Etiket: Obezite

  • “Obeziteye karşı sağlıklı beslenin, spor yapın”

    “Obeziteye karşı sağlıklı beslenin, spor yapın”

    Dr. Sevilay Seval, ASM’de sağlık sisteminde birinci basamak sağlık hizmeti çerçevesinde yer aldığını söyledi. Seval, “Sağlıklı birey, sağlıklı toplum anlayışıyla hareket ederek hizmet veriyoruz. ASM’de 4 hekim, 4 aile sağlığı çalışanı ve yardımcı sağlık personelleri hizmet vermektedir. ASM’de bebek izlem, bebek aşıları, çocuk izlem, gebe izlem, gebelere yönelik aşılar, yetişkin aşılama, kronik hastalıkların takibi ve reçetelerin düzenli takibini yapmaktayız. Ayrıca kanser takiplerini gerçekleştirip, gerekli tarihlerde tekrar kontrolleri yapıyoruz. Kanser Erken Teşhis ve Eğitim Merkezi, Sağlıklı Hayat Merkezi, Toplum Sağlığı Merkezi ve hastanelerde ilgili uzmanlara sevk işlemlerini gerçekleştiriyoruz. Birinci basamak sağlık hizmeti, tüm sağlık sistemi içerisinde temel taşı oluşturur. Bireyler, çocuklar ve anneler ne kadar sağlıklı olurlarsa, ilerleyen yaşlarda da daha sağlıklı olacakları için toplumumuz da daha sağlıklı olacaktır. Kronik hastalık izlem süreçlerinde obezite izlem-tarama, hipertansiyon izlem-tarama gibi verileri güncelleyerek kontrollerini yapıyoruz. Bu süreçte Sağlıklı Hayat Merkezi’nden destek alıyoruz. Fiziksel aktiviteleri artırmak, psikolojik destek sağlamak ve beslenmelerini diyetisyenler aracılığıyla düzenlemek amacıyla bireyleri yönlendiriyoruz. Sağlıklı beslenin, spor yapın ve bizlerle mutlaka iletişime geçin” dedi.

  • Türkiye, obezitede Avrupa’nın zirvesinde

    Türkiye, obezitede Avrupa’nın zirvesinde

    Manisa Şehir Hastanesi Obezite Merkezi danışanlarını sağlıklı hayatlarına kavuşturmaya devam ediyor. Türkiye’deki yetişkin her 3 kişiden birinin bir yandan obezite ile mücadele ettiği diğer yandan da obezitenin tetiklediği başta kalp hastalıkları olmak üzere; şeker hastalığı, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, inme, solunum yolu rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, eklem rahatsızlıkları, psikiyatrik hastalıklar ve hatta çeşitli kanserler için çok önemli bir risk faktörü olduğunu kaydeden Manisa Şehir Hastanesi İç Hastalıkları Hekimi Uzm. Dr. Emre Mandacı obeziteye dair bilgilendirmelerde bulundu.

    Yetişkin 3 kişiden biri obezite ile mücadele ediyor

    Obezitenin vücutta sağlığı bozacak derecede anormal derecede yağ birikmesi anlamına geldiğini anlatan Uzm. Dr. Mandacı, “Dünyada ve ülkemizde obezite sıklığı fast-food beslenmenin artmasıyla beraber son yıllarda hızla artmış bulunmaktadır. Avrupa’da obezitenin en yüksek oranda görüldüğü ülke ne yazık ki ülkemiz Türkiye’dir. Ülkemizde yetişkinlik çağına ulaşmış her üç kişiden birisi obezite problemi ile mücadele etmektedir. Obezite başta kalp hastalıkları olmak üzere; şeker hastalığı, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, inme, solunum yolu rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, eklem rahatsızlıkları, psikiyatrik hastalıklar ve hatta çeşitli kanserler için çok önemli bir risk faktörüdür. Dolayısıyla obezitenin önlenmesi bu hastalıklarında önlenmesi anlamına gelmektedir” dedi.

    Obezite tedavisinde 5 çeşit tedavi

    Obezite tedavisinde temel olarak beş çeşit tedavi uygulandığını ifade eden Uzm. Dr. Mandacı, “Bunlar, diyet tedavisi, egzersiz tedavisi, davranış değişikliği tedavisi, ilaç tedavileri ve son aşamada da cerrahi tedaviler uygulanabilmektedir. Hastanemiz obezite polikliniğine başvurmak isteyen hastalarımız dahiliye poliklinikleri içinde yer alan obezite polikliniğimize randevusuz bir şekilde başvurabilmektedir. Obezite polikliniğimize başvuran hastalarımızın öncelikle detaylı bir hikayesi alınmakta, fizik muayeneleri yapılmakta vücut kitle endeksleri hesaplanmakta ve gerekli kan idrar tetkikleri yapılmaktadır. Ardından yandaş hastalıklarının tespit edilmesi için kardiyoloji, fizik tedavi, genel cerrahi ve psikiyatri bölümlerine konsülte edilmektedir. Bu değerlendirmelerden sonra obezite gruplarımıza dahil edilen hastalarımıza eğitim seminerleri düzenlenip obezite hakkında bilinçlendirilmektedirler. Eğitim haftamızdan sonra hastalarımızın haftalık takipleri başlar. Hastalarımız bu süreçte haftalık olarak yüz yüze obezite hemşirelerimizle, diyetisyenimizle, fizyoterapistimizle, psikologluğumuzla yüz yüze görüşmeler gerçekleştirerek kilo takiplerine başlarlar. Eğer sizin de fazla kilolarınız ile başınız dertteyse istediğiniz zaman randevusuz bir şekilde obezite polikliniğimize başvurabilirsiniz” şeklinde konuştu.
    Manisa Şehir Hastanesi Obezite Merkezi sayesinde hızla kilo vermeye başlayan bir danışan, “Bu zamana kadar, 10 sen boyunca İstanbul, İzmir ve Ankara’da diyetisyen, akupunktur ve yaşam koçlarına gittim. Beynimde bitiremedim olayı Manisa Şehir Hastanesindeki Obezite Merkezindeki ekip sayesinde bitirdim ve bu hale geldim. Çok memnunum” dedi.

  • Duygusal açlık obeziteye yol açar

    Duygusal açlık obeziteye yol açar

    Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Taha Can Tuman, obezitenin altında yatan psikolojik nedenlere dikkat çekti. Doç. Dr. Tuman, obezitenin ülkemizde en hızlı büyüyen sağlık sorunlarının başında geldiğini belirterek, “Son yıllarda obezite oranlarında çok ciddi artış yaşanmaktadır. Obezite hipertansiyona, tip 2 diyabete, felç riskinde artışa ve uyku apnesi, safra kesesi hastalıklarına, kolesterol yüksekliğine neden olarak beden sağlığını da olumsuz etkiler. Obezite bedensel hastalıklara neden olmasının dışında depresyona ve başta sosyal anksiyete bozukluğu olmak üzere anksiyete bozukluklarına neden olur. Obezite hem ek bedensel hastalıklar hem de ek psikiyatrik sorunlar nedeniyle ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Beden kitle indeksi 25-30 arası aşırı kilolu, 30’un üstü ise obez olarak nitelendirilir. Obezite gelişiminde genetik, hormonal, sosyokültürel, psikolojik ve çevresel faktörlerin rolü bulunur” açıklamasında bulundu.

    Uyuşturucu madde gibi ödül merkezini uyarıyor

    Obeziteye neden olan psikolojik faktörleri sıralayan Doç. Dr. Tuman, şöyle devam etti:
    “Tıkınırcasına yeme, yemek yeme üzerinde denetim kaybı, stres, üzüntü, iç sıkıntısı, kaygı, endişe, mutsuzluk gibi duygusal sıkıntı dönemlerinde aşırı yeme ve gece yeme gibi faktörlerin olduğunu görüyoruz. Bunun dışında dürtüsellik, hazzı ve doyumu erteleme güçlüğü, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, atipik depresyon, anksiyete bozuklukları ve bipolar bozukluk obezite gelişimi ile ilişkilidir. Olumsuz duygularla baş edememe, stres, iç sıkıntısı, keyifsizlik, mutsuzluk gibi olumsuz duygularla baş etmek için aşırı yemeyi bir başa çıkma stratejisi olarak kullanma, yemek yiyince kendini daha iyi hissetme duygusal yemeye neden olarak obezite gelişimine neden olur. Stresli yaşam olayları, algılanan stres düzeyinin yüksek olması, duygu düzenleme güçlükleri olanlarda yani olumsuz duygularla baş etme güçlükleri olanlarda yemek yeme bir rahatlama aracı ve ödül olarak işlev görmekte. Yemek yemek, aynı bağımlılık yapan maddelerde olduğu gibi beyinde dopamini ve endojen opioidleri arttırarak ödül merkezini uyarır ve kişinin haz almasını sağlar. Yemek yemenin verdiği haz pozitif pekiştireç, yemek yiyerek stres, sıkıntı, kaygı ve mutsuzluk gibi olumsuz duygulardan kurtulmak ise negatif pekiştireç olarak aşırı yeme davranışının artarak sürmesine neden olur.”

    Tıkınırcasına yeme ve gece yeme bozukluklarına dikkat

    Doç. Dr. Taha Can Tuman, obezite hastalarında en sık görülen yeme bozukluğunun tıkınırcasına yemek olduğuna işaret ederek şu bilgileri verdi:
    “Tıkınırcasına yeme bozukluğu 2 saatten az bir sürede çoğu kişinin yiyebileceğinden daha çok miktarda gıda tüketilmesi ve bu sırada kişinin yemek yeme üzerinde kontrolü kaybetmesidir. Tıkınırcasına yeme dönemlerinde çok daha hızlı yeme, rahatsızlık verecek düzeyde tokluk hissedene kadar yeme, bedensel açlık duymuyorken aşırı miktarda yeme, çok yediğinden utandığı için tek başına yeme, yemek sonrası tiksinti hissetme ya da suçluluk duyma gibi belirtiler görülür. Bunun dışında obezitesi olanlarda bir diğer yeme bozukluğu olan gece yeme sendromu da sık görülür. Psikolojik faktörler obeziteye neden olduğu gibi obezite de psikolojik sorunlara yol açar. Obezite, beden imajından memnuniyetsizliğe, daha mutsuz olmaya, özgüvende ve özsaygıda azalmaya, yaşam kalitesinde düşmeye neden olur. Bu nedenle obeziteye sıklıkla depresyon eşlik eder. İkinci derece obeziteye sahip kişilerin normal kilolulara göre son bir yılda majör depresyon atağı geçirme riski 5 kat fazladır. Obezite depresyon ilişkisi kadınlarda daha güçlü görünür. Bu durum kadınlarda dış görünümün erkeklere göre benlik saygısını daha fazla etkilemesidir. Bir çalışmada kadınlarda obezitenin depresyonda yüzde 37’lik bir artışla ilişkili olduğu gösterildi. Obezite dış görünümü etkilediği ve bedeninden memnuniyetsizliğe neden olduğu için bu kişilerde sosyal anksiyete bozukluğu da sık görülür.”

    “Obezite cerrahisi tek başına yeterli olamayabilir”

    Psikolojik kaynaklı obezitede cerrahinin tek başına yeterli olmadığına değinen Doç. Dr. Tuman, “Psikolojik faktörlerin yani tıkınırcasına yeme, dürtüsel yeme, yeme üzerinde kontrol kaybı, gece yeme, duygusal yeme gibi problemli davranışların olduğu hastalarda obezite cerrahisi sonrası kişinin tekrar kilo aldığı veya eski kilosuna döndüğü görülür. Psikolojik kaynaklı obezitede cerrahi girişimler de tek başına etkili bir çözüm değildir. Obezite tedavisinde bilişsel davranışçı terapi etkilidir. Terapide sağlıksız beslenme alışkanlıklarının değişmesi hedeflenir. Yemek sıklığı ve porsiyon büyüklüğünü azaltma, sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinme ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişiklikleri hedeflenir. Bununla birlikte obezite, nedenleri ve neden olduğu bedensel ve psikiyatrik hastalıklar ile ilgili bilgilendirme, uyaran kontrolü, hedef belirleme, kendini izleme, yapılan davranışın ödüllendirilmesi gibi davranışçı yöntemler kullanılır. Kilo vermeyi engelleyecek işlevsiz düşüncelerin bilişsel olarak yeniden yapılandırılması, duygusal yemeleri azaltmak için kişinin duygu düzenleme, stres yönetimi ve sorun çözme becerilerinin arttırılması gibi yöntemler kullanılır” dedi.

  • Ekran önünde yemek obezite riskini artırıyor

    Ekran önünde yemek obezite riskini artırıyor

    “Ekranı kurtarıcı olarak görmeyin”
    90’lı yıllardan sonra dijital dünyanın, hayatımıza hızlı bir giriş yaptığını belirten Dinçer, “İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte hareketsiz yaşamın da yayılmasına sebep oldu. Ekran başında geçirilen zamanın artması, tercih edilen yiyeceklerin kalitesini düşürüyor. Yapılan çalışmalara göre, ekran karşısında tercih ettiğimiz yiyecekler genellikle yüksek yağ ve fazla şeker içeriyor. Ayrıca, mineral ve vitamin açısından fakir gıdalar da tercih ediliyor. Bu nedenle çocuklar olumsuz beslenme alışkanlıkları ediniyorlar. Mümkün olduğunca çocukların ekran başında geçirdikleri zamanı azaltılması gerekiyor. Ekranı bir kurtarıcı olarak görmemelisiniz, çünkü ekran önünde gerçek anlamda sağlıklı bir beslenme gerçekleşmiyor. Çocukların okul öncesinde düzenli ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmalarını önemsiyoruz. Eğer bu düzenli alışkanlıkları doğumdan itibaren kazandırırsanız, ileride ekranla tanıştıklarında daha az zorlanacaklardır” dedi.

    “Çocuğun bütün ilgisi ekranda olduğundan tokluğun farkına varamıyor”
    Amerikan Pediatri Akademisi, 18-24 aydan önce çocukların ekranla tanışmasını önermiyor diyen Dr. Tuğba Dinçer, “Ekrana bakma süresi, çocuk iki yaşına geldiğinde ise bir saatle sınırlandırılmalıdır. Bu dönemde çocuklar öz becerilerini kazanırlar ve tek başına yemek yeme becerileri gelişir. Bu nedenle bu dönemde daha dikkatli olunması gerekmektedir. Çocuklar kendi seçimlerini yapmaya başlarlar ve ekranla tanıştıklarında yağlı ve şekerli gıdaları tercih edebilirler. Yapılan çalışmalara göre, çocuklar ekran karşısında obeziteye neden olabilecek besinleri tercih etmektedirler. Ekran, çocuğun dikkatini dağıtarak onu yemekten alıkoyabilir. Bu durumda çocuk yemeğe odaklanamaz ve ekrana hipnotize olabilir. Dolayısıyla önündeki yiyeceğin farkına varamaz. Bir diğer olumsuz etki ise açlık ve tokluk hissinin etkilenmesidir. Çocuğun tüm ilgisi ekrana yönelik olduğunda tokluğun farkına varmayabilir, bu da obezite riskini artırabilir” diye konuştu.

    “Gıda sektörünün hedef aldığı asıl kitle çocuklar”
    Çocuğun ekranda oyun oynarken sempatik sistemini harekete geçirdiğini ve stres oluşturduğunu dile getiren Dinçer, “Yemek yeme esnasında yaşanan stres, ödül merkezini uyarıyor ve çocuklar ödül olarak şekerli ve yağlı yiyecekleri tercih ediyorlar. Aynı zamanda ekran karşısında fazla vakit geçiren çocuklar kontrolsüz reklamlara maruz kalıyor. Gıda sektörünün hedef aldığı asıl kitle çocuklardır; erişkinler daha kontrollü davranırken çocuklar tam tersidir. Markete gittiğinde çocuklar genellikle ilk olarak fastfooda yönelirler. Ne kadar çok ekran önünde vakit geçirirse, olumsuz beslenme alışkanlıklarını o kadar çok benimser. Eğer kontrol altına alınmazsa, bu kısır döngü oluşturur” şeklinde konuştu.
    Dinçer, şöyle devam etti:
    “Yapılan bir çalışma, 0-2 yaş aralığındaki çocukların üçte birinin televizyon karşısında yemek yediğini ortaya koyuyor. Bu, oldukça yüksek bir orandır ve çocukların belirtilen yaş sınırlarından önce ekranla tanışmasından kaynaklanır. Verilere göre, çocukların yüzde 75’i önerilenden daha fazla süre ekran karşısında vakit geçiriyorlar. Bu durum, doğal olarak obezite riskini artırırken, diyabet ve diğer hastalıkların görülme sıklığını da artırabilir. Aynı zamanda, bu durum çocukları sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda sosyal ve bilişsel olarak da olumsuz etkileyebilir. Bu şekilde, tam potansiyellerine erişememiş bireyler olarak hayatlarına devam etmek zorunda kalabilirler.”

    “Yemek esnasında ekranın kapalı olması gerekiyor”
    Çocukların ebeveynlerini rol model aldığını belirten Sosyal Pediatri Bilim Dalı Başkanı Dinçer, açıklamasını şöyle tamamladı:
    “Burada ebeveynlere büyük bir sorumluluk düşüyor. Öncelikle ebeveynler olarak kendi alışkanlıklarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Yemek esnasında öncelikle ekranın kapalı olması önemlidir. Eğer çocuk ekrana alışmışsa, onun alışkanlığını değiştirmek kolay olmayabilir, bu yüzden hemen bırakmasını beklemek gerçekçi olmayabilir. Katı disiplin ve cezaların caydırıcı olmayabileceği unutulmamalıdır. Büyük değişiklikler yaparken çocuktan bir şey alınıyorsa, onun yerine bir alternatif sunulmalıdır. Benim önerim, ebeveynlerin ve çocukların zamanlarının sıkıntı olmadığı durumlarda güzel aktivitelere yönelmeleri ve bu konuda çocukları teşvik etmeleridir. Tabii ki, ekranı tamamen kısıtlayamayız; ancak belirli saatler ve sınırlamalar eşliğinde çocuğun ekranda sevdiği aktiviteleri yapmasına izin verebiliriz.”

  • En riskli hastalıklardan biri obezite

    En riskli hastalıklardan biri obezite

    Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Murat Urkan, vücuttaki yağ kütlesinin yağsız kütleye oranla çok fazla artması anlamına gelen obezitenin sağlıksız beslenme, hareketsizlik ve genetik yatkınlık gibi faktörlerden kaynaklandığını ve tip 2 diyabet, kalp ve damar hastalıkları, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, karaciğer yağlanması, eklem sorunları ve uyku apnesi gibi hastalıkların yanı sıra psikolojik sorunlara da yol açtığını söyledi. Obezitenin Dünya Sağlık Örgütü tarafından en riskli 10 hastalık içerisinde gösterildiğine dikkat çeken Doç. Dr. Urkan, ülkemizde 15 yaş ve üstü obez bireylerin nüfusun yüzde 20’sini oluşturduğunu ifade etti.

    Her obezite hastasının cerrahi yöntemlere uygun olmadığının altını çizen Doç. Dr. Urkan, örneğin mide küçültme ameliyatı için hastanın “morbid obez” tanımına uyması gerektiğini anlattı. Yani hastanın kilosunun değil, boy ve kilo değerine bağlı olarak hesaplanan ve standartları Dünya Sağlık Örgütü’nce belirlenen “vücut kitle indeksinin” belirleyici olduğunu dile getiren Doç. Dr. Urkan, “Vücut kitle indeksi 40’ın üzerinde olan morbid obez grubundaki hastalar ile VKİ 35-40 arası olduğu halde aşırı şişmanlığa bağlı tip 2 şeker hastalığı, hipertansiyon, uyku apnesi gibi sorunları olanlar da morbid obez olarak kabul ediliyor. Ayrıca obeziteye bağlı ‘yeni’ tip 2 şeker ve metabolizma bozukluğu olan ve VKİ’si 30 – 35 arasındaki hastalara da obezite doktorunun kararı ile ameliyat yapılabiliyor” dedi.

    “Obezite cerrahisinde iki temel ameliyat yöntemi var”
    Sadece bunun da yetmediğine değinen Doç. Dr. Urkan, obezite cerrahisi yapılabilmesi için hastaların en az 6 ay sürmek kaydıyla minimum 2 defa diyet tedavisi ile kilo vermeyi denemiş olması şartının arandığını söyledi. Bu diyetlerde başarısız olan morbid obez hastalar için ise en etkili tedavinin cerrahi seçenekler olduğunu ifade etti.

    Obezite cerrahisinde temel olarak iki ameliyat yöntemi olduğuna değinen Doç. Dr. Urkan, “Bu yöntemlerden biri gıda emilimini bozan gastrik bypass ameliyatıdır. Diğeri ise gıda alımını kısıtlayan tüp mide ameliyatıdır. Obezite cerrahisinde sıklıkla uygulanan bu yönteme toplum arasında mide küçültme ameliyatı da denilir” dedi.

    “Bypass yönteminde bağırsakların bir kısmı devre dışı kalır”
    Tüp mide ameliyatında, tüm midenin yaklaşık yüzde 80’inin çıkarıldığını belirten Doç. Dr. Urkan, “Bu yöntem gıda tüketimini kısıtlamak esasına dayanır. Midenin büyük bölümü alınınca kalan kısım ince, uzun bir tüp şekline benzetildiği için ‘tüp mide ameliyatı’ olarak anılır. Bu ameliyatta çıkarılan mide bölümünden (Fundus) salgılanan iştah hormonu (Ghrelin) ve dolayısıyla iştah operasyon sonrasında önemli ölçüde azalır. İştahın azalması da bu yöntemin alameti farikalarındandır ve başarı oranını yükseltir” diye konuştu.

    Ayrıca bu ameliyatın uygulandığı, ağızdan ilaçla tedavi gören diyabetikler ve hipertansiyon hastalarının kullandığı ilaçlara genellikle ihtiyaç duyulmadığını sözlerine ekledi.
    Doç. Dr. Urkan, gastrik bypass ameliyatlarına dair ise şunları anlattı:
    “Bu yöntemde midenin önemli bir kısmı bypass edilir yani devre dışı bırakılır, küçük hacimli (yaklaşık 30-50 cc) bir mide bölümü hazırlanır ve bu kısım ince bağırsaklara dikilir. Burada hedef hem mide hacminin küçültülmesi hem de bağırsakların bir bölümünü devre dışı bırakarak, tüketilen yiyeceklerin bir kısmının emilmeden doğrudan sistemden atılmasıdır. Böylelikle hastalar hem daha az gıdaya ihtiyaç duyar, hem de aldıkları gıdanın tamamı değil sadece bir kısmı vücut tarafından emilir. Bu yöntem insülin kullanan diyabetik hastalarının kan şekeri kontrolünün de daha etkili şekilde düzenlenmesini sağlar”

    “Obezite cerrahisi sanıldığı kadar riskli değil”
    Toplumda obezite cerrahisinin riskli olduğuna dair yanlış düşüncelerin bulunduğuna işaret eden Doç. Dr. Urkan, “Morbid obezitenin kendisi mide ameliyatının riskinden çok daha fazla risk taşır. Morbid obezite zaten ölümcül bir hastalık olduğu için eğer müdahale edilmezse bu kişiler, obez olmayan yaşıtlarına göre 10-15 yıl erken hayatını kaybediyor. Ayrıca bir kalp bypass ameliyatından sonra ilk 7 gün içerisinde 100 hastadan ikisi hayatını kaybederken, mide bypass ameliyatı sonrası ölüm oranı sadece binde birdir” dedi.

  • Türkiye, obezitede ilk sırada

    Türkiye, obezitede ilk sırada

    Dünya Obezite Günü dolayısıyla, obeziteden korunmak ve sağlıklı yaşam bilinci geliştirmek için Manisa Merkezefendi Devlet Hastanesinde stant açıldı. Açılan stantta hasta ve hasta yakınlarına bilgilendirme yapılırken, hastane idarecilerinin de katılımıyla hastane çevresinde yürüyüş yapıldı.

    “Önlenebilir hastalıklarda ikinci sırada”

    Farkındalık oluşturmak için çocuklarla boyama etkinliği yapılan etkinliklerde bir açıklama yapan Merkezefendi Devlet Hastanesi Obezite Birim Sorumlusu Dahiliye Uzmanı Dr. Burcu Almacan İnce, “Obezite vücudun yağ kütlesinin aşırı derecede artmasıdır. Beden kitle endeksinin yüzde 30’un üzerine çıkmasıdır. Hem dünyada hem de ülkemizde obezitede artış görülmektedir. Hatta ülkemiz Avrupa’da obezitede birinci sırada. Erkeklerde yüzde 107 oranında kadınlarda da yüzde 47 oranında son 12 yılda obezitenin arttığını görmekteyiz. Obeziteyi önleyemezsek beraberinde Tip2 Diyabet, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar, kalp damar hastalıklarının artmasına neden oluyor. Dünyada ve ülkemizde sigaradan sonra önlenebilir ölümlerde ikinci sırada yer almaktadır” şeklinde konuştu.

  • Obezite ömrü kısaltıyor

    Obezite ömrü kısaltıyor

    Uzmanlar günümüzdeki en ciddi sağlık sorunlarının başında gelen obezitenin hem dünyada hem de ülkemizde görülme sıklığının arttığına dikkat çekerek sık sık önlem alınması konusunda uyarılarda bulunuyor. Sağlık sektöründeki yeni gelişmeler ve artan teknolojik imkânların obezite ile baş etmek için tedavi seçeneklerini artırdığını ifade eden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Recep Aktimur, “Özellikle son yıllarda başarı oranlarının artması ve sonuçlarının gayet olumlu olması nedeniyle en çok tercih edilen yöntemlerin başında obezite ameliyatları gelmeye başladı. Fakat ameliyatlarla ilgili yanlış bilgiler nedeniyle ameliyata ihtiyacı olan çok sayıda insanın uygun tedaviye ulaşamıyor” açıklamasında bulundu.
    Prof. Dr. Aktimur, bilimsel yayınlara göre tedaviye erişemeyen kişilerin yaşam süresinin yaklaşık 10 yıl süreyle kısaldığını söyledi.

    “Safra kesesi ameliyatı kadar riski var”

    Bilimsel yönden obezite ameliyatlarının başarısının ve gerekliliğinin çok uzun yıllardır ispat edilmiş olduğunu ve bu ameliyatların bir safra kesesi ameliyatı ile benzer riski taşıyarak yapılabildiğini belirten Prof. Dr. Aktimur, oluşturulan korkunun insan hayatına mal olduğunu söyledi.

    Bu ameliyatların aslında dünyada yapılması gerekenden çok daha düşük sayıda yapıldığını belirten Prof. Dr. Aktimur, obezitenin ortaya çıkardığı kronik hastalıkları tedavi etmek adına ülkelerin sağlık bütçelerinin ciddi şekilde yara aldığının ispat edildiğini ve aynı zamanda bu hastalıkların artışının ülkemizin sağlık bütçesini de ciddi şekilde sarstığını kaydetti.

    “Ameliyat, obezite ile yaşamaktan çok daha güvenli”

    Hem toplumu obezite ve obezitenin neden olduğu kronik hastalıkların pençesinden kurtarmak hem de ülkemizin sağlık harcamalarını daha verimli kullanabilmek adına obezitenin bilinen en başarılı ve kalıcı tedavisi olan obezite cerrahisine karşı olan önyargının otoriteler tarafından önlenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Aktimur, obezite ameliyatlarının obezite ile yaşamaktan çok daha güvenli olduğunu sözlerine ekledi.

  • Türkiye’de kadınların yüzde 25’i obez

    Türkiye’de kadınların yüzde 25’i obez

    Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre obezite, vücutta sağlığı bozacak ölçüde anormal veya aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmaktadır.

    Obezite, günümüzde özellikle gelişmiş ülkelerde en önemli sağlık sorunu olarak görülmekte olup ICD-10’da hastalık olarak tanımlamıştır.  Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Osman Civil, obezitenin pek çok sebebi olan karmaşık bir sağlık sorunu olarak varlığını sürdürdüğüne ilişkin vurgu yaparak çeşitli açıklamalarda bulundu.

    “Dünyada yaklaşık 2 milyon civarında fazla kilolu veya obez kişi bulunmaktadır”

    Doç. Dr. Osman Civil, “Obezite son yıllarda dünyada ve ülkemizde ciddi oranda artış göstermiştir. DSÖ yakın dönem verilerine göre dünyada yaklaşık 2 milyon civarında fazla kilolu veya obez kişi bulunmaktadır. Bunlardan yaklaşık 600 bini obezite sınırları içindedir. Türkiye’de de durum çok farklı değildir. TÜİK verilerine göre ülkemizde her 5 kişiden bir tanesi fazla kiloludur. 2008 yılındaki çalışma ile karşılaştırıldığında 2015 yılında obezite ülkemizde yüzde 30 oranında artmıştır. Günümüzde toplumda erkeklerin yaklaşık yüzde 15, kadınların yaklaşık yüzde 25’i obezdir” açıklamasını yaptı.

    “Polikistik over sendromu, kısırlık gibi hastalıklara da neden olmaktadır”

    Obezite yaygınlığı giderek arttığını ve beraberinde pek çok fiziksel, psikolojik, sosyal, ekonomik sorunlar getiren çok faktörlü bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Civil, “Obezite, tedavi edilememesi ve tekrarlaması durumunda birey ve toplum sağlığı açısından ciddi yıkıcı sonuçlara neden olabilir. Obezite; diyabet, hipertansiyon, koroner kalp hastalığı, iskelet sistemi ve eklem rahatsızlıkları, solunum güçlüğü, bazı kanser türleri, yağlı karaciğer ve siroz, polikistik over sendromu, kısırlık gibi hastalıklara da neden olmaktadır” uyarısında bulundu.
    Doç. Dr. Osman Civil, obezitenin halk tarafından yalnızca fiziksel görünüş bozukluğu olarak algılandığını ancak sadece fiziksel görünüş bozukluğu değil çok ciddi hastalıkları beraberinde getiren ya da getirecek olan dünyadaki en ciddi sağlık problemlerinden biri olduğunu söyledi.

    Obezite oluşumunda etkili olan risk faktörleri

    Obeziteye yol açan çok sayıda faktör arasında yanlış beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliğinin en önemli obezite nedenleri olarak kabul edildiğini belirten Doç. Dr. Osman Civil, “Genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyo-kültürel ve psikolojik pek çok faktör birbiriyle ilişkili olarak obeziteye neden olmaktadır. Çevresel faktörler; günümüzde insanların sürekli apartman hayatı yaşaması, sürekli oturarak çalışması, spor yapma imkânının az olması şeklinde örneklendirilebilir” şeklinde konuştu.

    Kötü beslenme alışkanlıklarının da obezite sebebi olduğuna değinen Do. Dr. Sivil sözlerine şunları ekledi:

    “Günümüzde kötü beslenme alışkanlıkları da obezite sebebidir. Daha çok düzensiz ve fast food beslenme, işlenmiş gıdaların pratik olması sebebiyle organik gıdaların yerine diyette tercih edilmesi, gece geç saatlerde yemek yeme veya bir şeyler atıştırma gibi alışkanlıklar obeziteye sebep olur. Obezitenin genetik faktörlerinde ise ebeveynlerin obez olması çocukların da obez olma ihtimalini arttırmaktadır. Her iki ebeveyn de obez ise çocuklarının obez olma ihtimali yüzde 80’lere, ebeveynlerden biri obez olma durumunda ise çocuğun obez olma ihtimali yüzde 40’lara kadar yükselebilir. Hormonel sebepler ise özellikle mide ve bağırsaktan salınan bazı hormonların fazlalığı ya da yetersizliği şeklinde açıklanabilir. Tüm bu faktörler ayrı ayrı obeziteye zemin hazırlar.”

    Obezitenin teşhis ve tedavisi

    Doç. Dr. Osman Civil, konuşmasını çağımızın küresel sorunu olan obezitenin teşhis ve tedavisinden bahsederek şu sözlerle tamamladı:
    “Obezite tanımlamasında Vücut Kitle İndeksi(VKİ) kullanıyoruz. VKİ kilogram olarak vücut ağırlığının metre olarak vücudun karesine bölünmesi ile bulunuyor. VKİ 18-25 arasındaki kişiler sağlıklı bireylerdir. 25 ile 29 arasındaki bireyler kilolu, 30’un üzerindekiler obez, 40’ın üzerindekileri morbit obez, 50 üzerindekileri süper obez olarak tanımlıyoruz. Dengeli ve sağlıklı beslenerek, yeterli su tüketerek, düzenli egzersizi bir yaşam tarzı haline getirerek obeziteyi önlemek mümkündür. Yine de obezite sorunundan muzdarip olan kişilerde birinci basamak tedavi olarak diyet, spor ve ilaçlarla tedavi denenir. Birinci basamak tedavide başarılı olunamazsa ki başarı şansı yüzde 1-2 civarıdır; cerrahi tedaviler gündeme gelir. Günümüzde obezitenin en etkin tedavi yöntemi cerrahi tedavidir. Cerrahi tedavi ile başarı şansı yüzde 90’ların üzerindedir. Ancak her obeziteden muzdarip bireyin cerrahi tedavisi uygun olmayabilir. Cerrahi tedavi öncesi hastaların metabolik ve psikiyatrik olarak değerlendirilmesi önemlidir. Mümkünse genel cerrahi, endokrinoloji, psikiyatri, diyetisyen ve anestezi hekimlerinden oluşan bir konseyden değerlendirilerek karar verilmesi uygundur.”

  • Fiziksel aktivite azaldıkça, obezite artıyor

    Fiziksel aktivite azaldıkça, obezite artıyor

    Vücutta fazla yağ birikmesi olarak tanımlanan obezite, gelişmekte olan ülkelerin de önemli sağlık sorunu olarak dikkat çekiyor. Beslenme alışkanlıkları ve tüketilen besin tercihi ile de alakalı olan obezite hakkında bilgiler veren Doç. Dr. Kerim Güzel, 4 Mart Dünya Obezite Günü’ne kısa bir süre kala hastalıkla alakalı merak edilen sorulara açıklık getirdi.

    “Fiziksel aktiviteden kaçtıkça, obezite riski artıyor”

    Yiyeceklerden ihtiyaç olandan fazla kalori alındığında yağ olarak depolandığını ifade eden Doç. Dr. Kerim Güzel, “Günümüz insanı fiziksel aktiviteden kaçmakta, telefon, bilgisayar, televizyon başında saatlerce hareketsiz kalmakta, bu arada sürekli kalorisi yüksek atıştırmalıklarla beslenmektedir. Ulaşım araçlarının artmasıyla da insanlar daha az yürümekte, teknolojik araçların hayatımıza yoğun biçimde girmesiyle daha az çalışılmaktadır. Öte yandan toplum olarak spor yapma alışkanlığımızın olmaması da başlıca etkenlerdendir. Bu noktada diğer tüm tedavi yöntemlerini uyguladığı halde başarılı olamayan kişiler için obezite cerrahisi hem fazla kilomuzu çözmede hem de obeziteye bağlı olarak gelişen ikincil hastalıkların önlenmesinde etkin ve kalıcı çözüm sunan bir yöntemdir. Obezite cerrahisinde amaç sadece kilo vermek değildir, bunun yanında en önemlisi diyabet, hipertansiyon uyku apnesi, yürüme bozuklukları gibi aşırı kiloya bağlı birçok hastalığında tedavisini yapmaktır. Diyet, egzersiz ve ilaç tedavisi sonrasında obezite hastalarında başarılı sonuç elde edilemediği durumlarda obezite cerrahisi uygulanabilir” dedi.

    “Egzersiz ve ilaç tedavisine cevap vermeyenlere cerrahi uygulanabilir”

    Doç. Dr. Kerim Güzel, obezite cerrahisinin uygunluk şartlarına da açıklık getirerek, “Diyet egzersiz, ilaç tedavisi gibi tüm tedavi yöntemlerini uygulamış ancak başarılı olamamış kişiler için obezitenin cerrahi tedavisi bu kişiler için uygun yöntemi olabilir. Hasta cerrahi işlem görmeden önce tüm ilgili birimlerle değerlendirilmelidir ve anestezi açısından ameliyata elverişli olmalıdır. Hasta seçimi vücut kitle indeksine göre yapılır. Vücut kitle indeksi 40 üzerinde ise hasta operasyon olabilir. 35 ile 40 arasında ise ek bir hastalığı varsa (hipertansiyon, tip 2 diyabet, uyku apne sendromu, trigliserit yüksekliği, kalp hastalığı, hipoventilasyon sendromu, karaciğer yağlanması gibi) eğer vücut kitle indeksi 30- 35 arasında ise medikal tedavilerle kan şekeri kontrol altına alınamayan Tip 2 Diyabet hastalarına ameliyat önerilebilir” diye konuştu.

    Obezite ameliyatı, öncesi ve sonrası

    Obezite ameliyatının önemi, öncesi ve sonrasından da bahseden Kerim Güzel, “Ameliyat öncesinde kişi, cerrahlar tarafından detaylı bir şekilde muayene edilir. Doktor, ameliyata uygun olup olmadığına karar verdikten sonra ise hastayı obezite ameliyatı konusunda bilgilendirir. Hastanın da kabulü alındıktan sonra kardiyolog, göğüs hastalıkları, psikolog, anestezi uzmanları, endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları tarafından da değerlendirilir. Ayrıca hastaya ameliyat öncesi mide endoskopisi, karın ultrasonografisi birçok laboratuvar testi yapılır. Ameliyatlar genel anestezi ile laparoskopik (kapalı) yöntemle deneyimli cerrahi ekip tarafından gerçekleştirilir. Ameliyat sona erdikten sonra hastanın durumuna ve anestezi uzmanının önerisiyle bazen gözlem amaçlı bir gece yoğun bakıma alınabilir. Bu durumun dışında kalan hastalar anesteziden tam olarak uyandıklarında odalarına gönderilir. Başarılı bir ameliyat sonrasında obezite rahatsızlığından kurtulmak, sağlıklı ve kaliteli bir yaşama kavuşmak için hastalar dikkatli olmalıdır. Hastanede gerekli kontrollerin yapılması ve daha sonrasında hastanın taburcu edilmesinden sonra tedavi süreci devam etmektedir. Diyetisyen ve ameliyatı gerçekleştiren cerrahın uygun gördüğü diyet programı hasta tarafından dikkatlice uygulanmalıdır. Hasta, doktorun belirttiği süreçlerde egzersiz yapmamalı ve düzenli kontrollerini aksatmamalıdır” şeklinde konuştu.

  • “Obezite, ergenliğe giriş yaşını düşürebiliyor”

    “Obezite, ergenliğe giriş yaşını düşürebiliyor”

    Endokrinoloji Uzmanı Dr. Arzu Jalilova, erken ergenliğin beslenme ve yaşam tarzıyla ilişkisi konusunda bilgilendirmelerde bulundu. Uzm. Dr. Jalilova kızların çoğunun 8 ila 13, erkeklerin 10 ila 15 yaşları arasında ergenliğe girdiğini kaydetti. Araştırmaların ortalama olarak çocukların ergenliğe eskisinden daha erken başladığını gösterdiğini belirten Jalilova, “Ergenliğin başlangıcı hipofiz bezinin hormon salgılaması ile başlar. Kızlarda hormonlar yumurtalıklara etki ile östrojen hormonunun üretimini başlatır. Erkeklerde ise hormonlar testislerin gelişimini sağlayarak testosteron hormonunun üretimini arttırır. Bu hormonların her ikisi de vücudun cinsel olgunluğa hazırlanmasına yardımcı olur. Vücut bu sürece erken başladığında (kız çocuklarında 8, erkek çocuklarında 9 yaşından küçük) ve yaygınlığının artması, birçok ebeveynin bunu durdurmak veya en başta olmasını önlemek için yardım aramasına neden olur” diye konuştu.

    Ergenliğe erken girilmesinde obezitenin etkisi de var

    Çocuk Endokrinoloji Uzmanı Dr. Jalilova, araştırmaların kızlarda erken ergenlik ile obezite arasında muhtemel bir bağlantı olduğu iddiasını ortaya koyduğunu söyledi. Beslenmenin ergenlik gelişimini etkileyen en önemli faktörlerden biri olduğunu ifade eden Jalilova şöyle konuştu:
    “Ergenlik, ergenlik öncesi dönemden başlayarak tam cinsel olgunluğa kadar biyolojik, fiziksel ve psikolojik değişikliklerin etkileşimi ve iş birliği yoluyla ilerleyen, doğrusal olmayan bir süreci gerektirir. Büyümenin tüm aşamalarında (bebeklik, çocukluk ve ergenlik) yeterli ve dengeli sağlıklı beslenmenin hem düzgün büyüme hem de normal ergenlik gelişimi için gerekli olduğu görülmektedir. Kızlar ergenliğe geçmiş yıllara göre daha erken yaşta başlıyor. İşlenmiş, yüksek yağlı gıdaların çoğunun aşırı tüketilmesi bu durumun nedeni olabilir. Aşırı kilolu veya obez çocukların ergenliğe erken girme ihtimali daha yüksektir. Ayrıca ergenliğin ilerlemesi beslenmeden de etkilenmektedir. Öte yandan ergenlik, makro ve mikro besinler de dahil olmak üzere beslenme ihtiyaçlarını artıran bir zirve büyüme atağını da tetikler. Ayrıca ergenliğin normal seyrini önemli ölçüde bozabilen birçok çevresel endokrin bozucu tespit edilmiştir. Daha fazla şeker, yağ veya işlenmiş gıda tüketmek, vücutta erken ergenliği tetiklediği düşünülen birçok süreci etkiler.”

    Ebeveynlere öneriler

    Dr.Jalilova, ebeveynlere şu şekilde uyarı ve önerilerde bulundu:
    “Ergenlik gelişiminin doğru zamanlamasını ve ilerlemesini sağlamak ve obeziteye bağlı etkileri önlemek için hem annenin hem de erken yeni doğan ve çocukluk dönemi beslenmesine büyük önem verilmelidir. Başlangıç olarak toksin ve hormon içeren ürünlere maruz kalmayı sınırlamak önemlidir. Ebeveynler mümkün olduğunca işlenmemiş gıdaları tercih etmelidir. Şeker alımı ve yüksek kalorili yiyeceklerin yanı sıra işlenmiş veya plastik gibi kaplarda saklanan yiyeceklerin tüketilmesi ergen ergenliği tetikleyici faktörler arasındadır, dikkat edilmelidir.”
    Öte yandan Uzm. Dr. Jalilova, erken ergenlik tanısı konulduktan sonra, çocuk endokrinoloji uzmanının değerlendirmeleri sonrası yaşam tarzı değişikliğine ek olarak gerekli olduğu düşünülen olgularda ilaç tedavilerinin de uygulanabildiğini söyledi.