Etiket: marmara denizi

  • Müsilaj konusu Gemlik’te masaya yatırıldı

    Müsilaj konusu Gemlik’te masaya yatırıldı

    1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı etkinlikleri kapsamında, Gemlik Belediyesi tarafından “Müsilaj ve Gemlik Körfezi” söyleşisi düzenlendi.
    Ziraat Mühendisi ve CHP 24. Dönem Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün moderatörlüğünü yaptığı söyleşiye İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay, Bursa Teknik Üniversitesi Biyomühendislik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mete Yılmaz, Gazeteci Yazar Necati Kartal ve DOĞADER Yönetim Kurulu Üyesi Murat Demir Katıldı.

    Söyleşide en çok merak edilen konulardan denize girilip girilmeyeceği, balık tüketiminin sorun olup olmayacağı gibi sorulara cevap verildi. Deniz yüzeyinde müsilaj olmadığında denize girmenin sorun olmayacağı belirtilirken, balık tüketmekte de herhangi bir sorun olmayacağı dile getirildi.
    Kabotaj Bayramı hakkında bilgi veren Ziraat Mühendisi İlhan Demiröz, 24 Temmuz 1923 yılında Lozan Antlaşması ile yabancı devlete verilen ayrıcalıklar olan kapitülasyonların kaldırılmasından sonra 1935 yılından beri Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’nın kutlandığını söyledi. Demiröz söyleşide ilk sözü, Gemlikli olması nedeniyle gazeteci Necati Kartal’a verdi.

    “Gemlik’te her noktada denize girilirdi”

    Geçmiş’te Gemlik’te her noktada denize girildiğini belirten Kartal, önceki dönemlerde yaşanan balık bolluğuna da dikkat çekti. Kartal şöyle konuştu: “Burada kayıkhaneye kadar olan binaların hiç biri apartman değildi. Bir tek apartman vardı. Geri kalanların hepsi yalı evleriydi. Hepsinin altında dalgakıranlar vardı. Her yerde denize giriliyordu. Burada bir sürü nokta balık tutulan voli yerleriydi. Biz çocuktuk, oltamız olmasına gerek yok. Toplu iğneye ekmek takıp iskeleden uzattığınızda kumbil buna vururdu. Ya da evden ekmek bıçağını alıp, kısa pantolonla denize girerseniz, kumlukta yürürken hareket gördünüz mü bıçağı batırırdınız. Pisi alırdınız. Bugün pisi balığının kilosu 70 lira. Vietnam’dan gelenleri de bu fiyata veriyorlar. İskeleden midye çıkarırdık. Manastır bölgesi doğal sayfiye yeri ve plajdı. Bugün konutlaşmanın olduğu yerlerin hepsi doğal plajlardı. Her yerinde yüzülebilir, her yerinde balık yakalanabilirdi. Ben bunları anlattığımda herkes bakıyor. Yalanmış gibi kabul ediyorlar. Denizin kıyısındaki yalı evleri apartmana dönüştü. Yanlış bir imar politikasıyla en öndekiler altı kat, bir arkası beş kat, bir arkası dört şeklinde imar verildi. Bu denizin hava akımını ve denizi görmeyi engelledi. Deniz çok kirlendi. Eski Gemlik’i anlatıyorum. Sonra kendi kendime diyorum ki, bunlar hayal miydi? Ben de yaşamadım mı?”

    “Geçmişte derelerin üzeri kapatılıp atık kanalı yapıldı”

    1950’lerde İstanbul’un nüfusunun 1.1 milyon olduğunu söyleyen İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay da, şu anda 17 milyon civarında nüfus olduğunu söyledi. Prof. Albay sözlerine şöyle devam etti: “1980’li yılların sonunda atıklar ile ilgili bir fikir geliştiriliyor. Marmara Denizi’nin altında Akdeniz’in suyu vardır, Karadeniz’e gider. Karadeniz’in suyu da üstten akar Ege’ye doğru gider. Atıkları derin deniz deşarjıyla Akdeniz’e verirsek Karadeniz’e taşır. Taşımadığını gördük. Marmara Denizi’ni 30 yıldan beri kirletmeye devam ediyor. Bursa sınırları içindeyiz. Nilüfer Çayı kirli akıyor. Simav Çayı ile birleşip Marmara Denizi’ne akıyor. Dünya Bankası İstanbul Belediyesi’ne kaynak oluşturdu. Dereler ıslah edilecekti. Derelerin üzeri kapatıldı ve atık kanalı haline getirildi. Bu atıklar yıllarca Marmara Denizi’ni kirletti. Biliyorsunuz Marmara Havzası çok nüfus alan bir yer. Türkiye’nin üçte biri yaşıyor. İstanbul’da kilometre kare başında 3 bin kişi yaşıyor. Tunceli’de 10 kişi yaşıyor. Bu havzaya bu kadar insanı biriktirirseniz İstanbul’un suyu yetmez. Denizi de yetmez. Eğer arıtma tesislerini çalıştırırsak, dereler temiz akmaya başlarsa, betonlaşmayı durdurursak, Simav Çayı temiz akarsa Marmara Denizi temizlenir. Marmara Denizi ne zaman temizlenir diyenlere şunu söylüyorum. Marmara Denizi altı yılda bir yenileniyor. Dört yılda zaman verirseniz, atık atmazsanız on yılda Marmara Denizi’nin pırıl pırıl olacağını düşünüyorum.

    “Müsilaj balığa zararlı ama tüketilmesinde sorun yok”

    Bursa Teknik Üniversitesi BiyomühendislikBölüm Başkanı Prof. Dr. Mete Yılmaz ise Marmara Denizi’nin kirlilik baskı altında olduğunu belirterek bu baskının yıllardır devam ettiğini belirtti. Balık yenilip yenilmeyeceği sorusuna cevap veren Prof. Yılmaz, “Şu ana kadar bu konuda tehlikeli bir şeye rastlanmadı. Tarım ev Orman Bakanlığı bunu takip ediyor. Halk da güncel olarak sıkıntı olup olmadığını takip edebilir. Müsilaj balığa zararlı mı? Evet. Müsilaj oksijeni azaltacak, balığın solungaçlarını tıkayacak, balığın ölümüne ya da dibi kapladığı zaman dipteki canlıların ölümüne sebep olacak. Mudanya kıyılarına müsilaj geldiğinde örnekler aldık. Bundan ürün çıkarabilir miyiz onu düşündük. Acaba müsilajın içinde ağır metal var mı? Toksik madde var mı? Bizim aldığımız örneklerde yoktu ama başka yerlerde olmayacağı anlamına gelmez.”

    “Marmara Denizi kendini ifade etti”

    DOĞADER Yönetim Kurulu Üyesi Murat Demir de “biz yıllardır çevre ve yaşam mücadelesi verirken, Marmara Denizi’nin kirliliğini ifade etmeye çalıştık. Kenti yönetenler, karar verenler bizim sesimizi duymadı” dedi. Demir şöyle konuştu: “Bundan 10 yıl önce Bursa DOĞADER olarak Marmara Denizi’nin kirliliğini arttıran etkenlerden biri olan Nilüfer Çayı’nın temiz akması için bir kampanya yürüttük. Nilüfer Çayı Susurluk Havzası’nda Emet ve Balıkesir’den gelen derelerle buluşup Marmara Denizi’ne deşarj oluyor. Nilüfer Çayı, Marmara Denizi’ne giderken yaklaşık 200 km yol kat ediyor. Bu yolu kat ederken yirmiyi aşkın sanayi bölgesinin kirliliğini ve 4 milyona yaklaşan Bursa nüfusunun kirliliğine maruz kalıyor. Marmara Denizi’ne dökülürken su olmaktan çıkıp kimyasal atık haline geliyor. Biz böyle kirli bir uyu yıllardır Marmara Denizi’ne gönderiyoruz. Biz bir farkındalık oluşturduk. Basında ciddi şekilde ses getirdik. O dönem bakanlık belli firmalara cezalar kesti. Arıtma tesisleri kapasiteleri kısmen arttırıldı. Bizi duymadılar. Ta ki Marmara Denizi kendisini ifade edene kadar. Üç beş günde bitmesi gereken deniz salyası üç ay sürünce herkes mikrofonu hocalarıma tuttu. Biz yaşam savunucuları, çevreciler, bu sorunu yıllardır her fırsatta dile getiriyoruz. Marmara Denizi’ndeki balıklarda ağır metal birikmesinin başladığını biliyoruz. Bahsettiğimiz hat aynı zamanda tarım havzasından geçiyor. Bu bölgede Türkiye’nin en marka şirketleri süt topluyor. Mısır yetiştiriliyor. O dönem bir haberde sütte ağır metal olduğu tespit edildi. O havzadan çıkan ürünü tüketiyoruz. Bir etken karadan gelen kirli suların Marmara Denizi’ne deşarj edilmesi. İkinci etken iklim değişikliği. Her ikisinin birleşmesi Marmara Denizi’ni bu hale getirdi. Ege ve Akdeniz’i de bu hale getirecek. Karar vericilerin, acil eylem planlarıyla bilim insanlarını dinleyerek adımlar atmalı. Başka Marmara yok! Bu kirlilikten hepimiz yurttaş olarak üzerimize düşeni yaparak kurtulacağız.”

    “Mücadelede bizle birlikte olun”

    Söyleşi sonunda konuşan Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan, Marmara Bölgesi’nde müsilajla ilgili ilk konuşmayı kendisinin yaptığını ve konuşma videosunun 600 binden fazla izlendiğini söyledi. Başkan Sertaslan sözlerine şöyle devam etti: “Başımıza gelen her kötü şey tercihlerimizin yüzünden oluyor. Zengin dediğimiz insanlar, sanayiciler var ya, bizim arkadaşlarımız, akrabalarımız. Yabancı değiller. Bursa’da 12 sanayi bölgesi vardı. 2009 yılında İl Çevre Düzeni çalışmasında 21’e çıktı. Sanayiyi yıktık Marmara’ya, istihdamı yıktık Marmara’ya. Çocuklarımız yüzmeyi havuzda öğreniyor. Tek sorumlusu siyasetçiler değil. Onları da seçenler bizleriz. Elli yıldır, sanayi bölgeleri Nilüfer çayı, Karsak Deresi aracılığıyla arıtmayı çalıştırmasak, çok masraflı deyip, üç kuruş için bu memlekete ihanet edenler bizim insanlarımız. İstanbul’da her gün 4 buçuk milyon metreküp lağım akıyor Marmara’ya. Vicdan sahibi bireyler olarak davranacağız. İmar açarken yedi kat istemeyeceğiz. Orhangazi’de arıtma tesisi için konuşma yapıyorum. Orhangazi’de Karsak Deresi’ne pislik bırakılıyor. Biz uğraşıyoruz. Beni ve Gemlik’te siyaset yapan arkadaşlarımızı ne kadar çok sıkıştırırız sonuca ulaşmak o kadar yakın olur. Biz sahip çıkmazsak, bizim adımıza kimsenin sahip çıkmasını beklemeyin. Yanımızda olun.”

  • Bursa’dan Marmara Denizi’ne zehir akıyor

    Bursa’dan Marmara Denizi’ne zehir akıyor

    Bursa’dan Marmara Denizi’ne dökülen Nilüfer Çayı; tarım, sanayi ve evsel atıklar nedeniyle siyaha boyandı. Kirli suyun çaya aktığı noktalar dronla havadan görüntülendi. Suda canlı yaşamının kalmadığını belirten DOĞADER Yönetim Kurulu Üyesi Murat Demir, “Bu artık bir su değil, kimyasal atık” dedi.

    Uludağ’dan başlayıp, ovadaki birçok dere ve Susurluk Çayı ile birleşerek, Karacabey’den Marmara Denizi’ne dökülen yaklaşık 200 kilometrelik Nilüfer Çayı, kirli atıklar nedeniyle siyaha büründü. Bursa Ovası’nda tarım ve hayvancılık ise olumsuz etkilendi. Kirli su, son dönemde deniz salyasıyla gündeme gelen Marmara Denizi’nin de kirliliğinin artmasına neden oluyor. Sudaki siyahlık ve kirli atıkların çaya boşaltıldığı noktalar dronla havadan görüntülendi. Nilüfer Çayı’nda eskiden insanların yüzmeyi öğrendiğini belirten DOĞADER Yönetim Kurulu Üyesi Murat Demir, “Nilüfer Çayı içinde balığı, kurbağası, kaplumbağası, yılanıyla, su bitkileriyle bir yaşam döngüsüydü, ancak şu an burada yaşam ihtimali sıfır. Çünkü bu artık bir su değil, kimyasal atık” dedi.

    ‘SANAYİCİLER KADAR EVDEKİLER DE SUÇLU’

    DOĞADER Yönetim Kurulu Üyesi Murat Demir, “4 milyona yaklaşan nüfusumuzla, 20’den fazla sanayi bölgemizle biz bütün evsel ve sanayi atığımızı Nilüfer Çayı’na bırakıyoruz. Bunu hem evimizde hem de sanayimizde yapıyoruz. Yani sanayicimiz kadar evdeki teyzemiz de suçlu. Çünkü biz lavabolardan döktüğümüz kızartma yağları, bulaşık yağları, deterjan gibi atıklarla kirletiyoruz. Zaten sanayi başlı başına bir kirlilik unsuru, sanayi demek kirlilik demek. O yüzden de Nilüfer Çayı kirli akıyor, su olmaktan çıkmış kimyasal atık halinde akıyor. Bursa’nın kültürel ve doğal mirasında Nilüfer Çayı’nın yeri var. Evliya Çelebi, Bursa’ya geldiğinde Nilüfer Çayı ve çayı besleyen akar suları gördüğünde ‘Bursa sudan ibarettir’ demiştir. Bursa’daki kültür suyla birlikte var olmuştur. 30-40 yıl öncesine kadar Bursa sanayi kenti olmadan öncesine kadar Nilüfer Çayı’nın etrafında şenlikler yapılırmış. Yaşlı teyzelerimiz denize hiç gitmediklerini yüzmeyi Nilüfer Çayı’nda öğrendiklerini söylerdi. Amcalarımız burada 120 kilo yayın balığı yakaladıklarını söylerlerdi. Nilüfer Çayı içinde balığı, kurbağası, kaplumbağası, yılanıyla, su bitkileriyle bir yaşam döngüsüydü, ancak şu an burada yaşam ihtimali sıfır. Çünkü bu artık bir su değil, kimyasal atık”dedi.

    MARMARA DENİZİ ÖLÜME GİDİYOR

    Arıtma tesislerinin öneminden bahseden Demir, “Sanayici kirli teknoloji kullanmamalı, suyu yerinde arıtmalı. Yani suyu daha az tüketen ve hiç kirletmeyen teknoloji kullanmalı. Yani biraz yatırım yapmalı. Biz bir gün yine Marmara Denizi ne olacak, diyeceğiz. Bu su Marmara Denizi’ne aktığı sürece denizin ekosistemi bozulacaktır. Biz bunu yıllardır söylüyoruz ama ne yazık ki son müsilaj olayına kadar sesimizi kimseye duyuramadık. Bizim duyuramadığımız sesi doğa kendisi duyurdu. Marmara Denizi en sonunda gözümüze soktu ve ben ölüyorum dedi. Bu dereler, bu kirlilik evsel ve sanayi atıklarımız Marmara Denizi’ne kirli bir şekilde gittiği sürece Marmara Denizi ölüme, yok olmaya adım adım hızlı bir şekilde gidiyor demiştik, son yıllarda artık koşar adım gitmeye başladı. Sonucu hep birlikte yaşadık gördük” diye konuştu.

  • Bakan Kurum’dan müsilaj açıklaması

    Bakan Kurum’dan müsilaj açıklaması

    Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Marmara Denizi’nde başlatılan seferberlik kapsamında toplam 2684,5 metreküp müsilajın temizlenerek bertarafa gönderildiğini, gerekli şartları yerine getirmeyen işletmelere de 7 milyon 552 bin TL idari para cezası uygulandığını açıkladı.

    Bakan Kurum, Marmara Denizi’nde kirliliğe yol açan müsilaj (deniz salyası) sorununu çözmek için başlatılan temizlik çalışmasına ilişkin Twitter hesabından açıklamada bulundu. Kurum, Marmara Denizi’nde başlatılan müsilaj temizliği seferberliğini her gün arttırarak devam ettiklerini belirterek, “14 Haziran’da temizlediğimiz 518 metreküp ile birlikte toplamda 2684,5 metreküp müsilajı bertarafa gönderdik. İllerimizde 7 günün sonunda; İstanbul 629,5 metreküp, Kocaeli 155,5 metreküp, Bursa 123,5 metreküp, Tekirdağ 128 metreküp, Balıkesir 333 metreküp, Çanakkale 251 metreküp, Yalova 1064 metreküp müsilajı temizleyerek Marmara Denizi’mizdeki 2 bin 684 ton müsilajı düzenli depolama alanlarına gönderdik” dedi.

    Marmara Denizi ve kıyıları kurtarmak için gerçekleştirilen denetimlerin de hız kesmeden devam ettiğini kaydeden Kurum, “14 Haziran itibarıyla yaptığımız 1438 denetimde, gerekli şartları yerine getirmeyen işletmelere 7 milyon 552 bin TL idari para cezası uyguladık. Marmara Denizi’ni Koruma Eylem Planı’mız kapsamında müsilaj temizliğine hep birlikte devam ediyoruz. Cennet ülkemiz, denizimiz ve deniz canlılarımız için el birliğiyle çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

  • “Marmara Denizi foseptik çukuru haline döndü”

    “Marmara Denizi foseptik çukuru haline döndü”

    Bursa Uludağ’dan doğup Marmara Denizi’ne dökülen Nilüfer Çayı, sanayi ve evsel atıklar nedeniyle siyaha boyandı. Doğayı ve Çevreyi Koruma Başkanı Sedat Güler, Nilüfer Çayı’nda hiçbir canlının yaşamadığını belirterek, “Bursa’daki derelerin çoğunluğu denize dökülürken kirletiliyor. Marmara Denizi, Marmara Bölgesi’nin foseptik çukuru haline döndü” dedi.

    Uludağ’dan doğup, ovadaki birçok dere ve Susurluk Çayı ile birleşerek, Karacabey’den Marmara Denizi’ne dökülen Nilüfer Çayı, evsel, sanayi ve tarım atıkları nedeniyle siyaha boyandı. Havzasında birçok sanayi bölgesinin bulunduğu çayda, kirlilik nedeniyle canlı yaşamı ve bölgedeki tarım ve hayvancılık olumsuz etkilendi. Bölgede yaşayan vatandaşlar ve doğaseverler, yarın kutlanacak olan Dünya Çevre Günü öncesi nehrin kirletilmesine tepki gösterdi.

    DOĞADER Başkanı Sedat Güler, Uludağ’dan çıkıp, 200 kilometreden fazla yol kat ederek Marmara Denizi’ne dökülen Nilüfer Çayı’ndaki tehlikeyi yıllar önce gördüklerini söyledi. Bursa’da, doğa savunucularıyla birçok kitlesel eylem yaptıklarını belirten Güler, hazırladıkları raporları o dönemin yöneticilerin verdiklerine ifade etti. Güler, şöyle konuştu:

    “Nilüfer Çayı’ndan şu anda akan su Uludağ’dan gelen su değil. Bu su, yol boyunca sanayi atıklarının kimyasalları ile kirletilen gider haline dönüştü. Nilüfer Çayı bunun en başlıca örneği. İçerisinde hiçbir canlı yaşamıyor. Köylüler, kullanmak için ellerini suya sokunca yara oluyor. Bu kimyasal su denize gitmeden müsilajı artıran etken haline geldi. Nilüfer Çayı bunun bariz bir örneği. Bursa’daki derelerin çoğunluğu denize dökülürken kirletiliyor. Marmara Denizi, Marmara Bölgesi’nin foseptik çukuru haline döndü. Sorunun çözümü, yerinde bertaraf etmek. Eski arıtma tesislerini modernize etmek. Bu yapılamıyorsa eskiyen tesisleri kapatmak gerekiyor. Bunlar gerçekleşirse, Marmara Denizi, ekolojik sistem içerisinde yıllar sonra eski haline gelebilir.”

    ‘BU SUDA HİÇBİR CANLI YAŞAMIYOR’

    Karacabey Boğazı’nda bulunan kırsal Hayırlı Mahallesi’nde yaşayan Orhan Durmaz ise, “Bursa’nın bütün evsel, sanayi ve kimyasal atıkları bu suyun içinde. Bu suda yaşam sıfır, hiçbir canlı yaşamıyor. Nilüfer Çayı, Çapraz Çayı’yla birleşerek Karacabey Longoz Ormanları’na oradan da Marmara Denizi’ne dökülüyor. Bu pislik Marmara Denizi’ne gidiyor ve deniz salyası olarak dönüyor” dedi.

    ‘KATRAN GİBİ MARMARA DENİZİ’NE AKIYOR’

    Bölge mahallelerde tarım ve hayvancılığın temel geçim kaynağı olduğunu söyleyen Hayırlar Mahallesi muhtar azası İsmail Aydemir ise, “Biz bu dereyle arazimizi suluyorduk ancak şu an arazi sulama işi bitti. Bu suyun bu kadar kirli olmasının nedeni, çiftliklerdeki pisliklerin arıtılmadan buraya salınmasıdır. Bu da direkt Marmara Denizi’ne giden kirli bir su. Bunun 30 metre ilerisinde bir içme suyu kuyumuz var, suyu 80 metre aşağıdan alıyoruz. Bu akarsuyun kirliliğinden dolayı bizim içme suyumuzun kokusu ve tadı da değişti. Bu kirlilik insanlara da zarar veriyor artık” diye konuştu.

    Nilüfer Çayı’nda canlı yaşamın bittiğini öne süren Aydemir, kirli suyun Marmara Denizi’ndeki canlı yaşamı da olumsuz yönde etkileyeceğini söyledi. Aydemir, “Bölgedeki akarsuların kirliliği Marmara Denizi’nde toplanıyor. Nilüfer Çayı, Uludağ’ın kar suyuydu, en temiz suyumuz oydu. Biz oradan içme suyu alırdık. Şimdi bırakın içme suyunu, elinizde yara varsa suya elinizi soktuktan sonra yara kapanmıyor, mikrop kapıyor. Bursa sanayisinin bütün atıklarının verildiği bir akarsu, katran gibi Marmara Denizi’ne akıyor, suda bir canlı bile yaşamıyor, suyun vasfı bitti” diye konuştu.

  • Marmara’yı istila eden görüntü uydudan da görüldü

    Marmara’yı istila eden görüntü uydudan da görüldü

    Marmara Denizi’nin büyük bir bölümünde son 3 aydır etkili olan deniz salyası olarak bilinen müsilaj tabakasının uydu görüntüsü tehlikenin büyüklüğünü gözler önüne serdi.

    Balık ve su samuru ölümlerine ve yol açıp tekne sahiplerini motor çalıştıramaz hale getiren salyaların özellikle Bursa kıyılarında Gemlik ve Mudanya ilçelerinde yoğunlukta olması dikkat çekti.

    Marmara Denizi’nde aylardır etkili olan deniz salyası uydudan da görünür hale geldi. Uydu fotoğrafında salyanın Marmara Denizi’nin büyük bir bölümünde etkili olduğu ve Mudanya açıklarında ise halka oluşturduğu görüldü.

    İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Barış Önol’ün yayınladığı 4 Mayıs tarihli uydu fotoğrafında deniz salyası tabakasının Marmara’da ulaştığı boyutu ortaya koydu. Fotoğrafta denizin bir çok noktasında sarı şekilde görülen müsilaj, Mudanya açıklarında halka oluşturduğu, Gemlik Körfezi kıyılarında da yoğunlaştığı görülüyor.


    Bursa’nın Mudanya ilçesindeki sahilleri ve yat limanını kaplayan deniz salyası temizlenmeyi bekliyor.  Marmara Denizi’nde şubat aylarında görülmeye başlanan ve yaklaşık 3 aydır etkili olan deniz salyası mağduru olan ilçe sakinleri tabakanın biran önce temizlenmesini umut ediyor.

  • Batmakta olan tekneyle birlikte kurtarıldılar

    Batmakta olan tekneyle birlikte kurtarıldılar

    Marmara Denizi’nde motordan kaynaklı su alan teknede mahsur kalan 2 kişi nefes kesen operasyonla Sahil Güvenlik Güney Marmara Grup Komutanlığı ekipleri tarafından kurtarıldı.

    İstanbul limanına kayıtlı Görgülü isimli tekne ile Gemlik sahiline tur atan M.B. (54) ile E.K. (56) motorlarının arıza yapmasından dolayı sürüklenmeye başladı. Tekneyi tamir etmek isteyen arkadaşlar, başaramayınca küçük botla biri ayrılarak yardım getirmeye gitti. Ancak sahile olan uzaklığı kestiremeyen 2 kafadar, kısa süre sonra 158 Alo Sahil Güvenlik ekiplerine ihbarda bulundu. Gelen ihbar üzerine harekete geçen Sahil Güvenlik Güney Marmara Komutanlığı’na bağlı ekiplerde ilk olarak tekneden ayrılan kişiye ulaştı.

    Bot ile denizin ortasında kalan kişiyi Sahil Güvenlik botuna alan ekipler, daha sonra teknenin yanına hareket etti. Teknenin yanına varan ekipler, ilk olarak botun su alan kısmını onardı. Daha sonra tekne yedeklenerek en yakın liman olan Armutlu balıkçı barınağına çekildi. 2 arkadaş, teknelerini batmaktan kendilerini ise ölümden kurtaran ekiplere teşekkür etti.

  • Balıkçıların kabusu “balon balığı” Bursa’da yakalandı

    Balıkçıların kabusu “balon balığı” Bursa’da yakalandı

    İstilacı türler arasında yer alan balon balığının Türkiye sularındaki artışı devam ediyor. Ege ve Akdeniz’in ardından Marmara denizinde de kendini gösteren balon balığı hem ekosisteme hem de balıkçılık sektörüne zarar veriyor.

    Bursa’nın Gemlik ilçesinden denize açılan amatör balıkçıların oltalarına daha önce Marmara denizinde karşılaşmadıkları bir tür balık takıldı. Balıkçılar yaptıkları inceleme sonucu yakaladıkları balığın balon balığı olduğunu öğrendi. Oldukça güçlü bir zehre sahip olan balon balıkları yiyen kişileri ölüme kadar götürebiliyor. Güçlü bir çene yapılarına sahip balıklar ayrıca jilet gibi keskin dişlere sahip Marmara denizinde de görülen tehlikeli balon balığı konusunda özellikle amatör balıkçıların dikkatli olması uyarısı yapıldı.

    Gemlik ilçesinde teknesiyle amatör balıkçılara tur düzenlenen Serkan Emre’nin teknesinde balık tutan balıkçıların oltasına balon balığı takıldı. Marmara denizinde ilk defa zehirli balon balığı gören balıkçılar büyük şaşkınlık yaşadı.

    Uzun yıllardır tekneyle balık yakalamaya çıktığı ve turlar düzenlediğini ifade eden Serkan Emre, “Biz teknemizle Gemlik körfezinden tur düzenleyip amatör balıkçıları taşıyoruz. Geçtiğimiz gün düzenlediğimiz turda daha önce Ege Ve Akdeniz de çıktığını duyduğumuz balon balığını tekneme binen müşterilerden biri yakaladı. Biz büyük şaşkınlık yaşadık bu balığı daha önce Marmara denizinde görmemiştik. Artık balon balıkları Marmara denizinde görülmeye başladı. Çok zehirli bir balık yendiğinde ölümcül sonuçlara yol açabiliyor” dedi.

  • Denizin ortasında tişörtünü sallayarak kurtuldu

    Denizin ortasında tişörtünü sallayarak kurtuldu

    Kano’dan düşerek Marmara denizinden mahsur kalan kişi, tişörtünü sallayarak yardım beklediği sırada İDO’nun deniz otobüsü kaptanı tarafından farkedilerek kurtarıldı.

    https://youtu.be/0UVuNKULVF4

    İDO’nun Güzelyalı- Büyükçekmece seferini yapmakta olan deniz otobüsü, akşam saatlerinde Bozburun’un 1 mil batısında denize düşerek turuncu renkli kanosuna sarılmış vaziyette bulunan ve elindeki tişörtünü sallayarak yardım isteyen bir kişiyi kurtardı.

    Kaptanın tişört sallayan kişiyi farketmesi üzerine durum Sahil Güvenlik Komutanlığı’na bildirildi. Gemi personeli hava ve deniz koşulları nedeniyle en güvenli olan sancak baş güverteye yönlendirilirken, gemideki yolculara kurtarma çalışması yapılacağı anons edildi. Yapılan operasyonla yardım bekleyen kişi gemiye alındı. Bilinci açık olan kazazede battaniye verildi. Yardıma koşan yolcuların verdiği kuru kıyafetler kazazedeye giydirilerek daha fazla ısı kaybının önüne geçilmeye çalışıldı. Gemi kaptanı, deniz koşulları sebebiyle sahil güvenlik teknesinin talebi ile Armutlu Tatil Köyü iskelesine yanaşarak kazazedeyi, sahil güvenlik botuna teslim etti. Bu sırada sahil güvenlik ekibinin çağrısıyla iskeleye gelen 112 acil ekibi de kazazedeye müdahale etti.

  • İstanbul 4.2’lik depremle sarsıldı

    İstanbul 4.2’lik depremle sarsıldı

    Marmara Denizi’nde merkes üssü Marmaraereğlisi açıkları olan 4,2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Sarsıntı başta İstanbul olmak üzere çevre il ve ilçelerde de hissedildi.

    AFAD saat 16.38’deki depremin merkez üssünü Tekirdağ’ın Marmaraereğlisi olarak açıkladı. İlçenin 18 kilometre açığındaki depremin derinliği ise 6,83 kilometre olarak kaydedildi.

    Deprem başta İstanbul olmak üzere Marmara Bölgesi’nde de hissedildi.

     

  • Marmara Denizi ekosistemine gırgır tehlikesi

    Marmara Denizi ekosistemine gırgır tehlikesi

    Marmara Denizi’nde yaşayan balıklara, nadir mercanlara ev sahipliği yapan Neandros adası ve çevresi gırgır avcılığı nedeniyle tehlike altında.

    Çevreciler, İstanbul’un ekosistemi için çok önemli yeri olan halk arasında “Tavşan Adası” olarak bilinen Neandros Adası ile çevresinin her türlü avcılığa kapatılmasını istedi.

    Neandros 90 metre uzunluğuyla Prens adalarının en küçüğü ve Akdeniz’in nadir siyah mercanları ve kırmızı gorgonlarına ev sahipliği yapıyor. Pek çok balık türü de Adalar ve çevresinde yaşıyor ve bu alanda yumurtluyor. Gırgırla yapılan avcılık nedeniyle denizde yaşayan mercanlar ve balık yuvaları yok oluyor. Adalar çevresinde 60 metre olan deniz derinliğine karşı gırgır ağları 100 metrenin üzerindeki uzunluklarıyla burada yaşayan mercanları koparıyor, balık yuvalarını dağıtıyor.

    Adalar Denizle Yaşam ve Spor Kulübü Derneği Başkanı (ADYSK) Volkan Narcı, Adalar ve çevresi ile Neandros Adası’nda bir koruma rezerv alanı kurulması için çalışıyor. Bu rezerv alanı için yoğun çabalar sarf eden dernek ve Adalılar ekosistemin gelecek nesillere aktarılması için yardım bekliyor.

    BASKIYI REZERV ALANLAR KALDIRAMIYOR

    Volkan Narcı, “Marmara Denizi’nde bir resif ve rezerv alanına ihtiyacımız var yani korunan alanlara ihtiyacımız var ki gelecek nesillere ekosistem devam edebilsin. Bizim talebimizde İstanbul’da özellikle Marmara Denizi’nde balığın en önemli yatak yapmış olduğu yer arkamızdaki Neandros Adası’nın 1 mil çapında balıkçılığa kapalı, kendi yönetim planı olan bir alan yaratılmasını istiyoruz. 500 metre kuzey ve güneyinde avcılık yasak. Ağırlıklı olarak Marmara Denizi’nde gırgır ve endüstriyel dediğimiz bir avcılık var. Aslında endüstriyel dediğimiz kendi balığını avlayan ve işleyendir. Ama gırgır avcılığı yapılıyor. Bu bölge özellikle balığın, maddi anlamda balık kaynaklarının burada olmasından dolayı baskı yaşanıyor. Bu baskıyı buradaki rezerv alanlar kaldıramıyor. Yoğun avcılık nedeniyle bu alan sürekli zarar görüyor” dedi.

    DENİZ DERİNLİĞİ 60, METRE GIRGIR AĞLARI 100

    Narcı, Marmara Denizi’nin Neandros çevresindeki derinliğini 60 metre olduğunu, boyu 100 metreyi geçen gırgır ağlarının da bu alan deniz tabanına ciddi zarar verdiğine dikkat çekerek, “Avlanma şekilleri ve derinlikle alakalı bir durum. Buranın maksimum derinliği, özellikle avlanılan derinlik 60 metre. Ama avcılık ağlarının genelde 100-110 metre bulan boyları var. Avladığınız alanın üzerinde bir alan kapladığınızdan dolayı zemindeki bütün balık yuvaları, balığın gelecekteki nesli, mercanlar dahil olmak üzere bütün resifler, kayaları bu ağlarla kaplanıp zarar görüyor. Bu da bir sonraki kuşakta olan balığın üremesine engel oluyor. Bu sadece balıkçılık kısmı. Aynı zamanda Akdeniz endemiği olan sadece dünyada Akdeniz’de olan mercan türleri burada. Onlara bağlı olan dünyada koruma altında olan bir çok tür de Neandros balıkçı adasının etrafında yaşam buluyorlar” diye konuştu.

    “MERCANLAR DÜNYADAKİ YAĞMUR ORMANLARI NEYSE, DENİZ ALTININ DA YAĞMUR ORMANLARI DA BUNLAR”

    Volkan Narcı, Sivriada’da bulunan mercanlar ile ilgili olarak, şunları söyledi:

    “Sivriada’da son kalan mercanlardan parçalar alarak Neandros Adası’na getirerek, burada tek tek 30 metre derinlikte ektik. Şimdiye kadar 300 adet mercan ektik, yüzde 60’a yakın da bir başarı elde etmiş olduk. Amacımız buradaki hayalet ağlar yerlerinden temizlendiler, mercanlar ekilmiş oldu, alanın çevresinde göç kuşları ve karasal bir sürü etkisi var. bunların tamamının içerisinde usulsüz, kaça yapılan ya da yüksek avcılık yapılan ki 1979’dan beri Marmara’da trol avlanması yasak ama büyük avcılık yapıldığı için bütün bu alanlar tahrip oluyor, buradaki mercanlar kırılıyor. Siz belki bir anda kırıyorsunuz ama belki 70-80 yıllık bir hayvanı yok etmiş oluyorsunuz. Onun tekrardan oluşması bu kadar bir süreye geliyor. Hızlandırma zamanımız olmadığı için de ekosistemin son derece zarar göreceği bir sürece girmiş oluyoruz. Kırmızı mercanlar dediğimiz, siyah mercanlar zaten avlanması ve yakalanması yasak, sarı mercanlar, çalı mercanı dediğimiz 24 tür var. Bizler İstanbul Üniversitesi ile çalışıyoruz, Nur Eda Topçu danışmanlığı üzerinde projeler üretiliyor. Bu mercanlar dünyadaki yağmur ormanları neyse, deniz altının da yağmur ormanları da bunlar. Bunlar oluşmadığı zaman ve olmadıkları zaman su altında ekosistem oluşmuyor. Yani bir binanın temeli diyebiliriz. Ve Akdeniz endemiği olması, özellikle Akdeniz ülkelerinde yaşıyor, 90-100 metre derinlikte bir alanda yaşam buluyorlar. Ama burada Marmara’nın mucizesi, bize vermiş olduğu büyük nimetlerden, 20 metrelerde bu türler burada yaşamaya başlamışlar. Bu adada bir şekilde var olmuşlar. Bu adanın etrafında ekosistemi canlı bir şekilde, doğal bir şekilde, resif ve rezerv alanı yaratarak, hem balıkçılık açısından, hem biyo çeşitlilik, hem deniz, hem habitat açısında, aynı zamanda karasal olarak kuşlar, buraya özgü kuşlarında yer yapabileceği kara parçası haline gelmiş. Bizim de derdimiz bütün bu bölgelerin hepsinde zaten avcılık yapılıyor. Marmara Denizi’nde yapılmayacak yerlerde de avcılık yapılıyor. Ama bir bölgeyi Nuh’un gemisi gibi korumamız gerekiyor. Amacımızda bizim bu gelecek vadeden, bizden sonraki kuşaklarda bir popülasyon, bir deniz yaşamı bırakabilmek için bu adanın korunması gerekiyor diyoruz.”

    “BU TARTIŞILACAK BİR KONU DEĞİL, BİZİM ACİLEN BURALARDA DENİZ KORUMA ALANLARI YARATMAMIZ GEREKİYOR”

    Volkan Narcı, şöyle devam etti:

    “Bir sürü vakıf, bir sürü üniversite, bir sürü bilimsel raporla bunu açıkça ifade ediyor. Adaların önündeki avcılık yasağını.Avcılık temelli ya da balıkların bu bölgede üremesi için değil. Ama bu alanda zaten avcılık yapılmıyor. Adaların ön tarafı ana kara ile ilgili olan kısımda zaten bir düz zemin var. ama esas hassas sistem, Yassı ve Sivriada’dan başlayarak Neandros’un etrafından Tuzla’ya kadar yani Kadıköy’den başlayıp Yassı-Sivri, İstanbul il sınırı, arkadan çizgi çizerek Adaların arkasını koruma altına alarak Tuzla Yelkenkaya’ya kadar bir alanda koruma alanı yaratmak. Buna iki taraf karşı çıkıyor. Küçük balıkçılık veya büyük balıkçılık olarak ama bu balık burada ürediği zaman zaten yine bu balıkçılarımız yakalayacak. Yani zararı olan bir durum değil. Biz sadece önümüzdeki 10 yıl sonrasında balık yemeye devam etmek istiyorsak burada koruma alanları yaratmamız gerekiyor el birliği ile. Çünkü tüm konuşmalara bakarsanız; artık sistem kendini taşımıyor, yeterli balık bulunmuyor, balıkçı reisleri de para kazanamıyor artık. Çünkü balık üremiyor, balıklar küçülüyor, küçüldükçe kısırlaşıyor. Bu tartışılacak bir konu değil. Bizim acilen buralarda deniz koruma alanları yaratmamız gerekiyor. Bunu dünyada her yer yapıyor. Şu anda Bakanlığımızın zaten almış olduğu özellikle Akdeniz kısmında bazı koruma alanları var ve bunun geri dönüşümü çok kısa sürede, 1 yıl içerisinde verilerle, bilimsel olarak raporlarla zaten kanıtlanmış durumda. Buradaki konu da bu. Marmara’da, İstanbul’da bir deniz koruma alanına ihtiyacımız var ve buna çok acil ihtiyacımız var. Çünkü burada doğal mercan resifleri var, buranın bütün kayalıkları temizlenmiş durumda. Tüm gönüllüler burada çalışıyorlar, hiç kimsenin buradan bir beklentisi yok. Burada ortaklarıyla beraber yürütülebilecek bir deniz koruma alanına ihtiyacımız var.”

    “KARŞIYIZ BİZ DE AVLANMAYA”

    Adalar’da yaşayanlar da avlanmadan rahatsız. Büyükada’da yaşayan İbrahim Uslu, “Ekosisteme zarar veriyor, duyuyoruz biz de. Yapılmaması gerekiyor, karşıyız biz de avlanmaya” dedi. Hilmi Toraman ise, “Aslında eski belediye başkanımız Mustafa Farsakoğlu zamanında yasak vardı burada. Ada etrafında buradan Kartal’a kadar, ada etrafına gırgırların girmesi yasaktı. O zaman çok güzel bir durum olmuştu Adalar’da. Hatta o sene güzel çinekop olmuştu. Ama ondan sonra bu yasak delindi ve şu anda sıkıntılıyız. Şimdi değil ama 1.5-2 sene sonra gelin etrafına gırgırlar yine ağ atacak. O atılan ağlarda bu mercanlara yapışıyor, kesip atıyor ekosistemi, düzeni bozuyor” diye konuştu.