Etiket: “Meslek

  • 57 yıldır mesleğini severek yapıyor

    57 yıldır mesleğini severek yapıyor

    Manisa’nın Sarıgöl ilçesinde 57 yıldır tenekecilik mesleğini icra eden 71 yaşındaki Süleyman Camkıran, ilerlemiş yaşına rağmen azminden bir şey kaybetmeden çalışmaya devam ediyor. Geçmiş yıllarda Sarıgöl’de yılın ahisi de seçilen Camkıran, gücü yettiğinde mesleğini devam ettireceğini söyledi.

    Yıllara adeta meydan okuyan tenekeci ustası Süleyman Camkıran, eski günleri yad ederek, “Eskiden bizim meslek revaçtaydı. Kova, su taşı, teneke leğen, teneke soba, ibrik, el yıkama leğenleri, çiçekleri sulamak için süzgeç gibi çeşitli işler yapardım. Ancak plastik maddeler çıkınca bizim işler sekteye uğradı. Yılmadan çalıştım direndim. Şimdi ise kömür sobalarına kova, bacalara tenekeden borular yapıyorum. Kalorifer baca boruları, kova, lehimlik teneke işleri, sırt tulumbalarının tamiratı ve lokantaların yemek kokularını dışarıya atması için tenekeden baca, evlerin çatılarına teneke oluk yapmaktayım. Ben hiç yılmadım. Ben zamana uymaya başladım. En büyük sorun artık bizim tenekecilik mesleğine ilgi yok ve çırak dahi vermiyorlar.” dedi.

    Sarıgöl’de 2 kez yılın ahisi seçildi

    Sarıgöl ilçesinde 2018 ve 2021 yıllarında yılın ahisi de seçilen Camkıran, Sarıgöl Esnaf ve Sanatkarlar Odası tarafından 2 kez yılın Ahisi seçilmesinden büyük bir onur duyduğunu ifade ederek, “Bugün 71 yaşına girdim ve ilçede iki kez yılın ahisi unvanı verildi. Belgelerimi çerçeveletip dükkanıma astım. Benim için çok büyük bir gurur kaynağı. 57 yıldan beridir bu mesleğimi yapıyorum ve gücüm yettiğince de mesleği Sarıgöl’de yaşatmaya devam edeceğim.” diye konuştu.

  • Başladığı hobisi mesleği haline geldi

    Başladığı hobisi mesleği haline geldi

    Pandemi dönemlerinin başında evde canı sıkılan 66 yaşındaki Adnan Tiryaki, zaman geçirmek için ahşap torna yapmaya başladı. O dönemlerde sadece hobi olarak yaptığı ahşap işini mesleği haline getiren Tiryaki, yaşları büyük olan ve çürümeye başlayan ağaçları kesip onları birer sanat eserine çeviriyor. Ağaçlardan yaptığı avize, tabak, çanak ve masa gibi ürünler yoğun ilgi görürken, büyük uğraşla yapılan ürünler olmasından ötürü değerli hale geliyor.

    Pandemi döneminde başladığı işi devam ettirdiğini belirten Adnan Tiryaki, “3 sene önce pandemide canım çok sıkılınca bu mesleğe başladım. Bir makine buldum toparladım ve kurdum, hobi olarak başladım. Gençlere, istikbale tavsiye ediyorum. Benden geçti artık bu iş. Gençler gelsin öğrensin. Bir işi severek yaparsan zorluğu yoktur. Herkes yapabilir. Bütün mesleklerde aynıdır. Bu bir aşktır, sevdadır. Burada tabak, çanak ağırlıklı avize yapıyorum Artık ağaç neyi verirse yapıyorum. Ağaçtan ne çıkarabiliyorsam odun değil ağaçtan ne çıkarabilirsem. Odun sobayı yakmak içindir. Soba yakmalık odunları aldım burada bir şeye benzettim. Kâse yaptım ufak kül tablası yaptım, sobadan kurtarmak için” diye konuştu.

    “Bu masayı alıp kullanan kendine değil torunun torununa kadar bırakabilir”

    Yaptıkları masaların çok uzun zaman sağlam kaldığını söyleyen Tiryaki, “Genç ağaç kesilmez. Bir ağaç kolay meydana gelmiyor. Ağaç oksijen deposudur. Maalesef biz kesiyoruz ormanları yok ediyoruz. Kesme zamanı gelen ağaçları tespit ediyoruz kesip alıyor, işliyor ve kalıcı hale getiriyoruz. Bu masayı alıp kullanan kendine değil torunun torununa bırakabilir. Epoksi bir kimyasaldır. Çok güçlü bir yapıştırıcıdır. Çürümeyi önleyici ve kalıcıdır. Epoksi sanayide kaçınılmaz bir hale geldi. Mobilyacılıkta inşaat da, gemi yapımında, tekne yapımında hepsinde kullanılıyor. Maalesef gençlerden gelen bir iki gün geldi gitti. Halk eğitimdeki bu işi yapan arkadaşımın kursundan birkaç kişi çıktı. Bu işi yapan o kadar var. Her şeyi öğrenmek için sabır gerekir. Merdivenin birinci, ikinci basamağına çıkmadan üçe ve dörde çıkamazsın” ifadelerini kullandı.

    “En azından on kişiden bir kişi çıkarsa bile kardır”

    Bu işin geri dönüşüm için yapıldığını ifade eden Tiryaki, “Fiyatlar için maliyetimiz ve artı yüzde otuz alıyorum. Masanın fiyatı 14-15 bin lira oluyor. Bu ağacı ormana gidiyoruz kesiyoruz, alıyoruz, fırınlıyoruz, buharlaştırıyoruz, işliyoruz. İşlemesi nerden baksan yedi sekiz saat sürüyor. Çok al benili olursa yüzde kırka çıkarıyoruz. Biz sattığımızda çevirebilelim bu işi yeter. Burada her şey geri dönüşüm için yapılıyor. Benim mesleğim esasında gemicilikti. 16 yıl yaptım. Dünyayı dolaşmak varken burada kapanmak zorunda kaldım. Şimdi hayatımın parçası bunlar. Bana göre yeni bir hayat başladı. Gençlere tavsiyem bu işe en azından hobi olarak başlasınlar. Devlet imkanlar sağlıyor. Halk eğitim kurslar açıyor. En azından on kişiden bir kişi çıkarsa bile kardır. Hiçbir ağaç yakmak için değildir mutlaka kalıcı olarak kullanılabileceği bir yer vardır” şeklinde konuştu.

  • Geleceğin meslekleri

    Geleceğin meslekleri

    AB Proje Yönetimi Okulu Kurucusu Gökhan Turgut Ünal, geleceğin meslekleri hakkında değerlendirmelerde bulundu. Yapay zekanın hemen her sektörde dönüşüme yol açtığını vurgulayan Ünal, insan kaynaklar ve kariyer stratejilerinin bu dönüşüme uyarlanması gerektiğini ifade etti.

    Yapay zeka ile bağlantılı yeni mesleklerin ortaya çıkmaya başladığına işaret eden Gökhan Turgut Ünal, “Yapay zeka iş dünyasına hakim olmaya başladı. Gençlerin bunu dikkate alarak kariyer planları yapması lazım” dedi.

    “Gençler meslek seçiminde zorlanıyor”

    Ünal, şöyle devam etti: “Türkiye’deki gençlerin başka ülkelere göç etmesinin temelinde kariyer kaygısı bulunuyor. Özellikle Avrupa ülkelerindeki nitelikli eğitim ve iş imkanları gençlerin ilgisini çekiyor. Bunda yapay zekanın da etkisi var. İş dünyasındaki hakimiyetini arttıran yapay zeka, Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde yaygın olarak kullanılmaya başlandı.”

    “Yapay zeka ile birlikte bazı meslekler yok olmaya yüz tuttu. Bu sebeple gençler meslek seçiminde zorlanıyor” diyen Gökhan Turgut Ünal, şu bilgileri paylaştı: “Teknoloji ve dijital dünya ile bağlantılı mesleklerde gelecekte ciddi bir istihdam açığı olacağı öngörülüyor. Bu sebeple gelecekte dijital yeteneklerini geliştiren gençlere daha çok ihtiyaç duyulacak.”

    “Yapay zeka mühendislerine çok fazla ihtiyaç olacak”

    Gelecekte yapay zeka mühendislerine çok fazla ihtiyaç olacağını ifade eden Ünal, “Sürdürülebilirliğin gün geçtikçe kritik hale gelmesi, çevre ve iklim değişikliği uzmanlarına duyulan ihtiyacı daha da arttırıyor. Yine teknolojiyle hayatımıza giren mesleklerden e-spor oyunculuğuna da talep artıyor. Dünyanın dört bir yanından kişilerin internet aracılığıyla buluşup, takımlar kurarak spor müsabakaları yaptığı e-spor, hem fiziksel hem zihinsel çaba ve beceri gerektiren bir meslek dalı olarak popülerliğini sürdürecektir. Metaverse dünyası da farklı sektörlerden şirketlerin ana faaliyet alanına dönüşecek” ifadelerini kullandı.

    “Yapay zeka, duygu ve önsezi gerektiren meslekleri yok edemez”

    Gökhan Turgut Ünal, yapay zekanın rutin işlerde çalışanlar için büyük kolaylık sağladığına işaret ederek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Yapay zeka, her ne kadar birçok mesleğin geleceğini dönüştürse de insanların duygu, önsezi ve organizasyon yeteneklerinin ön plana çıktığı işlerde çok fazla etki gösteremiyor. Örneğin; insan kaynakları ya da öğretmenlik gibi mesleklerde yapay zekanın sınırlı etkisi olabilir. Bugün her ne kadar online eğitimler yaygınlaşsa da, insan etkileşimi hiçbir zaman değer kaybetmeyecek. Dolayısıyla gençlerin bunları öngörerek kendilerini ilgi alanlarına göre yetiştirmeleri gerekiyor.”

    Ünal, AB Proje Yönetimi Okulu olarak geleceğini farklı ülkelerde kurmak isteyen gençlere profesyonel bir ekiple hizmet verdiklerini belirterek, “Yapay zeka gibi teknolojilerin geleceği şekillendirdiği bilinci ile gençlere rehberlik ediyoruz. 18-30 yaş arasındaki gençlere yurt dışındaki fırsatlar, projeler, burs, iş ve staj ilanları konusunda hizmet sunuyoruz” sözlerini kaydetti.

  • Mudanya Üniversitesinde 6 yeni bölüm daha açıldı

    Mudanya Üniversitesinde 6 yeni bölüm daha açıldı

    2022-2023 akademik yılında Mühendislik-Mimarlık ve Tasarım Fakültesi’nde Endüstri Mühendisliği Bölümü, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde Psikoloji Bölümü, Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde Hemşirelik Bölümü, Meslek Yüksek Okulunda ise; İlk ve Acil Yardım, Tıbbi Görüntüleme Teknikleri, Fizyoterapi ve Anestezi programları ile eğitime başlayan Mudanya Üniversitesi bünyesine 2023-2024 akademik yılında 6 yeni bölüm daha katılacak. YÖK tarafından yapılan değerlendirmeler sonucunda, Bilgisayar Mühendisliği, Elektrik Elektronik Mühendisliği, İngilizce Endüstri Mühendisliği, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon, Çocuk Gelişimi, İngilizce Psikoloji bölümlerinin açılmasına onay verildi.

    ‘YENİ BÖLÜMLERLE BÜYÜYORUZ’

    Yeni açılan bölümler, Mudanya Üniversitesinde düzenlenen basın toplantısı ile tanıtıldı. Toplantıda konuşan Mudanya Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Gıyasettin Bingöl, Mudanya Üniversitesinin ilk yılında büyük ilgi gördüğünü ve tüm kontenjanlarının dolduğunu hatırlatarak, “Türkiye’nin en genç üniversitesine gösterilen ilgi bizleri motive ederken, doğru yolda olduğumuzu da gösterdi. İnsanlar gibi kurumlar da doğar ve ardından büyümeye başlar. Büyüme evresinde her yıl farklı gelişmeler gösterir. Mudanya Üniversitesi, 2023-2024 akademik yılında bünyesine kattığı yeni bölümler ile gelişerek ve büyüyerek yoluna devam ediyor. Bu yıl mevcut bölümlere ek olarak Bilgisayar Mühendisliği, Elektrik Elektronik Mühendisliği, İngilizce Endüstri Mühendisliği, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon, Çocuk Gelişimi, İngilizce Psikoloji bölümlerimizi açıyoruz. Hem günümüzde hem de gelecekte tercih edilen ve geçerliliği olan bu bölümler gücümüze güç katacak. Burada şunu da belirtmek istiyorum, YÖK bu yıl üniversitelere yeni bölüm açma onayı vermedi. Mudanya Üniversitesine verilen 6 yeni bölüm açma onayı bu nedenle çok kıymetli. Gelişimimize katkı koyacak bu karar için başta YÖK Başkanı Sayın Erol Özvar ve yöneticilerine sizin huzurunuzda teşekkür ediyorum” diye konuştu.

    ‘ÜNİVERSİTEYİ TOPLUMA HİZMET HEDEFİYLE KURDUK’

    Bingöl, yeni bölümlerle birlikte 2023-2024 akademik yılında 1000 öğrenci sayısına ulaşmayı hedeflediklerini dile getirerek, “Yabancı öğrencilerle birlikte bu sayı daha da artacak. Biz Mudanya Üniversitesini, yaşamla iç içe, yaratıcı, yenilikçi bir öğrenme merkezi olarak topluma hizmet etme hedefiyle kurduk. Hedeflerimize de emin adımlarla ilerliyoruz. Gençlerimizi toplumumuzun geleceğine yön verecek insan kaynağı olarak görüyoruz.  Onları tam donanımlı bireyler olarak yetiştirmenin sorumluğumuzun olduğunu düşünüyor ve bunu kutsal bir görev kabul ediyoruz. Öğrencilerimize her açıdan mutlu olacakları bir eğitim-öğretim imkânı sunuyoruz” dedi.

    4. NESİL ÜNİVERSİTE

    Üniversiteyi ve yeni açılacak bölümleri tanıtan Mudanya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Tosun da, bilgi üreten ve bilgiyi transfer eden 4. Nesil bir üniversite olacaklarını kaydederek, ilk yılda yaptıkları çalışmaları anlattı. Tosun, “6 Şubat’ta meydana gelen depremden dolayı öğrencilerimizden bir süre ayrı kaldık. Bu hepimizi üzdü. Öğrencilerimizle birlikte olduğumuz süre içerisinde onların mutlu bir üniversite hayatı yaşamaları ve her yönden yetişmeleri için çalıştık. Uygulamalı eğitimlere çok önem veriyoruz. Meslek Yüksekokulumuzdaki sağlık programlarında eğitim gören öğrencilerimiz, ilk yıllarında anlaşmalı hastanemiz Medical Park’ta öğrendiklerini uygulama şansı buldular.

    Yine Endüstri Mühendisliği öğrencilerimiz protokol imzaladığımız kurumlara saha ziyaretleri gerçekleştirdiler. Bu uygulamamız önümüzdeki yıllarda artarak devam edecek. Amacımız dünya vatandaşı yetiştirmek. Bu nedenle öğrencilerimizin yurt dışı tecrübe edinmeleri de bizim için çok önemli. Bunu sağlamak amacıyla yaptığımız çalışmalar kapsamında bir üniversitenin Erasmus programına dahil olabilmesi için gerekli olan ECHE belgesi aldık. Bu sonuçla Mudanya Üniversitesi, ECHE belgesine sahip 195 kurum arasında yerini aldı” ifadelerini kullandı.
    Konuşmaların ardından Mudanya Üniversitesinin akademik kadrosu tanıtıldı.

  • Mesleğini ilk günkü aşkla yapıyor

    Mesleğini ilk günkü aşkla yapıyor

    Edirne’de ilkokulu bitirdikten sonra çırak olarak terzilik mesleğine adım atan ve kısa sürede kendisini geliştirerek işinin ustası olan 80 yaşındaki İbrahim Koç, emekli olduktan sonra kendini mesleğine adadı.
    Çocuk yaşta tanıştığı mesleğinde kendini geliştiren ve bu işten emekli olan 80 yaşındaki İbrahim Koç, ilk günkü heyecanla müşterilerine elbise dikmeye devam ediyor.

    Babasının bir terzinin yanına çırak olarak işe vermesi sonrası işine sımsıkı sarılan Koç, buradaki deneyimlerinin ardından girdiği fabrikadan ustabaşı olarak emekli oldu. Emeklilik hayatını evde ya da kahvehanede geçirmek istemeyen Koç, arkadaşının terzi dükkanında tekrardan işe başladı. Yaşına rağmen işini büyük bir aşkla yapan Terzi Koç, müşterilerden takdir topluyor.

    Küçük yaşlardayken merakı olduğunu ve ilkokulu bitirdikten sonra terziliğe başladığını söyleyen 80 yaşındaki İbrahim Koç, ilk olarak çıraklık yaptığını, ceket-pantolon dikmeye başladıktan sonra ise işi öğrendiğini ifade etti.

    Çıraklıktan başladı, kalfalıktan sonra usta oldu
    Çıraklıkla başlayıp kalfalığa kalfalıktan da ustalığa geçen Koç, buradaki deneyiminin ardından fabrikada işe girdiğini ve oradan da emekli olduğunu söyledi. Emekli olduktan sonra boş durmamak için tekrardan arkadaşının dükkanında işe başladığını belirten Koç, gençlere mutlaka yapmasalar da bir meslek öğrenmelerini tavsiye etti.

    Eskiden çocukların ilkokulu bitirince bir meslek edinsin diye işe verildiğine değinen Koç, “Şimdi ne terzi, ne berber yetişmiyor. Eskiden ayakkabıcılarda, berberde, terzide çırak vardı. Bir dükkanda 2-3 tane çırak kalfa vardı. Gençlere mutlaka bir meslek öğrenmesini tavsiye ederim. Yapmasa da lazım olur. Ben emekli oldum. Elimde mesleğim olduğu için yine çalışıyorum” dedi.

    Yılların terzisi olduğu için tecrübelerine güvenerek bu terziye geldiklerini söyleyen müşterilerden Şeyma Asoğlu, memnun kaldıklarını ve devamlı gelmeyi düşündüklerini ifade etti.
    Bu tarz eski mesleklere daha fazla özen gösterilmesi gerektiğini düşündüğünü aktaran Asoğlu, özellikle kadınlar için kıyafetin her dönemde önemli olmasından dolayı terziliğin de çok kıymetli bir meslek olduğuna değindi.

     

  • 73 yıldır usanmadan yapıyor

    73 yıldır usanmadan yapıyor

    Erzincan’da yaşayan 80 yaşındaki “Pala” lakaplı Sebahattin Dayıkaraca, 7 yaşından bu yana demir döverek geçimini sağlıyor. Tek gözünü de bu meslekte kaybeden Dayıkaraca teknolojiye direniyor.
    Erzincan Eski Sanayi’de bulunan iş yerinde bölgede daha çok kullanımı yaygın olan tarım aletleri üreten 80 yaşında ki Sebahattin Dayıkaraca 73 yıldır demircilik yapıyor.

    Özellikle balta, kazma, keser, orak, dehre gibi köy aletleri yaparak mesleğini sürdüren Dayıkaraca tek gözünü bu mesleği yaparken kaybetse de her gün işe ilk günkü aşkla geliyor. 73 yıldır demir ocağının başında demir döven sıcak demir ustası Sebahattin Dayıkaraca, unutulmaya yüz tutmuş mesleğini 1950 yılından beri usanmadan devam ettiriyor.
    Sıcak demir ustası Sebahattin Dayıkaraca, mesleği yapanın da iş getirenin de azaldığını ifade ederek, “Erzincan’ın yerlisiyim. 1943 doğumluyum. 7 yaşında başladım ben bu işe ve hala daha da çalışıyorum. Mesleğimi ben seviyorum. Seve seve yapıyorum. Çok çırak yetiştirdim ama şimdi bu seneleri, bu sıraları, heves edip de çalışan yok daha. Kimse çalışmak istemiyor. İstiyorlar ki yattıkları yerden, gezdikleri yerden para kazansınlar.

    Eskiden burada 30 tane dükkan varsa şimdi 3 taneye, 5 taneye düştü. Yaptıran da azaldı, yapan da azaldı. Çünkü teknoloji ilerliyor. Bu çağ dışı bir meslek kalıyor ama şuan iyi, bu sıralar iyi. Kış aylarında hazıra yapıyoruz. Yazın güzel oluyor. Kışın yaptıklarımızı yazın gelip istiyorlar hazır olarak veriyoruz. Mesleği çok severim. Zaten sevmesem bunca yıl yapmazdım. Bu mesleksiz ben yapamam. Çalışmaya da ölene kadar devam edeceğim” dedi.
    Namı diğer ‘Pala’ konuşmasının ardından söylediği yanık türküleriyle de dinleyenleri duygulandırdı.
    Öte yandan, Sebahattin Dayıkaraca 2021 yılında da yılın ahisi seçilerek teveccüh görmüştü.

     

  • Bu meslekler tansiyonu yükseltiyor

    Bu meslekler tansiyonu yükseltiyor

    Uzmanların ölümcül olarak tanımladıkları hipertansiyon, aslında bir yaşam tarzı hastalığı. Stres ve beslenme tarzının hipertansiyonun nedenleri arasında olduğu biliniyor. Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özlem Esen, en sık rastlanan ölüm nedenlerinin başında hipertansiyonun geldiğini ancak toplum tarafından yeterince bilinmediğini anlattı. Prof. Dr. Özlem Esen, yüksek tansiyon sahibi bir hastanın belirtileri hissetmediğini bunun ancak doğru şekilde ölçerek farkına varılabileceğini de hatırlattı. Yüksek tansiyonu, yaşam tarzı hastalığı olarak tanımlayan Prof. Dr. Özlem Esen, stres faktörü yüksek meslekler, örneğin finans sektörü çalışanlarının yüksek risk altında olduğunu belirtti.

    Yüksek tansiyon nasıl ölçülür

    Prof. Dr. Özlem Esen doğru tansiyon ölçümünün, sakin ve rahat bir pozisyonda oturarak ve iki koldan yapılarak tespit edilebileceğini söyledi. Günümüzde dijital cihazların da klasik tansiyon aletleri kadar güvenilir olduğunu belirten Esen, en sağlıklısının her iki koldan birden ölçüm yapılarak en yüksek değerin takip edilmesi olduğunu anlattı.

    Beyaz önlük sendromu

    Maskeli hipertansiyon konusuna da dikkat çeken Esen, “Yüzde 15 – 20 oranında rastlanıyor. Hasta beyaz önlüklü, doktorun yanında kendini rahat hissettiği için tansiyonu düşüyor. Sinsice ilerlemesi durumunda hasar ancak iç organlara bakılınca anlaşılıyor” dedi. Bunun bir yaşam tarzı hastalığı olduğunun altını da çizen Esen, “Bir grip gibi virüse ya da bakteriye bağlı değil. Hayatlarında, stres faktörü yüksek olan örneğin finans sektörü çalışanlarının yüksek tansiyon hastası olma riskleri yüksektir. Bu, aslında hayatınızda bazı şeyleri yanlış yaptığınızın sinyalidir. Arabaların yağ miktarı azaldığında nasıl sinyal göstergesi değişir, hata sinyali verir. Tansiyon yükseldiğinde de bir şeylerin ters gittiğini düşünebiliriz. Bununla birlikte kaygı bozukluğu da tansiyonu yükseltir. Deprem döneminde birçok vaka yaşadık. O dönem çok kaygı ve üzüntü yaşayan kişilerin geçici yüksek tansiyon atakları oldu. Ama bu kişiler daha sonra tansiyon hastası olarak hayatlarını sürdürmediler” açıklamalarını yaptı.

    “75 yaş üstüne yüzde 85 hiper tansiyon riski”

    Özlem Esen, ayrıca ömür uzadıkça yüksek tansiyon olma olasılığının yüzde 90’a çıktığına dikkat çekerek damarlardaki kolajenin, elastikiyetinin azaldığını, kanın daha sert bir duvara çarptığını söyledi. Esen, böylece sertleşen damarların, yüksek tansiyona neden olacağını anlatarak insanın damar yapısının 12 – 8 tansiyon ile yaşamaya dizayn edildiğini belirtti. Tansiyonun 8 üzerine çıktığı an rejenerasyon denilen bozulmaların başladığına işaret eden Esen, “13 -14 tansiyon sizi öldürmüyor. Ama 10 yıl sonra böbreklerinizde arızalar, göz ve kalp damarlarınızda hastalıklar başlıyor. Kişi ,15’e 9 tansiyon ile de hiçbir rahatsızlık hissetmeyebilir. Çünkü beyin kan akımı dediğimiz, beynimize giden damarlarımız bizim aslında koruma mekanizmamız. Beyin kanamasını engellemek amacıyla damarlar gevşiyor, kan akımı oraya daha yavaş gidiyor. Biz 16 tansiyona alışıyoruz. O kişinin tansiyonunu birdenbire 12’ye düşürürsek, kişi bu sefer düşük tansiyona alışmakta zorluk çekiyor. Gördünüz mü, ben zaten 16 ile yaşamaya alışmıştım, 12 bana iyi gelmiyor diyebiliyor. Oysa daha yumuşak geçişler ile hasta rahatlatılmalı” açıklamalarında bulundu.

    “Sarımsakla, limonla tedavi olmaz”

    “Halk arasında limonun yüksek tansiyona iyi geldiği söylenir” diyen Esen, “Gerçekten de soğuk su ile limon karışımı ani yükselen tansiyonu düşürmek için kullanılabilir. İdrar söktürücü etki yapar. Ayran soda ikilisi ise düşük tansiyonu en hızlı yükselten içecektir. Ancak sarımsakla, limonla tedavi olmaz. Düzenli ilaç kullanımıyla tedavisinin yapılması lazım” değerlendirmelerini yaptı.

    “İlacı kullanma oranı maalesef yüzde 50”

    Özlem Esen, tansiyon ilacının hayat boyu alınması gerektiğini vurgulayarak “Çünkü ilacın ömrü 24 saattir. 24 saat sonra ilaç kanımızda kalmıyor ve damarın gevşemesini sağlayacak bir maddeye ihtiyaç duyarız. Dünyadaki bütün bilimsel çalışmalarda, ilacını düzgün kullanan insanların oranı neredeyse yüzde 50. Bu çok önemli bir bilgi. İlacını iyi kullananların tansiyonunun hedefte olması yani ilacını aldı, tansiyonu 12 – 8’e ulaştı. Bunların oranı da yüzde 50. Yani o kadar az insan hedef tansiyonda yaşıyor ki. Bunun için de çok sinsi ve öldürücü. Oysa teşhisi kolay, tedavisi kolay bir hastalık. Ancak ilacın devamlılığını sağlamak çok zor. İlaç kullanımı sonrasında da sıkı takip isteyen bir hastalık ve süreklilik arz ediyor” uyarılarında bulundu.

    Kırmızı üzüm, çilek ve kiraz tansiyon dostu yaz meyveleri

    Özlem Esen, ek olarak kırmızı üzüm, çilek ve kirazın, tansiyon dostu yaz meyveleri olduğuna dikkat çekti. Bu meyvelerin, tansiyon düşürücü özelliği olan antosiyanin maddesi içerdiklerini, porsiyon kontrolü ile belli saatlerde düzenli tüketilmelerinin çok faydalı olduğunu söyledi. Ancak karpuz tüketimi konusunda da uyarılarda bulundu. Yazın en çok tüketilen karpuzun yüksek tansiyona neden olabileceğinin altını çizdi. Bunun halk arasında çok az bilindiğini kaydeden Esen, “Yazın çoğu hastamız karpuz ve peynirden oluşan diyetler yapıyor. Eşlik eden ürün de maalesef tuzlu peynir. İkisi birlikte tüketildiğinde vücutta ciddi ödeme neden oluyor. Dolayısıyla karpuzun 2 üçgen dilimden fazlasını önermiyoruz” diye uyarılarda bulundu.

    Sotelenmiş domates kalp dostu

    Esen, domatesin içeriğinde olan likopen maddesinin de kalp için çok faydalı olduğunu kaydetti. Ancak bu likopenin enteresan bir şekilde ısı ile temas ettiğinde aktif olduğunu hatırlattı. “Zeytinyağı ile hafif sotelenerek tüketilirse antioksidan değeri kat ve kat artıyor. O nedenle Akdeniz diyetine kalp dostu diyoruz” bilgisini paylaştı.

    Lifli gıdalar tüketin

    Tansiyon hastalarına son olarak, mutlaka lifli gıdalar ile beslenmelerini öneren Esen, lifin bağırsaktaki gıda kalıntılarını temizlediği, hızlıca bağırsaktan atılmasını sağladıklarına ifade etti. “Toksik olan gıda ile temas süresini azaltıyor. Gıdalar ne kadar uzun süre bağırsakta kalırsa, o kadar çok tuzları emiliyor. O nedenle meyveleri de smoothie gibi değil lifleriyle normal çiğneyerek tüketmeli” dedi.

  • “832 kadını meslek sahibi yaptık”

    “832 kadını meslek sahibi yaptık”

    Bakan Mahinur Özdemir Göktaş, kadınların statüsünün güçlendirilmesi için eğitimden iş imkanlarına, hukuki ve sağlık desteklerine kadar birçok başlıkta çalışmalar yürüttüklerini söyledi. Kadın konukevlerinde sunulan hizmetlerin amacının, şiddete maruz kalan kadınların yaşadıkları şiddet nedeniyle oluşan travmanın olumsuz etkilerini azaltmak ve güçlenmelerini sağlamak olduğunu vurgulayan Bakan Göktaş, kadınların, ekonomik olarak kendilerine yeterli hale gelmelerini ve güvenli bir ortamda kuruluş sonrası yaşamlarını destekleyecek mekanizmalar oluşturmayı önemsediklerini belirtti.

    “Halk Eğitim Merkezleri iş birliğinde kurslar açıyoruz”

    Bakan Mahinur Özdemir Göktaş, “Bu kapsamda Halk Eğitim Merkezleri iş birliğinde kadınların, konukevlerinden hizmet aldıkları süre içerisinde, sosyal ve ekonomik hayata katılımlarını sağlamak, iş ve meslek edinmeleri ile istihdamlarını desteklemek amacıyla takı tasarımı, amigurumi (el örgüsü) bebek yapımı kursu, dekoratif ev aksesuarları hazırlama kursu, küçük süs eşyaları üretimi, kuaförlük, tekstil, pastacılık gibi alanlarda kurslar açıyoruz” diye konuştu.

    “3.329 kadın meslek edindirme kurslarından yararlandı”

    Bakan Göktaş, 2022 yılından bu yana kadın konukevlerinden hizmet alan 3.329 kadının meslek edindirme kurslarından yararlandığına dikkat çekerek, bu kurslara katılan 832 kadının da işe yerleştiğini ifade etti.
    Kadın konukevinden hizmet alan kadınlar için İŞKUR İş Kulübü Eğitimleri düzenlediklerini belirten Bakan Göktaş, “2020 yılından bu yana 3.878 kadın eğitim aldı. Ayrıca, finansal okuryazarlık ile ebeveyn ve bilgi güvenliği eğitimlerine 2020 yılından bu yana 235 meslek elemanı ile hizmet alan 5.985 kadın katıldı” şeklinde konuştu.

    “Destek ve danışmanlık hizmetleri de sunuyoruz”

    Bakan Mahinur Özdemir Göktaş, kadın konukevlerinde kadınlara hukuki hizmet, danışmanlık hizmeti, eğitim desteğinin yanı sıra ekonomik destek, çocuğa ücretsiz kreş ve çocuk kulübü desteği, tıbbi ve psikolojik destek de verildiğini belirtti.
    Bakan Göktaş, kadın konukevlerinden hizmet alan şiddet mağduru kadınların beraberindeki çocukların desteklenmesi amacıyla Psikososyal Destek Rehberi de hazırladıklarını ifade etti.

  • Zorlu hava şartlarına rağmen mesleğinden vazgeçmiyor

    Zorlu hava şartlarına rağmen mesleğinden vazgeçmiyor

    Tokat merkeze bağlı Kızılöz köyünde yaşayan Mehmet Mertyılmaz, zorlu hava şartlarına rağmen çobanlık mesleğinden vazgeçmiyor. Sisli havalarda yetiştirdiği keçilerini yaylıma çıkarmaktan geri durmayan Mertyılmaz, yaklaşık 44 yıldır mesleğini yapmaya devam ediyor. Keçileri ile olan iletişimi dikkat çeken Mertyılmaz, köyünden 15 kilometre uzaklıkta sürüsünü dağların eteklerinde yaylıma getiriyor. Sürünün en yaşlısı ve lideri olan Ahker isimli keçisi ile Mertyılmaz’ın iletişimi ise görenlerin dikkatini çekiyor. Öte yandan, dağlarda bulunan kurtlara karşı Mertyılmaz’ın keçilerini kangal köpekleri koruyor.

    “Şartlar kolay olsa da zor olsa da bunu yapmak zorundayım, bu benim mesleğim”

    Hava şartlarının işini daha da zorladığını belirten Mehmet Mertyılmaz, “Davarın en yaşlısı ve lideri Ahker’dir, davarı o yönlendirir. Ben çobanım, 55 yaşındayım, kendimi bildim bileli çobanlık yapıyorum. Şartlar kolay olsa da zor olsa da bunu yapmak zorundayım, bu benim mesleğim. Hava şartları zor oluyor. Kurt çok oluyor burada, köpekleri serbest bırakınca kaçıp gidiyorlar.

    Kurbanlık olarak yetiştirdiğim keçiler var, oğlaklar var. Şu an damızlık hayvanlarla uğraşıyorum. Hayvanlarım üniversiteye, devlete kayıtlı bir şekilde. Devletimizden de destek alıyoruz. Çobanların hepsinin mesleği aynı zorlukta, benim işim de zor. Burada mera alanı azınlıkta bulunuyor, o yüzden yaylalara gidiyoruz ya da böyle dağlarda geziyoruz. Hayvanları çok olanlar yaylaya gidiyor” dedi.

  • Yok olmaya yüz tutan bir meslek

    Yok olmaya yüz tutan bir meslek

    Özellikle pişirme için kullanılan bakır gereçlerin havayla teması neticesinde oluşan zararları önleyerek sağlıklı bir alaşım sağlayan kalay; hem bakırı, hem içinde pişirilen yemeği hem de insanı korumasıyla bilinmektedir. Bakır kaplara kalay işlemini yapan kişiye kalaycı deniliyor.

    Kalaycılık artık kaybolmaya yüz tutmuş meslekler arasında sayılıyor. Erzurum’un Bakırcıları Çarşısı’nda dünden bu güne sadece dört kalaycının kalması bu görüşü destekliyor. Çarşıda aynı zamanda bakır kapların üretiminin hızla azalması ve insanların artık bakırdan yapılan eşyalara rağbet etmemesi, kalaycı esnafını da bitmesini ve dükkânlarını tek tek kapatmasını beraberinde getirdi. Bir çoğu ilerleyen yaşlarına rağmen çok az insanın kullanmaya devam ettirdiği bakır kap kacakları kalaylamayı alın teriyle sürdürmeye çalışan kalaycılar, artık çırak bulamamaktan ve bu geleneksel mesleğin yitip gitmesinden endişeleniyor.

    Kalayın en çok bildiğimiz yönü Türk mutfağıyla özdeşleşmiş olan bakır kaplarla ayrı düşünülemez oluşudur. Kalaycılık Anadolu’da günlük yaşamla iç içe geçmiş olup bir meslek halini almıştı. Öyle ki sabit dükkânları haricinde kalaycılar, sokak sokak dolaşarak insanların mutfaklarında kullandıkları bakır eşyaları kalaylamak için emek verirlerdi. Günümüzde de yer yer bu tarz seyyar kalaycıları görmek mümkün oluyor.

    Kalay ustaları; havayla ve ateşle teması sonucu içinde pişen yemeğe zararlı madde yayan bakırın, kalaylandığı takdirde bir şifa kaynağına dönüşeceğini bilecek ve asırlarca uygulayacak kadar hâkimlerdi bakır ve kalaya. Böylelikle bakırın kullanıldığı her yerde kalay ve kalaycılar da olmak zorundaydı. Günümüze geldiğimizde eskisi kadar yaygın kullanılmasa da bakırın hâlâ o ayrıcalığını koruduğunu ve vazgeçilemez olduğunu görülmektedir.

    Erzurum Bakırcılar Çarşısı’nın en kıdemli kalaycılarından birisi olan Fahrettin Çelik, yıllardan beridir ısrarla ve sabırla mesleğini sürdürmeye çalışan ustalardan biri. Ancak o da artık ilerleyen yaşına ve ilgi görmeyen kalaycılık mesleğinin gelecek nesillere aktarılacağı noktasında umudunu yitirmiş durumda.