Etiket: kuraklık

  • CHP heyeti kuraklığın ağır tablosunu çıkardı

    CHP heyeti kuraklığın ağır tablosunu çıkardı

    CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun görevlendirmesi ile Türkiye’nin yaşadığı tarımsal kuraklığın etkilerini incelemek üzere saha çalışması yapan CHP Ekonomi Masası Tarım Komisyonu üyesi milletvekilleri, TBMM’de düzenledikleri ortak basın toplantısında, izlenimlerini aktardı. Kuraklık ile ilgili gereken önlemlerin alınmadığını vurgulayan CHP heyeti, “Gezdiğimiz bölgelerde kapkaranlık bir tablo ile karşılaştık. Birçok yerde hiç ürün alınmayacak. Borç yükü altındaki çiftçiye mutlaka destek verilmeli. Borçları faizsiz ertelenerek, dekar başına, üretim durumu gözetilerek, 200 ile 400 lira nakdi yardım yapılmalı” görüşünü dile getirdiler.

    TBMM’deki basın açıklamasına Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, Adana Milletvekili Ayhan Barut, Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu, Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen ve Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan’ın katıldı.

    Toplantıda ilk konuşmayı yapan Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, önlem alınmaz ise tarım topraklarının susuzluğundan kaynaklı olarak insanlarımızın açlık sorunu ile karşılaşacağını söyledi.

    Gıda egemenliğimiz ve gıda güvenliğimiz ithalata bağlı

    “Dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan küresel ısınma ve iklim değişikliği gıdamızı tehdit eder hale gelmiştir” diyen Sarıbal, Türkiye’nin tarımda ve gıdada dışa bağımlı, gıda egemenliği ve gıda güvenliğinin yabancıların elinde olduğunu söyledi.

    Türkiye’nin bugün yaşadığı kuraklığın gereken tedbirler alınmadığı için afete dönüştüğünü kaydeden Sarıbal, “Türkiye’nin kuraklık sürecine gireceği biliniyordu. Ama gereken tedbirler bir türlü alınmadı. O yüzden yaşadığımız kuraklığın etkisi daha büyük oldu. Çünkü su politiktir, ekonomiktir, stratejiktir. Dünyada artık temel stratejik sektörler içerisinde ve yeni yüzyılın önemli alanları içerisinde gıda, su ve enerji yönetiminin yer aldığını bilinmektedir” dedi. 1 Ekim 2020 ile 30 Nisan 2021 tarihleri ülkemizin yağış miktarındaki azalmaları da aktaran Sarıbal, bu tarihler arasında İç Anadolu Bölgesinde 7 ayda 20.3, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yüzde 46, Akdeniz Bölgesinde yüzde 31, Doğu Anadolu’da yüzde 27.5 ve Karadeniz Bölgesinde yüzde 6 daha az yağış meydana geldiğini söyledi.

    Ülkemizdeki ekilebilir toplan 230 milyon dönüm arazinin sadece yüzde 29’unun sulandığını kaydeden Sarıbal, şöyle devam etti:

    Gereken yatırım yapılmadı

    “Türkiye’de eğer bölgelere göre, iklime göre, üretim desenine göre yağmur varsa üretim varsa üretim var, yağmur yoksa üretim de yok. Geldiğimiz durum aynen böyle. Bu bir gerçeklik. 50 yıl önce de böyleydi, 30 yıl önce de böyleydi, şimdi de böyle. Ne yazık ki iktidarlar Türkiye’de sadece kar eden sektörlere yatırım yaparken, tarımsal sulamaya, tarıma yeterli kaynak ayrılmadığı için bugün geldiğimiz nokta karanlık ve acı.

    Kanal İstanbul’a yatırılması düşünülen para, Devlet Su İşlerine, barajlara, tarıma yatırılsa Türkiye bugün bu krizi yaşamazdı. Yine buharlaştırılan 128 milyar doların çok az bir kısmı tarıma destek olarak verilseydi yine kuraklık bu kadar etkili olmazdı.

    Elbette iklimsel kuraklık olabilir. Yağışlardan dolayı kuraklık olabilir. Ama Türkiye’nin temel sorunu sadece az yağış olması değil uzun yıllardır GAP, Doğu Anadolu Projesi, Konya Ovası Projesi ve diğer gölet, akarsular, su yönetimi, havza su yönetiminin doğru yapılmamasındandır. Politik olarak doğru işletilmemesindendir. Planlamanın olmamasındandır.”

    Yaşanan kuraklığın buğday, arpa, mercimek üretimini, yeterli saman olmadığı için hayvancılık sektörünü de olumsuz etkilediğini kaydeden Sarıbal, “Yaşanan kuraklık bütünüyle tarımın bütün unsurlarını etkilerken aynı zamanda 84 milyonun gıda sorunun da etkilemekte. Bunun yansıması olarak gıda fiyatları düşmeyecek, artacak. Ve Türkiye daha fazla ithalata, daha fazla yabancı şirketlere ne yazık ki el açacak” diye konuştu.

    Çiftçilerin taleplerini de aktaran Sarıbal, çiftçilerin;

    • Su ve elektrik borçları başta olmak üzere bütün borçlarının 1 yıl faizsiz ertelenmesini ve bir yıldan sonra da uzun vadeli faizsiz yapılandırılmasını,
    • Sulanabilir yerlerde ve sulanamayan yerlerde dekar başına 200 TL ile 400 TL arasında destekleme yapılması, tarım destek miktarının Tarım Kanununa uygun olarak 56 milyara çıkarılmasını,
    • İkinci ürün olarak ekilecek olan ürünlere tohum, ilaç, gübre ve mazot desteğinin sağlanmasını talep ettiklerini söyledi.

    Sarıbal, devletin elini taşın altına koyarak çiftçiye nefes alacak hale getirecek desteklerin hayat geçirilmesi gerektiğini vurguladı.

    Gaytancıoğlu: Gıdaya zam gelecek

    Genel Merkezimizin görevlendirmesi ile birlikte Sayın Orhan Sarıbal ile Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır’da 3 günlük bir program yaptıklarını aktaran Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu da bölgede ‘siyah bir tablo’ gördüklerini söyledi. İnceleme yaptıkları tarlalarda hiç ürün olmadığını aktaran Gaytancıoğlu, “Kuraklık bir doğa olayı, bir afet. Önlenemez ama önlem alınabilir. Hele Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 2 tane büyük uluslararası suyun, Dicle ve Fırat gibi büyük nehirlerin olduğu ve geçtiği toprakları cennete çeviren suyun. Tarlaların yanında su geçiyor. Ama kanal yok. 46 yıl önce GAP projesi denmiş AKP iktidarı bir çivi çakmamış. 18 yıllık iktidarı boyunca o suyu o tarlalarla buluşturmamış. O suyu o tarlalarla buluşturmuş olsa biz bu kuraklığı çok düşük miktarlarda yaşardık” dedi.

    Türkiye’nin ithalat değil ihracat yapacak potansiyeli olduğunu vurgulayan Gaytancıoğlu, “10-12 milyar dolar ithalat değil hazineye 10-12 milyar dolar aktarabilecek potansiyeli var bu ülkenin. Ama yanlış yönetiliyor. 128 milyar dolar olsaydı tarıma ne ayrılabilirdi diye bir hesap yaptım. Sadece sulama göletleri, eski bakan açıklama yapmıştı ‘1000 köye 1000 gölet projesi’ vardı. Bunlar 9 milyar lira para ile tamamlanırdı. GAP ile birlikte 20 milyar lira para. TL bazında. Dolara çevirdiğinizde 2,5 milyar dolar yapıyor. Geriye 125 milyar dolar kalıyor’ diye konuştu.

    Bütün bölgelerde kuraklık yaşandığını hatırlatan Gaytancıoğlu, “Türkiye zaten ithalatçı bir politika izliyor. Bu ithalat faturası artacak. Ekmeğe, makarnaya, hayvancılık ürünlerine zam gelecek. Çünkü saman fiyatları artacak. Saman bulunamayacak. Hükümet yeniden ithalata hazırlanıyor. Birçok ülke de ihracatı durdurdu, ürün satmıyor. Buradan bir çıkış var. Kuraklık yaşanan bölgeleri sulayabiliriz. Kesinlikle su ücreti alınmaması lazım. Elektrik faturalarını devlet ödesin. En azından bu yıl tarlalarımızı sulayalım, bir miktar ürünümüzü kurtaralım” görüşünü dile getirdi.

    Sındır: Parasını aldıkları suyu vermediler

    İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır ise Türkiye’de su yönetiminin yanlışlıklarına vurgu yaptı. Sındır, “Türkiye tarım topraklarını %70’, kuru tarımla yapılan üretime dayalı. Dolayısıyla bitkisel üretimde kültürü yapılan bitkinin ihtiyaç duyduğu zaman ve periyotlarda dönemlerde o suyla buluşabilmesi lazım. İşte o suyla bulaşamadığı için bugün Türkiye’de aynı zamanda kuraklık yaşanıyor. Peki bu yağışlar seller götüren yağışlar olduğunda bu suyu ne yapacağız işte orada devletin hükümetin doğru politikalarla suyu doğru yönetimi gerekiyor” dedi.

    Coğrafyamıza özgü kuraklığa dayanıklı kültürlerin yok olduğunu belirten Sındır, Türkiye’de kuraklığa dayanıklı yeni bir üretim desen ve planlamasının ve kuraklığa dayanıklı çeşitler için gereken araştırma ve geliştirme çalışmalarının yapılması gerektiğini söyledi.

    Kayyum atanarak yönetilen sulama birliklerinin çiftçilerden su parasını peşin aldığını kaydeden Sındır, “Dünyanın neresinde görülmüş, kullanılmamış suyun tarımsal sulamada kullanılmamış suyun parasının peşin ödendiği. Afyonkarahisar, Uşak, Denizli, Aydın, Muğla illerini kapsayan Büyük Menderes Havzasında yanlış su yönetimi, yanlış sulama ve politikaları yüzünden bugün Denizli çiftçisi üreticisi maalesef suyla buluşamıyor. Ve hatta parasını peşin alan sulama birlikleri çiftçiye şimdi diyorlar ki o suyu size vermeyeceğiz. Hadi buyurun bakalım. Yani çiftçisinin parasını bu birlikler tahsil edip o para üzerinden o para kazanmayı biliyorlar. Ama çiftçinin faizini sıfırlamayı bu devlet bu hükümet maalesef bilmiyor” diye konuştu.

    Aygun: İthalat da yapamayacağız

    Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun ise ülkemizin tarım ürünü ithalatçısı olduğunu, gelinen noktada artık ithalat yapmanın da zorlaştığını söyledi. “Buğdayda en çok ithalat yaptığımız ülke Rusya. Ayçiçekte en çok ithalat yaptığımız ülke Rusya olarak ön planda. Rusya geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı. Rusya, pandemi çıkan ilk günlerde “Buğday ve buğday türevlerinin ihracatını durduracağız” dedi. Aynı şekilde ayçiçek ve türevlerinin ihracatını durdurdu. Çünkü önce kendi ihtiyacını görmek istedi” diyen Aygun, “Çiftçi perişan. Ektiği tohumu alamıyor, ektiği ürünün karşılığını alamıyor. Çiftçi, Türkiye’nin gıda güvenliğini sağlayan insanlar. Bu insanlar Başka ülkeden gelmedi. Üreticimize sahip çıkmalıyız. Hayvanlara yedirecek ot yok, saman yok. Paramız var alırız diyorlardı. Gıdadaki sıkıntıdan dolayı artık alma durumu da yok. Çiftçinin yeni ürün ekecek gücü yok. Acil olarak üreticiye nakdi destek verilmeli, kayıpları karşılanmalı ve yeni dönem için nefes alması için kaynak aktarılmalı” diye konuştu.

    Barut: Gıda güvenliğimiz tehlikede

    Son olarak Konya ve Karaman’da saha çalışması yapan Adana Milletvekili Ayhan Barut, “Tahıl Ambarı” diye bilinen ovada karşılaştıkları durumun bir felaket olduğunu kaydetti. Sulanmayan alanlarda hiç ürün olmadığını, saman bile alınacak durumda olmadığını, sulanan alanlarda ise yüzde 30-40’dan fazla ürün kaybı olduğunu kaydeden Barut, hububatın ve çiftçinin halinin içler acısı olduğunu ifade etti. Barut, “Hububat ve bakliyattaki ürün düşüklüğü yeni bir krizi tetikleyecek. Tüketici ürün bulsa bile daha pahalıya ürün tüketecek. Gıda güvenliğimiz tehlikede. Bir süre önce gıda krizi kapıda diyorduk. Artık kapıdan geçti içeri girdi” dedi.

  • Yüzde 90’ı kurumuştu! Normale dönmeye başladı

    Yüzde 90’ı kurumuştu! Normale dönmeye başladı

    Bursa’da çatlayan toprağın üzerinde karaya oturmuş kayıkların fotoğrafı kuraklığı hafızalara kazımıştı. Karların erimesiyle o bölgede doğal hayat normale döndü. Toprak üzerindeki kayıklar ise göl sularının yükselmesiyle yeniden su ile buluştu.

    Bursa’da yüzde 90 seviyelerinde kuruyan Gölbaşı Barajı, karların erimesiyle yeniden eski haline döndü. 1933 yılında Atatürk tarafından Kestel ilçesine yaptırılan Gölbaşı Barajı yüzde 90 seviyelerinde kurumuştu.

    Geçtiğimiz hafta etkili olan kar yağışının ardından kar suları barajın yeniden eski haline dönmesini sağladı.

    Çatlayan toprak üzerinde karaya oturmuş görüntüleriyle kuraklığın simgesi haline gelen kayıklar, baraj sularının yükselmesiyle yeniden göl ile buluştu.

    Gölün çevresindeki verimli alanda tarım yeniden başladı

    Kuraklık döneminde çatlayan toprakta ot bitmezken, karların erimesiyle kendine gelen onlarca dönüm tarım arazisinde yeniden hasat başladı.

    Bursa’nın en verimli arazilerinden biri olan ovaya marul eken çiftçiler mahsullerini toplamaya başladı.

    Verimli araziler ve yeniden eski görünümüne kavuşan göl, havadan drone ile görüntülendi.

  • Bursa’da başkanlardan kritik ‘Su’ zirvesi

    Bursa’da başkanlardan kritik ‘Su’ zirvesi

    İlçe belediye başkanları ve STK temsilcileriyle bir araya gelen Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, tasarrufu yaygınlaştırıp, atık suları geri kazanacaklarını, ayrıca 2023 yılında Çınarcık Barajı’nı devreye sokarak Bursa’nın muhtemel kuraklık riskini sona erdireceklerini söyledi.

    Büyükşehir Belediyesi tarafından su kaynaklarının doğru kullanılması ve kuraklığın önüne geçilmesi maksadıyla tertiplenen toplantıya ilçe belediye başkanları ile STK temsilcileri katıldı. ‘Kuraklık ve Su Yönetimi’ toplantısı, Merinos AKKM’de gerçekleştirildi. Yıldırım Beyazıt Salonu’nda ikincisi düzenlenen toplantıya; Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz, Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem ve Bursa Kent Konseyi Başkanı Şevket Orhan ile ilgili STK’ların temsilcileri katıldı. Toplantıda; şehrin mevcut su seviyesi, kuraklığa karşı alınması gereken tedbirler ve atık suların geri kazanılması gibi alanlarda katılımcılar görüşlerini dile getirdi.

    Çınarcık’ın suyuyla kuraklığa 30 yıllık öteleme

    Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, küresel iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarının Bursa’da da hissedilmeye başladığını hatırlatarak, 2019 yılından beri yaşanan ve günden güne şiddetini artıran meteorolojik kuraklık konusunda ‘1 yılı aşkın süredir’ BUSKİ çatısı altında çalışmalar sürdürdüklerini ifade etti. Alınan tedbirler nedeniyle şu anda problem yaşanmadığını dile getiren Başkan Aktaş, kentin 30 sıkıntısını bertaraf edecek Çınarcık Barajı isale hattı projesine hız vererek, 2023 yılı içerisinde 145 milyon metreküp ilave suyu Bursa ile buluşturacaklarını ifade etti. Hızla yükselen dünya nüfusunun, kentleşme, sanayileşme ve tarımsal faaliyetlerdeki hızlı artışın tablonun bundan sonrası için hiç de iyi sinyaller vermediğini belirten Başkan Aktaş, “İlkini bu yılın Ocak ayı başında düzenlediğimiz ‘Kuraklık ve Su Yönetimi’ konulu toplantımızın ikincisini bugün gerçekleştiriyoruz. Hedefimiz, konunun uzmanlarının görüşlerini alarak, kapsamlı ve eksiksiz bir model meydana getirmektir. Takdir edersiniz ki yıldan yıla büyüyen Bursa’mızın yakın gelecekte önce susuzluk ardından da kuraklık ile karşı karşıya kalmaması için bugünden kalıcı çözümler üretmek, hepimiz için toplumsal sorumluluktur. Bursa’nın sürdürülebilir su yönetimi planını hep birlikte oluşturarak, hem bizlere hem çocuklarımıza hem de gelecek nesillere yaşanabilir şehir bırakmak için el ele vermemizin zamanıdır” dedi.

    Tasarruf kültürü ve atık suların geri kazanılması

    Başkan Alinur Aktaş, organize edilen toplantılardan elde edilecek çözüm önerilerinin kısa, orta ve uzun vadede hayata geçirileceğini açıkladı. Bu doğrultuda öncelikle suyun yerinde kullanılması, karbon salınımının kontrol altına alınması, ısı adalarının denetimi ve yeşil enerjiden istifade gibi konularda çalışmalar yapmak istediklerini kaydeden Başkan Aktaş, ardından su tüketiminde toplumsal bilincin geliştirilmesi, kullanımın denetim altına alınması ve tasarruf için farkındalık oluşturulması gibi çalışmalara eğilmek istediklerini kaydetti. Başkan Aktaş, “Cumhurbaşkanımızın birkaç gün önce müjdelediği ve Türkiye genelinde 150 noktada inşa edileceği açıklanan, yeraltı barajları ve yağmur hasadı gibi modeller de gündemimizde. Bizler de su rezervlerimizin geliştirilmesinin yanı sıra geri dönüşüm, gri sulardan istifade ve yeniden değerlendirme gibi çözümler ile Bursa’nın su geleceğini güvence altına almak istiyoruz” diye konuştu.

  • 10 şehir küresel risk listesinde

    10 şehir küresel risk listesinde

    Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve NASA’nın yayınladığı haritalarla Türkiye’nin son dönemde yaşadığı ciddi kuraklık tehdidiyle ilgili bir uyarı da WWF-Türkiye’den (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) yapıldı. WWF’in gerçekleştirdiği Su Riski Filtresi çalışmasına göre Türkiye’de aralarında İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi şehirlerin olduğu toplam 10 kentin küresel ölçekte yüksek su riski taşıdığı açıklandı.

    WWF- Türkiye’den yapılan açıklamada, Türkiye’nin artan nüfusu ve büyüyen kentleri ile su sıkıntısıyla karşı karşıya olduğu, iklim değişikliğinin de etkisiyle su fakiri olma yolunda ilerlediğine dikkat çekildi. Bir nehrin kaynağından denize döküldüğü noktaya kadar başından geçenleri anlatan ‘Suyun Yolculuğu’ belgeselinin de tanıtıldığı online toplantıda ‘Su Biterse Herkes Susar’ kampanyası ile karar vericiler, iş dünyası ve bireyler su kaynaklarımızı koruma seferberliğine davet edildi.

    SU KRİZİ KAPIDA

    Bütün bilimsel verilerin hem küresel ölçekte hem de Türkiye için su krizinin kapıda olduğunu ortaya koyduğuna işaret edilerek, şu uyarıda bulunuldu:

    “Bugün artık iklim değişikliğinin etkilerini ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nda ortalama sıcaklıkların artması, yağışların azalması ve kuraklık şeklinde yaşıyoruz. Musluğumuzdan akan ve kolayca erişilebilir gördüğümüz suyun değerini ne yazık ki barajlardaki su seviyeleri alarm verdiğinde fark ediyoruz.”

    SULAK ALANLARIN YARISI SAĞLIKLI YAPISINI KAYBETTİ

    WWF- Türkiye Başkanı Uğur Bayar, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2021 yılı Küresel Risk Raporu’na göre, önümüzdeki 10 yıl boyunca dünya ekonomisini etkileyecek ilk beş riskin bulaşıcı hastalıklar, kitle imha silahları ile iklim krizi, biyolojik çeşitlilik kaybı ve su krizini de kapsayan doğal kaynak krizi olduğunu belirtti. Türkiye’nin su kaynaklarının da risk altında olduğunu söyleyen Bayar, “Son 50 yılda Türkiye’deki sulak alanların yarısı, su miktarı ve kalitesi bakımından, sağlıklı yapısını kaybetti. Bir başka deyişle üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alan ekolojik işlevini yitirdi” dedi.

    RİSK HEM YÜZEY HEM YER ALTINDA

    Riskin sadece yüzey sularıyla da sınırlı olmadığı, yer altı su seviyelerinin de alarm verdiğini kaydeden Bayar, “Orman alanlarımızı kaybetmemiz de kuraklığa zemin hazırlayan bir başka etken. Su kaynaklarının yönetiminde ve kentleşme, tarım, gıda, üretim, enerji gibi alanlarda doğayı gözardı eden yaklaşımlar, hidrolojik müdahaleler ve sürdürülebilir olmayan uygulamalar karşısında susuzluk riskini daha ciddi ve sistemli ele almak zorundayız” diye konuştu.

    10 KENT KÜRESEL YÜKSEK RİSK LİSTESİNDE

    Akarsular ve göllerin sadece barındırdıkları canlılar için değil, insan için de yaşam kaynağı olduğunu belirten WWF Küresel Tatlısu Programı Başkanı Stuart Orr, WWF’in gerçekleştirdiği Su Riski Filtresi çalışmasına göre küresel ölçekte su riski yüksek şehirlerin arasında Türkiye’den 10 şehrin yer aldığını vurguladı. Orr, bu şehirleri İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Diyarbakır, Bursa, Mersin, Konya, Adana ve Antalya olarak açıkladı.

    SEFERBERLİK ZAMANI

    Türkiye’de susuzluğun bireyler, iş dünyası ve karar vericiler için ortak bir risk olduğunu söyleyen WWF- Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli, “Şimdi suyumuz için seferberlik zamanı. Doğada suyun doğduğu ve geçtiği doğal alanları koruyarak, tarımda sulama yöntemlerimizi iyileştirerek, acilen damla sulamaya geçmemiz gerekiyor. Sanayide suyu kirletmeden, verimli kullanarak, temiz üretim yatırımları teşvik edilmeli. Jeotermal enerji üretiminde açığa çıkan yüksek kimyasal ve ağır metal içeren atık suların geri basılması yerine yüzeysel su kaynaklarına bırakılmasının önüne geçilmeli. Denetimlerde sıfır tolerans yaklaşımı benimsenmeli. Kentlerimizde dağıtım kayıplarını ve kaçakları önlenmeli ve evlerimizde her damla tasarruf edilmeli. Tüketim alışkanlıklarımızı değiştirerek suyumuzu korumayı birlikte başarabiliriz” şeklinde konuştu.

    BÜYÜK MENDERES SU RİSKLERİNE AYNA TUTUYOR

    WWF- Türkiye, Ege Bölgesi’ne hayat veren Büyük Menderes Nehri’nde kritik seviyeye ulaşan kirliliğin önüne geçmek için su sorununu doğa koruma açısından ele alan bir dönüşüm hareketi yürütüyor. Bugün incirin yüzde 61’i, zeytinin yüzde 28’i ve pamuğun yüzde 14’ü, Büyük Menderes Nehri’nin suladığı Aydın ilinden geliyor. Ancak yıllık 1,7 milyar metreküplük su potansiyeli ile Büyük Menderes, ‘su riski taşıyan havza’ kategorisinde. Yüzyılın sonuna doğru havza sularının yüzde 50 oranında azalması öngörülüyor. Bunun yanı sıra hızla kirlenen suyun kalitesi de düşüyor. Büyük Menderes örneğinden hareketle Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu su risklerine dikkat çekilen toplantıda, nehrin zorlu yolculuğu üzerinden su kaynaklarının durumuna ayna tutuldu.

    İLHAM OLACAK

    Büyük Menderes Havzası’nda su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir yönetimi için yürütülen çalışmalara değinen WWF- Türkiye Tatlı Su ve Sulak Alan Programı Kıdemli Uzmanı Eren Atak ise hedeflerinin havzada doğayı korurken suyun daha verimli kullanıldığı yöntemlere geçişi sağlamak olduğunu söyledi. Atak, “Yağmur suyu hasadından tarımda verimli sulama yöntemlerine, sanayide temiz üretim uygulamalarından, doğa koruma çalışmalarına kadar iş birliği ortaklarımızla birlikte attığımız adımlarla Türkiye’nin diğer akarsu havzalarına ilham verecek bir çabanın içindeyiz” dedi.

  • Bursa’da kuraklıkla mücadele eğitimi

    Bursa’da kuraklıkla mücadele eğitimi

    Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin başlattığı ‘Bursa Gönüllü Hareketi’ne katılan vatandaşlar, yardım kolilerinin hazırlanması, sokak hayvanlarının beslenmesi gibi çalışmaların ardından bu kez “Kuraklıkla Mücadele Eğitimi” için bir araya geldi.

    Bursa Büyükşehir Belediyesi Gençlik ve Spor Hizmetleri Dairesi Başkanlığına bağlı Gençlik Hizmetleri Şube Müdürlüğü, bir süre önce gönüllülük kavramının toplumda daha geniş kitlelere yayılması hedefiyle ‘Bursa Gönüllü Hareketi’ni başlatmıştı. Gönüllülerin, evde bakım, gezici sağlık, turizm/rehberlik, itfaiye, zabıta, kenti güzelleştirme, temizlik faaliyetleri, akademik danışmanlık ve sosyal hizmetler gibi alanlarda gönüllü olarak hizmet etmesine imkan sağlayacak proje kısa sürede büyük ilgi gördü. Projeye katılmak için üniversite öğrencilerinden ev hanımlarına ve farklı meslek gruplarına kadar 600’e yakın vatandaş başvuruda bulunurken, gönüllüler kervanına katılan vatandaşlar, 17 ilçede planlanan sosyal hizmetler erzak dağıtımı, sokak hayvanları besleme ve YKS’ ye hazır mısın? ücretsiz soru bankası dağıtım etkinliklerini gerçekleştirdikten sonra şimdi de bir başka program için bir araya geldi.

    Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi Hüdavendigar salonunda sosyal mesafe kurallarına uyularak iki ayrı seansta yapılan “Kuraklıkla Mücadele ve Su Farkındalığı” eğitim programına gönüllüler yoğun ilgi gösterdi. BUSKİ personeli uzman eğitmenlerinden Burçin Uyguntürk ve Kerem Akbaş’ın görsel sunumları ile gerçekleştirilen eğitimde Bursa’nın doğal su kaynakları, suyun tasarruflu kullanımları, doğru su kullanımı nasıl olmalı sorularına cevap arandı. Gönüllülerin sorularıyla renk kattığı program sonunda iştirakçilere sertifika verildi.

  • Bursa Gölbaşı’nda sandallar su üzerine çıktı

    Bursa Gölbaşı’nda sandallar su üzerine çıktı

    Bursa Ovası’ndaki tarım arazilerinin büyük kısmını sulayan ancak kuraklık nedeniyle geçtiğimiz ay su seviyesi yüzde 90 çekilen Gölbaşı Barajı’nın doluluk oranı son yağışlarla birlikte yüzde 50 oldu. Çatlamış toprak üzerinde duran sandallar da su üzerine çıktı.

    1933 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından tarım arazilerinin sulanması için Bursa’nın Kestel ilçesine yaptırılan Gölbaşı Barajı’nın su seviyesi, kuraklık nedeniyle geçen aralık ayında yüzde 90 azaldı. Uludağ ve Katır dağlarından akan sularla beslenen, Gürsu, Kestel, Yıldırım ve Osmangazi ilçesindeki tarım arazilerini sulamak için kullanılan barajın su seviyesi, son bir haftadaki yağmur ve kar yağışıyla yeniden artışa geçti. Kuraklık nedeniyle geçtiğimiz ay çatlamış toprak üzerinde duran sandallar, yağışla tekrar su üzerine çıktı. Yüzde 50 dolan baraj, dronla havadan görüntülendi.

    ‘KARLA BİRLİKTE SU SEVİYESİ ARTMIŞ’

    Baraj yakınında evi olan Mustafa Demir, “Sık sık buralara geliyoruz. Yazın balık avlamak için geliyoruz. Bundan bir hafta önce yine gelmiştik. O zaman bu su daha da ilerideydi. Kurak göletin üzerinde yürüyorduk. Ama karın yağmasıyla su seviyesi artmış. İnşallah kar eriyince, bahar aylarına doğru su seviyesi eski seviyesine çıkacaktır” dedi.

    ‘KAR YAĞIŞIYLA BİRLİKTE ÜMİDİMİZ ARTTI’

    Doğa yürüyüşçüsü Erdal Akkaya, “Doğa yürüyüşünü çok seviyoruz. Birkaç hafta önce buraya yürüyüş için geldiğimizde suyun ileride olduğunu görmüştük. Önceki yıllarda da su çekilmişti ama bu yıl su komple çekildi. Gölün içerisinde olan kayıkların toprak üzerinde olduğunu gördük. Çok endişeliydik ama son yağan kar yağışıyla ümidimiz arttı. İnşallah birkaç defa daha yağar ve göl tamamen dolar, kuraklık da biter” diye konuştu.

  • Kuraklık uyarısı! NASA’dan Türkiye paylaşımı

    Kuraklık uyarısı! NASA’dan Türkiye paylaşımı

    NASA, resmi internet sitesi üzerinden Türkiye’deki yer altı sularının haritasını paylaştı. NASA’nın paylaştıklarına göre Türkiye’nin büyük bir bölümünde yer altı suları ortalama seviyenin altında.

    Koronavirüsün gölgesinde geçirdiğimiz şu günlerde koronavirüs kadar önemli bir durum daha söz konusu; O da ortalamanın altında gerçekleşen yağışlar. Özellikle 2020’nin son aylarında Türkiye’de yağış oranları neredeyse her ayın ortalamasının altında kaldı. Birçok barajın daha önce suyla kaplı olan bölgesinde, hayvanların otlatıldığı görüldü. Son günlerde etkili olan kar yağışlarının barajların doluluk oranlarını artırması beklense de NASA’nın paylaştığı haritaya bakılırsa odaklanılması gereken tek nokta baraj suları değil.

    İŞTE NASA’YA GÖRE TÜRKİYE’NİN YER ALTI SULARININ DURUMU

    Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Gravity Recovery and Climate Experiment Follow on (GRACE-FO) uydularıyla 11 Ocak 2021 itibarıyla Türkiye’deki yer altı su rezervlerini gösteren bir harita hazırladı. Haritayı resmi sitesi üzerinden paylaşan NASA, Türkiye’deki yer altı sularının ne durumda olduğunu gözler önüne serdi. Haritadaki mavi kısımlar normalden fazla su olan bölgeleri oluştururken, kırmızı ve turuncu renkli kısımlar ise normalden az su olan bölgeleri gösteriyor.

    ORTALAMA SEVİYENİN ALTINDA

    Türkiye’nin geneline baktığımızda ise renklerin kırmızıdan oluştuğu görülüyor. Bu da Türkiye’deki yer altı sularının ortalama seviyenin altında olduğunu gösteriyor. Ülkemizde yer altı suları, sulama ve içme suyu konusunda oldukça önemli bir yer tutuyor.

  • Son verileri paylaştı! 110 güne çıktı

    Son verileri paylaştı! 110 güne çıktı

    Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, son bir haftadır yaşanan yağışlarla birlikte Bursa’nın barajlarındaki rezervin şehrin 110 günlük su ihtiyacını karşılayacak hale geldiğini belirterek, yarından itibaren yoğun kar yağışı beklentisi olduğunu hatırlattı.

    Başkan Alinur Aktaş, Büyükşehir Belediye Meclisi’nde iklim değişikliği ve kuraklığın kendilerinin de gündeminde olduğunu kaydederek,

    “2 yıldır iklim değişikliği ve kuraklık konusunu konuşur olduk. Hayat kaynağımız su her zamankinden değerli oldu. Son 30 yılın en kurak mevsiminin yaşandığı, son 100 yılın en kurak beşinci mevsiminin yaşandığını DSİ kayıtlarından görüyoruz. İklim değişikliği ve kuraklıkla alakalı Bilim Kurulu’nu teşekkül ettirdik.

    Valimiz başta olmak üzere iki üniversiteden hocalarımızla akademik odalarla beraber ilk toplantımızı gerçekleştirdik. İkinci üçüncü toplantıları gerçekleşecek.

    Allaha hamdolsun iki gündür yağışlar iyi gidiyor. Yarından itibaren yoğun kar yağışı beklentisi var. Şu anda sabah aldığımız verilere göre 110 günlük suyumuzun bulunduğunu ifade etmek istiyorum. Senenin bütünde anormal sıkıntı asla yaşamadık. Su kesintilerine maruz kalmadık.” dedi.

  • Sular 50 metre çekildi: “Beyşehir Gölü ağlıyor”

    Sular 50 metre çekildi: “Beyşehir Gölü ağlıyor”

    Konya ve Isparta topraklarındaki Beyşehir Gölü’nde su, kıyıdan yaklaşık 50 metre çekildi. Su seviyesinde beklenenin üstünde azalma olduğunu belirten Beyşehir Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Hasan Kurt, ”Beyşehir Gölü, ağlıyor diyebiliriz. Akdeniz’in yaylası, Konya’nın denizi, olarak tabir ettiğimiz Beyşehir Gölü’nde kıyıdan 50 metre suların çekildiğini görebilirsiniz. Ciddi bir şekilde Beyşehir Gölü ağlıyor ve alarm veriyor” dedi.

    Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olarak bilinen 656 kilometre yüzölçümüne sahip Beyşehir Gölü, Çarşamba Çayı ile Konya Ovası’nın sulanmasına katkı sağladığı gibi 466 balıkçının da geçim kapısı oluyor. Ancak bu yıl yağışların yetersiz olması nedeniyle gölde kuraklık alarmı başladı.

    ‘BEYŞEHİR GÖLÜ AĞLIYOR’

    Beyşehir Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Hasan Kurt, Beyşehir Gölü’nün de diğer göller gibi küresel ısınmadan nasibini aldığını söyledi. Göldeki suyun kıyıdan yaklaşık 50 metre geri çekildiğini belirten Kurt, şunları söyledi:

    ”Dünya çapında küresel ısınmadan dolayı bütün göl ve göletlerimizde çekilme meydana geldiği gibi aynı Beyşehir Gölü’nde de beklentilerin çok üstünde bir suyun azaldığını görüyoruz. Beyşehir Gölü, ağlıyor diyebiliriz. Akdeniz’in yaylası, Konya’nın denizi olarak tabir ettiğimiz Beyşehir Gölü’nde şu an da gördüğünüz gibi beklentinin çok altında ve kıyıdan 50 metre suların çekildiğini görebilirsiniz. Ciddi bir şekilde Beyşehir Gölü ağlıyor ve alarm veriyor. Kırmızı çizgiye geldi diyebiliriz”

    Göldeki suyun azalması nedenleri arasında bilinçsiz sulamanın da yer aldığını ifade eden Kurt, ”Bu duruma küresel ısınmanın yanı sıra birincisi hoyratça sulamalardan meydana geldi. İkinci sebebi Beyşehir Gölü’nü besleyen dere ve akarsuların bazılarının önüne barajların yapılması ve yapılan barajlarında su tutmamasıdır. Şu an ki yapılan barajlar su tutmuyor. Tam tersine Beyşehir Gölü’ne gelen akarsularında damarları kesildi” diye konuştu.

    BALIKÇIK DA ETKİLENDİ

    Gölden balıkçılıkta geçimini sağlayanlarında durumdan etkilendiğini belirten Kurt, ”Beyşehir Gölü’nde, balıkçılık yapan 466 tane ruhsatlı teknenin şu an da ciddi bir şekilde para kazanamıyor diyebiliriz. Balık tutamıyorlar. Arkadaşlarım uzağa gidemiyorlar. Yakın mesafelerde acaba bir ya da iki balık çıkar mı diye balıkçılık yapıyorlar. Suyun olmadığı yerde balık olur mu? Tabi ki avcılıkta dibe vurmuş vaziyettedir” dedi.

  • Uzmanı uyardı: Kuraklık, bulaşıcı hastalıkları artıracak

    Uzmanı uyardı: Kuraklık, bulaşıcı hastalıkları artıracak

    Türkiye’nin şu an son 50 yılın en kurak dönemini yaşadığını söyleyen Meteoroloji Uzmanı Güven Özdemir, “Böyle giderse İstanbul’un 15 gün susuz kalması demek, bulaşıcı hastalıkların artması demek. Bugünden itibaren hiç durmadan kitlesel olarak tedbirler almamız gerek. Bu söylediklerim sadece lafta kalırsa çok büyük yaralar alabiliriz” dedi.

    Türkiye, artan nüfus, mevsim normallerinin altında seyreden yağış miktarı, su kullanımındaki hatalar gibi nedenlerle en kurak dönemini yaşıyor. Baraj ve göllerdeki su seviyeleri de hızla düşüyor. İstanbul Aydın Üniversitesi Anadolu BİL Meslek Yüksekokulu Müdür Yardımcısı ve Meteoroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Güven Özdemir yağış miktarı, baraj ve göllerdeki kuraklıkla ilgili açıklamalar yaptı.

    “YEŞİL İSTANBUL YERİNE, BETON İSTANBUL”

    Küresel iklim değişiminin en büyük sebebinin şehirleşme olduğunu söyleyen Özdemir, “Artık yeşil İstanbul yerine, beton İstanbul diyoruz. Sebebiyse inşaat ve beton alanlarının çok fazla oluşmasıdır. Türkiye şu an son 50 yılın en kurak dönemini yaşıyor. Bunu sebepleri ise doğanın çok hızlı bir şekilde tahrip olması, insanların çok para kazanma hırsı, çarpık şehirleşmedir. Bu etkenler dolayı şehirlerdeki normal iklimi değiştiriyor. Çarpık bir iklim meydana geliyor” dedi.

    “AKILLI TARIM SİSTEMLERİ KURMAMIZ LAZIM”

    Suyun yüzde 75’ni tarımda kullandığımızı söyleyen Meteoroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Güven Özdemir, “Meteorolojik kuraklığın azalması hidrolojik kuraklığı tetikliyor. Bu sebepten dolayı göller ve akarsularda azalma meydana geliyor. Tarım alanında çok büyük bir su kullanımı var. Halbuki bireysel tarım değil, çoklu sistemlere ulaşan akıllı tarım sistemleri kurmamız lazım. Yağmur sularını ve binalarda kullanılan suların tekrar kullanımı sağlanması gerekir. Böyle olması ekolojik dengeyi tekrar geri getirecek ve daha konforlu bir hayat sürmemizi sağlayacaktır” diye konuştu.

    “15 GÜN SUSUZ KALMAK DEMEK BULAŞICI HASTALIKLARIN ARTMASI DEMEK”

    İçerisinde bulunduğumuz durumu hafife almamamız gerektiğini vurgulayan Özdemir, “Beklenen en kötü senaryoyu düşünmek istemiyorum. İstanbul’un 15 gün susuz kalması demek, bulaşıcı hastalıkların artması demek. Şu an tüm dünyanın savaştığı koronavirüsü bile sollayacaktır. Bugünden itibaren hiç durmadan kitlesel olarak tedbirler almamız gerek. Bu söylediklerim sadece lafta kalırsa çok büyük yaralar alabiliriz. İstanbul barajlarındaki sular yetmiyor. Çevre illerden sular barajlarımıza getiriliyor. Bu barajlarında korunması lazım sapanca gölü dünyanın ikinci içme suyu havzası ama şu an uzun yıllardan beri tahrip edilmekte. Aslında sadece İstanbullu değil tüm Türkiye’yi korumamız lazım. Mesela tarımda bir kilo domates için 200 litre suya ihtiyaç var. Bu yüzden bireysel tarım değil kitlesel tarıma yönlenmemiz gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

    “DİKİNE DEĞİL YATAY BİNALAR YAPILMALI”

    İstanbul’un bu beton şehir halini düzeltmemizin uzun yıllar olacağını belirten Meteoroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Güven Özdemir, “İstanbullu bu haliyle bıraksak yine şükür diyeceğiz. Ama bir şekilde şehir planlarının yeniden yapılması ve gözden geçirilmesi gerekir. Dikine binalar değil yatay binalar yapılmalı. Her binanın su depoları ve su sarnıçları olması lazım. Yoksa bu iklim değişimi kaçınılmaz olacak. Susuzluk ve kuraklık bugünkünden daha kötü olacak. İstanbul’da 4 milyon üzerinde araç var. Bu araçlar her gün trafiğe çıkıyor. Bu araçlar yıkanırken şebeke suyu kullanılmaması lazım. Yıkıma firmaları kullandıkları suyu arıtması lazım” dedi.

    “SU KULLANIMINI EN ASGARİ DÜZEYE İNDİRMELİYİZ”

    Yağacak kar ve yağışla barajların ağzına kadar suyla dolacağını düşünmenin yanlış olduğunu söyleyen Özdemir, “Önümüzdeki ocak ayının 12’sinden itibaren güneyli rüzgarlar hızını kaybedip kuzeyli rüzgarlara dönecek ve yağışlar başlayacak. Kuzeyli rüzgarlar iç Anadolu ve yüksek kesimlerde kara dönüşecek ve bu kara dönüşümle bir nebze rahatlamış olacağız. Bu sebeple su kullanımını en asgari düzeye indirmeliyiz. Suyu akıllı kullanmamız gerekiyor. Bu durum bireysel olabilecek bir şey değil. Belediyeler, toplum kuruluşları, üniversiteler bu konuda halkımızı aydınlatması lazım. Yoksa geçici çözümlerle hiçbir yere varamayacağız” diye konuştu.