Etiket: öğretim görevlisi

  • 28 Şubat mağduru öğretim görevlisi yaşadıklarını anlattı

    28 Şubat mağduru öğretim görevlisi yaşadıklarını anlattı

    28 Şubat sürecinde ÇOMÜ’de Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim görevlisi olarak görev yapan Bünyamin Nami Tonka, 1998 yılında sınıfında başörtülü öğrencilerin bulunması sebebiyle birçok kez soruşturmadan geçti. 1998’de eğitim-öğretimin başladığı ilk hafta basın mensupları ÇOMÜ Rektörlüğü’ne hayırlı olsun ziyaretinde bulundu. Bir sınıftan da görüntü almak isteyen basın mensupları, Bünyamin Nami Tonka’nın dersine girerek çekimler yaptı. Görüntülerde birçok başörtülü kız öğrencinin görülmesi üzerine rektörlük tarafından Tonka hakkında arka arkaya soruşturmalar açıldı. Kısa süre sonra üniversite ile ilişiği kesilen Tonka, bir süre Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nde görev yaptıktan sonra emekliye ayrılmak zorunda kaldı.

    28 Şubat 1997 tarihinde Türkiye’de hiç olmadığı kadar ceberut bir baskı oluştuğunu belirten 28 Şubat mağduru Bünyamin Nami Tonka, “Bu bilhassa akademik dünyada üniversitelerde daha çok imam hatip ve ilahiyat orijinli rektörler görevlerinden alındı. Yerlerine daha seküler dedikleri rektörler atandı. Bir talimat verildiği gibi tahmin ederim. Ne kadar iman ve inanç açısından daha muhafazakar daha mütedeyyin insanlar varsa bunların üniversiteden atılmalarına, bunun yanında iman ve inanç açısından kendi inancını yaşamak isteyen başörtülü kızlarımızın da başörtülerini açmak suretiyle üniversiteye girmelerine yönelik bir baskı oluştu. Ve ikna odaları oluşturuluyordu. Kızlar da bu konuda çok bizardı. Ben Cumhuriyet’in bize bir kazanımı olarak kızlarımızın üniversitede eğitim görmelerinden büyük mutluluk duyuyordum. Hedefimiz de annelerimizin çok kaliteli olmaları açısından kızların okumalarından çok mutluluk duyuyorduk. Sınıflarımızda kız öğrencilerin olması bize gelecek nesillerin daha kaliteli gelişmesi için bir umut vaat ediyordu. Bu yüzden de kız öğrencilerimizin sınıflarda başörtülerini açmalarına karşıydım. Bu yüzden de başörtülerini açtırmadım. Kız öğrencilerimizi en arkaya oturtturdum. Orada dersleri dinlemelerine fırsat tanıdım. Bu konuda şikayetler oluşuyor ve bu şikayetler sonucunda rektörlük benle ilgili soruşturma açmaya başladı. Bir, iki, üç, böyle ve bu arada görev süremizin uzatılma dönemi geldiğinde de biz onların ruh dünyasının dışında olduğumuz için bizim görev süremiz uzatılmadı ve üniversiteden atılmış olduk. Yani çalışan, üreten, bilimin peşinde gitmiş olan ama daha çok mütedeyyin ve muhafazakar bir yapıya sahip olan insanlar, milli değerlere sahip olan insanlar üniversitelerde pek tutulmak istenmedi. Bizim üniversitemizden de 180 kadar arkadaşımızın o birkaç yıl içinde mesela doçentlik unvanı almış olan, bir üst kadrosu onlara verilmedi. Hak etmiş oldukları yerlere unvanlarla ilgili herhangi çalışma yapılmadı ve bizim arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu mağdur edildi. Mağdur edildiği için de arkadaşlarımızın hepsinin görev sürelerine son verildi. Görev süreleri uzatılmadığı için 180 kadar da bizim üniversitemizden akademik personel başka yerlere gitmek zorunda kaldı. Bir kısmı sokağa atılmış oldu, başka mesleklere yönelmiş oldular ve bunlardan bir tanesi de benim, biz sokağa atılmış olduk. En azından en verimli olduğumuz dönemde, en üretimli olacağımız dönemde bizimle ilgili herhangi bir şey yapılmamış oldu, destek verilmemiş oldu. Tabi ki daha sonraki dönemde mesela üniversitelerde FETÖ’cülerin hiçbir tanesinin atılmadığını gördük. Bu bir Amerikan projesi gibi geldi bana ve FETÖ’cülere kadro açmak için de daha çok milliyetçi, mukaddesatçı bazı arkadaşlarımızın üniversitelerden kovulmasına vesile oldular ki kadro açılmış oldu. Bu bir projeydi ve bu proje uygulanmış oldu” dedi.
    Daha sonraki dönemde itibarlarının iade edilmesi konusunda herhangi bir şey yapılmadığını ifade eden Bünyamin Nami Tonka, sözlerine şöyle devam etti:
    “Bu da bizim yüreğimizde bir yaradır. Benim aslında yüreğimde bir yaradır. En azından tekrar itibarımız iade edilse, tekrar göreve gelseydik ama tekrar ayrılsaydık. Yani biz kendi rızamızla ayrılmış olsaydık daha güzel olur diye düşünüyorum. Bence artık toplumumuzda böyle 28 Şubat gibi kıl tüy meselelerinden, insanlarımızın okumasına engel olacak herhangi bir şeyin olmamasını talep ediyorum. Artık biz daha çok bilimin peşinde koşan, bilimi arayan nesiller yetiştirmemiz lazım. Çocukların saçıyla, kılıyla, başörtüsüyle ilgilenmememiz lazım. Bu şekilde bir gelişmeyi ortaya koymamız lazım. Biz bilimde yarışan nesiller yetişmemiz lazım. Bunu yaparsak Türkiye çağ atlayacaktır. Çok daha güzel yerlere gelecektir diye düşünüyorum.”

  • Hava kirletici emisyonların azaltılması programı

    Hava kirletici emisyonların azaltılması programı

    BTÜ öğretim üyelerinden hava kirletici emisyonların azaltılması programına katkı

    Sera gazı ve hava kirletici emisyonlarını azaltmayı hedefleyen program Türk denizcilik sektörü için denizde (gemilerde) ve karada (limanlarda) alternatif yakıtlara ve enerji verimli çözümlerin uygulamaya konulmasına ilişkin yatırımlar sağlamak için Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve diğer ortak finansörlerin finansmanıyla desteklenecek.

    Bu çerçevede Güney Marmara Kalkınma Ajansı ve Denizcilik Genel Müdürlüğü koordinesinde 17 Mayıs 2023 tarihinde Çanakkale İl Özel İdaresinde düzenlenen “Maritime Decarbonisationand Green Shipping” Proje Toplantısına Bursa Teknik Üniversitesi’ni temsilen Denizcilik Fakültesi öğretim üyeleri; Doç. Dr. Erinç Dobrucalı, Doç. Dr. Gökçe Çiçek Ceyhun, Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Özsarı, Öğr. Gör. Dr. Arman Gülnur, Öğr. Gör. Dr. Gökhan Gökmen ve Arş. Gör. Dr. İlke Sezin Ayaz katıldı. Güney Marmara Mavi Büyüme Stratejisi’, ‘Güney Marmara/Marmara Kıyılarının Gemi Kaynaklı Emisyon Envanterinin Çıkarılması’, ‘Limanlarda Gemilerden Kaynaklanan Atıkların Yönetim Süreçlerinde Daha Çevreci Yaklaşımların Araştırılması’ ve ‘Temiz Enerji Sistemi Olarak: Amonyak Yakıtlı Jeneratör’ adlı projeler BTÜ öğretim üyelerince sunuldu. Tüm sektör temsilcilerinin de katılım sağladığı, Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilen projede BTÜ’nün de öncülük edebileceği gündem maddeleri görüşüldü.

  • BTÜ Öğretim Görevlisinden deprem fotoğraf sergisi

    BTÜ Öğretim Görevlisinden deprem fotoğraf sergisi

    Deprem farkındalık fotoğraf sergisi, 25 yıldır fotoğraf ile iç içe olan Alper Keskin’in, deprem bölgesinde çektiği 2 bin 500’ün üzerinde kare arasından seçilerek oluşturuldu. Keskin; hasarlı binalardan arama-kurtarma çalışmalarına, enkazlar arasındaki kişisel eşyalardan, yıkıntılar içinde oluşmuş yaşam üçgenlerine, zarar görmüş tahıl ambarlarından antik kalıntılara kadar çok sayıda fotoğraf çektiğini belirterek, sergi ile izleyicilerde depremle birlikte yaşama farkındalığı uyandırmayı hedeflediğini dile getirdi. Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu (TFSF) delegesi olan ve halen Bursa Fotoğraf Sanatı Derneği (BUFSAD) başkan yardımcılığını yürüten Alper Keskin birçok fotoğraf yarışmasında da jüri olarak görev aldı.


    Kahramanmaraş merkezli depremlerin sebep olduğu yapı hasarlarını incelemek amacıyla BTÜ Rektörü Prof. Dr. Naci Çağlar başkanlığında iki ekip; Hatay, İskenderun, Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş Gölbaşı, Pazarcık, Türkoğlu, Adıyaman, Malatya ve Elbistan’da saha çalışmalarında bulundu. BTÜ öğretim üyelerinin bölgedeki araştırmalarını içeren “Kahramanmaraş Depremleri İnceleme ve Değerlendirme Raporu” basın toplantısı ile kamuoyuna sunuldu. Öğretim görevlisi Alper Keskin’in bölgede çektiği karelerden oluşan deprem farkındalık fotoğraf sergisi, basın toplantısı ile eşzamanlı olarak açıldı.

    Arama kurtarma çalışmalarını ve ilk aşamada gereken acil koordinasyon işlemlerini aksatmamak için depremden bir hafta sonra bölgeye intikal ettiklerine değinen Keskin; Adana, İskenderun, Hatay, Gaziantep, Türkoğlu, Kahramanmaraş, Pazarcık, Gölbaşı ve Adıyaman’da incelemelere katılarak fotoğraflar çektiğini söyledi. “Bölgeye gitmeden önce, depremden etkilenen öğrencilerimizle kurduğum temaslar ve medyadan gördüklerimle nasıl bir ortamla karşılaşacağımı az çok tahmin edebiliyordum.” diyen Keskin, ziyaret ettikleri tüm il ve ilçelerde farklı oranlarda hasarlar gözlemlediklerini ama özellikle şehir girişinden itibaren Hatay’da yıkımın boyutu karşısında etkilenmemenin ve çaresiz hissetmemenin mümkün olmadığını vurguladı. Deprem bölgesinde fotoğraf çekmenin farklı zorlukları olduğuna da dikkat çeken Keskin, “Enkaz alanları ve yıkıntılar arasında fotoğrafa odaklanırken bir yandan arama-kurtarma ekiplerine engel olabilecek davranışlara diğer yandan olması muhtemel artçı sarsıntılara dikkat etmeniz gerekiyor. Hayatlarının en zorlu sürecini yaşayan depremzedeleri görüntülemek ise özel bir hassasiyet ile empati kurabilmeyi gerektiriyor.” dedi.


    Bölgede 2 bin 500’ün üzerinde fotoğraf çekti

    Bölgede geçirdiği üç tam gün boyunca bina hasarları, kolonlar, kirişler, yapı elemanları gibi teknik detaylarla birlikte 2 bin 500’ün üzerinde fotoğraf çektiğini belirten Keskin, Türkiye’nin deprem riski taşıyan diğer şehirlerinde yaşayanlarda farkındalık uyandıracak, yıkıcı etkiyi göstererek dersler alınmasını sağlayacak kareler çekmeye çalıştığını vurguladı. Keskin ayrıca muhtemel deprem anında nerelere sığınarak yaşam üçgenlerinden faydalanabileceğimizi bire bir gösteren fotoğraflar çekmeye çalıştığına da vurgu yaptı.

    Lisans eğitimi sırasında başladığı fotoğraf çekmeye, çeyrek asrın üzerinde bir süredir devam ettiğini belirten Keskin, insanları zor dönemlerinde fotoğraflamanın hassas noktaları olduğuna değindi. “Sosyal-belgesel fotoğraflar çekerken depremzedelerin mağduriyetlerini doğrudan yansıtan karelerden uzak durmaya çalıştım” diyen Keskin, “Hatay ve Kahramanmaraş’ta iki farklı enkazda arama-kurtarma çalışmalarını görüntüledim. Özellikle Maraş’ta depremin sekizinci gününde, enkaz altındaki yakınlarından haber almak için ekiplerle birlikte çalışan depremzedelerin durumunu görmek ve bu ortamı fotoğraflamak duygusal açıdan kolay değildi. Fotoğraflarının çekilmesini istemeyenleri ya da benim varlığımdan rahatsızlık duyduğunu belli edenleri kadrajıma almadım. Enkaz alanlarındaki obje ve eşyaların çekimlerinde ise belgesel fotoğrafçılık ilkeleri istikametinde, hiçbir şeye dokunmadan sadece uygun açıdan doğru kadrajlar oluşturarak çektim.” ifadelerini kullandı.


    Fotoğrafları izleyenlerin deprem konusunda farkındalığı artıyorsa serginin amacına ulaşmış olacağını vurgulayan Alper Keskin; “Özellikle Bursa ve İstanbul başta olmak üzere tüm riskli şehirlerimizde, coğrafyamızın bir doğa olayı olan güçlü depremlerle yaşama bilincine ulaşmamız gerekiyor. Deprem öncesi gerekli tedbirleri bir an önce almak, deprem sırası ve sonrasında yapılabilecekleri planlama farkındalığını arttırabilmek umuduyla Üniversitemizdeki süresi sonrasında sergimi BUFSAD çatısı altında ve devamında şehrimizin çeşitli galerilerinde halkımızla buluşturmak istiyorum. Deprem bölgesinde incelemelerde bulunan Bursa Teknik Üniversitesi ekibine beni de davet eden ve farkındalık fotoğraf sergisi fikri ile bu çalışmanın gerçekleşmesini sağlayan Rektörümüz Prof. Dr. Naci Çağlar’a teşekkür ediyorum.” şeklinde konuştu.

  • Akademisyenleri taşıyan araç devrildi: 1 ölü, 19 yaralı

    Akademisyenleri taşıyan araç devrildi: 1 ölü, 19 yaralı

    Gölköy ilçesi Ulugöl Cihadiye Mahallesi’nde meydana gelen kazada 24 Haziran tarihinde Ordu Üniversitesi’nde düzenlenen, 27’nci İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanlar Konseyi Toplantısı’na katılmak için kente gelen dekan ve öğretim görevlileri, bugün gezi için Ulugöl’e çıktı.

    Gezinin ardından geri dönüş yapan midibüs, virajı alamayarak devrildi. Kazada, otobüste bulunan 25 yolcudan İzmir Katip Çelebi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sıddık Korkmaz olay yerinde hayatını kaybederken, dekan, öğretim görevlileri ve ailelerinden oluşan 2’si ağır toplam 19 kişi yaralandı.

    Yaralılar olay yerine sevk edilen ambulanslarla hastaneye sevk edilirken, kazayla ilgili inceleme başlatıldı.