gerçekleri öğrenmesini engellemek için yaptıklarını düşünüyoruz. Bu yasakçı zihniyetle özgür Türkiye seçenekleri arasında vatandaşlarımız tercihte bulunacaktır. Vatanını seven 28 Mayıs’ta sandığa gitsin diyoruz” dedi.

    CHP Bursa İl Başkanlığı, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM Grup toplantılarındaki konuşmalarından kesitlerin ve bu hafta katıldığı Babala TV’deki “Mevzular Açık Mikrofon” programını Kent Meydanı’nda kurduğu LED ekranla yayınlamak istedi. Dün akşam 21.00’e kadar izinli olarak yapılacak gösterim, elektrik kesintisi nedeniyle aksamasına karşın teknik sorunlar giderilerek yayınlanmıştı. Cumartesi günü yine Kent Meydanı’nda yapılacak olan gösterime bu kez AKP “sadece karalama niteliği taşıdığı” gerekçesiyle itiraz ederek, yayının engellenmesini talep etti. Talep, CHP ve İYİ Partili üyelerin muhalefet şerhine karşın Osmangazi İlçe Seçim Kurulu tarafından kabul edilerek yarın yapılacak olan gösterim yasaklandı.

    “HALKIN GERÇEKLERİ ÖĞRENMESİNE KARŞI ÇIKIYORLAR”

    Verilen kararı hukuksuzluk olarak değerlendiren CHP Bursa İl Başkanı, avukat Turgut Özkan şunları söyledi:

    “Dün Bursa’da seçim propagandamızı yapabilmek için Kent Meydanı diye anılan yerde LED ekranımızı kurduk fakat seçim propagandamıza ve gerçeklere tahammülü olmayan AKP, İlçe Seçim Kurulu’na başvurarak propagandamızı yasakladılar. Alınan kararın içeriğine bakıldığında sudan sebeplerle itiraz edildiğini, Kent Meydanı’nın Bursa Valiliğince resmi miting alanı olarak ilan edilmesine karşın bunun göz ardı edildiğini görüyoruz. LED ekran kurulumunun yasaklanması tamamen hukuksuzdur. Bunun siyasi olduğunu düşünüyoruz. Devletin her türlü imkanını hukuksuzca sonuna kadar kullanan AKP iktidarının, muhalefetin varlığına bile katlanamadığını zaten biliyorduk. Teknik imkan ve yöntemlerden yararlanarak propaganda yapma imkanımızı elimizden almaya çalışıyorlar. Ancak biz bu karara itiraz ettik. Kararın itirazı durumuna göre tekrar LED ekranı kurmayı düşünüyoruz. Ancak rahatsız oldukları konunun 24 saatte 20 milyon kişinin izlediği, sosyal medyada izlenen içerikler olduğunu anladık. Halkın gerçekleri öğrenmesine karşı çıkmak, halkın gerçekleri öğrenmesini engellemek için yaptıklarını düşünüyoruz. Bu yasakçı zihniyetle özgür Türkiye seçenekleri arasında vatandaşlarımız tercihte bulunacaktır. Vatanını seven 28 Mayıs’ta sandığa gitsin diyoruz.”

  • Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapalım”

    Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapalım”

    Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş; “Sandıktan değişim çıkmazsa ekonomide ve demokraside felaket olacak. Artık bu işin üçüncü turu da yok! Sayın Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapalım, Türkiye nefes alsın. Sandığa gidin, 1 nefes için 1 oy verin” dedi.

    Edirne Cezaevi’nde tutuklu olan Selahattin Demirtaş, avukatları aracılığıyla kullandığı Twitter hesabında, 28 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanı ikinci tur seçimi için “Kılıçdaroğlu’na oy verin” çağrısı yaptı. Demirtaş’ın bugün yaptığı açıklama şöyle:

    “Sandıktan değişim çıkmazsa ekonomide ve demokraside felaket olacak. Artık bu işin üçüncü turu da yok! Sayın Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapalım, Türkiye nefes alsın. Sandığa gidin, 1 nefes için 1 oy verin.”

  • “Kredi kartı borçlarına kesin çözüm getireceğiz”

    “Kredi kartı borçlarına kesin çözüm getireceğiz”

    Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Kredi kartı borcundan dolayı dara düşen vatandaşlarımız, bu çağrım size. Vatanını seven sandığa gelsin” notuyla bir video yayınladı. Kılıçdaroğlu, iktidara gelir gelmez bireysel kredi kartı borçlarına kesin çözüm getireceklerini, borçları Hazine’nin üstleneceğini belirterek, “Bankalarla masaya oturacağız ve belli bir kırımla bu borçları üstleneceğiz. Kredi kartı borcunun sadece anaparası tahsil edilecek, o da 36 ay taksitle. Faizin tamamı silinecek…28 Mayıs artık bir seçimin ötesinde bu ağır borçlardan kurtulma veya ülkece borç batağına saplanma referandumudur” dedi.

    Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu akşam Twitter hesabından; “Kredi kartı borcundan dolayı dara düşen vatandaşlarımız, bu çağrım size. Vatanını seven sandığa gelsin” notuyla bir video yayınladı. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

    “BİRİKMİŞ BORÇLARINIZI, DEVLETİMİZİN HAZİNESİ BANKALARDAN DEVRALACAK. BANKALARLA MASAYA OTURACAĞIZ VE BELLİ BİR KIRIMLA BU BORÇLARI ÜSTLENECEĞİZ”

    “Sevgili vatandaşlarım. Zor durumda olduğunuzu biliyorum. Borçlarınızı ödemekte büyük zorluklar çektiğinizi de biliyorum. İcra dairelerindeki milyonlarca dosyayı da biliyorum. İktidara gelir gelmez bireysel kredi kartı borçlarınıza kesin çözüm getireceğim. Erdoğan’ın sebep olduğu ekonomik buhran yüzünden birikmiş borçlarınızı, devletimizin hazinesi bankalardan devralacak. Bankalarla masaya oturacağız ve belli bir kırımla bu borçları üstleneceğiz.

    “KREDİ KARTI BORCUNUN SADECE ANAPARASI TAHSİL EDİLECEK, O DA 36 AY TAKSİTLE. FAİZİN TAMAMI SİLİNECEK”

    Borç altında ezilen vatandaşımız için kolaylaştırıcı ödeme çözümleri sunacağız. Kredi kartı borcunun sadece anaparası tahsil edilecek, o da 36 ay taksitle. Faizin tamamı silinecek. Böylece yüz binlerce vatandaşımız bu yükün altında ezilmekten kurtulacak. Rahat bir nefes alacak. Borç batağı yüzünden yuvalar dağılmayacak.

    “28 MAYIS ARTIK BİR SEÇİMİN ÖTESİNDE BU AĞIR BORÇLARDAN KURTULMA VEYA ÜLKECE BORÇ BATAĞINA SAPLANMA REFERANDUMUDUR”

    Sevgili yurttaşlarım. 28 Mayıs artık bir seçimin ötesinde bu ağır borçlardan kurtulma veya ülkece borç batağına saplanma referandumudur. Vatanını seven, yarınını düşünen sandığa gelsin, oy versin.”

  • “Benim karşıma çıkmaya cesaret edemez”

    “Benim karşıma çıkmaya cesaret edemez”

    Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Erdoğan benim karşıma çıkmaya cesaret edemez. Ama ben yine de TRT’de çağrımı tekrarladım” notuyla Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu için TRT’de yaptığı propaganda konuşmasını sosyal medya hesabından paylaştı.

    Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Erdoğan benim karşıma çıkmaya cesaret edemez. Ama ben yine de TRT’de çağrımı tekrarladım” notuyla dün Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu için TRT’de yayınlanan propaganda konuşmasını sosyal medya hesabından paylaştı. Kılıçdaroğlu, propaganda konuşmasında şunları söylemişti:

    “Sevgili halkım, bugün çok değerli bir davet için karşınızdayım. 14 Mayıs geride kaldı. Millet seçimini yaptı ve ben sandıkta Erdoğan ile baş başa kaldım. Artık yalnızca o ve ben varız. Sakın yanlış düşünmeyin, o parti bu parti yok. Artık sandıkta birbirine taban tabana zıt iki farklı anlayış var. Şimdi tarafsızlığı ile dünyaya ün salmış TRT ekranlarından yüksek cesareti ile gönüllere taht kurmuş, bir kişiye sesleneceğim.

    “ÇIK KARŞIMA VE MİLLETİMİZ, ONUN DERDİNİ BİLENİ DE O DERTLERİ KİMİN ÇÖZEBİLECEĞİNİ DE BU VATANI KİMİN SEVDİĞİNİ DE GÖRSÜN”

    Erdoğan, sana devletin televizyonu TRT’den sesleniyorum; gel, çekinme. İkimiz de er meydanına çıkalım, devletin televizyonu TRT’de, senin istediğin gazetecilerin sorularını yanıtlayalım. İstersen halk da soru sorsun. Sen ki kendine reis dedirten, sen ki bir dünya lideri herhalde Bay Kemal’den çekinmezsin. E çık karşıma ve milletimiz, onun derdini bileni de o dertleri kimin çözebileceğini de bu vatanı kimin sevdiğini de görsün. Varsın, kararını versin.

    “PKK İLE MASAYA OTURAN, GİZLİ SAKLI MÜZAKERELER YÜRÜTEN KENDİSİDİR”

    Sevgili halkım, Erdoğan benim karşıma çıkmaya cesaret edemez. Çünkü o da çok iyi biliyor ki; PKK ile masaya oturan, gizli saklı müzakereler yürüten kendisidir. Kahraman ordumuza kumpas kuranlara yol veren kendisidir. Bir milletin namusu olan ordunun kozmik odasını teröristlere açan kendisidir. 10 milyon düzensiz göçmeni, bile isteye vatanımıza sokan kendisidir. Yabancılara, el altından konut karşılığı vatandaşlık satan kendisidir. Milletin öz evladını, mülteciye çeviren bırak ev araba almayı, kira bile ödeyemeyecek duruma düşüren kendisidir. O biliyor da maalesef TRT de bu gerçekleri sizlere göstermiyor. Bu konuşmayı, TRT istediği için değil; kanunen mecbur oldukları için yayınlıyorlar. Benim güzel halkım, görün, tanıyın, bu vatanı, bu milleti kimin sevdiğini bilin.”

  • “Geri kabul anlaşmasını feshedeceğiz”

    “Geri kabul anlaşmasını feshedeceğiz”

    Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Suriyelilerin kendi ülkelerinde daha rahat edeceğine inanıyorum. Evet, Suriye’de meşru hükümetle oturacağız, anlaşacağız, buradan gidenlerin can ve mal güvenliği sağlayacağız. Eğer Avrupalılar, Suriyelilerin haklarını korumazlarsa onların evlerini, yollarını, hastanelerini yapmak için para vermezlerse; Geri Kabul Anlaşması’nı feshedeceğiz. Burası sığınmacı deposu olmayacak” dedi.

    Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Babala TV’de Oğuzhan Uğur’un konuğu oldu. Kılıçdaroğlu, programa katılan yurttaşların sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun sosyal medya paylaşımlarıyla ilgili bir soru üzerine salonda bulunan Kaftancıoğlu’na söz verdi. Kaftancıoğlu, şöyle konuştu:

    “BİR İNSAN HAKLARI AKTİVİSTİ OLARAK BENİM GİBİ DÜŞÜNMESE BİLE YAPILAN İŞİN YANLIŞ OLDUĞUNU SÖYLEMEME ENGEL DEĞİLDİR”

    “Şunu ifade edeyim ben bir kadınım, bir hekimim, bir insan hakları savunucuyum, Sakine Cansız’ın kim olduğunu ben hatırlatayım. Sakine Cansız, PKK terör örgütünün kurucularından biridir. Nokta. Sakine Cansız, PKK terör örgütünün kurucularından birini güçlü devlet, devletin güvenlik görevlileri yakalar. Hukuk karşısında suçu neyse, cezası neyse onu hapishanede yatırır. Sakine Cansız denilen kişi Avrupa’nın orta yerinde o dönemki haberlere bakarsanız göreceksiniz bugünkü iktidarın da benim söylediklerimden iktidar temsilcilerinin söylediği bir şekilde Avrupa’nın orta yerinde infaz edilmiştir. Sakine Cansız, terör örgütünün kurucusu, Avrupa’nın orta yerinde gayet lüks bir şekilde yaşarken onun yeri terör örgütü kurucusuysa bu ülkeyi yönetenler tarafından tutuklanıp cezaevinde olması gerekir. Yine gidip birileri tarafından kim olduğunu ben bilemem infaz ediliyorsa eğer biraz önce Sayın Genel Başkanımız çok kıymetli bir şey söyledi her şeyin esası adalettir. Ne olursa olsun kim olursa olsun hiç kimsenin cezasının karşısında suçunu çekmek sorumluluğu vardır. Yargının o cezayı verme görevi vardır ama hiç kimsenin infaz edilmesi en azından benim bir kadın olarak, bir insan hakları aktivisti olarak benim gibi düşünmese bile yapılan işin yanlış olduğunu söylememe engel değildir.

    “AHİM’DE NE YAZIK Kİ SENİN KADAR BENİM DE AĞRIMA GİDİYOR; DEVLETİN KURULLARI VE ORGANLARI ARACILIĞIYLA CİNAYETLER İŞLENDİĞİNİ MAHKEME KARARLARINDA GÖRÜYORUZ”

    Devlet sorumlu, sosyal devlet bizlere, sizlere tırnak içinde söylüyorum ‘kutsal devlet’ kavramı dayatılıyor. Devletler soyut kavramlardır, devletleri hükümetler yönetir. Vatandaş olarak devletin de verdiğimiz vergiler dahil hesabını sorduğumuzda biraz önce şu arkamdaki kız kardeşimizin söylediği hayallerini gerçekleştireceğiz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde devletin organları vardır, AHİM kararıyla devletin kolluk kuvvetleri aracılığıyla hukuk esastır demi, devletin kolluk kuvvetleri aracılığıyla Hrant Dink’in öldürüldüğünün AİHM kararı vardır. Devlet soyut bir kavramdır. Mahkeme kararı ile bu varsa burada benim katil devlet dememdeki amaç, Hrant Dink’in öldürülmesiyle bellidir ama katil devlet sizin kadar benim de ağrıma gidiyordur. Çünkü devletler vatandaşını öldüren mekanizmalar aracılık etsin diye değil o mekanizmalar vatandaşını korusun diye güçlü toplum, güçlü devlet olduğumuzda bunları ortadan kaldıracağızdır. Bunun yolu da devleti soyutlayarak değil sorumlu devletin talebini vatandaşlar olarak yapacağız ki bu topraklardaki hepimiz kutsal kavramlar değil sorumluluk üzerinden yapılan yanlışları ifade ettiğimizde ortaya çıkaracağız. AHİM’de ne yazık ki senin kadar benim de ağrıma gidiyor; devletin kurulları ve organları aracılığıyla cinayetler işlendiğini mahkeme kararlarında görüyoruz.”

    Kılıçdaroğlu’nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

    “SİZ RESMEN DAVET EDER, KIRMIZI HALILAR İÇİNDE DAVET EDERSENİZ BURADA AĞIRLARSANIZ OLMAZ.”

    “YPG konusunu önce onu açıklayayım, Salih Müslim’i Türkiye’ye resmi olarak davet ettiler. Devletin kendi kurumu, yetkilileri bunun bir terör örgütü olmadığını açıkladı. Devlet iki şekliyle görüşür, devlette 27,5 yıl çalışmış birisi olarak bir; devlet perdenin arkasında görüşür ona bir şey demem. İki, devlet resmen görüşür. Burada resmen görüşme var sorun orada. Resmen görüşme olmasa bir sorun yok gider görüşür. Siz resmen davet eder, kırmızı halılar içinde davet ederseniz burada ağırlarsanız olmaz. İşin gerçeğini bilelim ama siz yine de eleştirinizi yapın ona saygılıyım. Şu anda terör örgütü. Çünkü devlet diyor ki terör örgütü, baştan terör örgütü değil diyordu.

    “BENİM İTİRAZ ETTİĞİM ENERJİ KONUSUNDA RUSYA’YA TÜRKİYE’NİN BAĞIMLI HALE GELMESİ”

    Rusya ile ilişkilerimizin iyi olmasında itirazım olmaz. Bazı teknolojik altyapıları, cam sanayi gibi petrokimya gibi Rusya’dan aldık. Ama benim itiraz ettiğim enerji konusunda Rusya’ya Türkiye’nin bağımlı hale gelmesi. Bu bağımlılık son derece tehlikelidir ve Türkiye’nin ileride başına büyük sorunlar açabilir. Siz hala diyorsunuz ki ‘Moskova ile anlaşma yaptık burada bir gaz merkezi kuracak.’ Zaten güle oynaya gelip gaz merkezi kuracak yüzde 30-40’lık bağlantı yüzde 90’a çıkacak. Sizi teslim almış olacak. Ne dedi Gazi Mustafa Kemal; ekonomik bağımsızlık. Enerjide ekonomik bağımsızlığı kaybediyorsunuz. Doğu Akdeniz’de gaz çıkıyor değil mi? Doğu Akdeniz’deki gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya götürebilirsiniz ve enerjinin maliyetini 3,5-4 sente kadar indirebilirsiniz, biz bunu yapacağız. Bir başka ülkeye yüzde 70 oranda bağımlı hale getirmek onun esiri haline getirmektir.

    “BEN DE DİYORUM Kİ MADEM PARA VAR 1 YILDA YAPIYORSUN BEN HİÇ ALMAYACAĞIM, NİYE ALAYIM PARAYI ONUN OLSUN”

    Deprem evi maliyetlerini nerede karşılıyorsunuz? Erdoğan ne dedi; ‘Evleri yapacağım 1 yıl sonra teslim edeceğim’ demek ki para var. Ben de diyorum ki madem para var 1 yılda yapıyorsun 2 yıl da almıyorsun, ben hiç almayacağım, niye alayım parayı onun olsun. O evlerin yapımında hata var o hataya göz yuman kamudur, anayasa gayet açıktır onu da söyledim. Devlet o evleri yapmak ve ücretsiz vermek zorunda. Sadece onu değil dava açılırsa evindeki buzdolabının, mobilyasını parasını alabilir.

    “300 MİLYAR DOLAR TEMİZ PARA GETİRECEĞİZ YATIRIM YAPACAĞIZ”

    Bir başka şey 300 milyar dolar. Ben yurtdışından getireceğim, evet getireceğim sadece demokrasi istiyorlar, temiz para, uyuşturucu parası değil. 8 sefer kanun çıkardılar uyuşturucu baronlarının parasını getirmek için itiraz ettik. Bana telefonunuzu verirseniz ilgili kanunu size göndereceğim. Ama dönüp bana diyeceksiniz ki ben bunu görmemiştim. Söz veriyorum göndereceğim. Üstelik son bir kanunda diyor ki; ‘Getirilen paranın kaynağı asla sorulmayacaktır’ onu da göreceksiniz orada. 300 milyar dolar temiz para getireceğiz, yatırım yapacağız.

    Benim genel başkanlığım ve Türkiye’deki demokrasi ile ilgili Arap dünyasını karşılaştırdınız. Türkiye ne Avrupa ne Arap dünyası arasında, Türkiye’nin kendine özgü koşulları vardır ve o koşullar içinde demokrasisini geliştirmeye çalışan bir ülkedir ve bu demokrasinin gelişmesi için de elimizden gelen çabayı gösteriyoruz.

    “BURASI SIĞINMACI DEPOSU OLMAYACAK. AVRUPALI RAHAT ETSİN DİYE BİZ BUNLARIN BÜTÜN SIKINTILARINA KATLANIYORUZ”

    (Mülteciler üzerine Kılıçdaroğlu’nun dönüş açıklamalarıyla ilgili bir film gösterildi) Burada Suriyelilerle ilgili şöyle bizim gencecik fidan gibi askerlerimiz şehit olurken onların fidan gibi beyleri bizim sokaklarımızda volta atıyor. Yaşlıyı, çocuğu, kadını kabul ederim ama Kilis Ticaret Odası Başkanı bana ne dedi biliyor musunuz? ‘Böyle devam ederse 4-5 yıl sonra Kilis Ticaret ve Sanayi Odası’nın başkanı bir Suriyeli olacak. Ben Suriyelilerin kendi ülkelerinde daha rahat edeceğine inanıyorum. Evet Suriye’de meşru hükümetle oturacağız, anlaşacağız, buradan gidenlerin can ve mal güvenliği sağlayacağız. Eğer Avrupalılar Suriyelilerin haklarını korumazlarsa onların evlerini, yollarını, hastanelerini yapmak için para vermezlerse Geri Kabul Anlaşması’nı feshedeceğiz, beyler gitsinler Avrupa’ya burada ne işi var? Burası sığınmacı deposu olmayacak. Avrupalı rahat etsin diye biz bunların bütün sıkıntılarına katlanıyoruz. Düzelteceğiz, göreceksiniz.”

    “ÖYLE GİZLİ KAPAKLI BİR ŞEY YOK ÇÜNKÜ DEVLETİN POLİSİ DE YANIMDA. 8 SAAT NEREYE GİTTİ, NEREYE KAYBOLDU? ARZU EDEN O YOLU GİDER, GEZER 8 SAATLİK YOLU BULUR”

    (ABD ziyaretine ilişkin soru üzerine) Boston’da MIT’e gittim dünyanın bir numaralı teknoloji üniversitesi. Türk hocalar vardı. Acaba biz Türkiye’de iktidar olduğumuzda o teknolojik buluşları kendi ülkemizde hayata geçirebilir miyiz diye onlarla görüşmeler yaptım. Arkasında başka bir üniversite geçtim. New York’ta bizim bir planımız vardı, oradan Washington’a geçecektim. Planımız şuydu; buradan kaçırılan paralarla New York’ta Manhattan’da 35 katlı gökdelen yapmışlardı. Boston’dan bindik arabaya ve o arabayla 8 saatlik bir yolla Manhattan’a geldik. O 35 katlı gökdelenin önünde küçük bir video yaptık. Bu binanın üzerinde de hiçbir etiket yok ama biz biliyoruz kimlere ait olduğunu. Erdoğan ailesinin kurduğu bir vakfa ait orası 35 katlı bir bina, onun görüntüsünü aldık ve ondan sonra Washington’a geçtim. Boston’da New York’a uğrayıp oradan Washington’a geçişim 8 saat. Öyle gizli kapaklı bir şey yok çünkü devletin polisi de yanımda. 8 saat nereye gitti, nereye kayboldu? Arzu eden o yolu gider, gezer 8 saatlik yolu bulur. Bu 8 saat içerisinde sadece ve sadece Washington’a giderken bir benzin istasyonunda araca akaryakıt aldık. Burada bir vakıf var o vakfın başkanı Erdoğan ailesi, orada da bir vakıf var o da Erdoğan ailesi.

    Buradan milyon dolarlar gidiyor oraya o binalar yapılıyor. Diyeceksiniz ki bu rakamları nereden buldun? Çünkü Amerikan hükümeti ciddi bir hükümet, diyor ki; yurtdışından bir para geliyorsa ben bunu kamuoyuna açıklarım ve Amerikan Hazine Bakanlığı’nın internet sitesinde bütün bu rakamlar yazılı, buradan giden dolarla yazılı. Size de tavsiye ederim arada bir bakarsanız.”

    (Akkuyu Şirketi ve Enerji Bakanlığı ortaklığı ile yurtdışında eğitim görmüş ve Akkuyu şirketinde çalışma sözü verilmiş bir gencin yaşadığı mağduriyetiyle ilgili soru üzerine) Hiç endişe etmeyin orada görevinizin başında olacaksınız. Akkuyu zaten başlandı bitmesini isteyeceğiz. Başlangıçta taahhüt edilen fiyat çok yüksekti, dünyada enerji fiyatları artınca o makul bir düzeye indi. Türkiye’nin çıkarlarını korumak için gereğini yapacağız. Ama var olan sözleşmelerde taahhütler nedir, hangi yükümlülükler var onları bilmiyoruz, bilince o konuda o sağlıklı cevaplar vereceğiz.

    “MÜLTECİ AYRI, SIĞINMACI AYRI İKİSİNİ BİRBİRİNDEN AYIRMAK LAZIM”

    (Mültecilerle ilgili soru üzerine) Bakın siz tabi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni anladığım kadarıyla yeteri kadar analiz edememişsiniz. Türk soyu ile ilgili zaten bizim özel bir bağımsız birimi var Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin… Dolayısıyla bu özel birim Türk Cumhuriyetleri ile ve Türk soyu olan gruplarla olan ilişkisini zaten sürdürüyor. Burada herhangi bir endişe yok, kaygı yok. Artı İçişleri Bakanlığı’na bağlı ve bu bölüm gerçekten de güzel hizmetler yapıyor. Biz herkesi göndereceğiz derken bunun belli kuralları olacak. Devlet dediğiniz gibi kurum, benim dediğim gibi hemen yakasına yapışıp gönderelim diye öyle bir kural yok. Onun alt yapısını oluşturacaksınız. Can ve mal güvenliğini sağlayacaksınız ve ondan sonra göndereceksiniz, parayı da AB’den alacaksınız ve bunları yapacaksınız. Çünkü burada asıl sorunu yaşayan AB, bize geri kabul anlaşmasını dayattılar, imzaladık. Biz şimdi bakıyoruz. İsterlerse veriyor, istemezlerse vermiyorlar. Biz sığınmacı deposu değiliz. Mülteci ayrı, sığınmacı ayrı ikisini birbirinden ayırmak lazım.

    “MERKEZİ YÖNETİMİN YEREL YÖNETİMLER ÜZERİNDE VESAYET HAKKI VAR. O VESAYET HAKKI KALKMADIĞI SÜRECE HERHANGİ BİR SORUN YOK”

    (Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’yla ilgili soru üzerine) Önce şu konuda bir anlaşmamız lazım. 1930’lu yıllarda çıkan Belediye Kanunu’nda, ‘Belediyeler mali ve idari açıdan özerktir’ diye yazar 1930’larda… Bugünkü kanunda da aynısı yazar. Neden? Çünkü belediye Başkanını belde halkı seçer. Ayrı bir bütçesi var. Nasıl TBMM varsa onların da belediye meclisleri var. Ama merkezi yönetimin vesayeti asıldır, esastır. Belediyeler kendi bağımsız olarak, ‘ben bağımsız bir devletim’ diyemezler. Her belediyenin kendine ait bir de özel logosu vardır. Ankara Büyükşehir’in, İstanbul Büyükşehir’in, Antalya’nın, Diyarbakır’ın, Trabzon’un ayrıca logoları vardır. Buradaki özerklikten kastedilen ‘bunlar ayrı devlet olacak.’ Yok efendim nereden çıktı öyle ayrı bir devlet olması? Böyle bir şey yok ama bu algı sürekli yerleştirilmeye çalışılıyor. Rahmetli Ecevit’in döneminde Yerel Yönetim Özerklik Şartı’nı öngören kanun çıktı Meclis’ten. Bizim zamanımızda değil, o dönemde çıktı kanun ama Türkiye bazı maddelerine çekince koyduğu için duruyor. Elbette ki siz terörle mücadele edeceksiniz, terörün bu topraklardan silinmesini isteyeceksiniz ve ne gerekiyorsa onu yapacaksınız. Yoksa efendim, işte ‘falan belediye özerk olacak’ zaten belediye özerk ama orası bağımsız değil. Özerklik ile bağımsızlık ayrı, üniversite özerktir ama üniversite Türkiye’nin üniversitesidir. Belediyelerin de zaten özerkliği kendi yasalarında var, ben koymadım. 1930’lardan beri gelen uygulama böyle, sadece bizde değil bütün dünyada böyle aslında… Dolayısıyla yerel yönetimlerle merkezi yönetim arasında bağ var. Bu bağ da aslolan merkezi yönetimdir. Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerinde vesayet hakkı var. O vesayet hakkı kalkmadığı sürece herhangi bir sorun yok. Vesayet hakkını kaldırmaya da zaten bizim niyetimiz yok.

    “YANİ İMAM HATİP’TE OKUYAN ÇOCUĞUMUZ DA ÇOK NİTELİKLİ BİR EĞİTİM ALMALI, FEN LİSESİ’NDE OKUYAN ÇOCUĞUMUZ DA ÇOK NİTELİKLİ BİR EĞİTİM ALMALI”

    Eğer bir toplum gerçekten yükselmek istiyorsa, dünyada saygınlığı kazanmak istiyorsa eğitim sistemini çağdaş anlamda yeniden yapılandırmak zorundadır. Eğitimin temel özelliği okula başladığı andan itibaren, çocuğun merak duygusunu büyütürseniz, sorgulama hakkını ona verirseniz, o eğitim başarılı bir eğitim demektir. Yani analitik olması lazım eğitimin, ezberci bir eğitimden uzak olması lazım. Önemli olan eğitimin aynı zamanda eğitimciler tarafından programlanıp ve politikalarının belirlenmesi lazım. Yani siyasetçi olarak ben eğitim, ‘gel şöyle okuyacaksın, şu dersi okuyacaksın’ benim dememem lazım. Bu tamamen pedagogların, eğitimcilerin, hocaların işi… Bütün gelişmiş ülkeler eğitimi bu çerçevede ele alıyorlar. Benim de şahsen düşüncem eğitimi bu çerçevede ele almak, yeniden yapılandırmak, sıcak siyasetin tümüyle dışına çıkarmak. Her alanda nerede olursa olsun, eğitimin bu çerçevede ele alınması lazım. Yani imam hatipte okuyan çocuğumuz da çok nitelikli bir eğitim almalı, fen lisesinde okuyan çocuğumuz da çok nitelikli bir eğitim almalı. Aynı zamanda eğitimin üretime dönük olması lazım. Bütün organize sanayi bölgelerinde teknoloji liselerinin kurulması lazım. Eğitim alan çocuğun, eğitimi belli bir yılından itibaren, örneğin 2’nci yıldan itibaren organize sanayi bölgesinde aldığı eğitime paralel kurs görmesi lazım, staj görmesi lazım. O süre içerisinde sosyal güvenlik primlerini, devlet tarafından ödenmesi lazım. Mezun olduğunda ise işi hazır olacak. Yani iş garantili eğitim bir anlamda. Aslında bunu dünyanın pek çok ülkesi uyguluyor. En başarılı olan ülke de Finlandiya… Finlandiya modelini anlatmak için Finlandiya’dan eğitim reformunu yapan bakan yardımcısını Türkiye’ye davet ettik. Eğitim reformunu Finlandiya’da nasıl gerçekleştirdiklerini de anlattı. Eğitimi yeniden yapılandırmak lazım. YÖK denen belayı kaldırmak lazım. Üniversitelerde bilgiyi, bilimi egemen kılmak lazım. Farklı düşüncede olan hocaları, ‘sen farklı düşüncedesin’ diye üniversiteden atmamak lazım. Yani yapılacak çok şey var aslında ama işin özü merak duygusunu büyütmek, buradan başlayıp eğitimi geliştirmek lazım.

    “CANLILARIN HEPSİNİN HAYATINI KURTARMAMIZ LAZIM VE ONLARA SAHİP ÇIKMAMIZ LAZIM. ÇÜNKÜ ONLAR OLMASA ZATEN BİZ OLMAYIZ”

    (Hayvan haklarıyla ilgili soru üzerine) Bizim dışımızdaki bütün canlıların hakkını ve hukukunu kurumak lazım. Kurdun, kuşun, köpeğin ne olursa bütün canlıların hakkını korumak lazım. Beni en çok orman yangınlarında kaplumbağaların bir yere gidememesi ve onların yanması. Anız yakılıyor, anız yakıldığında pek çok canlı hayatını kaybediyor. Bir ara Diyanet İşleri Başkanlığı’na, ‘ne olursunuz bu anız yakmalarının en azından günah olduğunu, canlıların yandığını burada ifade edin, diye o da ‘birkaç kez bu konuda duyuru yaptık’ diye de bana söyledi. Doğru, canlıların hepsinin hayatını kurtarmamız lazım ve onlara sahip çıkmamız lazım. Çünkü onlar olmasa zaten biz olmayız. Dolayısıyla bütün canlıları korumak gerekiyor.

    “NE EV NE DE ARABA ALMA ŞANSINIZ YOK, BUNUN ÇÖZÜM YOLU İSTİHDAM ALANI YARATMAK VE DOLAYISIYLA TÜRKİYE’Yİ BÜYÜTMEKTEN GEÇER”

    (Cumhurbaşkanı olduğu takdirde gençlere yönelik adımlarının ne olacağı sorusu üzerine) Kişi başına gelir çok düştü. 12 bin dolardan bazı illerde 7 bin dolara bazı illerde 8 bin dolara düştü. Daha önce asgari ücretin iki buçuk katı olan en düşük memur aylıkları asgari ücretin de altına düştü bazı yerlerde… Dolayısıyla sizin ne ev ne de araba alma şansınız yok. Bunu baştan ifade edeyim. Bunun çözüm yolu birisine bağışta bulunmak değil, kişi başına geliri artırmak, milli geliri artırmak, üretimi artırmak, istihdam alanı yaratmak ve dolayısıyla Türkiye’yi büyütmekten geçer. Türkiye’yi büyütürken de vergi politikasıyla ve bütçe politikasıyla gelir dağılımını dengelemeniz lazım. Bu bugünden yarına olacak bir şey değil. Bu ancak belli bir zaman dilimi içinde planlama yapılarak ancak sağlanabilir. Bütün dünya da böyle yapıyor. Var olan hükümet, Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapattığı için böylesine garabet bir durum ortaya çıktı.

    “KENTSEL DÖNÜŞÜM İSTANBUL’DA YAPILMASI GEREKİYOR AMA KENTSEL DÖNÜŞÜM UZUN SÜREDİR YAPILMIYOR”

    İstanbul için çok geç kalındı kentsel dönüşümde… Bir arkadaşımız söyledi, ‘deprem bölgesinden konteynerler gelecek’ falan zaten bu konteynerlerin sökülmesi, ambalajlanması ve bir yerde tutulması lazım. Bir yerde deprem olduğu zaman süratle o konteynerlerin tekrar, bunu yapacak olan da AFAD’dır veya Kızılay’a devredilir, Kızılay’ın yapması lazım. AFAD’ın bağımsız bir kuruluş olarak ortaya çıkması, ayrı bir bütçe olması ve kent planlaması konusunda, tek yetkili olması lazım. Böylece fay hatları üzerinde AFAD’ın konut yapılmasına izin vermemesi lazım. AFAD’ın böylece yeniden sıfırdan planlanması gerekiyor. Kentsel dönüşüm İstanbul’da yapılması gerekiyor ama kentsel dönüşüm uzun süredir yapılmıyor İstanbul’da çünkü birden fazla kişi yetkili ve bu yetkililer bir araya gelemiyorlar ve karar veremiyorlar. Ciddi bir sorun var. Bunun için bir özel yasanın çıkması lazım kentsel dönüşümle ilgili bu özel yasa çerçevesi içinde sorunun çözülmesi gerekiyor.

    “BİR KİŞİNİN KALKIP DA ‘ASKERİ ÇEKİYORUZ, BEYLER YARIN SABAH ŞURAYA GİDİYORUZ’. OLMAZ, DEVLET BÖYLE YÖNETİLMEZ”

    (Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda Suriye ve Irak’ta PYD terörü bitmeden Türk askerinin çekilip çekilmeyeceği sorusu üzerine) Afyon’la ilgili evet muhafazakar bir yer biliyorum. Milliyetçi bir damarı oldukça güçlü olan bir yer onun da farkındayım. ‘Vatana ve bayrağa oy veriyorlar’ diyorsunuz evet vatan ve bayrak dediğiniz zaman akan sular bir anlamda duruyor. Suriye’de, Irak’ta asker çekilecek mi? Bakın arkadaşlar devlet ayrı bir organdır. Ben ‘çekilecek’ dediğim zaman devlet hemen gidip de bunu çekmez. Bizim kuracağımız devlette, inşa edeceğimiz devlette Milli Güvenlik Kurulu vardır. Milli Güvenlik Kurulu’na siz danışmadan, ‘askeri çekeceğiz, çekmeyeceğiz, ne diyorsunuz’ demeden, bir kişinin kalkıp da ‘askeri çekiyoruz, beyler yarın sabah şuraya gidiyoruz’. Olmaz, devlet böyle yönetilmez. Devlet kendi çıkarları üzerine, ülkenin çıkarları ve o ülkede yaşayan insanların çıkarları üzerine politika oluşturur. O çerçevede bakmak lazım. Elbette ki bizim askerler geri çekilecek ama Türkiye gerekli güvenliği aldıktan sonra o askerlerimiz çekilecek. O güvenliği almadan siz çekerseniz başka sorunlar çıkar karşınıza bunu böyle bilmenizi isterim.

    “DEPREMİN İKİNCİ GÜNÜ HİÇBİR LİDER DAHA O BÖLGEYE GİTMEMİŞKEN O BÖLGEYE GİDEN KİŞİ BENİM”

    Korku ikliminden toplumun kurtulması lazım. Korku ikliminin olduğu bir yerde insanlar düşüncelerini özgürce açıklayamazlar onu ifade edeyim. Liderler ileri görüşlü olmalıdır ama liderler ileri görüşlü olacak ama liderleri yönlendiren devletin bürokrasisidir. Devlet ayrıdır, siyasi partiler ayrıdır. Devlet ayrıdır, Kılıçdaroğlu ayrıdır. Devlet ayrıdır, Erdoğan ayrıdır. Erdoğan devlet değil, ben de devlet değilim. Devlet bakidir, siyasi partiler geçicidir. Şöyle bir algı yerleştiriliyor, ‘bir kişi geliyor devlet odur.’ Öyle bir devlet yok dünyada, 21’inci yüzyılda öyle bir devlet yok. Dolayısıyla devletin hafızası bürokrasidedir ve bürokrasisinin de liyakatle oluşturulması lazım. Yani işi ehline teslim etmeniz lazım. Siyaset, ana ilkeyi belirler, bürokrasi ona uygun olarak yasal alt yapıyı hazırlar ve o çerçevede hareket eder. Dolayısıyla ‘zor koşullarda oy kullanıldı’ dediniz. Evet zor koşullarda oy kullanıldı. Ben depremin ikinci günü hiçbir lider daha o bölgeye gitmemişken o bölgeye giden kişi benim. Depremzedelerle oturup konuşan kişi benim. Feryat edenleri dinleyen kişi benim ama o gürültü ve patırtı içerisinde herkes can derdindeydi, herkes mal derdindeydi bir şekliyle… Hiçbir ayrım yapmadığımı da ifade edeyim. Ben AK Parti’nin kurduğu çadırkente de gittim, CHP’nin kurduğu çadırkente de gittim. Onlara da teşekkür ettim, onlara da teşekkür ettim. Çünkü sonuçta bu ülkenin insanı büyük bir acı yaşıyor, o acı hepimizin ortak acısı bu çerçevede baktım.

    “KONUTLARIN NASIL YAPILACAĞINI ANLATAN SİYASETÇİ DEĞİL, KONUTLARIN NASIL YAPILACAĞINI ANLATAN DEVLET MEMURLARI”

    Bir eleştiri, deprem bölgesinde yapılan yardımlar dolayısıyla oy çıkmadı vesaire şöyle oldu diye bir eleştiri, insanlık açısından onu söyleyen kişinin insan olmadığına inanan birisiyim. Yüreğinde sevgi olan, insan sevgisi olan birinin öyle bir cümle kurmaması gerekir. Zaten onun da tamamen provokasyon olduğuna inana birisiyim. Ben hiçbir CHP’linin böyle bir ifade kullanacağını sanmıyorum. Hemen sordum zaten, ‘bunlar kim, bizim CHP’lilerse hemen partiden atalım’ diye… Yok öyle bir şey ama varsa öyle bir şey buluyorsanız, saptıyorsanız asla tutmayız. Tabana hitap edemiyor dediniz CHP, haklısınız tabana hitap edemiyor olabilir. Biraz daha entelektüel takılıyor, halkın anlayacağı dille bunu ifade edemiyor, haklısınız burada… Konutların nasıl yapılacağını anlatan siyasetçi değil, konutların nasıl yapılacağını anlatan, gelen size devlet memurları ama devlet memurlarını siz partili olarak görüyorsunuz. Onlar parti memuru değil onlar devletin memuru, devletin memuru gelecek, binaları, evleri, yolları, köprüleri nasıl yapacak bunu anlatır size ama bürokrat partileştiği için farklı bir algı çıkıyor ortaya onun da altını çizmek isterim.

    “DEPREM BÖLGESİNDE ÇADIRDA DA KALDIM. ORADAKİ İNSANLARIN DRAMINI DA BİLİYORUM”

    ‘Neden sizi göremedik?’ Dediğim gibi ben geldiğimde hiçbir siyasi partinin genel başkanı gelmemişti ama sizinle karşılaşmadık. Ben gecenin 2’sinde Samandağ’a gittim, İskenderun’a gittim. Dediğim gibi bütün yerleri gezdim ve ben 3 kez gittim deprem bölgesine, deprem bölgesinde çadırda da kaldım. Oradaki insanların dramını da biliyorum. Arsuz’da gece yattım, soğukta elbisemi çıkarmadan, üstüme bütün yatakları çektiğim halde sabaha kadar soğukta uyuyamadık ben bunu gayet iyi biliyorum. Bunu bizzat ben yaşadım. Dolayısıyla sizin yaşadığınız acıların tümünü yaşayan bir kişiyim onu da bilmenizi isterim.

    “10 BİN LİRAYI ERDOĞAN CEBİNDEN VERİYORSA EYVALLAH AMA BENİM PARAMI VERİYOR, SİZİN PARANIZI VERİYOR. DEVLETİN PARASINI VERİYOR”

    ‘Recep Tayyip Erdoğan bize 10 bin lira veriyor.’ İşte burada bir yanlış yapıyorsunuz. 10 bin lirayı Erdoğan cebinden veriyorsa eyvallah ama benim paramı veriyor, sizin paranızı veriyor. Devletin parasını veriyor. Devletin parasını AFAD veriyor. AFAD kim? AK Parti’nin yan kuruluşu olsa eyvallah ama değil. Devletin kuruluşu… Devlet size yardım ediyor. 85 milyondan topladığı vergilerden size yardım edecek. Buna kimse karşı çıkmaz ama ‘bunu Erdoğan yapıyor’ derseniz o ayrı bir şey, Erdoğan’ın oluşturduğu politika derseniz ben bunu kabul ederim ama yardımı yapan devletin kendisidir, parti değildir.

    (Atatürk milliyetçiliğinde Türk yerine Türkiyeli kavramı olup olmadığı sorusu üzerine) Bir hukukçu arkadaşımız Türk, Türkiyeli diye aslında Türkiyeli demedim. Türkiye kökenli iki Alman vatandaşı dedim. Covid-19 aşısını bulan, Türkiye kökenli, kökleri Türkiye’de olan iki Alman vatandaşı diye ifade ettim.

    “BEN TAKTIĞI BAŞ ÖRTÜSÜ DOLAYISIYLA EVİNE GİTTİĞİMDE ÇOCUKLAR GİBİ AĞLADIĞINI BİLİYORUM”

    Başörtülü bir arkadaşımızın söylediği arada bir 10 sene var diyorsunuz, dolayısıyla helalleşme kolay mı diyorsunuz. Hayır kolay değil ben öyle bir şey söylemedim. Tam tersine zor bir şeydir ve mağdur olanın yaşadığı mağduriyeti bilmeniz lazım. Ben taktığı başörtüsü dolayısıyla evine gittiğimde çocuklar gibi ağladığını biliyorum, öğretmen kadının nasıl ağladığını biliyorum. Onun derdinin ne olduğunu da gayet iyi biliyorum. Gidip onu ziyaret ettim, onun derdini dinledim. Müfettişlere nasıl ifade verdiğini, hangi sıkıntılara girdiğini, mesleği nasıl bırakmak zorunda kaldığını, bütün bunları anlattı. Ben sadece bir örnek verdim, Ankara’daki bir örnek… Pek çok yerde bunun örneğini verebilirim.

    Sadece o değil… Kuzey Irak’ta 2 askerimiz yakılarak öldürüldü, yakılarak. Bunların katillerinden biri Türkiye’ye geldi ve serbest bırakıldı. Biz bir gazeteci arkadaşımızın yazması üzerine bu tekrar tutuklandı ve hapse atıldı. Bunu kim serbest bıraktı, nasıl serbest bırakıldı bu? Bilmiyoruz. İkinci askerin ailesi hala cenazesi dahi yok, Konya’da o aileye de gittim. Onları da ziyaret ettim. Diyorsunuz ki, ‘bu bir politik maske mi?’ Benim maske takmaya hele hele öyle bir ihtiyacım da yok. Sonuçta bir mağduriyet var, bu mağduriyetin giderilmesi lazım. Bu mağduriyetin aktörü de biz değiliz aslında, aktörü devletin kendisi aslında… Onlar yaptı. Bu dönemde iktidar olmadık ki bütün suç bizim üstümüzde ama bu olayın ortaya çıkması ve devletin bir kanadı bunu desteklerken biz de onu destekledik. Bizim kabahatimiz orada yoksa başka bir yerde kabahatimiz yok.

    “İŞSİZLİK KONUSU TÜRKİYE’NİN EN TEMEL SORUNLARINDAN BİRİSİDİR”

    İşsizlik konusu Türkiye’nin en temel sorunlarından birisidir biliyorum. Muhtarlara birer yardımcı vermek gerekiyor. Belli sayıdaki nüfusa bakan muhtarlara vermek gerekiyor. Evet birer yardımcı vermemiz lazım. Muhtar bir yere gittiği zaman en azından açık kalmalı. Hele şimdi binlerce icra dosyası geliyor ve muhtarın bunu tek başına yapma şansı yok. Bizim bazı belediyelerimiz muhtarlara yardımcı veriyorlar, evet bu bir sorunu çözüyor biraz ama o muhtar, Belediye aleyhine bir şey söylerse, ‘ben elemanımı geri çekiyorum’ der. Biz vermeliyiz ki gerekirse muhtar belediye Başkanını rahatlıkla eleştirebilsin.”

    “GÖRÜŞLERİMİZ FARKLI OLABİLİR AMA BİRBİRİMİZE SAYGILI OLMALIYIZ. KUTUPLAŞMADAN ÇEKİNMELİYİZ, KUTUPLAŞMAMALIYIZ”

    Kemal Kılıçdaroğlu, programın kapanış konuşmasında sözlerini şöyle bitirdi:

    “Birinci aşamada da aslında gelmek istiyordum ama şartlar izin vermedi onun nedeni de şu, aynı gün birden fazla ile gidip miting yapmak zorundaydım. Bazen 3 ile bazen 4 ile, dolayısıyla gelme şansım yoktu. Şimdi ise bu şans doğdu çünkü ikinci tura kalınca miting yapmamaya karar verdik. Sizler de lütfedip kabul ettiniz ben de geldim. Ben ayrıca şunu da istedim her görüşte arkadaşın olmasını ve özgürce soru sorabilmelerini artı benim de samimi olarak cevap vermemi bekliyorlar. Dolayısıyla buradaki temel mesele şu, birbirimizi daha iyi anlamalıyız yani görüşlerimiz farklı olabilir, elbette olabilir. Niye farklı olmasın? Görüşlerimiz farklı olabilir ama birbirimize saygılı olmalıyız. Kutuplaşmadan çekinmeliyiz, kutuplaşmamalıyız. Eğer kutuplaşırsa toplum ayrışır, toplum kavga eder, kimlikler üzerinden siyaset yapmayalım. Siyaseti, depremzedenin evini nasıl yapacağız? İşsizlik sorununu nasıl çözeceğiz? Fiyatlar artıyor, nasıl olacak? Doların nereye gideceği belli değil, nasıl olacak? Kişi başına gelir düşüyor. Bütün bunların hepsini düşünüp bunları çözüm üretmemiz gerekiyor. Ama bir bakıyorsunuz bir yerlerde bir afişler, bir pankartlar, ‘sen şunu yaptın, sen bunu yaptın’ ‘vallahi ben yapmadım’ ‘yok sen yaptın.’ Tam tersine kısır, bir garip sürecin içine Türkiye sokuldu buradan çıkmamız lazım. Hiç endişe etmeyin ikinci turda kazanacağız.”