Etiket: kritik

  • Sıcaklıkta kritik eşik geçiliyor

    Sıcaklıkta kritik eşik geçiliyor

    Avrupa Birliği İklim İzleme Birimi yeni yayınlanan raporunda geçtiğimiz haziran ayında küresel ortalama yüzey sıcaklığının rekor kırdığını açıkladı. Avrupa Birliği Copernicus İklim Değişikliği Servisi tarafından hazırlanan rapora göre, haziran ayında dünya, 1991-2020 ortalamasının 0,5 derece üzerinde ısındı. Haziran ayındaki alışılmışın dışında artış 2023 yılını kayıtlara geçen ‘en sıcak yıl’ yapabilir. Rapor, Kuzey Atlantik denizindeki yüzey sıcaklığının alışılmışın dışında aşıldığını da not ediyor.

    Söz konusu raporları ve açıklamaları haberglobal.com.tr için değerlendiren Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz 2023 yılında hız kazanan ısınmanın geleceğiyle ilgili 2027 yılına işaret ediyor. Kurnaz’a göre önümüzdeki dört yıllık dönemde ısınma konusunda yeni rekorlar gelebilir.

    1,5 derecelik kritik ısınma eşiğinin tam olarak ne olduğu üzerinde durmak gerekiyor. Ortalama küresel sıcaklıklarla ilgili yapılan ölçümlere göre, dünya 2021 yılında sanayileşme öncesi döneme kıyasla 1,1 derece ısındı. Paris İklim Değişikliği Anlaşması’nın taraflarının önüne konan rapora göre, iklimle bağlantılı felaketlerin önüne geçilmesi için küresel ısınmanın 1,5 derecenin üzerine çıkmaması gerekiyor. Eğer bu eşik aşılırsa dünya felaketlerle baş edemeyebilir.

    Önümüzdeki 4 yıllık döneme dikkat çeken Prof. Dr. Kurnaz’a göre ise kritik eşik çoktan aşıldı ve artık geri dönüş mümkün değil. Kurnaz, bu durumu şöyle değerlendiriyor:

    “Isınma yeni başlamadı. Söz konusu ölçümler endüstri öncesi ve sonrası dönemi kıyaslıyor. Görülüyor ki dünya geçmişe kıyasla ısındı. Şimdiki ölçümler, dünyanın 1,5 derecelik küresel ısınma eşiğini geçmesinin yüzde 66 ihtimal olduğunu ortaya koyuyor. Dünyada günümüzdeki ısınma 1,2 ila 1,3 derece arasında. Her bir derece ortalama sıcaklık artışı, ölçülen en yüksek sıcaklıkların da en az 3 derece artması anlamına geliyor. Örneğin bugün 49,1 derece olan en yüksek sıcaklık dünya 1 derece ısınacak olsa 52,1 dereceye yükselecek.”

    Kritik eşiğin tam olarak ne olduğu konusunda farklı bir değerlendirmede bulunan Kurnaz şunları söyledi:

    “Küresel ısınma konusunda dünyanın kırmızı çizgisi çoktan aşıldı. Dünya 1,5 derece ısınacak ancak zaten 1,2 derece ısınmış olması da kötü. Eğer gerekli önlemler alınmazsa 1,5 derece 2,0’ye de çıkacaktır. Kırmızı çizgi sıfır derece ısınmaydı.”

    Kurnaz, 1,5 derecelik ısınmanın doğuracağı sonuçlarla ilgili şunları dile getiriyor:

    “Sıcaklık ortalamasının artması beraberinde aşırı yağışlar, kuraklık ve alışılmışın dışında sıcaklık artışı getirecek. Meteorolojinin işi bu gibi iklim durumlarını önceden tespit etmek, örneğin 7 günlük periyotlar halinde raporlamaktır. Ancak iklimin seyrine bir müdahale imkansız. Artık 1,5 derecelik sıcaklık artışını geriye çevirmek de mümkün değil. Umutlu olmak için elimizde pek fazla bir şey yok.”

    İklim sorununun gündemde geniş şekilde yer almasının önemine değinen Kurnaz şunları ifade etti:

    “Dünyada en önemli gündemin iklim krizi olması gerekiyor. Ne zaman toplum bu konuyu öncelikli hale getirirse o zaman çok uluslu şirketler, devletler bu doğrultuda adım atmaya başlar.”

    Türkiye’nin küresel iklim değişikliği konusunda uluslararası alanda üzerine düşen her şeyi eksiksiz bir şekilde yerine getirdiğini vurgulayan Kurnaz, “Ancak küresel durum pek iyi değil. Hiçbir ülkenin tek başına atacağı adımlar yeterli olmayacaktır” vurgusunu yaptı.

    Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi ısınmanın 1,5 derecenin üzerine çıkarak 2,0 dereceye yaklaşması durumunda oluşacak felaketlerle ilgili rakamlara daha önce işaret etmişti. Buna göre her 10 yılda bir meydana gelen aşırı sıcaklık olaylarının, 1.5 derecelik ısınmada on yılda 4,1 kez, 2,0 derecelik ısınmada ise 5,6 kez gerçekleşeceği belirtildi. Küresel ısınma 4,0 dereceye ulaşırsa bu tür olaylar 10 yılda 9,4 kez gerçekleşebilecek.

     

  • Binalar incelendi, 8 kritik hata

    Binalar incelendi, 8 kritik hata

    Türkiye’yi sarsan deprem felaketinin 23 gününde bölgedeki enkaz çalışmaları devam ederken bir yandan da alanında uzman kişilerce yıkımlara sebep olan hatala araştırılıyor.

    Hatay’daki 500 binayı inceleyen bilirkişi, sahadaki kritik sorunları belgeledi. Buna göre; yıkımlara sebep olan hatalar, “zayıf kolon”, “düz demir kullanımı”, “taşıyıcı elemanlara verilen zararlar”, “kesit yetersizliği”, “uygunsuz etriye aralıkları”, “yumuşak kat etkisi”, “zemin sıvılaşması” ve “çerçeve süreksizliği” gibi 8 başlıkta toplandı.

    İnşaat mühendisi Suat Torun yaptığı açıklamada, Hatay’da depremin hemen ardından hasar tespit çalışmalarına katkı vermek ve İnşaat Mühendisleri Odası üyesi olarak gönüllü bilirkişilik yapmak üzere sahaya gittiğini ve 10 gün bölgede kaldığını anlattı.

    Meslek odası olarak hasar tespiti yaparken ayrıca bilirkişi olarak savcılık adına gerekli verileri topladığını dile getiren Torun; mimarlar, jeoloji mühendisleri ve inşaat mühendisleri olarak birlikte hareket ettiklerini, araziyi, yapıyı ve tasarımı incelediklerini aktardı.

    TOPLAM 500 BİNA İNCELENDİ

    Mühendis Torun, bölgede savcılık adına 200’e yakın, İnşaat Mühendisleri Odası adına ise 300 olmak üzere toplam 500 binayı incelediğini söyledi.

    Bu çalışmaları yaparken bir inşaat mühendisi olarak yaptığı çalışmaları paylaşan Torun, delillerin karartılmaması için binaların fotoğraflarını ve videolarını çektiklerini, binanın ne sebeple yıkıldığını tespit etmek için çeşitli çalışmalar yürüttüklerini kaydetti.

    ”KOLON VE KRİŞLERDEN ÖRNEKLER ALDIK”

    Torun, “Binaların kolon ve kirişlerinden örnekler aldık. Yapının bütünlüğü bozulmuşsa bile her bir donatının ölçümlerini yaptık. Sahadaki numuneleri de yetkililere teslim ettik.” dedi.

    Hatay’da yapıların çok büyük hasar gördüğünü vurgulayan Torun, sahada gördükleri binaların büyük çoğunluğunun eski yapılar olduğunu ifade etti.

    ÖNCELİKLİ SEBEP YAPIM HATALARI

    Torun, depremde yıkıma neden olan hatalar konusunda şu değerlendirmelerde bulundu:

    “Sahada en çok rastladığımız sorun beton kalitesizliği yani istenen dayanıma sahip olmayışıydı. Bunun dışında demir gibi donatıların istenen çapta ve yapıda olmadıklarını tespit ettik. Proje ve uygulama hatalarını da gördük. Bir de zemin etütlerinin iyi yapılmaması ve zemin sıvılaşmasından kaynaklı büyük problemlerle karşılaştık. Genelde öncelikli sebep yapım hataları kaynaklı olarak ortaya çıkıyor. Genel başlıkları ise zayıf kolon, düz demir kullanımı, taşıyıcı elemanlara verilen zararlar, kesit yetersizliği, uygunsuz etriye aralıkları, yumuşak kat etkisi ve çerçeve süreksizliği olarak sıralayabiliriz. Proje hataları da gördük. Tasarım yapılırken binanın x ve y düzleminde deprem kuvvetlerini alması için perdeler tasarlanır. Bunların tüm kolonlarının kirişlerle bağlanması gerekir. Yapılmaması halinde yapı hasarları oluşur.”

    BETONDA BÜYÜK TANELİ ÇAKILLAR TESPİT EDİLDİ

    İncelediği 500’e yakın binada rastladığı sorunları çektiği fotoğraflarla belgeleyen Torun, yıkımların en çok kontrolsüz yapım hataları nedeniyle oluştuğunu tespit ettiklerini ifade etti.

    Hatay’da yıkılan bir binanın fotoğrafı üzerinden örnek veren Torun, beton içindeki agrega denilen çakıl, kum gibi malzemenin istenen boyutta olmadığını gözlemlediklerinin altını çizdi.

    Betondaki bu çakılların boyutunun 8-10 santimetreye varan büyük çaplarda olduğunu tespit ettiklerini aktaran Torun, “Bu çakılların büyük oluşu deprem açısından büyük risk yaratır ve binanın mukavemetini zayıflatır. Burada kırma taş kullanılması gerekirdi. Bunları maalesef incelediğimiz binalarda göremedik.” diye konuştu.

    DENİZ KUMU BETON YAPISINI BOZMUŞ

    Hatay’da binalarda deniz kumu kullanıldığını da tespit ettiklerini belirten ve kumun içinde deniz kabuğunu belgeleyen bir fotoğrafı gösteren Torun, “Deniz kumunun en büyük tehlikesi, tuz oranının yüksek olmasından dolayı betonun yapısını bozar. Bu nedenle beton istenen dayanıma sahip olamaz. Deniz kumunun, binalarda beton içinde bulunan demirin korozyona uğramasına yani çapının küçülmesine, ayrıca paslanıp çürümesine de neden olduğunu gördük. Korozyon nedeniyle 16 milimetre çapında olması gereken demirin 10 milimetreye kadar düştüğünü gördük.” ifadelerini kullandı.

    Torun, demirlerin açıkta olması ve havayla temas etmesinin de korozyona uğrayarak çap kaybetmelerinin bir diğer nedeni olduğuna dikkati çekti.

    KOLONLAR DAHA İNCE, DEMİR KALİTESİ YETERSİZ

    Torun, eski yönetmeliklere göre inşa edilen yapıların kolon kesitlerinin yetersiz olduğuna işaret ederek, “Hatay’da eski binalarda genelde 18-20 santimetre dolayında kolonlar, 15-20 santimetre arasında da kirişler tespit ettik. Bu boyuttaki elemanlar kesit yetersizlikleri sebebiyle yapıların hasara uğramasına sebep olmuş. Şimdiki yönetmeliklerde kolon boyutunun minimum 30, kiriş genişliğinin de 25 santimetre olması gerekiyor.” şeklinde konuştu.

    Betonarme binalarda betonla daha iyi birliktelik sağlayan nervürlü demirlerin de önemine değinen Torun, “Nervürsüz demir beton içinde sıyrılması kolay olduğu için görevini yerine getirememiş. Bu sebepten yapılar çok hızlı hasar almış ve çökmüş. Nervürlü yapılarda yapı hasar alsa da donatı sıyrılmamış, yıkılma olmamıştır. Şimdiki yönetmeliklerde nervürlü demir kullanmak mecburi.” ifadelerini kullandı.

    Gaziantep bölgesinde hasar tespit çalışmalarına katılan inşaat mühendislerinin de kolonlarla ilgili gözlemlerini aktaran Torun, “Meslektaşlarımız, bu şehirde bazı yapılarda bulunulan mekanı genişletmek amacıyla kolon kesimlerine rastladı. Bu binayı yıkıma götüren, ana taşıyıcı sisteminin tamamen çökertilmesi anlamını taşıyor.” değerlendirmesinde bulundu.

    ”KÜÇÜK” TEKNİK DETAY YIKIMI NEDEN OLDU

    İnşaat çeliğinin bükülmesiyle elde edilen bir sargı donatısı olan etriyelerin birleştirilme yönteminin ve aralıklarının çok önemli olduğunu görsellerle anlatan Torun, şöyle konuştu:

    “Bu donatının istenen düzeyde yapılmaması nedeniyle binaların mukavemetinde ciddi sorunlar ortaya çıkmış görünüyor. Çapları 6 milimetre olan ve gönyesi 135 derece bükülmeyen etriyeleri tespit ettik. Hem çap yetersizliği hem de 135 derece bükülmemeleri, görevlerini yerine getirmesine engel olmuş. Deprem olduğunda bu bükümlerin binayı koruyucu bir özelliği vardır. Bu küçük bir teknik detay gibi görünse de yapılmadığında binayı yıkıma kadar götüren büyük bir hatadır.”

    TAŞIYICI ELEMANLARA VERİLEN ZARARLAR

    Torun, Hatay’da özellikle yıkılan ve ağır hasar alan binalarda tesisat gibi yapı tamir işlerinin taşıyıcı elemanlara zarar verdiğini de gördüklerini belirterek, “Bazı binalarda tesisatın kesilen kolonların aralarına yerleştirilmiş olduğunu da gördük. Tamiratlar sırasında binalara ek yükler de yüklenmiş. Ustaların bilinçsizce yaptığı bu tür yanlışlar, yapılara ağır hasarlar vermiş ve yıkıma sebep olmuş.” diye konuştu.

    YUMUŞAK KAT ETKİSİ, ZEMİN SIVILAŞMASI…

    Özellikle zemin katlarda betonarme binaların deprem esnasında yıkılmasına neden olan en önemli mimari tasarım hatalarından birinin yumuşak kat meydana gelmesi olduğunu aktaran Torun, bu nedenle yıkılmış bir binanın görselini de paylaştı.

    Yapı yaklaşma mesafesini de çok yetersiz bulduklarını dile getiren Torun, “Neredeyse yan yana yapılan binalar gördük. Bu nedenle hasarlı bir bina yanındaki binayı da yıkmış. İki bina arasındaki darlıktan dolayı ağır hasarlı bir binanın yandaki binaya zarar vererek ölümlü bir hasar oluşturduğunu gördük.” dedi.

    Torun, özellikle yan yatan bazı binalarda yapı hasarlarının yanı sıra zemin sıvılaşmasına bağlı sorunlar ile alt katlardaki çıkmalar nedeniyle çerçeve süreksizliğinin oluşmasına neden olan sorunları tespit ettiklerini söyledi.

    ”TAŞERONLAR VE USTALAR EĞİTİLMELİ”

    Bilirkişi Suat Torun, inşaat yapım işlerinin meslekten gelen kişilerce yapılması ve bu kişilerin altında çalışan taşeronların ve ustaların eğitilmesi gerektiğini vurguladı.

    İnşaat mühendisliği lisans derslerinde bu tür problemlerin tekrarlanmaması için müfredata yeni derslerin eklenmesi gerektiğini belirten Torun, “Şu anda bu tür dersler yüksek lisans derecesinde okutuyor. Staj süreleri uygulama deneyimi için uzatılmalı. Tabii toplum bilincinin de oluşması gerekiyor. Mümkün olduğunca dayanıklı olması için çaba gösterilmesi, ev sahibi olmak isteyenlerin evin içinden çok yapının taşıyıcı özelliklerini öğrenip sorgulaması gerektiğini düşünüyorum.” dedi.

  • ABD’li uzmanlardan kritik koronavirüs uyarısı!

    ABD’li uzmanlardan kritik koronavirüs uyarısı!

    ABD’de koronavirüs (Covid-19) kaynaklı ölümlerin Şubat ayında 500 bine çıkabileceği belirtildi.

    Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs (Covid-19) nedeniyle hayatını kaybeden kişi sayısı dünya genelinde 1 milyon 149 bin 367’ye, virüs tespit edilen toplam kişi sayısı 42 milyon 497 bin 381’e yükseldi.

    Alınan tüm önlemlere rağmen dünyanın çeşitli ülkelerinde vaka sayısı artıyor. ABD’de uzmanlar, koronavirüs (Covid-19) kaynaklı ölümlerin Şubat ayında 500 bine çıkabileceğini açıkladı.

    ŞUBAT AYI İÇİN KRİTİK UYARI

    Washington Üniversitesi Sağlık Ölçüm ve Değerlendirme Enstitüsü ABD’de koronavirüs ölümlerinin tüm Amerikalılar maske takmadığı sürece Şubat ayında 500 bine çıkabileceğini öngördü. Vaka sayısı 8 milyon 746 bin 953’e yükselen ABD’de salgın nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 229 bin 284’e yükseldi. Ülkede ölümlerin kırsal bölgelerde merkez bölgelere göre daha fazla artış göstermeye başladığı da belirtildi.

  • İzmir’de kan stokları kritik seviyenin altına düştü

    İzmir’de kan stokları kritik seviyenin altına düştü

    Türk Kızılay Ege Bölge Kan Merkezi Bölge Müdürü Dr. Gökay Gök, korona virüs (Covid-19) salgını nedeniyle kan bağışlarında yaşanan ciddi azalmalar sonucu kan stoklarında kritik seviyenin altına düşüldüğünü belirterek, “Kan stoklarımız azalırken bizi yalnız bırakmayın ve kan merkezlerimizi ziyaret edin” dedi.

    Hastanelerde tedavi gören talasemi, lösemi, kanser ve diyaliz hastalarının düzenli olarak kan ihtiyaçlarının devam ettiğini ancak kan ihtiyaçlarının tümünün karşılanamadığını açıklayan Türk Kızılay Ege Bölge Kan Merkezi Bölge Müdürü Dr. Gökay Gök, “Bu hastalarımızı mağdur etmemek için yardımsever vatandaşlarımızı kan bağışına davet ediyoruz. Güvenli bir şekilde kan bağışı yapabileceğiniz ekip yerlerimizin ve sabit kan alma birimlerimizin tarih, yer ve saatlerini sosyal medya hesaplarımızdan ve www.kanver.org. sitemizden paylaşmaktayız. Biz ülke olarak kötü günleri hep birlik ve beraberlik içerisinde atlattık. Şimdi sana her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Kan stoklarımız azalırken bizi yalnız bırakmayın ve kan merkezlerimizi ziyaret edin. Unutmayın bir gün sizin de ihtiyacınız olabilir” diye konuştu.

    “Stokta kan yok”

    Kan stoklarının tükenme nedeninin Covid-19 endişesiyle insanların dışarı çıkmaması ve bağışıklığı düşer korkusuyla kan bağışından kendisini uzak tutması olduğunu belirten Gök, “Şu an İzmir’de kan stokumuz 250 ünite. Normalde İzmir’de günlük 600 ünite kan toplanırken, şu an 200 ünite kan toplanıyor. Ege Bölgesi’nde de günlük bin 200 ünite toplanırken, şu an 400 ünite toplanıyor. Stok açısından Türkiye genelinde Ege Bölgesi, İstanbul’dan sonra ikinci sırada. Ancak bölgesel nüfusa oranla kan bağış oranına baktığımızda ise 1. sırada Ege Bölgesi var. İzmir’de sırasıyla en çok Konak, Karşıyaka, Karabağlar, Buca ve Aliağa’da kan bağışı toplanıyor. Covid-19 öncesi Ege Bölgesi’nde bin 200 ünite kan toplanıp İzmir, Manisa, Aydın illerinde sorumlu olduğumuz 94 hastanenin günlük talebi olan bin 200 ünite kan taleplerini karşılıyorduk. Şimdi ise 600 ünite talebin 400 ünitesini ancak karşılayabiliyoruz. Her geçen gün normalleşmeye bağlı talepler artmaktadır ama stokta kan yoktur. 14 yıl sonra ilk defa hasta yakınlarından kan bağışı istemek zorunda kaldık” dedi.

    İmmun plaza bağışçısı olma kriterleri

    Sağlık Bakanlığının gönüllü aferez plazma bağış yetkisini Türk Kızılayı’na verdiğini ve iyileşen Covid-19 hastalarından alınan immun plazma sayısının 45 olduğunu söyleyen Gök, şöyle konuştu:

    “Her bağıştan elde ettiğimiz immun aferez plazmayı 200 ml olarak iki ünite olarak elde ederek 90 ünite plazma elde ettik ve hepsi yoğun bakımdaki Covid-19 hastalarında kullanıldı. İmmun aferez plazma bağışçısı olabilmek için öncelikle kan bağışçısı seçim kriterlerine uygun olmak, 18-60 yaş arası sağlık kuruluşundan Covid-19 tanısı konmuş olmak, son iki PCR testi negatif olmak, 14 gündür kendini iyi hissetmesi ve gebelik hikayesinin olmaması gibi kriterler var. Alsancak Kan Alma Birimimiz randevu ile gelen bağışçılarına form doldurup fizik muayene yapılıp, son iki PCR testinin belgesini kontrol edip bir saat süren tek iğne ile damara girip yaklaşık 400 ml gönüllü immun plazma bağışı alınmaktadır. Ayrıca bu kişilere, normal kan bağışçılarına yapılan tüm testler yapılmaktadır. Sağlık kuruluşları tarafından belirlenmiş olan yoğun bakımdaki hastalarda alınan bu immun plazmalar kullanılmaktadır. Bu plazmaların hastanelere nakli kurumumuzca yapılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı il sağlık müdürlükleri Covid-19 tanısı konmuş ve iyileşmiş kişilerin listelerini bölge müdürlüğümüze iletmektedir. Bu kişilerin 14 günlük iyilik halleri ya da son ikinci testleri negatifliği sorgulandığı için bir geçiş dönemindeyiz. Vatandaşlarımıza doğru bilgi verebilmek, ikna etmek ve bir an önce randevu oluşturabilmek için 05380573070, 05380573067, 05380573073 ve 05380573069 telefon numaralardan bize ulaşmalarını istiyoruz. İmmün plazma bağışı ile ilgili detaylı bilgilerin yer aldığı web sitemiz www.kanver.org/plazma üzerinden ulaşabilirsiniz.”