Etiket: müsilaj

  • Bakan Kurum’dan müsilaj açıklaması

    Bakan Kurum’dan müsilaj açıklaması

    Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “Marmara Denizi’nin yüzeyinde de değil, derinde de şu an için müsilaj yoktur” dedi.

    Marmara Denizi Eylem Planı İl Değerlendirme Toplantısı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un başkanlığında toplandı. Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde gerçekleşen toplantıya Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İlbank Genel Müdürü Yusuf Büyük de katıldı.

    Bakan Kurum toplantının ardından açıklamalarda bulundu.

    Kurum, “Marmara denizinde izleme faaliyetlerimiz sürdürüyoruz. 152 noktada izleme faaliyetlerimiz an be an yapıyoruz. Yaptığımız izleme faaliyetleri çok çok olumlu. Özellikle yaz başında 10- 25 metre derinlikte sıkışan müsilaj tabakaları 26 Ocak tarihinde yaptığımız ölçümlerde gözlemlenmedi” dedi. Kurum, Çanakkale’de müsilaj görüldüğü iddialarıyla ilgili olarak ise, “Bizim yaptığımız tespitlerde, gözlemlerde ve uydu görüntülerinde yüzeye vurmuş hangi bir müsilaj tabakası yoktur” ifadelerini kullandı.

    Bakan Kurum, “Marmara Denizi’nin yüzeyinde de değil, derinde de şu an için müsilaj yoktur. Bu olmayacağı anlamına gelmeyecektir” dedi.

  • Atık yağlar müsilajdan daha tehlikeli

    Atık yağlar müsilajdan daha tehlikeli

    1 litre atık yağ 1 milyon litre suyun kirlenmesine neden oluyor. Sudaki oksijeni azaltan, oksijen geçirgenliğini bozan ve güneş ışınlarının suya geçmesini engelleyen atık yağlar, müsilaj nedeniyle zorlanan Marmara Denizi’nde daha ciddi sıkıntılara neden olabilir.

    İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Atilla Arıkan, “Çoğumuzun evde standart olarak yaptığı şey atık yağı lavaboya dökmek. Öncelikle evin giderleri tıkanıyor. Bunları açmak için kimyasallar kullanıyoruz, bunlar zaten ekstra çevresel zarar veriyor. Daha sonra kanalizasyonların tıkanmasına sebep oluyor. Kanalizasyonları açmak için bu kez ciddi bir maliyet ve efor sarf etmemiz gerekiyor. Kanalizasyonların sonun arıtma tesisleri varsa oradaki mikro organizmalara zarar verebiliyorlar, oradaki sistemin verimini düşürüyorlar. Arıtma tesisi yoksa zaten doğrudan denize ve nehirlere gidiyor. Bu sefer doğrudan yüzeysel su kaynaklarında etkilere sebep oluyor” dedi.

    MÜSİLAJIN ÇOĞALMASI İÇİN ZEMİN HAZIRLIYOR

    Marmara Denizi 2021 yılı başlangıcıyla müsilaj alarmı vermeye başladı. Yapılan eylem planlarında biyolojik atıklar ve arıtma tesislerinin önemi ön plana çıktı. Türkiye genelinde yıllık 1.5-2 ton bitkisel atık yağ üretiliyor. Bunun büyük bölümü ise evlerden çıkan atık yağlar. Söz konusu yağların lavabolara dökülmesi ise korkutucu döngüyü başlatıyor. Kanalizasyon yoluyla denize karışan bu yağlar sudaki oksijeni bitiriyor, güneş ışınlarının suyun altına inmesini engelliyor. Bu durum uzmanlara göre hem müsilaj ile aynı etkiyi yaratıyor hem de çoğalması için zemin hazırlıyor.

    “MÜSİLAJINDA ESASINDA SONUÇLARI AYNI”

    İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Atilla Arıkan, atık yağların kirlilik etkisi konusunda “Türkiye’de yaklaşık 1.5-2 milyon ton bitkisel atık yağ üretimi söz konusu. Bunun büyük bir kısmı evlerden kaynaklanan atık yağlar, bir kısmı margarinler, bir kısmı da sanayiden kaynaklanan bitkisel atık yağlar. Çoğumuzun evde standart olarak yaptığımız şey lavaboya dökmek. Öncelikle evin giderleri tıkanıyor. Bunları açmak için kimyasallar kullanıyoruz, bunlar zaten ekstra çevresel zarar veriyor. Daha sonra kanalizasyonların tıkanmasına sebep oluyor. Kanalizasyonları açmak için bu kez ciddi bir maliyet ve efor sarf etmemiz gerekiyor. Kanalizasyonların sonunda arıtma tesisleri varsa oradaki mikro organizmalara zarar verebiliyorlar, oradaki sistemin verimini düşürüyorlar. Arıtma tesisi yoksa zaten doğrudan denize ve nehirlere gidiyor. Bu sefer doğrudan yüzeysel su kaynaklarında etkilere sebep oluyor. Öncelikle bu yağlar su yüzeyini tamamen kaplıyorlar ve güneş ışıklarının suyun içerisine girmesini engelliyorlar. Oradaki mikro organizmaların büyümesi için ışık gerekli, Onun yanında havadaki oksijeninde suyun içerisine girmesini engelliyorlar. Sudaki oksijen çok düşük seviyelere geldiği zaman oradaki mikro organizmaların ve balıkların ölmesine neden oluyorlar. Son birkaç aydır müsilaj problemi var. Müsilajın da esasında sonuçları aynı. Orada da sudaki mikro organizmalar aşırı büyüdükten sonra ölüyorlar ve sudaki oksijeni tüketiyorlar. Bu sefer üst üste bir kaç defa benzer etki oluyor ve tamamen ciddi sonuçları olan bir probleme neden oluyor. Aynı zamanda yağlar oksijenin tüketilmesine de sebep oluyor. Sadece yüzeyden oksijenin gelmesini engellemiyor, bir taraftan da yağlar oksijenin tüketilmesine sebep oluyor. Zaten müsilajdan dolayı mevcut bir problem varsa bu ciddi sonuçlara neden olabiliyor” dedi.

    Arıkan, atık yağların bertaraf edilmesi konusunda ise “Öncelikle büyük bitkisel atık yağ üreticilerinden başlandı. Bunlar atık yağlarını topluyor ve lisanslı firmalara veriyorlar. Ama bizler de evlerde bunları ayrı toplamak zorundayız ve bunları lavabolara dökmememiz gerekiyor. Bunları evde ayı bir plastik şişenin içinde toplayıp ilçe belediyeleri tarafından kurulması gereken atık getirme merkezlerine götürmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.

    “ASLINDA ARITMA TESİSLERİ İÇİN İSTENMEYEN MALZEMELER”

    Arıkan, ileri biyolojik arıtma tesisleri konusunda ise, “Tek başına çare değil, yağlar gerçekten arıtılması çok zor malzemeler. O nedenle bizim arıtma tesislerimizde, özellikle iler biyolojik arıtma tesislerine bu yağları gönderdiğimiz zaman oradaki sistemin tamamen veriminin düşmesine neden oluyor. Aslında arıtma tesisleri için istenmeyen malzemeler. Atık yağları bazen çöplere atıyorlar, onlar çöpler toplandıktan sonra depolama sahalarına gidiyor. Oralarda da yangınlara sebep oluyor, aşırı sıcaktan, güneş ışığından dolayı. Bu atıklar toplanarak biyodizel tesislerine gidiyor. Burada da bizim atık olarak düşündüğümüz bir malzeme tamamen kaynak olarak bir yeşil yakıta dönüşüyor. Bu hem iklim değişikliği hem de fosil yakıtların tüketilmesi açısında oldukça çevreci bir yaklaşım. Bir milyon litre suyun kötü hale gelmesine sebep olabilir, bizim sadece evde yanlış yere attığımız yağ 1 milyon litre suyun kirlenmesine sebep olabilir” diye konuştu.

    “MÜSİLAJ İÇİN ÇOĞALMASINA UYGUN BİR ORTAM YARATIYOR”

    Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu üyesi Raşit Fırat Deniz da, “Marmara Denizi’nin kirliliğinde de bizim atık suların, evsel kaynaklı dediğimiz atık suların etkisi olduğu gibi aynı zamanda, endüstrilerden sızan ve arıtılmadan deşarj edilen atık suların çok büyük etkisi var. Özellikle endüstrideki atık yağlardan bahsettiğimiz zaman zaten çok daha büyük bir problemden bahsediyoruz. Eğer ki, bu atık yağlar arıtılmadan denize deşarj edilirse, ön arıtma tesisleri dahil, orada da bu işin yapılmadığı yönünde bir bilgi var; denizdeki oksijen seviyesini azaltarak, aynı zamanda güneş ışığının aşağıya inmesini engelleyerek müsilaj için çoğalmasına uygun bir ortam yaratıyor” dedi.

  • Mersin sahilleri müsilaj tehlikesi altında

    Mersin sahilleri müsilaj tehlikesi altında

    Geçen aylarda Marmara Denizinde devasa boyutlara ulaşarak büyük bir çevre sorununa neden olan müsilaj, Mersin’de de özellikle kapalı küçük koy ve körfezlerde risk oluşturmaya başladı. Mersin sahillerinin müsilaj tehlikesi altında olduğu uyarısı yapan Prof. Dr. Deniz Ayas, önlem alınmadığı ve eylem planları devreye sokulmadığı takdirde kentin büyük bir çevre sorunuyla karşı karşıya kalabileceğini söyledi.

    Deniz bilimciler, müsilaj tehlikesine dikkat çekmeye devam ediyor. Marmara Denizini adeta istila etmesiyle Türkiye gündemine oturan müsilajın devam eden bir sorun olduğu uyarısında bulunan bilim insanları, tehlikenin sadece Marmara’yı değil, sahili olan tüm kentlerini kapsadığını belirterek, bir an önce önlem alınması ve eylem planlarının hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

    Mersin risk altında

    321 kilometrelik sahil şeridine sahip Mersin de müsilaj açısından riskli illerin başında geliyor. Özellikle deniz dibinde yapılan çalışmalar, Mersin’in batısında müsilaj olduğunu ortaya koydu. Şimdilik akıntının fazla olmadığı küçük koy ve körfezlerde görülen müsilajın, önlem alınmazsa tıpkı Marmara’daki gibi devasa boyutlara ulaşabileceği ve kentin büyük bir çevre sorunuyla karşı karşıya kalabileceği uyarıları yapılıyor.

    “Mersin’de kapalı koy ve körfezlerde müsilajı görüyoruz”

    Mersin Üniversitesi (MEÜ) Su Ürünleri Fakültesi İşleme Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Ayas, Mersin’deki müsilaj tehlikesini İHA muhabirine anlattı. Müsilajın devam eden bir sorun olduğunu belirten Prof. Dr. Ayas, “Müsilaj, doğal deniz ekosistemi içerisinde özellikle planktonik canlı gruplarının belli şartlar bir araya geldiğinde sayılarını astronomik düzeyde arttırarak oluşturdukları doğal bir olgu. Bu, Mersin’de de oldu. Eğer ortamda azot, fosfor gibi atıksu deşarjından kaynaklı kirleticiler varsa bunlar uygun şartlar sağlıyor. Özellikle sonbahar ya da ilkbahar başlarında planktonik canlı gurupları sayılarını artırarak doğal bir bileşik olan müsilajı oluşturuyorlar. Mersin sahillerinde kapalı koy ve körfezlerde, akıntı hızının düşük olduğu yerlerde biz müsilajı görüyoruz” dedi.

    “Mersin’de ciddi problemlere yol açabilir”

    Müsilajla ilgili araştırmalarının da devam ettiğini, şimdi tekrar ‘müsilaj oluşuyor mu’ diye tüm sahili taramaya başladıklarını kaydeden Ayas, özellikle küçük koy ve körfezlerde müsilajla ilgili bir araştırma projesi başlattıklarını, yoğun bir dalış programıyla müsilajı burada tekrar belgelemek istediklerini vurguladı.

    Mersin’de, müsilajın Marmara’daki gibi büyük kütleler halinde oluşmasa bile özellikle uygun yerlerde ciddi problemlere yol açabileceğini dile getiren Ayas, şu anda Mersin’in Silifke ilçesi açıklarındaki Dana Adası ve Boğsak tarafındaki daha kapalı alanlarda müsilaja rastladıklarını ifade etti. Ayas, “Kazanlı’dan Anamur’a kadar bir tarama gerçekleştirmek istiyoruz. Müsilajın geçen sene de oluştuğu dönem ekim-kasım aylarıydı. Bu faaliyet sonucunda Mersin’de müsilajın oluştuğu bölgeleri çok daha net söyleyebiliriz. Ama şu anda akıntı hızının daha düşük olduğu ve kirletici yükünün de biraz fazla olduğu bölgelerde tabi ki oluyor. Göksu Nehri çok önemli burada; kıta içi kirliliği yoğun bir şekilde denize deşarj ediyor. Göksu Nehrinin etkilediği alanlar Dana Adası, Tisan, Yeşilovacık’a kadar ulaşıyor. Öte yandan, Silifke bölgesinde çok yoğun tarımsal aktivite yapılıyor, dolayısıyla gübre sularında da bu kirlilik mevcut. Tabi ki yazlık sitelerin de etkisi var. Biz bu sitelere su sağlıyoruz, belediyelerin görevi bu ama bu çıkan atık suyu ne yapacağımızı düşünmüyoruz. Sorun burada. Küçük, basit filtrasyonlarla bu atık suyu denize deşarj ediyoruz. Çok yoğun bir şekilde azot, fosfor gibi kimyasal molekülleri denize salıyoruz” diye konuştu.

    “Tüm sahil kentlerimiz risk altında. Eylem planları tüm kentlerde yapılmalı”

    “Hem Mersin hem tüm sahil kentlerimiz, deşarja bağlı bu kirleticiler ya da taban veya yüzey sularına bağlı taşınan kirleticiler yönünden risk altında” diyen Prof. Dr. Ayas, Marmara ölçeğinde önerilen eylem planları gibi ileri biyolojik filtreler ve ileri arıtma sistemlerinin tüm kentlerde bir lüks değil, zorunluluk olması gerektiğinin altını çizdi. Önlem için ilgili tüm kurumlara çağrı yapan Ayas, “Belediyeler ve bakanlığa bağlı yerel kurumların ve merkezi otoritenin bir bütün halinde tüm kentleri kapsayacak bir eylem planına ihtiyaç var, çünkü tarımsal üretim sahil kentlerimizde fazla; Antalya’da da öyle Mersin’de öyle. Bir sürü sebze meyve buralarda üretiliyor, çok yoğun tarımsal sular yüzey sularıyla denizlere taşınıyor. Yerleşimler çok fazla, yaz ayalarında sahil kentlerinde nüfus çok çok artıyor. Bu da çok büyük bir kirlilik yükü oluşturuyor. Denizin bunu taşıma kapasitesinin üzerine çıkabilecek bir durum var. Bununla ilgili eylem planları sadece Marmara ölçeğinde değil, tüm kentlerde yapılması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

    “Tüm etkileri minimuma indirmek zorundayız”

    Bu önlemler alınmazsa en başta besin zincirinin etkileneceği uyarısında bulunan Ayas, denizi kirletmenin besin zincirini de kirletmek anlamına geldiğini söyledi. Ayas, “Denizdeki ekosistem içerisinde dengeleri tahrip ediyoruz. Bu açıdan koruma önceliklidir. Denizleri doğal ekosistem olarak kabul etmek zorundayız. Oralar vahşi sistemlerdir, oraya minimum etki prensibiyle koruma öncelikli olarak insanın neden olduğu tüm etkileri minimuma indirmek zorundayız. Bu bir zorunluluk” dedi.

    Müsilajın, doğal sistemlerin verdiği bir refleks olduğuna işaret eden Ayas, şöyle devam etti: “Biz kirliliği denize deşarj ediyoruz, sistem de aslında bunu bertaraf etmeye çalışıyor. Aslında sistemin kendini koruma mekanizması. Sistem bize bir uyarı veriyor, ‘Burada fazla kirlilik var; ben bunu müsilaj oluşturarak yok etmeye çalışıyorum’ diyor. Onu besin zincirine sokuyor, doğal bir bileşik olduğu için bazı balık grupları bunları yiyor. Yani deniz kendi çözmeye çalışıyor. Ama Marmara’da çözemedi, çünkü devasa boyutlara ulaştı. Ayrıca orada balık popülasyonları aşırı sömürülmüş ve bu tüketilebilir boyutların çok ötesine geçmiş. Mersin’de de bu oluşuyor, biz kirletiyoruz, deniz kendini korumaya çalışıyor ve bu müsilaj minimal boyutlarda oluştuğu için besin zincirine direk besin olarak giriyor. Balık ve bazı yengeç grupları bunu tüketerek o kirliliği ortadan kaldırıyor. Ama önlem alınmazsa Mersin’de de bunun devasa boyutlara ulaşmaması için hiçbir neden yok. Özellikle kapalı koy ve körfezlerde, akıntı hızının düşük olduğu yerlerde ciddi riskler görüyoruz. Mutlaka kontrol altında tutulmalı.”

  • Bursa Gemlik sahillerinde yine müsilaj görüldü

    Bursa Gemlik sahillerinde yine müsilaj görüldü

    Bursa’nın Marmara denizine kıyısı olan Gemlik sahillerinde yine müsilaj görüldü. Gemlik Körfez’i çevresindeki Kumla, Narlı, Kurşunlu, Gemsaz ve Kumsaz sahili dalgaların getirdiği müsilajla kaplandı. Bir süredir temizleme çalışmalarının yapıldığı ve ortadan kaybolan deniz salyasının tekrar görülmesi vatandaşları tedirgin etti.

    Doğa olayı mı yoksa kirlilik mi olduğu çeşitli çevrelerce halen tartışılan müsilaj tabakası deniz üzerindeki kötü görüntüsünün yanı sıra deniz dibindeki doğal hayatı da olumsuz etkiliyor.

    Denizin dibini balıkçı ağı gibi saran salya tabakasına takılan balıklar bir süre sonra oldukları yerde ölüyor. Körfezde profesyonel dalgıçların su altında çektiği görüntüler olayın ciddiyetini gözler önüne sererken gökyüzünden drone ile çekilen görüntüler ise tabakanın etkili olduğu alanın genişliğini ortaya koyuyor.

    Salyanın sebebinin denize arıtılmadan deşarj edilen evsel atıklar ve sanayi atıkları olduğunu iddia eden bazı kesimler ise arıtma tesislerinin azlığına ve mevcut olanların ise randımanlı çalışmadığına dikkat çekiyor.

  • Müsilaj konusu Gemlik’te masaya yatırıldı

    Müsilaj konusu Gemlik’te masaya yatırıldı

    1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı etkinlikleri kapsamında, Gemlik Belediyesi tarafından “Müsilaj ve Gemlik Körfezi” söyleşisi düzenlendi.
    Ziraat Mühendisi ve CHP 24. Dönem Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün moderatörlüğünü yaptığı söyleşiye İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay, Bursa Teknik Üniversitesi Biyomühendislik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mete Yılmaz, Gazeteci Yazar Necati Kartal ve DOĞADER Yönetim Kurulu Üyesi Murat Demir Katıldı.

    Söyleşide en çok merak edilen konulardan denize girilip girilmeyeceği, balık tüketiminin sorun olup olmayacağı gibi sorulara cevap verildi. Deniz yüzeyinde müsilaj olmadığında denize girmenin sorun olmayacağı belirtilirken, balık tüketmekte de herhangi bir sorun olmayacağı dile getirildi.
    Kabotaj Bayramı hakkında bilgi veren Ziraat Mühendisi İlhan Demiröz, 24 Temmuz 1923 yılında Lozan Antlaşması ile yabancı devlete verilen ayrıcalıklar olan kapitülasyonların kaldırılmasından sonra 1935 yılından beri Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’nın kutlandığını söyledi. Demiröz söyleşide ilk sözü, Gemlikli olması nedeniyle gazeteci Necati Kartal’a verdi.

    “Gemlik’te her noktada denize girilirdi”

    Geçmiş’te Gemlik’te her noktada denize girildiğini belirten Kartal, önceki dönemlerde yaşanan balık bolluğuna da dikkat çekti. Kartal şöyle konuştu: “Burada kayıkhaneye kadar olan binaların hiç biri apartman değildi. Bir tek apartman vardı. Geri kalanların hepsi yalı evleriydi. Hepsinin altında dalgakıranlar vardı. Her yerde denize giriliyordu. Burada bir sürü nokta balık tutulan voli yerleriydi. Biz çocuktuk, oltamız olmasına gerek yok. Toplu iğneye ekmek takıp iskeleden uzattığınızda kumbil buna vururdu. Ya da evden ekmek bıçağını alıp, kısa pantolonla denize girerseniz, kumlukta yürürken hareket gördünüz mü bıçağı batırırdınız. Pisi alırdınız. Bugün pisi balığının kilosu 70 lira. Vietnam’dan gelenleri de bu fiyata veriyorlar. İskeleden midye çıkarırdık. Manastır bölgesi doğal sayfiye yeri ve plajdı. Bugün konutlaşmanın olduğu yerlerin hepsi doğal plajlardı. Her yerinde yüzülebilir, her yerinde balık yakalanabilirdi. Ben bunları anlattığımda herkes bakıyor. Yalanmış gibi kabul ediyorlar. Denizin kıyısındaki yalı evleri apartmana dönüştü. Yanlış bir imar politikasıyla en öndekiler altı kat, bir arkası beş kat, bir arkası dört şeklinde imar verildi. Bu denizin hava akımını ve denizi görmeyi engelledi. Deniz çok kirlendi. Eski Gemlik’i anlatıyorum. Sonra kendi kendime diyorum ki, bunlar hayal miydi? Ben de yaşamadım mı?”

    “Geçmişte derelerin üzeri kapatılıp atık kanalı yapıldı”

    1950’lerde İstanbul’un nüfusunun 1.1 milyon olduğunu söyleyen İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay da, şu anda 17 milyon civarında nüfus olduğunu söyledi. Prof. Albay sözlerine şöyle devam etti: “1980’li yılların sonunda atıklar ile ilgili bir fikir geliştiriliyor. Marmara Denizi’nin altında Akdeniz’in suyu vardır, Karadeniz’e gider. Karadeniz’in suyu da üstten akar Ege’ye doğru gider. Atıkları derin deniz deşarjıyla Akdeniz’e verirsek Karadeniz’e taşır. Taşımadığını gördük. Marmara Denizi’ni 30 yıldan beri kirletmeye devam ediyor. Bursa sınırları içindeyiz. Nilüfer Çayı kirli akıyor. Simav Çayı ile birleşip Marmara Denizi’ne akıyor. Dünya Bankası İstanbul Belediyesi’ne kaynak oluşturdu. Dereler ıslah edilecekti. Derelerin üzeri kapatıldı ve atık kanalı haline getirildi. Bu atıklar yıllarca Marmara Denizi’ni kirletti. Biliyorsunuz Marmara Havzası çok nüfus alan bir yer. Türkiye’nin üçte biri yaşıyor. İstanbul’da kilometre kare başında 3 bin kişi yaşıyor. Tunceli’de 10 kişi yaşıyor. Bu havzaya bu kadar insanı biriktirirseniz İstanbul’un suyu yetmez. Denizi de yetmez. Eğer arıtma tesislerini çalıştırırsak, dereler temiz akmaya başlarsa, betonlaşmayı durdurursak, Simav Çayı temiz akarsa Marmara Denizi temizlenir. Marmara Denizi ne zaman temizlenir diyenlere şunu söylüyorum. Marmara Denizi altı yılda bir yenileniyor. Dört yılda zaman verirseniz, atık atmazsanız on yılda Marmara Denizi’nin pırıl pırıl olacağını düşünüyorum.

    “Müsilaj balığa zararlı ama tüketilmesinde sorun yok”

    Bursa Teknik Üniversitesi BiyomühendislikBölüm Başkanı Prof. Dr. Mete Yılmaz ise Marmara Denizi’nin kirlilik baskı altında olduğunu belirterek bu baskının yıllardır devam ettiğini belirtti. Balık yenilip yenilmeyeceği sorusuna cevap veren Prof. Yılmaz, “Şu ana kadar bu konuda tehlikeli bir şeye rastlanmadı. Tarım ev Orman Bakanlığı bunu takip ediyor. Halk da güncel olarak sıkıntı olup olmadığını takip edebilir. Müsilaj balığa zararlı mı? Evet. Müsilaj oksijeni azaltacak, balığın solungaçlarını tıkayacak, balığın ölümüne ya da dibi kapladığı zaman dipteki canlıların ölümüne sebep olacak. Mudanya kıyılarına müsilaj geldiğinde örnekler aldık. Bundan ürün çıkarabilir miyiz onu düşündük. Acaba müsilajın içinde ağır metal var mı? Toksik madde var mı? Bizim aldığımız örneklerde yoktu ama başka yerlerde olmayacağı anlamına gelmez.”

    “Marmara Denizi kendini ifade etti”

    DOĞADER Yönetim Kurulu Üyesi Murat Demir de “biz yıllardır çevre ve yaşam mücadelesi verirken, Marmara Denizi’nin kirliliğini ifade etmeye çalıştık. Kenti yönetenler, karar verenler bizim sesimizi duymadı” dedi. Demir şöyle konuştu: “Bundan 10 yıl önce Bursa DOĞADER olarak Marmara Denizi’nin kirliliğini arttıran etkenlerden biri olan Nilüfer Çayı’nın temiz akması için bir kampanya yürüttük. Nilüfer Çayı Susurluk Havzası’nda Emet ve Balıkesir’den gelen derelerle buluşup Marmara Denizi’ne deşarj oluyor. Nilüfer Çayı, Marmara Denizi’ne giderken yaklaşık 200 km yol kat ediyor. Bu yolu kat ederken yirmiyi aşkın sanayi bölgesinin kirliliğini ve 4 milyona yaklaşan Bursa nüfusunun kirliliğine maruz kalıyor. Marmara Denizi’ne dökülürken su olmaktan çıkıp kimyasal atık haline geliyor. Biz böyle kirli bir uyu yıllardır Marmara Denizi’ne gönderiyoruz. Biz bir farkındalık oluşturduk. Basında ciddi şekilde ses getirdik. O dönem bakanlık belli firmalara cezalar kesti. Arıtma tesisleri kapasiteleri kısmen arttırıldı. Bizi duymadılar. Ta ki Marmara Denizi kendisini ifade edene kadar. Üç beş günde bitmesi gereken deniz salyası üç ay sürünce herkes mikrofonu hocalarıma tuttu. Biz yaşam savunucuları, çevreciler, bu sorunu yıllardır her fırsatta dile getiriyoruz. Marmara Denizi’ndeki balıklarda ağır metal birikmesinin başladığını biliyoruz. Bahsettiğimiz hat aynı zamanda tarım havzasından geçiyor. Bu bölgede Türkiye’nin en marka şirketleri süt topluyor. Mısır yetiştiriliyor. O dönem bir haberde sütte ağır metal olduğu tespit edildi. O havzadan çıkan ürünü tüketiyoruz. Bir etken karadan gelen kirli suların Marmara Denizi’ne deşarj edilmesi. İkinci etken iklim değişikliği. Her ikisinin birleşmesi Marmara Denizi’ni bu hale getirdi. Ege ve Akdeniz’i de bu hale getirecek. Karar vericilerin, acil eylem planlarıyla bilim insanlarını dinleyerek adımlar atmalı. Başka Marmara yok! Bu kirlilikten hepimiz yurttaş olarak üzerimize düşeni yaparak kurtulacağız.”

    “Mücadelede bizle birlikte olun”

    Söyleşi sonunda konuşan Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan, Marmara Bölgesi’nde müsilajla ilgili ilk konuşmayı kendisinin yaptığını ve konuşma videosunun 600 binden fazla izlendiğini söyledi. Başkan Sertaslan sözlerine şöyle devam etti: “Başımıza gelen her kötü şey tercihlerimizin yüzünden oluyor. Zengin dediğimiz insanlar, sanayiciler var ya, bizim arkadaşlarımız, akrabalarımız. Yabancı değiller. Bursa’da 12 sanayi bölgesi vardı. 2009 yılında İl Çevre Düzeni çalışmasında 21’e çıktı. Sanayiyi yıktık Marmara’ya, istihdamı yıktık Marmara’ya. Çocuklarımız yüzmeyi havuzda öğreniyor. Tek sorumlusu siyasetçiler değil. Onları da seçenler bizleriz. Elli yıldır, sanayi bölgeleri Nilüfer çayı, Karsak Deresi aracılığıyla arıtmayı çalıştırmasak, çok masraflı deyip, üç kuruş için bu memlekete ihanet edenler bizim insanlarımız. İstanbul’da her gün 4 buçuk milyon metreküp lağım akıyor Marmara’ya. Vicdan sahibi bireyler olarak davranacağız. İmar açarken yedi kat istemeyeceğiz. Orhangazi’de arıtma tesisi için konuşma yapıyorum. Orhangazi’de Karsak Deresi’ne pislik bırakılıyor. Biz uğraşıyoruz. Beni ve Gemlik’te siyaset yapan arkadaşlarımızı ne kadar çok sıkıştırırız sonuca ulaşmak o kadar yakın olur. Biz sahip çıkmazsak, bizim adımıza kimsenin sahip çıkmasını beklemeyin. Yanımızda olun.”

  • 1 aylık müsilaj incelemesinde sonuçlar çıktı

    1 aylık müsilaj incelemesinde sonuçlar çıktı

    Marmara Denizi’nde birçok noktada görülen müsilaj oluşumunu araştırmak üzere ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün araştırma gemisi Bilim-2 1 ay süren araştırma yaptı. Çalışmalarını sürdüren Bilim-2 gemisinden sevindirici sonuçlar geldi. Açıklamalara göre müsilaj ilk 30 metreye sıkıştı ve büyümesi biraz durdu.

    1 aydır Marmara Denizi genelinde çalışma yürüten ODTÜ’nün araştırma gemisi Bilim-2’deki bilim ekibinin son çalışmaları ve tespitleriyle ilgili Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi ve Enstitü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Yücel bilgi verdi.

    Bilim- 2 gemisinde bulunan ahtapot , çoklu karot örnekleyici cihazı ve derin suya özel geliştirilmiş sensörlü cihazlarla müsilajın derin sulara, 100 metre ve altına inip inmediğine bakıldı. Bilim ekibi müsilajın etkilerini inceledi.

    “ÜREMESİNİN, BÜYÜMESİNİN BİRAZ DURDUĞUNU GÖRÜYORUZ”

    Yürüttükleri çalışmalarının ardından tekrar karaya dönen ve yapılan ikmalin ardından yeniden sefere çıkarak araştırmalarını sürdüreceklerini söyleyen Doç. Dr. Mustafa Yücel, “En önemli bulgu, müsilaj ilk 30 metreye sıkışmış durumda. Üremesinin, büyümesinin biraz durduğunu görüyoruz. Yaptığımız araştırmalar daha derin suya inmediğini gösteriyor ve derin deniz tabanına da müsilaj tabakanın çökmediğini son günlerde bulduk” diye konuştu.

    “İLK 30 METREDE KALMASI MARMARA İÇİN OLUMLU BİR HABER”

    Çanakkale Boğazı’ndan Ege’ye doğru müsilaj tabakalarının önemli bölümünün çıktığını belirten Doç. Dr. Mustafa Yücel, “Şu an zaten uydu verilerinden de gördüğümüz, Tabi bu Ege Denizi için bir risk ama Marmara için bu nispeten olumlu bir gelişme” dedi.

    İstanbul’daki müsilaj durumuyla ilgili de bilgiler veren Mustafa Yücel, “İstanbul’un açığına çıktığınızda, akıntının etkisi altında olmayan İstanbul’un güneyindeki deniz alanlarına baktığınızda müsilaj oradaydı. O dipteki müsilajın rüzgar ve akıntılardaki bir değişim ile tekrar yüzeye çıkıp İstanbul’un bazı kıyılarını vurma riski hala var” dedi.

    “MÜSİLAJ İLERLEMİYOR”

    Müsilajın ilerlemediğini, dibe inmemiş durumda olduğunu dile getiren Doç. Dr. Mustafa Yücel, “Eğer yeni bir besin girdisi olmazsa büyük yağışlar, karasal girdiler ani azot fosfor yükünü arttırıcı girdiler olmaz, biz açıkçası yaz içerisinde daha duracağını öngörüyoruz” diye konuştu.

    1210 METREDEN ÖRNEK ALINDI

    Yücel, özel bir cihazla sediman karotu örneği çıkardıklarını ve bunun ilk olduğunu dile getirerek “Bir arşiv niteliğinde. Marmara’nın dip sedimanının belki 20-25 santimetresi siyah alt tarafı daha kahve rengi. Benim ilk görüşüm üstteki kısım Marmara’nın daha kirli olduğu ve oksijenini kaybetmeye başladığı yıllara tekabül ediliyor. Üst tarafta daha temiz olduğu yıllara tekabül ediyor” dedi.

  • Marmara’yı kirleten 16 işletme kapatıldı

    Marmara’yı kirleten 16 işletme kapatıldı

    Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Marmara Deniz’inde yapılan son çalışmaları açıkladı. Kurum, toplam, 5 bin 306 metreküp müsilaj topladıklarını bildirdi. Kurum’un verdiği bilgiye göde, Yalova’da 3, Balıkesir’de 3, Tekirdağ’da 9, Kocaeli’de 1 işletme olmak üzere 16 işletme kapatıldı.

    Marmara Denizi’nde aylardır etkili olan müsilajı temizlemek için gerçekleştirilen çalışmalar devam ediyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un verdiği son bilgilere göre bin 500’ün üzerinde personel, 72 tekne ve karadan temizleme ekipmanlarıyla bugüne kadar 5 bin 306 metreküp müsilaj toplandı.

    Ayrıca Bakan Kurum müsilajla mücadelede Marmara Deniz’i ve çevresini kirlettikleri tespit edilen 16 işletmenin kapatıldığını açıkladı. Kurum, “Yaptığımız denetimlerle Yalova’da 3, Balıkesir’de 3, Tekirdağ’da 9, Kocaeli’de 1 işletme olmak üzere 16 işletme faaliyetten men edildi” dedi.

    Bakan Murat Kurum, oksijen seviyesini artıracak cihazları da Marmara Denizi’ne bıraktıklarını, olumlu bir ilerleme olursa bunu Marmara geneline yaygınlaştıracaklarını da duyurdu.

  • Marmara Denizi’ne oksijen verilecek

    Marmara Denizi’ne oksijen verilecek

    Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Marmara Denizi’ndeki müsilaj seferberliğine devam ettiklerini belirterek, “22 Haziran Salı günü Kocaeli Körfez’de 4, Pendik Marina’da 1 noktadan Marmara Deniz’imizin 30 metre derinliğine oksijen vereceğiz” dedi.

    Bakan Kurum, Twitter hesabından, Marmara Denizi Eylem Planı kapsamında başlatılan temizlik çalışmalarına ilişkin açıklamada bulundu. Kurum, Marmara Denizi’ndeki müsilaj seferberliğine aralıksız devam ettiklerini belirterek, şunları kaydetti:

    “22 Haziran Salı günü Kocaeli Körfez’de 4, Pendik Marina’da 1 noktadan Marmara Deniz’mizin 30 metre derinliğine oksijen vereceğiz. Marmara Denizi’ni Koruma Eylem Planı çerçevesinde, ileri teknolojideki oksijenlendirme cihazlarıyla denizimizin derinliklerindeki çözülmüş oksijeni artırmayı hedefliyoruz. Pilot uygulamayla yurt dışı örneklerindeki gibi bir çalışma gerçekleştireceğiz. Denizimize oksijen veren cihazları 5 farklı noktada kullanacak ve çözülmüş oksijen değerlerini anlık takip edeceğiz. 6 ila 8 hafta sürecek çalışmamızın sonucuna göre uygulamamızı daha geniş sahada sürdüreceğiz. Marmara Denizi’mizi kaderine terk etmeyeceğiz.”

  • Bakan Kurum’dan müsilaj açıklaması

    Bakan Kurum’dan müsilaj açıklaması

    Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Marmara Denizi’nde başlatılan seferberlik kapsamında toplam 2684,5 metreküp müsilajın temizlenerek bertarafa gönderildiğini, gerekli şartları yerine getirmeyen işletmelere de 7 milyon 552 bin TL idari para cezası uygulandığını açıkladı.

    https://twitter.com/murat_kurum/status/1404739456582754307

    Bakan Kurum, Marmara Denizi’nde kirliliğe yol açan müsilaj (deniz salyası) sorununu çözmek için başlatılan temizlik çalışmasına ilişkin Twitter hesabından açıklamada bulundu. Kurum, Marmara Denizi’nde başlatılan müsilaj temizliği seferberliğini her gün arttırarak devam ettiklerini belirterek, “14 Haziran’da temizlediğimiz 518 metreküp ile birlikte toplamda 2684,5 metreküp müsilajı bertarafa gönderdik. İllerimizde 7 günün sonunda; İstanbul 629,5 metreküp, Kocaeli 155,5 metreküp, Bursa 123,5 metreküp, Tekirdağ 128 metreküp, Balıkesir 333 metreküp, Çanakkale 251 metreküp, Yalova 1064 metreküp müsilajı temizleyerek Marmara Denizi’mizdeki 2 bin 684 ton müsilajı düzenli depolama alanlarına gönderdik” dedi.

    Marmara Denizi ve kıyıları kurtarmak için gerçekleştirilen denetimlerin de hız kesmeden devam ettiğini kaydeden Kurum, “14 Haziran itibarıyla yaptığımız 1438 denetimde, gerekli şartları yerine getirmeyen işletmelere 7 milyon 552 bin TL idari para cezası uyguladık. Marmara Denizi’ni Koruma Eylem Planı’mız kapsamında müsilaj temizliğine hep birlikte devam ediyoruz. Cennet ülkemiz, denizimiz ve deniz canlılarımız için el birliğiyle çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

  • Deniz salyası Karadeniz’e de sıçradı

    Deniz salyası Karadeniz’e de sıçradı

    ORDU’nun Fatsa ilçesinde, Karadeniz’de önceki gün küçük çaplı alanda deniz salyası görüldü. Balıkçıların ihbarı ile belediye ekipleri, deniz yüzeyindeki kirliliği temizledi. Ordu Üniversitesi (ODÜ) Fatsa Deniz Bilimleri Fakültesi Balıkçılık Teknolojisi Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Aydın, “Çay ve fındık tarımında gübre olarak çok fazla azot ve fosfor kullanılıyor. Marmara kadar yakın zamanda böyle etki göstermez ama kirliliğe devam edersek 3, 5, 30 yıl sonra biz de karşı karşıya kalacağız” dedi.

    Marmara Denizi’nin karşı karşıya kaldığı ‘deniz salyası’ olarak adlandırılan müsilaj, Karadeniz’de de gözlendi. Ordu’nun Fatsa ilçesi Yalıköy Limanı’nda önceki gün küçük çaplı alanda deniz salyası görüldü. Balıkçıların ihbarı ile belediye ekipleri, deniz yüzeyindeki kirliliği temizledi. Denizdeki salya tehdidi uzmanlarca takip ediliyor.

    Fatsa Deniz Bilimleri Fakültesi Balıkçılık Teknolojisi Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydın, deniz salyasının insan kaynaklı doğa olayı olduğunu söyledi. Karadeniz’e akan evsel ve tarımsal atıkların yanı sıra sanayi, kanalizasyon gibi atıkların denizi kirlettiğini belirten Aydın, “Marmara kapalı deniz, Karadeniz de kapalı deniz. Bu sonuç itibarıyla doğa olayı ama bizden kaynaklı etkilerle gerçekleşmiş bir olay. Azot ve fosfor, evsel atık, kimyasal atık, sanayi atıkları ya da tarımsal kaynaklı kirlilikten dolayı oluşan bir olay. Karadeniz’de çay ve fındık tarımında gübre olarak çok fazla miktarda azot ve fosfor kullanılıyor. Dolayısıyla bunlar zamanla belki Marmara kadar yakın bir zamanda böyle etki göstermez ama bu kirliliğe devam edersek yarın öbür gün 3, 5, 30 yıl sonra bunlarla biz de karşı karşıya kalacağız” diye konuştu.

    ‘BİYOLOJİK ARITMA SİSTEMİNE GEÇİLMELİ’

    Karadeniz’deki illerin arıtma sistemini biyolojik artıma sistemine dönüştürmesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Aydın, “Karadeniz’deki bütün illerin arıtma ya da kanalizasyonları denize döküyoruz. Düzgün arıtma sistemi de yok zaten. Kanalizasyonları veya arıtmaları derin deşarj, diyerek 20 metre derinliğe gidip bırakıyoruz. Bunların tamamı Karadeniz’i kirletici unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Bu arıtmaları biz biyolojik yüksek arıtma sistemine dönüştürmediğimiz müddetçe Karadeniz’de zaman içinde kirlilik unsuru olarak kendini gösterecektir. Bu salya olmaz, başka bir şey olur. Gübrelemeyi düzene sokmamız lazım. Vahşice gübreleme yapılmaması lazım. Topraklarımızı verimsiz hale getirdik ve Karadeniz’de kullanılan gübrelerin tamamı ya da kullanılmış olan kimyasalların tamamı yağmur, yüzeysel sularla derelerle ve sonuç itibarıyla denize geliyor. Karadeniz zaten çok sağlıklı ekosistem değil” dedi.

    ‘KARADENİZ’DE ÇÖKÜŞ VAR’

    Balık popülasyonlarının azaldığını da kaydeden Prof. Dr. Aydın, “Her geçen gün Karadeniz’de çöküş var. Çöküş olmaya da devam ediyor. Nüfus artışı ile kirletme unsurları artıyor. Zamanla Karadeniz daha da kirlenecektir. Balık popülasyonlarımız da her geçen gün azalıyor. Hiç yukarı giden eğilim yok. Stoklarımızın tamamı çöküş eğiliminde. Eğer hamsiyi 40 TL’ye, 50 TL’ye yiyorsak demek ki Karadeniz sistemi çöküyor demektir. Bunun başka anlamı yok. Deniz salyasının Marmara’da etkisi 5 yıl sürebilir çünkü ciddi oranda sadece suyun yüzeyinde gözüken değil zeminde bu çökecek ve zemin yapısındaki birçok canlının ölmesine neden olacak. Bu zamanla balıkları bile öldürecek. Bunun ötesinde bütün deniz bitkilerine, süngerlere, kabuklulara, yavaş hareket eden moloz grubu olan salyangozlara, yengeçlerine olumsuz etki yapacaktır. Uzun süre bunun olumsuz etkisini çekeceğiz. Bunlar denizel ekosistemde sonuçta zinciri kırıyor. Bir şekilde balık popülasyonlarına da olumsuz etki gösterecektir” diye konuştu.