Etiket: kıtlık

  • Binlerce martı öldü

    Binlerce martı öldü

    Üreme zamanlarında insanların olmadığı ve kendileri için tehlike oluşturmayan güvenli yerleri tercih eden martılar, Van Gölü’ndeki adaları seçiyor.

    Van Gölü üzerinde yer alan ve dev martı yuvası olarak bilinen Adır Adası’nda her yıl olduğu gibi bu yıl da toplu martı ölümleri yaşandı.

    Ancak bu yıl ölümlerin geçmiş yıllara oranla daha fazla olması bölge halkını tedirgin etti.

    Toplu ölümlerinin yaşandığı Tuşba ilçesine bağlı Adır Mahallesi’nde inceleme yapan Van YYÜ Yaban Hayvanları Koruma ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürü Prof. Dr. Lokman Aslan, durumun salgınla ilgisinin olmadığını söyledi. Prof. Dr. Aslan, genç martı ölümlerinin açlığa bağlı stres olduğunu açıkladı.”

    Van Gölü Havzası’nın birçok yaban hayvana ev sahipliği yaptığını söyleyen Prof. Dr. Aslan, “Martılar; akarsulara göç eden inci kefalleriyle bolca beslenmekte ve bu beslemeye bağlı olarak da üremesini artırmaktadır. Ancak bu sene kuraklığın etkisiyle inci kefallerinin göçlerini erken tamamlaması, ekolojik dengede bir bozukluk meydana getirdi. Bu nedenle her sene yaşanan martı ölümlerinin sayısı bu yıl daha da artmış oldu.” diye konuştu

  • Uzmanlardan gıda ve temiz su kıtlığı uyarısı

    Uzmanlardan gıda ve temiz su kıtlığı uyarısı

    Antalya Çevre ve Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nden Çevre Mühendisi Dr. Nilgün Akbulut Çoban, Alanya Üniversitesi’nde “İklim Değişikliği ve Sıfır Atık” konulu seminer düzenledi. Küresel ısınma ve iklim krizinin zararlarına dikkat çeken Çoban, Türkiye’nin iklim krizine karşı gerçekleştirdiği çalışmalar hakkında da bilgiler aktardı. Küresel ısınma sorununun çok büyük bir sorun olduğuna vurgu yapan Dr. Çoban, “Biz şu an seçimimizi yapmalıyız. Küresel sorun uzakta değil, yakınımıza kadar gelmiş durumda. Biz kendi türümüzle birlikte bu dünyadaki, bu ekosistemdeki hiçbir türün yok olmasına izin vermemeliyiz. Buradaki ana tema, ‘ben tek kişiyim hiçbir şey yapamam’ diyerek bu kendimizi bu işten alıkoymamalıyız. Kendi türümüzle birlikte diğer türleri yok etmemeyi tercih etmeliyiz. Artık iklim değişikliğinin etkilerini uzakta değil, hemen mahallemizde yaşanan sel felaketinde görüyoruz. Ülkemizde pek çok felaketler oluyor. Alanya’da da oldu. Hortumlar yaşanıyor, Kumluca’da çok yeni sel felaketi yaşadık. Bu yaşadığımız afetlerin önüne geçmek gerekiyor. Biz hep ‘küresel ısınma’ diyoruz ama kavramlar bunun ötesine geçti. Bugüne kadar ‘iklim değişikliği’ olarak adlandırılan durum, ‘iklim krizi’ olarak adlandırılmaya başlandı” ifadelerini kullandı.

    “Enerji ve tarım sektörü küresel ısınmayı tetikliyor”

    Küresel ısınmanın neden oluştuğuna ilişkin teknik bilgiler aktaran Dr. Nilgün Akbulut Çoban, kentleşme ile birlikte atmosfere salınan sera gazlarının arttığına dikkat çekti. Atmosferdeki sera gazlarının küresel ısınmayı tetiklediğini dile getiren Dr. Çoban, “Güneşten yerküreye inen ışınların bir kısmının tekrar uzaya yansıması gerekiyor. Ama kentleşme ile birlikte atmosferin etrafını saran gazlardan dolayı yerküreden uzaya belli bir ışın yansıması gerçekleştirilemiyor. Bu durum da küresel ısınmayı beraberinde getiriyor. ‘Dünyamızın etrafını saran, sera etkisi oluşturan gazlar neler’ diye sorduğumuzda, ilk başta karbondioksit geliyor. ‘Ülkemizin sera gazı envanteri nedir, iklimlerin dengesini bozan kirleticilerin oranı nedir’ diye baktığımızda, Türkiye İstatistik Kurumu’na göre birinci bileşenin yüzde 70 oranla karbondioksit olduğunu görüyoruz. Bu karbondioksit salınımlarının yüzde 70’inin enerji sektöründen kaynaklandığını görüyoruz. Tarım sektöründen kaynaklanan sera gazı salınımı ise ikinci sırada yer alıyor. Atıkların yönetiminin de sera gazlarının oluşumunda etkili olduğunu görüyoruz. Ülkemizde sera gazlarının durumuna baktığımızda, kentleşme ve sanayileşme ile birlikte atmosfere verdiğimiz emisyonlar devam ediyor. Kişi başı ürettiğimiz sera gazı emisyonları artıyor” diye konuştu.

    “İklim değişikliği eylem planında Antalya öncü kentlerden”

    Çevre Mühendisi Dr. Nilgün Akbulut Çoban, tarım ve atık sektöründe sürdürülebilir yaklaşımların olması gerektiğine dikkat çekti. Antalya’nın bu konuda çok çaba gösterdiğine dikkat çeken Çoban, Antalya’nın bu konuda öncü kentlerden biri olduğunu anlattı. “İlimiz Antalya, Türkiye’deki birçok ile göre sürdürülebilir enerji ve iklim değişikliği eylem hazırlama konusunda öncü kentlerden. Sürdürülebilir İklim Değişikliği Eylem Planı ilk olarak 2012 yılında Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından hazırlanmış ve en günceli 2022 yılı sonunda yapılmış durumda” ifadelerini kullanan Dr. Nilgün Akbulut Çoban, konuşmasına şöyle devam etti:

    “Kentimizde sera etkisi oluşturan gazlarda en fazla etkinin bina sektörü olduğunu görüyoruz. Binaların ısıtılması, soğultulması ve aydınlatılması gibi alt faktörler var. İkinci sırada ulaşım, bunu atıkların yönetimi takip ediyor. Atık yönetiminde iklim değişikliğine sebep olan katı atık bertarafının iklim değişikliğine yüzde 70 oranda olumsuz etkisini görüyoruz. Dolayısıyla ürettiğimiz bu atıkların akıllı bir şekilde sürdürülebilir yaklaşımlarla kontrol edilmesi gerekiyor ki iklim krizi ile mücadele edebilelim. İlk etapta çevre problemi olarak görülen durum, şu anda çevre probleminin ötesine gitti.”


    “Gıda ve temiz su kıtlığı yaşanabilir”

    Muhtemel bir iklim değişikliğinden dolayı Akdeniz havzasının olumsuz etkileneceğini söyleyen Çevre Mühendisi Dr. Nilgün Akbulut Çoban, tarım ve turizm sektöründe yaşanabilecek su krizine dikkat çekti. Dr. Çoban, “Akdeniz havzası, iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölge. Bulunduğumuz kent de maalesef etkilerden en fazla etkilenecek illerden. Özellikle bir çeşitlilik bağlamında, biyoçeşitlilik bağlamında Adana’dan sonra en fazla endemik türün olduğu kentte yaşıyoruz. Attığımız adımlar, verdiğimiz kararların yönetimi sağlayacak şekilde olması gerekiyor. Sıcak bir kentte yaşıyoruz. Dolayısıyla kuraklık ve orman yangınları gibi sorunlara yol açabilecek bir durumdayız. Tarım, turizm iklim değişikliğinden olumsuz etkilenecek. Gıda ve temiz su kıtlığı kenti etkileyebilir. İklim değişikliği ile ilgili ilk adımlar, 1972 yılında Stockholm Konferansı ile başladı. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi bu anlamda kilit rol oynuyor. Biz de ilk defa 2004 yılında BM İklim Değişikliği Protokolü’ne dahil olduk. 2009 yılında da Kyoto Protokolü’ne dahil olduk. İklim değişikliği ile ilgili adımlarımızda 2021 yılında Paris İklim Anlaşması’na dahil olduk. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız yeni pozisyonunu almış oldu. Uluslararası sözleşmelerde ülkemizin ayrı bir yeri var. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere göre yapılan politika ve finansmanlardan ülkemizin BM ayrıcalıklı durumumuz var. AB, 2030 yılına kadar karbon salınımını azaltmayı planlıyor. 2050 yılına geldiğinde sıfır karbon dönemine geçmeyi vadediyor. Kendi üye devletlerine ithalat ve ihracatta sınır ve düzenlemeler gelecek. AB ile ithalat ve ihracat olan bir ülkedeyiz. Buna göre çalışmalarımız devam ediyor. AB Yeşil Mutabakat Eylem Planı hazırlandıktan sonra bakanlığımızda hazırlanan mutabakata uyumlu mutabakatlar hazırlandı” ifadelerini kullandı.

    “2050 yılında dünya bize yetmeyecek”

    Dr. Nilgün Akbulut Çoban, kişi başı üretilen atık miktarları hakkında bilgiler aktardı. Atıkları yönetmenin çok önemli olduğunu söyleyen Çoban, “Atıkları yönetmek çok önemli. Kişi başı üretim miktarı arıtıyor. Bu tüketim alışkanlığı ile devam edersek maalesef 2050 yılına geldiğinde bu dünyamız bize yetmemeye başlayacak. İki tane daha böyle bir dünyaya ihtiyacımız olacak. Çok tüketeceğiz. Maalesef çok fazla tüketim demek, çok fazla atık çok fazla emisyon demek. Bu da tüm dengelerin bozulması demektir. BM İnsani Gelişmiş İndeks Raporu’na göre; insanoğlu dünyaya geldiğinden beri ilk kez, dünyadaki tüm canlıların toplam ağırlığından fazla atık üretmeye başladı. Bu da gezegenimizde baskıya neden olmaya başladı. Bizim ülkemiz bu konuda gelişmeye devam eden bir ülke. OECD ülkeleri arasında hem ekonomik gelişim hem de sera gazı emisyonu en fazla artan ülkelerden bir tanesi. Ülkemizde atıklar her geçen gün artıyor. Bu tüketim alışkanlıklarıyla gidersek kentler için ayrılan düzenli atık depolama sahaları daha hızlı bir şekilde yaşam ömrünü tamamlayacak. O yetmediği için yeni düzenli depolama sahası açmak zorunda kalacağız. Bu da yeni bir ormanın, yeşil alanın yok olması demek. Bunun önüne geçmek gerekiyor. Bunu da atıkların geri dönüşümünü sağlıklı yaparak gerçekleştirebiliriz” dedi.

  • Kuzey Kore’de kıtlık alarmı

    Kuzey Kore’de kıtlık alarmı

    Kuzey Kore’de tarımsal konularla ilgili İşçi Partisi Merkez Komitesi toplandı. Kuzey Kore’nin resmi Kore Merkezi Haber Ajansına (KCNA) göre, iktidardaki İşçi Partisi’nin üst düzey toplantısı sırasında parti yetkilileri, geçen yıl devletin “yeni dönemde kırsal devrim” gerçekleştirme hedefleri konusundaki çalışmalarını gözden geçirdi.

    Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un düzenlediği Merkez Komitesi toplantısında tarımsal konularda “acil, önemli görevlerin” ve “ulusal ekonomik kalkınmanın mevcut aşamasında ortaya çıkan acil görevlerin” belirleneceği bildirildi. Dün başlayan toplantının ne kadar süreceği belirtilmedi.

    Partinin yalnızca tarıma ilişkin konuları tartışmak için ilk kez bir genel kurul toplantısı düzenlediği aktarıldı.

    Bazı raporlarda, Covid-19 salgınının başlamasının ardından sınırlarını tamamen kapatan Kuzey Kore’de gıda kıtlığının arttığından şüphe edilirken ülkede birçok kişinin açlıktan hayatını kaybetmiş olabileceği belirtilmişti.

    Uzmanlar, Kuzey’in sınırlarını kapatmasından dolayı durumu tahmin etmenin zor olduğunu ve ülkede açlık kaynaklı toplu ölümlere ilişkin herhangi bir verinin bulunmadığını bildirmişti.

    Güney Kore’deki özel GS&J Enstitüsünden kıdemli ekonomist Kwon Tae-jin ise 25 Şubat’ta 25 milyon nüfuslu Kuzey Kore’nin halkını beslemek için yaklaşık 5,5 milyon ton tahıla ihtiyacı olduğu bilgisini paylaşarak genellikle her yıl 1 milyon ton açıklarının olduğunu ifade etmişti.

    Açığın kapatılması için 1 milyon tonun yarısını resmi olmayan şekilde Çin’den tahıl ithal ederek dengelediklerini belirten Kwon, Kovid-19 salgını nedeniyle sınır ötesi ticarete getirilen kısıtlamalardan dolayı Çin’den ithalat yapılamamış olabileceğini kaydetmişti.