Etiket: osman gazi

  • Osman Gazi’ye yapılan 105 yıllık hakaretin belgeleri ortaya çıktı

    Osman Gazi’ye yapılan 105 yıllık hakaretin belgeleri ortaya çıktı

    Orhan Gazi’nin 1326 yılında gerçekleştirdiği fethin ardından yaklaşık 130 yıl Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapan Bursa, 8 Temmuz 1920’de İtilaf Devletleri’nin desteklediği Yunan kuvvetleri tarafından işgal edildi. Bu işgal, Ankara’da bulunan İlk Meclis’te büyük üzüntüye yol açmış, 10 Temmuz 1920’de Meclis kürsüsüne siyah örtü (Puşide-i Siyah) örtülmüştür. Meclis kürsüsüne siyah örtü örtülmesi, Bursa’nın işgalinin milli bir yas olarak kabul edildiğini göstermektedir. Türk ordusunun 11 Eylül 1922’de, işgalden tam olarak “2 yıl, 2 ay, 2 gün” sonra Bursa’yı geri almasıyla birlikte, bu siyah örtü de kaldırıldı.

    Yunan işgali sırasında milli ve dini değerlere yapılan saygısızlıklar, tarihe kara bir leke olarak geçti. Bu saygısızlıklardan biri de Yunan komutan Binbaşı Sofoklis Venizelos’un, Osman Gazi’nin türbesinde sergilediği hadsizlikti. Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos’un oğlu olan Binbaşı Sofoklis, Osman Gazi’nin türbesinde çektirdiği fotoğraf ile hafızalara kazındı. Venizelos nişanlısına gönderdiği fotoğrafın altına, “Yunanistan yeniden doğuyor, Türkiye ölüyor” notu düştü. Bu fotoğraf karesi, Yunanlıların Osman Gazi Türbesi’ne yaptığı saygısızlığın simgesi haline geldi ve Bursalıları derinden yaraladı.

    BURSALI TARİHÇİ DOÇ. DR. HACER KARABAĞ ASLAN'IN TARİHİN TOZLU RAFLARINDAN İNDİRDİĞİ 1920 YILINA AİT ARŞİVLERDE İŞGALCİ YUNAN KOMUTANININ ECDADA YAPTIĞI BÜYÜK SAYGISIZLIĞIN VESİKALARI GÖZLER ÖNÜNE SERİLDİ. BİR ASIR ÖNCE YUNAN KOMUTANIN OSMAN GAZİ HAN'IN KABRİ ÖNÜNDE SERGİLEDİĞİ BÜYÜK HADSİZLİK ARADAN 105 YIL GEÇSE HALA UNUTULMADI. DOÇ. DR. HACER KARABAĞ ASLAN YAPILAN SAYGISIZLIĞIN HİÇBİR ŞEKİLDE UNUTULMAYACAĞINI SÖYLEDİ. (ABDULLAH ÇİBİR/BURSA-İHA)<br />
Bursa Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hacer Karabağ Arslan, tarihin tozlu sayfalarından 1920 yılına ait arşiv belgelerini gün yüzüne çıkararak, işgalci Yunan komutanının Osman Gazi Türbesi'ne yaptığı büyük saygısızlığı ortaya koydu. 105 yıl önce gerçekleşen bu saygısızlık, aradan geçen onca zamana rağmen unutulmadı. Doç. Dr. Hacer Karabağ Arslan, ecdada yapılan bu hakaretin hafızalardan silinmeyeceğini vurguladı.
    “Burası sadece bir mezar değil, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ve yükselişinin de sembolüdür”

    Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hacer Karabağ Arslan, Osman Gazi Han’ın Tophane sırtlarındaki türbesini ziyaret ettikten sonra yaptığı açıklamada şu cümlelere yer verdi:
    “Şu an önünde bulunduğumuz Osman Gazi Türbesi, yalnızca bir mezar değildir. Osmanlı Devleti’nin temellerinin atıldığı ve imparatorluğun yükselişinin simgelendiği yerdir. 19. ve 20. yüzyılın başlarında Bursa’ya gelen seyyahların yazılarında da Osman Gazi Türbesi’ne mutlaka yer verdiklerini görüyoruz. Burasının büyük bir Türk hükümdarının, Osmanlı Devleti’nin kurucusunun türbesi olduğunu herkes çok iyi bilmekteydi.”

    BURSALI TARİHÇİ DOÇ. DR. HACER KARABAĞ ASLAN'IN TARİHİN TOZLU RAFLARINDAN İNDİRDİĞİ 1920 YILINA AİT ARŞİVLERDE İŞGALCİ YUNAN KOMUTANININ ECDADA YAPTIĞI BÜYÜK SAYGISIZLIĞIN VESİKALARI GÖZLER ÖNÜNE SERİLDİ. BİR ASIR ÖNCE YUNAN KOMUTANIN OSMAN GAZİ HAN'IN KABRİ ÖNÜNDE SERGİLEDİĞİ BÜYÜK HADSİZLİK ARADAN 105 YIL GEÇSE HALA UNUTULMADI. DOÇ. DR. HACER KARABAĞ ASLAN YAPILAN SAYGISIZLIĞIN HİÇBİR ŞEKİLDE UNUTULMAYACAĞINI SÖYLEDİ. SADECE BİLDİĞİMİZ BİR FOTOĞRAF VAR VE BU FOTOĞRAFTA KOLUNU GAYET SAMİMİ BİR ŞEKİLDE DAHA DOĞRUSU, LAKAYIT BİR ŞEKİLDE OSMAN GAZİ TÜRBESİNDE KENARDAKİ PARMAKLIKLARA KOYMUŞ AYAĞINI DA AYNI ŞEKİLDE KENARINA KOYARAK ÇEKİLDİĞİ BİR FOTOĞRAF. BU ASLINDA ŞUNU İFADE EDİYOR Kİ, O FOTOĞRAFI ASLINDA NİŞANLISINA DA GÖNDERİR. DAİLY MAİL GAZETESİ MUHABİRİNE DE... AYNI ŞEKİLDE HEM FOTOĞRAF VERİLECEKTİR. HEM DE ALTINA BU NOT DÜŞÜLECEKTİR FOTOĞRAFIN ALTINDA ŞU YAZAR 'TÜRKİYE ÖLÜYOR VE YUNANİSTAN DOĞUYOR' ASLINDA AMAÇ BUDUR (ABDULLAH ÇİBİR/BURSA-İHA)<br />
Bursa Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hacer Karabağ Arslan, tarihin tozlu sayfalarından 1920 yılına ait arşiv belgelerini gün yüzüne çıkararak, işgalci Yunan komutanının Osman Gazi Türbesi'ne yaptığı büyük saygısızlığı ortaya koydu. 105 yıl önce gerçekleşen bu saygısızlık, aradan geçen onca zamana rağmen unutulmadı. Doç. Dr. Hacer Karabağ Arslan, ecdada yapılan bu hakaretin hafızalardan silinmeyeceğini vurguladı.

    “Türklere karşı psikolojik üstünlüğü sağlamak adına hususi çekilmiş bir fotoğraf”

    Arslan, 1920’nin sonlarında Yunan komutan Sofoklis Venizelos’un Osman Gazi Türbesi’ni ziyaretine de değinerek, bu ziyaretin detaylarının net olmadığını, ancak bir fotoğrafın bu ziyaretten günümüze ulaştığını belirtti. Arslan, “Fotoğrafta Venizelos’un gayet samimi, hatta saygısız bir şekilde, kolunu türbenin parmaklıklarına dayadığı ve ayağını da kenara koyarak poz verdiği görülmektedir. Bu fotoğrafı nişanlısına ve Daily Mail Gazetesi muhabirine göndermiştir. Bu fotoğraf ve altına düşülen ‘Yunanistan yeniden doğuyor, Türkiye ölüyor’ notu ile Türklere karşı psikolojik bir üstünlük sağlamayı hedeflemekteydiler. Bu fotoğraf, Osman Gazi’nin Bursa’daki Bizans hakimiyetine son veren Türk hükümdarı olması sebebiyle özellikle seçilmiş ve kasıtlı olarak çekilmiş bir karedir” dedi.

    Arslan, 12 Temmuz 1920 tarihli Bursa Hakimiyet gazetesinde yayımlanan ‘Bahtsız Bursa’ adlı yazıda Osman Gazi Türbesi’nin işgal altında kaldığının ifade edildiğini vurguladı. Arslan, “Ayrıca, milli şair Mehmet Akif Ersoy’un ünlü Bülbül şiirinde Osman Gazi’nin türbesinde çan seslerinin duyulmasını şu sözlerle dile getirmiştir. ‘Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman’ın.’ Bu yazılar ve mısralar Osman Gazi Türbesi’nin işgal altında olmasının Türk milletinde oluşturduğu derin üzüntüyü ve utancı dile getirmektedir. Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır da Dayanma adlı şiirini, Sofoklis Venizelos’un türbede çekilen bu fotoğrafı üzerine kaleme almıştır. Bu fotoğraf kamuoyunda büyük bir infial oluşturdu ve Türk halkının tepkisine sebep olmuştur” diye konuştu.

    Asırlık arşivlerde saklı

    Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin de desteğiyle belgesel ve arşiv çalışmaları yürüten Bursa Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hacer Karabağ Arslan, bu süreçte pek çok yeni belgeye ulaştıklarını belirtti. Arslan, “Osman Gazi Türbesi ile ilgili önemli bir belge de bu araştırmalar sırasında ortaya çıktı. Bursa Darülmuallimin eski ambar memuru Mehmed Şefik tarafından kaleme alınan 12 Aralık 1921 tarihli dilekçede, şu cümleler yer aldı: ‘Yakın zamanda döndüğüm Bursa civarında, işgal yönetimi tarafından kasti ya da gayri kasti olarak işlenen çeşitli vahşet ve zulümlere ek olarak, kasaba içinde bizzat gözlemlediğim bazı kutsal değerlere yönelik saldırılar ve uluslararası hukuk kurallarına açıkça aykırı olan durumlar aşağıda arz olunur: – Cennetmekan Sultan Osman Han-ı Evvel hazretlerinin türbesinin girişine Kral Konstantin’in defne dalları ile çerçevelenmiş büyük bir resmi asılmıştır. Söz konusu türbenin avlusu da muhabere kıtaları tarafından işgal edilmiş olup, bahçedeki şehzadelerin mezarları üzerinde insan dışkısı izleri görülmektedir. İslam’a ve yüksek mezarlıklara aykırı olarak, Yunan askerleri tarafından defalarca tuvalet olarak kullanıldığına tanık oldum.

    BURSALI TARİHÇİ DOÇ. DR. HACER KARABAĞ ASLAN'IN TARİHİN TOZLU RAFLARINDAN İNDİRDİĞİ 1920 YILINA AİT ARŞİVLERDE İŞGALCİ YUNAN KOMUTANININ ECDADA YAPTIĞI BÜYÜK SAYGISIZLIĞIN VESİKALARI GÖZLER ÖNÜNE SERİLDİ. BİR ASIR ÖNCE YUNAN KOMUTANIN OSMAN GAZİ HAN'IN KABRİ ÖNÜNDE SERGİLEDİĞİ BÜYÜK HADSİZLİK ARADAN 105 YIL GEÇSE HALA UNUTULMADI. DOÇ. DR. HACER KARABAĞ ASLAN YAPILAN SAYGISIZLIĞIN HİÇBİR ŞEKİLDE UNUTULMAYACAĞINI SÖYLEDİ. (ABDULLAH ÇİBİR/BURSA-İHA)<br />
Bursa Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hacer Karabağ Arslan, tarihin tozlu sayfalarından 1920 yılına ait arşiv belgelerini gün yüzüne çıkararak, işgalci Yunan komutanının Osman Gazi Türbesi'ne yaptığı büyük saygısızlığı ortaya koydu. 105 yıl önce gerçekleşen bu saygısızlık, aradan geçen onca zamana rağmen unutulmadı. Doç. Dr. Hacer Karabağ Arslan, ecdada yapılan bu hakaretin hafızalardan silinmeyeceğini vurguladı.

    – Camilerden bazılarının kapılarına Kral Konstantin’in resmi asılmıştır. Özellikle Hoca Alizade Camii’nin kapısına büyük bir haç çizilmiştir.
    – Vilayet dairesinin kapısına kraliyet tacı ve Yunan arması yerleştirilmiştir.
    – İngiltere hükümeti tarafından Anadolu’ya gönderilmek üzere Mudanya’ya sevk edilen savaş esirlerimiz, Yunan hükümeti tarafından tutuklanarak bir yılı aşkın süredir askeri hizmetlerde çalıştırılmaktadır.

    Bu olaylar, dindaşlarımızın gözü önünde gerçekleşerek vicdanlara dayanılması imkansız bir ızdırap yüklemektedir. Bu durumların önlenmesi amacıyla müttefik devletler nezdinde protesto edilerek, kutsal yerlerin tarafsız bir hükümetin kontrolü altında jandarmamız tarafından işgali için siyasi girişimlerde bulunulmasını yüksek makamınızdan istirham ederim. Bu konuda emir ve ferman, yetki sahibinindir” ifadelerine yer verildi.

    Doç. Dr. Hacer Karabağ Arslan, Osman Gazi Türbesi’nin Milli Mücadele sürecinde bir birlik ve bilinç oluşturduğunu vurguladı. Arslan, “Sofoklis Venizelos’un, Osman Gazi’nin türbesinde çekildiği fotoğrafı, kartpostallarda ve gazetelerde yayımlanarak halkı birleştiren bir sembol haline gelmiştir. Bursa’nın kurtuluşu 11 Eylül günü büyük bir sevinçle karşılanmış, bu sevincin bir yansıması olarak Osman Gazi’nin türbesinin bir maketi yapılarak Ankara sokaklarında dolaştırılmıştır. Bu, Osman Gazi’nin isminin ve türbesinin bağımsızlık ve Milli Mücadele ile özdeşleştiğini gösterir. 11 Eylül’de Bursa’ya ilk giren askerlerimizden 11 kahraman da Hacivat Köprüsü’nde şehit düşmüş ve Bursa’yı fetheden Osman Gazi’nin yanı başına defnedilmiştir. Böylece, Bursa’yı fetheden Osman Gazi ile onu kurtaran kahramanlar, aynı kutsal mekânda bir araya gelmiştir. Ruhları şad, mekanları cennet olsun” dedi.

    Arslan, araştırmaları sırasında Yunan arşivlerinden de faydalandıklarını belirterek, “Yunan kaynaklarında bu olaylara yer verilmemektedir. 2016 yılında Sofoklis Venizelos konusu iki ülke arasında yeniden gündeme geldi ve Yunan gazetelerinde Türkiye’nin bu konuyu gündeme getirerek kendilerini sıkıştırmaya çalıştığı şeklinde ifadeler yer aldı. Ancak Osman Gazi, artık sadece tarihi bir şahsiyet değil, aynı zamanda bir sembol haline gelmiştir. Onun adı, 600 yıl sonra bile Bursa’nın kurtuluşuna öncülük etmiş ve Milli Mücadele’nin önemli sembollerinden biri olarak öne çıkmıştır. Bugün ve gelecekte de tarihî sembol olma özelliğini sürdürecektir” şeklinde konuştu.

     

     

     

     

  • 3 kıtada hüküm süren padişah

    3 kıtada hüküm süren padişah

    Osman Gazi’nin Eskişehir civarı, Domaniç, İnegöl, Yenişehir’i fethettiğini dile getiren Karataş, kurucu padişahın çok istemesine ve kuşatmasına rağmen Bursa’nın fethini göremeden vefat ettiğini anımsattı.

    “Onun adaletine herkes inanır, güvenir”

    Prof. Dr. Karataş, Osman Gazi’nin çocukluğunun beylerin olduğu bir ortamda geçtiği bilgisini vererek, “Yöneticileri görüyor, toplantılara katılıyor, alplerle spor faaliyetlerine, avlara katılıyor. Yani oldukça hareketli bir delikanlı olarak büyümüştür.” ifadesini kullandı.

    Kişilik özellikleriyle Osman Gazi’nin kardeşleri arasında öne çıktığını anlatan Karataş, toplumu idare edecek, yönlendirecek, önceki fetihleri aksatmayacak liderlik özelliklerine sahip olduğunu vurguladı.

    Padişahın, yapı olarak liderliği sürdürebilecek, toplumu dağıtmadan bulunduğu yerden alıp daha ileriye götürebilecek bir kişiliğinin olduğunu aktaran Karataş, şöyle devam etti:

    “Neşri, Aşıkpaşazade gibi eski Osmanlı tarihi kaynaklarında anlatılana göre, Osman Gazi çok cömert, dindar bir insandı. Belli günlerde yemekler yaptırıp halka dağıtan, fakiri fukarayı gözeten bir insandı. Bey olduktan sonra Eskişehir bölgesinde bir yerde pazar kuruluyor. O pazara, o bölgeden bir Hristiyan, ağaçtan oyarak yaptığı bardakları satmak için getiriyor. Bir Müslüman bardakları bir şekilde ele geçirmiş, parasını vermemiş. Bu şahıs, durumu Osman Gazi’ye şikayet ediyor. O Müslüman cezalandırılmıştır. Ortamın emniyeti sağlanmıştır. Gayrimüslimlere, Hristiyanlara dahi İslam hukukunun öngördüğü adalet sistemi uygulanmıştır. Sonuçta bu, Osman Gazi’yi çevrede meşhur yapmıştır. Onun adaletine herkes inanır, güvenir. Hatta denilir ki bu hadiseden sonra, önceden o bölgede kadınlar pazara pek gelmezlerdi ama Osman Gazi’nin sağladığı güven ve adalet dolayısıyla Hristiyan kadınlar da gelip pazarda mallarını satabiliyor.”

    Osman Gazi’nin dünya malına pek tamah etmediğini dile getiren Karataş, “Vefat ettiğinde miras paylaşımı olacak. Evine bakılıyor; tuzluk var, yemek yapacak birkaç kap kacak var. Bir kaftanı var. Birkaç da küçükbaş hayvanı var. Başka da bir şeyi yok. Hayatını kanaatkarlık içinde geçiren birisidir. Türk toplumuna koca bir Osmanlı’yı hediye etmiş birisidir. Türk toplumunun önemli bir atasıdır Osman Gazi. Öyle bir devlet kurmuştur ki tarihe baktığınızda kaç devlete 6 asırlık bir ömür nasip olmuştur, çok azdır.” diye konuştu.

    Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye, onun da oğlu Orhan Gazi’ye nasihatlerde bulunduğunu hatırlatan Karataş, bu metinlerin herkes tarafından okunması gerektiğini sözlerine ekledi.

     

  • Osman Gazi vefatının 696’ncı yılında anılıyor

    Osman Gazi vefatının 696’ncı yılında anılıyor

    Osmanlı Devleti’ni kuran ve adını devletine veren Osman Gazi, yüksek askeri becerisi, tedbirli ve adaletli yapısıyla gerçekleştirdiği fetihleriyle dünyanın tek hanedana dayalı en uzun ömürlü devletlerinden birini ortaya çıkardı.

    Oğuz Türklerinin Kayı Boyu’na mensup olan Ertuğrul Gazi’nin üç oğlundan biri olan Osman Gazi, 1258’de doğdu. Kabiliyeti ve atikliğiyle 23 yaşında beyliğe seçilen Osman Gazi, Bilecik ve Yarhisar’ı 1298’de, İnegöl’ü 1299’da fethetti.

    Osman Gazi’nin 1299’da Karacahisar’da adına hutbe okutması, oraya kadı tayin etmesi ve pazar kurdurma izni vermesi, Osmanlı Devleti’nin de kuruluşu olarak kabul ediliyor.

    İznik ve Bursa’yı yıllarca kuşatan, Osman Gazi, 1326’da vefat etti.

    Oğlu Orhan Gazi’nin Bursa’yı fethetmesinin ardından vasiyeti üzerine “Gümüşlü Kümbet” olarak bilinen yere defnedilen Osman Gazi’nin türbesinde bugün alp kıyafetli jandarma personelince saygı nöbeti tutuluyor ve gün boyu Kur’an-ı Kerim okunuyor.

    Bursa Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Sezai Sevim,  Osman Gazi’nin babasının vefatının ardından genç yaşta aşiretin başına bey olduğunu, bu sorumlulukla beraber bölgedeki Selçuklu’nun uç komutanlığı görevini de üstlendiğini anlattı.

    Osman Gazi’nin yaklaşık 20 yıllık bu süreçte tecrübe edindiğini dile getiren Sevim, “Bir taraftan Selçuklu Devleti’nin bölgedeki bir küçük biriminin sorumluluğu, komutanlığı onun üzerinde. Anadolu’nun Bizans sınır bölgesindeki uç beyliği görevi. Çevredeki birçok Türkmen aşiretinin de yine bey sıfatıyla bu görevi yürütüyor Selçuklu sultanının verdiği görev çerçevesinde. Bu görevi yürütürken artık bir müddet sonra bölgedeki durum öyle bir hale geliyor ki Osman Gazi ‘devleti kurmak lazım’ kanaatine ulaşıyor.” ifadelerini kullandı.

    “Müstakil bir devlete dönüşmek niyetindeydi Osman”

    Sevim, İlhanlıların Selçuklu üzerindeki hakimiyeti nedeniyle bir çok beyin Selçuklu otoritesinden kopmaya başladığını ve Anadolu’da yeni beyliklerin ortaya çıkmaya başladığını belirterek, şunları kaydetti:

    “İşte bu beyliklerden birisidir Osmanlı Beyliği. Kurucusu Osman Gazi. Osman Gazi 1299’da devleti kurmaya karar veriyor. Daha önce Söğüt’ün kışlak, Domaniç’in de yaylak olduğu coğrafyada sorumluluklarını Selçuklu sultanına bağlı olarak sürdürürken, Selçuklu Devleti’nin mirasçısı olarak kendini ilan etmiş bulunan Karamanoğlu Beyliğine de bir yerde bağlı olmak durumuyla karşı karşıya kalıyordu.

    Bu durumu Osman Gazi kabul etmiyordu çünkü Karamanoğlu beyleriyle daha önceden bazı sıkıntılar yaşadılar. Müstakil bir devlete dönüşmek niyetindeydi Osman, onun için de Selçuklu Devleti’nin kendisine verdiği kışlak ve yaylak bölgesini terk etti. 1297-98 yılları itibariyle Söğüt’ten Yenişehir’e geldi ve anlaşılıyor ki artık 1299’da devletin kurulduğu yıl itibariyle Yenişehir’dedir ve kaynaklar şöyle anlatır; orayı Osman Gazi kendine tahtgah edindi. Demek ki devleti burada kurdu.”

    “Osman Gazi İslam hukukunun getirdiği sorumluluğun da farkında”

    Osman Gazi’nin ilk önce İznik’i kuşattığına dikkati çeken Sevim, bunun büyük çok büyük bir hedef olduğuna değinerek, şunları söyledi:

    “Ancak anlaşılıyor ki Osman Gazi İslam hukukunun getirdiği sorumluluğun da farkında çünkü İslam hukuku bir belde Darülislam olmuşsa, daha sonra Darülharp olmak durumuna düşmüş ise o beldenin bir an önce Darülharpten Darülislama tekrar döndürülmesi, bölgede bulunan beyin birinci görevidir. Osmangazi de İznik’e en yakın bey. Yenişehir ki hatta bence Yenişehir’e gelip devletin kurucu başkenti olarak orayı seçmesinde bile İznik’i hedeflediğini anlıyoruz.”

    Sevim, Osman Gazi’nin Bursa kuşatmasının ise 24 yıl sürdüğünü, bu süreçte ve öncesinde Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun adımlarının atıldığını vurgulayarak, “Osmangazi Bursa’yı kuşattığı zaman Balabancık Hisarı ve Aktimur Hisarı kurdu. İşte kurduğu, inşa ettiği kuşatma kulelerinden birisi olan Balabancık Hisarı’nda oğlu Orhan Gazi’yle beraber Bursa şehrine bakarken Orhangazi’ye diyor ki; ‘Ey oğul beni şol gümüşlü kümbete koyasın.” diye konuştu.

    Bu vasiyetin iki anlamı olduğuna değinen Sevim, “Birisi vasiyet. ‘Belki ben burayı alamam ama sen alırsın belki. Alırsan beni oraya göm.’ İkinci vasiyet de muhakkak orayı al. Yani Bursa’yı illa fethet. İki vasiyet bırakmış oluyor. Netice itibariyle 1326, birçok kaynağın, bugün itibarıyla akademik tarihçilerin de ittifak ettiği tarihtir. 1326 itibariyle Bursa içindeki tekfur sonunda teslim kararı alıyor ve Bursa’yı teslim ediyorlar.” ifadelerini kullandı.

    “Dünya, Türk insanının gücünü onun kurduğu devletle tanıdı”

    Osman Gazi’nin, sadece Türkiye için değil, dünya için de önemli bir figür olduğuna dikkati çeken Sevim, şöyle konuştu:

    “Osman Gazi, dünyanın en güçlü devletlerinden birini kuran neslin, hanedanın kurucusu olması bakımından önemli. Bursa’yı fetheden ailenin lideri olması bakımından önemli. Dünya, Anadolu’da yaşayan Müslüman Türk insanının gücünü, onun kurduğu devletle tanıdı. Osmanlı onun cesaretiyle, onun iradesiyle ortaya çıkan bir devlettir. Onun için önemli. Kurucu irade, kurucu devlettir. Nasıl bir devletti? Osman Gazi, hem örf, gelenek değerleriyle, kurallar ve kanunlar üretmeyi başaran hem de inanç değerleri bakımından, İslam hukuku temelli bir devlet organizasyonunu ortaya çıkarmak ortamından da başarılı bir devlet adamı kimliğiyle önemli. Bu gelenek ve değerler açısından bir büyük devletin temelini atmış olmak, uzun ömürlü olmasını sağlamak bakımından da hanedan başlatıcısı kimlik olmak yönüyle de önemli.”

  • 2 yıldır ilmek ilmek işleniyor! Son aşamaya gelindi

    2 yıldır ilmek ilmek işleniyor! Son aşamaya gelindi

    Bursa Olgunlaşma Enstitüsü tarafından işlenen Osman Gazi’nin Tophane’deki türbesinin sanduka örtüsü (Puşide) 2 yıldır işleniyor. İlmek ilmek işlenen puşidenin eylül ayında tamamlanması hedefleniyor.

    Türk-İslâm motifleriyle birçok çalışmaya imza atan Bursa Olgunlaşma Enstitüsü, Osman Gazi Türbesi’nin sanduka örtüsünün sadece nakışlarını 1,5 yıl inceledikten sonra örtünün bire bir aynısını işliyor. Hiçbir kimyevi maddenin kullanılmadığı örtülerde hayvani yapıştırıcı ve 15 kilo bin ayar gümüş tel kullanıldı.

    Bursa Olgunlaşma Enstitüsü El Nakışları Bölüm Şefi Güleser Sencar, “Osman Gazi türbesinin sandukasına yeni örtü işlemesi yapıyoruz. Bu örtüye 2 yıl önce başladık. Bu örtüyü daha önce yapılmamış bir teknikle işlediğimiz için karar verme süreçleri ve desenlerin çözümlenmesi uzun bir zaman aldı. Bu örtüyü 2 yıldır işliyoruz.

    Normalde türbe örtülerinin puşideleri Maraşi tekniğinde çalışılır. Osmangazi Han’ın türbe örtüsünün diğer tekniklerden bir farkı kullandığımız kağıtları oymacılık tekniğiyle oyuyoruz. Üzerini tellerle işliyoruz. Örtümüzü sandukanın üzerindeki eserin aynısından işliyoruz.

    200 yıl öncesinde işlenen tekniğin aynısını uyguluyoruz. Örtünün büyüklüğü 15 metrekare olacak. Örtünün tamamında 15 kilo bin ayar gümüş tel kullandık” dedi.

  • Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi kimdir? İşte Osman Gazi’nin çocukları hakkında bilgiler

    Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi kimdir? İşte Osman Gazi’nin çocukları hakkında bilgiler

    Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin hayatı ve Osmanlı Devletinin kuruluşunu anlatan Kuruluş Osman dizisiyle Orhan Gazi’nin hayatı da gündeme geldi. Orhan Gazi, Osman Gazi’nin çocuklarından biri. Peki, Osman Gazi’nin kaç çocuğu var? Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi kimdir? İşte Osman Gazi’nin çocukları hakkında bilgiler…
    Orhan Gazi veya Orhan Bey (Osmanlıca: اورخان بك; d. 1281, Söğüt – ö. Mart 1362, Bursa), Osmanlı İmparatorluğu’nun ikinci padişahı. 1324 ile 1362 yılları arasında beylik yapmıştır.

    Osmanlı Beyliği’nin kurucusu Osman Gazi ve Malhun Hatun’un oğludur. Babası Osman Gazi’nin vefatı üzerine 1326’da bey olmuştur. Orhan Bey’e Şücaeddin, “İhtiyareddin” ve “Seyfeddin” unvanları verilmiştir. Ölüm tarihini 1359, 1360, 1361 ve 1362 gösteren kaynaklar da vardır.

    “Sultan” unvanını kullanan ilk Osmanlı padişahının I. Murad olduğu kabul edilmektedir; lakin bazı kaynaklar Orhan Bey’i “sultan” unvanını kullanan ilk Osman padişahı olarak kabul etmektedir.

    Osmanlı hanedanının en uzun ömürlü padişahı Orhan Gazi, ömrünün son zamanlarında tahtı şehzade Murat’a bırakmış, kendisi Bursa’ya geçmiştir.

    Orhan Gazi, Bursa’da, Gümüşlü Kümbet’te babasının türbesinde medfundur.

    OSMAN GAZİ’NİN KAÇ ÇOCUĞU VAR?

    Malhun Hatun ve Râbi’a Bala Hâtun isimli iki eşi olan Osman Gazi’nin bu evliliklerinden toplamda 7 çocuğu var.

    • Çoban Bey
    • Melik Bey
    • Orhan Gazi
    • Hamid Bey
    • Bazarlu Bey
    • Alâeddin Ali Bey
    • Fatma Melek Hatun
  • Padişah türbelerine sanduka örtüsü işliyorlar

    Padişah türbelerine sanduka örtüsü işliyorlar

    Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Dönemi padişahlarının türbelerindeki sanduka örtüleri (puşide), Bursa Olgunlaşma Enstitüsünce geleneksel yöntemler kullanılarak hazırlanıyor.

    Enstitüde, Orhan Gazi ve Yıldırım Bayezid’in Bursa’daki, 1. Murad’ın ise hem bu şehirde hem de Kosova’daki türbeleri için ustalıkla ilmek ilmek işlenerek örtüler yapıldı. Osman Gazi Türbesi’ne puşide hazırlanması çalışmaları ise yaklaşık 3 yıldır sürüyor.

    Araştırmaları sonrası tarihi geçmişi bulunan “Maraş işi” tekniğini kullanan ekip, 11 yıldır puşideler konusunda uzmanlaşan Elif Şeref, Hayriye Öztürk, Mürvet Bayram, Vildan Özdamar, Perihan Tunca, Semra Özaydın, Nilüfer Kiracı ve Nalan Akın’dan oluşuyor.

    Çalışmalar, enstitünün el sanatları teknolojisi alan şefi Güleser Sencar’ın koordinasyonunda yürütülüyor.

    Diğer türbe örtülerinden farklı olarak ahşap oymacılığı tekniği bulunan Osman Gazi Türbesi’nin puşidesi için enstitüdeki kadın ustalar ve öğretmenler, İnegöl’de ahşap oymacılığı dersi de aldı. Örtünün hattatlığını ise İstanbul’un yeni simgelerinden Çamlıca Camisi’nin de hatlarını yazan hattat Hüseyin Kutlu yapıyor.

    Öğreticiler, uyguladıkları ve yeni keşfettikleri teknikleri ise diğer olgunlaşma enstitüleri ile paylaşıyor.

     “Ciddi sabır isteyen bir iş”

    Enstitü müdürü Nilüfer Karakoç, yıllardır Bursa’daki padişah türbelerine sanduka örtüsü işlediklerini söyledi.

    Orhan Gazi, Yıldırım Bayezid ve 1. Murad türbelerinin ardından Osman Gazi’nin türbe örtüsünü işlemeye başladıklarını belirten Karakoç, “Bu türbe örtüsünü ‘ustalık eserimiz’ olarak adlandırıyoruz. Diğer türbe örtülerinden edindiğimiz tecrübenin yanında bunu böyle adlandırmamızın sebebi, teknik olarak diğerlerinden çok daha farklı ve detaylı bir teknikte olması.” dedi.

    Karakoç, bütün detaylarıyla aslına uygun olarak puşideyi işlemeye başlamadan önce farklı tekniği görmelerinin ardından bunu tanıma ve desenini çözmek için 1 yıl uğraştıklarını anlattı.

    Aslına uygun, tamamen doğal yöntem ve malzemelerle çalışmaya devam ettiklerini dile getiren Karakoç, şöyle konuştu:

    “Ecdadımıza, atamıza olan borcumuzu bu anlamda yapabilmenin gururunu, mutluluğunu arkadaşlarımızla beraber taşıyarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu iş maneviyatla yapılacak bir iş. Ciddi sabır isteyen bu işi o maneviyata taşımadığınız sürece zaten yapamazsınız. Yaklaşık 100-150 yıl türbenin üstünde kalan bu puşideden sonra bizim yapacağımız puşidenin 150-200 yıl yaşayacak olması, okulumuzun geleceğe olan imzası.”

    Örtü işlemeye 2009’da başlayan ekipteki isimler hiç değişmedi

    El sanatları teknolojisi alan şefi Güleser Sencar da müdür yardımcısı Hanife Işılar ile 2009’dan bu yana türbe örtüleri üzerine ihtisas yaptıklarını aktardı.

    Osmanlı sarayına dayanan “Maraş işi” tekniğini kullandıklarını bildiren Sencar, “Türbe örtülerindeki işlerimizi birebir eski usullerin aynısıyla yapıyoruz. Kullanılan yapıştırıcılar hayvansal ve bitkiseldir. Kullanılan kumaşlar özel dokunuyor, ipler özel hazırlanıyor. Tozla, nemle baş edebilmesi için özel üretilmiş ürünler. Teknik olarak da aynen sarayda 200 yıl önce uygulananları mümkün olduğunca yapmaya çalışıyoruz.” ifadelerini kullandı.

    Sencar, 2009’da göreve başlayan 8 kişilik ekibin hiç değişmediğini, bu sayede çok önemli deneyim kazandıklarını aktardı.

    Puşide yapımına ilişkin bilgi veren Sencar, şunları kaydetti:

    “Özel hamur kağıtlara önce desenlerimizi hazırlıyoruz. Bu tekniğin çok eski zamanlara dayanan malzemeleri vardır; möhlikesi, bizi, kullanılan tezgahları var. Güncel hiçbir malzeme kullanmıyoruz. Desenler kesilip çıkarıldıktan sonra her birinin numuneleri belirleniyor, kaç kattan oluşuyorsa, bunlar eğer türbenin üstünde orijinal örtüsü varsa onun üzerindeki ölçülere göre çalışılıyor. Osman Gazi Türbesi’nde ahşap oymacılığı tekniği var, türbe örtüsünü gümüşle işliyoruz. Yazıları hattat Hüseyin Kutlu yazıyor. İşlemelerimiz, örtülerimiz bütün dünyaya Türk’ün aslına, mirasına hala ne kadar sahip çıkan nesiller yetiştiğini gösteriyor.”

    Bunu bir “gönül işi” olarak gördüklerini ifade eden Sencar, gelecek nesillere miras bırakacakları işler yaptıklarını dile getirdi.

    Sanduka örtülerindeki deneyimlerini Türkiye’deki diğer olgunlaşma enstitüleri ile paylaştıklarına değinen Sencar, “Osman Gazi örtüsü hem yazısı hem de işlemesi anlamında Türkiye’de bir ilk işleme. Bunu da diğer olgunlaşma enstitüleri ile paylaşacağız. Bizim okullarımız biten sanatlara çok değer verir, bu biten değil unutulmuş bir sanat.” değerlendirmesinde bulundu.