Etiket: nafaka

  • Nafaka yüzünden hapse giren Zülfü dededen sevindiren haber

    Nafaka yüzünden hapse giren Zülfü dededen sevindiren haber

    Eşi Nebiye Şirin ile 1972 yılında tanışıp evlenen Zülfü Şirin ilk çocukları 1.5 aylıkken rızık davası için eşi ve çocuğu ile birlikte Avustralya’nın Melbourne kentine göç etti. Burada yıllarca metal işi yapıp tarlalarda çalışan Şirin çiftinin 2 çocuğu da yurt dışında dünyaya geldi. 50 sene evli kaldığı Nebiye Şirin ile ne olduysa anlaşamamaya başlayan Zülfü Şirin 7 sene önce eşi ile evdeki elektrik düğmesini kapama sebebiyle çıkan tartışmada oğlu tarafından darp edilince olanları sindiremeyip Melbourne’deki bağ evine çıktı. Bir süre orada kalıp eve geri döndüğünde eşi ve çocukları tarafından eve alınmayan yaşlı adam Türkiye’ye dönüş yapıp baba ocağı olan Bursa’nın Gemlik ilçesi Katırlı köyündeki evine yerleşti.

    1 sene önce 50 senelik hayat arkadaşı hakkında boşanma davası açan yaşlı adam daha boşanma davası bitmeden bir sabah jandarma karakoluna çağırılıp eşine ödemesi gereken nafakayı ödemediği için cezaevine gireceğini öğrenince belki de 83 yıllık hayatının en büyük şokunu yaşadı.

    Olanlara inanamayan yaşlı adam jandarma eşliğinde çıkarıldığı adli makamlarca tutuklanıp cezaevine gönderildi. Cezaevi gidişi yaşlı adamın “Üzülmedim ama bu yaştan sonra cezaevi olacak iş değil diyerek” döktüğü gözyaşları tüm Türkiye’nin kalbine mermi gibi saplandı. Yurtiçi ve yurt dışından yüzlerce vatandaş haberin ardından Zülfü dedenin nafaka cezası olan 5 bin 700 lirayı ödeyebilmek için adeta seferber oldu.

    Genel Merkezi Ankara’da bulunan Erkekleri Koruma Derneğinin Ceza İnfaz Kurumu yetkililerine ulaşıp 5 bin 700 lira tutarındaki nafaka ücretini havale yapmasıyla birlikte 24 saat tutuklu kalan Zülfü Şirin özgürlüğüne kavuştu.

    Cezaevinden çıkarken de sevinç gözyaşı döken yaşlı adam “Cezaevine girerken göz yaşı döktüm çıkarken de sevinç gözyaşları döktüm. Böyle şeyler kimselerin başına gelmez inşallah. İçine düştüğüm duruma cezaevindekiler bile şaşırdı. Ben eşime bir tokat dahi vurmadım. Avusturalya’da nafaka diye bir şey yok. Nafaka davaları cinayetlerin anahtarı. Bu nafaka davaları cinayetlerin başlangıç sebepleri. Genellikle cinayetler bunlardan çıkıyor. Nafaka yüzünden bunalıma giren insan ne yapsın ya kendini öldürür yada karşısındakini. Ne olur devletimiz bu konularla ilgilensin. Vatandaşlarımız niye mağdur olsun. Bir yıl evli kalıyor sonra gidiyor başka biriyle yaşıyor boşandığı adamdan hayat boyu nafaka talep ediyor. Olacak iş değil” şeklinde konuştu.

    Sevindirici haber 15 bin kilometre uzaktan geldi

    83 yaşındaki Zülfü Şirin’in nafaka tutarı olan 5 bin 700 lirayı ödeyip serbest kalmasını sağlayan Erkekleri Koruma Derneği başkanı Bahri İnceler Ankara’dan İnegöl’e gelip yaşlı adam ile köyündeki kahvehane de bir araya geldi.

    Kendisinin de iş gereği Avustralya’nın Melbourne kentinde bulunduğunu, yaşlı adam hakkında yapılan haberlerin Avustralya’da da ses getirdiğini belirten İnceler, çıkan haberlerin ardından Zülfü Şirin’in Melbourne’de yaşayan eşinin ve yakınlarının nafaka davasından vazgeçtiği müjdesini verdi. Çayını yudumlarken 24 saatlik cezaevi hatıralarını anlatan yaşlı adam; kendisini kurtaran Bahri İnceler’e 5 bin 700 lirayı en kısa sürede geri ödeyeceğini belirtip teşekkür etti.

     

    83 yaşındaki Zülfü Şirin, “50 yıllık eşin, 3 çocuğunuz var tekrar barışmak ister miydin? sorusuna “Beni rezil ettiler bu saatten sonra nasıl bakarız birbirimizin yüzüne? Nasıl olacak o? Cezaevinde geçirdiğim 24 saat 83 yıllık ömrüme bedel. Saniyeler geçmek bilmedi. Ama nasip, gelip özür dilerse neden olmasın. 50 senenin hatırı var, o benim hayat arkadaşım sonuçta” diye konuştu.

  • Nafaka için cezaevine giren 81 yaşındaki Zülfü Dede konuştu

    Nafaka için cezaevine giren 81 yaşındaki Zülfü Dede konuştu

    Zülfü Şirin (81), iddiaya göre eski eşinin nafakasını ödemeyi unuttu. Şikayet üzerine Jandarma komutanlığı ekiplerince gözaltına alınan adam, adliyeye sevk edildi. Ödediğini söylemesi üzerine kayıtlara geçmediği öğrenilen adam, mahkemece tutuklandı. Tutuklanan adam, cezaevine götürülürken hüngür hüngür ağladı.

    Dün nafakası ödenen adam, cezaevinden çıkarılarak serbest kaldı.

    Gazetecilere açıklama yapan Zülfü Şirin “Bir elektrik düğmesini kapattım oğlumdan hem dayak yedim hem küfür yedim. Kahrımdan bağlara çıktım gittim Avusturalya’daki eve geri döndüğümde ailem beni kapının önüne koydu. Sonra Türkiye’deki evime geldim beni burada da rahat bırakmadılar. Gemlik’in Katırlı köyünde evim var. Beni oraya da sokmadılar. Erkek kardeşi beni tehdit ve küfür etti, telefonla arayıp “seni öldürüp denize atacağız” dedi. Sonrasında benden şikayetçi oldu. Beni nafakaya ödemediğim için mahkemeye çıkardılar. Oysa ben nafakayı ödemiştim, yanlışlıkla başka hesaba göndermişim. Beni mahkemeye çıkarıp tutukladılar. Üzülmedim ama bu yaştan sonra çekilecek gibi değil cezaevi. Hapishanenin en yaşlısı bendim” dedi.

    Şu anda 83 yaşında olduğunu resmiyette ise 81 olarak gözüktüğünü kaydeden Zülfü Şirin, “2022 yılında ödediğim nafaka ücreti başka hesaba gitmiş onun için beni tutukladılar. Benim nafakamı bir hayırsever ödedi, bugün de serbest kaldım. Nafaka ücreti olan 5700 lirayı sağ olsun hayırseverler ödediler. Cezaevindeyken bir çok milletvekilleri arayıp moral verdiler.

    Cezaevindekiler bile böyle bir durumun olmaması gerektiğini söylediler. Allah hepsinden razı olsun. Avusturalya’da nafaka diye bir şey yok. Neden benle uğraşıyorlar hala ? 4 katlı evimi satıp oğluma Avusturalya’da ev aldım. Ama karşılığını göremedim. 6 yıl önce Avusturalya’dan Türkiye’ye geldim. Eşimle 45 sene evli kaldım hala da evliyiz ama ayrıyız. Ben eşime bir tokat dahi vurmadım. Avusturalya’da 45 yıl yaşadım aslen İnegöllüyüm” diye konuştu.

    Türkiye’de kanunlarda yanlışlar olduğunu ifade eden Şirin, “İnşallah düzeltirler. İlk kez hapse girdim. 24 saat cezaevinde kaldım. Orada hiçbir şey yapmadım, oradakilerle sohbet ettik. Bu durumda olmama onlar da üzüldüler. Çıktığıma onlar da sevindiler. Cezaevine girerken göz yaşı döktüm çıkarken de sevinç gözyaşları döktüm. Böyle şeyler kimselerin başına gelmez inşallah. Bu nafaka davaları cinayetlerin başlangıç sebebleri. Çoğunlukla cinayetler bunlardan çıkıyor. Ne olur devletimiz bu konularla ilgilensin. Vatandaşlarımız niye mağdur olsun.” şeklinde konuştu. .
    Eşinin kardeşi tarafından tehdit edildiğini iddia eden Şirin, “Beni Gemlik’in Katırlı köyündeki evime sokmuyorlar. Eşimin kardeşi beni telefonla arayıp tehdit ve küfürler ediyor. Beni boğup öldürüp denize atacakmış. Bana bu şekilde davrandıkları için artık gücüm kalmadı. Onlar benle uğraşıyorsa bende artık onlarla dava açarak uğraşacağım” ifadelerini kullandı.

  • Tutuklanan 81 yaşındaki adam hüngür hüngür ağladı

    Tutuklanan 81 yaşındaki adam hüngür hüngür ağladı

    Züfrü Ş.(81), iddiaya göre eski eşinin nafakasını ödemeyi unuttu. Şikayet üzerine Jandarma komutanlığı ekiplerince gözaltına alınan adam, adliyeye sevk edildi. Ödediğini söylemesi üzerine kayıtlara geçmediği öğrenilen adam, mahkemece tutuklandı.
    Tutuklanan adam, cezaevine götürülürken hüngür hüngür ağladı.

  • “Süresiz nafaka adil bir durum değil”

    “Süresiz nafaka adil bir durum değil”

    Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, 75’inci Yıl Huzurevi’nde basın kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle bir araya geldi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın vatandaşlar ile en çok temas halinde olan bakanlık olduğunu ve iletişimle problemlerin rahatlıkla çözülebileceğini belirten Bakan Göktaş, “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, halkımızla en çok temas halinde olan bakanlıklarımızdan biri. 7 gün 24 saat çok çeşitli hizmetlerle sahadayız. Bu yoğunlukta bir çalışmada aksayan yönler elbette olabilir. Sizlerin bunları gündeme getirmeniz de bizi ayrıca memnun eder. Zira bu bizim için eksiklerimizi tamamlama ve kendimizi geliştirme fırsatıdır. O açıdan ben sizleri bizlerin birer paydaşı olarak görüyorum. Bakanlık olarak toplumun en fazla desteğe ihtiyaç duyan, en dezavantajlı kesimlerine hizmet veriyoruz. Zorlukla karşılaşan, zor duruma düşen kesimlere dokunuyoruz. Kimseyi geride bırakmadan, herkesi kapsayan bir anlayışla, fakat önce en zor durumda olana ulaşmaya çalışıyoruz. Çalışma alanımız içinde yer alan tüm konular oldukça kritik, tüm hedef gruplarımız son derece hassas. Mesai arkadaşlarım çalıştıkları alanın doğası gereği oldukça titiz ancak bazen onların da zorlandığı bazı durumlar olabiliyor. Ortaya koydukları yoğun mesainin ve emeğin sonuçlarının bazen siyasi saiklerle bambaşka mecralara taşınabildiklerini görüyor ve umutsuzluğa kapılabiliyorlar. Özgeçmişimi tecrübeli basın mensupları olarak hepiniz biliyorsunuz. Dikensiz gül bahçesi hayal eden biri değilim, gerçekçi bir insanım. Dolayısıyla hep olumlu haberler yapılmasını bekleyecek de değilim. Gerçek neyse, haber odur” ifadelerini kullandı.

    “Aile Sosyal Destek Programı ile Türkiye’nin her yerine, milyonlarca haneye ulaşacağız”

    Bakanlık olarak 2053 vizyonuna uygun olarak 30 yıllık bir planlama yapıldığını belirten Göktaş, “‘2053 Vizyonuna İlişkin Hedefler’ uyarınca 30 yıllık perspektif çerçevesinde ‘12. Kalkınma Planı 2024-2028′ hedeflerini mutlaka gerçekleştireceğiz. Her ilçeye Sosyal Hizmet Merkezi hizmetini götüreceğiz. Aile Sosyal Destek Programı ile Türkiye’nin her yerine, milyonlarca haneye ulaşacağız. ‘Güçlü birey, güçlü kadın, güçlü aile, güçlü Türkiye’ anlayışıyla aile odaklı eğitim ve danışmanlık hizmetlerini sürdüreceğiz. Aile ve iş hayatının uyumunu güçlendireceğiz. Kaliteli ve kolay erişilebilir kreş ve okul öncesi bakım ve eğitim imkanlarını yaygınlaştıracağız. Kadınların iş hayatına katılımını artırabilmek için esnek ve uzaktan çalışma uygulamalarını hayata geçiren öncü kamu kurumu olmayı hedefliyoruz. Hanelerin belirli bir gelir düzeyini garanti altına alan Gelir Tamamlayıcı Aile Destek Sistemi’ni hayata geçireceğiz. Aile bazlı vatandaşlık maaşı uygulamasını başlatacağız. Aile Koruma Kalkanı Programı’yla ev hanımlarının emekliliğine destek sağlayacağız. Kadınlara, çocuklara, engellilere ve yaşlılara yönelik ihtisaslaşmış barınma ve bakım hizmetlerini geliştirecek ve yaygınlaştıracağız. Barınma, bakım ve rehabilitasyon kuruluşlarının nitelik ve niceliğini artıracağız” açıklamasında bulundu.
    Bakan Göktaş, basın kuruluşlarının Ankara temsilcilerine istinaden herkesin aynı çatı altında bulunan bir aile olduğu vurgusu yaparak, programa katılan tüm gazetecilere teşekkür ederek şunları söyledi:

    ”Sizi eksiklerimizi bize gösteren paydaşlarımız olarak görüyorum. Hepimiz aynı ailenin parçasıyız. Aynı ‘aile’ için çalışıyoruz. 85 milyonluk ailemiz için, ‘büyük Türkiye ailesi’ için emek veriyoruz. Her birinize aynı büyük amaca hizmet eden birbirinden değerli paydaşlar olarak önem ve değer verdiğimi ve saygı duyduğumu bilmenizi istiyorum. Hepinizi sevgiyle selamlıyor, bizimle bir arada olduğunuz için tekrar teşekkür ediyorum.”
    Yaptığı konuşmanın ardından basın kuruluşlarının temsilcilerinin sorularını yanıtlayan Göktaş, dijital mecralardaki çocuk istismarı ve şiddet olayları ile ilgili nasıl önlemler alınacağı sorusu üzerine dijital mecralardaki istismar ve şiddete yönelik çalışmaların olduğunu söyledi. Bakan Göktaş, “Öncelikle davranışsal bağımlılığın önlenmesi çerçevesinde farkındalık oluşturma ve bilinçlendirme, bu doğrultuda materyaller oluşturma, eğitimler düzenleme, bağımlılık karşısında çocuk, birey ve aile ilişkilerini güçlendirici faaliyetler yürütüyoruz halihazırda. Bunun haricinde dijital mecradaki şiddet olayları ve dijital bağımlılık biliyorsunuz günümüzde aslında merkezi bir konu. Hangimizin çocuğu ya da torununun elinde tablet ve telefon yok ki ya da istemiyor ki başka çocukları görürken. Ancak şiddet olaylarını ve dijital mecralarda çıkan çocuk istismarı konularında bizler her türlü mücadeleyi veriyoruz. Çocukların dijital risklerden korunması çerçevesinde özel kreş ve gündüz bakımevi çalışanları ile bu kuruluşlardan hizmet alan ailelere eğitim verilmesi, internetin bilinçli ve güvenli etkin kullanımı konusunda farkındalık oluşturma amacıyla Bakanlığımıza bağlı özel kreş ve gündüz bakımevinden hizmet alan ebeveynlere, kreş ve bakımevi çalışanlarına farkındalık eğitimi verilmektedir. Ve ayrıca 2023 yılı Haziran ayı itibarıyla yaklaşık 20 bin veli, 14 binden fazla personele de Dijital Risklerden Korunma Eğitimi verilmiştir” dedi.

    Aile ve Gençlik Bankası’nın kuruluş tarihine ilişkin soruyu yanıtlayan Göktaş, şu ifadeleri kullandı:

    “Milyonlarca çift bu haberi bekliyor. Özellikle genç çiftlerimiz bize her gün sorular soruyorlar. 2023 yılında hazırlanan AK Parti seçim beyannamesinde aileyi güçlendirmeye yönelik yenilikçi mekanizmalar geliştirileceği, bu çerçevede uygulanacak Aile Koruma Kalkanı Programı ile sosyal politikalarda yeni ve vizyoner uygulamaların hayata geçirileceği ifade edilmiştir. Biz bunu Aile Koruma Kalkanı ve Aile ve Gençlik Bankası olarak söylüyoruz ama Aile Koruma Kalkanı Programı çerçevesinde temelde ev hanımlarına emeklilik prim desteği ve yıpranma payı hakkı var. Her aileden istihdama en az 1 kişinin katılımının sağlanması, yeni evliliklerin teşvik edilmesi, yeni sosyal hizmet modelleri geliştirilmesi çerçevesinde faaliyet ve projelerin desteklenmesi öngörülmüştür. Biz Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olarak kendi payımıza düşen boyutunu enine boyuna çalışıyoruz. İnşallah bu projeyi sonuçlandırarak hayata geçirmeyi ve gençlerimize verdiğimiz bu umut dolu projeyi hayata geçirmek istiyoruz” dedi.

    “Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için ‘sıfır tolerans’ ilkesiyle çok yönlü ve bütüncül bir yaklaşım benimsiyoruz”

    Kadına yönelik şiddete yönelik açıklamalarda bulunan Bakan Göktaş, bu konuda çok hassas olduklarını ve sıfır tolerans düşüncesiyle hareket edildiğini belirterek, “’Sıfır tolerans’ ilkesiyle çok yönlü ve bütüncül bir yaklaşım benimsiyoruz. Öncelikle bunu söyleyeyim ve altını da çizeyim. Temel kanunlarda eşitlik ilkesi ve pozitif ayrımcılığı anayasal güvence altına aldık. Şiddet mağdurlarının korunması ve şiddetin önlenmesi için 6284 Sayılı Kanun ve ikinci mevzuat ile güçlü bir yasal altyapı oluşturduk. Hukukumuzu güçlendirmeye ve uygulamadaki başarısını artırmaya yönelik çalışmalarımızı yapmaya devam ediyoruz. Kadın cinayetlerinde ve kadına yönelik şiddet eylemlerinde cezaların artırılmasına yönelik tedbirler almaya devam ediyoruz. Hem hukuki platformlarda hem de uygulamada yoğun ve hassas bir şekilde çalışıyoruz. Farkındalık artırma çalışmaları çerçevesinde eğitimler ve seminerler düzenleyerek kamu personeli, muhtarlar ve diğer kesimlere eğitimler veriyoruz. Ulusal ve il düzeyinde kadına yönelik şiddetle mücadele eylem planları hazırlıyor ve uyguluyoruz. Hangi ilde vaka çoğalması varsa ya da hangi ilde şiddetle ilgili özel bir durum oluşacaksa onu mercek altına alıp özel bir çalışma uygulamayı hedefliyoruz. Mağdur bir kadınsa onun yanındayız. Mağdur bir çocuksa onun yanındayız. Mağdur bir erkekse onun da yanındayız. Mesele öncelikle şiddet gören kişiyi tabii ki de anında koruma altına almak, anında güvence altına almak. Mağdur kimse onun yanındayız. Bunun altını çizmek istiyorum” açıklamalarında bulundu.

    “Süresiz nafaka gibi bir durum adil bir durum değil”

    Bakanlık olarak mağdur olan her bir bireyin yanında olduklarını, süresiz nafakanın adil bir durum olmadığını ve bu konu ile ilgili çalışmaların yapıldığını belirten Göktaş, “Ailenin güçlendirilmesi bizim öncelikli alanlarımızdan bir tanesi. Ancak bu tartışmanın 6284 sayılı Kanun’dan ayrı bir şekilde ele alınması gerektiğine inanıyorum. Aileyi güçlendirmek şart evet. Bunun için farklı mecralarda çalışıyoruz ve bunları toplumla paylaşıyoruz. Ancak diğer yandan böyle bir tartışma söz konusu olamaz. 6284 bizim önemli bir kanunumuz. Diğer yandan karardan kaynaklı bazı mağduriyetler doğuyorsa bunları ele almak lazım. Ben süresiz nafaka konusunu da önemsiyorum. Bazı insanlar 1990’lı yıllarda evlenmiş. Süresiz nafaka ödemek gibi uygulama kabul edilebilir olamaz. Dolayısıyla bunu da ele almak ve buna da dikkat etmek lazım. Eğer bir mağduriyet oluşuyorsa üstesinden gelmek lazım. Diğer bakanlıklarımızla da bu konunun üzerinde çalışmayı hedefliyoruz. Mağdur olan erkeklerimiz varsa onun da yanındayız. Bunları da dinlememiz lazım. Sonuçta biz Aile Bakanlığıyız. Kadına, erkeğe, gencine, yaşlısına, engellisine her kitleye hitap eden bir bakanlığız. Burada bir mağduriyet söz konusuysa onu da dinlememiz lazım. O yüzden o boyutunu asla es geçmememiz gerekiyor. Süresiz nafaka gibi bir durum adil bir durum değil. Bu durumun gerçekten önemli bir şekilde ele alınması lazım. Süresiz bir nafaka sizin için adil mi? Açıkça sormak istiyorum. Tabii ki mesele uygulamadan kaynaklandı. O yüzden Adalet Bakanımız ile görüştüğümüzde bu nafaka konusunu, 6284 konusunu ve bizim bakanlığımızı ilgilendiren boyutlarını ele aldık. Bunun Adalet Akademisinde ders olarak verilmesini düşünüyorum. Bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Hakimler ve savcılar bu konuyu özel ders olarak Adalet Akademisinde ele alabilirler. Kanun değişmeyecek” dedi.

  • Yargıtay’dan cezaevindekiler için nafaka kararı

    Yargıtay’dan cezaevindekiler için nafaka kararı

    İçtihat Bülteni’nden edinilen bilgiye göre, davacı H.B. ile davalı E.B. 2013 yılında evlendi. Çiftin bu evlilikten bir de çocukları dünyaya geldi. İddiaya göre evliliklerinin üzerinden 1,5 yıl sonra E.B. 14 yaşındaki amcasının kızı ile kaçınca hakkında çocuğun cinsel istismarı suçundan soruşturma başlatıldı. Aldatılan H.B. de eşi hakkında avukatı aracılığıyla boşanma davası açtı.
    H.B.’nin vekil avukatı dava dilekçesinde özetle; tarafların boşanmalarına, müvekkil için aylık 500 TL, müşterek çocuk için ise aylık 300 TL olmak üzere toplam 800 TL tedbir nafakasına, bu nafakaların boşandıktan sonra yoksulluk ve iştirak nafakası olarak devamı ile 40 bin TL maddi ve 40 bin TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etti.
    Davalı E.B.’nin vekili, müvekkilinin eşi ile severek evlendiğini, hiçbir şekilde onu aldatmayı aklına getirmediğini, duygusal bir boşluk yaşadığı sırada kendisine mesaj atmak sureti ile ilgisini cezbeden G.H. ile yakınlaştığını, bu hatasının sonucunda tutuklandığını ve yuvasının dağıldığını, Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan davanın sonucunun beklenmesini talep ettiklerini, müvekkilinden talep edilen tazminat tutarlarının yüksek olduğunu, müvekkilinin tutuklu olmasından dolayı nafaka taleplerini de karşılama gücünün olmadığını belirterek davanın reddini savundu.

    Boşanma talebi kabul, nafaka ve tazminat talebi kısmen kabul edildi

    İlk derece mahkemesi, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı ve davacı eş ile birlikte yaşamaktan kaçındığı için tam kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine, ortak çocuk için 100 TL tedbir-iştirak nafakası, davacı kadın yararına da 200 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 20 bin TL maddi ve 20 bin TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalıdan alınmasına karar verdi.
    İlk derece mahkemesinin kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekilince istinaf isteminde bulunuldu.

    Bölge Adliye Mahkemesi: “Davalının cezaevinden tahliye tarihinden itibaren nafakalar tahsil edilebilir”

    Bölge Adliye Mahkemesi, davalı kocanın cinsel istismar ve hürriyeti tahdit suçlarından dolayı mahkûmiyetine karar verildiği ve hükmen tutuklu olduğu, davacı kadının ev hanımı olup boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği, ancak davalı kocanın düzenli bir gelirinin ve malvarlığının bulunmadığı, tutukluluk veya hükümlülük hâlinin ne zaman sona ereceğinin bilinmediği, cezaevinde tutuklu veya hükümlü olmanın nafaka yükümlüğünü ortadan kaldırmayacağı, davalının cezaevinde bulunduğu sürede nafaka yükümlülüğü altına sokulmasının İcra ve İflas Kanununun (İİK) 344. maddesi gereğince hapsen tazyik müeyyidesi ile karşı karşıya bırakacağı, yoksulluk nafakasına hükmedilmemesi hâlinde ise TMK’nın 178. maddesi uyarınca yoksulluk nafakası talep etme hakkının zamanaşımına uğrayacağı, bu durumda davalının boşanma hükmünün kesinleşmesinden bir yıl bir gün sonra tahliye edilmiş olması hâlinde yoksulluk nafakası yükümlülüğünden kurtulacağı gerekçesiyle davalının nafakalara yönelik istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 4. ve 5. maddeleri kaldırılarak yerine ortak çocuk için 100 TL iştirak, davacı kadın için 200 TL yoksulluk nafakasının davalının cezaevinden tahliye tarihinden geçerli olmak üzere tahsiline karar verdi.
    Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz talebinde bulunuldu.

    Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Bölge Adliye Mahkemesinin kararını bozdu

    Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 20 Şubat 2019 tarihli bozma ilâmında şu ifadelere yer verdi. “İlk derece mahkemesince davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin kabulüne aylık 200 TL yoksulluk nafakasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı erkeğin istinaf talebi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’nin kararı ile davalı erkeğin yoksulluk nafakasına ilişkin istinaf talebinin kabulü ile aylık 200 TL yoksulluk nafakasının davalı erkeğin cezaevinden tahliye tarihinden geçerli olmak üzere davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı erkeğin halen mahkum olduğu 16 yıl 8 ay ve 2 yıl 6 ay hapis cezalarından dolayı ceza infaz kurumunda hüküm özlü olarak bulunduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmamasını gerektirmez ise de dosya çerçevesinde yaptırılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasında davalı erkeğin herhangi bir geliri ve malvarlığının olmadığı anlaşılmaktadır. Kendi yoksul olan kişi nafaka ile yükümlü tutulamaz. Bu durumda davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir ” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesi, önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verdi ve direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edildiği için dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun gündemine geldi.

    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu:”Cezaevinde olmak yoksulluk nafakası ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz”

    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararını yerinde bulduğu kararında şu ifadelere yer verdi.
    Dosya kapsamı itibari ile tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bilgiler ve toplanan tüm deliller incelendiğinde; davalı erkeğin çocuğun cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından dolayı cezalandırılmasına karar verildiği, davalı erkeğin tam kusurlu, davacının ise kusursuz olduğu, davacı kadın ev hanımı olup hiçbir gelirinin ve malvarlığının bulunmadığı, ceza evinde hükümlü veya tutuklu olmanın yoksulluk nafakası ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı, davacı kadın yararına TMK 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası isteme koşullarının oluştuğu ve yoksulluk nafakasına davalının cezaevinden tahliye edileceği tarihten itibaren hükmedilmesinin de hakkaniyete uygun olacağı gerekçesinin yerinde olduğu sonucuna varılmıştır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı erkeğin herhangi bir malvarlığı ve gelirinin bulunmadığı, kendisi yoksul olan kişinin nafaka ile sorumlu tutulamayacağı gerekçesi ile direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.”

    Kararı değerlendiren İstanbul Barosu üyesi Avukat Fatih Karamercan

    “Kanımızca, nafaka yükümlüsünün sadece tutuklu veya hükümlü olması kendisini nafaka yükümlülüğünden kurtarmaz. Ancak, nafaka yükümlüsü kişinin tutuklu veya hükümlü olduğu sırada düzenli bir kira geliri veya benzeri geliri yoksa hukukî anlamda kişinin nafaka yükümlüsü olarak kabul edilmesi durumunda, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun “Nafakaya İlişkin Kararlara Uymayanların Cezası” kenar başlıklı 344. maddesi gereği ayrıca tazyik hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Böyle bir durumda da, kişinin kendi içinde bulunduğu durum gereği başka bir ifadeyle nafaka ödeyememe durumunda imkânsızlık sebebi ile tekrar hukukî bir yaptırımla karşı karşıya kalması, ne ceza hukuku kanun koyucusunun ne de özel hukuk kanun koyucusunun tercih edeceği bir yaklaşım olamaz” dedi.

  • Çocuklu boşanmış eşleri ilgilendiren karar

    Çocuklu boşanmış eşleri ilgilendiren karar

    “Davacı vekili: dava dilekçesinde davalı S.Ş. ile müvekkili C.S.S’nin 2012 yılının Haziran ayında boşandığını, müşterek çocuğun velâyetinin davalı anneye bırakıldığını, aylık bin TL iştirak nafakası ödeyeceğine karar verilen müvekkili hakkında Kasım 2012-Nisan 2014 tarihleri arasında ödenmeyen iştirak nafakası bulunduğundan icra takibi başlatıldığını açıkladı. Ancak müvekkilinin karşı tarafın sözlü talebi üzerine çocuğun özel okula başlaması nedeniyle okul ve servis masraflarını iştirak nafakasına karşılık olmak üzere ödediğini, takip dönemi içerisinde bu suretle toplam 25 bin 925 TL ödeyen müvekkilinin takipte istenilen miktardan çok daha fazlasını ödediğini ileri sürerek takip nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesini” talep etti.

    Mahkeme davayı kabul etti
    Mahkeme, “İcra takibinin 23.12.2013 tarihinde başlatıldığı, velâyeti kendisine verilen annenin çocuğunu özel okula göndermeye devam ettiği ve boşanma tarihinden sonra yaklaşık bir buçuk yıl nafaka talebinde bulunmadığı, özel okul ve servis ödemelerinin nafaka borcuna mahsuben yapılmasına muvafakat ettiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu durumun aksinin davalı tarafından ispatlanamadığı, davacının takip tarihi itibariyle nafaka borcunun çok daha üzerinde ödeme yaptığı, ödemelerin nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair bir açıklama olmasa bile ödenen miktar nisbetinde nafaka borcundan kurtulacağının kabul edilmesi gerektiği, zira işleyen nafaka borcu bulunan bir borçlunun yaptığı ödemelerin bu borç dışında, ahlakî bir ödeme olduğunu kabul etmenin hak kaybına neden olacağı, yine zorunlu olsa dahi, nafaka borcunun da nitelik itibarıyla temelde ahlaki bir ödeme olduğu” gerekçesiyle davanın kabulüne karar verdi.

    Yargıtay 3. Hukuk Dairesi kararı bozdu

    Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, “Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.” Mahkemece, bu husus göz ardı edilerek, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 19.02.2010 tarih, 2009/22641 E. 2010/3781 K. sayılı ilamının yanlış yorumlanarak, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir” gerekçesi ile kararı bozdu.

    Yerel mahkeme direndi

    Yerel mahkeme 15.05.2018 tarihli kararı ile önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verdi ve direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edildi.

    Dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine geldi

    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da son kararı vererek, okul masraflarının nafaka borcundan düşülemeyeceğine hükmetti. Genel kurul kararında şöyle denildi: “Davalı icra dosyasıyla, birikmiş on dört aylık nafaka bedelinin davacıdan tahsil edilmesini istemiş; davacı ise, takibe konu edilen dönemde çocuğunun özel okulda okuyabilmesi ve davalının bu yöndeki talebi üzerine, iştirak nafakası borcundan çok daha fazlasını nafaka borcuna mahsuben ödediğini ileri sürmüştür. Davalı, bu ödemelerin nafaka borcuna mahsuben gerçekleştirileceği konusunda aralarında bir anlaşma olduğu iddiasını kabul etmemiştir. Bu hâlde ispat yükü davacı üzerine olup davacının ilama bağlanan anlaşmayla belirlenen nafaka borcu yönünden, bu anlaşmayla aynı güçte bir delil ile iddiasını ispatlaması gerekir. Ne var ki delil olarak yalnızca dava dışı okul ve servis yetkililerine yapılan, iştirak nafakası borcuyla ilgili herhangi bir açıklama içermeyen dekontlara ve tanık beyanlarına dayanılmıştır. Bu deliller somut olayda ispata elverişli olmadığından Mahkemece davacının dosya geneli itibariyle borçsuzluk iddiasını ispatlayamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekir”.

  • Emekli maaşı kadar nafaka ödüyor

    Emekli maaşı kadar nafaka ödüyor

    55 yaşındaki Abtullah Akçin, 30 sene önce Fadime Akçin (52) ile evlendi. 2011 yılında boşanmaya karar veren çift o dönem mahkemeye başvurdu ve mahkeme Fadime Akçin hakkında tedbir nafakası verilmesine karar verdi. İkili daha sonra boşanmadan vazgeçti ancak 2017 yılında aldıkları kararla boşandılar.

    Fadime ve Abtullah çifti ayrıldıktan sonra mahkeme, Fadime Akçin ve çiftin 2 çocukları için Abtullah Akçin’in toplam 900 lira nafaka ödemesine karar verdi. Abtullah Akçin maaşından nafakaları öderken 2019 senesinde emekli oldu.

    Akçin emekli olduktan sonra eşi ve çocukları için ödediği nafaka emekli maaşından kesilmeye başladı. Ancak nafaka, Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) doğrultusunda sürekli arttı. Ayrıca mahkeme, 2011 yılında verilen ve hiç ödenmeyen tedbir nafakasının da geriye dönük faizle birlikte ödemesine karar verdi.

    Abtullah Akçin, 4 bin 672 liralık maaşından emekli maaşından geçen ay 4 bin 626 lira 77 kuruş nafaka ödedi. Ayrıca ilaç aldığı için katılım payı da ödeyen adamın maaşından 25 TL eline para kaldı.

    “Bu ay elime hiç para kalmadı”

    Abtullah Akçin, nafakasının düzenlenmesi için yardım beklediğini söyleyerek, “İlk zamanlar 300 lira ödüyordum. Şimdi 4 bin lirayı geçti. 2011 ve 2017 yılı arasındaki birikmiş nafakanın icrasını da ödüyorum. Bu ay elime hiç para kalmadı. 2 icra, 4 nafaka ödüyorum” dedi.

    “Benim gibi birçok mağdur var”

    Özel okulda öğretmenliğe başlayan kızı içinde nafaka ödediğini öne süren Akçin, “Normalde o kızım SGK’lı olduğu anda nafakanın kesilmesi lazım ama yok olmadı. Bizim illa mahkemeye vermemiz lazım. Çok zorlanıyorum. Benim gibi birçok mağdur var. Devlet büyüklerinden yardım istiyorum” ifadelerini kullandı.

  • Her 3 ayda bir hapse giriyor

    Her 3 ayda bir hapse giriyor

    Ankara’da yaşayan Orhan Korkmaz, 1993 yılında D.T. (47) ile görücü usulü evlendi. D.T., halde kabzımal olan eşi Korkmaz’ın 2013 yılından itibaren işleri bozulunca 2 çocuğundan kızını alarak evi terk etti. Karşılıklı boşanma davası açan çift, 2 yıl süren davanın ardından 2015 yılında boşandı. Mahkeme, Orhan Korkmaz’ın, eşine aylık 500 TL nafaka ödemesine karar verdi.

    Korkmaz ise haldeki işini tamamen kaybedip, başka iş bulamayınca nafakayı ödeyemedi. Orhan Korkmaz, eski eşinin şikayeti üzerine başlatılan icra takibinin ardından 2016’da ‘nafaka borucunu ödememek’ suçundan 3 ay tazyik hapsine mahkum edildi. Cezaevine giren Korkmaz, 6 yıl boyunca ‘nafaka borcunu ödememek’ten 3’er aylık sürelerde toplam 15 kez cezaevine girdi. Şu anda yarı açık cezaevinde cezasını çeken ancak pandemi nedeniyle hükümlülere verilen izin doğrultusunda dışarıda olan Korkmaz, açıklamalarda bulundu.

    ‘3 AYDA BİR BENİ TUTUKLATIYOR’

    Birikmiş 80 bin TL nafaka borcu bulunduğunu söyleyen Orhan Korkmaz, halde sebze-meyve işleriyle uğraşırken işlerinin bozulduğunu ve bu yüzden eşiyle arasının açıldığını belirterek, “Eşim işlerimizin bozulması dolayısıyla küçük çocuğumu alarak evimizi terk etti. 2 yıllık bir barışma süreci denedik olmadı. Sonrasında karşılıklı boşanma davası açtık. 2016 yılından beri her yıl 3 kere tutuklanıyorum. Yıllardır işsizim. Nafaka yüzünden 6 yılda 15 kez cezaevine girdim. Nafakanın bir süresi olmalı. Ben ‘Nafaka olmasın’ demiyorum. Sorun süresiz oluşu ve bu ömür boyu sürecek. İşsizim ve gelirim yok. Yaş itibarıyla da kendime yeni bir iş kuramıyorum. Farklı şehirlerde cezaevine girdim. Eski eşime bir sitemim yok; ama ısrarla her 3 ayda bir beni tutuklatıyor. Ben borcumun biteceği günü bilmek istiyorum. Nafaka 500 TL ama ödenmeyen her nafakanın her aylığı için avukat masrafları da var. Yasalar gereği işsiz de olsam ömür boyu yoksulluk nafakasını ödemem gerekiyor” diye konuştu.

    Korkmaz, cezaevinden çıktığında 24 yaşındaki oğlu ile kaldığını ve onun maaşıyla geçindiğini söyleyerek, “Cezaevinden çıktıktan sonra 1 ay sürem kalıyor. 1 ay sonra tekrar tutuklandığım için bu kez yeni bulduğum işe gidemiyorum. 3 kez işe girdim. 3’ünde de çıktım. Hiçbir iş yapamıyorum. Bir ayda ne iş bulabiliyorum ne başka bir şey yapabiliyorum. Belli bir yaşa gelmiş insanım. İş bulsam da kimse nafaka hapsine tekrar gireceğim için iş vermiyor” dedi.

    ‘NAFAKA CEZALANDIRMA YÖNTEMİ DEĞİL’

    Avukat Elif Yılmaz Ermiş de ‘Türk Medeni Kanunu’nun 175’inci maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakasının kamuoyunda ‘süresiz nafaka’ olarak bilindiğini belirterek, “Bunun sebebi de taraflardan biri mahkemeden talep etmedikçe, taraflardan biri vefat etmedikçe veya evlenmedikçe bu nafakanın devam ediyor olmasıdır. Bu sebeple de ekonomik olarak zorda kalan ya da ekonomik durumu kötüye giden tarafın hala ödemeye mahkum edilmesi sebebiyle kamuoyunda oldukça eleştirilmektedir. Nafaka bir cezalandırma yöntemi değildir. Nafakayla ilgili karar verirken mahkemenin evliliğin ne kadar sürdüğü, çocuk olup olmadığı gibi durumları iyi değerlendirmesi gerekmektedir. Aynı zamanda nafaka ödeyecek kişinin devam eden süreçte ekonomik durumunun kötüye gitmesine ilişkin de kontrolleri sağlaması gerekmektedir. Eğer nafaka ödeyen kişinin ekonomik durumu kötüye gittiyse mahkemeden bu durumu talep ederek dava açması gerekmektedir” diye konuştu.

    ‘DAVA AÇMASI GEREKİR’

    Avukat Ermiş, ‘Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen yoksulluk nafakasının ödenmemesi halinde ‘İcra İflas Kanunu’na göre 3 aya kadar tazyik hapsine hükmedildiğini kaydedip, “Bu sebeple ödenmeyen nafaka borçlarından dolayı birçok kişi hapis cezası almakta. Bu durum, nafaka borcunu ödeyemeyen kişilerin çalışmasına engel bir durum yaratmaktadır ya da nafakayı ödememek için sigortasız çalışmayı da artırmaktadır. Bu olay bazında değerlendirecek olursak kişinin mahkemeden bir talepte bulunması, yeni bir dava açması gerekmektedir. Ekonomik durumumun her ne kadar o zamanki koşullarda bunu verecek anlamda değerlendirilse de devam eden süreçte bunu ödeyemediğini ve ödeyemeyecek olduğunu tespit ettirip nafakanın kaldırılması veya azaltılması için dava açması gerekmektedir” dedi.

  • Yargıtay’dan emsal nafaka kararı

    Yargıtay’dan emsal nafaka kararı

    Bir boşanma davasında kusurlu bulunan erkeğin, yoksulluk nafakası ödemesine karar verildi. Nafakayı yetersiz bulan kadın ile kusursuz olduğunu öne süren koca kararı istinaf etti.

    Bölge Adliye Mahkemesi, davalı erkeğin cezaevinde hükümlü bulunduğu, yapılan araştırmada geliri ve mal varlığının bulunmadığı gerekçesiyle davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verdi.

    Karar davacı kadın tarafından temyiz edilince devreye Yargıtay 2. Hukuk Dairesi girdi.

    Yargıtay kararında, davalı erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olmasının yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmasını engellemeyeceği vurgulandı.

    Kararda şu ifadelere yer verildi:

    “Yoksulluk nafakası yükümlüsünün çalışmasına bedensel veya ruhsal bir engeli bulunmadığı sürece, düzenli bir gelirinin bulunmaması onu yoksulluk nafakası yükümlülüğünden kurtarmaz. Aksi düşünce, yoksulluk nafakası alacaklısının haklarının ileriye dönük olarak kaybedilmesine sebep olur. Yoksulluk nafakası yükümlüsünün ekonomik durumu, ancak nafaka miktarının belirlenmesinde dikkate alınır. Boşanmaya sebep olan olaylarda davacı kadının kusursuz olduğu belirlenmiştir. Yaptırılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasından davacı kadının çalışmadığı, düzenli ve yeterli gelirinin olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi şartları davacı kadın bakımından oluşmuştur. Davacı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde talebin reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”

  • Yargıtay’dan emsal nafaka kararı

    Yargıtay’dan emsal nafaka kararı

    Yıllar süren boşanma davasına son noktayı koyan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, kadının  yüksek miktarlı geliri ve mal varlığı olsa dahi uygun miktarda tespit edilecek tedbir nafakası alması gerektiğine hükmetti.

    Bir süredir geçimsizlik yaşayan çift, Aile Mahkemesi’ne müracaat ederek karşılıklı boşanma davası açtı. Davacı-karşı davalı kadın, kocasının doğumdan sonra birlik görevlerini yerine getirmediğini, evine ve çocuğuna bakmadığını, kendisinden uzaklaştığını öne sürdü.

    Akşamları eve geç geldiğini, bazı akşamlar hiç gelmediğini, sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını ileri sürerek kendisi ve ortak çocuk yararına ayrı ayrı 4 bin TL olmak üzere toplamda 8 bin TL tedbir nafakası ödenmesine karar verilmesini talep etti.

    Davalı-karşı davacı koca ise her iki tarafın da ikinci evlilikleri olduğunu ve önceki evliliklerinden birer tane çocuklarının bulunduğunu, kadın eşin kendisine ekonomik anlamda baskı yaptığını, ilk eşinden olan oğlunu eve kabul etmediğini iddia etti.

    Küçük çocuğun psikolojik yönden etkilendiğini, pedagog yardımı almak zorunda kaldıklarını, davacının sürekli huzursuzluk verici davranışlarına devam ettiğini dile getirdi.

    Davacı kadının iki ayrı kuyumcu şirketinde ortaklığının bulunduğunu, ekonomik anlamda çok iyi durumdu olduğunu, sık sık yurt dışı seyahatine katıldığını, tüm bunlara rağmen ailenin geçimine katkıda bulunmadığını, kadın eşin gelir elde etmesi ve ayrıca sahip olduğu mal varlıkları gözetildiğinde nafaka talep edemeyeceğini belirtti.

    20 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etti. 8. Aile Mahkemesi, evlilik birliği içerisinde erkek eşin; eşi ve çocukları ile ilgilenmeyerek güven sarsıcı davranışlarıyla tam kusurlu olduğu, kadın eşe ise yüklenebilecek kusurlu bir davranışın bulunmadığı gerekçesiyle erkek eşin boşanma davasının reddine hükmetti.

    Kadın eşin her ne kadar ayrı yaşamakta haklı olduğu ispatlanmış ise de sabit ve düzenli gelirinin olması gerekçesiyle davacı-karşı davalının kendi adına talep etmiş olduğu bağımsız tedbir nafakası talebinin reddine karar verdi. Taraflar kararı temyiz edince devreye giren Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, mahkeme kararını bozdu. Aile Mahkemesi, ilk kararında direnince bu kez devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi.

    Kadının zengin olsa dahi tedbir nafakası alması gerektiğinin vurgulandığı Genel Kurul kararında şu ifadelere yer verildi:

    “Taraflar arasındaki fiilî ayrılığın erkek eşin ortak konutu terk etmesi nedeniyle başladığı ortadadır. Kusur durumuna göre erkek eşin eşi ve çocuklarıyla ilgilenmediği ayrıca güven sarsıcı davranışları nedeniyle tam kusurlu olduğu, bu nedenle açmış bulunduğu karşı boşanma davasının reddedildiği, tarafların hukuken hâlen evli oldukları anlaşılmaktadır.

    Buna göre; erkek eşin haklı bir sebebi olmaksızın, ortak konuttan ayrılarak, eşlerin varsa çocukları ile birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak, yardımcı olmak ve birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak şeklinde düzenleme altına alınan yasal yükümlülüklerine aykırı davrandığı görülmektedir.

    Haklı bir sebep olmaksızın eşlerden birinin tek taraflı iradesi ile birlikte yaşamaya ara vermesi evliliğin genel hükümleri ile düzenleme altına alınan ve eşlerin birbirlerine karşı evlilik birliğinin kurulması ile üstlendikleri hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmaz. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde haklı bir sebep olmaksızın birlikte yaşamaktan kaçınan erkek eş karşısında, ayrı yaşamak zorunda kalan kadının, eşine karşı birliğe parasal katkı isteme hakkı olduğu gözetilmeksizin bağımsız tedbir nafakası talebinin reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

    Her ne kadar mahkemece yüksek miktarda geliri ve mal varlığı olduğu gerekçesiyle kadın eşin tedbir nafakası talebinin reddine karar verilmiş ise de; evlilik birliğinin yüklediği hak ve yükümlüklere aykırı davranan eş hakkında hâkim müdahalesinin düzenlendiği özel bir hüküm olduğu ortadadır.

    Haksız olan eşin haklı olan eşe karşı birlik yükümlülüklerini yerine getirmesinin sağlanmasını hedeflediği, açıklanan tüm bu sebeplerle tarafların ekonomik ve sosyal düzeylerinin, davanın kabulü noktasında değil ancak takdir edilecek nafakanın miktarında önem arz ettiği dikkate alınarak mahkemece kadın eş yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken nafaka talebinin tümden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. Mahkeme kararır bozulmasına oy çokluğu ile hükmedilmiştir.”