Etiket: kuraklık

  • Pedallaya pedellaya kuraklığa dikkat çektiler

    Pedallaya pedellaya kuraklığa dikkat çektiler

    Özyeğin Üniversitesi Bisiklet Kulübü Üyesi öğrencileri, “6 gün 7 göl” ve “Pedellaya Pedallaya Göl Olur” sloganlarıyla birlikte bisikletleriyle pedallama hedefini Beyşehir Gölü kıyısında düzenlenen bisiklet etkinliği ile tamamladı. Üniversiteli öğrenciler Karaburun plajından başlayan ve ilçe merkezindeki şehir turundan sonra Vuslat Parkı’nda sona eren 20 kilometre boyunca pedal çevirerek Beyşehir Gölü’nün de aralarında yer aldığı Göller Yöresindeki sulak alanlardaki su kuraklığına dikkat çekti.

    Beyşehir Kültür, Turizm ve Doğa Derneği’nin ev sahipliği yaptığı etkinliğin tamamlanmasının ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Özyeğin Üniversitesi Bisiklet Kulübü Başkanı Arif Çakır, Türkiye’deki göl ve barajlardaki su kuraklığına dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için başlattıkları “Hayata Pedal Çevir” projesini Beyşehir’deki son bisiklet turu etkinliği ile tamamladıklarını söyledi. Bisikletin çevreci bir ulaşım aracı olmasından dolayı bisikletle pedal çevirerek bu etkinliği düzenlemeye karar verdiklerini anlatan Çakır, öncelikle İstanbul’un suyu etkinliği ile bu konuda mesaiye başladıklarını aktararak, “İstanbul’un su kaynakları olan barajlara pedal çevirdik ve barajların durumuyla ilgili bilgi aldık. Projenin ikinci aşamasında artık Türkiye’deki su kuraklığına odaklanmak için ‘Pedallaya Pedallaya Göl Olur’ dedik ve Anadolu’ya, Göller Yöresine geldik. Burada sırasıyla Akgöl, Acıgöl, Salda Gölü, Yarışlı Gölü, Burdur Gölü, Eğirdir Gölü ve Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü’ne geldik” dedi.

    Beyşehir’e geldiklerinde bölgedeki insanların, köylerdeki yerli halkın göle dair hikayelerini de dinlediklerini belirten Çakır, 30-40 yıl önce göllerdeki balık ve kuş çeşitliliğini ve günümüzdeki değişimi dinlediklerini aktararak, “Bunlarla ilgili yetkililerin neler yaptıklarını da dinledik ve biz bu konuda hem İstanbul’da üniversite öğrencileri arasında hem de toplumda bir şuur oluşturmak hedefindeyiz. Bu etkinliğimizi bir belgesel film haline getirmeyi de hedefliyoruz. 6’ıncı günde Beyşehir Gölü kenarındayız ve buradaki organizasyonumuzu Beyşehir, Kültür, Turizm ve Doğa Derneği organize ettik. Çok teşekkür ediyorum. Beyşehir Gölü’ndeki rotamızı da Beyşehir merkezde tamamlamış olduk” ifadelerine kullandı.

    “Göller üzerinde kuraklığın etkilerini görmek için Beyşehir’e geldik”

    Bisiklet Kulübü organizasyon ekibinden öğrenci Arzu Nalbant ise, yaklaşık bir yıldır çalıştıkları bir projeyi Beyşehir’de tamamlamış olmanın mutluluğunu yaşadıklarını dile getirdi. Göller üzerinde kuraklığın etkilerini görmek için Beyşehir’e de geldiklerini anlatan Nalbant, “Bisikletin toplumdaki herhangi bir sorunda dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için çok iyi bir araç olduğunu düşünüyoruz. Kendi özellikleriyle hem çevreci bir ulaşım aracı olması hem de insan sağlığı için önemli olması sebebiyle faydalı olduğunu düşündüğümüz için onu bir araç olarak kullandık. Bizim aslında yapmak istediğimiz hem buradaki sorunu İstanbul’a götürmek hem de İstanbul’dan gelerek buradaki sorunun büyüklüğünü, buraya da göstermiş olmaktı. Umarım, başarılı olmuşuzdur. Çok güzel hikayeler dinledik. Bizi ağırlayan herkese ilk günden itibaren çok teşekkür etmek istiyoruz. Akabinde bir etkinlik var üniversitemizde. Bir su galası düzenleyeceğiz ve bu etkinlikte akademisyenleri ve bisikletçileri ağırlayacağız. Hem burada yaptığımız gözlemleri orada konuşacağız hem de akademik anlamda nasıl çözüm üretebiliriz konuşacağız. Aynı zamanda Metin Çavuş hocamız hem yolun hikayesi, hem suyun hikayesini bir filme çekiyor. Onun gösterimi de orada yapılacak bu şekilde su farkındalığı etkinliğimizi tamamlamış olacağız” diye konuştu.

    Özyeğin Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi ve İletişim Tasarımı Bölüm Başkanı Dr. Metin Çavuş ise, üniversitede bisiklet kulübünün gerçekleştirdiği proje çerçevesinde 12 öğrenci ile 6 gün boyunca 7 göl arasında bisikletle pedal çevrildiğini anlatarak, “Bu süreci de belgeliyorum. Ben aynı zamanda belgeselciyim, belgesel film çekiyorum. Ve benim için de önemli bir deneyim oldu, öğrencilerimizi bizim belgelememiz yanında buradaki sorunu da deneyimlemiş oldum. Ben de pek çok yerli halkla ve yöneticilerle görüştüm. Sonunda bu film ortaya çıktığında, insanlara ulaştığında bence çok değerli bir üretim olur diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.
    Beyşehir Kültür, Turizm ve Doğa Derneği Başkanı Mustafa Büyükkafalı da, bu projeye dernek olarak da destek verdiklerini anlatarak, “Proje bize geldiğinde biz de heyecan duyduk. Proje çok hoşumuza gitti ve biz de destek vermeye çalıştık. Beyşehir Belediyesi olarak konaklama ve tüm ihtiyaçlarını misafir katılımcılarımızın sağladı. Bu etkinliğe bizim dernek üyelerimizden de katılım oldu. Üniversiteden öğrencilerle birlikte yaklaşık 36 kişi bu etkinliğe katıldı” dedi.

  • Pedallayarak göllerdeki su kuraklığına dikkat çekildi

    Pedallayarak göllerdeki su kuraklığına dikkat çekildi

    Konya’nın Beyşehir ilçesinde üniversiteli öğrenciler, düzenledikleri “Hayata Pedal Çevir” projesi çerçevesinde pedallaya pedallaya Türkiye’de bulunan göllerdeki su kuraklığına dikkat çekti.
    Özyeğin Üniversitesi Bisiklet Kulübü Üyesi öğrencileri, “6 gün 7 göl” ve “Pedellaya Pedallaya Göl Olur” sloganlarıyla birlikte bisikletleriyle pedallama hedefini Beyşehir Gölü kıyısında düzenlenen bisiklet etkinliği ile tamamladı.

    Üniversiteli öğrenciler Karaburun plajından başlayan ve ilçe merkezindeki şehir turundan sonra Vuslat Parkı’nda sona eren 20 kilometre boyunca pedal çevirerek Beyşehir Gölü’nün de aralarında yer aldığı Göller Yöresindeki sulak alanlardaki su kuraklığına dikkat çekti.

    Beyşehir Kültür, Turizm ve Doğa Derneği’nin ev sahipliği yaptığı etkinliğin tamamlanmasının ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan Özyeğin Üniversitesi Bisiklet Kulübü Başkanı Arif Çakır, Türkiye’deki göl ve barajlardaki su kuraklığına dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için başlattıkları “Hayata Pedal Çevir” projesini Beyşehir’deki son bisiklet turu etkinliği ile tamamladıklarını söyledi.

    Bisikletin çevreci bir ulaşım aracı olmasından dolayı bisikletle pedal çevirerek bu etkinliği düzenlemeye karar verdiklerini anlatan Çakır, öncelikle İstanbul’un suyu etkinliği ile bu konuda mesaiye başladıklarını aktararak, “İstanbul’un su kaynakları olan barajlara pedal çevirdik ve barajların durumuyla ilgili bilgi aldık. Projenin ikinci aşamasında artık Türkiye’deki su kuraklığına odaklanmak için ‘Pedallaya Pedallaya Göl Olur’ dedik ve Anadolu’ya, Göller Yöresine geldik. Burada sırasıyla Akgöl, Acıgöl, Salda Gölü, Yarışlı Gölü, Burdur Gölü, Eğirdir Gölü ve Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü’ne geldik” dedi.

    Beyşehir’e geldiklerinde bölgedeki insanların, köylerdeki yerli halkın göle dair hikayelerini de dinlediklerini belirten Çakır, 30-40 yıl önce göllerdeki balık ve kuş çeşitliliğini ve günümüzdeki değişimi dinlediklerini aktararak, “Bunlarla ilgili yetkililerin neler yaptıklarını da dinledik ve biz bu konuda hem İstanbul’da üniversite öğrencileri arasında hem de toplumda bir şuur oluşturmak hedefindeyiz.

    Bu etkinliğimizi bir belgesel film haline getirmeyi de hedefliyoruz. 6’ıncı günde Beyşehir Gölü kenarındayız ve buradaki organizasyonumuzu Beyşehir, Kültür, Turizm ve Doğa Derneği organize ettik. Çok teşekkür ediyorum. Beyşehir Gölü’ndeki rotamızı da Beyşehir merkezde tamamlamış olduk” ifadelerine kullandı.

    “Göller üzerinde kuraklığın etkilerini görmek için Beyşehir’e geldik”
    Bisiklet Kulübü organizasyon ekibinden öğrenci Arzu Nalbant ise, yaklaşık bir yıldır çalıştıkları bir projeyi Beyşehir’de tamamlamış olmanın mutluluğunu yaşadıklarını dile getirdi. Göller üzerinde kuraklığın etkilerini görmek için Beyşehir’e de geldiklerini anlatan Nalbant, “Bisikletin toplumdaki herhangi bir sorunda dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak için çok iyi bir araç olduğunu düşünüyoruz.

    Kendi özellikleriyle hem çevreci bir ulaşım aracı olması hem de insan sağlığı için önemli olması sebebiyle faydalı olduğunu düşündüğümüz için onu bir araç olarak kullandık. Bizim aslında yapmak istediğimiz hem buradaki sorunu İstanbul’a götürmek hem de İstanbul’dan gelerek buradaki sorunun büyüklüğünü, buraya da göstermiş olmaktı. Umarım, başarılı olmuşuzdur. Çok güzel hikayeler dinledik.

    Bizi ağırlayan herkese ilk günden itibaren çok teşekkür etmek istiyoruz. Akabinde bir etkinlik var üniversitemizde. Bir su galası düzenleyeceğiz ve bu etkinlikte akademisyenleri ve bisikletçileri ağırlayacağız. Hem burada yaptığımız gözlemleri orada konuşacağız hem de akademik anlamda nasıl çözüm üretebiliriz konuşacağız. Aynı zamanda Metin Çavuş hocamız hem yolun hikayesi, hem suyun hikayesini bir filme çekiyor. Onun gösterimi de orada yapılacak bu şekilde su farkındalığı etkinliğimizi tamamlamış olacağız” diye konuştu.

    Özyeğin Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi ve İletişim Tasarımı Bölüm Başkanı Dr. Metin Çavuş ise, üniversitede bisiklet kulübünün gerçekleştirdiği proje çerçevesinde 12 öğrenci ile 6 gün boyunca 7 göl arasında bisikletle pedal çevrildiğini anlatarak, “Bu süreci de belgeliyorum. Ben aynı zamanda belgeselciyim, belgesel film çekiyorum. Ve benim için de önemli bir deneyim oldu, öğrencilerimizi bizim belgelememiz yanında buradaki sorunu da deneyimlemiş oldum.

    Ben de pek çok yerli halkla ve yöneticilerle görüştüm. Sonunda bu film ortaya çıktığında, insanlara ulaştığında bence çok değerli bir üretim olur diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.
    Beyşehir Kültür, Turizm ve Doğa Derneği Başkanı Mustafa Büyükkafalı da, bu projeye dernek olarak da destek verdiklerini anlatarak, “Proje bize geldiğinde biz de heyecan duyduk. Proje çok hoşumuza gitti ve biz de destek vermeye çalıştık.

    Beyşehir Belediyesi olarak konaklama ve tüm ihtiyaçlarını misafir katılımcılarımızın sağladı. Bu etkinliğe bizim dernek üyelerimizden de katılım oldu. Üniversiteden öğrencilerle birlikte yaklaşık 36 kişi bu etkinliğe katıldı” dedi.

  • Küresel ısınma gıda enflasyonunu artırabilir

    Küresel ısınma gıda enflasyonunu artırabilir

    İnsan hayatı ve çevreyi etkilediği kadar ekonomiler üzerindeki etkisi de giderek artan küresel ısınmanın gıda enflasyonunu 2035’e kadar dünyada her yıl yüzde 3, manşet enflasyonu ise yüzde 1’in üzerinde artırabileceği hesaplanıyor.

    Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü’nün iklim değişikliğinin makroekonomik etkilerindeki hızlı değişimi incelediği araştırması, küresel ısınma ve enflasyon arasındaki ilişkiyi ortaya koydu.

    Araştırmanın bulgularını değerlendiren Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü Araştırmacısı Maximilian Kotz, küresel ısınmanın enflasyon üzerindeki etkilerinin geçen yıl Avrupa’daki sıcak hava dalgalarının ardından ekonomistlerin daha çok dikkatini çekmeye başladığını söyledi.

    Avrupa’da 2022’deki aşırı sıcak hava dalgaları ve kuraklık nedeniyle tarımsal üretimde düşüş görüldüğünü ve bunun gıda fiyatlarını yükselttiğini ifade eden Kotz, şunları kaydetti:

    “121 farklı ülkede son 30 yılda iklim ve enflasyonda görülen değişimleri inceledik ve iklim değişikliğinin artan etkilerinin enflasyonu ve özellikle gıda enflasyonunu da artırdığını gördük. Örneğin, Avrupa’da geçen yılki aşırı sıcak hava dalgaları gıda enflasyonundaki artışa 0,7 puanlık katkı yaptı. Yüzde 10 seviyesindeki gıda enflasyonunun hepsi iklim değişikliğinden kaynaklanmadı elbette. Salgın ve Ukrayna’daki savaş gibi faktörler daha yüksek enflasyona yol açtı ancak küresel ısınma şiddetlendikçe enflasyondaki etkisi de artıyor.”

    Kotz, küresel ısınmanın 2035’e kadar enflasyonu nasıl etkileyeceğine ilişkin de “İklim değişikliğinin giderek daha kötü hale geldiğini görüyoruz. Şiddetlenen küresel ısınmanın, dünyada 2035’e kadar özellikle gıda enflasyonunu artıracağını öngörüyoruz. Küresel ısınma, 2035’e kadar her yıl yüzde 1 ila 3 arasında daha yüksek gıda enflasyonuna yol açabilir. Bu oranlar yüksek görünmüyor olabilir ancak iklim değişikliğinin gıda enflasyonu üzerindeki etkisi ısrarcı hale geliyor.” değerlendirmesinde bulundu.

    Göç ve gelecekteki iş fırsatları, iklim değişikliği baskısı altında

    Küresel ısınmanın enflasyonun yanı sıra istihdam ve büyüme oranlarını da etkileyeceğini ifade eden Kotz, makroekonomik büyüme oranlarının ve üretimin iklim değişikliği nedeniyle giderek azalacağına yönelik güçlü işaretler olduğunu söyledi.

    Bilim insanlarının iklim değişikliğinin makroekonomi ve iş gücü üzerindeki etkilerini incelediğini belirten Kotz, “İklim değişikliği nedeniyle çok yüksek ihtimalle gelecekte daha az iş fırsatları olacak. Tabii ki bu etkilerin ne kadar geniş çaplı olacağı fosil yakıtlar nedeniyle emisyonların ne kadar artacağına ve emisyonlardaki artışın küresel ısınmayı ne kadar şiddetlendireceğine bağlı.” değerlendirmesinde bulundu.

    Küresel ısınma nedeniyle dünyanın özellikle bazı bölgelerinin yaşanamaz hale geldiğini ve bunun da iklim göçüne yol açtığını vurgulayan Kotz, kuraklık ve aşırı sıcak hava dalgalarının sıklığındaki artışın özellikle Sahra Altı Afrika’daki topluluklar için risk oluşturduğunu söyledi.

    Kotz, bu bölgelerde yaşayan insanların yerli tarımsal üretimle geçimini sağladığını belirterek, “Şu anda bu bölgelerdeki tarımsal üretimin azalmasına karşı bu toplulukları destekleyecek güçlü bir altyapı yok. Bunun muhtemel sonucu da iklim göçündeki artış… Bu konuda bilimsel olarak yeterli veri yok ancak iklim göçünün giderek daha büyük bir konu haline geleceğini görebiliyoruz. Sadece şu an bunun ne boyutta olacağını kestirmek bilimsel açıdan zor.” dedi.

    ECB ve Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü’nün araştırmasına göre, iklim değişikliğine karşı adaptasyon uygulamalarının yetersiz şekilde devam etmesi durumunda küresel ısınma gıda enflasyonunda 2035’e kadar yüzde 0,92 ila yüzde 3,23 arasında, manşet enflasyonda ise yüzde 0,32 ila yüzde 1,18 arasında artışa yol açarken, enflasyonda görülen mevsimsel dinamikleri de değiştirecek.

    Küresel ısınmanın enflasyon üzerindeki etkisi “Küresel Güney” olarak ifade edilen, iklim değişikliğinde katkısı az olmasına rağmen bunun etkilerine karşı en kırılgan konumda olan gelişmekte olan ülkelerde daha yüksek olacak.

    Sıcaklık artışı gelecek 5 yılda 1,5 derece limitini aşabilir

    Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) verilerine göre, küresel sıcaklık artışı, 2022’de sanayi öncesi döneme göre 1,15 dereceye ulaştı.

    Birleşmiş Milletler’in (BM), sıcaklık artışında yaşanabilir son sınır olarak belirlediği 1,5 derecenin aşılması ihtimali ise son yıllarda hızlandı. WMO’ya göre, 2023 ila 2027 yılları arasında sıcaklık artışı 1850-1900 dönemine göre 1,1 ila 1,8 derece arasında daha yüksek olacak.

    Gelecek 5 yıldan en az birinin, dünyadaki en sıcak yıl ve 2023-2027’nin bir bütün olarak en sıcak yıllar olma ihtimali yüzde 98 iken, bu yıllar arasında 1,5 derece limitini aşma olasılığı da yüzde 66 olarak hesaplandı.

  • Türkiye’nin yüksek çölleşme riski altında

    Türkiye’nin yüksek çölleşme riski altında

    OMÜ Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yusuf Demir, “Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi”nin 17 Haziran 1994 yılında kabul edilmesinden bu yana her yıl 17 Haziran’ın “Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü” olarak kutlandığını hatırlattı. Türkiye’de ve dünyada çölleşmeyle mücadelenin önemine dikkat çekmek maksadıyla “Çölleşme ve Kuraklık Günü” etkinliklerinin düzenlendiğini belirten Yusuf Demir, “Bu yılki etkinlikler ‘Kuraklıktan Beraberce Çıkmak’ teması ile kutlanmaktadır. Bildiğiniz gibi gıda ihtiyacımızın yüzde 95’ini topraktan karşılamaktayız. Birçok araştırmada tarım yapılabilir 50 cm’lik bir toprağın oluşma sürecinin yaklaşık 20 bin yılı bulduğu söyleniyor. Oysa tüketimin dayanılmaz hafifliğine kapılmış insanoğlu, elindeki bu değerin kıymetini maalesef tam olarak bilmiyor ve yeterince koruyamıyor. Bugün 783 bin km2’lik ülkemizin yaklaşık yüzde 80’i tarım ve orman alanıdır. Bilindiği gibi, su zengini bir ülke değiliz. Kurak bir coğrafyada yaşıyoruz. Çölleşme hassasiyet haritamıza göre, sahip olduğu iklim ve topografya şartlarına bağlı olarak, ülkemizin yaklaşık dörtte biri (yüzde 22.5’i) yüksek çölleşme riski altındadır. Ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgeler arasındadır” diye konuştu.

    “Türkiye’deki arazilerin yüzde 47’si çölleşme riski altında”

    Türkiye’deki arazilerin yüzde 47’sinin çölleşme riski altında olduğunu kaydeden Prof. Dr. Demir, şöyle devam etti:
    Toprak kaynakları üzerinde sessiz bir felaket olan çölleşme, arazi tahribatı ve kuraklıkla etkin mücadele etmek tüm dünyanın en önemli görevlerinden biri olmuştur. Bu nedenle ülkemizin ulusal kalkınmasına ve gelişmesine negatif etkisinden dolayı çölleşme ile mücadele temel stratejilerden biri haline gelmiştir. Türkiye’deki arazilerin yüzde 47’si çölleşme riski altında, bunun ana nedeni erozyondur. Türkiye’de yapılan tahminlere göre yıllık 640 milyon ton civarında toprak kaybolmaktadır. Toprağın üst kısmını kaybettiğinizde toprak giderek verimsizleşmekte, üretimi artırmak içinde sürekli kimyasal gübre kullanmak zorunda kalınmaktadır. Bunun sonucunda doğal olarak toprağa ciddi zarar görmekte, çevre kirlenmektedir.

    “Suyu çok tasarruflu kullanmalıyız”

    Dünyada ve Türkiye’de yağış miktarının 2050 yılına kadar yüzde 25 azalacağının öngörüldüğüne dikkat çeken Demir,
    Biz su fakirliği sınırında olan ve su stresi yaşayan ülkelerdeniz. Nüfus artışı ve yağışın azalmasıyla su fakirliği çeken ülkelerden olacağız. O yüzden suyu çok tasarruflu kullanmamız gerekmektedir. Çölleşmeyle mücadelenin temelinde doğru ve uzun vadeli bir arazi planlaması, su kaynaklarının ve tarım alanlarının korunması gelmektedir. Erozyona uygun arazilerde de teraslama, ağaçlandırma, rüzgar kıranlar kurmak gibi ıslah çalışmalarını yapılması zorunludur. Küresel iklim değişikliğiyle beraber Türkiye’de tarım desenlerinde ve tarım yapılan yerlerde değişiklik beklenmektedir. Bu değişikliklerin ve bölgesel dağılımlarının belirlenip şimdiden planlama yapmak önemlidir. Çölleşmeyle mücadelede yerelden ulusala, topyekûn bir iş birliği gerekmektedir. Yaşamın kaynağı olan toprak ve su, tüm canlıları yaşam kaynağıdır. Bu kaynakların ne yazık ki hızla yaşlanan ve kirlenen dünyamızda sınırsız ve tükenmez değildir. Gelecek nesillere yaşanabilir ve sürdürülebilir bir dünya bırakmak hepimizin sorumluluk ve görevidir” şeklinde konuştu.

  • Almanya’da kuraklık alarmı

    Almanya’da kuraklık alarmı

    Avrupa ülkeleri aşırı sıcaklar nedeniyle kuraklıkla mücadele ediyor. Almanya genelinde Nisan ayında etkili olan yoğun yağışların ardından, Mayıs ayı itibarıyla yağışlar etkisini azalttı. Özellikle ülkenin doğu bölgelerinde çok az yağış kaydedildi. Mayıs ayı boyunca başkent Berlin’de metrekare başına yalnızca 12 litre yağış düşerken, son 4 haftada hiç yağış görülmedi. Yetkililer, son 5 yılda etkili olan aşırı sıcaklar ve az yağış nedeniyle Almanya’da kuraklık tehdidinin giderek arttığını belirtti.

    Özellikle 2022 yılının çok sıcak geçtiği Almanya’da kuraklık oranı son 50 senenin en yüksek seviyesine ulaşmıştı. Tarım alanlarının birçoğu olumsuz etkilendiği gibi kuraklık nedeniyle birçok noktada çıkan orman yangını da günlerce söndürülememişti. Meteoroloji uzmanları bu yıl da ülkede sıcak ve kurak bir yaz mevsimi yaşanacağı konusunda uyarıda bulundu. Haziran ayının başında havaların aniden ısınmaya başladığı Almanya’da ay sonuna doğru sıcaklıkların 33-35 derecelere kadar çıkabileceği belirtildi. ABD’li meteoroloji uzmanları, Haziran ayı sonunda güneybatı Almanya’da sıcaklıkların 44 derecelere kadar çıkabileceği uyarısı yaptı.

    Çevresel Araştırmalar Merkezi’nin (UFZ) yaptığı açıklamaya göre doğu Almanya’da ve Aşağı Saksonya eyaletinde topraklar 2 metre derinliğe kadar kurudu. Ülkenin kuzeydoğusunda, orman yangını riski 5’inci derece kırmızı alarm durumuna getirildi. Geçen yıl yaşanan ülke tarihinin en ciddi orman yangınlarının bu yıl da tekrarlanmasından endişe ediliyor.

  • Kabus henüz bitmedi

    Kabus henüz bitmedi

    Avrupa, tarihinin en sıcak ilkbaharını atlatan ve 2022’den sonraki en kurak ikinci yılını yaşayan İspanya yüzünden teyakkuza geçti. Göllerin kuruduğu, tarımın yapılamaz hale geldiği ülkedeki durumu şu üç açıklama gözler önüne seriyor:

    – İspanya Meteoroloji Müdürlüğü Aemet’in Sözcüsü Ruben Del Compo: “2022’de kaydedilen yüzey suyu sıcaklıkları, 1940’tan bu yana en yüksek seviyede.”

    – Katalan Su Ajansı Başkanı Samuel Reyes: “Son 100 yıldaki en kötü dönemi geçiriyoruz.”

    -Çiftçiler birliği COAG: “İspanyol tarım arazilerinin yüzde 60’ı geri dönüşü olmayan hasara neden olan yağış eksikliği çekiyor.”

    Dünya gazetesinin haberine göre kabus henüz bitmedi Çünkü Aemet’in sözcüsüne göre, yaz ayları da “aşırı derecede sıcak” ve “kurak” geçecek. Geçen yılki yaz yangınlarında 306 bin hektar alan yanmıştı. Bu yıl durumun daha kötü olmasından korkuluyor.

    Avrupa, İspanya’nın özellikle güneyini kavuran sıcaklıkları yakından takip ediyor, çünkü ülke Avrupa’nın 1 numaralı meyve-sebze üreticisi. Ancak ülkedeki su rezervleri 8 Haziran itibariyle yüzde 47’e düşmüş durumda.

    Euronews’a göre, İspanya’nın en önemli tarım bölgesi olan Endülüs’te durum çok daha kötü. Guadalquivir Nehri Havzası kapasitesinin yüzde 24.8’inde ve bölgedeki çiftçilerin sulama için ayırdıkları su bazı durumlarda yüzde 90’a varan oranlarda kesildi.

    İspanyol hükümeti geçen ay kentsel suyun yeniden kullanımı için finansman ve kurakla mücadele eden çiftçilere daha fazla yardım için 2.4 milyar dolar değerinde müdahale önlemleri açıkladı. Bunun 784 milyon eurosu ülkedeki 890 bin çiftçiye dağıtılacak. Ayrıca, hükümet Avrupa Komisyonu’na çiftçilerine mali destek vermesi için başvurdu.

    İspanya, geçen yıl yaşanan kuraklık için Avrupa Birliği Ortak Tarım Politika Kurumu’ndan 64.5 milyon euro almıştı. Avrupa, İspanya yüzünden kıtlık alarmı verirken; en çok korkuya kapılan ülke, İspanya’dan domates, biber, salatalık, marul, brokoli ve narenciye alan İngiltereK oldu. Durumu özetleyen Guardian gazetesi, “İngiltere ve İspanya’da hava koşulları mahsulleri vururken, daha fazla meyve ve sebze kıtlığı yaşanacak.” manşeti attı.

  • Türkiye’de tarımsal kuraklık riski kalmadı

    Türkiye’de tarımsal kuraklık riski kalmadı

    Türkiye’de bu yıl tarımsal üretim sezonunun başında ciddi bir kuraklık riski yaşanırken, ilkbahar yağışlarının ortalamanın üzerinde gerçekleşmesiyle çiftçilerin yüzü güldü, kuraklık riski ortadan kalktı. Ülke genelinde buğday üretiminin 20 milyon tonun üzerinde olacağı tahmin edilirken, yağışların fazla olması ekili alanlarda hastalık riskini de ortaya çıkarabiliyor.

    “Ülkemizde bitkisel üretim açısından kuraklık riski kalmamıştır”

    Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nuh Boyraz, bitkisel üretimde yağışların çok önemli olduğunu vurgulayarak, “Üretim sezonu başında, sonbaharda ülkemizde ciddi bir kuraklık riski vardı. İlkbahara girdiğimizde ise ilkbahar yağışlarının yeterli, hatta uzun yıllar ortalamasının üzerindeki yağış miktarları çiftçilerimiz açısından gerçekten can suyu oldu. Onun için şu mevsimde, bugüne geldiğimizde ülkemizde bitkisel üretim açısından kuraklık riski kalmamıştır. Bu ister istemez üretime de yansıyacaktır. Tahıl, buğday üretimi 20 milyon tonun üzerinde olacağı tahmin edilmektedir. Tabii geniş alanları etkileyen bir doğal afet yaşanmadığı sürece 20 milyon tonun üzerinde buğday üretimimizin olacağını biz de tahmin ediyoruz. Fakat yağışlar üretim için mutlaka gerekli, su kaynaklarımızın tamamen yeterli düzeye ulaşması açısından, göllerin, barajların dolması açısından mutlak suretle gereklidir. Ancak bitkisel üretimde yağışın fazla olması ve sürekli yağışlı bir sezonun devam etmesi ekili alanlarda özellikle hastalık açısından riskler oluşmaktadır” dedi.

    “İlkbahar yağışları uzun süreli ve sürekli devam ediyorsa hastalık riski çok yüksek olacaktır”

    Başta hububat üreticisi çiftçiler olmak üzere diğer açık alanda üretim yapan tüm çiftçilerin mutlaka yağış durumuna, ortamın rutubetine göre ürünlerini kontrol etmeleri gerektiği uyarısında bulunan Prof. Dr. Nuh Boyraz, “Çünkü yüksek rutubetli ortamlarda bitkiler pek çok riskli hastalıkları artırmaktadır. Onun için üreticilerin sürekli tarlalarını kontrol ederek herhangi bir hastalık söz konusuysa gerekli teknik birimlere danışarak mücadelesini yapması gerekir. Aksi takdirde çok iyi olarak gelişmiş olan ürünlerimizde tek bir hastalıktan dolayı çok ciddi derecede ekonomik kayıplar ortaya çıkabilmekte. Bu bakımdan çiftçilerimizin hiçbir şekilde ürünlerini ihmal etmemeleri gerekiyor. Eğer ilaçlanması gerekiyorsa zamanında ilaçlamalarını yapmaları lazım. Aksi takdirde gerçekten çok büyük ekonomik kayıpla karşılaşabilirler. Sadece hububat üretimi açısından değil meyvecilik açısından da çok önemli. İlkbahar yağışları hastalıkların çıkışını belirleyen yağışlardır. İlkbahar yağışları uzun süreli ve sürekli devam ediyorsa hastalık riski çok yüksek olacaktır. Meyve üreticileri açısından da bu riski dikkate alarak mutlaka gerekli önlemleri almaları gerekir” diye konuştu.

  • Barajlar yağışlarla birlikte yeniden canlandı

    Barajlar yağışlarla birlikte yeniden canlandı

    Elazığ’da içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılayan Hamzabey Barajı’nda 2 yıl önce yaşanan kuraklık nedeniyle sular çekilmişti. Suların çekilmesi ile toprakta derin çatlaklar oluşurken, içerisinden araçların geçtiği baraj alanında hayvanlar otlamaya başlamıştı.

    Bu sene tüm ülkede olduğu gibi Elazığ’da da yağışların etkili olması yüzleri güldürdü. 2 yıl önce adeta çöle dönen Hamzabey Barajı tamamen su ile doldu. Dron ile aynı yerden çekilen görüntüler, barajdaki su seviyesinin ne denli yükseldiğini de gözler önüne serdi.


    Palu ilçesinde yaşayan Muhammet Öztürk, “2 yıl önce bu baraj kuraklıktan dolayı bayağı azalmıştı. Bu sene çok şükür aşırı yağışlardan dolayı barajlarımız yeniden doldu. İnşallah bu şekilde devam eder ve bir daha su kıtlığı ile karşı karşıya kalmayız” dedi.

  • Su uzmanı profesörden yağış uyarısı

    Su uzmanı profesörden yağış uyarısı

    Su uzmanı Prof. Dr. Yusuf Demir, “Mart ayından itibaren aldığımız yağışlar ekim ve dikim işleri için bir can suyu olarak görüyoruz. Rehavete kapılmayalım. ‘El Nino’ etkisi özellikle Afrika üzerinden gelecek sıcak hava dalgasının etkisi Türkiye’yi de ciddi anlamda etkileyeceği tahmin ediliyor. Mayıs ayı sonundan itibaren ciddi kuraklık ve sıcaklık etkisine maruz kalırsak elimizdeki su miktarı bizim için risk teşkil ediyor demektir” dedi.
    Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yusuf Demir, ülke genelinde mart ayının başından bugüne kadar etkili olan yağışların kuraklık açısından biraz rahatlattığını fakat Türkiye’yi de etkilemesi beklenen ‘El Nino’ denilen iklim olayından dolayı insanların yaz aylarında ciddi bir kuraklık ve sıcaklık riski ile karşı karşıya olabileceğini söyledi.

    “Yağışları aldık diye rehavete kapılmamız lazımdır”
    Uzun yıllık ortalamalarda bir değişkenlik olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yusuf Demir, “Küresel iklimin etkisini sadece bir dönemde yağışın yağmaması veya belli bir dönemde yağışın yağması değil, yağış düzensizliği olarak ifade ediyoruz. Bu sene mart ayına kadar ciddi bir yağış eksikliğini gördük. Mart ayının başından itibaren Türkiye’nin bir çok yerinde ilkbahar yağışları dediğimiz yağışları iyi alıyoruz. Şu anda aldığımız yağışlar veri olarak bizi biraz sevindiriyor. Hala Türkiye’nin belli bölgelerinde ciddi anlamda kuraklık riski var. Bu yağışlar ilkbahar döneminde ekim ve dikim işleri için bir can suyu olarak görüyoruz. Bu yağışlar bir parça bizi rahatlattı. Dünyada bu konuda çalışan uzmanların raporlarına göre bu sene yaz aylarında ‘El Nino’ etkisiyle ciddi bir sıcaklık ve kuraklık riskini yaşayabiliriz. Bunu ihmal etmemiz lazım. Yağışları aldık diye rehavete kapılmamız lazımdır. Önümüzdeki günlerde özellikle mayıs ayının sonundan başlayarak haziran ve temmuz aylarında ciddi bir ciddi bir kuraklık riski ile karşı karşıya kalabiliriz. Yaz aylarının kurtarmamız lazım. Yaz aylarında hem içme suları hem de yer altı sularının beslenmesi hem de sulama açısında gerekli su kaynaklarımızın yeterli oranda depolanabilmesi için alınacak tedbirlerden bahsediyorum” diye konuştu.

    “Sıcaklık etkisine maruz kalırsak elimizde su miktarı risk teşkil ediyor”
    ‘El Nino’ sıcak hava dalgasına maruz kalındığı durumunda yaz aylarının zor geçeceğini ifade eden Demir, “Bu sene hala yer altın suları konusunda sıkıntımız devam ediyor. Kış aylarında kar yağışını almadık ama yüzey sularımızın doluluk oranları biraz daha yükseldi. Çiftçilerimizin, metropollerde yaşayan insanların, yerel yöneticilerimizin mutlak suretle yaz aylarına hazır olmaları gerekiyor. Eğer El Nino etkisi özellikle Afrika üzerinden gelecek sıcak hava dalgasının etkisi Türkiye’yi de ciddi anlamda etkileyeceği tahmin ediliyor. Mayıs ayı sonundan itibaren ciddi kuraklık ve sıcaklık etkisine maruz kalırsak elimizdeki su miktarı bizim için risk teşkil ediyor demektir. İstanbul’da dünkü yapılan ölçümlerde barajlarda yüzde 40’lık bir doluluk oranı var. Halbuki bu rakam geçen sene bu aylarda yüzde 90’nın üzerinde doluluk oranı vardı. Burdur’da şu anda ciddi anlamda göller bölgesidir ve içme suyu sıkıntısı var. Bu yağışları ise Karadeniz özeline baktığınızda biraz rahatlattı. Bu yağışlar rehavete düşürmemelidir. Seçim sattı dönemindeyiz. Siyasetçilerimizin bu konuyu ihmal etmemesi, bunun seçim atmosferi içerisinde ihmal edilecek bir konu olmadığını dile getirilmesinde, tarımsal üretim açısından yaz aylarında hala devam ettiğinin altının çizilmesinde yarar vardır. Bu yağışlar günümüzü kurtarmaya yönelik bizi rahatlattı, henüz yaz aylarımızı kurtaracak yeterlilikte değildir” şeklinde konuştu.

  • Kuraklık nedeniyle şebeke suyunda tasarruf kararı

    Kuraklık nedeniyle şebeke suyunda tasarruf kararı

    Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz, meclis toplantısında yaptığı konuşmada, vatandaşların halı yıkama adı altında şebeke suyunu israf ettiğini söyledi.

    Apartmanlardaki merdivenlerin ortak kullanım alanındaki çeşmelerden yıkandığını belirten Ercengiz, “Merdivenler yıkanırken apartmanlardaki su sayaçları bazen kayıtsız olabiliyor. Bunların da kayıt altına alınmasının bir yöntemi aşırı su tüketiminin yapıldığı yerde denetimlerin yapılması amacıyladır. Yoksa vatandaşımızın merdiven yıkamasına karşı değiliz ama hem su tasarrufu olur.” diye konuştu.

    Türkiye’nin bu yıl önemli bir susuzluk sorunu yaşayacağını ifade eden Ercengiz, şunları söyledi:

    “Önlemler alıyoruz, yeni sondajlar yaptırıyoruz ama yeraltında ne kadar suyu kaldığını kestiremiyoruz o nedenle de zabıtamıza bu konuda bir yönetmelik güncellemesi yaparak, yetkisini değiştirip, caydırıcı olması için. Amacımız ceza kesmek değil vatandaşımıza bir duyarlılık oluşturmak adına böyle bir gündem maddesini aldık. Asıl amacımız şu vatandaşımızı farkındalık oluşturmak çünkü karşısında bir cezai tedbir olmadığı sürece vatandaşımız her zaman şansını sonuna kadar zorluyor ya bu bilinci oluşturalım.”

    Toplantıda, şebeke suyuyla halı, merdiven yıkama, bahçe ve tarla sulama gibi konularda kısıtlama kararı mecliste oy çokluğuyla kabul edildi.