Etiket: mehmet ceyhan

  • Ne zamana kadar maske takmaya devam edilecek?

    Ne zamana kadar maske takmaya devam edilecek?

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Nüfusun yüzde 60’ı aşılanmadan hiç kimse maskesini çıkarıp, mesafeye dikkat etmeden dolaşamayacak. Toplumsal korunma sağlanıncaya kadar bu önlemler devam edecektir” dedi.

    Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, henüz koronavirüs geçirerek ortaya çıkacak bağışıklığın ne kadar devam ettiğinin bilinmediğini, hastalık geçirerek toplum bağışıklığı oluşması ve bu yolla salgının bitmesinin şimdiye kadar görülmüş bir durum olmadığını belirtti. Prof. Dr. Ceyhan, hiçbir hastalığın şimdiye kadar toplumda bağışıklık geliştirerek sonuçlanmadığını söyleyerek, “Genellikle ya virüsün mutasyonu ya da etkin bir aşı bulundu. Yoksa insanların hasta olmasını bekleyip, ‘sürü’ ya da ‘toplumsal bağışıklık’ denilen durumun oluşması ilk olarak insancıl değildir. Her gün 80 kişi civarında kişi hayatını kaybediyor. Bu kaybedilen kişiler bizlerin yakınları olabilir. Dolayısıyla hiçbir ülke dikkat ederseniz, ‘ben toplumsal bağışıklık stratejisi uyguluyorum, bu yolla salgını kontrol edeceğim’ demiyor, diyemez zaten. Kaldı ki, bu durumun garantisi de yoktur” diye konuştu.

    ‘BU HASTALIK FARKLI BULAŞIYOR’

    Prof. Dr. Ceyhan, gerçekten antikor gelişmesinin bağışıklık kazanıldığını göstermediğini kaydederek, “Antikoru pozitif insanlar da hastalığı geçirebiliyor. Bu, antikorun miktarına, fonksiyonuna göre değişir. Hastalığı geçirerek, bağışık hale gelmek hiç kimsenin isteyeceği ya da hedefleyeceği bir şey değildir. İnsanlar maalesef bu hastalığı grip ile karıştırıyor. Gripte gerçekten her hastalanan belli oranda kişiye bulaştırır. Ancak koronavirüste durumun böyle olmadığını anlattık. Bu hastalık farklı bulaşıyor. Örneğin 100 tane virüs almış kişinin 40 tanesi hiç bulaştırmıyor. 40 tanesi 1-2 kişiye bulaştırıyor. 20 tanesi de süper bulaştırıcı olup, birdenbire yüzlerce kişiye bulaştırabiliyor. Dolayısıyla siz bu bağışık hale gelen insanların ‘ne kadarı bulaşıcı özelliği olmayan kişi’, ‘ne kadarı süper bulaştırıcı’ bilemezsiniz. Bu tedbirleri sürekli almak durumundasınız” dedi.

    ‘BUNLAR OLACAK ŞEY DEĞİL’

    Prof. Dr. Ceyhan, grip gibi insanlar bu hastalığı geçirdikçe bulaşıcılığının azalacağı görüşünün doğru olmadığına vurgu yaparak, “Bir hastalığın toplumsal bağışıklıkla bitmesi için kaç kişinin bağışık hale gelmesi hesabı oldukça basittir. Hesap yapıldığında ortalama 0,7 gibi bir değer çıkar. Bu da toplumun en az yüzde 70’i bağışık hale gelirse salgın durur anlamına gelir. ‘Toplumun yüzde 40’ı bağışıklık kazanırsa salgın durur’ şeklinde açıklamalar doğru değil, bunlar olacak bir şey değil. Dolayısıyla şu an en iyi hesapla bulaşıcılık kat sayısını 2 aldığınızda yani ‘1 kişi 2 kişiye bulaştırır’ diye kabul ettiğinizde toplumun en az yüzde 50’sinin bağışık hale gelmesi gerekir” dedi.

    ‘YÜZDE 60 AŞILANMADAN MASKE ÇIKMAYACAK’

    Prof. Dr. Ceyhan, gelecek yılın başlarında bir ya da birkaç aşının piyasaya çıkabileceğine işaret ederek, “Aşının etkisi bireysel ve toplumsal korunmadır. Bireysel korunmada mesela yüzde 90 etkili bir aşı çıktı, yüzde 90 sizi koruyor. O aşı aile hekimlerine verildi, gittiniz aşılandınız, o aşı sizi o oranda korur. Ama nüfusun yüzde 60’ı aşılanmadan hiç kimse maskesini çıkarıp, mesafeye dikkat etmeden dolaşamayacak. Görüyorum ki, insanların birçoğu yanlış anlamış; aşıyı yaptırıp, artık ne maskeye ihtiyacı olacağını ne de mesafeye ihtiyacı olacağını düşünüyor. Bu yanlıştır. Toplumsal korunma sağlanıncaya kadar bu önlemler devam edecektir. Peki, toplumsal korunma için mesela yüzde 60 oranında kişinin bağışık hale gelmesi lazım yüzde 90 etkili bir aşıysa, yüzde 66’sını aşılamanız lazım. Bunun iki doz olduğunu düşünürseniz, ortalama 130-140 milyon civarında aşının elde olması lazım. Türkiye’ye bu kadar miktarda aşının gelmesi de birkaç seneyi bulur” diye konuştu.

  • Dikkat çeken aspirin uyarısı: Ölüme yol açabilir

    Dikkat çeken aspirin uyarısı: Ölüme yol açabilir

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, koronavirüs tanısı konmayan kişilerin kan sulandırıcı olarak aspirin kullanmasının ölüme yol açabileceğini söyledi.

    Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, koronavirüste aspirin kullanımının riski ile ilgili bir veri olmadığını; ancak farklı bir durum olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Ceyhan, “Uzun süreli aspirin alan kişilerde grip geçirirse bir hastalığın riskinin arttığını biliyoruz; ‘reye sendromu’ ismi verilen bir hastalık. Maalesef belli bir dönemine geldikten sonra yüzde yüz öldüren, hiçbir tedavisi olmayan bir hastalık. Bu hep çocuklarda göründü diye zannediliyordu; ama son yıllarda yetişkinlerde de giderek artan yayınlar oldu. Artık biliyoruz ki yetişkinlerde de görünüyor. Uzun süreli aspirin alan belli hastalık grupları var, onlara mutlaka grip aşısı yapılması gerektiğini söylüyoruz ve risk grubundalar onlar” dedi.

    ‘ASPİRİN ŞU DÖNEMDE SAKINCALI’

    Grip esnasında alınan aspirinin hastalığın riskini arttırdığını belirten Prof. Dr. Ceyhan, “Grip geçiren biri aspirin alırsa bu hastalığın riski 35 kat artıyor; karaciğer yetmezliği, beyinde şişmeyle giden çok ağır bir tablo ve henüz bir tedavisi yok. Ölüm oranı aşağı yukarı yüzde yüz. Covid-19 tanısı konmuşsa kişinin aspirin almasında çok önemli bir sakınca yok. Ancak, koruyucu olarak insanlara aspirin vermek ya da bir kişinin sadece ateşi oldu, zaten tek belirtisi olduğu için test yaptıramıyor ‘ben koronavirüsüm’ diye insanlar kan sulandırıcı olarak aspirin kullanıyor. Şu an grip sezonu da başladı, grip de olabilir, ayırt etmek mümkün değil. O zaman ciddi bir risk çıkıyor ortaya. Bir kişi şu dönemde koruyucu olarak ya da ‘ateşi çıktı’ diye aspirin alırsa bu bahsettiğim hastalığa davetiye çıkarıyor. Dolayısıyla test yapılıp koronavirüs tanısı konulmadıkça bir kişinin kan sulandırıcı olarak aspirin kullanması şu dönemde sakıncalı” ifadelerini kullandı.

    ‘RASTGELE ASPİRİN KULLANIYORLAR’

    Prof. Dr. Ceyhan, ‘reye sendromu’ riskinden dolayı uzun süredir aspirini hastalarda kullanmadıklarını kaydederek, “Uzun süreden beri ateş düşürücü olarak aspirini bu bahsettiğim risk nedeniyle çok kullanmıyoruz. Çocuklarda kan sulandırıcı olarak koronavirüs tanısı konsa bile aspirin kullanmıyor, diğer kan sulandırıcıları kullanıyoruz. Benim yakınımda olan insanlar bile sanki koronavirüsten koruyacakmış düşüncesiyle rastgele aspirin kullanıyorlar, oldukça riskli bir durum bu. Hiçbir şey olmadan birçok insan sanki koronavirüsten koruyacakmış düşüncesiyle düşük dozda bebek aspirini kullanıyor, bu yanlış bu dönemde” diye konuştu.

  • “Çok acil kademeli mesaiye geçilmeli”

    “Çok acil kademeli mesaiye geçilmeli”

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, koronavirüs vakalarının yoğun olduğu İstanbul’da toplu taşıma araçlarındaki yoğunluğa dikkat çekti.

    Ceyhan, Amerika ve Avrupa ülkelerinde yapılan çalışmalarda virüsün bulaş ortamlarının ilk başında aile içi, ikinci sırada iş yerleri, üçüncü sırada toplu taşıma araçlarının geldiğini söyledi. Ancak bunun Türkiye için geçerli olmasının mümkün olmadığını belirten Prof. Dr. Ceyhan, “Çünkü Türkiye’de toplu taşıma araçları bu ülkelerden daha kalabalık. Özellikle İstanbul’da yollar çok uzun sürüyor. Toplu taşıma aracı ne kadar kalabalıksa, o insanların içinde ne kadar çok tedbirlere uymayan, maskesini düzgün takmayan varsa ve temas süresi ne kadar uzunsa risk o kadar artıyor. Bunların hepsini bir araya koyduğunuzda özellikle İstanbul ve diğer büyük illerde aynı etkenler söz konusu maalesef” dedi.

    ”ÇOK ACİL, HİÇ BEKLEMEDEN KADEMELİ MESAİ”

    Prof. Dr. Ceyhan, bu konu hakkında yapılması gerekenlere ilişkin, “İstanbul’u düşünün, trafiğe koyduğunuz ekstra her araç, trafikte ekstra sıkışıklığa yol açacaktır. Bu da insanların 1 saatte gideceği yere 1,5-2 saatte gideceği anlamına gelir. Bu, temas süresini uzattığı için riski artırır. Bunun yerine etkinliği gösterilmiş tek çözüm mesailerin kademelendirilmesi ve esnek mesai. Bunu parça parça yaparsanız, yani kamuda yapıp özel sektörde uygulamazsanız ya da tersini yaparsanız bunun etkinliği az oluyor. Ama İstanbul öyle bir duruma gelmiş ki çok acil, hiç beklemeden bu kademeli mesaiye geçilmesi lazım” diye konuştu.

    ”ESNEK ÇALIŞMA, ONLINE ÇALIŞMA”

    Bu tedbirlerin tüm illerde alınması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Ceyhan, “Kalabalıkların oluştuğu bütün şehirlerde aynı anda başlatılması lazım; çünkü biz maalesef lokal tedbirler alarak salgını kontrol altına alma dönemini geçirdik. Alınacak bütün önlemler Türkiye’nin her yerine uygulanmalıdır. Esnek çalışmaya, online çalışmaya adapte olmalıyız. ‘Öyle olunca da şöyle işler aksıyor’ diye bahane geliştirmemeliyiz. Bu bir zorunluluk. Toplu taşımada insanları yan yana sıkıştırarak bir araya getirmenin bulaş riskini artıracağı kesin. Türkiye’de toplu taşıma araçları bence iş yerlerinden daha büyük risk taşıyor” dedi.

    ”EN BÜYÜK FAKTÖR SÜPER BULAŞTIRICILAR”

    Prof. Dr. Ceyhan, bunun dışında süper bulaştırıcılara dikkat çekerek, “Bu hastalıkta biz ‘süper bulaştırıcı’ diye bir tanımla karşılaştık. Bu vakaların katlanarak artmasına neden olan en büyük faktör süper bulaştırıcılar. Hastalananların büyük kısmı hiç bulaştırmıyor hastalığı, bir kısmı 1-2 kişiye bulaştırıyor bir kısmı da yüzlerce kişiye bulaştırabiliyor. Bunu önlememizin en etkili yolu toplanmalara sayı sınırlaması koymak. O düğüne, kısıtladığınız sayıda insanı alsaydınız orada 35 yerine 5 kişi hastalanırdı. Süper bulaştırıcıları bulmanın yolu hasta bulduğunuz kişi kimden aldı, birçok insan aynı yerden aldıysa o bulaştıranı orada bulup izole etmemiz gerekir” ifadesini kullandı.

  • Uzmanlardan yağmurlu havada maske uyarısı

    Uzmanlardan yağmurlu havada maske uyarısı

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Yağmurdan dolayı maske ıslanmış ise özelliğini kaybeder. Maskeler belli mikroskobik delikler içeren yapılardır. Maske ıslanırsa bu mikroskobik delikler büyüyor, bazı yerlerde iplikçikler birbirine yapışıyor. Oradan damlacıkların girmesi kolaylaşıyor” dedi.

    Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, tıbbi maskeleri kullanırken çeşitli nedenlerle ıslanırsa etkisini yitirdiğini belirtti. Prof. Dr. Ceyhan, tıbbi maskelerin ıslanması durumunda kurutup tekrar kullanmanın söz konusu olmadığını, yeni bir maske kullanılması gerektiğini söyledi. Nefes alıp verirken de maskenin nemlendiğini ifade eden Prof. Dr. Ceyhan, “Maskeler dışarıdan yağmur ya da nem gibi nedenle ıslanırsa, maske özelliğini yitirir. Ancak kumaş maskelerde bu durum yaşanırsa, tekrar kurutulup kullanılabilir. Ancak cerrahi maskeleri kullanmamak gerekir” diye konuştu.

    ‘MASKEYİ ISLATMAMAYA ÇALIŞMAK LAZIM’

    Prof. Dr. Ceyhan, “Yağmurdan dolayı maske ıslanmış ise, maske özelliğini kaybeder. Maskeler belli mikroskobik delikler içeren yapılardır. Maske ıslanırsa bu mikroskobik delikler büyüyor, bazı yerlerde iplikçikler birbirine yapışıyor. Oradan damlacıkların girmesi kolaylaşıyor. Zaten bu maskeler virüsün geçirgenliğini azaltacak, girmesini önleyecek yapıda değiller. Çünkü virüsler bu deliklerden çok daha küçüktür. Ancak virüs tek başına ağızdan çıkmayıp, damlacık şeklinde çıktığı için o damlacığı tutabilecek kadar küçük. O zaman o özelliğini de yitiriyor. Dolayısıyla maskeyi ıslatmamaya çalışmak lazım. Nem maskenin gözeneklerini büyütüyor. Bazı iplikçikler birbirine yapışıyor. Bu sayede maskede bulunan deliklerin büyüklükleri artıyor. Maske süzme özelliğini kaybediyor” ifadelerini kullandı.

    ‘MASKENİN KULLANMA SÜRESİ 4 SAAT’

    Standart cerrahi maskelerin maksimum kullanma süresinin 4 saat olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ceyhan, “Kişi eğer maskeyi ıslatmadan uygun bir şekilde saklayabilirse, örneğin el değmeyecek bir yere ya da plastik bir torba içine koyarsa, 4 saat daha kullanabilir. Bir gün sabah taktığınız maske ıslanmadığı sürece kişiyi akşama kadar idare edebilir; ancak ertesi güne bu maskeleri kullanmamak lazım. Bez maskeleri de yıkayıp daha sonra kurutup bu şekilde kullanabilirsiniz. Ayrıca biz doktorların kullandığı N-95 maskeler var. Biz o maskeleri akşamları ultraviyole ışınına tutarak, 5 gün kadar kullanabiliyoruz. Ancak vatandaşların böyle bir imkanı olmadığı için uzun süre kullanamazlar. Halkın normalde kullandığı maskelerin 1 günlük olduğunu unutmamak lazım” ifadelerini kullandı.

  • “Hastalığa yakalananlarda yaş ortalaması düşüyor”

    “Hastalığa yakalananlarda yaş ortalaması düşüyor”

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, pandeminin başından bu yana 15 yaş ve altı 12 çocuğun hayatını kaybettiğini belirterek, “Hastalanan grupta ağır ya da hafif, gençler ve çocuklar daha fazla bulunmaya başladı. Virüs bu yaş grubunda pozitif; ancak ağır seyretme olasılığı, yaşlılar ya da kronik hastalığı olanlar kadar yüksek değil” dedi.

    Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, koronavirüs salgınında hasta yaş ortalamasının düştüğünü söyledi. Pandeminin başından bu yana Covid-19 nedeniyle 15 yaş ve altında 12 çocuğun hayatını kaybettiğini belirten Prof. Dr. Ceyhan, 65 yaş ve üstü ile kronik hastalığı olanlar, hayatını kaybedenler ya da hastalığı ağır seyredenlerde durumun çok değişmediğini söyledi.

    Prof. Dr. Ceyhan, “İlk yapılan çalışmalarda çocukların hastalığa az yakalandığı ve daha az bulaştırıyor sonuçları sokağa çıkma yasakları ve iş yerlerinin kapalı olma zamanındaydı ve o yanıltıyordu. Çocuklar özellikle o dönemde dışarı çıkmadığı için zaten virüsle karşılaşma olasılığı çok düşüktü. Ancak birçok ülkede özellikle okul öncesi ve kreşlerin açıldığı dönemden sonra yapılan çalışmalar gösterdi ki; bu düşünce tamamen yanlış; çocuklar da hastalanıyorlar. Tabii ki yetişkinlerden daha hafif seyrediyor, ölüm oranları daha düşük; ama bulaştırma açısından en az yetişkinler kadar bulaştırıcılar” diye konuştu.

    ‘CİDDİ KOMPLİKASYON ORANI BİNDE 1’

    Prof. Dr. Ceyhan, adolesan yaş grubunun (10-19 yaş arası) yetişkinlerden daha bulaştırıcı olduğunu kaydetti. Özellikle adolesan yaş grubunun davranış ve hareketlerinin kontrolünün zorluğuna dikkat çeken Ceyhan, “O yüzden ilk zamanki düşünceler tamamen değişmiş durumdadır. Çocuklar eğer bu virüsü alırlarsa, belki oran olarak düşük olacak; ama ciddi sayıda çocuğun riskli olarak bu hastalığı ağır geçirebileceğini artık biliyoruz. Şöyle düşünün; diyelim Türkiye’de 1 milyon çocuk hastalandı. Ciddi bir komplikasyon binde 1 nadir görülüyor. Ama bu bize bin tane çocuğun o ağır komplikasyona yakalanacağını gösterir. Dolayısıyla artık çocuklara birkaç ay öncesine göre daha farklı gözle bakıyoruz. Bu hastalık riski yönünden eskiye göre daha riskli olduğunu düşünüyoruz. Şimdi de yaşlı hastalar daha ağır seyrediyor, ölüm oranı daha yüksek. Bu durumda bir değişiklik olmadı. Ama hastalanan grupta ağır ya da hafif, gençler ve çocuklar daha fazla bulunmaya başladı. Virüs bu yaş grubunda pozitif; ancak ağır seyretme olasılığı, yaşlılar ya da kronik hastalığı olanlar kadar yüksek değil” ifadelerini kullandı.

    ‘UZUN DÖNEMDE NASIL BİR ETKİ BIRAKIYOR BİLMİYORUZ’

    Prof. Dr. Ceyhan, gençlerde ve çocuklarda hastalığın bilinen çoklu sistem inflamatuar sendromuna yol açabileceğini ifade ederek, “Çoklu sistem inflamatuar sendromu, çok nadir görülen görüldüğü zaman ciddi oranda ölüme yol açan ve ağır seyreden bir hastalıktır. Hastalığın yoğunluğunun arttığı dönemlerde daha çok ortaya çıkıyor. Bazı iddialarda da bulundu; çocuklarda birkaç ay sonra bazı kalp ve ciğer bulgularının olduğu ifade edildi. Ancak henüz teyit edilmedi. Dolayısıyla bu çocukların izlenmesi lazım ve aynı durum yetişkinler için de geçerli. Uzun dönemde bunlarda nasıl bir etki bırakıyor, bilmiyoruz. Ancak viral enfeksiyonlar genellikle üstüne bir bakteri enfeksiyonu eklenmezse, herhangi bir sekel (bir hastalıktan kalan doku bozukluğu) genellikle bırakmıyor, tamamen iyileşiyor. Ama bu hastalık özelinde bunu söyleyebilmek için bu hastaları izlemek lazım” değerlendirmesinde bulundu.

    ‘BULAŞTIRMA ORANI ARTTI’

    Yayılım oranı ile ilgili ilk başta sokağa çıkma yasakları varken oranın düşük çıktığını ifade eden Prof. Dr. Ceyhan, “Bulaştırma kat sayısı 1’in altında çıkıyordu, genel toplumda 2 ya da 3 iken. Amerika’da bir çalışma yapıldı; bir yaz kampında yayılım oranı 4’ün üzerinde çıktı. O yüzden genel anlamda yetişkinlerden farklı olmadığını söyleyebiliriz” dedi.

  • “Mutasyon gerçekleşmezse kışı salgınla geçiririz”

    “Mutasyon gerçekleşmezse kışı salgınla geçiririz”

    Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, 20’nci yüzyılın başından itibaren olan salgınların 2 yıldan önce mutasyonla bittiğini söyledi. Ceyhan, “Bu virüs çok sık mutasyona uğruyor; ama henüz virüsün davranışını değiştirecek mutasyon olmadı. Her an olabilir, bekliyoruz. Böyle bir şey gerçekleşmezse sonbaharı ve kışı da yine salgınla uğraşarak geçireceğiz gibi görünüyor” dedi.

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı araştırmaya göre, koronavirüsü belirtisiz geçirenlerin oranının 10 binde 26 olarak tespit edildiğini söyledi. Prof. Dr. Ceyhan, bunun Türkiye nüfusuna oranlanması halinde yaklaşık 215 bin kişinin hastalığı belirtisiz geçirdiğinin görüleceğine dikkat çekti. Ceyhan, “Şu anda Türkiye’nin sorunu bu, özellikle kendileri belirtisiz ya da az belirtili olduğu için farkına varılmayan ancak ortalıkta dolaşan insanlar” dedi.

    Prof. Dr. Ceyhan, ikinci artış döneminin yaşandığını belirterek, “Bu sadece bizim başımızda değil bütün dünyada ülkeler sayıları belli bir seviyeye indirdikten sonra dirençle karşılaştı. Kimisi 200’ler, 300’ler civarında; biz 1000’ler civarında ve aylarca bu böyle devam etti. Tabi bu bir ikinci artışın sinyaliydi. Çünkü normalleşme döneminde bir yerde takıldığınızda ek tedbirler almadığınız zaman maalesef böyle oluyor, aynı seviye gidemiyor. Çünkü bir süre sonra halk tedbirlerden bıkmaya başlıyor, uyum oranları azalıyor ve vakalar artıyor” diye konuştu.

    ‘HENÜZ MUTASYON OLMADI’

    Salgının sona ermesi için toplumsal bağışıklığın sağlanması yönünde beklentilerinin olmadığını, bu vaka sayılarıyla toplumsal bağışıklığın ancak 11 yılda gelişeceğini belirten Prof. Dr. Ceyhan, şunları söyledi:

    “Salgının bitmesi için ikinci olasılık aşı. Aşıya da baktığımız zaman bireysel koruyuculuğu sağlayacak bir aşı önümüzdeki sene çıkabilir. Belki birkaç aşı çıkabilir; ancak salgını durduracak olan bütün dünyanın aşılanması. Bu birkaç seneden önce çok mümkün gibi görünmüyor. O kadar aşının üretilmesi, depolanması, ulaştırılması, uygulanması ancak o kadar zamanda olur. Geri sadece mutasyon ihtimali kalıyor ki bunların içinde en büyük olasılık mutasyon. Çünkü 20’nci yüzyılın başından itibaren olan salgınlara baktığımızda genellikle bir mutasyonla 2 yıldan önce bitmişler. O yüzden her gün takip ediyoruz, bu virüs çok sık mutasyona uğruyor; ama henüz virüsün davranışını değiştirecek mutasyon olmadı. Her an olabilir, bekliyoruz. Böyle bir şey gerçekleşmezse evet, bu sonbaharı ve kışı da yine salgınla uğraşarak geçireceğiz gibi görünüyor.”

    ‘BEKLENTİM, VİRÜSÜN BULAŞTIRICILIĞININ AZALMASI’

    Prof. Dr. Ceyhan, ABD’de 1 ay arayla 2 kez Covid-19 hastalığına yakalanan gencin ikinci hastalığı daha ağır geçirmesini ve genci enfekte eden virüslerin genetik dizilimlerinin farklı çıkmasını değerlendirdi. Arizona Üniversitesi’nin de 1 ay önce benzer çalışma yayımladığını ve daha ağır hastalığa neden olan mutasyon gözlendiğini bildirdiğini hatırlatan Ceyhan, “Ortaya bir klinik sonuç çıkmadı. Şimdi 25 milyonu geçmiş vaka sayısında böyle 1-2 vaka olması çok önem arz etmiyor. Bir istatistiki genelleme yapmak mümkün değil, bunları bekleyip görmek lazım. Ama benim beklentim bu şekilde daha öldürücü bir virüse dönmesinden çok, hastalığın klinik seyri ne olursa olsun bulaştırıcılığının azalması; çünkü esas salgını bitirecek şey o” dedi.

    ‘EN ETKİN ÖNLEM, MESAİLERİN KADEMELENDİRİLMESİ’

    Vaka artışlarının sürmesi halinde alınması gereken tedbirlere yönelik önerilerde bulunan Ceyhan, “Bir defa sokağa çıkma yasakları, iş yeri kapatmaları, artık devlet tarafından da halk tarafından da uygulaması zor tedbirler; ama bunlara gerek kalmadan arada yapılabilecek şeyler var. Bunlardan birincisi ki bence en önemlisi mesailerin kademelendirilmesi, esnek çalışma kamuda sağlandı; ama aynı anda çok sayıda kişinin aynı zaman diliminde işte olması için mecburen kalabalık toplu taşıma araçlarına binmeleri lazım. Bu da kalabalığı artırıyor. Halbuki mesaileri kademelendirirseniz, insanlar bir grup 08.30’da gider, bir grup 09.00’da, bir grup 09.30’da, dönüşleri de farklı saatlerde olduğu için bu kalabalıkları önlersiniz” diye konuştu.

  • Anne sütlerine antikor geçiyor

    Anne sütlerine antikor geçiyor

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Covid-19 geçirmiş ve antikor geliştirmiş kadınlar eğer çocuk doğururlarsa anne sütlerine o antikor geçiyor. Dolayısıyla anne sütü Covid-19 geçirmese bile bir bebek için diğer hastalıklardan koruyan antikorlar gibi birçok koruyucu özellik içerir” dedi.

    Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Hollandalı bilim insanlarının anne sütünde koronavirüsü engelleyebilecek miktarda antikor bulunduğu açıklanan çalışmasında, Covid-19 geçirmiş annelerin doğan bebeklerine bakıldığını söyledi. Bu doğrultuda anne sütünde antikorun incelendiğini belirten Ceyhan, “Covid-19 geçirmiş ve antikor geliştirmiş kadınlar eğer çocuk doğururlarsa anne sütlerine de o antikor geçiyor. Bu zaten genel bir olaydır; anne sütünün özelliğidir. Anne, anne sütü yoluyla bebeğine verir. Dolayısıyla anne sütü Covid-19 geçirmese bile bir bebek için diğer hastalıklardan koruyan antikorlar gibi birçok koruyucu özellik içerir” diye konuştu.

    ‘ANTİKOR ÇALIŞMASI YENİ ÇALIŞMA’

    Prof. Dr. Ceyhan, Covid-19 geçirmiş annenin kanında ona karşı antikor varsa bebeğine onları da geçirdiğini kaydederek, “Bu bebeği bir süre korur. Bu süre hastalıktan hastalığa değişir. Genellikle bu 4 ay ile 12 ay arasında sürebilir. Bazı hastalıklarda daha kısa, bazı hastalıklara karşı daha uzun olmak üzere devam eder. Bebekte kızamık, suçiçeği, hepatit gibi birçok hastalığın ilk 6 ayda çok daha nadir görülmesinin nedeni de budur. Anne sütündeki antikor çalışması yeni bir çalışmadır; ancak annenin Covid-19 geçirmiş olması şartıyla. Yani Covid-19 geçirmemiş bir annenin sütüyle bebeğine Covid-19’a karşı koruyucu antikor geçirmesi söz konusu da değildir” dedi.

    ‘VİRÜSE KARŞI ETKİLİ OLABİLECEĞİNİN ALAKASI YOK’

    Anne sütünün tam anlamıyla etkili aşısı bulunmayan virüse karşı etkili olabileceğinin mümkün olmadığını vurgulayan Ceyhan, “Buradaki antikor direkt anneden geliyor. Hâlbuki biz aşıda direkt kişinin vücuduna zararsız bir şekilde onun mikrobunun bir antijenini verip, kendinin antikor yapmasını arzuluyoruz. Burada öyle bir durum söz konusu değil. Belki şöyle diyebiliriz; plazma tedavisinde hastalığı geçirmiş olanların antikor içeren kanının sağlıklı kişilere verilmesine benzer bir durum bu. Anne Covid-19 geçirmemişse zaten böyle bir durum söz konusu değil” diye konuştu.

    ‘SALGINI ÖNLEYECEK ÖZELLİĞİ YOK’

    Prof. Dr. Ceyhan, özellikle risk grubundaki kişiler için anne sütünün salgında koruyucu olabileceğine ilişkin açıklamayla ilgili ise şunları söyledi:

    “Bence yanlış bir düşünce. Çünkü bu durumun olabilmesi için annelerin yarısından çoğunun Covid-19 geçirmiş olması lazım. Hâlbuki oranlar çok alt seviyede. Kanında antikor bulunduran anne oranı örneğin; bizde genel toplumu düşünürseniz yüzde 1 ile 2 civarındadır. En yüksek yerde yüzde 7 civarında bulunuyor. Dolayısıyla bir salgını önleyecek özelliği yok. Ayrıca bu bir süre bebeği korur. Diyelim ki çocuğu 6 ay korudu, 6’ncı aydan sonra koruyucu özelliği kalmayacaktır. Onun için anne karnından da geçen antikorlar var. Diyelim ki anne Covid-19 geçirdi, sadece anne sütüyle değil çocuğu rahminde taşırken de zaten bebeğe antikor veriyor. Bir süre sonra o da azalıyor. Anne sütü aldığı sürece oradan da antikor alıyor. Anne sütünden aldığı antikor, anne karnındayken geçirilen enfeksiyonun oluşturduğu antikor kadar yüksek düzeyde olmuyor. Özellikle 3-4 günlükteki anne sütü, son derece kıymetlidir. Genel anlamda koruyuculuk içeren birçok bağışıklık maddesi barındırıyor.”

  • Bilim Kurulu Üyesinden ‘doğru maske kullanımı’ uyarısı

    Bilim Kurulu Üyesinden ‘doğru maske kullanımı’ uyarısı

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, gözenekleri büyük maskelerin koruyuculuğunun düşük olduğunu söyledi. Ceyhan, “Maskeyi taktınız, çok rahat nefes alıp, veriyorsanız maskenin çok işlevi yoktur. Siz bütün gücünüzle üflediğinizde maskenin şişmesi lazım. Eğer şişmiyorsa maske işe yaramıyordur” dedi.

    Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, yaz aylarında maske kullanımında dikkat edilmesi gerekenleri anlattı. Ceyhan, kullanılan koyu renkli maskelerin giysilerde olduğu gibi güneş ışınlarını daha çok tutarak, terlemeye yol açabileceğini söyledi. Ceyhan, koronavirüse karşı koruyuculuk göz önüne alındığında maskenin renginin önemli olmadığına vurgu yaparak, “Maskedeki dokunun gözenekleri büyükse o zaman bulaştırıcılığı daha fazla yani koruyuculuğu düşük. Eğer gözenekleri küçükse daha iyi korur. Beyaz renkte klasik cerrahi maskelerin daha uygun olduğunu bilmemiz lazım. Gerek kağıt gerek kumaş maskeler ıslandığı zaman özelliğini kaybeder. Aşırı sıcaklarda terlediğinizde maskenin özelliğini de yitirdiğini düşünmeniz lazım” diye konuştu.

    ‘RAHAT NEFES ALIYORSANIZ MASKENİN İŞLEVİ YOKTUR’

    Bambudan yapılan maskelerin daha az terletebileceğini belirten Prof. Dr. Ceyhan, “Bambu rahat nefes alıp vermek için değil bambu daha az terletir, sadece öyle bir avantaj olabilir. Rahat nefes alıp vermek dokunun içindeki deliklerin yani gözeneklerin büyüklüğü ile ilgili. Maskeyi taktınız, çok rahat nefes alıp veriyorsanız maskenin çok işlevi yoktur; siz bütün gücünüzle üflediğinizde maskenin şişmesi lazım. Eğer şişmiyorsa maske işe yaramıyordur. Ama rahatlık, terlememek açısından tabi ki bambu ve pamuk maskeler daha rahat kullanılıyor” dedi.

    ‘ISLANAN MASKE ÖZELLİĞİNİ KAYBEDER’

    Prof. Dr. Ceyhan, aşırı sıcaklara karşı maskeyi buzdolabı veya derin dondurucuda muhafaza ederek, kullanmayı kesinlikle önermediğini belirterek, şunları söyledi:

    “Buzdolabına koyduğunuzda ne kadar süre sizi serin tutabilir, en fazla 1-1,5 dakika tutar sonra tekrar normal sıcaklığa döner. Ben bunun çok geçerli bir yol olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Buzdolabının içi nemli bir ortam, nemli ortama maskeyi bırakmak riske atmak olur. 1-2 dakikalık serinlik için maskenin özelliğini riske atmak çok kabul edilebilir gibi değil. Islatıp takmak zaten yanlış, ıslandığında maskenin özelliği mutlaka azalıyor. Hatta kumaş maskeler için ‘Islandı, o maske hiçbir işe yaramaz’ diyorum. Onu uygun bir yere koyun, eve gidince yıkayıp kurutun, kuruduktan sonra kullanın. Islanan hem kağıt hem de kumaş maske özelliğini kaybeder.”

    ‘KORONAVİRÜS HALA ÇOK TEHLİKELİ’

    Virüsün etkisinin azaldığı yönünde yanlış algı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ceyhan, “Biz Türkiye’de böyle görmüyoruz. Oldukça yüksek oranda ağır hastamız var. Bu ölüm oranlarının azalmasının tek nedeni var; artık herkes daha hazırlıklı. O yüzden daha çok test yapıyorlar. Siz 1000 kişi tarar, 300 hasta bulursanız ve bunun 10’u ölüyorsa siz çok fazla taradığınızda örneğin; 10 bin kişi test yapıp, bunun içinde 500 tane vaka bulduğunuzda bunun belki 50’si, 30’u ölüyor ama payda büyüdüğü için oran düşük çıkıyor. Yoksa şu anda dünyada koronavirüsten ölüm sayıları açısından bir azalma yok, dünyanın genelinde böyle. ‘Daha hafif seyrediyor, korkulacak bir şey yok’ düşüncesi maalesef insanların tedbirleri gevşetmesine neden oluyor. Koronavirüs halen son derece tehlikeli, öldürücü ve yayılma hızı oldukça yüksek. Bulaştırıcılık kat sayısı 2 ile 3 arasında. Halen her koronavirüs enfeksiyonu geçiren kişi ortalama 2-3 kişiye bulaştırıyor. Yani bir vaka yeterince önlem alınmadığı takdirde 3 hafta sonra karşınıza 70-80 vaka olarak çıkabiliyor” diye konuştu.

  • “Bayramın etkisini önümüzdeki birkaç ay göreceğiz”

    “Bayramın etkisini önümüzdeki birkaç ay göreceğiz”

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Kurban Bayramı’nın etkisini bu ay ve önümüzdeki birkaç ay içinde görebiliriz. Sahillerdeki kalabalıklaşmalarda genellikle genç insanlar var. Bunların çoğu virüsü aldığında belirti göstermediği için biz bunlara tanı koyamıyoruz. O yüzden Kurban Bayramı’ndaki görüntülerin etkileri devam edecektir” dedi.

    Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ceyhan, bazı illerde taziye ziyareti nedeniyle artan koronavirüs vakalarına ilişkin DHA’ya açıklama yaptı. Prof. Dr. Ceyhan, genel anlamda kalabalıklaşmaları engellemek gerektiğine vurgu yaptı. Ceyhan, “Bu kalabalıklaşmalar ne kadar çok sayıda insanın bir araya gelmesiyle olursa o kadar tehlikeli. 10 kişilik bir topluma virüs taşıyan biri girerse 2-3 kişiye bulaştırır; ama binlerce insanın olduğu kalabalığa girerse orada birkaç yüz kişiye bulaştırır. Bunlara mutlaka sayı sınırlaması koyulması gerekir. Örneğin; ‘arkadaş-akraba toplantılarına 10 kişi’ dersiniz, ‘bir taziye evlerine aynı anda 15 kişi girebilir’ dersiniz, ‘bir asker uğurlama törenine en fazla 20 kişi katılabilir’ dersiniz. Bu sınırlamaları koymak size birden bire patlama şeklinde bir yerden çok sayıda vaka çıkmasını engeller. Şu dönemde gerek sahillerdeki kalabalıklar gerek bu kutlamalar bunlar hep tehlikeli. Sizin orada koronavirüs vakası olduğunu bilmenize gerek yok. Orada mutlaka bir pozitif vaka varmış gibi düşünerek davranmanız lazım. Şu anda Türkiye’de yaklaşık 200 bin civarında bu şekilde tanısı konmamış; ama virüs bulaştıran kişi olduğunu tahmin ediyoruz. Bunlardan biri ya da birkaçı o grupta olabilir” diye konuştu.

    ‘BAYRAMIN ETKİSİNİ ÖNÜMÜZDEKİ BİRKAÇ AY GÖRECEĞİZ’

    Bayram tatilinin vaka sayılarına nasıl yansıyacağını değerlendiren Prof. Dr. Ceyhan, “İnsanların zannettiği gibi ‘bir kalabalıklaşma oluyor, kuluçka süresi yani 1-2 hafta sonra vakalar patlıyor’ şeklinde olmuyor genellikle. Genellikle bu, aylara yayılıyor. Örneğin; Kurban Bayramı’nın etkisini bu ay ve önümüzdeki birkaç ay içinde görebiliriz. Sahillerdeki kalabalıklaşmalarda genellikle genç insanlar var. Bunları çoğu virüsü aldığında belirti göstermediği için biz bunlara tanı koyamıyoruz. O insan gidiyor, ikinci defa sağlıklı insan grubuna bulaştırıyor, yine görmüyoruz. 3’üncü, 4’üncü, 5’inci ve 6’ncı derken bir bakıyorsunuz riskli grupta birilerine bulaştırmaya başlamış. Biz mesela 2 ay sonra Kurban Bayramı’nda başlayan bir bulaşın etkisini görüyoruz. O yüzden bundan sonra Kurban Bayramı’ndaki görüntülerin etkileri devam edecektir, diye düşünüyorum” dedi.

    ‘ARTIŞ DÖNEMİ BEKLİYORUZ’

    Yaz aylarında pandeminin biteceği öngörüsünün yanlış olduğunu belirten Ceyhan, “Arkada 100 yıllık bir tecrübe var. Hiçbir pandemi yaz gelince bitmemiş. Bunların hepsi yıkıcı etkiyi yaz aylarında yapmış. Kış aylarında artış göstermesinin en büyük nedeni özellikle kapalı ortamlarda kalabalıklaşmaların artması. Burada okullar ve iş yerlerinin devreye girmesi büyük rol oynuyor. Bunların devreye girmesiyle bir artış dönemi bekliyoruz. Bu ikinci büyük bir dalga şeklinde olur mu, bunu pek sanmıyorum” diye konuştu.

    ‘SAÇ DÖKÜLMESİ KORONAVİRÜSLE İLİŞKİLİ OLABİLİR’

    ABD’li oyuncu Alyssa Milano’nun koronavirüs nedeniyle saçlarının dökülmesini de değerlendiren Prof. Dr. Ceyhan, şunları kaydetti:

    “Gündemde olduğu için her gün yeni yeni belirtiler yayımlanıyor. Bunlara dikkatli yaklaşmak lazım. İstatistiksel anlamı olması lazım. Birkaç gün önce de bir hıçkırık yayımlandı. Bunların birçoğu koronavirüsle ilintili. Şöyle ilintili; koronavirüs bağışıklık sisteminin anormal çalışmasına yol açıyor. Saç dökülmesinin önemli nedenlerinden biri de immünolojik nedenlerdir. Eğer saç hücrelerine de antikor gelişirse bu şekilde belirtiler de ortaya çıkabilir, aynen böbreklerde, karaciğerde, deride, birçok organda fonksiyon bozuklukları çıktığı gibi. Bu da koronavirüs ile ilişkili olabilir. Ama bu bir koronavirüs belirtisi midir, onu mutlaka istatistik testler ile değerlendirmek lazım. 1 vakalık, 2 vakalık belirtileri biraz gözlemlemek lazım.”

  • “Maske takanların oranı yüzde 5 civarındaydı”

    “Maske takanların oranı yüzde 5 civarındaydı”

    Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Bodrum’da yaptığı tatilde gördüğü manzarayı değerlendirdi. Ceyhan, “Bir kez çıktığımda sakindi ortalık ama bayrama doğru çok kalabalıklaştı. Benim gördüğüm, mesafeye uyum hiç yoktu, maske takmak da yüzde 5’ler civarındaydı. Hatta o kadar kanıksanmıştı ki tabloya kimsenin itiraz ettiği falan da yoktu. Böyle olduğunu görünce ben bir daha dışarıya çıkmadım” dedi.

    Prof. Dr. Ceyhan, Muğla’nın Bodrum ilçesinde tatilini geçirirken tanıklık ettiklerini anlattı. Bayramdan iki hafta önce Bodrum’a gittiğini belirten Ceyhan, sadece bir kez dışarıya çıktığını söyledi. Prof. Dr. Ceyhan, “Hemen hemen hiç çıkmadım. Bir kez çıktığımda sakindi ortalık ama bayrama doğru çok kalabalıklaştı. Benim gördüğüm, mesafeye uyum hiç yoktu, maske takmak da yüzde 5’ler civarındaydı. Hatta o kadar kanıksanmıştı ki tabloya kimsenin itiraz ettiği falan da yoktu. Böyle olduğunu görünce ben bir daha çıkmadım dışarıya, zaten bayramın ortasında döndüm” dedi.

    ‘BU ÇOK TEHLİKELİ’

    Prof. Dr. Ceyhan, kalabalıklaşmalarda uyum yetersizliğinin arttığını belirterek, “Bu çok tehlikeli. Mutlaka bunun sonuçları ortaya çıkıyor. Şimdi basından izlediğim kadarıyla o bayramdaki kalabalıklaşmalar yok. Tabi bunu ortaya çıkaran bir çok faktör var. Bunların bir kısmı önlenebilirdi. Bunlardan bir tanesi sahillerde insanlar çok üst üste denize girdi. Örneğin ben daha önce de söylemiştim; halka açık yerler çok dar. Oteller, özel plajlar, siteler sahilleri kapatmış. Dolayısıyla milyonlarca insana denize girebilecekleri çok dar şeritler kalıyor. Orada kalabalıklaşmaları önleyemezsiniz. Özel plajlar, sitelerin sahil kenarlarındaki tesislerine izin verilmeyebilir. Halka daha çok denize girebilecekleri alan sağlanabilir” diye konuştu.

    ‘OTELLERDE ÖNLEMLER İYİ’

    Otellerde önlemlerin daha iyi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Ceyhan, “Büyük otellerin ciddi önlem aldıklarını basından izledim. Şimdi bir de yurt dışından insanlar gelemeye başladı. Bunlar da riski arttıracak. Biz de genelde ‘her şey dahil’ sistem olduğu için gelen turistler çok dışarıya çıkmıyor. Ancak otel personeli aracılığı ile onlara virüs bulaşıp oradan dışarıya yayılırsa bunlar da vaka sayılarını arttırıcı etkide bulunabilir” ifadesini kullandı.

    ‘EV İÇİ BULAŞLAR ARTIK ÇOK ÖNEM KAZANMAYA BAŞLADI’

    “İnsanların şunu bilmesi lazım; bu işin iki ucu var. Bir devlet tarafı bir de halk tarafı var. Devlet sıkı tedbirler alarak vaka sayısını binler civarına indirdi fakat ondan sonra bir noktaya geldik zorlanmaya başladık” diyen Prof. Dr. Ceyhan, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Burada 2 tane olay var; biri halkın uyumu. Yani halkın uyumunun daha da artması lazım ki hastalık kontrol edilebilsin. İkincisi de belirtisiz kişiler. Bunları yakalayamadığımız sürece bunlar bulaştırmaya devam ediyor. Bunların bulaştırmasını önlemek için daha çok belirtisiz kişiye biz tanı koymalıyız. Öbür türlü ne oluyor, biz bunları tespit edemedikçe herkesi şüpheli, belirtisiz taşıyıcı olarak kabul etmek durumundayız. Herkese karşı mesafeli ve maskeli olmalıyız. Öbür türlü kime ne zaman bulaşacağı belli olmaz. ‘Ben hiçbir yere çıkmadım, neden koronavirüs bulaştı’ diyen çok sayıda insan var. Bakıyorsunuz ailesinden biri bulaştırmış. Bu da en sık görülen bulaş şekli. Ev içi bulaşlar artık çok önem kazanmaya başladı. Tatil yörelerinde özellikle insanların maske takmasının zor olduğunun farkındayım. Ama bir kalabalığa giriyorsanız, biri ile 1,5 metreden yakın temas edecekseniz onun dışında da sizi koruyacak hiçbir önlem yok.”