Etiket: koronavirüs

  • Nüfusu 23 ilden fazla! İnegöl haritası kırmızıya büründü

    Nüfusu 23 ilden fazla! İnegöl haritası kırmızıya büründü

    Bursa’nın İnegöl ilçesinde, koronavirüs vaka sayılarındaki artış Hayat Eve Sığar (HES) uygulamasına yansıdı. 274 bin nüfusu 23 ilden kalabalık olan İnegöl’de, HES verilerine göre vaka sayılarının son 3 ayda hızla artmasıyla risk haritası rengi, kırmızıya döndü.

    Nüfusuyla Türkiye’nin 23 ilini geride bırakan, yüzölçümü olarak da 15 ilden daha büyük olan Bursa’nın İnegöl ilçesinde koronavirüs vakaları, son 3 ayda artış gösterdi. Vaka sayısındaki artış, HES uygulamasına da yansıdı. Uygulamadan 3 ay önce alınan risk haritası görüntüleri ile aralık ayı risk haritası görüntüleri arasında büyük fark olduğu görüldü. İlçenin neredeyse tamamı, 3 ayda kırmızıya büründü. İnegöllü vatandaşlar, vaka artışına tepkilerini dile getirdiler.

    ‘HERKES AİLESİNDEN BİRİNİ KAYBETMEYE BAŞLADI’

    Koronavirüs vakalarında gözle görülür artış olduğunu belirten İnegöllü Hasan Balyoz, “Korkunç bir tabloyla karşı karşıyayız. İlçe olmamıza rağmen büyük şehirlerin vaka ve ölüm sayılarını yakaladık. Bunda sanayi şehri olmamız da önemli bir faktör. Bizim tedbirlere uymamız gerekiyor. Maske, mesafe ve temizlik kurallarına riayet etmeliyiz. HES uygulamasına baktığımızda her yeri kırmızı görüyoruz. Bütün komşularda, arkadaşlarda, akrabalarda bir kişinin testi, pozitif çıkmaya ve ailelerimizden birisini kaybetmeye başladık. Artık durum feci bir hal almaya başladı” dedi.

    ‘CENAZELER ARTTI’

    İlçe esnafından Murat Açkan ise, kurallara yeterince uyulmadığı için vakalarda artış yaşandığını belirterek, “Şu an salgın başını aldı gitti. Hastalığı griple karıştıranlar var. Esnaf olarak da insan olarak da kayıplarımız büyük. Allah herkesin yardımcısı olsun. Çevremizde artık çok sık cenazeler duymaya başladık. İnegöl halkı olarak Reis’i dinlemedik. Hiç kimse maske takmadı, sosyal mesafeye dikkat etmedi. Şu an hastane yoğun bakımı doldu. Poliklinikler de kapatıldı. İnşallah bunu da atlatacağız” ifadelerini kullandı.

  • 6 aylık hamileydi… Virüsten öldü

    6 aylık hamileydi… Virüsten öldü

    Kocaeli’de 6 aylık hamile Nur Yavuz (27), koronavirüsten yaşamını yitirdi. Yavuz, memleketi Tokat’ta toprağa verildi.

    Kocaeli’de yaşayan evli 1 çocuk annesi, 6 aylık hamile Nur Yavuz, rahatsızlanınca 15 Kasım’da Covid-19 testi yaptırdı.

    Test sonucu pozitif çıkan Yavuz, evde tedavi görmeye başladı. Ancak durumu ağırlaşan Yavuz, Kocaeli Derince Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak entübe edildi.

    Yaklaşık 17 gün tedavi gören Nur Yavuz, 2 Aralık’ta karnındaki 6 aylık bebeğini kaybetti.

    Dün durumu daha da ağırlaşan Yavuz, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

    Nur Yavuz’un cenazesi getirildiği memleketi Tokat’ın Başçiftlik ilçesinde koronavirüs tedbirleriyle toprağa verildi.

  • İBB doktoru koronaya yenildi

    İBB doktoru koronaya yenildi

    Covid-19 mücadelesinde ön saflarda savaşan sağlık emekçilerinden İBB doktoru Ümit Erdem hayatını kaybetti. Erdem 30 yıldır İBB’de görev yapıyordu. İBB’nin pandemi sebebiyle hayatını kaybeden çalışanlarının sayısı 30’a yükseldi.

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Sağlık Daire Başkanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürlüğü hekimlerinden Dr. Ümit Erdem de Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. İBB’den yapılan açıklamada, Dr. Ümit Erdem’in bir süredir evinde COVİD-19 tedavisi gördüğü, evinde izolasyon sürecinde iken aniden durumunun kötüleşmesi sebebiyle hastaneye kaldırıldığı ve dün hayatını kaybettiği bildirildi. Erdem’in cenazesi bugün öğlen, Karacaahmet Şehitlik Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Karacaahmet Mezarlığın’da toprağa verildi.

    30 CAN KAYBI

    Açıklamada, eylül ayı içerisinde Covid-19 nedeniyle vefat eden İSTAÇ Genel Müdürü Mustafa Canlı’nın ardından hayatını kaybeden Erdem ile birlikte; İBB’nin pandemi sebebiyle hayatını kaybeden çalışanlarının sayısının 30’a yükseldiği kaydedildi. 2 bin vaka ve karantinada olan İBB personelinin tedavi süreçlerinin de devam ettiği açıklandı.

    ÜMİT ERDEM KİMDİR?

    Yaklaşık 30 yıldır İBB’de görev yapan Dr. Ümit Erdem 20 Şubat 1963’te Trabzon – Akçaabat’ta doğdu. Çapa Tıp Fakültesi’nden mezun olan Dr. Ümit Erdem, 1989 yılından itibaren İBB’de hekim olarak görev yapmaya başladı. 2014 yılında İBB Sağlık Daire Başkanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürlüğü bünyesinde İşyeri Hekimi olarak görev yapmaya başlayan Erdem, vefatına kadar aynı görevini sürdürdü.

  • Başkan Aktaş’tan korona atlatanlara çağrı

    Başkan Aktaş’tan korona atlatanlara çağrı

    Bursa Büyükşehir Belediyesi, hastanelerde Covid-19’dan tedavi gören vatandaşların hayata tutunmaları için plazma bağış seferberliği başlattı.

    Covid-19 hastalığından şifa bulan ve hastalığın üzerinden 28 gün geçmiş kişileri plazma seferberliğine katılmaya davet eden Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, “4441600 numaralı çağrı merkezimizi arayarak; plazma bağış başvurusu yapan hemşerilerimizi ücretsiz olarak ambulansla evlerinden alıp, Kızılay’da kan verdikten sonra tekrar evlerine bırakacağız” dedi.

    Covid-19 ortaya çıktıktan sonra tüm kaynaklarını salgınla mücadele için kullanan Büyükşehir Belediyesi, şimdi de hastanelerde koronavirüs tedavisi gören vatandaşlar için harekete geçti.

    ‘Haydi Bursa, sen de plazma bağışla. Herkes hayata tutunsun’ sloganıyla planlanan kampanya çerçevesinde; koronavirüsten iyileşen ve hastalığın üzerinden 28 gün geçirmiş kişiler kan bağışında bulunarak, hastanede tedavi gören korona hastaları için umut olacak.

    Uygulama kapsamında Bursa Büyükşehir Belediyesi, kampanyaya katılan vatandaşları kendi ambulanslarıyla evlerinden alacak ve Kızılay Kan Merkezi’nde bağış yaptıktan sonra tekrar aynı ambulanslarla evlerine bırakacak. Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Bursa’da yaşayan herkesi kampanyaya katılmaya davet etti.

    Dünyanın zorlu bir süreçten geçtiğini, maske-mesafe-hijyen kurallarına uyarak, birlik içerisinde özlenen gülere tekrar döneceklerini ifade eden Başkan Aktaş, ‘Haydi Bursa, sen de plazma bağışla. Herkes hayata tutunsun’ sloganıyla covid-19 ile mücadele eden hastalara destek olmak için yeni bir süreci devreye aldıklarını söyledi. Hastalığı geçirmiş, şifa bulmuş ve üzerinden 28 gün geçmiş vatandaşlarımızı hastanelerde şifa bekleyenler için plazma vermeye davet eden Başkan Aktaş, “Bursa Büyükşehir Belediyesi olarak ‘plazma bağış seferberliği’ başlatıyoruz. 4441600 numaralı çağrı merkezini arayarak plazma bağış başvurusu yapan hemşerilerimizi, ücretsiz olarak ambulanslarımızla evlerinden alıp Kızılay Kan Merkezi’ne götürecek ve plazma bağışı gerçekleştikten sonra evlerine geri getireceğiz” diye konuştu.

  • Karantinayı ihlal etti, kurşuna dizildi

    Karantinayı ihlal etti, kurşuna dizildi

    Asya medyası, Kuzey Kore’de koronavirüs (Kovid-19) tedbirlerini ihlal eden bir kişinin halka açık bir şekilde kurşuna dizerek infaz edildiğini aktardı.

    Dünyanın en dışa kapalı ülkesi Kuzey Kore’de kapalı Çin sınırında kaçakçılık yapmakla suçlanan kişinin koronavirüs (Kovid-19) tedbirlerini ihlal ettiği gerekçesiyle halka açık bir şekilde kurşuna dizilerek infaz edildiği iddia edildi .Asya medyasında yer alan haberlere göre, ölüm cezasına çarptırılan kişinin 50’li yaşlarında ve Çinli iş ortaklarıyla kapalı olan sınırdan kaçakçılık yaptığı ifade edildi.

    SINIR MUHAFIZLARINI DENETLEMEK İÇİN ÖZEL BİRİM KURULDU

    Kuzey Kore yönetiminin, sınır muhafızlarını kontrol etmek ve kaçakçılık yapmadıklarından emin olmak için muhafızları denetleyen özel birimler görevlendirdiği belirtildi.

    Kuzey Kore resmi olarak ülkede koronavirüs vakası olmadığını iddia ederken, Kim Jong-un rejimi ‘ultra yüksek düzeyde acil karantina önlemleri’ getirerek, sınırdaki görevli askerlere Çin sınırından izinsiz girenleri vurma emri verildi.

    MANTIKSIZ ÖNLEMLER ALIYOR

    Güney Kore istihbarat teşkilatı NIS, geçen hafta Kim’in Pyongyang’da bir tecrit emri verdiğini ve virüsü uzak tutmak için denizde balık tutmayı yasakladığını söyledi. İstihbarat yetkilileri, Kim’in salgın tedbirlerini ihlal edenlere karşı ‘aşırı öfke’ gösterdiğini ve ‘mantıksız önlemler’ aldığını söyledi.

  • Koronavirüs salgınında Türkiye’de son tablo açıklandı

    Koronavirüs salgınında Türkiye’de son tablo açıklandı

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Türkiye’nin 4 Aralık 2020 tarihli günlük koronavirüs tablosunu açıkladı.

    Türkiye’de son 24 saat içinde 194.535 yeni test yapıldı, 32.735 yeni vaka tespit edildi.193 kişi hayatını kaybetti, 4.811 kişi daha iyileşti.

    -Test: 19.338.181
    -Hasta: 527.070(+6903)
    -Vefat: 14.509
    -Ağır Hasta: 5.703
    -Zatürre Oranı: %3.3
    -Yatak Doluluk: %55.7
    -İyileşen: 423.142

    Bakan Koca; “Bugün tespit edilen 6.903 yeni hasta var. Ağır hasta sayısı da aktif hasta sayısı da artmaya devam ediyor. Bugünlerde en büyük bulaşma ortamı kapalı ve kalabalık mekanlar. Kapalı ortamlarda kalabalık içinde bulunmayın. Kendinizi ve sevdiklerinizi koruyun.”

     

  • Kestel İlçe Başkanı Covid-19’dan hayatını kaybetti

    Kestel İlçe Başkanı Covid-19’dan hayatını kaybetti

    Saadet Partisi Kestel İlçe Başkanı Mürsel Kaya (49), koronavirüs tedavisi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Saadet Partisi Kestel İlçe Başkanı olan 49 yaşındaki Mürsel Kaya, 3 gün önce koronavirüs teşhisiyle sevk edilerek tedavi altına alındığı hastanede bu sabaha karşı yapılan bütün müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. İlçe Başkanı Kaya’nın vefatı hem ilçesinde hem de siyasi camiada üzüntüye sebep oldu…

    Saadet Partisi Kestel İlçe Başkanı Mürsel Kaya, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedavisi gördüğü hastanede 52 yaşında yaşamını yitirdi.

    Kovid-19 testinin pozitif çıkmasının ardından Kestel Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesinde iki gündür tedavi gören Kaya, yaşam mücadelesini kaybetti.

    Partinin çeşitli kademelerinde görev yapan ve iki yıldır ilçe başkanlığı görevini sürdüren Kaya’nın, iki çocuk babası olduğu öğrenildi.

  • Aşı zorunlu olacak mı? Bakan Koca açıkladı

    Aşı zorunlu olacak mı? Bakan Koca açıkladı

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, koronavirüs aşısı yaptırmanın zorunlu olmayacağını söyledi. Bilim Kurulu toplantısında konunun ele alındığını söyleyen Koca, “Mecburiyet olmasın ama vatandaşımızı ikna edelim” görüşünün öne çıktığını söyledi.

    Koronavirüs aşısına yönelik çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor. Türkiye’de aşı alımına yönelik anlaşmalara başladı.

    İlk aşamada Çin’den 50 milyon doz aşı alınacak. Aşı 11 Aralık’ta sağlıkçılara uygulanmaya başlayacak. Peki vatandaşların aşıyı yaptırması zorunlu mu olacak?

    Sorunun yanıtını Sağlık Bakanı Fahrettin Koca verdi. Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan’a konuşan Koca, “Bu konuyu Bilim Kurulu’nda ele aldık. Vardığımız sonuç şu oldu: Mecburiyet olmasın ama vatandaşımızı ikna edelim. Hangi aşıların hangi yöntemle üretildiğini, hangi yöntemin daha iyi bir yöntem olduğunu vatandaşımıza anlatacağız. Aşının menşeine değil de yöntemine odaklanılması gerektiğini anlatacağız” dedi.

    Fahrettin Koca’nın aşı ile ilgili diğer sorulara verdiği yanıtlar ise şöyle oldu:

    Neden Çin aşısı? Erişimi kolay ve ucuz olduğu için mi?

    Çin aşısı, Alman aşısı, İngiliz aşısı, Amerikan aşısı… Konuyu böyle ele alamayız. Öncelikle ele almamız gereken husus, aşının hangi yöntemle üretildiği hususudur. Çünkü aşının yöntemi, aşının güvenilir olup olmadığını birinci dereceden etkiler.

    Korona aşıları kaç yöntemle üretildi?

    İki yöntem var. Birincisi: İnaktif virüs aşıları… İkincisi: mRNA yöntemiyle üretilen aşılar…

    Hangisi daha güvenilir?

    İnaktif yöntemle üretilen aşılar daha güvenilirdir. Tarihte bilinen en iyi yöntem budur. Bunun uzun vadeli sonuçlarını biliyoruz. Virüsün genetik yoluyla geliştirilen mRNA aşıları, kısa vadede iyi sonuç verdi. Ama orta ve uzun vadede nasıl bir etkisi olacağını bilmiyoruz.

    Çin aşısının yöntemi nedir?

    İnaktif yöntemle üretildi. Bu yöntemi kullanması nedeniyle daha fazla tercih edilmesi gereken aşıdır. Üretildiği ülkeye odaklanmak yanlış, yönteme odaklanmak lazım. Ben diyorum ki bu yöntem, en eski yöntemdir. Yıllardır bu yönteme dayalı olarak aşılar üretildi. Uzun vadede test edilmiştir. Bir yan tesiri yoktur.

    Madem inaktif dediğiniz aşı üretme yöntemi daha güvenilir, neden dünya bu yönteme yönelmedi?

    Çünkü bu yöntem çok zor ve çok pahalı bir yöntem. İnaktif aşılar, kolay üretilebilir aşılar değil. Maliyeti çok yüksektir. O nedenle diğer yöntem daha fazla tercih edilen yöntem oldu.

    O zaman Çin aşısı, sizin açınızdan bir mecburiyet değil, bir tercih. Yani yöntemini önemsediğiniz için özellikle Çin aşısını tercih etmiş durumdasınız. Bu durumda soralım: mRNA aşılarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

    Çin’le yaptığımız anlaşma 50 milyon… Bunun üzerini diğer yöntemle üretilen aşılarla tamamlamak durumundayız. Ama şu gerçeği de unutmayalım: Diğer aşıların uzun vadede ne tür etkiler geliştirebileceğini bilmiyoruz.

    Aşılar için bir onay söz konusu… Çin aşısı onay aldı mı?

    Dünyada üretilen tüm aşılar, Dünya Sağlık Örgütü’nün süreçlerinden geçmek zorunda. Çin aşısı da öyle. Şu anda “Faz 3” dönemini bitiren hiçbir aşı yok. Pandeminin yol açtığı acil durum nedeniyle ara raporlarla uygunluk veriliyor. Çin aşısı, “Faz 3”e en erken başlayan aşıdır. Ayrıca “Faz 3”ü daha geniş topluluklara uyguladılar. “Faz 3” ilgili Çin aşısının ara raporları henüz açıklanmadı. Bir hafta-on gün sonra açıklanmasını bekliyoruz.

    “Faz 3” açıklanmadan Çin aşısını kullanma durumu olmayacak yani?

    Tabii ki olmayacak. Bütün ara onaylar alınmış olsa dahi biz uluslararası akredite olan Halk Sağlığı ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumumuzun laboratuvarlarında titizlikle incelemeler yapacağız. Bu incelemelerde aşının güvenlik testlerinin olumlu çıkması gerekiyor. Eğer aşı, ülkemiz standartlarına uygun bulunursa erken kullanım iznini vereceğiz. Aşı uygulaması, ancak bu aşamadan sonra olacak.

    Daha önce açıklamıştınız. “Aşıyı ilk ben yaptıracağım” demiştiniz. Bunu hangi yöntemle yapacaksınız?

    Aşıyla ilgili tüm onay süreçleri bittikten sonra bir hastaneye gideceğim ve kamuoyunun huzurunda aşıyı yaptıracağım. Ardından da o hastanede bulunan bütün sağlık çalışanlarımız aşılarını yaptıracaklar.

  • Türkiye neden Çin aşısını tercih etti?

    Türkiye neden Çin aşısını tercih etti?

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, Türkiye’ye 11 Aralık’ta gelmesi planlanan Kovid-19 aşısının ilk uygulamasının, testler için en az 14 güne ihtiyaç olduğundan 25-26 Aralık’ta yapılabileceğini söyledi.

    İnsanlık, ölümcül Kovid-19 virüsüne çare bulmak için yarış içinde. Salgından çıkışın umudu olan aşı çalışmalarında önemli mesafeler kaydedildi. Türk bilim adamları da aşı çalışmalarını tüm hızıyla sürüyor. Bir taraftan da aşıyla ilgili ortaya atılan iddialar, kamuoyunun gündeminden düşmüyor. Türkiye’ye 11 Aralık’tan sonra gelmesi planlanan Çinli SinoVac firmasının geliştirdiği Kovid-19 aşının özellikleri ve güvenilirliği de merak konusu.

    Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Kara, gelecek günlerde Türkiye’de uygulanmaya başlanması planlanan aşının nitelikleri, etkisi ve diğer aşı çalışmalarıyla ilgili  soruları şöyle yanıtladı:

    Soru: Kaç çeşit aşı türü var?

    Canlı ve ölü (inaktif) aşılar var. Bazı mikroorganizmaları tembelleştirebiliyor, bazılarını zayıflatabiliyoruz. Böyle olunca hastalık yapabilme kapasiteleri azalıyor. Daha doğrusu tamamen ortadan kalkıyor ya da yaşamını devam ettirebiliyor. Nerede devam ettirebiliyor? Uygun bir ortamda. Ortam bozulduğu zaman da kendi kendine ölebiliyorlar. Bunlar canlı aşılardır.

    Soru: Canlı aşının avantajı nedir?

    Bir kere bile verseniz insan vücudunda çoğalmaya çalıştığı, hareket ettiği için bizim savunma sistemimiz onu hemen görüyor. Yabancı ve düşman olarak algılıyor. Çok ciddi bir cevap veriyor. Ömür boyu neredeyse koruyucu oluyor. Canlı aşıları zayıflatırken mikroorganizmalara şöyle diyoruz. Siz mikroorganizma olarak ne istiyorsunuz? Onların da temel amacı üremek ve çoğalmak. Biz ona istediği yiyeceği ve gıdayı verdiğimiz anda da hızla çoğalmaya başlıyor. Böyle olunca da ihtiyaç duymadığı, gerek görmediği şeyleri zaman içerisinde kaybediyor. Çünkü onları taşımak bir yük getiriyor. Nedir o? Bizde hastalık yapabilme kapasitesi. Bunları kaybediyor ve zayıflamış oluyor. Biz onları canlı aşı olarak uyguluyoruz.

    Soru: İnaktif aşı nedir?

    Bazı mikroorganizmaları zayıflatamıyoruz. Ne yaparsak yapalım o mikroorganizmalar hastalık yapma özelliklerini devam ettiriyor. Böyle bir durumda da bu mikroorganizmayı öldürerek veriyoruz. Mikroorganizmayı canlı vermiyoruz ama insan vücuduna ölü olarak veriyoruz. Buna da inaktif halde diyoruz. Ölü olarak verdiğimizde bizim temel olarak istediğimiz; aşıda hastalık yapabilme gücü olmayan ama vücudun savunma sistemi tarafından tanınacak, bağışıklık sistemimiz tarafından öğrenilecek ve ona cevap verecek bir şekilde immün yanıtımız olsun istiyoruz. Savunma askerimiz onu görsün, öğrensin istiyoruz. Aşılarda da mümkün olduğu kadar mikroorganizmaları tanıtmak istiyoruz.

    Canlı verdiğimizde hareket ettiği ve kımıldadığı için immün sistem onu çok iyi tanıyor, çok güçlü cevap veriyor ve belki bir kere aşı yapmak yetiyor. Ölü olarak verdiklerimizdeki sıkıntımız, bu mikroorganizma hareket etmiyor, ölü. Vücut görüyor ama bazı durumlarda almıyor. O zaman da birkaç doz yapmak gerekiyor. Çocukluk çağındaki aşılarımıza dikkat edecek olursak üç doz yapıyoruz. Hatta arada da hatırlatıyoruz. O mikroorganizmayı öldürerek insan vücuduna herhangi bir şekilde zarar vermeyeceğinden emin olduktan sonra vermemiz, Louis Pasteur’dan itibaren bildiğimiz ve bugün de çok yaygın uygulanan bir teknoloji. Buradaki problem nedir? Öncelikle bu mikroorganizmayı üretmeniz gerekiyor. Ürettikten sonra öldürmeniz gerekiyor. Böyle bir sıkıntımız var yeterli sayıda üretebilmek için.

    İnaktif aşıda bir bütünü vermekten ziyade sadece, insan vücudu olarak düşünün, baş kısmını göstersek tanınabilir mi? Tanınabilir. Böyle olduğu durumlarda da sadece o kısımları veriyoruz. O kısımları vermenin yolu, onu dışarıda üreteceksiniz. Virüslerde de bizde de bütün bilgi bir koda yazılmış vaziyette. O kodlanan kısmı versek, bizim vücudumuz da o parçayı üretse, vücudumuzun da immün kısmı onu görüp cevap verse olur mu? Olur. Ya bütün virüsü öldürüp, verip tanıtacağız ya da bunu üreten bilgiyi insan vücuduna vereceğiz. Bilgi dediğimiz kısım; mRNA. İnsan vücudunda bu üretiliyor, buna cevap veriyor. İnaktifte virüsü öldürüyoruz. Tamamen ölü şekliyle veriyoruz.

    Bu yöntemlerden bugün için ülkemizde konuşulan iki aşı ön planda. Bu kodlamayı direkt değil de bir başka virüsün içine koyup onun vücudumuzda bunu üretmesini sağlamaya çalışırsak o da AstraZenaca’nın Oxford Üniversitesi ile geliştirdiği aşı. Bunların üçü de inaktif aşılar ama birinde bütün mikroorganizmayı veriyoruz, diğerinde bilgiyi direkt mRNA olarak veriyoruz, bir diğerinde ise o mRNA’yı bir başka virüse, başka mikroorganizmaya verip onu insan vücudunda çoğaltmasını sağlayarak uyguluyoruz.

    Soru: İnaktif aşı ile mRNA arasındaki en büyük fark nedir?

    İnaktif aşının en büyük dezavantajı, üretimi zor ve pahalı. Neden? Çünkü sizin çok miktarda bunu üretmeniz gerekiyor. Onu öldürüp ondan sonra da bunu aşı haline getirmeniz gerekiyor. Çok miktardaki virüsü ürettiğiniz ortamı oluşturmak zor ve maliyeti çok yüksek.

    mRNA aşısının teknolojisi zor ama üretimi kolay. Arada böyle bir fark var. O nedenle maliyet avantajı mRNA aşısında ve o virüsün taşıyıcı olduğu aşılarda maliyet avantajı var.

    Soru: Aşılar değerlendirilirken hangi kriterlere bakılıyor?

    Bu dönemdeki en büyük isteğimiz, aşıya erken ulaşabilmek. Ana kriterimizin de güvenlik olması gerekiyor. Genel olarak baktığımızda inaktif aşı yıllardır kullandığımız, teknolojisini bildiğimiz, ölü olarak verdiğimiz için en avantajlısı gibi görünüyor. mRNA aşısının üretimi kolay, teknolojik olarak belki daha iyi cevap verecek, onu görüyoruz. Bugüne kadar alışkın olduğumuz bir aşı değil. Yeni bir teknoloji. Güvenlik tarafında mutlaka verilerinin çok net olması ve bilgilerin ortaya konulmuş olması gerekiyor.

    Aşıya bakarken ilaç gibi düşünmemek lazım. Aşılar çok sık ve detaylı incelenir. Çünkü sağlıklı kişiye yapacaksınız. Sadece bugün değil 3, 6 ay ya da 1 yıl sonra da herhangi bir etkisinin olmadığından emin olmamız gerekiyor. Bu bakımdan değerlendirdiğimiz zaman, Türkiye’nin şu dönemde kayıpları yükseliyor, önümüzdeki dönem de kayıpların yüksek olma ihtimali olduğu için öncelikle aşıyı erişilebilir kılmak lazım. Bu bakımdan tüm üreticilerle görüşülüyor. Bundan sonraki basamakta, aşının çok güvenli olması lazım ya da güvenliğinden sizin bir şekilde emin olabileceğiniz bir tarafta durmanız lazım. Sonra da etkinliğine bakmanız lazım.

    Soru: Bu bilgiler ışığında aşılar ne kadar güvenli?

    Dünya Sağlık Örgütünün aşı yüzde 50 bile etkili olsa kabul edileceğine yönelik açıklaması oldu. Böyle bir salgın döneminde aşıyı uyguladığınızda ne kadar başarı elde ediyorsanız o kadar iyidir. Bugün için elde ettiğimiz veriler ve araştırıcıdan gelen bilgiler bu aşıların etkinliğinin yüzde 90’lar civarında olduğunu gösteriyor. En önemli kriterimizin güvenlik olması lazım. Ülkemiz her iki aşı grubuyla dünyada önde olanlarla ilgileniyor. Temin ve güvenlik kısmından bakarak hareket ediyor.

    Soru: Türkiye’ye gelecek aşının güvenilirliği nasıl test edilecek?

    Türkiye tüm aşı üreticileriyle görüşüyor. İlk etapta tedariği garantiye alınmış inaktif aşı var. Aynı zamanda mRNA aşısı var. İnaktif aşının tarihi ve geliş zamanı belli. mRNA aşısının görüşmeleri de şu anda devam ediyor. Bunlardan mümkün olduğu kadar da temin edilmeye çalışılıyor. Hızlı temin kadar güvenlik tarafı önemli. Türkiye şu kararı net olarak söylemiş değil. “Bu aşıyı hemen alıyorum.” demedi. Türkiye, verilerine bakıyor. Faz 3 çalışmalarını Türkiye de yapıyor. Bu konuda çok yetkin bilim insanları çalışıyor.

    Faz 3 çalışmasındaki verilerine bakacak. Bunlar çok olumlu geliyorsa, önümüzdeki günler içerisinde dünyadaki verileri de bu şekilde olumluysa o zaman “O aşıyı artık bana gönderebilirsiniz.” diyecek. Türkiye, ön görüşmelerini yaptı ve ön şartlarını da ayarladı. Bunları gördükten sonra onların gönderilmesine izin verilecek. İlk gelebilecek aşı, inaktif aşı. İlk değerlendirmelerde de her şey olumluysa Türkiye önümüzdeki hafta diyecek ki gelsin.

    Aşı gelince hemen yapılacak mı? Hayır. Onun da temel nedeni hangi aşı olursa olsun her ülke kendi testlerini ve uygulamalarını mutlaka yapıyor. Tüm testleri yapılmış olmasına rağmen bir kere daha yapılacak. Bu standartlar sağlandıktan sonra bu aşı kullanılabilecek. Bu testlerin uygulama süresi 7 günden kısa değil. Bir kısmının süresi 2-3 gün. Bu testi geçerse, bir sonraki test yapılacak. Onun için de bu sürenin 14 günün altında olması mümkün değil. Türkiye’ye ilk aşı 11 Aralık’ta gelebilecek gibi görünüyor. Geldikten sonra en az 14 gün testleri sürecektir. Bu süre 15 gün ya da 20 gün olabilir. Aradaki testte bir sorun çıkarsa tekrar yapılır, değerlendirilir. Testin işleyişi sırasında tereddütte kalınırsa o test tekrar yapılır. Bizim aşı 11 Aralık’ta gelince en erken yapılacağı tarih 25-26 Aralık gibi olur.

    Soru: Aşı geldikten sonra nasıl bir yol izlenecek?

    Türkiye hazırlıklarını yaptı, sözleşmelerini imzaladı, şartlarını belirledi. Herhangi bir sıkıntı çıkarsa sözleşme feshedilir. Türkiye, girişimlerinde bulundu. Aşı en erken ne zaman gelecek? Birisi 11’inde birisi belki 20’sinde gelecek. Bunların da hazırlıkları yapıldı. Kendi verilerinde bir problem çıkar ya da bir işaret gelirse o zaman “Göndermeyin.” denilebilir.

    Her şey olumlu giderse, 11 Aralık’ta gelmesi planlanan aşı, inaktif aşı. Çin’den gelecek aşı. 11 Aralık’ta geldi, bu hemen Türkiye’ye dağıtılacak, tüm noktalara gidecek. Testler yapılmaya devam edilecek. Testler sonunda “tamam” denilirse “Elinizdeki aşıları uygulayın.” denilecek. Testlerde bir şey çıkarsa, tüm aşı geri alınıp Çin’e ya da Moderna’ya geri gönderilecek.”

    Soru: Gönüllüler üzerinde yapılan aşılarda yan etki görüldü mü?

    Bu bir ön veriydi. Onun detay verileri henüz daha tam oluşmadı. Önümüzdeki günlerde oluşup da hepsi iyiyse, hiçbir sıkıntı yoksa o zaman “Aşıyı gönderin.” denilecek. Aşı o zaman 11 Aralık’ta gelecek. O sonuçların da 7-8-9 Aralık gibi çıkması planlanıyor. Her şey tamam denilirse ancak o zaman aşı gelecek. Kendi güvenlik verilerimize bakılarak hareket ediliyor. Aynı değerlendirme BioNTech Pfizer aşısı için de yürüyor. Onun için de girişimde bulunuldu. Oranın güvenlik verileri de uygun gelirse o şekilde oradan da istenecek. İnaktif aşıdaki miktar biraz daha yüksek, buradaki miktar biraz daha düşük olacak. Türkiye karar verip “uygun” derse bu aşıların güvenilir olduğunu söylememiz lazım.

    Soru: Aşılar nasıl saklanacak?

    İnaktif aşı, ölü aşı olduğu için o normal buzdolabı koşullarında saklanabiliyor. Daha rahat dağıtımı var. 2-8 derecede saklanabiliyor. Onu mutlaka değerlendirmemiz lazım. Öyle bir avantaj var. mRNA aşısı bilgiyi taşıdığı için, bu da çok kolay yıkıldığı için eksi 70 derecenin altında saklanması gerekiyor. Bu biraz lojistik açıdan kısıtlayıcılık olabilir. Bunun altyapısı da yapılabilir mi? Evet yapılabilir. Türkiye için çok zor olmayacaktır.

    Soru: Türkiye neden Çin aşısını kullanacak?

    Türkiye nüfus olarak büyük bir yapıya sahip. Aşı büyük bir gruba uygulanacak. mRNA teknolojisi, yaygın bir uygulama değil. Verileri var, elimizdeki verilere baktığımız zaman hepsi olumlu.

    İnaktif aşı teknolojisine geldiğimizde çok uzun yıllardır uygulanıyor. Sonuç olarak ölü. Ölü bir mikroorganizmayı veriyoruz. Orada olabilecek istenmeyen yan etkileri biliyoruz. Ölü mikroorganizma olduğu için kolda biraz ağrı, kızarıklık olur. Bunun ötesinde çok büyük bir yan etki bekler miyiz? Hayır beklemeyiz. Nadir istisnalar olabilir. Böyle bir fark olduğu için güvenlik çok önemli. Etkinlikte de birbirlerine yakın olduklarını açıkladılar.

    Soru: Aşıların maliyeti nedir?

    Çin aşısının, inaktif aşının maliyeti, mRNA aşısından bir miktar daha yüksek. Aşıda “pahalı” dememek lazım. Sağlıklı kişiye yaptığımız bir uygulama. Korumak amaçlı yapıyoruz. Önceliğin güvenlik olması, arkasından da etkinlik gelmesi lazım. Güvenlikte çok emin, etkinliğinde de iyiyseniz onu tercih edebilirsiniz. Çok etkili olabilir, çok yüksek koruyucu olabilir ama güvenlik tarafında sıkıntısı varsa, istenmeyen etkileri fazlaysa bu istenmeyen etkiler kızarıklık, hafif ateşse kabul edilebilir. Daha ağır yan etkilere neden olabilme ihtimali varsa o zaman etkinliği düşük de olsa “Bu tarafa kayabilirim.” dersiniz. Erken dönem güvenlik verileri, klasik üretim yöntemi olduğu için uzun. Marta ve nisana geldiğimizde iki aşıda da uzun dönem verilerini birbiriyle karşılaştırabilir hale gelebiliyoruz.

    Soru: Aşıda öncelik hangi kriterlerle belirleniyor?

    Koronavirüsün geniş bir yelpazesi var. Bir taraf neredeyse ayakta bulgusuz geçirebiliyor, bir taraf da çok ağır. Öncelikle her iki tarafa hizmet edebilmesini sağlayabilmek için sağlık çalışanlarının aşılanması gerekiyor. Tüm dünyayı aşılayabilecek kadar bir aşıya sahip olunamayacak. Kısıtlı, basamak basamak ilerlenecek.

    Salgının en kötü gideceği dönem bizim için önümüzdeki aylar olacak. Ne kadar aşıya erken kavuşursak o kadar iyi. Belirli sayıda gelecekse bu kısıtlı olan miktarla ben en fazla kime avantaj sağlayabilirim? En kritik gruba.

    Salgının en başından itibaren özellikle büyüklerimizi korumaya çalıştık. “Virüsü alırsanız, hastaneye yatma ihtimaliniz yüksek.” dedik. Hep 65 yaşın üzerinden özveri istedik. O zaman aşı geldiğinde ilk korumamız gereken, en yüksek riski olan o gruba aşı yapmamız lazım.

    Türkiye aşıyı, mümkün olduğunca yüksek miktarlarda elde etmeye çalışıyor. Bunu da mümkün olduğu kadar hızla, sağlık çalışanlarıyla aynı anda 65 yaşın üzerine yapacak.

    İkinci aşamada kolluk kuvvetlerinin öncelikli olması gerekiyor. 65 yaşın üzerinde büyüklerimiz çok riskli ama sonrasında genç ama altta hastalığı olanları bunun içine alıyoruz.

    Bunun hemen arkasından öğretmenlerimizin gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Bizim geleceğimiz, Türkiye’nin geleceği. Hepimiz için, çocuklarımız için en önemlisi. Onların yaşamını da bir an önce normal şartlara getirmemiz gerekiyor. Öğretmenlerimizin de bizim listelerimizde daha yukarıda olması gerekiyor.

    Yaşamın gerekliliği için tarım ve gıdada çalışanlarla bu devam edecektir.

  • Diyanet’ten ‘Cuma Namazı’ açıklaması

    Diyanet’ten ‘Cuma Namazı’ açıklaması

    Diyanet’in Twitter hesabından yapılan açıklamada corona virüs salgını hatırlatılarak “Meşru bir mazeretin varlığı, Cuma namazının farziyetini düşürmektedir” denildi. Açıklamada, “Salgın hastalık da kişiye cumanın farz olmasını düşüren bu tür mazeretler kapsamındadır” ifadelerine de yer verildi.

    Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu cuma namazına ilişkin bir açıklama yaptı.

    Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

    “Salgın tedbirleri ve elverişsiz hava şartlarının bir araya gelmesi ve son zamanlarda vaka sayılarındaki artış sebebiyle aşağıdaki açıklamaya gerek görülmüştür.

    İslam dini hayat ile sağlığın korunması ve bunlara zarar verecek şeylerin giderilmesi yönünde son derece açık hükümler getirmiştir. Müslümanlar, bu hükümlerin gereklerini yerine getirmekle ve ilgili tedbirleri almakla yükümlüdür. Özellikle bulaşıcı hastalıklara karşı gereken tedbirlerin alınması dinimizin bir gereğidir.

    Ayrıca hastalıkların bazı ibadetlerle yükümlü olmayı kaldıran bir mazeret olduğu bilinen bir hükümdür. Bu bağlamda, Cuma namazıyla yükümlü olmanın şartlarından birisi de, cemaate katılmaya mani bir mazeretin bulunmamasıdır.

    Zira meşru bir mazeretin varlığı, Cuma namazının farziyetini düşürmektedir. Hastalık, şiddetli yağış, aşırı sıcak ve soğuk gibi elverişsiz hava şartları yanında salgın hastalık da kişiye cumanın farz olmasını düşüren bu tür mazeretler kapsamındadır.

    Tüm dünyayı etkileyen Kovid-19 salgını ile ilgili tedbirler, kış mevsiminin getirdiği elverişsiz hava şartlarıyla birleştiğinde, cemaatin bir kısmının camide yer bulamaması ve Cuma namazını kılamamasına yol açabilmektedir. Camide mesafe şartını sağlayacak şekilde yer bulamayanların, hem kendilerini hem de cemaati tehlikeye atacak şekilde içeriye girmeleri doğru değildir. Bu şekilde Cuma namazını kılamayan kişilere, diğer meşru mazeretlerde olduğu gibi, öğle namazını kılmak farz olmaktadır Dolayısıyla bu durumdaki kişiler imkân buldukları bir yerde öğle namazını kılmakla yükümlüdürler. Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde sabit olduğu bilinen ve günümüze kadar ittifakla uygulanan hüküm böyledir.

    Burada bir kez daha ve önemle ifade edelim ki, bulaşıcı salgın hastalığa yakalananların ve teması’ olanların cemaate katılmamaları ve karantina şartlarına riayet etmeleri dinen zorunludur.”