Etiket: keşif

  • Kanserle mücadelede önemli keşif

    Kanserle mücadelede önemli keşif

    İskoçya’nın Glasgow Üniversitesi araştırmacıları, bağırsak kanseri ile mücadelede onlarca yıllık gizemi çözdüklerini açıkladı. Kanserli hücrelerin bağışıklık sistemini nasıl atlattığı tespit edildi.

    Bilim insanları, farklı ülkelerden hastalardan alınan tümörleri mercek altına aldı.

    Kanserli hücrelerin bağışıklık hücrelerini “moleküler boyutta bozduğu ve bu sayede görünmez hale geldikleri” görüldü.

    Kanserle savaşan “T” hücrelerinin “kör ve sağır” hale geldiği ve tümör oluşumunu engelleyemediği belirtiliyor.

    Bilim insanları, “Bağırsak kanseri vakalarında bağışıklık hücrelerinin neden hiç tepki vermediğini nihayet anladık.” diyor.

    Keşif sayesinde bağışıklık hücrelerinin özel ilaçlarla yeniden aktif hale getirilebileceği belirtiliyor.

    Dünya çapında her yıl yüz binlerce kişinin ölümüne yol açan bağırsak kanserleri en ölümcül kanser türleri arasında yer alıyor.

    Bilim insanları, keşif sayesinde bağırsak kanseri için yeni tedaviler geliştirilebileceğini söylüyor.

  • Gezegen benzeri nesne keşfedildi

    Gezegen benzeri nesne keşfedildi

    Bu cisimler, gezegenlerle yıldızlar arasındaki ilginç bir kategori olan bir kahverengi cüce olarak adlandırılıyor.

    Cisim ev sahibi yıldızıyla o kadar yakın bir yörüngede ki sıcaklığı 8 bin Kelvin’i (7 bin 727 santigrat derece) aşıyor.

    Bu atmosferindeki molekülleri bileşik atomlarına ayıracak kadar yüksek bir sıcaklık.

    Kahverengi cüceler gezegenlerden daha sıcak olma eğiliminde olsalar da, genel olarak Güneş benzeri sıcaklıklara ulaşamazlar.

    İsrail’deki Weizmann Bilim Enstitüsü’nden Astrofizikçi Na’ama Hallakoun liderliğindeki uluslararası bir ekip, nesneye WD0032-317B adını verdi.

    Keşifleri, Nature Astronomy’deki bir makalede ayrıntılı olarak açıklandı.

    Ekibin söylediğine göre bu keşif, aşırı sıcak, büyük kütleli yıldızların yörüngesinde dönen Jüpiter benzeri gaz devlerine ne olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir.

  • Evliya Çelebi Yolu atlarla yeniden keşfedildi

    Evliya Çelebi Yolu atlarla yeniden keşfedildi

    Tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapan ve Osmanlı Devleti’nin kuruluş toprakları olan İnegöl, aynı zamanda pek çok tarihi değeri içerisinde barındırıyor. 350 yıl önce Evliya Çelebi’nin hac yolculuğu sırasında geçtiği ve bu sayede oluşan Evliya Çelebi Yolu da 82 kilometrelik bir hat üzerinde İnegöl’ün eşsiz doğası, kültürel ve tarihi değerleri arasında yerini alıyor. Türkiye’nin ilk at binme yolu olarak da bilinen bu rota, tarih ve doğayı, macera ve dinlenmeyi bir araya getiriyor. Evliya Çelebi’nin 1671 yılında çıktığı hac yolculuğunun ilk bölümlerini takip eden güzergah, 350 yıl sonra yeniden atlı binicilerin etkinliği ile keşfedildi.

    İnegöl Belediyesi ile birlikte Binicilik ve Kültür Derneği ile Ride 4 Far ekibi iş birliğinde Evliya Çelebi Yolu Atlı Buluşması etkinliği düzenlendi. 3-4 Haziran tarihlerinde 2 gün boyunca gerçekleştirilen buluşmada, 25 farklı şehirden toplam 100 dolayında atlı İnegöl’de buluştu. Cumartesi sabahı Ortaköy’de bulunan at çiftliğinde başlangıcı verilen etkinlik 2 gün boyunca; Ortaköy, Hamamlı, Gündüzlü, Hacıkara, Yukarıballık, Tahtaköprü, Çitli, Kurşunlu hattı üzerinde günde 6 saat süren atlı turlarla devam etti.


    Hem tarihi hem turistik değeri olan bu etkinlik ile İnegöl’ün ve İnegöl’e ait değerlerin tanıtımı hedeflenirken, İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban da şehir adına önemli bir organizasyona ev sahipliği yapıldığını ifade ederek şöyle konuştu:

    “Bugün şehrimizde çok önemsediğimiz bir etkinliğe imza atıyoruz. Evliya Çelebi Yolumuzun tanıtımıyla ilgili yaptığımız etkinlikte atlı buluşmasına sahne oluyor. Şehrimizde bugün tarihe, kültüre, doğaya, yolculuk edilecek. Tarihi Evliya Çelebi Yolu’nda yaklaşık 100 dolayında atlı binicimiz bu seyahat edecekler, bu güzergahı deneyimleyecekler.”


    İnegöl Belediyesi olarak 2016 yılında Evliya Çelebi Yolu ile ilgili çalışmalara başladıklarını kaydeden Başkan Taban, “Burada yaklaşık olarak 82 kilometrelik bir Evliya Çelebi Yolu güzergahının tanıtılması, turizme kazandırılması noktasında çalışmalar ortaya koymuştuk. Boğazköy, Sungurpaşa, Çavuşköy, Şehitler, Babasultan, Esenköy, Çiftlik, Cerrah, Hocaköy, İsaören, Deydinler, Ortaköy, Hamamlı, Gündüzlü, Hacıkara, Bahçekaya ve Kocayayla Geçidine kadar devam eden yaklaşık 82 kilometrelik hattı gerek şehir içinden gerek şehir dışı ve yurt dışından gelen ziyaretçilere gezdirerek buralarda ağırlıyoruz. Bugün de İnegöl Belediyesi, şehrimizdeki Binicilik ve Kültür Derneği ile Ride 4 Far ekibi iş birliğinde 100 atlı bu güzergahı gezip keşfedecek. Bugün itibariyle başlayan ve iki gün boyunca devam edecek güzel bir etkinliğe burada imza atıyoruz. Katılan tüm misafirlerimize hoş geldiniz diyerek güzel vakit geçirmelerini temenni ediyorum” diye konuştu.

    İnegöl’ün doğasıyla ve tarihi güzellikleriyle doğaseverleri beklediğine de vurgu yapan Başkan Taban, “Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde de İnegöl’e dair çok güzel cümleler kurmuş ve bu geçtiği güzergahları da sanki özel seçilmiş güzergahlar olarak ifade edebilirim. Önümüzdeki günlerde de Evliya Çelebi Yolu’nun tanıtılmasıyla ilgili akademisyenlerimiz ve acentelerle bir panel düzenleyerek bu yolun tanıtılması noktasında bir etkinliğimizi daha devreye almış olacağız” dedi.


    İnegöl Kaymakamı Eren Arslan ise, “Bugün tarih ve doğanın inanılmaz güzellikler sunduğu İnegöl’ümüzde 25 farklı şehirden atlı binicileri ağırlıyoruz. Yine şehrimizden de bu işe gönül vermiş binicilerimizle Evliya Çelebi Yolu’nda bir binicilik faaliyeti gerçekleştirilecek. İnegöl doğasıyla, tarihiyle çok zengin bir yer. Gelen misafirlerimize de ve onlar vasıtasıyla aslında ülkemize ve dünyaya bu güzellikleri sergilemeyi hedefliyoruz. İlk defa düzenlenen bu organizasyonun inşallah ilerleyen yıllarda geleneksel hale gelerek daha da zenginleşmesini umuyorum. Bu noktada emeği geçen Belediyemize ve bu işe gönül vermiş kardeşlerimize de teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.

    Binicilik ve Kültür Derneği Başkanı Zeki Kütük de, 25 farklı ilden atlı binicilerin İnegöl’de buluştuğunu belirterek, “Bizi burada misafir eden İnegöl Belediyemize ve diğer paydaşlara teşekkür ediyoruz. Bizler Binicilik ve Kültür Derneği adına buradayız. Yaklaşık 25 faklı ilden 70 dolayında atla buradayız. Hem İnegöl’ü hem biniciliği tanıtmak hem de kırsal turizme katkı sağlamak adına buradayız. Daha önce Safranbolu, Frigya Vadisi, Zafer Yolu, Likya Yolu, Kapadokya gibi birçok etkinlikte bulunduk. Bugün de İnegöl’de Evliya Çelebi Yolu’ndayız” dedi.

    Konuşmalar sonrası Ortaköy’den Evliya Çelebi Yolu’na giriş yapan 100 dolayında atlı, muhteşem doğayı ve tarihe şahitlik etmiş bu güzergahı keşfetti. Unutulmaz bir deneyim yaşayan biniciler, saatlerce İnegöl’ün eşsiz doğasının tadını çıkardı.

  • X-ışınlarıyla ilgili önemli keşif

    X-ışınlarıyla ilgili önemli keşif

    Araştırmacılar, Chandra X-ışını Gözlemevi’nden alınan verileri inceleyerek kara delik parçacık akımlarından (jet) yayılan X-ışınlarında dalgalanmalar tespit etti.

    Tech Explorist’in haberine göre, yapılan bir araştırma, istatistiksel olarak önemli sayıda kara delik jetindeki X-ışını yayılımlarının sadece birkaç yıl içinde değişiklik gösterdiğini ortaya çıkardı.

    Araştırmacılar, kara deliklerden yayılan bu parçacıkların X-ışını yayabilecek yüksek enerji seviyelerine nasıl geldiğinin henüz bilinmemesine karşın, daha önce X-ışınlarının milyonlarca yıl süresince değişmediğinin düşünüldüğünü belirtti.

    Gözlemevinin arşiv verilerini analiz eden bilim insanları, 53 kara delik jeti içinde Chandra’nın birden fazla gözlem yaptığı 155 farklı konumu inceledi.

    Maryland Üniversitesi öğretim üyesi ve araştırmanın başyazarı astronom Eileen Meyer, “Bu tür kısa zaman ölçeklerinde nispeten sık değişkenlik keşfedilmesi bu jetler bağlamında ‘devrim’ niteliğinde. Verilerde bu sonucu görmek neredeyse bir mucize gibiydi çünkü gözlemler bunu tespit etmek için tasarlanmamıştı.” dedi.

    Araştırmacılar, jetlerin X-ışınlarını nasıl ürettiğine dair en basit hipotezin, parçacıkların galaksinin merkezinde akımları püskürten kara delik “motorunda” ivmelendiğini ve X-ışını emisyonlarının zaman içinde değişmediğini varsaydığını kaydetti.

    Öte yandan son araştırmada, jetlerin uzanımı boyunca X-ışını emisyonlarında hızlı dalgalanmalar keşfedildi. Bu, jetin kara delikte ilk başladığı yerden çok uzakta, jet boyunca parçacık ivmelenmesinin değiştiğini gösteriyor.

    Araştırmada Dünya’ya yakın kara delik jetlerinde uzaktaki jetlere oranla daha fazla değişim olduğu tespit edildi.

    Teleskoplara ulaşan verilerde yer alan uzaktaki kara delik jetlerine ait görüntülerin evrenin daha eski dönemlerini yansıttığı düşünüldüğünde, o dönemdeki evrenin daha küçük ve ortam radyasyonunun daha yüksek olmasının jetlerdeki X-ışını yayınımını daha kararlı hale getirdiğini gösterdiği belirtildi.

    Ekibin analizi, araştırmada incelenen jetlerin yüzde 30 ila 100’ünün X-ışını yayınımının kısa zaman ölçeklerinde değişkenlik gösterdiğini ortaya çıkardı.

  • Ormanda antik Maya şehri keşfedildi

    Ormanda antik Maya şehri keşfedildi

    ABD-Guatemala ortak arkeolojik araştırmasından araştırmacılar, Washington Post’a verdiği bir röportajda, 177 kilometrelik “otoyollar” ile birbirine bağlanan, yaklaşık 3 bin yıl öncesine dayanan 417 şehir keşfettiklerini açıkladı.

    Bu keşif, tarihçileri antik Maya uygarlığı hakkında bildiklerini yeniden düşünmeye zorluyor.

    Post’un bildirdiğine göre, bir yol ve şehir ağı, hidrolik sistemler ve tarımsal altyapı keşfi, Orta Amerika’da yaşayan toplulukların artık düşünülenden daha gelişmiş olduğunu gösteriyor.

    Mısır piramitleri kadar etkili bir tarihi keşif olabilir

    Yoğun bir orman örtüsü altında binlerce yıldır gizlenen yapıların gelişmiş bir radar teknolojisiyle ortaya çıkarılıp haritalandırıldığı belirtilirken ortaya çıkarılan bulguların, Amerika kıtasının tarihi hakkındaki bilinenleri değiştirebilecek nitelikte olduğu ifade edildi.

    Belgeye göre bu bulgular “sosyo-ekonomik örgütlenme ve siyasi gücü” yansıtıyor.

    Ekip, ABD ve Guatemala’dan bilim insanlarıyla birlikte 2015’ten beri Orta Amerika’daki bölgenin haritasını çıkarıyor ve antik bitki örtüsü gibi en küçük ayrıntıları ortaya çıkarmak için arkeolojik lazer haritalamada önemli bir teknik olan lidar teknolojisini kullanıyor.

    Araştırmaya göre bu teknoloji, bilim insanlarının eski barajları, rezervuarları, piramitleri, platformları, yol ağlarını ve hatta top kortlarını görmelerini sağladı.

    Guatemala Şehri’ndeki San Carlos Üniversitesi’nde arkeolog ve makalenin ortak yazarı olan Enrique Hernandez, Post’a proje üzerinde daha fazla çalışma yapıldığında Mısır piramitleri kadar etkili bir tarihi keşif haline gelebileceğini söyledi.

  • Yeni bir ötegezegen tespit edildi

    Yeni bir ötegezegen tespit edildi

    CNN’in haberine göre, bilim insanları, yeni keşfedilen ve “LP 791-18 d” olarak adlandırılan ötegezegenin muhtemelen volkanlarla kaplı olduğunu belirtti.

    Söz konusu gezegende, Güneş Sistemi’ndeki volkanlar açısından en aktif gökcismi olan Jüpiter’in Io uydusu gibi patlamalar yaşanıyor olabileceği kaydedildi.

    NASA’dan yapılan açıklamada, ötegezegenin, Geçiş Yapan Ötegezegen Araştırma Uydusu (TESS), kullanım süresini tamamlamış olan Spitzer Uzay Teleskobu ve yer bazlı teleskoplardan gelen verilerin değerlendirilmesi sonucunda keşfedildiği bildirildi.

    Keşfedilen ötegezegenin, Dünya’dan yaklaşık 90 ışık yılı uzak olduğu, bir kırmızı cüce yıldızın yörüngesinde döndüğü ve Kupa (Crater) Takımyıldızı’nda bulunduğu aktarıldı.

    VOLKANİK AKTİVİTELERE, YÖRÜNGEDEKİ DİĞER BİR GEZEGENİN ÇEKİM KUVVETİ ETKİ EDİYOR

    İki gezegenin daha cüce yıldızın yörüngesinde dolaştığı belirtilen açıklamada, söz konusu gezegenlerden “LP 791-18 b”nin Dünya’dan yüzde 20 daha büyük ve “LP 791-18 c”nin de Dünya’nın 2,5 katı büyüklükte olmasına rağmen kütlesinin Dünya’dan 7 kat büyük olduğu dile getirildi.

    Astronomlar, söz konusu ötegezegendeki volkanik aktivitelerde dev gezegen “LP 791-18 c”nin etkisi olabileceğini düşünüyor.

    İki gökcisminin, cüce yıldızın yörüngesinde dönerken, gezegenlerin birbirine yaklaştığı esnada daha büyük gezegenin yerçekiminin “LP 791-18 d”nin yörüngesini değiştirdiği belirtildi.

    Yıldızın etrafındaki her bir dönüşün, ötegezegenin yörüngesini biraz daha ovalleştirdiği, bunun da gezegenin içinin ısınmasına ve volkanik aktivitenin artmasına neden olduğu kaydedildi. Aynı durumun, Jüpiter ve onun daha büyük uyduları arasındaki çekimsel alana yakalanan Io’da da meydana geldiği değerlendiriliyor.

    KEŞFEDİLEN GEZEGENİN, IO BENZERİ VOLKANLARLA KAPLI OLMASI MUHTEMEL

    Kansas Üniversitesinde fizik ve astronomi alanında öğretim görevlisi olan ve çalışmanın ortak yazarı Ian Crossfield, şunları söyledi:

    “Gezegende volkan olup olmadığını bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, ‘LP 791-18 d’nin yıldızının etrafındaki yörüngesi ve yakınındaki diğer gezegenler nedeniyle yörüngesinde periyodik esneme yaşayan küçük bir gezegen olduğu. Bu, güneş sistemimizdeki volkanik açıdan en aktif gökcismi olan Jüpiter’in uydusu Io’dakine benzer bir durum oluşturabilir. Bunu biliyoruz çünkü Io’nun yakınlarına uzay araçları gönderdik ve fotoğraf çektik.”

    Bilim insanlarının, yeni keşfedilen ötegezegenin yıldızına olan uzaklığının, gezegenin yüzeyindeki suyu destekleyecek sıcaklığı sağlayan yaşanabilir bölgenin iç kenarında bulunduğunu tahmin ettiği aktarıldı.

    Montreal Üniversitesi Trottier Dış Gezegen Araştırmaları Enstitüsünde astronomi öğretim görevlisi olan ve çalışmanın ortak yazarı Björn Benneke, “LP 791-18 d’nin sadece bir yüzü yıldızına bakıyor. Gündüz tarafı muhtemelen yüzeyde sıvı su bulunamayacak kadar sıcak olacaktır. Ancak gezegenin her yerinde meydana geldiğinden şüphelendiğimiz volkanik aktiviteler, suyun gece tarafında yoğunlaşmasına izin verebilecek bir atmosferi oluşturabilir.” açıklamasını yaptı.

    Volkanik aktivitelerin, su ve yaşam için bir engel gibi görünse de aslında gezegenin bir atmosferi korumasına yardımcı olabileceği belirtildi.

    NASA California Teknoloji Enstitüsü’ndeki Ötegezegen Bilimi Enstitüsü araştırma görevlisi ve çalışmanın ortak yazarı Jessie Christiansen, şunları kaydetti:

    “Dünya veya diğer gökcisimlerindeki olası yaşamın kökenlerini inceleyen astrobiyolojide, en büyük soru, yaşam için tektonik veya volkanik aktivitenin gerekli olup olmadığıdır. Potansiyel olarak bir atmosfer sağlamanın yanı sıra bu aktiviteler, karbon gibi yaşam için önemli olduğunu düşündüğümüz maddelerin kabukta sıkışıp kalmasını önleyebilir ve bunları çalkalayıp karıştırarak fayda sağlayabilir.”

    Araştırma, Nature dergisinde yayımlandı.

  • Asteroit Kuşağı’nda su keşfedildi

    Asteroit Kuşağı’nda su keşfedildi

    ABC News’in haberine göre, NASA’nın yaptığı açıklamada, Webb Teleskobu keşfinin bilim insanlarına Dünya okyanuslarının nasıl oluştuğuna dair fikir verebileceği belirtildi.

    Webb teleskobunun yakın kızılötesi tayfçeker cihazını kullanan astronomlar, Jüpiter ve Mars arasında yörüngede bulunan 238P/Read Kuyruklu Yıldızı’nın etrafında su buharı bulunduğunu doğruladı.

    NASA açıklamasında, keşfin, Jüpiter’in yörüngesindeki daha sıcak Asteroit Kuşağı’nda buz halindeki suyun korunabileceğine ve oluşumunun ilk dönemlerinde Dünya’ya düşen asteroitler yoluyla Dünya’daki suyun kaynağını oluşturabileceğine dair görüşleri doğruladığı kaydedildi.

    DÜNYA’DAKİ SUYUN KAYNAĞI OLABİLİR

    Bir yıldızın yakınlarındaki suyun gaz halinde olduğu ve Dünya benzeri, oluşum halindeki kayalık gezegenlerden ayrılmış olabileceği belirtilen açıklamada, bazı astronomların, Dünya’daki suyun kaynağının kuyruklu yıldızlar olduğunu düşündüğüne işaret edildi.

    Webb Gezegen Bilimi Projesi’nde çalışan bilim insanı, çalışmanın yazarlarından Dr. Stefanie Milam, “Bildiğimiz kadarıyla evrende yaşam barındıran tek gezegen olan Dünya’mızdaki suyun buraya nasıl geldiği hala gizemini koruyor.” dedi.

    Dr. Milam, “Güneş Sistemi’ndeki su dağılımının öyküsünü anlamak, diğer gezegen sistemlerini ve Dünya benzeri bir gezegene ev sahipliği yapıp yapamayacaklarını anlamamıza yardımcı olacaktır.” ifadesini kullandı.

    Read Kuyruklu Yıldızı’nın asteroit kuşağında bulunan bir ana kuşak kuyruklu yıldız olduğu, belirli dönemlerde koma adı da verilen halesinin ve kuyruğunun ortaya çıktığı, sınıflandırmasının ise 2006’da Michael Read ve diğer iki bilim insanı tarafından yapıldığı kaydedildi.

    Geleneksel kuyruklu yıldızların, buz halindeki suyun Güneş ışınlarından uzakta olduğu için korunabileceği bir alan olan Neptün’ün yörüngesinin ötesinde bulunduğu, kuyruklarının Güneş’e yaklaştıkça buharlaşan donmuş maddelerden oluştuğu belirtildi.

    Çalışmanın lideri, Maryland Üniversitesi öğretim üyesi, astronom Michael Kelley, “Geçmişte ana kuşakta kuyruklu yıldızların tüm özelliklerine sahip uzay cisimleri gördük ancak yalnızca Webb’den gelen bu kesin izgesel verilerle bu görüntüleri oluşturanın kesinlikle su buzu olduğunu söyleyebiliriz.” dedi.

    Öte yandan, Webb’den gelen ölçümler, 238P/Read Kuyruklu Yıldızı’nda karbondioksit olmadığını gösterdi.

    Araştırmacılar, normal şartlarda bir kuyruklu yıldızın buharlaşabilen maddesinin yaklaşık yüzde 10’unun karbondioksitten oluştuğunu, Read’da söz konusu gazın olmamasının suyun varlığından daha şaşırtıcı olduğuna işaret edildi.

    Konunun iki mantıklı açıklaması olabileceğini kaydeden Kelley, “Read’in Asteroit Kuşağı’nda uzun süre kalması bunun olası sebeplerinden birisi olabilir, karbondioksit su buzundan daha kolay buharlaşır ve milyarlarca yıl içinde kuyruklu yıldızdan ayrılmış olabilir.” dedi.

    Kelley, ikinci olasılığın Read Kuyruklu Yıldızı’nın Güneş Sistemi’nin karbondioksit içermeyen sıcak bir bölgesinde oluşması olabileceğini vurguladı.

    Araştırmanın yazarlarından, Astronomi Araştırma Üniversiteleri Birliğinden (AURA) Heidi Hammel, Asteroit Kuşağı’ndaki gök cisimlerinin küçük ve sönük olması nedeniyle önceden tespitinin zor olduğunu belirterek Webb Teleskobu’nun imkanlarıyla diğer ana kuşak kuyruklu yıldızlarda da karbondioksit olup olmadığını araştıracaklarını ifade etti.

    Araştırma Nature dergisinde yayımlandı.

  • Ay’ın karanlık yüzünde dev bir yapı

    Ay’ın karanlık yüzünde dev bir yapı

    Araştırmacılardan ABD’nin Baylor Üniversitesinde çalışmalarını sürdüren Peter James, söz konusu devasa yapının asteroit ya da magma okyanusunun kristalleşmesinden kaynaklanan oksitler sonucu oluşmuş metallerden meydana gelmiş olabileceğini belirtti.

    James, dev yapıyı tarif ederken “Hawaii Adası’nın 5 katı büyüklüğünde bir demir yığınını alıp gömdüğünüzü düşünün. Tespit ettiğimiz yapı, aşağı yukarı böyle.” değerlendirmesini yaptı.

    Söz konusu keşif, ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Ajansının (NASA), Ay’ın yer çekimi haritasını çıkaran Grail uzay aracından alınan verilerin incelenmesi sonucunda ortaya çıktı.

  • “Sıra dışı büyüklükte” bir gezegen keşfedildi

    “Sıra dışı büyüklükte” bir gezegen keşfedildi

    Gökbilimciler, Dünya’dan yaklaşık 280 ışık yılı uzaklıkta, cüce bir yıldızın etrafında dönen “sıra dışı büyüklükte” bir gezegen keşfetti.

    Son yayımlanan çalışmada NASA’nın gezegen keşif uydusu Transiting Exoplanet Survey Satellite (TESS) kullanan araştırmacılar, güneş sistemindeki en büyük gezegen Jüpiter büyüklüğünde yeni bir gezegen bulunduğunu belirledi.

    Araştırmacılar, “TOI 5205b” olarak adlandırılan gezegeni boyutu nedeniyle “yasak gezegen” diye tanımladı.

    Dünya’dan yaklaşık 280 ışık yılı uzaklıkta, küçük bir yıldızın etrafında dönen “sıra dışı büyüklükteki” ötegezegenin, TOI-5205 adlı kırmızı bir cüce yıldızın yörüngesinde döndüğü belirtildi.

    Gökbilimciler, son yıllarda “M cüce yıldızların”, yörüngelerinde dönen gezegenlere sahip olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu keşfetti, ancak bu kadar küçük yıldızların dev gezegenlere ev sahipliği yapmasını beklemiyordu.

    Çalışma yazarı Shubham Kanodia, “Jüpiter’in yaklaşık dört katı büyüklüğündeki ev sahibi yıldız TOI-5205, bir şekilde Jüpiter boyutundaki gezegeni yörüngesine almayı başardı ki bu oldukça şaşırtıcı.” dedi.

    Kanodia, TOI-5205b’nin varlığının söz konusu gezegenler hakkında bilinenleri artırdığını söyledi.

    İLK GAZ DEVİ GEZEGEN

    Gökbilimciler, geçmişte daha büyük “M cüce yıldızlarının” yörüngelerinde dönen birkaç gaz bulutundan oluşan dev gezegenler buldu, ancak TOI 5205b, düşük kütleli bir “M cüce yıldızının” yörüngesinde bulunan ilk gaz devi gezegen olarak kayda geçti.

    Araştırmacılar, TOI-5205b’nin atmosfere sahip olup olmadığını tespit etmek ve nasıl oluştuğunu anlamak için James Webb Uzay Teleskobu’nu kullanarak gezegeni gözlemlemek istiyor.

    Bulguları detaylıca ele alan çalışma “The Astronomical Journal” adlı dergide yayımlandı.

  • 6 büyük galaksi keşfedildi

    6 büyük galaksi keşfedildi

    Evreni kızılötesi ışıkta gözlemleyen ve eski yıldızlardan ve galaksilerden gelen zayıf ışığı tespit edebilen Webb Teleskobu’nun uzak evrendeki yeni keşfinin, galaksilerin kökenleri hakkındaki mevcut teorileri değiştirdiği iddia ediliyor.

    Penn State Üniversitesinden astronomi ve astrofizik profesörü olan çalışmanın ortak yazarı Joel Leja ve meslektaşları, geçen yıl temmuz ayında yayınlandıktan sonra James Webb verilerini ve teleskobun ilk yüksek çözünürlüklü görüntülerini analiz etmeye başladı.

    Leja, teleskobun keşfettiği 6 galaksinin beklenenden çok daha büyük olduğunu söyleyerek “küçük, genç, bebek galaksiler” bulmayı beklediklerini ancak “bizimki kadar olgun galaksiler” keşfettiklerini belirtti.

    “Büyük gökada oluşumunun evrenin son derece erken bir tarihinde başladığının ortaya çıkması, çoğumuzun yerleşik bilim olduğunu düşündüğü şeyi tersine çeviriyor.” ifadesini kullanan Leja, keşfi yapılan galaksileri, gayri resmi olarak ‘evren kırıcılar’ olarak adlandırdıklarını söyledi.

    KARA DELİK OLMA İHTİMALLERİ DE VAR

    Keşfedilen galaksilerin, evrendeki erken galaksileri temsil eden modellerin yüzde 99’uyla büyüklük konusunda çeliştiği belirtilen çalışmada, bilim insanlarının söz konusu galaksilerin nasıl oluştuğunu ve geliştiğini yeniden düşünmesi gerektiği kaydedildi.

    Mevcut teori, galaksilerin zamanla büyüyen küçük yıldız ve toz bulutları olduğunu öne sürüyor.

    Leja, galaksilerin neden bu kadar hızlı büyüdüğünü belirlemenin bir yolunun, spektrum görüntüsü almakla mümkün olabileceğini söyledi.

    Leja, “Veriler, bunların olası galaksiler olduğunu gösterse de bence bu nesnelerden birkaçının gizlenmiş süper kütleli kara delikler olma olasılığı var.” dedi.

    Araştırma, Nature dergisinde yayımlandı.