Etiket: kuraklık

  • Salda Gölü alarm veriyor: Sular 30 metre çekildi

    Salda Gölü alarm veriyor: Sular 30 metre çekildi

    Türkiye’nin Maldivleri olarak bilinen Burdur’un Yeşilova ilçesindeki Salda Gölü’nde kuraklıkla birlikte su seviyesi düştü. Bunun sonucunda halk plajı ve Beyaz Adalar bölgelerinde küçük adacıklar ortaya çıktı. Göl sularındaki çekilmenin 10 yılda 30 metre seviyesinde olduğunu belirtiliyor.

    Burdur’un Yeşilova ilçesindeki turistlerin uğrak noktası Salda Gölü de kuraklıktan nasibini aldı.

    Son yıllarda yağışların mevsim normallerinin altında olması nedeniyle göl suyunda çekilme meydana geldi. Salda Gölü’nün Beyaz Adalar ve halk plajı bölümünde suların çekilmesinden sonra küçük adacıklar ortaya çıktı.

    Yeşilova Belediye Başkanı Mümtaz Şenel, Salda Gölü’nde yağışların azlığı nedeniyle Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi çekilme meydana geldiğini söyledi. Mümtaz Şenel, “Burası çok derin bir göl olduğu için dışarıdan gelen insanlar suyunda çekilme yok gibi görüyorlar. Salda Gölü, 1959 yılında ilkokul yıllarımdan bildiğim kabaran turkuaz mavisiyle güzel bir göldür. Ama son yıllarda sondajların yapılması ve çevresine yapılan göletler nedeniyle besleyen kaynak azaldı. Sadece Sultanpınarı’ndan akan sudan; bir de kar ve yağmur suyu ile besleniyor” dedi.

    Kuraklık devam ederse her yerde olduğu gibi Salda Gölü’nde de bu çekilmenin devam edeceğini vurgulayan Mümtaz Şenel, şunları söyledi:

    “Salda Gölü’nün çekilmesinden çok temiz tutulmaması ile ilgili korkularım var. Bunu valiliğimizin, kaymakamlığımızın, belediyemizin aldığı önlemlerle güzel bir yere getirmeye çalışıyoruz. İnşallah önümüzdeki dönemde valiliğimizin Salda Gölü’nü koruma ile ilgili önlemleri var. O önlemleri hep beraber uygularız ve Mars’a benzeyen yönüyle dünyadaki bu değerli, nadide göl tüm Türkiye’nin incisi olarak kalır. Bize düşen görev de burayı en iyi şekilde korumak. Biz de elimizden geleni yapacağız, bu konuda kararlıyız.”

    Salda Gölü’nde önceki yıllarda da kurak giden mevsimlerde az da olsa çekilme olduğunu belirten Mümtaz Şenel, “Ama son yıllarda kuraklığın artmasıyla bu çekilme devam ediyor. Söylediğim gibi çok derin bir göl olduğu için başka yerlerdeki sığ göllerde olduğu gibi çekilme çok belli olmuyor, buna ancak gölün eski zamanlarını bilenler farkına varabilir. Gölde 20- 30 metre civarında bir çekilme var. Ben bunu değerlendirirken 10 yıl içindeki süreden bahsediyorum. 1959 yılından bu yana Yeşilova ve Salda Gölü’nden hiç bağlantımı koparmadım. Şimdiki tabiat parkının olduğu orman plajı dediğimiz yerde yılda 2 ay kamp kurduğum olurdu. Öğretmen olduğum için yaz tatillerinde çocuklarımla birlikte orada kamp kurardık” diye konuştu.

    Ağustos ayında Vali Ali Arslantaş başkanlığında yapılan toplantıda bu bölgede mısır ekiminin sınırlı yapılmasının dile getirildiğini anlatan Mümtaz Şenel, “Bize düşen bu bölgede turizme yönelik çalışmalar yapılmalı. Hayvancılığı başka bölgelere yönlendirirsek daha iyi olur diye düşünüyorum. Son yıllarda Yeşilova, Doğanbaba, Kayadibi, Salda gibi bölgeler tam yeterli olmasa da turizm kaynağından beslenmeye başladı. Bize düşen görev buraya gelen turistleri en iyi şekilde ağırlamak ve bu bölgede yatak kapasitesini artırıp, bunu yaparken de gölün hemen kıyısında değil yamaçlara yapmak. Bunu yaparsak hem gölü kirletmemiş hem de turizmden yeteri kadar faydalanmış oluruz. Bu görevi de belediye olarak devletimizin kurumları olarak birlikte yapacağız” dedi.

    Ciddi yağışlar olursa gölün besleneceğini de belirten Yeşilova Belediye Başkanı Mümtaz Şenel, göl çevresinde vahşi sulamadan vazgeçilmesi konusunda halkı uyarma ve bilinçlendirme yapılması ve sondajların sınırlandırılması gerektiğini söyledi.

  • Gölbaşı Barajı’nın yüzde 90’ı kurudu

    Gölbaşı Barajı’nın yüzde 90’ı kurudu

    Bursa Ovası’ndaki tarım arazilerinin büyük bir kısmını sulayan Kestel ilçesindeki Gölbaşı Barajı’nın yüzde 90’ı kurudu. 1933 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından yaptırılan barajda yaşanan kuraklık,havadan  görüntülendi.

    1933 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından, tarım arazilerini sulamak için, Bursa’nın Kestel ilçesine yaptırılan Gölbaşı Barajı’nın yüzde 90’ı kurudu. Uludağ ve Katır Dağları’ndan akan sularla beslenen, Gürsu, Kestel, Yıldırım ve Osmangazi ilçesindeki tarım arazilerini sulamak için kullanılan barajda yaşanan kuraklık, görenleri şaşırttı.

    Kıyıdan, yer yer 100 metreye kadar çekilen baraj, dronla havadan görüntülendi. Kestel Ziraat Odası Başkanı Eyüp Kılıç, Bursa Ovası’na kurulan fabrika ve sanayilerin, buradan su kullandığını, suyun bu sebepten çekildiğini, aynı zamanda uzun süredir temizlenmeyen göletin dibinde, kil ve çamur birikintisi olduğunu söyledi.

    ‘DAMLA SULAMA SİSTEMİNE GEÇMEMİZ LAZIM’

    Tarımın değerinin salgın sürecinde daha iyi anlaşıldığını belirten Kestel Ziraat Odası Başkanı Eyüp Kılıç, “Bizim tarım yapmamız için suya ihtiyacımız var. Su olmadan hiçbir şey yapamayız. Biz bunu yetkililere izah ettik. Gölbaşı göleti 1 milyon metreküp su alıyorsa şu an 100 bin metreküp su alıyor. 1933 senesinden bu yana göl ıslah olmamış. Su geliyor ama havzası dolu. Bir yandan gelen su diğer taraftan gidiyor. Göletin acilen ıslah edilmesi lazım. Derhal kapalı sulama sistemine geçilmesi lazım. Önceden Kestel’in nüfusu 5 bin civarındaydı, günümüzde 65 binlere ulaştı. O yüzden kapalı sulama sistemiyle israfı önlememiz gerekiyor. Damla sulama sistemine geçmemiz lazım” dedi.

    ‘SU HOYRATÇA KULLANILIYOR’

    Bölgedeki fabrikaların da Gölbaşı’ndan su aldığını belirten Kılıç, “Biz sanayiciye düşman değiliz. Ama tarım alanına ait suyu yasal olarak sanayici kullanamaz. Sanayiciden her türlü vergi alınıyor. Sanayicinin suyu kendisi çekmesi lazım. Bu su hoyratça kullanıldığında suyun halini görüyoruz. Şu an aralık ayındayız ve bizim 3 ay kışımız var. Bu 3 ayda yağış alamazsak yetkililer ne yapacak? Barakfakih, Narlıdere, Dudaklı, Adaköy, Kumlukalan, Samanlı gibi bölgeler Gölbaşı göletiyle sulanıyor” diye konuştu.

    ‘GÖLBAŞI KURURSA MEYVE AĞAÇLARINI OVADAN SÖKERİZ’

    Küresel ısınmanın gölün kurumasında etken olduğunu da söyleyen Kılıç, “Biz de bu küresel ısınmadan nasibimizi alıyoruz. Suyu hoyratça kullanıyoruz. Önceden 10 olan sanayi fabrikası şimdi 110 tane oldu. Sanayi de bu suyu kullanıyor. Biz de kuru tarımdan sulu tarıma geçtik. Nüfus arttı. Bilinçsizce su tüketiyoruz. Acilen kapalı sisteme geçmemiz lazım. Çiftçim suyu bedava kullanmıyor. Gölbaşı göleti kurursa şeftali ağacını sökeriz, arpa ve buğday ekeriz. Sulu tarımdan kuru tarıma geçeriz. Bunun faturasını da biz değil ama bizden sonraki nesil öder” şeklinde konuştu.

  • Meteoroloji haritası gerçeği gözler önüne serdi

    Meteoroloji haritası gerçeği gözler önüne serdi

    Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün eylül ve kasım ayları arasındaki üç aylık ve kasım ayı kuraklık haritalarına göre, Türkiye’nin önemli bölümünün yağış almadığı, olağanüstü, çok şiddetli ve şiddetli kuraklık yaşandığı görüldü. Uzmanlar su kaynaklarının korunması için özellikle yüzde 75-80’i bulan vahşi tarımsal sulamanın tehlikelerine dikkat çekti.

    Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Standart Yağış İndeksi (SPI – Standardized Precipitation Index) metoduna göre 2020 Eylül-Ekim-Kasım ayları meteorolojik kuraklık analizi ve Normalin Yüzdesi (PNI – Percent of Normal Index) metoduna göre, son üç aylık ve 2020 Kasım ayı meteorolojik kuraklık durumuna ilişkin haritalar yayımlandı.

    OLAĞANÜSTÜ VE ÇOK ŞİDDETLİ KURAKLIK

    Haritalarda, Türkiye’nin büyük bölümünün olağanüstü, çok şiddetli ve şiddetli kuraklık yaşadığı görülüyor. Küresel ısınma, tarımda yüzde 75-80’in üzerinde vahşi tarımsal sulama kullanımı, baraj-göletler, zirai ilaç kalıntıları, evsel ve sanayi atıklar nedeniyle kirletilmesi gibi nedenlerle tatlı su kaynakları ve göllerin hızla yok olduğu, son yıllardaki yağışların giderek azalmasıyla da büyük bir kuraklık tehdidi yaşandığı kaydedildi.

    ÇÖLLEŞMEYLE İLGİLİ ADIMLAR SAĞLIKLI DEĞİL

    Son üç aydaki verilere ilişkin değerlendirmede bulunan Antalya Ticaret Borsası Başkanı Ali Çandır, iklim değişikliğinin etkilerinin yıllardır söylenegeldiğini belirterek, “Bizde de 70’li yıllardan itibaren erozyonla mücadelede olumlu adımlar atılmaya başlandı. Ama çölleşmeyle ilgili adımların sağlıklı atılabildiğini söylemek mümkün değil. Ne toplum olarak biz buna hazırlık yapabildik, ne de kamu öngörerek bu işle ilgili gerekli planları yapabildi” dedi.

    TÜKETİM ALIŞKANLIKLARI DEĞİŞMELİ

    Özellikle gıda ürünlerine ulaşımda riskin arttığı bu dönemde Türkiye’de beklenenin çok altında yağış alındığının görüldüğüne dikkat çeken Çandır, “Bu anlamda gerek kamu, gerek yurttaşlar olarak daha duyarlı olmalı, suyumuzu daha dikkatli tüketmeliyiz. Belki de böyle bir durumda tüketim alışkanlıklarımızı değiştirerek, daha az suyla üretilen ürünleri üretmenin yollarını bulmalıyız” diye konuştu.

    1 KİLO DOMATES İÇİN 184 LİTRE SU

    Bazı ürünlerin üretimi için kullanılan su miktarlarıyla ilgili çarpıcı örnekler veren Ali Çandır, “1 kilo domates için 184 litre, 1 kilo havuç için 133 litre, 1 portakal (100 gr) için 50 litre, 1 elma (100 gr) için 70 litre, 1 kilo kırmızı et için 15 bin 455 litre (813 damacana), 1 hamburger (150 gr biftek) için 2 bin 325 litre, 1 kilo kahve için 21 bin litre, 1 fincan kahve (7 gr) için 140 litre suya gereksinim var. Bugün yediğimiz 1 kilo domates, sadece 1 kilo domatesten ibaret değil. 1 kilo domates yemek için 184 litre su tükettiğimizi unutmamalıyız ve israf etmememiz gerekiyor” dedi.

    TASARRUFUN BİRİNCİ BASAMAĞI TARIMSAL SULAMA

    Türkiye’deki suyun yüzde 75’inin tarımsal sulamada kullanıldığını, büyük bölümünün de vahşi sulama sistemleri olduğunu anlatan Çandır, “Bu konuda Tarım ve Orman Bakanlığı 2021 yılı için sulama yatırımlarını önceledi. Bu olumlu bir gelişme. Bu anlamda bütün tarımsal alanlarda bireysel sulama yerine toplu sulama sistemlerinin organize edilmesi, tarımsal sulamada tasarrufun birinci basamağını oluşturacaktır” dedi.

    REKOLTE KAYBINI YÜZDE 50-60’A YÜKSELTTİ

    İklim değişikliğinin sadece su olarak görülmemesi gerektiğini de vurgulayan Çandır, “İklim nedeniyle verimlilik düşüşleri yaşanması riski de var. Özellikle kar yağışı ve soğuk olmadığı takdirde zararlılarla mücadelede de hayli zorlanabiliriz. Son üç ay düşük giden yağışın, rekolte tahminlerini de olumsuz etkileyeceği öngörülmektedir. Örneğin zeytinde rekolte tahminiz mayıs ayındaki çöl sıcakları nedeniyle yüzde 30 düşük olacakken, son üç ayda yağış olmaması rekoltedeki kaybı yüzde 50-60’a kadar yükseltti” dedi.

    YÜZDE 80’İNDE METEOROLOJİK KURAKLIK

    Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı Dr. Erol Kesici ise Meteoroloji’nin, birçok ülkeden çok daha başarılı sonuçlar veren bir kurum olduğunu söyledi. Dr. Erol Kesici, son üç aylık kuraklık haritalarına bakıldığında, Türkiye’de kuraklığın üç temel etkeninden biri olan iklimsel kuraklığın söz konusu olduğunu açıkladı. Türkiye’nin birçok yerinin, neredeyse yüzde 80’inin meteorolojik kuraklıkla karşı karşıya olduğunu kaydeden Dr. Kesici, ülkede son 60 yılda, 70’e yakın doğal gölün kuruduğunu söyledi.

    HİDROLOJİK VE TARIMSAL KURAKLIK

    Meteorolojik kuraklığa ek olarak Türkiye’de aşırı oranda hidrolojik ve tarımsal kuraklık yaşandığını belirten Dr. Kesici, “Bu üç kuraklık birbirine bağlı. Örneğin meteorolojik kuraklık olunca dünyanın en önemli doğal su kaynakları bulunan ülkemizde doğal göller, göletler ve nehirlerde suya artan taleple birlikte sularımız aşırı kullanımla azalmaktadır. Bunun yanında tarımda suyumuza göre bilimsel kurallar doğrultusunda üretim metotlarını uygulamamız gerekmektedir. Hidrolojik kuraklık göller, göletler ve derelerde suların azalmasına, ülkemizde yaşanmakta olan tarımsal kuraklığa neden olmaktadır” ifadelerini kullandı.

    SUYUN DÖNGÜSÜ İLKESİ

    Göl, gölet, dere, çay gibi kaynakların su seviyelerinin korunması ve bu kaynakların yüzde 80 oranında kullanımına neden olan tarımsal üretim metodundan vazgeçilmesi gerektiğini söyleyen Dr. Kesici, “Bilinçli tarım yapılarak bu kaynakların kurumasına engel olunursa, bu bölgelerde nemin artması, yağışın da artmasına neden olacaktır. Bu ilke çok basit bir suyun döngüsü veya suyun çevrimi ilkesidir. Birçok ülkede yer altı, yer üstü doğal su kaynaklarının kirletilmemesi, bilinçli kullanımı sonucu meteorolojik kuraklık önlenebilmektedir. Elbette ülkemizde de bütün dünyada olduğu gibi meteorolojik kuraklığa neden olan koşullardan bir tanesi de sera gazı oluşumu, küresel ısınma” diye konuştu.

    TARIM ALANI VE MERALARDA YAPILAŞMA

    Birçok tarım alanı ve doğal meranın yapıya açılmasının da suyun toprak tarafından tutulmasını engellediğini anlatan Dr. Kesici, “Suyu tutacak en önemli doğal yapılarımız çalılar, otlar, ağaçlardır. Sellerin önlenmesi de doğal olarak suyu depo eden dere, çay ve doğal göllerin kurutulmaması ve korunmasıdır. Küresel ısınma elbette dünyada olduğu gibi buna etki etmekteyse de bizim ülkemizde en önemli sorun dünyanın en zengin su kaynaklarına sahip olmamıza rağmen bu kaynaklarımızın ilkel tarımla yok edilmesidir” dedi.

    ESAS SORUN, TARIMSAL SULAMA

    Bazı insanların su tasarrufunu çeşmeyi açık bırakmamak, duş alırken veya diş fırçalarken daha az su kullanmak gibi örneklere bağladığını kaydeden Dr. Kesici, “Elbette bunlar önemlidir ve yapılmalıdır. Ancak esas sorun tarımsal sulama ve ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi ana şebekelerdeki su kaçakları kesinlikle göz ardı edilmemesi gereken temel noktalardır. Çeşmeden kullandığımız su gelişen teknolojiye göre aç-kapa sistemiyle gayet güzel ayarlanabilirken, ne yazık ki ülkemizin birçok yerinde yüzde 80’e varan ve bu durumun giderek artacağını da belirtirsek, aşırı ve bilim dışı tarımsal sulamadan kaynaklanmaktadır. Bu derin su ve toprak kaybına neden olmaktadır” diye konuştu.

  • Baraj boşaldı, su yasakları geldi

    Baraj boşaldı, su yasakları geldi

    Çanakkale’nin içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılayan 54 milyon 115 bin metreküp kapasiteli Atikhisar Barajı’nda 12 milyon metreküp su kaldı. Kuraklık nedeniyle barajda su miktarının iyice azalması üzerine harekete geçen Çanakkale Belediyesi, şehir şebeke suyu kullanılarak hortumla araç, halı ve kilim yıkanmasını yasaklarken, sanayi tesislerinde kullanımları göz önüne alınarak kısıtlamaya gidilmesi, bahçe sulamalarının da mümkünse kuyu suyu kullanılarak ve damlama sistemi ile yapılması kararı aldı.

    Çanakkale’de yağışların beklenen seviyede olmaması nedeniyle barajlardaki su miktarı giderek azaldı. Çok sayıda su kaynağına sahip olduğu için mitolojide adı ‘Bin Pınarlı İda’ olarak geçen Kaz Dağları’nın dibindeki 96 milyon 500 bin metreküp su kapasitesine sahip Bayramiç Barajı’nda, yaklaşık 12 milyon metreküp su kaldı.

    Çanakkale merkezinin içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılayan 54 milyon 115 bin metreküp su kapasitesine sahip Atikhisar Barajı’ndaki su miktarının ise 12 milyon metreküpe düştüğü belirtildi. Kentin içme suyu ihtiyacını da karşılayan Atikhisar Barajı’nda su miktarının iyice azalması üzerine Çanakkale Belediyesi harekete geçerek, su kullanımına yönelik bazı yasaklar getirdi.

    Çanakkale Belediye Su İşleri Müdürlüğü, tüm dünyada ve ülkemizde de yaşanan küresel ısınmanın etkisiyle su kaynaklarının azaldığını, yaşanmaya başlanan sıkıntılar göz önünde bulundurularak; kentin tek su kaynağı olan Atikhisar Barajı’ndaki suyun en yüksek verimi sağlayacak şekilde kullanılabilmesi ve sürdürülebilir su yönetiminin sağlanabilmesi için önlem alınmasını teklif etti. Bunun üzerine Belediye Encümeni, geçen günlerde toplanarak, su tasarrufuna yönelik oybirliğiyle radikal kararlar aldı.

    ENCÜMENİN ALDIĞI KARARLAR

    Encümen kararları doğrultusunda; şehir şebeke suyu kulanılarak hortumla araba yıkanması, konut ve iş yeri önlerinin ve içlerinin hortumla yıkanması, halı ve kilim yıkanması yasaklandı. Bahçe sulamalarının sabah ve akşam mümkünse kuyu suyu veya yağmurlama, damlama sistemi ile sulanması, yüksek su tüketimi olan sanayi tesislerinde suyun tasarruflu kullanılabilmesi için mevcut kullanımları göz önüne alınarak kısıtlamaya gidilmesi kararı alındı. Oto yıkama, halı yıkama hamam, WC gibi su tüketimi yüksek olan iş yerlerine ön ödemeli elektronik sayaç takılması zorunluluğu getirilirken, yeraltı suyu kullanan işyerlerine de mekanik sayaç taktırılarak kullanılan suyun tespitinin yapılıp atıksu bedeli alınması kararlaştırıldı.

    Park, bahçe, yeşil alan, tarımsal amaçlı üretim yapılan yerlerde sulamalar kısıtlandırılırken, acil sulama ihtiyacı olan yerlerde yağmurlama, damlama sistemi ile su kullanımının minimuma indirilmesi, şehir ve mücavir alanlarında şebeke suyunun tasarruflu kullanılması yönünde de karar verildi.

    Alınan kararlara uyulup uyulmadığı belediye zabıta müdürlüğü ekiplerince belirlenecek ve kararlara uymayanlar hakkında 5326 sayılı Kabahatler Kanununca cezai işlem uygulanacak.

    ”KENTIN YILLIK SU TÜKETİMİ 12 MİLYON METREKÜP”

    Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısı İrfan Mutluay, Atikhisar Barajı’nın kent için hayati öneme sahip olduğunu belirterek, “Şu anda 12 milyon metreküp su var. Bunun 2,5 ila 3 milyon metreküpü de kullanılamayan dip suyu. Doluluk oranı yüzde 22 seviyesinde. Kentin yıllık su tüketimi de 12 milyon metreküp sevisyesinde. Çanakkale Belediyesi önümüzdeki yıl daha ciddi bir sorun yaşamamak adına bir takım önlemler aldı. Encümende alınan kararlar doğrultusunda Çanakkale’deki 40 oto yıkamacı dükkanında mekanik sayaç kullanımını yasakladık. Gerekli tebligatları yaptık ve ön ödemeli akıllı su sayacı takılmasını istedik. Bir kısmı akıllı sayaca geçti. Bunun yanı sıra hortumla şehir şebeke suyu kullanılarak araç yıkanması yasaklandı. Yine apartman ve iş yeri önleri ve merdiven boşlukları gibi alanların şehir şebeke suyu kullanılarak hortumla yıkanması yasaklandı. Bahçe sulamarında ise özellikle basınçlı sulama sistemleri kullanılması yönünde karar alındı. Bundan böyle parklarımızı ve bahçerimizi biz de yağmuralma yani damlama sistemi ile sulayacağız. Başka alanlarda da su tüketimine karşı önlemler getirdik. Ayrıca sanayi tesislerine de su kullanımını kısıtlamaları için tebligat yaptık” dedi.

    ”YAĞMUR YAĞSIN DİYE DUA EDER OLDUK”

    Belediyenin su kısıtlamasına yönelik aldığı kararlar birçok vatandaş tarafından yerinde bulundu. Oto yıkama iş yeri sahibi Ayberk Öztürk, “Yağmur yağsın diye dua eder olduk. Barajdaki suyun azalma olayı bizi olumsuz yönde etkiliyor. Bu Çanakkale’deki yıkama sayısının da düzensiz şekilde artışı engellenmeli. Belediyenin bu konuda çalışmalara yaptığını görüyoruz. Ben şu an şehir şebeke suyu ve akıllı sayaç kullanıyorum. Hortumdan çıkan suyun onda birini çeken bir kompresör sistemi kurulmuş. Bu bütün yıkamacıların dükkanında var. Bu makinede kullanılan suyu daha az tüketiyor. Ancak oto yıkamacı sayısının kentte her geçen gün artması sıkıntı yaratıyor olabilir” diye konuştu.

    İl Tarım Müdürlüğü Su Ürünleri Kontrol Şube Müdürlüğü’nden emekli Muzaffer Mut ise tedbirlerin daha önceden alınması gerektiğine dikkat çekerek, “Su hayattır. Belediyenin tedbirlerini yerinde buluyorum. Biz Yeşil Dardanos Sitesi’nde yazlıkta kalıyoruz. Burada bahçe sulamalarında kuyu suyu kullanıyoruz. Suyu fazla harcamamak için yazlık sitede herhangi bir tarımsal üretime girmiyoruz. Kuyu suyu bile zamanla tükeniyor. Bu nedenle kuyu suyu ile sulamayı da tasarruf için yağmurlama sistemi ile yapıyoruz. Onun için iyi kullanmamız lazım. Herkes suyun ortak bir değer olduğunu bilmeli. Ama maalesef biz bu bilinçte değiliz. İnsanlarımızın bilinçsizce su tüketimine hazine olsa, denizler olsa dayanmaz” dedi.

  • Bursa’da su krizi! Barajlar alarm veriyor

    Bursa’da su krizi! Barajlar alarm veriyor

    Bursa’da son yıllarda yağmur ve kar yağışının az olmasından dolayı barajlardaki doluluk oranları düştü.

    Büyükşehir Belediyesinden yapılan açıklamada, geçen yıldan bu yana hissedilen kuraklığın Bursa’nın içme suyu rezervlerini olumsuz etkilediği, barajlardaki su miktarının günden güne azaldığı bildirildi.

    Meteoroloji verilerine göre Bursa’da son 100 yılın en kurak 5’inci yılının geride kaldığı belirtilen açıklamada, “Nilüfer Barajı’nda yüzde 5, Doğancı Barajı’nda ise yüzde 40 seviyesine düşen su miktarı, Bursa’nın bir su krizi ile yüzleşmek zorunda kalabilme ihtimali noktasında alarm veriyor.” ifadesi kullanıldı.

    Açıklamada görüşlerine yer verilen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, barajlardaki su seviyesine dikkati çekerek, vatandaşları su tasarrufu konusunda duyarlı olmaya davet etti.

    Bursa Su ve Kanalizasyon İdaresince (BUSKİ) geçen yıl eylül ayından itibaren derin su kuyuları ile şebekeye takviyede bulunduklarını, kuraklığı çok önceden öngörüp gerekli tedbirleri aldıklarını aktaran Aktaş, şu bilgileri paylaştı:

    “İklim değişikliği ve bunun bölgemize yansıyan etkilerini çok yakından takip ederek olumsuz senaryolara karşı geliştirmiş olduğumuz kriz eylem planımız ile Bursa’nın bugüne kadar susuz kalmasını önlemeyi başardık. Ancak beklenen yağışların halen alınamamış olması, pandemi nedeniyle artan su tüketimi ve kuraklığın halen devam etmesi bizleri, vatandaşlarımızın çok da hoşuna gitmeyecek tedbirleri almak zorunda bırakabilir. Dileğimiz bir an önce mevsimsel yağışların başlayarak hiçbir sıkıntı yaşamadan vatandaşların hayatını normal akışında sürdürmesini sağlamak.”

    Su tasarrufuna dikkat çeken Başkan Aktaş, “İklim değişikliği ve yağış rejimindeki olumsuz gelişmeler nedeniyle Bursa’nın 30 yıllık su ihtiyacını karşılayacak olan Çınarcık Barajı isale hattı projesi çalışmaları hızlandı. Özellikle önümüzdeki 2 yılda ve aslında genel olarak bundan sonra her zaman suyu bilinçli ve tasarruflu kullanmak büyük önem taşıyor. Altyapı yatırımları ile su kayıp kaçak oranını yüzde 20’lere kadar indirdik.” değerlendirmesinde bulundu.

  • İstanbul’un 70-80 günlük suyu kaldı

    İstanbul’un 70-80 günlük suyu kaldı

    Türkiye son yılların en kurak aylarını yaşıyor. Bu durumdan etkilenen illerinin başında da İstanbul var. Barajların gün geçtikçe su kaybettiği ifade edilirken acil eyleme geçilmesi noktasında uyarıda bulunuluyor.

    Türkiye’de bu yıl sıcaklıklar mevsim normallerinin üzerinde seyretti. Özellikle Eylül ayında beklenenin oldukça altında yağış alan İstanbul’da barajlar boş kaldı.

    Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Meteoroloji Laboratuvarı Başkanı Adil Tek, “Barajlardaki doluluk oranı yüzde 35’ler civarında. Günlük tüketime baktığımızda da yüzde 0.3’lük bir değer gibi gözüküyor. Bu da yaklaşık 70-80 günlük bir suyun kaldığını söylüyor. Tasarruf tedbirleri için, acil eyleme geçilmesi gerekiyor. Aynı pandemide olduğu gibi halkı bilinçlendirme kampanyalarının olması gerekiyor” dedi.

    İSTANBUL’A KAR YAĞIŞI OLASILIĞI AZALIYOR

    Adil Tek, “Kasım ayı içinde Marmara ve Karadeniz’de biraz mevsim normalinin altına düşen sıcaklıklar var ama devam eden Aralık, Ocak, Şubat ve Mart aylarının mevsim normallerinin üzerinde olacağını gösteriyor. Bu da kar yağışı olasılığını İstanbul’da azaltıyor” diye konuştu.

    Tek, şöyle devam etti:

    ”Sıcaklıklar yine Ekim ayında mevsim normallerinin üzerinde seyredecek. Kasım ayı içinde Marmara ve Karadeniz’de biraz mevsim normalinin altına düşen sıcaklıklar var ama devam eden Aralık, Ocak, Şubat ve Mart aylarının mevsim normallerinin üzerinde olacağını gösteriyor. Bu da kar yağışı olasılığını İstanbul’da azaltıyor. Tabii kar yağışını azlığı da baraj doluluk oranını özellikle etkiliyor. Ülke genelini çok kurak bir Ekim ayı bekliyor. Ama özellikle Marmara, Ege ve Batı Akdeniz’de çok daha kuvvetli. İstanbul’a Ekim ayında düşecek yağış miktarı 105 kilogram iken bu miktarlar 60-70’e kadar inecek. Ve şu an boşalmış vaziyetteki barajların, doluluk oranını yukarı seviyeye taşıma olasılığı ortadan kalkıyor. Yine önümüzdeki 6 aylık tahminlere göre, yağışlar açısından önümüzdeki dönemin kritik olduğunu gösteriyor. Eğer şu anda tedbir alınmazsa, asıl önümüzdeki yaz için kritik bir durum bizi bekliyor”

  • Bursa’da Hasköy Göleti tamamen kurudu

    Bursa’da Hasköy Göleti tamamen kurudu

    Bursa’nın Mudanya ilçesinde bulunan Hasköy Göleti tamamen kurudu. Dronla havadan görüntülenen göletteki çekilme bölgede incir, zeytin gibi tarım ürünleriyle geçinen köylüyü tedirgin etti.

    Mudanya’ya bağlı Dedeköy, Hasköy ve Ülkü köylerinin yaklaşık 1980 yılından beri tarımsal sulama ihtiyacını karşılayan Hasköy Göleti tamamen kurudu. Yağmur ve kar sularıyla beslenen göletin, hava sıcaklıklarının artması ve yağışların azalmasıyla birlikte su seviyesinin düştüğünü dile getiren mahalleli, göletin tekrar dolmaması halinde bölgede bulunan zeytin, şeftali, üzüm bahçelerinin, tarımsal sulama anlamında olumsuz yönde etkileneceğini söyledi. Dronla havadan görüntülenen Hasköy Göleti, yaklaşık 1 ay önce su seviyesinin azalmasıyla birlikte yaşanan balık ölümleriyle de gündeme gelmişti.

    “YAĞMUR DUASINA ÇIKMAKTAN BAŞKA ÇAREMİZ KALMADI”

    Göletin çevredeki 3 mahallenin tarımsal sulama ihtiyacını karşıladığını belirten Ülkü Mahalle Muhtarı Taner Bayrak, “Köyümüz 350 hane. Yaklaşık bin 200 kadar nüfusumuz var. Geçimimizi zeytin, incir ve hayvancılıkla sağlıyoruz. Tarımsal sulamada kullanabileceğimiz şu an bir suyumuz yok. Göletimiz vardı ama şu an tamamen kurudu. Göletteki balıklar da tamamen öldü. Şu an zeytin ağaçlarını ilaçlamamız gerekiyor ama ilaçlamak için kullanabileceğimiz dahi su yok. Göletten Hasköy, Dedeköy ve Ülküköyü faydalanıyor. Çiftçi yetkililerden güzel haberler bekliyor fakat yetkililerin de yapacağı pek bir şey yok. Yağmur duasına çıkmaktan başka çaremiz kalmadı” dedi.

  • İznik’te korkutan görüntü! Sular çekildi

    İznik’te korkutan görüntü! Sular çekildi

    Bursa’daki İznik Gölü’nde suların çekilmesi, ilçenin en büyük iskelesinde çekilen görüntü ile gün yüzüne çıktı. Gölün kıyısında işletmesi bulunan Naci Özsoy, “30 sene balıkçılık yaptım. İznik Gölü’nde çok nadirdir gölün çekilmesi ama bu sene büyük bir çekilme var” diyerek, yetkililerden çözüm beklediklerini söyledi.

    Marmara Bölgesi’nin en büyük, Türkiye’nin ise beşinci büyük doğal gölü olan İznik Gölü’nde, son zamanlarda kuraklık ve tarımsal alanlarda kullanılan su nedeniyle çekilme meydana geldi. İznik ilçesine bağlı Çakırca Mahallesi’nde bulunan iskeledeki son görüntü, suların çekildiğini gösterirken bölgedeki vatandaşlar ve yetkililer ise bu durumdan endişe ediyor.

    ‘BU SENE BÜYÜK BİR ÇEKİLME VAR’

    Gölün kıyısında işletmesi bulunan Naci Özsoy, “30 sene balıkçılık yaptım. İznik Gölü’nde çok nadirdir gölün çekilmesi ama bu sene büyük bir çekilme var. Bunun nedeni tarımsal su pompalarının çalışması ve gölden bazı fabrikaların su çekmesidir. Ben buranın işletmecisiyim çekilmeden sonra bataklık ve pislik oluştu yani görsellik olarak çok kötü bir görüntü oluştu. Yetkililerden acil çözüm bekliyoruz” dedi.

    GÖL-DER’DEN AÇIKLAMA

    İznik Gölü Derneği (GÖL-DER) Başkanı Semih Öz ise yaptığı açıklamada, “Gölümüzün beslenmesini sağlayan en büyük kaynaklar yer altı suları ve yağışlardır. Son birkaç yıla baktığımızda İznik’te Derbent, Aydınlar, Orhangazi’de Çakırlı ve Yenişehir’in birkaç mahallesinde irili ufaklı olmak üzere sulama göletleri yapılmıştır ve yapılmaya devam etmektedir. Söz konusu mahallelerimizde yapılan bu göletlerin çiftçimize sağladığı katkı büyüktür, önemlidir ama gölümüzün beslenmesini de engellediği aşikârdır. Tarımsal sulama haricinde sanayi alanında da gölümüzün suyu kullanılmaktadır. Orhangazi’de bulunan bir fabrika ve Gemlik Serbest Bölge’de faaliyet gösteren fabrikaların bazılarının da gölümüzün suyunu çektiğini biliyoruz” ifadelerini kullandı.

  • Van Gölü büyük tehlike altında

    Van Gölü büyük tehlike altında

    Van Gölü’nde, küresel iklim değişikliği ve hava şartlarına bağlı olarak son yıllarda önemli oranda su kaybının yaşanması yöre halkını endişelendiriyor. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak göldeki su seviyesinde geçmişteki gibi yükselmelerin yaşanmayacağını, tam aksine önümüzdeki 50-100 yılda gölün alanının giderek küçüleceğini söyledi.

    Edremit ilçesine bağlı Enginsu Mahallesi sınırlarında bulunan Van Gölü’nde, son yıllarda küresel ısınma tehlikesi yaşanıyor. Önemli oranda su kaybının yaşandığı, su seviyesinin bir metreye düştüğü gölde, kıyı kesimlerinde 200 metrenin üzerinde yatay çekilme yaşanırken, daha önce gölde görünmeyen balıkçı teknesi karaya oturdu. Göldeki su çekilmesi, bölgede tarım ve hayvancılık yapan yöre insanını endişelendirirken, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak göldeki su seviyesinde geçmişteki gibi yükselmelerin yaşanmayacağını söyledi. Göllerin su seviyesinin mevsim şartlarına bağlı farklılık göstermesinin normal olduğunu belirten Prof. Dr. Alaeddinoğlu, geçmişe kıyasla bu seviye oranlarında ciddi değişikliklerin olduğuna işaret etti.

    ‘KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BÜTÜN DÜNYANIN TEMEL SORUNU’

    Küresel iklim değişikliğinin bütün dünyanın temel sorunu olduğunu anlatan Alaeddinoğlu, şunları söyledi:

    “Şu an içine girdiğimiz yüzyıl, bu sorunu en somut biçimde göreceğimiz ve bir şekilde dünyayı daha yaşanabilir olmaktan çıkaracak sonuçlarla karşı karşıya kalacağımız bir yüzyıl olacak. Dünya, her geçen gün giderek ısınıyor ve bu ısınmaya bağlı olarak dünyanın ekolojik dengesi çok ciddi derecede bu olumsuzluktan etkileniyor. Tabi bu olumsuzluk şüphesiz okyanusları, denizleri etkilediği gibi, daha çok iç gölleri, yani kapalı gölleri etkiliyor. Yani denize ya da dışarıya akışı olmayan kapalı havzalardaki gölleri etkiliyor. Geçmişte de kapalı göllerin şöyle bir özelliği vardı. Su sevileri yıl içinde, yağışlı dönemlerde yükselir, yağışın az olduğu yaz aylarında da yağışın azlığına bağlı olarak düşüş oluyor. Küresel iklim değişikliği aslında yağışın miktarında değişime neden olmadı. Fakat yağışın şeklinde, mevsimler arası o geçişgenlikte, yıl içindeki o periyotlarda bulunan farklılıklarda meydana gelen birtakım ciddi ve radikal değişiklikler var. Ancak, toplam miktar olarak havzaya düşen yağış oranı çok ciddi bir değişikliğe uğramadı. Küresel ısınmaya bağlı dünyanın daha fazla ısınmasıyla birlikte yaşanan şey, artık buharlaşma. Yani geçmişteki buharlaşma yüzde 20, 30 yer yer 40’a varan bir artış kaydetti. Düşen yağış aynı, ancak buharlaşma daha fazla olduğu için düşen yağış buharlaşarak atmosfere tekrar geri dönüyor. Havzada kalmıyor. Göllerdeki seviye farkları da buna bağlı olarak, bugün bir metreye, hatta zaman bir metreyi aşan yıllık periyotlara işaret ediyor.”

    ‘GÖLDE, YATAYDA 200 METRE ÇEKİLME VAR’

    Dikeydeki bir metrelik periyotların, yatayda çok daha fazla olduğunu söyleyen Prof. Dr. Alaeddinoğlu, Edremit ilçesine bağlı Enginsu Mahallesi sınırlarında bulunan Van Gölü’nde de böyle bir durumun söz konusu olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Alaeddinoğlu, “Bu mahallede akarsu var. Bu akarsu şüphesiz göle malzeme taşıyor. Gölün kara ile birleştiği yer de bir sığlık yaratıyor. Bu sığlık bir metrelik periyotların çok daha bariz görünmesine neden oluyor. Burada yatayda 200 metreyi bulan bir çekilme var. Hatta ekim ayında şu an gördüğümüzden daha da ileriye gölde çekilme yaşanacak. Bu olağan bir şey mi? Hayır değil. Küresel iklimin yarattığı, küresel ısınmanın yarattığı bir sonuç. Bu sonuç şüphesiz bir çok olumsuzluğa neden oluyor. Her şeyden önce göl sularının yok olması ve karaya dönüşmesine neden oluyor. Bu da Van Gölü’nün alanın küçülmesine neden oluyor” dedi.

    ‘VAN GÖLÜ’NÜN ALANI GİDEREK KÜÇÜLÜYOR’

    Küresel ısınmanın sadece alanın küçülmesine değil, gölün kimyasal ve biyolojik yapısında da değişiklere neden olduğunu belirten Prof. Dr. Alaeddinoğlu, “Bu yapı aynı zamanda canlı hayatını da olumsuz yönde etkiliyor. Van Gölü, kendi içinde bulunduğu havza için tek değil, aslında hem Doğu, hem Güneydoğu Anadolu için bir havza niteliğinde. Yaptığımız tahmin ve öngürülerde şu şekilde seyrediyor. Bir kaç yıl iyi bir kuraklık yaşayabiliriz. Yağış, normal düştüğünden çok daha fazla düşebilir. Dolayısıyla göl de iki metre aşağıya doğru inebilir. Bu hepten kuraklık anlamına gelmiyor. Her 20-30 yılda gölün seviyesi gittikçe aşağıya doğru bir trend içine girmiş. Bu ne anlama geliyor. Kısa vadede göllerde azalmalar, çoğalmalar gerçekleşecek. Ama işte 50-100 yılllık periyotlarda göl suyu sürekli aşağıya doğru trend izlenecek. Bu sadece buraya has bir durum değil. Dünyanın farklı yerlerinde de farklı durumlar yaşanıyor” diye konuştu.

    ‘VAN GÖLÜ, ŞU AN TEHLİKE ALTINDA’

    Tehlike altında olan Van Gölü’nün taşıma su ile döndürülemiyeceğini de söyleyen Alaeddinoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “Burada yağan yağış suları sadece burayı besliyor. Bu alandaki buharbaşma, gerçek bir buharlaşma. Van Gölü şu an tehlike altında. Uzun vadede Van Gölü, çok ciddi bir tehdit altında. Belki bunu 20 yıl ciddi bir tehdit olarak görmeyeceksiniz. Ama uzun yıllar, burası maalesef sürekli seviye kaybedecek. Geçmişte sonbaharda yağışlar ekimde başlıyordu, kış aylarına kadar yoğunlaşıyordu. Ama şu an öyle değil. Sohbaharda düşen yağışlar artık kış ve ilkbahara kalmış. Kar şeklinde düşen yağışlar da büyük şekilde sağanak yağmur şeklinde oluyor. Bu aslında Van Gölü için değil, havzadaki bütün yerleşik alanlar için bir tehdit oluşturuyor.Çünkü buharlaşma sadece Van Gölü’ndeki su seviyesinin yok olmasına veya bu alana kaybetmek gibi ilişkili bir şey değil. Bu havzada yaşayan insanların içme ve kullanma suyunu da tehdit ediyor. Hızlı buharmaşmadan kaynaklı o akarsuların hızlıca göle dökülmesi, aslında çiftnin su ihtiyacını da Van Gölü’ne aktarıyor.”

  • Tarımda kritik rapor: Yağışlar azalacak, verim düşecek

    Tarımda kritik rapor: Yağışlar azalacak, verim düşecek

    Tüm dünyada etkileri hissedilen iklim değişikliği ile ilgili Tarım ve Orman Bakanlığı çarpıcı bir rapor açıkladı. Daha sıcak ve az yağışlı iklim koşulları görüleceği, kuraklık şiddetinde artış olacağı belirtildi. Rapora göre Türkiye’nin tarım politikaları belirlenirken, 2-3 derece sıcaklık artışı ve bu artışın iklim üzerine yaratacağı etkiler varsayım senaryosu olarak ele alınmalı ve politika planları bu çerçevede yapılmalı.

    Tarım ve Orman Bakanlığı, “İklim Değişikliği ve Tarım” raporu yayınladı.

    Raporda, önümüzdeki yıllarda kuraklığın Türkiye’de geniş bölgelerde hissedileceği belirtilerek, tarım politikalarının 2-3 derece sıcaklık artışı baz alınarak yapılması gerektiği vurgulandı. Raporda, dünya genelinde 30 yıla kadar gıda fiyatlarında yüzde 85’e varan artışlar olabileceği ifade edildi. Türkiye’nin son dönemlerde iklim değişikliğiyle mücadelenin hemen her alanında sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde, politikalar oluşturduğu belirtilen raporda, hukuki, kurumsal ve iktisadi sistemini yeni iklim ekonomisi bağlamında geliştirme yolunda ilerlediği kaydedildi. Dünyada iklim değişikliğinden en çok etkilenmesi beklenen bölgelerden biri olan Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye’de, kuraklığın geniş bölgelerde hissedileceği ve aşırı sıcak günlerin sayısının artacağı öngörülürken, bu sorunun ulusal anlamda ciddiyetle ele alınması gerektiğine dikkat çekildi.

    İŞTE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİN ETKİLERİ

    Daha sıcak ve az yağışlı iklim koşulları görülecek.

    Ekstrem meteorolojik olaylarda artış, su kaynaklarında azalma görülecek.

    Kuraklık şiddetinde artış olacak, su ve toprak kalitesi bozulacak.

    Ekosistemi bozulacak ve biyolojik çeşitlilik azalacak.

    Ekolojik alanlarda kayma, tarımsal üretimde ve kalitede azalma yaşanacak.

    Zararlılarda ve hastalıklarda artış görülürken, gübreleme ve ilaçlama sorunları olacak.

    Sürdürülebilir gıda güvenliği sorunları baş gösterecek.

    SICAKLIK ARTIŞIYLA NELER DEĞİŞECEK?

    Küresel ortalama sıcaklıktaki her bir santigrat derece artışın, küresel ortalama arazi verimlerini buğdayda yüzde 6, mısırda yüzde 7.4, pirinçte yüzde 3.2 ve soya fasulyesinde yüzde 3.1 azaltacağı öngörülüyor

    Dünya genelinde 3 derecelik sıcaklık artışları için (2050 yılı civarında) yüzde 25-50 seviyesinde verim kayıpları yaşanacağı tahmin ediliyor.

    Toprak verimliliğinin azalmasıyla birlikte topraktaki besin elementlerinde de azalmalar görülmekte. Bu durum da daha fazla kimyasal gübre kullanmaya zorluyor.

    GELECEKTE DÜNYAYI NELER BEKLİYOR?

    Raporda yer alan bilgilere göre 21’inci yüzyılın stratejik sektörleri arasında gösterilen gıda sektörü, 2050’de 10 milyara ulaşacağı hesaplanan dünya nüfusunun beslenmesinde önemli bir tehdit ile karşı karşıya. Araştırmalar, 2050 yılında dünya nüfusunu beslemek için tarım ve gıda üretiminin, bugünkü düzeyinden en az yüzde 50 oranında artırılması gerektiğini gösteriyor. IPCC’nin değerlendirme raporlarında, iklim değişikliğinin gıda fiyatlarında dünya genelinde yüzde 85’e varan artışların gerçekleşebileceğini öngörülüyor.

    ETKİLERİ AZALTMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?

    Türkiye’nin önümüzdeki 10 ve 20 senenin tarım politikaları belirlenirken, 2-3 derece sıcaklık artışı ve bu artışın iklim üzerine yaratacağı etkiler varsayım senaryosu olarak ele alınmalı ve politika planları bu çerçevede yapılmalıdır.

    Tarımın olumlu etkilenmesi için yapılabilecek uygulamalar arasında yağmur hasadı kullanılmalı.

    Tasarruflu su kullanımı, doğrudan ekim yöntemi, rüzgar perdesi uygulanmalı.

    Gübreleme, arazi toplulaştırma, organik tarım, biyoenerji kaynakları da uygulamalar arasında olmalı.

    İklim değişikliğinin etkilerine hazırlıklı olmak için, tarımda iklim değişikliğine uyum seferberliğine geçilmeli.

    İklim değişikliğine ‘uyum fonu’ acilen oluşturulmalı.

    Düşük gelirli çiftçilere iklim değişikliğine uyum destekleri sağlanmalı.

    Doğrudan ekim uygulamaları yaygınlaştırılmalı.

    Yüzde 100 basınçlı sulamaya geçilmeli.

    İklim bazlı dinamik tarımsal sigorta yaygınlaştırılmalı.