Etiket: koronavirüs

  • Aşılamanın düşük olduğu illerde vakalar artıyor

    Aşılamanın düşük olduğu illerde vakalar artıyor

    Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, Doğu ve Güneydoğu’da genç nüfusun fazla olması ve kulaktan kulağa bazı yanlış bilgilerin çok hızlı yayılması nedeniyle aşılama oranının düşük olduğunu söyledi. İlhan, “Gençlerde algı ‘Bana bir şey olmaz, hasta olsam da zaten kurtarırım’ şeklinde ama öyle değil. Süreç içinde genç ölümlerin de olduğuna şahit olduk” dedi.

    Koronavirüse karşı aşılama çalışmaları, ülke genelinde sürdürülüyor. Sağlık Bakanlığı Covid-19 Bilgilendirme Platformu’nda yer alan verilere göre, 18 yaş üstünde 1’inci doz aşısını yaptıranların oranı, yüzde 60’a ulaştı ancak Günlük Covid-19 Tablosu’nda paylaşılan haritada Doğu ve Güneydoğu illerindeki aşılanma oranı, düşük kaldı. Neredeyse tamamı kırmızı olan iller arasında aşılama oranı en düşük olanlar; Bitlis, Siirt, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Muş, Batman, Şırnak, Ağrı ve Bingöl olarak yer aldı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da Twitter’daki hesabından yaptığı açıklamada, “Aşı olma oranının düşük olduğu illerde vaka sayıları artmaya başladı. Hayat ilelebet sıkı tedbirle, ‘Hastalık bana bulaştı bulaşacak’ endişesiyle sürmez. Randevu alıp aşımızı olalım” uyarısında bulundu.

    ‘GENÇ ÖLÜMLERE DE ŞAHİT OLDUK’

    Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. İlhan, Doğu ve Güneydoğu’da aşılama oranının düşük kalmasında genç nüfusun etkili olduğunu söyledi. Prof. Dr. İlhan, “Burada genç nüfusun çok olmasının etkili olduğunu düşünüyorum. Gençlerde algı ‘Bana bir şey olmaz, hasta olsam da zaten kurtarırım’ şeklinde ama öyle değil. Süreç içinde genç ölümlerin de olduğuna şahit olduk. Aşı olmayan genç, hastalığı evine götürdüğünde annesinin, babasının, büyüklerinin de hasta olmasına sebep olabiliyor. İşine, okuluna gidemiyor. Koronavirüsle mücadele için Türkiye’nin dört bir yanında toplumsal bağışıklığı yakalamamız gerekiyor. Sadece Ankara, İzmir, İstanbul’un, Kars’ın aşılanması yeterli değil. Tüm Türkiye’nin hedef nüfusunun yüzde 80’inin aşılanması gerekiyor ki ancak toplumsal bağışıklık olabilsin. Hiçbirimiz bir daha o kısıtlamaların çok olduğu, günlük 50 bin vakanın olduğu o dönemi yaşamak istemiyoruz. Bundan korunmak için şu yaz ayından geri kalan 3 aylık dönemi çok iyi değerlendirip, bir an önce 18 yaş üstü tüm vatandaşlarımızın çift doz aşısını tamamlaması gerekiyor” dedi.

    ‘KULAKTAN KULAĞA YANLIŞ BİLGİLER YAYILIYOR’

    Prof. Dr. İlhan, gençlerin aşıya daha çok hevesli olması gerektiğini kaydederek, “Anadolu illerimizde aşılama oranında istediğimiz rakamı çok da göremediğimizi ifade etmek gerekiyor. Bu bölgede daha çok genç insanlarımız var, gençlerimiz belki koronavirüsün kendilerine bulaşmayacağını düşünerek aşı olmuyorlar. Anadolu’da kulaktan kulağa bazen yanlış bilgiler yayılabiliyor. Aşı ile ilgili yanlış söylemler var, kısırlık yapabileceği, başka şeylere sebep olabileceği yönünde. Şu an için bakıldığında aşının böyle yaptığına dair kanıta dair elimizde bilgi yok. Koronavirüste başarılı olmak için Türkiye’nin her yerinin benzer renkte olması gerekiyor. Mavi ya da sarı rengi her yerde yakalayabilirsek ancak başarılı olabileceğimizi söylemek mümkün. Bu bölgelerdeki gençlerimize seslenmek istiyorum. Gençler kapalı olarak evde kaldıkları zamanı bir daha yaşamak istemiyorlarsa, işi olanlar işlerine gitmek istiyorsa üniversiteye gitmek istiyorlarsa bir an önce aşı olmaları gerekiyor. Gençlerin daha az aşı olduğuna şahit oluyoruz” diye konuştu.

    AŞIYA TEŞVİK İÇİN ‘MAHALLE MODELİ’ YÖNTEMİ

    Prof. Dr. İlhan, bu bölgelerde aşıya teşvik çalışmaları yapılması gerektiğini belirterek, “Türkiye’de topluma dokunmak çok önemli. Anadolu’da mahallelerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Aslında il, ilçe, köy bazında bakarsak o bölgelerdeki en önemli faktörlerin başında aile hekimleri geliyor. Mahalle mahalle buna inandırmak gerekiyor. ‘Mahalle modeli’ doğru bir yaklaşım. O mahallenin aile hekimi, muhtarı, camisinin imamı, yerel yönetimler bir arada aşı ile ilgili teşvik çalışması yapmalı, hem kendileri aşı olmalı hem de insanları aşıya davet etmeli. İnsanların ayağına kadar aşı götürülüyor. Bu kadar aşı bolluğu varken bir an önce aşı olmak en güzel yaklaşım olacak” dedi.

  • Pfizer/BionTech’ten 3. doz açıklaması

    Pfizer/BionTech’ten 3. doz açıklaması

    ABD’li ilaç şirketi Pfizer ve Alman biyoteknoloji şirketi BioNTech, koronavirüse (Covid-19) karşı 3. doz aşının yapılmasının gerekeceğini ve devam eden araştırmalarında olumlu neticeler elde ettiklerini belirtilerek, “3. doz aşı için cesaret verici veriler elde ettik” ifadelerine yer verdi.

    Koronavirüse karşı mücadele kapsamında dünya genelinde aşılama kampanyaları hız kesmeden devam ederken, aşıların hızla yayılan Covid-19’un delta mutasyonuna karşı etkinliği ve 3. dozlara ilişkin sorulara, Pfizer ve BioNTech’ten açıklama geldi.

    ABD’li ilaç şirketi Pfizer ve Alman biyoteknoloji şirketi BioNTech tarafından yapılan ortak açıklamada, konuya ilişkin yürütülen araştırmalarında olumlu neticeler elde ettikleri ve Covid-19’a karşı 3. doz aşı yapılmasının gerekeceği belirtilerek, “3. doz aşı için cesaret verici veriler elde ettik” ifadelerini kullandı.

    İsrail’den gelen verilerin, aşının enfeksiyon ve semptomatik Covid-19’a karşı koruma etkisinin 2. dozdan yaklaşık 6 ay sonra azaldığını gösterdiğini bildiren Pfizer-BioNTech, 3. doz aşı için izin almak adına başvurularda bulunmaya hazırlandıklarını kaydetti.

    Ayrıca 3. doz aşı için yaptıkları çalışmaları ve elde ettikleri verileri kısa bir zaman içerisinde yayınlayacaklarını aktaran Pfizer-BioNTech, 3. doz aşının Delta mutasyonu dahil olmak üzere tüm mutasyonlara karşı en yüksek koruma etkisini sağladığını ve vücuttaki antikor miktarını 5 ila 10 kat arttırdığını kaydetti. İki şirket, önümüzdeki haftalarda ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ve diğer ilgili kurumlara 3. doza izni almak için başvuruda bulunacaklarını da duyurdu.

  • Yerli aşıda Faz-3 için gönüllü endişesi

    Yerli aşıda Faz-3 için gönüllü endişesi

    Koronavirüse karşı geliştirilen ve Faz-2 çalışmaları süren virüs benzeri parçacık (VLP) temelli yerli Covid-19 aşısında eylül ayında üretim ve Faz-3 aşamasına geçilecek. Aşıyı geliştiren Prof. Dr. İhsan Gürsel, Türkiye’de aşılama oranının artmasının Faz-3’te gönüllü bulmayı zorlaştırabileceğini söyledi.

    Bilkent Üniversitesi Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünde öğretim üyesi Prof.Dr. İhsan Gürsel’in, eşi Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden (ODTÜ) Prof. Dr. Mayda Gürsel ile TÜBİTAK Covid-19 Türkiye Platformu çatısı altında geliştirdiği yerli VLP aşısının Faz-2 çalışmaları sürüyor. Turcovac’tan sonra Türkiye’nin yaygın kullanıma en yakın ikinci aşısı olan VLP’de, 26 Haziran’da başlayan Faz-2 çalışmasında şimdiye kadar 200’ü aşkın gönüllüye ilk doz aşıları uygulandı. Prof. Dr. İhsan Gürsel, çalışmanın ilk ara sonuçlarını Ağustos ayının ortasında almayı planladıklarını söyledi. Prof. Dr. Gürsel, VLP aşısında Faz 3 aşamasının çok önemli olduğunu ve çalışmalara eylül ayında başlanabileceğini kaydetti.

    ‘FAZ-3’E EYLÜL’DE BAŞLAYABİLİRİZ’

    Prof. Dr. Gürsel, “Faz-3 çalışmasında karşılıklı bir çalışma yapmanız lazım. Etkinlik karşılaştırmanız lazım. Aşısız, antikor negatif gönüllüler olması lazım. Ya da tasarıma göre ilk başlarda hasta olmuş antikor yanıtları olan ya da olmayan hastalık veya aşı almış gönüllüler de dahil edilebilir. O zaman tek doz enjeksiyonla yeniden hatırlatma dozu da test edilebilir. Ancak bunların tasarlanması lazım. Bence üst yöneticilerin bu konuda bir an evvel yol haritasını hazırlayıp, bizim de bunu işletmeye koymamız lazım. Faz-3’e teorik olarak eylülde başlayabiliriz, hazırlıklarımız o yönde ve umudumuz o. Dediğim gibi ara sonuçlarımızın durumu bunu hem ürettiğimiz aşıyı hem elde ettiğimiz sonuçları hem bağımsız veri izleme komitesinin sunacağı raporu bir araya getirip, bunu Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’na sunmak zorundayız. Süreç böyle. Denetçi kurum bütün bu verileri denetleyip uygunluk vermesi koşuluyla Faz-3’e başlayabileceğiz” diye konuştu.

    ‘ZORLAYICI OLACAK’

    Prof. Dr. İhsan Gürsel, VLP aşının Faz-3 çalışmalarında 30-40 bin gönüllü bulunması gerektiğini söyleyerek şöyle konuştu:

    “Birçok kişi aşılanırsa Faz-3 için gönüllü miktarı yetersiz kalırsa Faz-3 çalışmalarını yapmanın değişik yöntemleri var. Aşılama bizim açımızdan sevindirici bir durum; çünkü pandeminin önüne geçmeyi hedefliyoruz. Herkesin aşılanmasını ben de istiyorum. ‘Lütfen aşınızı olun’ diyorum. Hızla Türkiye’de aşılamanın devam etmesi çok sevindirici ancak bu durum bizim bu tip çalışmaları götürmemiz için engel ya da birazcık zorlayıcı durum olacak. Eğer Türkiye’de bu mümkün olmazsa uygun gönüllü bulunamazsa ve çoğu kişi aşılanırsa Faz-3 çalışmalarında aşıya bizler kadar ulaşamamış değişik ülkelerde de tasarlayıp yapmak mümkün.”

  • Tokyo’da olimpiyatlara 2 hafta kala OHAL

    Tokyo’da olimpiyatlara 2 hafta kala OHAL

    Japonya’da hükümet Covid-19 vaka sayılarında görülen artış nedeniyle olimpiyatlar süresince Tokyo’da geçerli olmak üzere OHAL ilan etme kararı aldı.

    Koronavirüs salgını nedeniyle bu yıla ertelenen ve açılışına sayılı günler kalan Tokyo Olimpiyatları öncesinde Japonya hükümetinden sürpriz tedbir kararı geldi. Covid-19 vaka sayılarında son günlerde yaşanan artış nedeniyle Tokyo’da 4. kez OHAL ilan edilmesine karar verildi. Pazartesi yürürlüğe girecek uygulamanın 22 Ağustos’a kadar geçerli olacağı öğrenildi.

    Yarı OHAL bazı bölgelerde sürecek

    Restoran ve benzeri işletmelere saat kısıtlaması getiren ve Chiba, Saitama, Kanagawa ve Osaka’da süren yarı OHAL uygulamasının süresinin de 22 Ağustos’a dek uzatılacağı ifade edilirken, söz konusu tedbirlerin Hokkaido, Aichi, Kyoto, Hyogo ve Fukuoka’da daha önce planlandığı gibi Pazar günü sona ereceği kaydedildi.

    Hedef insan trafiğini azaltmak

    Ülkenin Covid-19 ile Mücadeleden Sorumlu Bakanı Yasutoshi Nishimura yeni tedbirlerin virüsün yayılışını engellemeyi hedeflediğini belirterek “Yaz tatili ve yaklaşan resmi tatil süresince insanların birbirleriyle olan temasını azaltmayı umuyoruz” ifadelerini kullandı.

    Vaka sayısı endişeye neden olmuştu

    Japonya’nın başkenti Tokyo’da dün Mayıs ortasından bu yana görülen en yüksek vaka sayısı olan 920 Covid-19 enfeksiyonu bildirilmiş, olimpiyatlara günler kala yaşanan gelişme yeni dalga endişesine neden olmuştu. Japonya’da Covid-19 vakalarının toplam sayısı dün itibariyle 812 bin 287’ye ulaşmış, ölü sayısı da 14 bin 916’ya yükselmişti.

  • Endonezya’da Covid ölümleri zirve yaptı

    Endonezya’da Covid ölümleri zirve yaptı

    Endonezya’da son 24 saatte kaydedilen 1040 korona virüs kaynaklı can kaybıyla salgının başladığı Mart ayından bu yana en yüksek ölü sayısı kaydedilmiş oldu.

    Koronavirüs salgınından en çok etkilenen ülkelerden biri Endonezya’da, son 24 saatte bin 40 kişi korona virüs nedeniyle hayatını kaybederken 34 bin 379 vaka tespit edildi. Kayıtlara geçen bin 40 ölü sayısı ile ülkede korona virüs salgının başladığı Mart ayında bu yana en yüksek günlük can kaybı sayısı kaydedildi.

    Endonezya Sağlık Bakanlığa göre en fazla can kaybının Java ve Doğu Java’da yaşandı. Bakanlık, ölü sayısının 480’ni Java’da, 155’inin Doğu Java’da, 142’sinin ise başkent Jakarta’da kaydedildiğini açıkladı. Endonezya’da toplam korona virüs vaka sayısı 2 milyon 379 bin 397’a yükselirken, hayatını kaybedenlerin sayısı 62 bin 908 oldu.

  • Koronavirüs tedavisinde nar kabuğu yöntemi

    Koronavirüs tedavisinde nar kabuğu yöntemi

    Türkiye’de laboratuvar ortamında araştırması yapılan ‘nar kabuğu ekstresi, zerdeçal ve zencefil içeren formüle edilmiş ağızda eriyen ürün’ Hindistan’da hastalar üzerinde destek tedavi olarak denendi. Çalışma hakkında bilgi veren Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Dilek Arman, “Ürünün, 10 gün boyunca, günde 3 kez kullanılması sonrası PCR negatifleşme oranı neredeyse 2 kat arttı” dedi.

    Hindistan’da yapılan bir araştırmaya göre, nar kabuğu özütü içeren besin takviyesinin, PCR’ın negatifleşmesi ve virüsün üst solunum yolu mukozasında etkisiz hale gelmesi etkinliği gösterildi. Araştırma hakkında değerlendirmede bulunan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Dilek Arman, “Hindistan’da yapılan bir çalışmanın sonuçları da yayınlandı. Çalışma semptomatik ancak evde takip edilen, hafif ve orta semptom gösteren kişiler üzerinde yapıldı. 10 gün süreyle, günde 3 kez bu ürünün kullanılması sonrası 10’uncu gündeki PCR negatifleşme oranının neredeyse 2 kat fazla olduğu gösterildi” diye konuştu.

    “VİRÜSÜ TÜKÜRÜKTE ETKİSİZLEŞTİRİYOR”

    Ürünün tükürük salgısını artırdığını da ifade eden Prof. Dr. Dilek Arman, “PCR’ın negatifleşmesi ve virüsün üst solunum yolu mukozosunda etkisiz hale getirilmesi alt solunum yoluna inmesini, sistemik etkilerinin azalmasını da sağlıyor. Bu anlamda önemli bir çalışma. O nedenle bu tür bir ürünü özellikle aşılanmamış ya da aşılanmış bireylerde AVM’ye, kalabalık ortama girmeden hemen önce günde 3 kez kullanılmasını öneriyorum. 3 saat süreyle etkisinin devam ettiğini biliyoruz. Tükürük bezleri aynı akciğerdeki gibi, daha yoğun olarak ACE reseptörlerini taşıyan dokular. Dolayısıyla tükürükteki virüsün etkisizleştirilmesi, vücuttaki giriş kapısında virüs yükünün azalması gibi bir katkı sağlıyor. Bu ürün ise tükürük salgısı 5 kat artırıyor” değerlendirmesinde bulundu.

    “AŞILAMADA YÜZDE 70’LERE ULAŞMALIYIZ”

    Aşılama oranlarındaki artışa da dikkat çeken Prof. Dr. Arman, tedbiri elden bırakmamak adına şu önerilerde bulundu:

    “Aşılanma sürecinde vaka sayılarında bir azalma da görüyoruz. Ancak bununla birlikte bir gevşeme görüyoruz. Aşılara olan güven son derece önemli ama unutulmaması gereken bir şey var ki aşılar belirtili enfeksiyon, ağır enfeksiyon ve ölümleri önlemede çok başarılı. Ama enfeksiyonu önlediği konusunda elimizde şu anda bir veri yok. Dolayısıyla enfeksiyon toplumda yayılmaya devam edebilir. 2 doz aşısını olmuş insan sayısı 18 milyon civarında. Toplam 50 milyon üstü doz uygulanmış olmakla birlikte tekrarlayan dozlar olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla toplumsal olarak korunabiliyoruz diyebilmek için aşılamada yüzde 70’lere ulaşmamız lazım ki yeni bir varyant çıkmaz ve değişen koşullar söz konusu olmazsa. O nedenle tüm korunma önlemlerini elden bırakmamak gerekli.”

    “TÜRKİYE’DE DE GÖSTERİLMİŞ ETKİLERİ VAR”

    Önlemlerden birinin bu ürün olduğunu belirten Arman, “Bu önlemlerden bir tanesi de nar kabuğu ekstresi, zerdeçal ve zencefil içeren formüle edilmiş ağızda eriyen ürün kullanımı. Bu ürünün Türkiye’de de gösterilmiş etkinlikleri vardı. Gerek invitro koronavirüse etki gösterdiği ama hücrelerde toksik etki göstermediği belirtilmişti. Soğuk algınlığındaki klinik etkisini de biliyoruz. Daha önce koronavirüs geçiren ama asemptomatik bireylerde üçüncü günde PCR negatifleşmesini sağladığını önemli ölçüde artırdığını biliyoruz” dedi.

    Aşıdan uzak duran aşıyla ilgili çekinceleri olan kişilerin olduğunu söyleyen Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Dilek Arman, son olarak şu uyarılarda bulundu:

    “Bugüne kadar aşıya dair saptanan hiçbir yan etki hastalığın etkisinden daha sık ve ağır değil. Hastalıkta gerçekten çaresiz kalınabilen zamanlar oluyor. Bu nedenle aşıya dört elle sarılmak gerekiyor. Aşılansak dahi maske, mesafe ve el hijyeni konularını elden ve gündemden düşürmemek gerekiyor. Bunun yanı sıra enfeksiyonu önlemeye yönelik ek tedbirler içinde de nar kabuğu ekstresi, zerdeçal ve zencefil içeren formüle edilmiş bir ürün katkı sağlayabilir.”

  • Koronavirüs geçirene ikinci doz geri döndü

    Koronavirüs geçirene ikinci doz geri döndü

    Koronavirüs geçirenlere ikinci doz aşı uygulaması yeniden başladı. Karar yurtdışına çıkış için gerekli aşı kartı zorunluluğu nedeniyle alındı.

    Koronavirüs geçiren ve bir doz aşı olanlar, isterlerse ikinci doz aşılarını da yaptırabilecek. Bu kapsamda ikinci doz aşı randevuları sisteme tanımlandı.

    Sağlık Bakanlığınca, Koronavirüs Bilim Kurulu’nun kararı doğrultusunda Covid-19 geçirenlere, iki doz yerine tek doz aşı uygulanmasının yeterli olacağı bildirilmişti. Bu kapsamda, hastalığı geçiren ve bir doz aşı olanların ikinci doz randevuları iptal edilmişti.

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, dün Koronavirüs Bilim Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada, hastalığı geçirenlerin isterlerse bir yerine iki doz aşı olabileceklerini belirtti.

    İkinci doz aşılar sisteme tanımlandı

    Bu kapsamda, Covid-19 geçiren ve tek doz aşı olanların daha önce iptal edilen ikinci doz aşı randevuları tekrar sisteme tanımlandı. Hastalığı geçirenlerden hem bir doz hem de iki doz yaptıranlar, aşı sertifikalarını e-nabız veya Hayat Eve Sığar (HES) uygulamaları üzerinden oluşturabilecek.

    Covid-19 geçirmeyenlerin sertifikaları ise iki dozun uygulanmasının ardından verilecek. Sertifikaların verilmesinde aşı türü dikkate alınmayacak.

    Covid-19 geçirenlerin birinci dozları, hastalığın üzerinden 3 ay geçtikten sonra uygulanıyor.

  • “10 günde 8 milyon dozu geçti”

    “10 günde 8 milyon dozu geçti”

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Son 10 günde yapılan aşı sayısı 8 milyon dozu geçti” dedi.

    Bakan Koca, ardından “İlk doz aşısını son 10 gün içinde yaptıranların, yani aşı olmaya karar verip randevu alanların sayısı 4 milyon 330 bini geçti. Hızlı hareket etmek hepimize güç verir, zaman kaybetmek riske karşı korunmasız düşürür. Hem sizi hem çevrenizde aşı olmayan diğer kişileri” paylaşımında bulundu.

  • DSÖ’den hayat kurtaran ilaç tavsiyesi

    DSÖ’den hayat kurtaran ilaç tavsiyesi

    Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından dün yapılan resmi açıklamada, dünya genelinde Kovid-19 hasta bakım kılavuzlarını güncelleyerek ağır vakalar için interlökin-6 reseptör blokerleri grubundaki ilaçların hayat kurtardığını belirtti.

    DSÖ, interlökin-6 reseptör blokerleri grubundaki ilaçların ‘kortikosteroid’ ile birlikte kullanıldığında ağır ve kritik Kovid-19 hastalarında hayat kurtardığını açıkladı. DSÖ, elde edilen bulguların, ilaçlar üzerinde yaptıkları en geniş analizin sonucu olduğunu ve 27 klinik araştırmaya katılan 10 binden fazla hastadan elde edilen verilerin dikkate alındığını ifade etti. DSÖ açıklamasında, Eylül 2020’de kortikosteroidler önerilmesinin ardından Kovid-19’a karşı etkili olduğu tespit edilen ilk ilaçlar olduğu vurgulandı.

    Kovid-19’u ağır geçiren vakalarda genellikle bağışıklık sistemi Kovid-19’a aşırı tepki gösterdiği ve hastaların bu durumdan zarar gördüğü, ancak interlökin-6 bloke edici ilaçlar olan ‘tocilizumab ve sarilumab’ ilaçları, bu aşırı tepkiyi bastırmak için hareket ederek hastanın zarar görmesini engellediği belirtildi. DSÖ, kritik vakalarda ilaçların ölüm oranını yüzde 13 oranında azalttığını belirterek, bunun her bin hasta için 15 daha az ölüm ve her bin kritik hasta için 28 daha az ölüm olacağı anlamına geleceğini ifade etti.

  • Covid geçirenlerin yüzde 30’unun saçları döküldü

    Covid geçirenlerin yüzde 30’unun saçları döküldü

    Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi ve Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, saç dökülmesi problemi yaşayan yaklaşık binin üzerinde hastayı taradıklarını belirterek, “Çalışmamız hala devam ediyor ancak ilk verilere göre koronavirüs geçirenlerin yüzde 25 ila 30’unda saç dökülmesi görülüyor” dedi. Kutlubay, bu dökülmelerin kalıcı olmadığı hastalıktan sonraki 8’inci aydan sonra dökülen saçların çıkmaya başladığını belirtti.

    Koronavirüs enfeksiyonunun, vücudun direncinin düşmesi nedeniyle hastalıktan 2-3 ay sonra şiddetli bir saç dökülmesine yol açtığını anlatan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi ve Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, üniversite bünyesinde devam eden çalışma hakkında bilgi verdi.

    “BİN HASTA TARANDI, ÇALIŞMA HALA DEVAM EDİYOR”

    Bu konuda yurt dışında dar kapsamlı, hasta sayısı az olan çalışmalar olduğunu belirten Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, “O yayınlara baktığımızda koronavirüs geçirenlerin yüzde 25’inde saç dökülmesi görüldüğü belirtilmişti. Biz Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde koronavirüs geçirenler yaklaşık binin üzerinde hastayı taradık. Çalışmamız hala devam ediyor, şu an yayın aşamasına gelmedi. Amacımız çalışmayı dünya çapında bir dergide yayınlamak. İlk veriler elimize gelmeye başladı. Burada görüyoruz ki koronavirüs geçirenlerin yüzde 25 ila 30’unda az ya da çok miktarda saç dökülmesi görülüyor. Saç dökülmesi sorunuyla hastalar bize başvuruyor” değerlendirmesinde bulundu.

    “8’İNCİ AYDAN SONRA DÖKÜLEN SAÇLAR ÇIKMAYA BAŞLAR”

    Dökülmeler kalıcı bir problem olmayacağına da dikkat çeken Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, “Koronavirüsün ilk zamanlarında bu kadar fazla saç dökülmesi karşımıza çıkmıyordu. Son 6-8 ay içerisinde koronavirüs geçiren kişilerde özellikle 2 ay sonra saç dökülmesinde artış, yoğun saç dökülmesi görülmeye başladı. Bu da koronavirüs hastalığının vücut direncinin düşürmesi, vücudu baskılamasından dolayı meydana gelen bir dökülme. Bu dökülme ortalama 3 ay, bazılarında ise 4 ay devam edebilir. O sırada yoğun miktarda saç dökülüyor. Günde 200-300 tel saç dökülebiliyor. Bu fizyolojik bir süreç ve hastalıktan sonraki 6 ve 7’nci aya kadar sürüyor. Ortalama 8’inci aydan sonra dökülen saçlar çıkmaya başlıyor. Burada amacımız dökülen saçların bir an önce ortaya çıkması bu süreci elimizden geldiğince kısaltmak” diye konuştu.

    “18 YAŞ ÜSTÜ KELLİK SORUNU YAŞAYAN ERKEK SAYISI 9 MİLYON”

    Saç dökülmesi problemi hakkında genel bir değerlendirmede de bulunan Doç. Dr. Kutlubay, “Kadınlar saç dökülmesi problemini daha çok kozmetik problem yapıyor. Saçlı deride ortalama 100 ila 120 bin civarında saç teli var. Günlük dökülen saç teli sayısı 100’ü geçerse bizim için dökülme var demek. 100’ün altını biz normal olarak kabul ediyoruz. Türkiye’ye baktığımızda 18 yaş üzerinde kellik problemi yaşayan erkek sayısı ortalama 9 milyon civarında. Türkiye’de doğudan batıya gittiğimizde dökülme bir tık artıyor ve batıdaki insanlar daha fazla dökülme problemi ile uğraşıyor saçlarına daha çok önem veriyor. Özellikle 30 yaşındaki erkeklerin yüzde 30’unda, 50 yaşındaki erkeklerin yüzde 50’sinde dökülme oranı karşımıza çıkıyor. Yaş ilerledikçe bu dökülme oranı bir tık daha artıyor. Aynı yaş grubundaki kadınlara baktığımızda 30 yaşındaki kadınların yüzde 12’sinde, 50 ila 60 yaşındaki kadınların yüzde 40’ında saç dökülmesi yaşanıyor. 50-60 yaş sonrası menopoz karşımıza çıkıyor. Bu dönemde kadınlık hormonunun azalmasından dolayı saçlarda dökülme, incelme karşımıza çıkabiliyor” ifadelerini kullandı.

    SAÇ DÖKÜLMESİNİN NEDENLERİ NELER?

    Saç dökülmesinin en önemli nedeninin genetik kökenli faktörler olduğunu hatırlatan Kutlubay, şöyle devam etti:

    “Klasik tip ya da erkek tipi kellik dediğimiz saç dökülmesi. Erkek tipi kellik sadece erkeklerde karşımıza çıkmıyor. Aynı zamanda bu tarz dökülmeler kadınlarda da görülüyor. Kadınlardaki kellik hiçbir zaman erkeklerdeki gibi alın ya da tepe bölgesinde açılma, tamamen saçın dökülmesi şeklinde karşımıza çıkmıyor. Daha çok incelme, seyrelme, uzaktan baktığınız zaman saçlı derinin görülmesi şeklinde bir seyrelme karşımıza çıkıyor. Genetik faktör tek sebep değil psikolojik sebepler, stres, üzüntü, evham bunlar da saç dökülmesine yol açıyor. Kansızlık, demir eksikliği, vitamin eksiklikleri, guatr problemleri endokrin problemler böbrek üstü bezi sorunları yumurtalık kistleri durumunda da dökülme karşımıza çıkabiliyor.”

    “TEDAVİDE MİNOKSİDİL ADI VERİLEN ETKEN MADDE KULLANILIYOR”

    Saç dökülmesi problemi yaşayan kişilerin süreç uzamadan bir uzmana başvurması gerektiğini ifade eden Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi ve Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, tedavi hakkında ise şunları söyledi:

    “Dermatolog gerek muayene gerek tahlil gerekse saçlı deriden biyopsi yaparak kesin tanıyı koyacaktır. Kesin tanıdan sonra dermatolog tanıya göre bir tedaviye başlar. Elimizde çeşitli silahlar mevcut ağızdan alınan takviye edici gıdalar mevcut. İçerisinde bitkisel gıdalar, amino asitler yer alıyor. Onun dışında deriye sürerek kullanılan ilaçlar var. Bunlar hazır losyon ve spreylerin dışında eczacılar tarafından hazırlanan yapma ilaç şeklinde de olabiliyor. En sık başvurduğumuz ‘minoksidil’ adı verilen etken madde var. Bu aslında hem Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) hem Sağlık Bakanlığı’nın onayladığı ilaç statüsünde sprey. Sürerek uygulanan bir ilaç. Biz bunu hazır ürün tarzından da uygulayabiliyoruz. Minoksidil maddesini karışımların içerisine koyarak da gücünü artırıyoruz. Bu maddenin faydası birkaç ayda görülüyor. 1-2 haftada sonuç alınmıyor. Benim hastalara tavsiyem en az 12 hafta kullanmaları. Memnun kalanlara birkaç yıla kadar süreyi uzatıyorum”