Etiket: koleksiyon

  • Misafirlerini geçmişe götüren koleksiyon

    Misafirlerini geçmişe götüren koleksiyon

    Yaklaşık 12 yıl önce Bursa’ya taşınan Altınsoy, koleksiyonundaki taş plakları dinlemek üzere gramofon satın aldı. Aldığı gramofonun eve geldiğinde çalışmaması üzerinde tamir etmeye çalıştı. Basit bir şekilde tamir edebildiğini fark eden Altınsoy, bunun üzerine İstanbul ve Avrupa’dan gramofon parçaları almaya başladı. Ahşap işlerine el yatkınlığı olduğunu ifade eden Altınsoy, topladığı parçalara ahşaptan özel tasarım kasa yaptı. Daha sonra gramofon borularını da ahşaptan yapmayı deneyerek daha güzel ses kalitesi elde etti. Özellikle dut ve ceviz ağacından yapılan gramofon borularının en kaliteli sesi verdiğini söyleyen Altınsoy, bu şekilde ürettiği özel tasarımlardan da bir gramofon koleksiyonu yaptı. Evinin salonunda sergilediği koleksiyonlarıyla misafirlerini geçmiş yıllara götüren Altınsoy, “Maksadım biriktirmek değil, unutulmaya yüz tutmuş sanatçıların eserlerini ileri kuşaklara aktarabilmek istiyorum. Bizden sonra gelen kuşaklara aktardığımız zaman, bu eserleri koruduğumuz zaman çok daha mutlu olacağım” ifadelerini kullandı.

    “Türkiye’nin en seçkin koleksiyoncularının salonlarını benim gramofonlarım süslüyor”

    Evinde yaptığı gramofonlarda bakır gramofon borusu kullanan Altınsoy, daha sonra elinin ahşap işine yakın olmasıyla boruları ahşaptan yapmayı denedi. Ahşaptan yapılan gramofon borularından daha kaliteli ses elde ettiğini fark eden Altınsoy, boş vakitlerinde gramofon yaparak evinde koleksiyon oluşturdu. Koleksiyonerliğe gençlik yıllarında başladığını belirten Altınsoy, “Gramofon sevdası gençlik yıllarımda taş plak biriktirerek başladı. Bir keresinde gramofon almıştım. Eve geldiğinde çalışmadı. Tamir ederek tekrar eski hâline kavuşturdum. Daha sonra bunun çok basit olduğunu fark ettim. İstanbul ve Avrupa’da antika pazarlarından orijinal gramofon parçaları toplayarak ahşap kasa yaptım. Hep teneke boru takıyordum. Ahşap boru yapabilir miyim diye bir çalışma yaptım. Teneke borunun aynısını ahşaptan yaptım ve başarılı oldum. Daha sonra bu şekilde ilerledim. Bugün Türkiye’nin en seçkin koleksiyoncularının salonlarını benim gramofonlarım süslüyor. Yapmış olduğum gramofonlar bazı devlet adamlarına gönderildi. Avrupalı ünlü koleksiyonerler geldi, Orta Doğu’dan evime gramofon almayan gelenler oldu. Bunu hobi olarak yapıyorum. Hiçbir zaman profesyonelliğe çevirmedim. Hobi olarak kalsın dedim. Çok fazla üretim yapmıyorum. Ayda 1 defa gramofon borusu yapıyorsam yılda 4 tane gramofon üretiyorum. Bu işleri sevenlerin evlerini süslediği zaman ayrı bir haz alıyorum. Ölünceye kadar da bu şekilde devam etmeyi düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

    Koleksiyonunda 2 bin taş plak bulunuyor

    Taş plakları biriktirme amacının unutulmaya yüz tutmuş eserleri gelecek nesillere aktarmak olduğunu ifade eden Altınsoy, “Şu anda elimde 2 binin üzerinde taş plak var. Genelde Türk sanatçılardan oluşan Osmanlı döneminden 1950’li yıllara kadar çıkan taş plaklar var. Bu taş plakların içinde Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Safiye Ayla, Münir Nurettin Selçuk, Tanburi Cemil Bey gibi ülkemizin seçkin sanatçılarının koleksiyonunu yapıyorum. Maksadım biriktirmek değil, unutulmaya yüz tutmuş sanatçıların eserlerini ileri kuşaklara aktarabilmek istiyorum. Bizden sonra gelen kuşaklara aktardığımız zaman, bu eserleri koruduğumuz zaman çok daha mutlu olacağım” dedi.

    Ahşap gramofondan daha kaliteli ses elde ediyor

    Kendi yaptığı gramofonlarda dut ve ceviz ağacını kullandığını ve bu şekilde daha kaliteli ses elde ettiğini belirten Altınsoy, “Bazen pirinç ve teneke boru ile ahşap boru arasındaki fark nedir diye soruyorlar. Teneke borular sesin akustik özelliğini bozuyor. Borunun sesi emmemesi lazım, ne kadar kaliteli olursa sesin kalitesi de bir o kadar artıyor. Dut, ceviz, meşe ve söğüt ağacı kullanıyorum. Bunların bile arasında ses farkı oluyor. En iyi sesi ceviz ve dut ağacından yapılan borulardan elde ediyorum. Güzel bir müzik kulağı olan bir dinleyici aradaki farkı rahatlıkla anlayabiliyor. Yaptığım hiçbir ahşap boruda sentetik, selülozik ürün kullanmıyorum. Tamamen atalarımızdan kalmış bir yöntem kullanıyorum. Afrika’da bir böceğin salgıladığı ‘gomalak’ denilen madde var, ahşabın üzerinde sürerek vernik görünümü kazandırıyorum. Bu da gramofon borularına daha bir canlılık kazandırıyor” diye konuştu.

    Türkiye’de nadir bulunan kartpostal plakları görenler şaşkınlığını gizleyemiyor

    Geçmişte insanların özel günlerde birbirine mesaj göndermek maksatlı üretilen kartpostallardan yapılan plakların çok çabuk yıpranması sebebiyle Türkiye’de sayılı kişide olduğunu belirten Altınsoy, “Çoğumuz hatırlarız eskiden mektuplu yıllar vardı. İnsanlar birbirlerini tebrik etmek için özel günlerde kartpostal gönderirlerdi. Bu kartpostalların üzerinde resim ve notlar yer alırdı. Daha sonra insanlar kartpostalların üzerine kayıt yaptı. O dönemki eserler bu şekilde insanların birbirlerine hediye etmesiyle yaygınlaştı. İnsanlar hem kartpostal gönderiyorlar hem mesaj gönderiyorlar hem de alan kişi şarkı dinleyebiliyordu” şeklinde konuştu.

  • Kongreleri gezip astronotlara fotoğraflarını imzalatıyor

    Kongreleri gezip astronotlara fotoğraflarını imzalatıyor

    Uzay Kaşifleri Derneğince (Association of Space Explorers-ASE) 34’üncüsü Gökmen Uzay Havacılık Eğitim Merkezinin (GUHEM) ev sahipliğinde Bursa’da düzenlenen “Gezegen Kongresi” birçok ülkeden 70’i aşkın astronot, kozmonot, bilim insanları ve uzay meraklılarının katılımıyla sürüyor.

    Bilim ve uzay konularına meraklı emekli itfaiyeci Vis de elindeki fotoğraflarla etkinlik alanlarında gezerek, astronotlardan imza alıyor.

    Hollandalı Bert Vis, AA muhabirine, çocukluğunda her zaman astronot olma hayali kurduğunu, emekliye ayrıldıktan sonra tüm zamanını hobisi olan uzay ve astronot fotoğraf koleksiyonuna harcadığını söyledi.

    Her sene ASE’nin gerçekleştirdiği kongrelere katılarak astronot ve kozmonotların imzalarını toplamaya çalıştığını belirten Vis, 21’inci kez bu organizasyonda yer aldığını ancak Türkiye’ye ilk kez geldiğini anlattı.

    Fotoğraf toplamaya çok küçük yaşlarda başladığını aktaran Vis, şöyle devam etti:

    Biraz olsun anlaşılır bir İngilizceyle mektup yazabildiğim an astronotlara yazmaya başladım ve ilk imzalı fotoğrafı Mayıs 1972’de aldım yani 51 yıldır koleksiyon yapıyorum. Astronotlardan ilk aldığım fotoğraf Thomas Patten Stafford’undu. O dönemde 3 kez uzaya gitmişti ve üçüncüsü Ay’a gerçekleştirdiği uçuştu. Sonrasında ABD ve Rusya’nın ilk ortak misyonu Apollo-Soyuz ile uçmuştu.”

    Koleksiyonunda en az 650 astronot ve kozmonotun imzalı fotoğrafı var

    Bert Vis, yıllar içinde biriktirdiği fotoğraf koleksiyonu sayesinde astronotlar ve kozmonotlar arasından pek çok arkadaş edindiğini dile getirdi.

    Bir uzay aracı penceresinden bakabilmenin bile kendisi için harika bir deneyim olacağını vurgulayan Vis, “Hala astronot olmayı hayal ediyorum ama muhtemelen bunun için artık çok yaşlıyım. Astronot arkadaşlarımın tecrübelerini sık sık dinledim ve bu uzaya gitme isteğimi daha çok artırdı. Astronot arkadaşlarıma beni kobay olarak kullanıp tüm deneyleri üzerimde yapabileceklerini söylüyorum.” dedi.

    Rusların uzay araştırmaları ve kozmonot eğitim merkezini sık sık ziyaret ederek kitap yazdığını aktaran Vis, Çinlilerin bu alandaki merkezine de gitmek istediğini belirtti.

    Koleksiyonuna değinen Vis, “İmza koleksiyonumda uzaya giden herkesin neredeyse en az bir fotoğrafı var. Bu da 650 imzalı fotoğraf ediyor. Uzaya gitmemiş ya da hala uzayda olan kişilerin de fotoğrafları ve imzaları var. Astronotlar veya kozmonotlar uzaya gitmeden imzalarını almaya çalışıyorum çünkü koleksiyonumu tamamlamak istiyorum.” diye konuştu.

  • Kurtuluş Savaşı’ndan kalan hazine

    Kurtuluş Savaşı’ndan kalan hazine

    Dünyanın dört bir yanına giderek antika malzemeleri toplayan Hakan Turan, bu eserleri Bursa’nın İznik ilçesinde dükkanında sergiliyor. İçerisinde Mozart’a ait orijinal plak, 1800 yıllarında üretilen yemek masası, 89 yıllık halen çalışabilir müzik kutusu, Adriyatik okyanusundan çıkarılmış ve çok eski yıllara dayandığı tahmin edilen küp, dükkanda ayrıca 1700’lü yıllara ait fes ve nadir bulunan kelebeklerin koleksiyonu da yer alıyor.

    Üzerine Türk bayrağı işlenen ve kan izlerinin de görüldüğü sıhhiye çantası ve tüfeği satmayı düşünmediğini dile getiren Turan, “Aslında sıhhiye çantasını bu denli önemli kılan üzerindeki şehitlerimizin kanları. Manevi değeri çok yüksek. Bu sıhhiye çantası, İznik’in yüksek kesiminde bulunan bir köyden geldi. Bana veren kişi de bu çantanın,

    Kurtuluş Savaşı’nda yer alan dedesine ait olduğunu ifade etti. Savaştan sonra köyüne giden dedesinin, bir bavulunun içerisinde bulmuşlar. Kurtuluş Savaşı’ndan kalma silahı da sergiliyoruz. Bu iki materyalin de manevi değerleri çok büyük olduğu için satmayı düşünmüyoruz” ifadelerini kullandı.

  • “Nazif’in düğmeleri” İstanbul’da

    “Nazif’in düğmeleri” İstanbul’da

    Bursalı yazar ve koleksiyoner Tenzile Güler’in kendi aile hikayesini kaleme aldığı kitaptan ve aile yadigarı olan düğme koleksiyonundan kurgulanan ‘Nazif’in Düğmeleri’ sergisi, geçtiğimiz yıl Nisan ayında Bursa Kent Müzesi’nde ziyarete açılmıştı. Metal, ahşap, deri, sedef, cam, kumaş ve daha birçok farklı malzemeden yapılan 4000 adet düğmeden oluşan koleksiyon, şimdi de İstanbulluların seyirciye sunuldu.


    Selanik’ten Bursa’ya uzanan yaşanmış bir hayat hikâyesinin sonucunda oluşan koleksiyonun yer aldığı sergi, 24.Uluslararası İstanbul Kültür ve Sanat Festivali çerçevesinde Büyükçekmece Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi İbrahim Çallı Sanat Galerisi’nde ziyarete açıldı.


    Düğmenin sıradan bir obje olmaktan çıkıp, insan hayatındaki farklı yerinin bulunduğunu anlatan sergide Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan ile dönemin siyasi parti liderlerinin bağışladığı düğmeler de yer alıyor.

    Nazif’in Düğmeleri Sergisi 3 ay boyunca Büyükçekmece Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi İbrahim Çallı Sanat Galerisi’nde ziyaret edilebilecek.

  • Çok önemli bir mantar koleksiyonu

    Çok önemli bir mantar koleksiyonu

    Bitki hastalık ve zararlılarının biyolojik mücadelesinden, kanser araştırmalarında, ilaç sanayisinden tarıma kadar birçok alanda kullanılan bazı mantar kültürlerini Türkiye’de bulamayanlar yurt dışından tek bir tür için bile bin dolar gibi bir para ödeyerek getiriyor. Türkiye için önemli bir mantar koleksiyonuna sahip olduklarını söyleyen Prof. Dr. Berna Tunalı, “25 yılda yaklaşık bin kadar mantar türünü doğadaki bitkilerden izole ettik. Araştırmacılara bu fungusları verebiliyoruz. Ancak bu hizmeti yürütebilmemiz için sıvı azotta saklayabileceğimiz bir alt yapı olması gerekmektedir. Sıvı azotun soğukluğu yaklaşık eksi 196 derecedir ve mantarlar sonsuza yakın bir süre sıvı azotta saklanabilir” dedi.

    Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berna Tunalı ve öğrencileri Mikoloji Laboratuvarında yaptıkları çalışmalarla bilime ışık tutuyor. 25 yılda doğadaki bitkilerden bin bir zorlukla topladıkları mantarları izole eden, sonrasında bu mantarları bir koleksiyon haline getiren Bitki Koruma Bölümü, yaklaşık bin adet teşhisli mantarı bünyesinde bulunduruyor.

    “Türkiye’de böyle bir koleksiyonu yapan kuruluş yok”

    Koleksiyon hakkında bilgi veren Prof. Dr. Berna Tunalı, “Mantar koleksiyonumuzu çok uzun yıllardır yapıyoruz. Hatta ben Ankara Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsünde çalışırken bu koleksiyonu yapmaya başladım. Yaklaşık 25 yıldır koleksiyonu yapmaya çalışıyorum. Bu koleksiyonu yapmak kolay bir iş değil ve Türkiye’de böyle bir koleksiyonu yapan kuruluş aslında yok diyebilirim. Çok az sayıda farklı cinslerin saklandığı kurumlar var ancak bizimki oldukça geniş bir koleksiyondur. Mikroorganizmaların koleksiyonunu yapma işi çok önemli olup ülkemizde bir fungus koleksiyon merkezi oluşturması da gereklidir. Biz kısıtlı şartlar içerisinde kendi laboratuvarımızla, kendi imkanlarımızla yapmaya çalışıyoruz. Bir kere koleksiyon yapmak için doğadan bitkileri toplamak gerekiyor. Gerek tarladan gerek bahçeden bitkileri, hatta toprakları laboratuvarımıza getirerek mantarlarımızı izole ediyoruz. İzole ettikten sonra onları geliştiriyoruz ve teşhislerini yapıyoruz. Teşhis yaparken de morfolojik teşhis ile başlıyoruz.

    Ondan sonra moleküler teşhislerini yapıyoruz. Koleksiyonumuza aldığımız fungusların çoğunu tür düzeyine kadar teşhis etmiş oluyoruz. Artık onlar bizim için koleksiyonun bir materyali oluyor. Bizden bu koleksiyon materyalini almak isteyen kişilere tamamen doğru tür teşhisi yapılmış ve iyi şartlarda saklanmış fungusu vermeye çalışıyoruz. Bu koleksiyon içerisindeki kültürleri çok değişik üniversitelere, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine tezlerinde kullanmaları amacıyla verdiğimiz için çok mutlu oluyorum. Çünkü bunları elde etmeleri gerçekten çok zordur. Elde ettikten sonra teşhis etmeleri de çok zordur. Teşhis edebilecek insan sayısı da çok fazla değildir” diye konuştu.

    “Yurt dışında çok büyük paralar ödeniyor”

    Eğer bir araştırmacı fungus koleksiyonlarındaki herhangi bir türü yurt dışından almak isterse çok büyük paralar ödendiğini belirten Prof. Dr. Berna Tunalı, “Başka bölümden bir arkadaşımız 3 fungus kültürü satın aldı ve bunlara 4 bin dolar gibi bir ücret ödedi. Bir diğer konuda yurt dışından getirdiğimiz bu materyal ülkemizde olmayan bir hastalık etmeninin farklı bir ırkı ise karantina koşullarında çalışılmadığı takdirde gelişigüzel etrafa yayılabilir. Maalesef bizim karantina tedbirleri uygulanan tarzda laboratuvarlarımız yok. Bu yüzden bunları kullandıktan sonra bir şekilde doğaya karışma riski ile karşı karşıya kalıyoruz. Bizim kendi koleksiyonumuzun olması ve bu koleksiyonlardaki materyallerle araştırıcıların bu çalışmaları yürütmesi daha uygun olacaktır” şeklinde konuştu.

    “Sıvı azotla saklayabileceğimiz bir alt yapı olması gerekiyor”

    Mantarların eksi 85 derecede derin dondurucuda bile 10-15 yılda öldüğü, sıvı azot sistemi olması halinde sonsuz bir şekilde mantarları saklayabileceklerini belirten Dr. Berna Tunalı, şu bilgileri verdi:

    “Yalnızca fakülteler, araştırma enstitüleri değil ilaç firmalarının da bu funguslara ihtiyaçları oluyor. Biz onlara da bu fungusları verebiliyoruz. Dolayısıyla aslında bu bir hizmettir. Ancak bu hizmeti yürütebilmemiz için burada laborantlarımızın, çalışanlarımızın olması, bir de bunları sıvı azotla saklayabileceğimiz bir alt yapı olması gerekmektedir. Sıvı azotun soğukluğu yaklaşık eksi 196 derecedir. Sıvı azotta saklayacak olursak fungusların 132 bin yıl ömrü olduğu söylenmektedir. Tabii, bunu tahminle söylemişler aslında sonsuz diyebiliriz. İnşallah koleksiyonumuz daha fazla gelişir, gerek Tarım ve Orman Bakanlığı olsun gerekse üniversitelerimiz olsun bu çalışmalara katkı sunar. 25 yıl gibi bir sürede bu koleksiyonumuzu topladık. Ancak bu materyaller eksi 85 derece gibi bir derin dondurucuda saklandığında, tekrar dışarı çıkartılması, 6 ayda bir incelenmesi gerekiyor.

    Bir de biyolojik mücadelede kullandığımız faydalı olan funguslar da vardır. Mesela bizim üzerinde çalıştığımız fungusların bir kısmı tıp alanında da kullanılıyor. Koleksiyonlardaki bazı funguslar ileri ülkelerde olduğu gibi kanser araştırmalarında da kullanılabilir. Örneğin ABD’de kanser araştırma merkezleri de bu fungusları koleksiyon yapıyorlar. Oradan kanser tedavisinde kullanılmak üzere fungusların oluşturduğu bazı metabolitlerin üzerinde çalışıyorlar ve daha sonra kanser tedavisinde kullanılmak üzere bazı ilaçları elde ediyorlar. Yani funguslar sadece zarar yönüyle değil bu tür faydalı yönleri ile de ele alınıyor. Onun dışında sanayide, etil alkol yapımında, penisilin gibi antibiyotiklerin üretiminde pek çok konuda funguslar kullanılabiliyor. Bu saydıklarımız da koleksiyonun önemini sanırım ortaya koymaktadır.”

    Kullanım alanları

    Bitki Koruma Bölümü doktora öğrencisi Bayram Kansu ise mantarların kullanım alanları ile ilgili şunları söyledi:

    “Çoğunlukla zaten çiftçiler bitkiler üzerindeki hastalıklarını bazılarını tanıyorlar. Ama biz daha çok mikroskobik düzeyde hangi fungusun orada hastalık oluşturduğunu, hangisinin etkili olduğunu teşhis ettikten sonra onlara buna uygun çözümlerin ne olabileceği bildiriyoruz. Ayrıca biyolojik mücadele aracı olarak kullanabileceğimiz alternatiflerimiz varsa öncelikle onları da belirliyoruz. Teşhis ettikten sonra uygun saklama koşullarında fungusları saklıyoruz. Çalışmalarımızı doğrudan arazide yapmıyoruz.

    Biz daha çok kontrollü koşullarda bilimsel aşamalarımızı iklim odasında ya da sera koşullarında yürütüyoruz. Çünkü bunları doğaya gidip de bulaştırdığınızda sizin çalışma alanınızı bulaştırıyorsunuz ama diğer taraftan da çiftçinin arazisini de bulaştırmış oluyorsunuz. O nedenle biraz riskli bir durumdur. Daha kontrollü, daha muhafaza edilmiş izole alanlarda biz bu çalışmaları yürütüyoruz. Bu çalışmalarda kullanılan fungusların ve hastalandırdığımız bitkilerin tabii daha sonrasında imha edilmesi gerekiyor. Doğada bunları başıboş bırakırsak bir taraftan izole edip hastalık etmenini belirleyelim çiftçiye fayda sağlayalım derken öbür taraftan da kendi elimizle doğaya bu hastalıkları bulaştırmış oluruz. O nedenle çalışmalarımız da dikkatli ve tedbirli olmamız gerekiyor. Bu durumlara karşı da iyi yetişmiş elemanlara ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz.”

  • Klasik model araba ve telefon koleksiyonu

    Klasik model araba ve telefon koleksiyonu

    Amasya Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği’nde genel sekreter olarak görev yapan Aydın Bozkurt, odasını klasik maket otomobiller, Türkiye’de ilk kez satışa sunulan çeşitli markalardaki cep ve araç telefonları ile antika değerindeki eşyalarla donattı.

    Koleksiyonda Bozkurt’un aile büyüklerine ait eşyalarında bulunduğu 150’den fazla parça yer aldı.


    Gençliğinde başlayan araç ve eşya biriktirme tutkusunun zamanla hobiye dönüştüğünü belirten 50 yaşındaki Bozkurt, “Maket arabaların hepsi klasik otomobillerin benzeri. 1985 model aracımın da aynısının maketi var.

    Koleksiyonumu görenler hatıralarına yolculuk yapıyor. Bol bol fotoğraf çekiyor” dedi.


    Koleksiyondaki telefonların iletişim sektöründeki gelişimi göstermek amacıyla emanet alınarak okullarda gösterilmesinden memnuniyet duyduğunu anlatan evli ve iki çocuk babası Bozkurt, “Koleksiyonumdaki hiçbir eşyayı satmayı düşünmüyorum.

    Önemli olan bunların gelecek kuşaklara aktarılması” diye konuştu.

  • Bakır koleksiyoncusundan zamanda yolculuk

    Bakır koleksiyoncusundan zamanda yolculuk

    Emekli olduktan sonra tarihi Tahtakale Semti’nde bakır koleksiyonculuğuna başlayan Mehmet Ali Bozkurt, açtığı dükkanı Türkiye’nin her bölgesinden topladığı bakır eşyalarla doldurdu. İşyerinde bakırdan her biri 100 ila 500 yıl arasında geçmişi bulunan yüzlerce eşya mevcut, Bozkurt, bu ürünleri meraklılarına hurda bakır fiyatına satıyor. Bu işin meraklıları da ürünleri alarak evlerinde sergiliyor. Dükkanda yüzlerce yıllık her türlü bakır ürünü bulmak mümkün.

    Her biri geçmişin izleri taşıyan bakır ürünlerini 3 yılda topladığını ifade eden Mehmet Ali Bozkurt, “Türkiye’de kullanılan her türlü bakır eşya bende bulunur. Bu bakır ürünlerinin her birinin 100 ila 500 yıllık geçmişi vardır. Bu ürünlerden yüzlerce çeşit var. Topladığım bu ürünleri meraklılarına bakır hurda fiyatına kilo hesabı tartıp satıyorum. Herkes bu ürünlerden alabiliyor. Her bölgenin kendisine has bakır ürünü var. Ben onları burada sergileyip satışını yapıyorum” dedi.

  • Hatalı basım 100 liraya 100 bin lira teklif

    Hatalı basım 100 liraya 100 bin lira teklif

    Ankara’da, site görevlisi Ahmet Çakal (45) hatalı basım nedeniyle bir yerinde ’10’ yazan 100 TL’lik banknotu satmak istediğini söyledi.

    Yenimahalle Batıkent’te bir sitede görevli Ahmet Çakal, yaklaşık 6 ay önce otomatik para çekme makinesinden çektiği paraların arasında bulunan 100 TL’lik banknottaki hatayı fark etti. Çakal, paranın ön yüzünde sağ üst köşesindeki ‘100’ yazması gerekirken ’10’ yazdığını gördü. Çakal, parayı bankaya götürüp kontrol ettirdiğinde sahte olmadığını öğrendiğini söyleyerek, şöyle konuştu:

    “Parayı sakladım. İnternette araştırma yaptığımda hatalı basım paraların bir piyasasının olduğunu anladım. Aklımda tam olarak bir rakam yok; ancak internette 100 bin lira isteyenler var. Ben de o civarda bir paraya satmayı düşünüyorum. Para koleksiyonu yapan insanların ilgisini çektiğini biliyorum bu tür hatalı basım paraların.”