Etiket: manşet

  • Kapadokya’yı koruyacak yönetmelik yayımlandı

    Kapadokya’yı koruyacak yönetmelik yayımlandı

    Kapadokya Alan Başkanlığı sınırlarında fiziki, doğal, estetik, tarihi, kültürel değerleri korumak ve geliştirmek için usul ve esaslar belirlendi.

    Kültür ve Turizm Bakanlığının Kapadokya Alan Planları Yapımı ve Yürürlüğüne İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmeliği Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı.

    Buna göre, Kapadokya alan planları, Üst Ölçekli Kapadokya Alan Planı, Kapadokya Alan Yönetim Planı, Kapadokya Alanı Nazım İmar Planları ve Kapadokya Alanı Uygulama İmar Planlarından oluşacak. Kapadokya alanında yapılacak uygulamalar meri planlar ile geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarına göre yürütülecek.

    Kapadokya alan planları, plan kademelenmesine uygun hazırlanacak ve her plan yürürlükteki üst kademe planların kararlarına uygun olacak.

    Yapılacak her ölçekteki Kapadokya alan planlarında peribacalarının, rezerv peribacası alanlarının ve yer altı şehirlerinin koruma-kullanma dengesi gözetilerek tadilatı, tamiratı ve esaslı onarımları ile iyileştirilmesine yönelik kararlar üretilecek.

    Planlarda, yer altı şehirlerinin tespit edilebilen kısımları, peribacaları ve rezerv peribacası alanları kayıt altına alınacak, sayısal ortamda uygun ölçekli hali hazır haritalar üzerine işlenecek.

    Geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları

    Kapadokya alanı içerisinde meri tüm planların uygulaması, geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları belirlenene kadar devam edecek. Geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarının belirlenmesiyle meri planların uygulanması durdurulacak. Üst Ölçekli Kapadokya Alan Planının hazırlanması sürecinde uygulanması durdurulmuş olan mevcut planlar Kapadokya Alan Başkanlığınca incelenerek yeniden yürürlüğe konulabilecek.

    Kapadokya alanı uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesiyle geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları ayrıca bir karar almaya gerek kalmadan ortadan kalkacak.

    Kapadokya alan planlarının yargı kararıyla iptal edilmesi durumunda geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları en geç 30 gün içinde yeniden belirlenecek. Planlarda kısmi iptal olması halinde iptal edilen kısma ilişkin geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları aynı süre içerisinde belirlenecek.

    Geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarının yürürlüğe girmesinden itibaren 2 yıl içinde Üst Ölçekli Kapadokya Alan Planı hazırlanacak. Bu sürede zorunlu nedenlerle plan yapılamadığı takdirde Kapadokya Alan Komisyonu kararıyla gerekçeli olarak bu süre uzatılabilecek. Uzatılan sürede geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları uygulanacak.

    Geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları hiçbir koşulda Üst Ölçekli Kapadokya Alan Planı hükümlerine aykırı olmayacak. Üst Ölçekli Kapadokya Alan Planı yürürlüğe girmeden önce hazırlanmış olan geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları yürürlükteki Üst Ölçekli Kapadokya Alan Planına göre revize edilecek.

    Üst Ölçekli Kapadokya Alan Planı, 1/100.000 veya 1/50.000 ölçekte planlama gösterimine uygun olacak şekilde plan paftası ve planlama raporu ile bütün olarak hazırlanacak.

    Nazım ve uygulama imar planları yapım esasları

    Alan bütününe yönelik hazırlanacak Üst Ölçekli Kapadokya Alan Planının onaylanmasının ardından Kapadokya alanı nazım ve uygulama imar planları üst ölçekli planlara uygun olarak hazırlanacak. İlgili yerel idarelerce de Kapadokya alanı nazım ve uygulama imar planları hazırlanarak Başkanlığa teklif edilebilecek.

    Kapadokya alanı nazım ve uygulama imar planları jeolojik-jeoteknik veya mikrobölgeleme etüt raporlarına uygun olarak hazırlanacak. Ancak kesin yapı yasağı getirilen alanlarda yapılan planlarda jeolojik-jeoteknik rapor hazırlanma şartı aranmayacak.

    Kapadokya alanı nazım ve uygulama imar planları eş zamanlı hazırlanacak.

    Kapadokya alanında mülkiyet dokusu ve fiziksel özellikleri, mevcut sosyal ve teknik altyapı tesisleri, koruma-kullanma dengesi, planlanan alanın şartları ile ihtiyaçları gözetilerek kentsel, sosyal ve teknik altyapı alan standartları, yaya ve taşıt yolları genişlikleri nazım ve uygulama imar planı kararlarıyla belirlenecek.

    Kapadokya alanı nazım ve uygulama imar planları ile alandaki yapı stokunun deprem, sel, taşkın, heyelan, yangın, kaya düşmesi ve benzeri afetlere karşı daha dayanıklı ve güvenli hale getirileceğine ilişkin hedefler, stratejiler ve uygulama esasları getirilecek.

    Planlarda, engelliler gibi kamu ortak mekanlarını kullanmakta zorluk çeken kişilerin kentsel kullanımlara, sosyal donatı ve teknik altyapı alanlarına erişimini ve kullanımını sağlayıcı ve kolaylaştırıcı tedbirlerin alınması amacıyla tasarım ilkeleri geliştirilerek mekansal düzenlemeler yapılacak ve her türlü mevzuat ile Türk Standartları Enstitüsü standartları dikkate alınacak.

    Kapadokya alanı nazım ve uygulama imar planlarında, kıyı alanlarına rastlayan paftalarda, kıyı kenar çizgisinin onayına ilişkin bilgi olacak.

    Cumhurbaşkanı kararı ile yapı yasağı getirilen alanlar içerisinde Başkanlıkça tespit edilecek alanı kapsayacak şekilde yapı yasağına ilişkin Kapadokya alanı nazım ve uygulama imar planları yapılabilecek.

    Kapadokya alan planları değişikliği, revizyonu ve ilaveler

    Kapadokya alan planlarında yapılacak değişiklikler, revizyon ve ilave işlemler Başkanlıkça yürütülecek ve yönetmelikteki plan yapımı usullerine tabi olacak.

    Mevcut planların yürütülmesinin mümkün olmadığı veya yeni ihtiyaç ve sorunların tespiti halinde planın tamamını veya plan ana kararlarını etkileyecek büyük bir kısmının yenilenmesi amacıyla revizyon yapılabilecek.

    Alan planlarında, planlama alanının bütününü olumsuz etkileyecek, mevcut korunması gerekli değerleri bozacak ya da yok edecek, geleneksel alan doku özelliklerini olumsuz yönde değiştirecek yeni işlev ve dönüşümlerine ilişkin plan değişikliği yapılamayacak.

    Plan değişikliği yapılmasının gerekli olduğu durumlarda ise değişiklikler plan bütünlüğü, ana kararları, sürekliliği bozmayacak nitelikte, teknik ve nesnel gerekçelere dayalı olacak.

    Değişiklikler, alanın ana kaynak değerini oluşturan peribacaları ile diğer jeolojik ve jeomorfolojik oluşumların siluetini, doğal ve görsel peyzaj değerleri ile yörenin yerleşim özelliklerini, geleneksel dokusunu ve kimliğini olumsuz yönde etkilemeyecek.

    Planlarda, Kapadokya alanının bütününü etkilemeyecek değişiklikler, emsal ve kat adedi artırımı ile alan kullanım kararı dışında kalan parsel ölçeğindeki değişiklikler ve maddi hataların düzeltilmesine yönelik değişikliklerde, plan müellifi dışında planlama ekibinin tamamının bulunması şartı aranmayacak.

    Kapadokya alanında, Başkanlıkça gerek görülen alanlarda alt ölçekli uygulama projeleri yapılacak ya da yaptırılacak. İlgili yerel idarece bu projeler hazırlanarak Başkanlığa teklif edilebilecek.

    Yönetmelikte, Kapadokya Alan Planları müelliflerinin görev, yetki ve nitelikleri, plan müellifinde aranacak asgari nitelikler ve planlama ekibinde aranacak nitelikler ile plan müellifine ait sınırlamalar da yer aldı.

  • Ordu’da kadın cinayeti!

    Ordu’da kadın cinayeti!

    Ordu’nun Fatsa ilçesinde tartıştığı kadını tabancayla vurarak öldüren kişi, ardından intihar etti. Alınan bilgiye göre, İstanbul’dan yakınlarının yanına gelen Sema D. ile Kurtuluş Mahallesi Reşadiye Caddesi’nde karşılaştığı Kemal E. arasında, henüz belirlenemeyen nedenle tartışma çıktı. Tartışmanın büyümesi üzerine Kemal E, tabancayla Sema D’ye ateş etti.

    Olay yerinde o sırada araç yıkatan polis ekipleri, silah sesleri üzerine dışarı çıkarak Kemal E’ye “dur” ihtarında bulundu. Bunun üzerine Kemal E, kafasına bir el ateş ederek intihar girişiminde bulundu. Kemal E. ve Sema D, olay yerine çağrılan 112 Acil Servis ekiplerince yapılan müdahalenin ardından Fatsa Devlet Hastanesine kaldırıldı. Ağır yaralanan kadın, buradaki müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Yoğun bakıma alınan Kemal E. ise bir süre sonra yaşamını yitirdi.

  • Hatalı basım 100 liraya 100 bin lira teklif

    Hatalı basım 100 liraya 100 bin lira teklif

    Ankara’da, site görevlisi Ahmet Çakal (45) hatalı basım nedeniyle bir yerinde ’10’ yazan 100 TL’lik banknotu satmak istediğini söyledi.

    Yenimahalle Batıkent’te bir sitede görevli Ahmet Çakal, yaklaşık 6 ay önce otomatik para çekme makinesinden çektiği paraların arasında bulunan 100 TL’lik banknottaki hatayı fark etti. Çakal, paranın ön yüzünde sağ üst köşesindeki ‘100’ yazması gerekirken ’10’ yazdığını gördü. Çakal, parayı bankaya götürüp kontrol ettirdiğinde sahte olmadığını öğrendiğini söyleyerek, şöyle konuştu:

    “Parayı sakladım. İnternette araştırma yaptığımda hatalı basım paraların bir piyasasının olduğunu anladım. Aklımda tam olarak bir rakam yok; ancak internette 100 bin lira isteyenler var. Ben de o civarda bir paraya satmayı düşünüyorum. Para koleksiyonu yapan insanların ilgisini çektiğini biliyorum bu tür hatalı basım paraların.”

  • İzmir’de emekli hakimden iğrenç hareket!

    İzmir’de emekli hakimden iğrenç hareket!

    İzmir’in Karşıyaka ilçesinde, tramvayda 15 yaşındaki bir kız çocuğun fotoğrafını çektiği iddia edilen emekli hakim M.E., emniyetteki işlemlerinin ardından ikmalen dosya üzerinden adliyeye sevk edildikten sonra savcılık tarafından serbest bırakıldı.

    https://youtu.be/iIY0195MLnI

    Olay, dün gündüz saatlerinde Karşıyaka Tramvayı’nda meydana geldi. Emekli hakim olduğu belirtilen M.E., iddiaya göre tramvayda telefonunu çıkararak fotoğraf çekti. 15 yaşındaki bir çocuk, kendisinin fotoğrafını çektiği gerekçesiyle M.E.’ye tepki gösterdi. Bir yolcunun cep telefonuyla kaydettiği görüntülerde, tramvaydaki diğer kadınların da destek olmasıyla, M.E.’nın telefonunda fotoğrafların bulunduğu klasörü açmak zorunda kaldığı ve yaşı 18 yaşından küçük olan çocuğun, “Al, çekmişsin işte” şeklinde bağırdığı görüldü. Şikayet üzerine, M.E. hakkında soruşturma başlatıldı. İkmalen dosya üzerinden adliyeye sevk edilen ifadesinde M.E.’nin, “Ben özellikle kimsenin fotoğrafını çekmedim. Telefonumu yeni aldığım için kamerasını denemek istedim ve tramvayın içine rastgele doğrulttum” dediği öğrenildi. Dosyanın incelenmesinin ardından hakim, savcılıkça serbest bırakıldı.

  • Meclise ‘havai fişek’ yasaklansın teklifi

    Meclise ‘havai fişek’ yasaklansın teklifi

    CHP, havai fişek satışının yasaklanması için Meclis Başkanlığı’na kanun teklifi verdi.

    Sakarya’da meydana gelen iki havai fişek faciasının ardından, çok sayıda ilde havai fişek kullanımı yasaklanmıştı. CHP’den de havai fişeklerle ilgili Meclis’te bir adım atıldı.

    CHP, havai fişek satışının yasaklanması için Meclis Başkanlığı’na kanun teklifi verdi.

    Sakarya’daki havai fişek fabrikasında meydana gelen patlamada 7 kişi hayatını kaybetmişti.

    Fabrikadaki malzemelerin imhası için yapılan çalışma sırasında yaşanan ikinci faciada ise 3 jandarma personeli şehit olmuş, 12 kişi yaralanmıştı.

  • Avrupa’nın en büyük insanlık trajedisi: Srebrenitsa

    Avrupa’nın en büyük insanlık trajedisi: Srebrenitsa

    Avrupa’da 2’nci Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan en büyük insanlık trajedisi olarak nitelendirilen Srebrenitsa Soykırımı’nın 9 kurbanı daha bugün defnedilecek.

    Bosna Hersek’in doğusundaki Srebrenitsa’da, 1995 yılının Temmuz ayında yaşanan soykırımda öldürülen ve kimlik tespiti yapılan 9 soykırım kurbanı, Potoçari Anıt Mezarlığı’nda kılınacak cenaze namazının ardından ebedi huzura kavuşacak.

    Cenaze namazı öncesinde ise aralarında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bulunduğu birçok dünya liderinin, soykırımın 25’inci yıl dönümü dolayısıyla gönderdiği görüntülü mesajların gösterileceği anma programı yapılacak.

    Bu yıl defnedilecek soykırım kurbanlarının en genci öldürüldüğünde 23 yaşında olan Salko İbisevic, en yaşlısı ise 70 yaşında öldürülen Hasan Pezic olacak.

    Toprağa verilecek diğer kurbanlar ve yaşları ise şöyle:

    “Sead Hasanovic (24), Alija Suljic (26), Hasib Hasanovic (25), Zuhdija Avdagic (48), Bajro Salihovic (52), İbrahim Zukanovic (54), Kemal Music (27).”

    Potoçari Anıt Mezarlığı’na bugüne kadar 6 bin 643 soykırım kurbanı defnedilirken, bugünkü cenaze töreninin ardından bu sayı 6 bin 652’ye yükselecek.

    Srebrenitsa’da ne oldu?

    Srebrenitsa’nın 11 Temmuz 1995’te Ratko Mladic komutasındaki Sırp birliklerince işgal edilmesinin ardından BM bünyesindeki Hollandalı askerlere sığınan sivil Boşnaklar, daha sonra Sırplara teslim edildi.

    Kadın ve çocukların Boşnak askerlerin kontrolündeki bölgeye ulaşmasına izin veren Sırplar, en az 8 bin 372 Boşnak erkeği ormanlık bölgede, fabrikalarda ve depolarda katletti. Katledilen Boşnaklar ise toplu mezarlara gömüldü.

    Savaşın ardından kayıpları bulmak için başlatılan çalışmalarda toplu mezarlarda cesetlerine ulaşılan kurbanlar, kimlik tespitinin ardından her yıl 11 Temmuz’da Potoçari Anıt Mezarlığı’nda düzenlenen törenle toprağa veriliyor.

  • Anaokulunu soydu tutuklandı, tahliye olunca yine soydu

    Anaokulunu soydu tutuklandı, tahliye olunca yine soydu

    Bursa’da, anaokulundan hırsızlık yaptığı gerekçesiyle tutuklu bulunduğu cezaevinde 2 ay önce tahliye olan S.P. (25) ile 2 arkadaşı, 3 özel anaokulundan televizyon ve bilgisayar çaldığı iddiasıyla gözaltına alınıp, tutuklandı. Bir anaokulundan hırsızlık anı ise güvenlik kamerasına yansıdı.

    Olay, pazartesi günü, merkez Nilüfer ilçesi Kültür Mahallesi’nde meydana geldi. 2017 yılında, 5 anaokulundan hırsızlık yaptığı için tutuklanan S.P., 2 ay önce tahliye oldu. S.P., arkadaşları R.P. ve M.S. ile birlikte bu kez 3 farklı anaokuluna girerek, bilgisayar ve televizyon çaldı. Geldikleri hafif ticari araca çaldıkları eşyaları yükleyip kaçan 3 şüphelinin bir anaokulundan yaptığı hırsızlık, güvenlik kameralarına yansıdı.

    Sabah okula gelen yetkililer hırsızlığı fark edip polise bildirdi. Okula giden Nilüfer Suç Önleme ve Soruşturma Büro Amirliği ekipleri, güvenlik kameraları görüntülerinden şüphelilerin S.P. ile arkadaşları R.P. ve M.S. olduğunu belirledi. Polis, 3 şüpheliyi saklandıkları evde yakalayarak, gözaltına aldı.

    ​Emniyetteki işlemlerinin ardından, çarşamba günü adliyeye sevk edilen şüpheliler, çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak, cezaevine gönderildi. S.P.’nin mahkemedeki ifadesinde, “Anaokullarının güvenlik önlemleri daha az oluyor. Bu yüzden buraları tercih ettim, fakat çok zaman geçmeden yakalandım. Pişmanım” dediği belirtildi.

  • “Amasız, fakatsız, ancaksız, lakinsiz özür diliyorum”

    “Amasız, fakatsız, ancaksız, lakinsiz özür diliyorum”

    İYİ Parti lideri Meral Akşener, katıldığı canlı yayında, parti üyesi Levent Özeren’in Semiha Yıldırım hakkındaki tweet’leri için özür diledi. Semiha Yıldırım’ın olaydan haberi olup olmadığını bilmediği için önce Binali Yıldırım’ı da aradığını söyleyen Akşener, “Benim ahlaksızım, onun ahlaksızı diye yürürse bu mesele çözülmez” dedi.

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Binali Yıldırım’ın eşi Semiha Yıldırım hakkında hakaret içerikli paylaşımları ortaya çıkan İYİ Parti üyesi Levent Özeren hakkında “Sorumluluk bendedir” diyerek özür diledi.

    Halk TV’de yayınlanan ’20. Saat’ programında Özlem Gürses’in konuğu olan Akşener, Semiha Yıldırım’a hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklanan İYİ Parti Bursa Milletvekili aday adayı Levent Özeren’in twitleriyle ilgili olarak Binali Yıldırım’ı da aradığını açıkladı. Akşener, “Semiha Hanım’ın haberinin olup olmadığını sordum. Bilmediğini söyledi. O nedenle dün tweet atmadım. Başak Demirtaş’a da atmamıştım. Bu tür konuları bir tweet ile halledemiyorsunuz. Salı günü grupta bu konuyu konuşmak üzere bıraktım. İsminin keşke geçirilmemesini sağlayabilseydim” dedi

    “Parti üyemiz olan Levent Özeren’in 2015’de Emine Hanım için bir tweet’i, 2016’da Semiha Hanım için attığı tweet var” diyen Akşener şöyle konuştu: “İYİ Parti üyesi Özeren’in bu tutumu sebebiyle ben Semiha Yıldırım’dan İYİ Parti genel başkanı olarak özür diliyorum. Bir kadının incitilmesi çok kötü bir şeydir. Amasız, fakatsız, ancaksız, lakinsiz özür diliyorum. Anlıyorum ki bana çok kızmışlar. Sebebini bilmiyorum.”

    Akşener “Hiç dolandırmadan, İYİ Parti’nin üyesi değildi, onu yapmış bunu yapmış demiyorum. Bugün İYİ Parti’nin üyesiyse sorumluluk bendedir. Özür dilerim. Ama 2006’daki o tweet’i bugün ‘tag’ haline getirmek ve öznesinin Semiha Yıldırım olması, onun incitilmesi, bunun herkes tarafından öğrenilmesinin sağlanmasını da o mahir ellerin çok yanlış yaptığını söylemek isterim” diye konuştu.

  • Ayasofya 24 Temmuz Cuma günü ibadete açılıyor

    Ayasofya 24 Temmuz Cuma günü ibadete açılıyor

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Hazırlıkları süratle tamamlayarak 24 Temmuz 2020 Cuma günü, cuma namazı ile birlikte Ayasofya’yı ibadete açmayı planlıyoruz.” dedi.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, saat 20.53’te Millete Sesleniş konuşması yaparak Danıştayın Ayasofya kararını değerlendirdi.

    Danıştayın bugün, Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesini sağlayan 1934 tarihli Bakanlar Kurulu düzenlemesini iptal ettiğini anımsatan Erdoğan, buna dayanarak çıkarılan Cumhurbaşkanlığı düzenlemesiyle Ayasofya’nın yeniden cami olarak hizmete açılmasını sağladıklarını belirtti. Erdoğan, “Böylece Ayasofya, 86 yıl aradan sonra yeniden, Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesinde belirttiği şekilde cami olarak hizmet vermeye başlayabilecektir. Bu kararın milletimize, ümmete ve tüm insanlığa hayırlı olmasını diliyorum.” diye konuştu.

    Kültür ve Turizm Bakanlığının, konunun idari ve teknik hazırlıklarıyla, Diyanet İşleri Başkanlığının da dini yönüyle ilgili çalışmalara hemen başladığını aktaran Erdoğan, “Müze statüsünden çıkmasıyla birlikte, Ayasofya Camisi’ne ücretli giriş uygulamasını da kaldırıyoruz. Tüm camilerimiz gibi Ayasofya’nın kapıları da yerli ve yabancı, Müslim ve gayrimüslim herkese sonuna kadar açık olacaktır. İnsanlığın ortak mirası olan Ayasofya, yeni statüsüyle herkesi kucaklamaya, çok daha samimi, çok daha özgün şekilde devam edecektir. Hazırlıkları süratle tamamlayarak, 24 Temmuz 2020 Cuma günü, cuma namazı ile birlikte Ayasofya’yı ibadete açmayı planlıyoruz.” bilgisini paylaştı.

    Erdoğan, 24 Temmuz’a kadar camideki çalışmaların süratle yürüyebilmesi, bir an önce bu hazırlıkların bitmesi için burada ziyaret veya gelip burayı görme gibi bir telaşın içerisine girmenin doğru olmayacağını ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Zira aldığım bazı haberler çerçevesinde içeride ve dışarıda gelip oralarda görüntü vermek veya gösteri yapmak bunlar doğru değil. İnşallah 24’ünde hep birlikte burada cuma namazımızı kılar ve Ayasofya’yı da o gün her şeyiyle bitmiş olarak ibadete açarız.” dedi.

    “Türkiye’nin egemenlik haklarıyla ilgilidir”

    İçeride bazı eksikler olduğunu belirten Erdoğan, “Bu eksikleri de bu arada inşallah gidermiş olacağız ve 6 ay gibi bir süre içerisinde yapacağımız bazı hazırlıklar var. Onları da inşallah o süre içerisinde bitireceğiz. Tabii öyle bir burada hazırlıklar yapıyoruz ki bu hazırlıklar içerisinde Müslim, gayrimüslim, Hristiyan dünyasından kim gelirse gelsin, hepsi geldiği zaman burada yapılan dedikoduların olmadığını, tam aksine gerçekten bizler ecdadımızdan devraldığımız mirası nasıl geleceğe taşıyacağımızın da en güzel örneğini vereceğiz.” diye konuştu.

    Herkesi, ülkenin yargı ve yürütme organları tarafından alınan Ayasofya kararına saygılı olmaya davet eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Uluslararası alanda bu konuda ortaya konulan her türlü görüşü elbette anlayışla karşılarız. Ancak Ayasofya’nın hangi amaçla kullanılacağı konusu, Türkiye’nin egemenlik haklarıyla ilgilidir. Yeni bir düzenlemeyle Ayasofya’nın ibadete açılıyor olması, ülkemizin egemenlik hakkı kullanımından ibarettir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı neyse, başkenti neyse, ezanı neyse, dili neyse, sınırları neyse, 81 vilayeti neyse, Ayasofya’nın vakfiyesine uygun şekilde camiye dönüştürülmesi hakkı da odur. Bu konuda, görüş belirtmenin ötesindeki her türlü tavrı ve ifadeyi, bağımsızlığımızın ihlali olarak kabul ederiz. Şu anda hemen arkamda bakınız, dev bir vakfiyename vardır ve bu Fatih’in vakfiyenamesidir. Ve bu vakfiyename içerisinde ne varsa o bizim için asıldır.

    Türkiye olarak, nasıl diğer ülkelerdeki ibadet mekanlarıyla ilgili tasarruflara karışmıyorsak biz de tarihi ve hukuki haklarımıza sahip çıkma konusunda aynı anlayışı bekliyoruz. Üstelik bu, öyle 50-100 yıllık değil, tam 567 yıllık bir haktır. Şayet bugün inanç odaklı bir tartışma yapılacaksa bunun konusu Ayasofya değil, dünyanın dört bir yanında her geçen gün tırmanan İslam düşmanlığı ve yabancı nefreti olmalıdır.”

    Türkiye’nin kararının, sadece kendi iç hukuku ve tarihi haklarıyla ilgili olduğunun altını çizen Erdoğan, bu kararın arkasında duran tüm siyasi partilere ve liderlerine, sivil toplum kuruluşlarına, milletin her bir ferdine teşekkür etti.

    “Türk tarihinin en şanlı sayfaları arasında”

    İstanbul’un fethi ve Ayasofya’nın cami haline dönüştürülmesi hadisesinin, Türk tarihinin en şanlı sayfaları arasında yer aldığını belirten Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

    “Uzun bir kuşatmanın ardından 29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul’u fethederek şehre giren Fatih Sultan Mehmet Han, doğrudan Ayasofya’ya yönelir. Bizans halkı, korku ve merakla Ayasofya’da akıbetlerini beklemektedir. Fatih, kendisini karşılayan halka, hayatları ve hürriyetleri konusunda teminat vererek, Ayasofya’ya girer. İstanbul’un Fatihi, fetih sembolü olarak sancağını Ayasofya’nın ortasındaki mihrabın bulunduğu yere diker, kubbeye doğru bir ok fırlatır, ilk ezanı da kendisi okur. Böylece, fethini tescillemiş olur. Ardından, mabedin uygun bir köşesinde şükür secdesi yaparak iki rekat namaz kılar. Bu davranışıyla da Ayasofya’yı camiye çevirdiğini gösterir.”

    Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un incisi bu ulu mabedi zemininden çatısına büyük bir titizlikle incelediğini ve tarihçilerin yazdığına göre, yapının harap görüntüsü karşısında “Örümcek Kayser’in sarayında perdekarlık yapıyor, baykuş Efrasiyab’ın burcunda nöbet tutuyor.” beyitini söylediğini anlatan Erdoğan, “Evet, Fatih Sultan Mehmet Han, işte böylesine harap, bitap, perişan bir İstanbul ve Ayasofya devralmıştır.” dedi.

    Fatih Sultan Mehmet’in teslim aldığı Ayasofya’nın, daha önce aynı yere yapılan ilk iki kilise kargaşa dönemlerinde yakılıp yıkıldığı için, üçüncü defa inşa edilmiş bir eser olduğunu belirten Erdoğan, fethin ardından üç günlük hummalı bir çalışmayla ilk cuma namazı için Ayasofya’nın ibadete hazır hale getirildiğini anlattı.

    Devlet erkanı ve askeriyle beraber camiye giren Fatih Sultan Mehmet’in, burada kubbeleri çınlatan tekbirler ve salavatlarla karşılandığını, Ayasofya’daki ilk cumanın hutbesini irad ettiğini aktaran Erdoğan, namazı da hocası Akşemsettin Hazretlerinin kıldırdığını belirtti.

    “Gençlik yıllarımızdan beri kalbimizde bir Ayasofya sevgisi vardır”

    Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet’in, diğer Hıristiyan mezhepleri tarafından dışlanan Ortodoks Kilisesi’ni de himayesi altına alarak gelişmesini sağladığını söyledi.

    Bu ulu mabedin kubbeleri ve duvarlarının, o günden itibaren 481 yıl boyunca ezanlarla, salalarla, tekbirlerle, salavatlarla, hatmi şeriflerle, mevlid-i şeriflerle çınladığını dile getiren Erdoğan, asırlarca yaşadığı depremlerden, yangınlardan, yağmalardan ve bakımsızlıktan dolayı harap vaziyette olan İstanbul’un, fetihle birlikte yeniden ayağa kaldırıldığını, bu sürecin sembolünün de Ayasofya olduğunu ifade etti.

    Fatih Sultan Mehmet Han’dan itibaren her padişahın, İstanbul’u ve Ayasofya’yı daha da güzelleştirmenin gayreti içinde olduğunu belirten Erdoğan, şehrin Ulu Camisi olarak belirlenen Ayasofya’nın, zaman içinde etrafına ilave edilen yapılarıyla, tam tekmil bir külliye haline dönüştürüldüğünü ve asırlarca müminlere hizmet verdiğini bildirdi.

    Neredeyse takip eden her asırda büyük onarımlara tabi tutulan, eklemelerle daha da güzelleştirilen Ayasofya’ya, milletin hep gözbebeği gibi baktığını dile getiren Erdoğan, “Öyle ki, ‘Tanrı’nın Hikmeti’ anlamına gelen orijinal ismini değiştirmeye dahi teşebbüs etmemiştir. Görüldüğü gibi, köhne bir devletin çöküntüsü altında yıkılmak üzere olan bu mabed, ecdadımız tarafından sadece camiye dönüştürülmekle kalmamış, aynı zamanda ihya ve i’la edilmiştir.” dedi.

    Bunun için Ayasofya’nın her devirde bu milletin tüm fertlerinin gönlünde ayrı bir yeri olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

    “Bizim de gençlik yıllarımızdan beri kalbimizde bir Ayasofya sevgisi vardır. Bu mabedi, kültür hazinesi kimliğine halel getirmeden, vakfiyesine uygun şekilde yeniden ibadete açarak milletimize önemli bir hizmet verdiğimize inanıyoruz.

    Milletimiz için fetih ‘Cihad-ı Asgar’ hükmünde iken, asıl ‘Cihad-ı Ekber’ imar, inşa ve hayrat faaliyetleriydi. Doğu Roma döneminde Ayasofya inşa edilirken Mısır’dan İzmir’e, Suriye’den Balıkesir’e kadar imparatorluğun dört bir yanından malzeme taşınmıştı. Fatih ve ardından gelen padişahlar, Anadolu’nun ve Rumeli’nin her yerinden zanaat erbabını İstanbul’a getirerek hem Ayasofya’yı, hem şehri adeta yeni baştan imar ve inşa ettirdiler. Bunu yaparken de devraldıkları mirastan azami derecede faydalandılar. Mesela Fatih, Ayasofya’nın içindeki sabit mozaikleri korumuş, sadece taşınır heykelleri yapıdan çıkarttırmıştır.

    Asırlar boyunca yerinde kalan mozaikler, daha sonraki onarımlar sırasında peyderpey kapatılmış, böylece dış etkilere karşı korunması ve bugünlere gelmesi temin edilmiştir. Esasen farklı inançların mensuplarına hoşgörüyle bakmak, dinimizin özünde varolan bir yaklaşımdır. Peygamber Efendimiz, tebliğini sürdürürken, Müslümanlara saldırmayan ve bozgunculuk yapmayan diğer dinlerden topluluklara herhangi bir müdahalede bulunmamıştır. Hazreti Ömer de Kudüs’ü aldığında, şehirdeki Hıristiyanları ve Musevileri, hakları ve ibadethaneleriyle koruması altına almıştır. Ecdadın kurduğu tüm devletler gibi Osmanlı’nın yöneticileri de aynı yolu izlemiştir. Fatih’in ve ardından gelenlerin İstanbul’da yaptıkları da bu kadim geleneği takip etmekten ibarettir.”

    Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türk milletinin Ayasofya üzerindeki hakkı, yaklaşık 1500 yıl önce bu eseri ilk inşa edenlerden daha az değildir. Tam tersine yaptığı katkılar ve güçlü sahiplenişi itibarıyla milletimizin, bugün insanlık mirasının en önemli eserleri arasında gösterilen Ayasofya üzerindeki hakkı daha fazladır.” dedi.

    Erdoğan, Millete Sesleniş konuşmasında, medeniyet tarihinin en önemli isimlerinden olan Mimar Sinan’ın, Ayasofya’ya en çok katkı yapan kişilerin başında geldiğini belirtti.

    Ayasofya Camisi’nin, mihrabı, minberi, kürsüsü, minareleri, hünkar mahfili, levhaları, nakışları, şamdanları, halıları, şadırvanı ve diğer tüm unsurlarıyla 481 yılda bu hale geldiğini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tarih boyunca hep İstanbul’un en kalabalık cemaatlerinin toplandığı Ayasofya, teravih, Kadir Gecesi ve bayram gibi müstesna günlerde gerçekten çok göz alıcı manzaraların yaşandığı bir yer olmuştur. Dolayısıyla, Türk milletinin Ayasofya üzerindeki hakkı, yaklaşık 1500 yıl önce bu eseri ilk inşa edenlerden daha az değildir. Tam tersine yaptığı katkılar ve güçlü sahiplenişi itibarıyla milletimizin, bugün insanlık mirasının en önemli eserleri arasında gösterilen Ayasofya üzerindeki hakkı daha fazladır.” değerlendirmesini yaptı.

    İstanbul’un, fetihle beraber Müslüman, Hristiyan ve Musevilerin barış ve huzur içinde bir arada yaşadığı bir şehir haline geldiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

    “Tarih, fethettiğimiz her yerde refahı, güveni, huzuru ve hoşgörüyü hakim kılmak için verdiğimiz büyük mücadelelerin şahididir. Bugün de ülkemizin her köşesindeki camilerimiz yanında her inanca ait binlerce tarihi mabet vardır. Ayrıca, cemaati olan her yerde kiliseler ve havralar faaliyet göstermektedir. Halen ülkemizde ibadete açık 435 kilise, sinagog ve havra bulunuyor. Başka coğrafyalarda benzerine rastlayamayacağımız bu manzara bizim farklılıklarımızı zenginlik olarak gören anlayışımızın bir tezahürüdür. Buna rağmen millet olarak, yakın tarihimizde dahi bunun tam tersi örneklerle karşılaşmaktan kurtulamadık. Osmanlı’nın çekilmek zorunda kaldığı Doğu Avrupa ve Balkan coğrafyasında, ecdadın asırlar boyunca inşa ettiği eserlerden pek azı hala ayaktadır. ‘Su-i misal, emsal olmaz’ sözünden hareketle, bu kötü örneklerin hiçbirini dikkate almıyor, kendi medeniyetimizin inşa ve ihya üzerine kurulu duruşunu kararlılıkla koruyoruz.”

    “Ayasofya tartışmalarının yaklaşık bir asırlık geçmişi vardır”

    Bugün yeniden ibadete açılması kararı vesilesiyle bir kez daha dikkatlerin üzerinde toplandığı Ayasofya tartışmalarının yaklaşık bir asırlık geçmişi olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anadolu’nun ve İstanbul’un işgal yıllarında da Ayasofya’nın kiliseye çevrilmesi tartışmalarının yaşandığını hatırlattı.

    Bu niyetin ilk adımı olarak, Ayasofya’nın kapısına tam teçhizatlı bir işgal birliğinin dayandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, birliğin başındaki Fransız komutanın, Ayasofya’da görevli Osmanlı subayına, “kendilerinin buraya yerleşeceklerini, bunun için Türk askerinin camiyi boşaltması gerektiğini” söylediğini aktardı.

    Askerleriyle Ayasofya’yı koruyan Binbaşı Tevfik Bey’in, onlara, “Buraya giremezsiniz ve giremeyeceksiniz. Çünkü burası bizim mabedimizdir. Şayet, cebren girmeye teşebbüs edecek olursanız, size ilk cevabı şu ağır makinalılar, sonra da caminin dört köşesine yerleştirdiğimiz tahrip kalıpları verecektir. Ayasofya’nın üzerinize yıkılmasını göze alabiliyorsanız, buyurun girmeyi deneyin.” cevabını verdiğini belirten Erdoğan, Tevfik Bey’in böylece işgalcilerin Ayasofya’yı ele geçirme ümitlerini boşa çıkardığını anlattı.

    Ayasofya’ya yabancı ilgisinin, daha sonraki yıllarda, mozaik tamiri gibi bahanelerle sürdüğünü ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sırada tek parti dönemi hükümetinin, çıkardığı bir kararnameyle, “camilerin birbirine uzaklığının en az 500 metre olması gerektiği” kuralını getirerek Ayasofya’yı ibadete kapattığını kaydetti.

    Bir süre sonra da 1 Şubat 1935 tarihinde Ayasofya’nın müze olarak ilan edilip ziyarete açıldığını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:

    “İbadete kapalı bulunduğu yıllar boyunca ecdat yadigarı bu eser, büyük bir tarih kıyımına maruz kalır. Caminin bitişiğindeki, İstanbul’daki ilk Osmanlı üniversitesi olan ve Fatih tarafından inşa ettirilen Ayasofya Medresesi, sebepsiz yere yıkılarak ortadan kaldırılır. Ayasofya’nın zemininde serili nadide halılar kesilerek sağa sola dağıtılır. Antika şamdanlar eritilmek üzere dökümhaneye götürülür. Halen yerinde duran şaheser levhalar ise çok büyük oldukları için kapıdan çıkarılamaz ve mecburen depoya kaldırılır. Bu levhalar daha sonra Demokrat Parti devrinde tekrar yerlerine asıldı. Ayasofya’nın uğradığı tahribat bunlarla sınırlı kalmaz. Cami olduğu devirlerden hiçbir eser kalmasın isteyenler, az kalsın Ayasofya’nın minarelerini dahi yıktıracaklardı. Nitekim, Sultan İkinci Bayezid döneminde camiye çevrilen Küçük Ayasofya’nın minaresi, hukuki hiçbir dayanağı olmadan bir gecede yerle yeksan edilir. Sıranın Ayasofya’ya geldiğini gören tarihçi, gazeteci ve müzeci İbrahim Hakkı Konyalı hemen bir rapor yazar ve neşreder. Merhum Konyalı’nın raporunda, ‘Bu minareler kubbenin desteğidir, eğer minareler yıkılırsa Ayasofya da yıkılır’ dendiği için mecburen yıkımdan vazgeçilir.”

    “Pek çok caminin, medresenin başına da benzer felaketler gelmiştir”

    Aynı dönemde Türkiye’nin dört bir yanında pek çok caminin, medresenin, ecdat yadigarı eserin başına benzer felaketler geldiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Esasen, tek parti döneminde alınan bu karar, tarihe ihanet olmanın yanında hukuka da aykırıydı. Çünkü Ayasofya ne devletin ne de herhangi bir kurumun malı değil, vakıf mülküdür.” dedi.

    Erdoğan, şöyle devam etti:

    “Fatih İstanbul’u fethettiğinde, Roma İmparatoru unvanını da almış ve dolayısıyla Bizans hanedanı üzerine kayıtlı bulunan tüm emlake sahip olmuştur. İşte bu hukuka istinaden, Ayasofya da, Fatih’in ve onun kurduğu vakfın üzerine tapulanmıştır. Cumhuriyet döneminde bu tapu senedinin yeni harflerle hazırlanmış resmi bir sureti de çıkarılarak hukuki statüsü tescillenmiştir. Ayasofya Fatih’in tapulu mülkü olmasaydı, hukuken burayı vakfetme hakkı da bulunmazdı. Fatih Sultan Mehmet Han, Ayasofya’yı da içeren 1 Haziran 1453 tarihli yüzlerce sayfalık vakfiyesinin bir yerinde aynen şunları söylüyor. ‘Kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirir, bir maddesini tebdil eder, onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterir, yardım ederse, kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkar, camilikten çıkarır ve sahte evrak düzenleyerek mütevellilik hakkı gibi şeyler isterse, yahut onu kendi batıl defterine kaydeder veya yalandan kendi hesabına geçirirse huzurunuzda ifade ediyorum ki en büyük haramı işlemiş ve günahı kazanmış olur.

    Bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun. Azapları hafiflemesin, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir.’ Evet, bugün alınan karar, aynı zamanda Fatih’in işte bu ağır bedduasından kurtulmamızı sağlamıştır. Gerçi, aynı zihniyet bugün de bırakınız Ayasofya’nın hüznünü gidermeyi, İstanbul’un en gözde camisi Sultan Ahmet’i müzeye dönüştürmeyi teklif edebilmektedir. Bu zihniyet geçmişte, Sultan Ahmet Camisi’ni resim galerisi, Yıldız Sarayı’nı kumarhane, Ayasofya’yı caz kulübü olarak kullanmayı da düşünmüş, hatta bir kısmını gerçekleştirmişti.”

    Her dönemde olduğu gibi bugün de bu bakış açısının, çağdaşlık kisvesi altında çağ dışı bir anlayışın tezahürü olduğunu söyleyen Erdoğan, “Vatikan’ın müze haline dönüştürülerek ibadete kapatılmasını talep etmekle Ayasofya’nın müze olarak kalmasında ısrarcı olmak, aynı mantığın ürünüdür. Bunun bir adım sonrası, insanlığın en eski mabedi olan Kabe’nin ve yine kadim mabed Mescid-i Aksa’nın da müzeye dönüştürülmesi isteğidir. Rabbim ülkemizi ve insanlığı, bu zihniyetten ilelebet muhafaza eylesin diyorum. Rabbim bir daha bu milleti değerlerine düşmanlık edenlerle sınamasın diyorum.” diye konuştu.

  • Türkiye’de son 24 saatte 1003 yeni vaka 23 ölü

    Türkiye’de son 24 saatte 1003 yeni vaka 23 ölü

    Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Türkiye’nin güncel koronavirüs verilerini paylaştı.

    Koca; “Yeni tanı konan hasta sayısında 25 Haziranda başlayan düşüş devam ediyor. 1.000’in altına çok yakınız. Fakat bu azalmaların yavaş, yükselişlerinse ani olduğunu unutmayalım. Artışlar ve düşüşler, maske ve mesafe kuralına uyumdaki artışa veya azalmaya bağlı” dedi.

    Türkiye’de son 24 saatte yapılan 48 bin 787 testten 1003 kişiye Covid-19 tanısı kondu. Bugün hayatını kaybedenlerin sayısı 23 artarak 5 bin 323’e çıktı. Yoğun bakım hasta sayısı 1182 entübe hasta sayısı 402. Toplam iyileşen hasta sayısı 191 bin 883