Etiket: manşet

  • Toplantı başladı! Bakandan asgari ücret açıklaması

    Toplantı başladı! Bakandan asgari ücret açıklaması

    SON DAKİKA HABERİ: Bakan Selçuk, “Bakanlık olarak bu süreçte bir hakem rolü üstlenerek işçi ve işverenlerimizin mutabakatıyla asgari ücreti tespit etmeyi hedefliyoruz” dedi.

    Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, “Bakanlık olarak bu süreçte bir hakem rolü üstlenerek işçi ve işverenlerimizin mutabakatıyla asgari ücreti tespit etmeyi hedefliyoruz. Asgari ücretin işçi ve işverenlerin beklentilerine uygun, çalışma hayatına olumlu katkı sağlayacak seviyede belirleneceğine inanıyorum.” dedi.

    Asgari ücret ne kadar olacak? 2021 asgari ücret ne zaman açıklanacak?

    Asgari ücret 2020 zammı için heyecan giderek artıyor. Asgari ücret her yıl belirli tarihlerde yapılan toplantıların ardından belli oluyor. Bu yıl Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk Başkanlığındaki ilk toplantısını 4 Aralık’ta yani bugün yapacak. Peki, 2021 asgari ücret ne kadar olacak, asgari ücret toplantısı saat kaçta başlayacak? İşte konu ile ilgili detaylar…

    ASGARİ ÜCRET NE ZAMAN BELLİ OLACAK?

    Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, yeni yılda geçerli olacak asgari ücretle ilgili, “İşveren ve hükümetin, insanları tebessüm ettirecek, bizim de ‘evet’ diyeceğimiz bir rakam getireceğini bekliyor ve umut ediyoruz.” ifadesini kullandı.

    Atalay, yarın (4 Aralık’ta) başlayacak asgari ücret görüşmelerine dair Türk-İş Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, taban ücret olması gereken asgari ücretin, Türkiye’de “geçim ücreti”ne dönüştüğünü söyledi.

    Bugün 7 milyondan fazla insanın asgari ücretle geçindiğini belirten Atalay, asgari ücretli çalışanların yüzde 99’unun sendikasız olduğuna dikkati çekti.

    Asgari ücretin nasıl tespit edildiğinin toplumun geneli tarafından bilinmediğini dile getiren Atalay, şöyle konuştu:

    “Asgari ücret, işçi, işveren ve hükümetten beşer kişinin olduğu 15 kişilik komisyon tarafından belirleniyor. İşveren ve hükümet, çoğunluğu sağlayıp istediği gibi asgari ücret rakamını belirliyor. Bu sene yönetimle ‘Biz bu komisyona katılmasak mı?’ diye de düşündük. Bu komisyon adaletli bir komisyon değil. Toplumun bir kısmı bunu anlamıyor. ‘Sendikalar isterse belirli bir noktaya getirir.’ diyor. Kamu sözleşmelerinde ya da özel sektör sözleşmesinde bir sürü yaptırım hakkımız var ama asgari ücrette böyle bir yaptırım hakkımız yok.”

    “ASGARİ ÜCRETLE GEÇİNİLMEDİĞİNİ TOPLUMUN TAMAMI BİLİYOR”

    Asgari ücretin zaman içerisinde “geçim ücreti”ne dönüşmesini eleştiren Atalay, “Bugün asgari ücret net 2 bin 324 lira. Bu ücretle değil bir ay 15 gün bile geçinilmez. Komisyonda işveren ve hükümeti temsil eden üyeler, bugünden itibaren başlasınlar bakalım 2 bin 324 lirayla kaç gün idare edebiliyorlar? Onun için işveren ve hükümetin, insanları tebessüm ettirecek, bizim de ‘evet’ diyeceğimiz bir rakam getireceğini bekliyor ve umut ediyoruz. Böyle bir rakamı getirirlerse masada onlarla birlikte hareket ederiz.” dedi.

    Atalay, komisyondan talep edecekleri rakam konusunda Hak-İş ve DİSK’in de görüşlerini alacaklarına işaret ederek, şu bilgileri verdi:

    “Hak-İş ve DİSK’in temsilcileriyle pazartesi günü görüştük. Dün de arkadaşlarımız uzmanlarıyla görüştü. Asgari ücrete dair 7-8 maddeden oluşan ilkeler belirlendi. Bununla ilgili yarın ortak bir açıklama yapacağız. Kafamızdan geçen bir rakam var. Komisyon üyeleri, önümüzdeki günlerde Hak-İş ve DİSK’in kanaatini de alıp kamuoyuna bunu açıklayacak.”

    Bazı siyasi partilerin yeni asgari ücrete dair açıkladığı rakamlara da değinen Atalay, “Bir parti ‘3 bin lira’ diyor, diğeri ‘3 bin 100 lira’ diyor, öbürü ‘5 bin’ diyor. Bu böyle devam ediyor. Neticede mevcut asgari ücretle geçinilmediğini asgari ücretli biliyor, biz biliyoruz, toplumun tamamı biliyor.” diye konuştu.

    KOMİSYONDA ENGELLİ BİR KADIN İŞÇİ DE YER ALACAK

    Bugünün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü olduğunu hatırlatan Atalay, bu vesileyle tüm engellilerin gününü kutladı.

    Atalay, bu yıl Asgari Ücret Tespit Komisyonunun işçi heyetinde, Adalet Bakanlığında temizlik görevlisi olarak çalışan Koop-İş Sendikası üyesi engelli Özgül Yardımcı’nın da yer alacağını bildirdi.

    Toplantıda, Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri ve Teksif Sendikası Genel Başkanı Nazmi Irgat, Türkiye Haber-İş Sendikası Genel Başkanı Veli Solak ve Tarım-İş Sendikası Genel Başkanı İlhami Polat da yer aldı.

  • Maske uyarısı yapan doktora ‘Elimde kalırsın’ diye saldırdı

    Maske uyarısı yapan doktora ‘Elimde kalırsın’ diye saldırdı

    İstanbul Avcılar’da maske takmadan aile sağlığı merkezine giden hasta, kendisini uyaran doktora ”Elimde kalırsın” diyerek saldıran kadın ardından olay yerinden kaçtı.

    https://www.dailymotion.com/video/x7xvqlg

    İstanbul’un Avcılar ilçesi Gümüşpala Mahallesi’ndeki aile sağlığı merkezine maskesiz giden kadın, doktor Yağmur Turan tarafından maske takması için uyarıldı.

    Birden sinirlenen kadın Dr. Turhan ile tartışmaya başlayarak hakaret etmeye başladı. Dr. Yağmur Turan, bunun üzerine polisi arayarak, cep telefonu ile kadını görüntülemeye başladı. Sinirlenen kadın, kendisini uyaran doktora hakaretlerini sürdürürken, tırnaklarıyla kollarından yaraladı. Kadın daha sonra sağlık merkezini terk etti.

    Dr. Yağmur Turan, Koronavirüs salgınına karşı alınan önlemleri herkesin bildiğini, buna rağmen, hamile, çocuk ve hastaların geldiği aile sağlık merkezine bir kişinin maskesiz gelmesine izin veremeyeceğini söyledi. Dr. Turan, kimliği henüz belirlenemediği için kadın hakkında dava açamadığını sevk edildiği hastanede kendisine 3 gün iş göremez raporu verildiğini söyledi.

    Polis, kadının kimliğini belirlemek amacıyla araştırmaya başladı.

  • İçişleri ülkesine dönen Suriyelilerin sayısını açıkladı

    İçişleri ülkesine dönen Suriyelilerin sayısını açıkladı

    İçişleri Bakanlığı, Suriye’deki iç savaştan kaçıp Türkiye’ye gelen ve ülkesine geri dönen Suriyeli sayısını açıkladı.

    İçişleri Bakan Yardımcısı ve Bakanlık Sözcüsü İsmail Çataklı, bakanlıkta aylık basın bilgilendirme toplantısı düzenledi. Çataklı Türkiye’de kayıt altında bulunan Suriyeli sayısının 3 milyon 638 bin 288 kişi olduğunu söyledi.

    Bakanlık olarak kasım ayında gerçekleştirilen toplantılara değinen Çataklı, terörle mücadelenin hem Türkiye’nin hem de İçişleri Bakanlığının ana güvenlik maddelerinden biri olduğunun altını çizerek, “PKK terör örgütünün tasfiyesine yönelik olarak özellikle 15 Temmuz’dan sonra yeni bir stratejiyle ve yüksek bir kapasiteyle ortaya koyduğumuz mücadele, oluşturduğumuz operasyonel saha baskısı ve terörü besleyen kaynakları kurutmaya dönük anlayışımız sayesinde bugün PKK terör örgütü bitme noktasına gelmiştir.” dedi.

    Bu kış terör örgütünün üzerine kabus gibi çökeceklerini vurgulayan Çataklı, örgüte yönelik elde edilen kazanımların muhafazası, eylem yapma kabiliyetini yitirerek “hayatta kalma mücadelesi” safhasına gerileyen terör örgütünün tamamen hareketsiz/etkisiz kılınması, teröristlerin teslim olmasının sağlanması ve terörün ülke gündeminden çıkarılması maksadıyla, “Huzur Harekat Planı” kapsamında 2020-2021 sonbahar-kış dönemi operasyonlarının devam ettiğini söyledi.

    Çataklı, konuşmasını şöyle sürdürdü:

    “286 bölgeye yönelik 1 Ekim 2020 – 15 Nisan 2021 tarihleri arasında 7 bin 424 operasyon planlanmış, bu kapsamda bugüne kadar yüzde 51’i (3 bin 764) tamamlanmıştır. Buradan kış üslenmesine çalışan örgüt elemanlarına sesleniyorum. Bu kış mağaralarda yalnızlık çekmeyeceksiniz. Bütün kış boyunca ensenizde olacağımızdan şüpheniz olmasın. Operasyonlarımız aralıksız devam edecektir. Tüm hazırlıklarımızı yaptık, planlamalarımızı yaptık ve inşallah size unutamayacağınız bir kış yaşatacağız.”

    İçişleri Bakanlığı koordinesinde yürütülen iç güvenlik operasyonları çerçevesinde kasım ayında kırsal alanda 7’si büyük, 46’sı orta çaplı olmak üzere toplam 9 bin 770 kırsal operasyon, şehirlerde 1325 operasyon yapıldığını bildiren Çataklı, söz konusu operasyonlarda aralarında Terörden Aranlar Listesi’nde kırmızı kategoride yer alan Yılmaz Dersim (K), İsmail Sürgeç ile gri kategorideki 5 teröristin de bulunduğu toplam 79 (9 ölü, 36 sağ, 34 teslim) teröristin etkisiz hale getirildiğini aktardı.

    Etkisiz hale getirilen teröristlerden 58’inin PKK/KCK, 19’unun DEAŞ, 2’sinin sol terör örgütü mensubu olduğunu dile getiren Çataklı, terör örgütlerine yardım/yataklık yaptığı ve örgütlerle irtibatlı olduğu değerlendirilen 2 bin 518 şüphelinin (PKK/KCK 897, FETÖ/PDY 1268, DEAŞ 318, sol terör 35) gözaltına alındığını, 373 kişinin tutuklandığını kaydetti.

    Terör operasyonları neticesinde kasım ayında 165 sığınak/barınak/mağaranın kullanılamaz hale getirildiğini söyleyen Çataklı, 84 silah (49’u ağır ve uzun namlulu silah), 57 mayın/EYP, 72 el bombası, 972 kilogram patlayıcı madde ve 19 bin 356 muhtelif mühimmatın ele geçirildiğini dile getirdi.

    Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen Pençe, Barış Pınarı ve Kaplan harekatlarının izdüşümü olarak planlanan Kıran ve Kapan operasyonlarının tamamlanmasının ardından 13 Temmuz itibarıyla başlatılan Yıldırım Operasyonlarının 15 ayrı bölgede devam ettiğini vurgulayan Çataklı, “Yıldırım operasyonları kapsamında bugüne kadar 148 terörist etkisiz hale getirilmiş, 77 iş birlikçi yakalanmıştır. 401 mağara/sığınak imha edilmiş, bu mağara ve sığınaklarda uzun namlulu ve ağır silah olmak üzere çok sayıda silah, mühimmat ve çok miktarda yaşam malzemesi ele geçirilmiştir.” diye konuştu.

    TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞI

    Tarihi eser kaçakçılığına yönelik ayrı bir parantez açmak istediğini ifade eden Çataklı, Türkiye’nin kültürel mirasının korunması amacıyla suç örgütlerine yönelik çalışmaların başarılı bir şekilde devam ettiğini anlattı.

    Tarihi eser kaçakçılığıyla ilgili mücadelede kasım ayı verilerini açıklayan Çataklı, “Kasım ayında 428 olayda 1071 kişi gözaltına alındı. 27 bin 587 tarihi eser ele geçirildi. 2020 yılında ise 3154 olayda 8461 kişi gözaltına alındı, 258 bin 280 tarihi eser ele geçirilerek müzelere teslim edildi.” bilgisini paylaştı.

    TRAFİK VERİLERİ

    Türkiye’nin son 4 yılda dünyanın en başarılı ve BM Genel Kurulunun “2011-2020 arasında trafik kazalarındaki ölüm vakalarının yüzde 50 azaltılması” hedefini tutturabilen iki ülkesinden biri olduğuna dikkat çeken Çataklı, önümüzdeki dönem için hedeflerinin, 2021-2030 yılları için BM’nin 10 yıllık eylem planında yer alan hedeflerini gerçekleştirerek, trafik kazalarındaki ölümleri yüzde 50 daha azaltmak olduğunu söyledi.

    Trafik güvenliğinde kasım ayında meydana gelen 173 ölümlü trafik kazasında 194 kişinin hayatını kaybettiğini açıklayan Çataklı, şu bilgileri verdi:

    “11 bin 870 yaralanmalı trafik kazasında 17 bin 629 kişi yaralanmış, 23 yaya meydana gelen kazalarda olay yerinde hayatını kaybetmiştir.​​​​​​​ 2020 yılının 11 aylık dönemi ile geçen yılın aynı dönemi değerlendirildiğinde, kazalarda olay yerinde hayatını kaybeden sayısı 2 bin 342’den yüzde 11 azalışla 2 bin 75’e, ölümlü trafik kazası 1949’dan yüzde 8 azalışla 1800’e, yaralanmalı trafik kazası 160 bin 29’dan yüzde 13 azalışla 138 bin 484’e, yaralı sayısı 265 bin 957’den yüzde 19 azalışla 214 bin 715’e, olay yeri yaya can kaybı 348’den yüzde 24 azalışla 265’e düşmüştür.”

  • Bursa’da korku dolu anlar! Mahalleli sokağa döküldü

    Bursa’da korku dolu anlar! Mahalleli sokağa döküldü

    Bursa’nın İnegöl ilçesinde 3 katlı binanın çatı katında çıkan yangın, itfaiye ekiplerinin 1 saatlik çalışmasıyla söndürüldü.

    Yangını gören apartman sakinleri kendilerini sokağa atarken, evde kiracı olarak oturan Suriye uyruklu Faten Elserri ve çocukları gözyaşı döktü.

    Yangın, sabah saatlerinde İnegöl ilçesi, Hamidiye Mahallesi, Kemer Sokak’ta bulunan 3 katlı binanın çatı katında çıktı.

    Yangını gören apartman sakinleri kendilerini sokağa atarken, haber verilmesi üzerine adrese itfaiye sevk edildi.

    İtfaiye ekiplerinin 1 saatlik çalışması sonucu yangın söndürülürken, evde kiracı olarak oturan Suriye uyruklu Faten Elserri ve çocukları gözyaşı döktü.

    Mahallelinin söndürme çalışmalarını merakla izlediği yangında dairede maddi hasar oluştu. Yangının çıkış nedeni araştırılıyor.

  • Çaldığı ayakkabıları taşıyamayınca bakın ne yaptı

    Çaldığı ayakkabıları taşıyamayınca bakın ne yaptı

    Bursa’da bir apartmandan çaldığı ayakkabıları girişte bulduğu pazar arabasına koyarak kaçan şüpheli, güvenlik kamerası tarafından görüntülendi.

    Hırsızlık olayı, 1 Aralık Salı günü, sabah saat 05.00 sıralarında Osmangazi ilçesi Fatih Sultan Mahallesi 12. Kanarya Sokak’ta bulunan apartmanda yaşandı.

    Apartmana giren kimliği belirsiz 1 kişi, kapı önündeki ayakkabıları aldı.

    Çaldığı ayakkabıları elinde taşıyamayınca da bina girişinde bulunan pazar arabasına doldurdu.

    Şüpheli, pazar arabasına koyduğu ayakkabıları da alıp, kaçtı.

    Hırsızlık apartmanın güvenlik kamerası tarafından kaydedildi.

    https://www.dailymotion.com/video/x7xvp0w

    İhbar üzerine bölgeye gelen polis ekipleri, hırsızın yakalanması için çalışma başlattı.

  • Aşı zorunlu olacak mı? Bakan Koca açıkladı

    Aşı zorunlu olacak mı? Bakan Koca açıkladı

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, koronavirüs aşısı yaptırmanın zorunlu olmayacağını söyledi. Bilim Kurulu toplantısında konunun ele alındığını söyleyen Koca, “Mecburiyet olmasın ama vatandaşımızı ikna edelim” görüşünün öne çıktığını söyledi.

    Koronavirüs aşısına yönelik çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor. Türkiye’de aşı alımına yönelik anlaşmalara başladı.

    İlk aşamada Çin’den 50 milyon doz aşı alınacak. Aşı 11 Aralık’ta sağlıkçılara uygulanmaya başlayacak. Peki vatandaşların aşıyı yaptırması zorunlu mu olacak?

    Sorunun yanıtını Sağlık Bakanı Fahrettin Koca verdi. Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan’a konuşan Koca, “Bu konuyu Bilim Kurulu’nda ele aldık. Vardığımız sonuç şu oldu: Mecburiyet olmasın ama vatandaşımızı ikna edelim. Hangi aşıların hangi yöntemle üretildiğini, hangi yöntemin daha iyi bir yöntem olduğunu vatandaşımıza anlatacağız. Aşının menşeine değil de yöntemine odaklanılması gerektiğini anlatacağız” dedi.

    Fahrettin Koca’nın aşı ile ilgili diğer sorulara verdiği yanıtlar ise şöyle oldu:

    Neden Çin aşısı? Erişimi kolay ve ucuz olduğu için mi?

    Çin aşısı, Alman aşısı, İngiliz aşısı, Amerikan aşısı… Konuyu böyle ele alamayız. Öncelikle ele almamız gereken husus, aşının hangi yöntemle üretildiği hususudur. Çünkü aşının yöntemi, aşının güvenilir olup olmadığını birinci dereceden etkiler.

    Korona aşıları kaç yöntemle üretildi?

    İki yöntem var. Birincisi: İnaktif virüs aşıları… İkincisi: mRNA yöntemiyle üretilen aşılar…

    Hangisi daha güvenilir?

    İnaktif yöntemle üretilen aşılar daha güvenilirdir. Tarihte bilinen en iyi yöntem budur. Bunun uzun vadeli sonuçlarını biliyoruz. Virüsün genetik yoluyla geliştirilen mRNA aşıları, kısa vadede iyi sonuç verdi. Ama orta ve uzun vadede nasıl bir etkisi olacağını bilmiyoruz.

    Çin aşısının yöntemi nedir?

    İnaktif yöntemle üretildi. Bu yöntemi kullanması nedeniyle daha fazla tercih edilmesi gereken aşıdır. Üretildiği ülkeye odaklanmak yanlış, yönteme odaklanmak lazım. Ben diyorum ki bu yöntem, en eski yöntemdir. Yıllardır bu yönteme dayalı olarak aşılar üretildi. Uzun vadede test edilmiştir. Bir yan tesiri yoktur.

    Madem inaktif dediğiniz aşı üretme yöntemi daha güvenilir, neden dünya bu yönteme yönelmedi?

    Çünkü bu yöntem çok zor ve çok pahalı bir yöntem. İnaktif aşılar, kolay üretilebilir aşılar değil. Maliyeti çok yüksektir. O nedenle diğer yöntem daha fazla tercih edilen yöntem oldu.

    O zaman Çin aşısı, sizin açınızdan bir mecburiyet değil, bir tercih. Yani yöntemini önemsediğiniz için özellikle Çin aşısını tercih etmiş durumdasınız. Bu durumda soralım: mRNA aşılarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

    Çin’le yaptığımız anlaşma 50 milyon… Bunun üzerini diğer yöntemle üretilen aşılarla tamamlamak durumundayız. Ama şu gerçeği de unutmayalım: Diğer aşıların uzun vadede ne tür etkiler geliştirebileceğini bilmiyoruz.

    Aşılar için bir onay söz konusu… Çin aşısı onay aldı mı?

    Dünyada üretilen tüm aşılar, Dünya Sağlık Örgütü’nün süreçlerinden geçmek zorunda. Çin aşısı da öyle. Şu anda “Faz 3” dönemini bitiren hiçbir aşı yok. Pandeminin yol açtığı acil durum nedeniyle ara raporlarla uygunluk veriliyor. Çin aşısı, “Faz 3”e en erken başlayan aşıdır. Ayrıca “Faz 3”ü daha geniş topluluklara uyguladılar. “Faz 3” ilgili Çin aşısının ara raporları henüz açıklanmadı. Bir hafta-on gün sonra açıklanmasını bekliyoruz.

    “Faz 3” açıklanmadan Çin aşısını kullanma durumu olmayacak yani?

    Tabii ki olmayacak. Bütün ara onaylar alınmış olsa dahi biz uluslararası akredite olan Halk Sağlığı ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumumuzun laboratuvarlarında titizlikle incelemeler yapacağız. Bu incelemelerde aşının güvenlik testlerinin olumlu çıkması gerekiyor. Eğer aşı, ülkemiz standartlarına uygun bulunursa erken kullanım iznini vereceğiz. Aşı uygulaması, ancak bu aşamadan sonra olacak.

    Daha önce açıklamıştınız. “Aşıyı ilk ben yaptıracağım” demiştiniz. Bunu hangi yöntemle yapacaksınız?

    Aşıyla ilgili tüm onay süreçleri bittikten sonra bir hastaneye gideceğim ve kamuoyunun huzurunda aşıyı yaptıracağım. Ardından da o hastanede bulunan bütün sağlık çalışanlarımız aşılarını yaptıracaklar.

  • Türkiye neden Çin aşısını tercih etti?

    Türkiye neden Çin aşısını tercih etti?

    Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, Türkiye’ye 11 Aralık’ta gelmesi planlanan Kovid-19 aşısının ilk uygulamasının, testler için en az 14 güne ihtiyaç olduğundan 25-26 Aralık’ta yapılabileceğini söyledi.

    İnsanlık, ölümcül Kovid-19 virüsüne çare bulmak için yarış içinde. Salgından çıkışın umudu olan aşı çalışmalarında önemli mesafeler kaydedildi. Türk bilim adamları da aşı çalışmalarını tüm hızıyla sürüyor. Bir taraftan da aşıyla ilgili ortaya atılan iddialar, kamuoyunun gündeminden düşmüyor. Türkiye’ye 11 Aralık’tan sonra gelmesi planlanan Çinli SinoVac firmasının geliştirdiği Kovid-19 aşının özellikleri ve güvenilirliği de merak konusu.

    Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Kara, gelecek günlerde Türkiye’de uygulanmaya başlanması planlanan aşının nitelikleri, etkisi ve diğer aşı çalışmalarıyla ilgili  soruları şöyle yanıtladı:

    Soru: Kaç çeşit aşı türü var?

    Canlı ve ölü (inaktif) aşılar var. Bazı mikroorganizmaları tembelleştirebiliyor, bazılarını zayıflatabiliyoruz. Böyle olunca hastalık yapabilme kapasiteleri azalıyor. Daha doğrusu tamamen ortadan kalkıyor ya da yaşamını devam ettirebiliyor. Nerede devam ettirebiliyor? Uygun bir ortamda. Ortam bozulduğu zaman da kendi kendine ölebiliyorlar. Bunlar canlı aşılardır.

    Soru: Canlı aşının avantajı nedir?

    Bir kere bile verseniz insan vücudunda çoğalmaya çalıştığı, hareket ettiği için bizim savunma sistemimiz onu hemen görüyor. Yabancı ve düşman olarak algılıyor. Çok ciddi bir cevap veriyor. Ömür boyu neredeyse koruyucu oluyor. Canlı aşıları zayıflatırken mikroorganizmalara şöyle diyoruz. Siz mikroorganizma olarak ne istiyorsunuz? Onların da temel amacı üremek ve çoğalmak. Biz ona istediği yiyeceği ve gıdayı verdiğimiz anda da hızla çoğalmaya başlıyor. Böyle olunca da ihtiyaç duymadığı, gerek görmediği şeyleri zaman içerisinde kaybediyor. Çünkü onları taşımak bir yük getiriyor. Nedir o? Bizde hastalık yapabilme kapasitesi. Bunları kaybediyor ve zayıflamış oluyor. Biz onları canlı aşı olarak uyguluyoruz.

    Soru: İnaktif aşı nedir?

    Bazı mikroorganizmaları zayıflatamıyoruz. Ne yaparsak yapalım o mikroorganizmalar hastalık yapma özelliklerini devam ettiriyor. Böyle bir durumda da bu mikroorganizmayı öldürerek veriyoruz. Mikroorganizmayı canlı vermiyoruz ama insan vücuduna ölü olarak veriyoruz. Buna da inaktif halde diyoruz. Ölü olarak verdiğimizde bizim temel olarak istediğimiz; aşıda hastalık yapabilme gücü olmayan ama vücudun savunma sistemi tarafından tanınacak, bağışıklık sistemimiz tarafından öğrenilecek ve ona cevap verecek bir şekilde immün yanıtımız olsun istiyoruz. Savunma askerimiz onu görsün, öğrensin istiyoruz. Aşılarda da mümkün olduğu kadar mikroorganizmaları tanıtmak istiyoruz.

    Canlı verdiğimizde hareket ettiği ve kımıldadığı için immün sistem onu çok iyi tanıyor, çok güçlü cevap veriyor ve belki bir kere aşı yapmak yetiyor. Ölü olarak verdiklerimizdeki sıkıntımız, bu mikroorganizma hareket etmiyor, ölü. Vücut görüyor ama bazı durumlarda almıyor. O zaman da birkaç doz yapmak gerekiyor. Çocukluk çağındaki aşılarımıza dikkat edecek olursak üç doz yapıyoruz. Hatta arada da hatırlatıyoruz. O mikroorganizmayı öldürerek insan vücuduna herhangi bir şekilde zarar vermeyeceğinden emin olduktan sonra vermemiz, Louis Pasteur’dan itibaren bildiğimiz ve bugün de çok yaygın uygulanan bir teknoloji. Buradaki problem nedir? Öncelikle bu mikroorganizmayı üretmeniz gerekiyor. Ürettikten sonra öldürmeniz gerekiyor. Böyle bir sıkıntımız var yeterli sayıda üretebilmek için.

    İnaktif aşıda bir bütünü vermekten ziyade sadece, insan vücudu olarak düşünün, baş kısmını göstersek tanınabilir mi? Tanınabilir. Böyle olduğu durumlarda da sadece o kısımları veriyoruz. O kısımları vermenin yolu, onu dışarıda üreteceksiniz. Virüslerde de bizde de bütün bilgi bir koda yazılmış vaziyette. O kodlanan kısmı versek, bizim vücudumuz da o parçayı üretse, vücudumuzun da immün kısmı onu görüp cevap verse olur mu? Olur. Ya bütün virüsü öldürüp, verip tanıtacağız ya da bunu üreten bilgiyi insan vücuduna vereceğiz. Bilgi dediğimiz kısım; mRNA. İnsan vücudunda bu üretiliyor, buna cevap veriyor. İnaktifte virüsü öldürüyoruz. Tamamen ölü şekliyle veriyoruz.

    Bu yöntemlerden bugün için ülkemizde konuşulan iki aşı ön planda. Bu kodlamayı direkt değil de bir başka virüsün içine koyup onun vücudumuzda bunu üretmesini sağlamaya çalışırsak o da AstraZenaca’nın Oxford Üniversitesi ile geliştirdiği aşı. Bunların üçü de inaktif aşılar ama birinde bütün mikroorganizmayı veriyoruz, diğerinde bilgiyi direkt mRNA olarak veriyoruz, bir diğerinde ise o mRNA’yı bir başka virüse, başka mikroorganizmaya verip onu insan vücudunda çoğaltmasını sağlayarak uyguluyoruz.

    Soru: İnaktif aşı ile mRNA arasındaki en büyük fark nedir?

    İnaktif aşının en büyük dezavantajı, üretimi zor ve pahalı. Neden? Çünkü sizin çok miktarda bunu üretmeniz gerekiyor. Onu öldürüp ondan sonra da bunu aşı haline getirmeniz gerekiyor. Çok miktardaki virüsü ürettiğiniz ortamı oluşturmak zor ve maliyeti çok yüksek.

    mRNA aşısının teknolojisi zor ama üretimi kolay. Arada böyle bir fark var. O nedenle maliyet avantajı mRNA aşısında ve o virüsün taşıyıcı olduğu aşılarda maliyet avantajı var.

    Soru: Aşılar değerlendirilirken hangi kriterlere bakılıyor?

    Bu dönemdeki en büyük isteğimiz, aşıya erken ulaşabilmek. Ana kriterimizin de güvenlik olması gerekiyor. Genel olarak baktığımızda inaktif aşı yıllardır kullandığımız, teknolojisini bildiğimiz, ölü olarak verdiğimiz için en avantajlısı gibi görünüyor. mRNA aşısının üretimi kolay, teknolojik olarak belki daha iyi cevap verecek, onu görüyoruz. Bugüne kadar alışkın olduğumuz bir aşı değil. Yeni bir teknoloji. Güvenlik tarafında mutlaka verilerinin çok net olması ve bilgilerin ortaya konulmuş olması gerekiyor.

    Aşıya bakarken ilaç gibi düşünmemek lazım. Aşılar çok sık ve detaylı incelenir. Çünkü sağlıklı kişiye yapacaksınız. Sadece bugün değil 3, 6 ay ya da 1 yıl sonra da herhangi bir etkisinin olmadığından emin olmamız gerekiyor. Bu bakımdan değerlendirdiğimiz zaman, Türkiye’nin şu dönemde kayıpları yükseliyor, önümüzdeki dönem de kayıpların yüksek olma ihtimali olduğu için öncelikle aşıyı erişilebilir kılmak lazım. Bu bakımdan tüm üreticilerle görüşülüyor. Bundan sonraki basamakta, aşının çok güvenli olması lazım ya da güvenliğinden sizin bir şekilde emin olabileceğiniz bir tarafta durmanız lazım. Sonra da etkinliğine bakmanız lazım.

    Soru: Bu bilgiler ışığında aşılar ne kadar güvenli?

    Dünya Sağlık Örgütünün aşı yüzde 50 bile etkili olsa kabul edileceğine yönelik açıklaması oldu. Böyle bir salgın döneminde aşıyı uyguladığınızda ne kadar başarı elde ediyorsanız o kadar iyidir. Bugün için elde ettiğimiz veriler ve araştırıcıdan gelen bilgiler bu aşıların etkinliğinin yüzde 90’lar civarında olduğunu gösteriyor. En önemli kriterimizin güvenlik olması lazım. Ülkemiz her iki aşı grubuyla dünyada önde olanlarla ilgileniyor. Temin ve güvenlik kısmından bakarak hareket ediyor.

    Soru: Türkiye’ye gelecek aşının güvenilirliği nasıl test edilecek?

    Türkiye tüm aşı üreticileriyle görüşüyor. İlk etapta tedariği garantiye alınmış inaktif aşı var. Aynı zamanda mRNA aşısı var. İnaktif aşının tarihi ve geliş zamanı belli. mRNA aşısının görüşmeleri de şu anda devam ediyor. Bunlardan mümkün olduğu kadar da temin edilmeye çalışılıyor. Hızlı temin kadar güvenlik tarafı önemli. Türkiye şu kararı net olarak söylemiş değil. “Bu aşıyı hemen alıyorum.” demedi. Türkiye, verilerine bakıyor. Faz 3 çalışmalarını Türkiye de yapıyor. Bu konuda çok yetkin bilim insanları çalışıyor.

    Faz 3 çalışmasındaki verilerine bakacak. Bunlar çok olumlu geliyorsa, önümüzdeki günler içerisinde dünyadaki verileri de bu şekilde olumluysa o zaman “O aşıyı artık bana gönderebilirsiniz.” diyecek. Türkiye, ön görüşmelerini yaptı ve ön şartlarını da ayarladı. Bunları gördükten sonra onların gönderilmesine izin verilecek. İlk gelebilecek aşı, inaktif aşı. İlk değerlendirmelerde de her şey olumluysa Türkiye önümüzdeki hafta diyecek ki gelsin.

    Aşı gelince hemen yapılacak mı? Hayır. Onun da temel nedeni hangi aşı olursa olsun her ülke kendi testlerini ve uygulamalarını mutlaka yapıyor. Tüm testleri yapılmış olmasına rağmen bir kere daha yapılacak. Bu standartlar sağlandıktan sonra bu aşı kullanılabilecek. Bu testlerin uygulama süresi 7 günden kısa değil. Bir kısmının süresi 2-3 gün. Bu testi geçerse, bir sonraki test yapılacak. Onun için de bu sürenin 14 günün altında olması mümkün değil. Türkiye’ye ilk aşı 11 Aralık’ta gelebilecek gibi görünüyor. Geldikten sonra en az 14 gün testleri sürecektir. Bu süre 15 gün ya da 20 gün olabilir. Aradaki testte bir sorun çıkarsa tekrar yapılır, değerlendirilir. Testin işleyişi sırasında tereddütte kalınırsa o test tekrar yapılır. Bizim aşı 11 Aralık’ta gelince en erken yapılacağı tarih 25-26 Aralık gibi olur.

    Soru: Aşı geldikten sonra nasıl bir yol izlenecek?

    Türkiye hazırlıklarını yaptı, sözleşmelerini imzaladı, şartlarını belirledi. Herhangi bir sıkıntı çıkarsa sözleşme feshedilir. Türkiye, girişimlerinde bulundu. Aşı en erken ne zaman gelecek? Birisi 11’inde birisi belki 20’sinde gelecek. Bunların da hazırlıkları yapıldı. Kendi verilerinde bir problem çıkar ya da bir işaret gelirse o zaman “Göndermeyin.” denilebilir.

    Her şey olumlu giderse, 11 Aralık’ta gelmesi planlanan aşı, inaktif aşı. Çin’den gelecek aşı. 11 Aralık’ta geldi, bu hemen Türkiye’ye dağıtılacak, tüm noktalara gidecek. Testler yapılmaya devam edilecek. Testler sonunda “tamam” denilirse “Elinizdeki aşıları uygulayın.” denilecek. Testlerde bir şey çıkarsa, tüm aşı geri alınıp Çin’e ya da Moderna’ya geri gönderilecek.”

    Soru: Gönüllüler üzerinde yapılan aşılarda yan etki görüldü mü?

    Bu bir ön veriydi. Onun detay verileri henüz daha tam oluşmadı. Önümüzdeki günlerde oluşup da hepsi iyiyse, hiçbir sıkıntı yoksa o zaman “Aşıyı gönderin.” denilecek. Aşı o zaman 11 Aralık’ta gelecek. O sonuçların da 7-8-9 Aralık gibi çıkması planlanıyor. Her şey tamam denilirse ancak o zaman aşı gelecek. Kendi güvenlik verilerimize bakılarak hareket ediliyor. Aynı değerlendirme BioNTech Pfizer aşısı için de yürüyor. Onun için de girişimde bulunuldu. Oranın güvenlik verileri de uygun gelirse o şekilde oradan da istenecek. İnaktif aşıdaki miktar biraz daha yüksek, buradaki miktar biraz daha düşük olacak. Türkiye karar verip “uygun” derse bu aşıların güvenilir olduğunu söylememiz lazım.

    Soru: Aşılar nasıl saklanacak?

    İnaktif aşı, ölü aşı olduğu için o normal buzdolabı koşullarında saklanabiliyor. Daha rahat dağıtımı var. 2-8 derecede saklanabiliyor. Onu mutlaka değerlendirmemiz lazım. Öyle bir avantaj var. mRNA aşısı bilgiyi taşıdığı için, bu da çok kolay yıkıldığı için eksi 70 derecenin altında saklanması gerekiyor. Bu biraz lojistik açıdan kısıtlayıcılık olabilir. Bunun altyapısı da yapılabilir mi? Evet yapılabilir. Türkiye için çok zor olmayacaktır.

    Soru: Türkiye neden Çin aşısını kullanacak?

    Türkiye nüfus olarak büyük bir yapıya sahip. Aşı büyük bir gruba uygulanacak. mRNA teknolojisi, yaygın bir uygulama değil. Verileri var, elimizdeki verilere baktığımız zaman hepsi olumlu.

    İnaktif aşı teknolojisine geldiğimizde çok uzun yıllardır uygulanıyor. Sonuç olarak ölü. Ölü bir mikroorganizmayı veriyoruz. Orada olabilecek istenmeyen yan etkileri biliyoruz. Ölü mikroorganizma olduğu için kolda biraz ağrı, kızarıklık olur. Bunun ötesinde çok büyük bir yan etki bekler miyiz? Hayır beklemeyiz. Nadir istisnalar olabilir. Böyle bir fark olduğu için güvenlik çok önemli. Etkinlikte de birbirlerine yakın olduklarını açıkladılar.

    Soru: Aşıların maliyeti nedir?

    Çin aşısının, inaktif aşının maliyeti, mRNA aşısından bir miktar daha yüksek. Aşıda “pahalı” dememek lazım. Sağlıklı kişiye yaptığımız bir uygulama. Korumak amaçlı yapıyoruz. Önceliğin güvenlik olması, arkasından da etkinlik gelmesi lazım. Güvenlikte çok emin, etkinliğinde de iyiyseniz onu tercih edebilirsiniz. Çok etkili olabilir, çok yüksek koruyucu olabilir ama güvenlik tarafında sıkıntısı varsa, istenmeyen etkileri fazlaysa bu istenmeyen etkiler kızarıklık, hafif ateşse kabul edilebilir. Daha ağır yan etkilere neden olabilme ihtimali varsa o zaman etkinliği düşük de olsa “Bu tarafa kayabilirim.” dersiniz. Erken dönem güvenlik verileri, klasik üretim yöntemi olduğu için uzun. Marta ve nisana geldiğimizde iki aşıda da uzun dönem verilerini birbiriyle karşılaştırabilir hale gelebiliyoruz.

    Soru: Aşıda öncelik hangi kriterlerle belirleniyor?

    Koronavirüsün geniş bir yelpazesi var. Bir taraf neredeyse ayakta bulgusuz geçirebiliyor, bir taraf da çok ağır. Öncelikle her iki tarafa hizmet edebilmesini sağlayabilmek için sağlık çalışanlarının aşılanması gerekiyor. Tüm dünyayı aşılayabilecek kadar bir aşıya sahip olunamayacak. Kısıtlı, basamak basamak ilerlenecek.

    Salgının en kötü gideceği dönem bizim için önümüzdeki aylar olacak. Ne kadar aşıya erken kavuşursak o kadar iyi. Belirli sayıda gelecekse bu kısıtlı olan miktarla ben en fazla kime avantaj sağlayabilirim? En kritik gruba.

    Salgının en başından itibaren özellikle büyüklerimizi korumaya çalıştık. “Virüsü alırsanız, hastaneye yatma ihtimaliniz yüksek.” dedik. Hep 65 yaşın üzerinden özveri istedik. O zaman aşı geldiğinde ilk korumamız gereken, en yüksek riski olan o gruba aşı yapmamız lazım.

    Türkiye aşıyı, mümkün olduğunca yüksek miktarlarda elde etmeye çalışıyor. Bunu da mümkün olduğu kadar hızla, sağlık çalışanlarıyla aynı anda 65 yaşın üzerine yapacak.

    İkinci aşamada kolluk kuvvetlerinin öncelikli olması gerekiyor. 65 yaşın üzerinde büyüklerimiz çok riskli ama sonrasında genç ama altta hastalığı olanları bunun içine alıyoruz.

    Bunun hemen arkasından öğretmenlerimizin gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Bizim geleceğimiz, Türkiye’nin geleceği. Hepimiz için, çocuklarımız için en önemlisi. Onların yaşamını da bir an önce normal şartlara getirmemiz gerekiyor. Öğretmenlerimizin de bizim listelerimizde daha yukarıda olması gerekiyor.

    Yaşamın gerekliliği için tarım ve gıdada çalışanlarla bu devam edecektir.

  • Diyanet’ten ‘Cuma Namazı’ açıklaması

    Diyanet’ten ‘Cuma Namazı’ açıklaması

    Diyanet’in Twitter hesabından yapılan açıklamada corona virüs salgını hatırlatılarak “Meşru bir mazeretin varlığı, Cuma namazının farziyetini düşürmektedir” denildi. Açıklamada, “Salgın hastalık da kişiye cumanın farz olmasını düşüren bu tür mazeretler kapsamındadır” ifadelerine de yer verildi.

    Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu cuma namazına ilişkin bir açıklama yaptı.

    Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

    “Salgın tedbirleri ve elverişsiz hava şartlarının bir araya gelmesi ve son zamanlarda vaka sayılarındaki artış sebebiyle aşağıdaki açıklamaya gerek görülmüştür.

    İslam dini hayat ile sağlığın korunması ve bunlara zarar verecek şeylerin giderilmesi yönünde son derece açık hükümler getirmiştir. Müslümanlar, bu hükümlerin gereklerini yerine getirmekle ve ilgili tedbirleri almakla yükümlüdür. Özellikle bulaşıcı hastalıklara karşı gereken tedbirlerin alınması dinimizin bir gereğidir.

    Ayrıca hastalıkların bazı ibadetlerle yükümlü olmayı kaldıran bir mazeret olduğu bilinen bir hükümdür. Bu bağlamda, Cuma namazıyla yükümlü olmanın şartlarından birisi de, cemaate katılmaya mani bir mazeretin bulunmamasıdır.

    Zira meşru bir mazeretin varlığı, Cuma namazının farziyetini düşürmektedir. Hastalık, şiddetli yağış, aşırı sıcak ve soğuk gibi elverişsiz hava şartları yanında salgın hastalık da kişiye cumanın farz olmasını düşüren bu tür mazeretler kapsamındadır.

    Tüm dünyayı etkileyen Kovid-19 salgını ile ilgili tedbirler, kış mevsiminin getirdiği elverişsiz hava şartlarıyla birleştiğinde, cemaatin bir kısmının camide yer bulamaması ve Cuma namazını kılamamasına yol açabilmektedir. Camide mesafe şartını sağlayacak şekilde yer bulamayanların, hem kendilerini hem de cemaati tehlikeye atacak şekilde içeriye girmeleri doğru değildir. Bu şekilde Cuma namazını kılamayan kişilere, diğer meşru mazeretlerde olduğu gibi, öğle namazını kılmak farz olmaktadır Dolayısıyla bu durumdaki kişiler imkân buldukları bir yerde öğle namazını kılmakla yükümlüdürler. Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde sabit olduğu bilinen ve günümüze kadar ittifakla uygulanan hüküm böyledir.

    Burada bir kez daha ve önemle ifade edelim ki, bulaşıcı salgın hastalığa yakalananların ve teması’ olanların cemaate katılmamaları ve karantina şartlarına riayet etmeleri dinen zorunludur.”

  • Bursa’da PTT şubesinde silahlı soygun

    Bursa’da PTT şubesinde silahlı soygun

    Bursa’da girdikleri PTT şubesinde personeli silahla tehdit eden 2 kişi, veznedeki 8 bin TL’yi alarak kaçtı. Polis ekipleri, şüphelileri yakalamak için çalışma başlatıldı.

    https://www.dailymotion.com/video/x7xvnlp

    Olay, saat 9.30 sıralarında merkez Osmangazi ilçesi, Emek Adnan Menderes Mahallesi’nde meydana geldi.

    Başlarını kapüşonlu kapatıp PTT şubesine giren 2 kişiden biri, vezneye yönelip belindeki tabancayı çıkartarak görevliden kasadaki paraları istedi.

    Kasada bulunan 8 bin TL’yi alan 2 şüpheli, dışarı çıkıp koşarak uzaklaştı.

    İhbar üzerine adrese çok sayıda polis ekibi sevk edildi.

    Bölgede bulunan güvenlik kamerası kayıtlarını incelemeye alan ekipler şüphelileri yakalamak için çalışma başlattı.

     

  • “Kestel Sosyal Tesisleri çürümeye bırakılmasın”

    “Kestel Sosyal Tesisleri çürümeye bırakılmasın”

    Cumhuriyet Halk Partisi Kestel İlçe Başkanı Hatice Doğan, dönemin parasıyla 6 milyon lira harcanarak 2014’te hizmete açılan Kestel Sosyal Tesisleri’nin kısa bir süre kullanıldıktan sonra atıl halde çürümeye terk edildiğini hatırlatarak, binanın ya sağlık destek ünitesi olarak kullanılmasını ya da pandemi nedeniyle mağdur olan ilçe esnafına tahsis edilmesini istedi.

    MİLYONLUK TESİSLERİN HALİ, YÜREK YARALIYOR

    4.500 m2 kapalı alanda yer alan hamam, sauna, yüzme havuzu, restoran, cafe ve yaz aylarında düğünlerin yapıldığı mekanıyla, açıldığı günlerde büyük övgüyle söz edilen tesislerin işletilmek üzere aylık 6 bin lira gibi çok çok düşük bir bedelle Burfaş’a kiralandığını belirten Doğan, “6 milyon lira harcanarak yapılan koskoca sosyal tesis, Burfaş’a resmen peşkeş çekildi. Bugün ilçemizde dahi işyeri kiralarının 10-20 bin lira olduğunu düşünürsek, o tesisin toplam 6 bin liraya kiralanmasındaki komediyi sizler de görmüşsünüzdür. Kestel’in öz kaynaklarıyla yapılan tesis şu an gördüğünüz gibi çürümeye terk edilmiş, tüyü bitmemiş yetimin hakkı yenmiştir” şeklinde konuştu.

    ARŞİVDEKİ O SÖZLER UNUTULACAK KADAR ZAMAN GEÇMEDİ

    Kestel Belediye Başkanı Yener Acar ve dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’nin tesislere övgüler dizen açıklamalarını da arşivden çıkaran CHP Kestel İlçe Başkanı Hatice Doğan, Başkan Altepe’nin “Şu anda 30 büyükşehir var ve onların yüzde 80’inde bugün Kestel’e kazandırılan tesis gibisi yok” şeklindeki sözlerini hatırlatarak, “AKP Zihniyeti yeşili değil, betonu çok seviyor. Bu binaya burada hayat bile veremiyorlar. Şunu sormak gerekmiyor mu? Madem burayı kiraya verecektiniz, 6 bin TL ödeyecek, burayı çalıştıracak, Kestel’de esnaf yok muydu? Anlaşıldığı üzere, her konuda beceriksiz bir tutum sergileyen Kestel Belediyesi, Sosyal tesisler konusunda da ne yapacağını bilemiyor” şeklinde konuştu.

    “BU TESİSİ ATIL OLMAKTAN KURTARIN, ÇÜRÜMESİN!”

    CHP Kestel İlçe Başkanı Hatice Doğan, pandemi nedeniyle kısıtlı bir katılımla Lise Caddesi’ndeki sosyal tesisler önünde yaptığı açıklayı şöyle tamamladı:

    “Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz buranın Kestel Devlet Hastanesi’ne verilmesinden yanayız. Pandemi dönemi olduğundan dolayı, hastanede yoğun servisler ve normal servislerin hepsi dolu, burayı biran önce geçici de olsa pandemi hastanesine çevirebiliriz. Aldığımız haberlere göre, Bursa’da tüm hastanelerde yoğun bakım üniteleri dolu. Vakit kaybetmeden Sağlık Bakanlığının da desteği ile burada yoğun bakım üniteleri oluşturulabilir. Veya buranın alt katını otopark yaparak, içerideki dükkanları da yapıp zorda olan ilçe esnafımızı burada bir çatı altında toplayabiliriz. Hem esnafımız yüklü kira yüzünden biraz nefes alırken, diğer taraftan da meydandaki trafik keşmekeşliği az da olsa hafifler diye düşünüyoruz. Kısacası, burayı atıl durumdan kurtarın ki, bu tesis burada çürümesin.”