Etiket: Osmanlı

  • 100 yıllık Osmanlı sarayına çağdaş tasarım

    100 yıllık Osmanlı sarayına çağdaş tasarım

    Yaşar Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı öğrencileri, Erasmus+ Yüksek Öğretim Hareketliliği Karma Yoğun Programlar kapsamında, University of West Attica’nın ev sahibi olarak düzenlediği yaz okuluna katıldı. Öğrenciler, proje kapsamında Midilli Adası’nda 1909 yılında inşa edilen ve yıllar geçtikçe harabeye dönen Sarlıca (Sarlidja) Sarayı’nı yeniden tasarladı.

    Geçen sene yaz döneminde, Erasmus+ Yüksek Öğretim Hareketliliği Karma Yoğun Programlar kapsamında Yaşar Üniversitesi’nin organizatör ve ev sahibi olduğu yaz okulunda, Yunanistan West Attica ve İspanya Andalusion School of Design and Art-ESADA’dan öğrenci ve akademisyenler ağırlandı. Bu sene ise projenin devamı niteliğinde University of West Attica’nın ev sahibi ve organizatör kurum olarak düzenlediği yaz okuluna, Yaşar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı öğrencileri katıldı. Yaşar Üniversitesi, University of West Attica ve ESADA’dan eğitmen ve öğrencilerden oluşan 40 kişilik grup, çevrimiçi seminer ve araştırmaların ardından Yunanistan’ın Midilli Adası’nda bir araya geldi.

    100 yıllık saray yeniden tasarlandı

    Alan çalışması olarak seçilen, 1909 yılında inşa edilen ve yıllar geçtikçe harabeye dönen Sarlıca (Sarlidja) Sarayı’nda yapılan incelemeler sonrasında, yapı ve çevresinin yeniden tasarlanması için çalışmalara başlandı. Sarlıca Sarayı, 1855’te Midilli’de doğan ve iki kez Sadrazamlık yapan önemli bir Osmanlı yetkilisi olan Hüseyin Hilmi Paşa’nın kardeşi Hasan Efendi Molla Mustafa tarafından Fransız mimarların tasarımlarına göre yaptırıldı. Arkeolojik kazıların ve termal kaynakların yer aldığı bir bölgede bulunan yapı adını burada çıkan termal suyun kükürtlü sarı rengi ve Ilıca’dan alıyor. Yaşar Üniversitesi’nden; Eren Başaran, Melisa Uçar, Pelin Çukurova, Nursu Avcı, Esra İpek, Deniz Ercan, Emirhan Çakmak, Aycan Dede, İrem Türker, Gökçe İrem Bozkurt yabancı öğrencilerle birlikte Sarlıca Sarayı ile ilgili projeler geliştirdi. Tasarım çalışmalarının yanı sıra öğrenciler, Petra, Molyvos, Skala Sykaminea gibi yerlerde mimari incelemelerde bulundu. Yaz Okulu etkinliğini Yaşar Üniversitesi’nden İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Ebru Karabağ, Öğretim Görevlisi Sergio Taddonio ve Araştırma Görevlisi Özüm Karadağ koordine etti.

    Çok kültürlü tasarım yaklaşımları

    Proje Koordinatörleri Dr. Öğretim Üyesi Ebru Karabağ ve Öğretim Görevlisi Sergio Taddonio yaz okulu ile ilgili şunları söyledi:
    “Atölyenin amacı, Midilli’nin Helenistik, Greko-Romen, Osmanlı ve Modern Yunan kültürlerini kapsayan çok katmanlı yapısını vurgulamak oldu. Öğrenciler, kültürel sürdürülebilirliği sağlamak için geçmişin yeniden inşasına odaklandı, Midilli’nin mimarlık mirasının kültürlerarası boyutunu yansıtan çağdaş tasarım yaklaşımları geliştirdi. Sarlıca Sarayı ve çevresinin somut ve somut olmayan değerlerini birbirine bağlayan, alanın zengin tarihini ve çok kültürlü doğasını vurgulayan tasarım önerileri geliştirildi.”

  • Gemi kazısında yeniçeri silahları bulundu

    Gemi kazısında yeniçeri silahları bulundu

    Bu yılki kazılarda, geminin kimliğini ve battığı dönemi aydınlatan önemli buluntulara ulaşıldı. Osmanlı’nın elit birlikleri olan Yeniçerilere ait tam 14 tüfek, yaklaşık 2 bin 500 kurşun misket ve patlamış top gülleleri, geminin çatışmaya girdiğini ortaya koyuyor.

    Ayrıca, Çin’in İslam pazarları için ürettiği düşünülen mavi boyalı porselen kase setleri, geminin özel bir görev veya diplomatik bir misyon taşıdığına işaret ediyor. Porselenlerin paketlenmiş halde bulunması, hediyelik eşyalar olarak gemide taşındığını düşündürüyor.

    Gemi personeline ve askerlere ait olduğu tahmin edilen pipo, şimşir taraklar, bakır kaplar, seramik testiler ve küpler de kazı alanında gün yüzüne çıkarıldı. Özellikle Tunus, Djerba bölgesi üretimi seramiklerin varlığı, geminin çıkış noktasının Kuzey Afrika olabileceğini gösteriyor.

    Kızlan Batığı, Türkiye karasularında ilk defa yeniçeri askerlerinin yer aldığı bir Osmanlı gemisine ait kalıntıların ortaya çıkarıldığı kazı olarak tarihe geçti. Geminin sancak bordasından ahşap parçalar gün yüzüne çıkarılırken, yapım tekniğine dair önemli bilgilere de ulaşıldı. Tüm bulgular, geminin 17’nci yüzyılın ikinci yarısında, bir mücadele sonrasında battığını işaret ediyor. Mavi Miras Projesi kapsamında, Dokuz Eylül Üniversitesi Sualtı Araştırmaları Merkezi (SUDEMER) tarafından yürütülen kazı çalışmalarının 2025 yılında tamamlanması planlanıyor.

  • “Selçuklu da bizimdir, Osmanlı da bizimdir, Cumhuriyet de bizimdir”

    “Selçuklu da bizimdir, Osmanlı da bizimdir, Cumhuriyet de bizimdir”

    TBMM Başkanı Kurtulmuş, Büyük Zafer’in 102. yıl dönümü dolayısıyla Afyonkarahisar’ın Şuhut ilçesinde düzenlenen kutlama programında yaptığı konuşmada, büyük mücadelenin kahramanlarından ve öncülerinden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ile emeği geçen her bir ferdi minnetle yad ettiklerini söyledi.
    Böylesine önemli, tarihi bir günün kutlanması ve anılması gerektiğini ifade eden Kurtulmuş, “Bu tarihi olayları hatırlamak, sadece tarihin sayfalarını okumak ya da tarihin bir kitabını okumak gibi telakki edilmemelidir. Bu, aynı zamanda 30 Ağustos Zafer Bayramı’ndan ve milletimizin milli kurtuluş mücadelesinden çıkartacağımız dersleri de gözden geçirmek için değerli bir fırsat. Buradan dersler çıkaracağız. Aldığımız derslerle ileriye doğru daha güçlü bir ülke olarak, daha büyük bir millet olarak, yürüyüşümüze devam edeceğiz” diye konuştu.

    “Şehirleri ve medeniyetleri insanların göğsündeki iman kurar”

    Milleti ileriye doğru, güçlü bir şekilde hazırlamak için dünyanın en önemli, en güçlü ordularına sahip olunması gerektiğini dile getiren Kurtulmuş, “En önemli savunma sanayine sahip olacağız, en iyi eğitimli gençlere sahip olacağız, en iyi üniversitelere sahip olacağız, en güzel mamur şehirlere sahip olacağız ama hepsinden önemlisi dünyanın en inançlı, en güçlü kalbine sahip olan millete sahip olacağız, insanlara sahip olacağız.
    Şehirleri ve medeniyetleri insanların göğsündeki iman kurar. 30 Ağustos Zafer Bayramı’ndan elde ettiğimiz en önemli derslerimizden birisi budur. Hürriyete ve haysiyete aşık olan bu milleti ayakta tutan, emperyalizme ve işgale karşı en önde mücadele etmesini sağlayan, bu özelliğimizdir. Ümit ediyoruz ki kıyamete kadar milletimiz bu özelliklerini koruyacak. Birlik içerisinde, beraberlik içerisinde, toplumsal dayanışma ruhu içerisinde, farklılıklarını gerektiğinde bir tarafa bırakarak, düşman karşısında ‘Ya Allah’ diyerek ayağa kalkmayı başarabilecektir. Bunun için her 30 Ağustos’ta, her Malazgirt Meydan Muharebesi’nde, her kurtuluş sayfasını açtığımız destansı mücadelelerden öncelikli olarak bu büyük milli hasletimizi hatırlayarak çıkmak ve ileriye atılmak zorundayız” dedi.

    “Kurtuluşun önemli mekanlarından birisi de Birinci Meclisimizdir”

    Bu büyük mücadelenin içerisinde, hiç şüphesiz büyük bir askeri dehanın, büyük bir iman ve inancın, büyük bir vatanseverlik ruhunun payı olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, şöyle devam etti:
    “En az bunun kadar önemli olan bir başka hususiyet de daha o kurtuluş savaşı günlerinde bir araya gelmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yeri ve önemidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, savaş şartları içerisinde bir taraftan ülkenin kurtuluşunu sağlamak için mücadele ederken, aynı zamanda bu mücadelenin askeri taktiklerinin de konuşulduğu bir mekan halindeydi. Kurtuluşun önemli mekanlarından birisi de Birinci Meclisimizdir. Daha henüz cumhuriyet kurulmamışken, henüz vatan özgürlüğüne kavuşmamışken aslında bir cumhuriyet kurma bilinci ve bir demokrasi anlayışıyla bir araya gelen insanların oluşturduğu o haletiruhiye aslında bu kurtuluş mücadelesinin arkasındaki en önemli hususiyetlerden birisidir.”

    “Aslında kurtuluş mücadelemiz topyekun bir mücadeledir”

    Milletin meydanlarda mücadele verirken, aynı zamanda Ankara’da meclisin yeni bir devletin kuruluşunun da çalışmalarını, cumhuriyetin kuruluşunun çalışmalarını yaptığını dile getiren Kurtulmuş şunları söyledi:
    “Buradan şunu söylemek istiyorum. Aslında kurtuluş mücadelemiz topyekun bir mücadeledir. Cihat meydanında Mehmetçiğin savaşı. Ankara’da devleti yönetmeye talip olanların, yeni bir devleti kurma azmi. Cephe gerisinde evinde, köyünde Mehmetçiğe erzak hazırlayan yiğit Anadolu kadınlarının feraseti, imanı ve çalışkanlığı. Bütün bunların hepsi bir araya gelmiş ve büyük bir kurtuluş destanı başarıyla sonuçlanmıştır. Tarihi bu şekilde okumak, bütün bu destanlardan ders çıkarmak, yarınlara ilişkin özellikle genç nesillerimizi bu bilinçle yetiştirmek hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu sorumluluktan kaçamayız. En önemli vazifelerimizden birisinin bu vatanseverlik ruhunun, bu milli bilincin, bu toplumsal dayanışma ruhunun evlatlarımıza aşılanmasıdır. Tarihi sayfalarımızı okurken öncelikli istirhamım, bu konularda dikkatli bir şekilde okumalarımızı gözden geçirmektir. Bu ortak şuuru oluşturmaktır.”

    “Ağustos ayı milletin kahramanlık ayıdır”

    TBMM Başkanı Kurtulmuş, Ağustos ayının milletin kahramanlık ayı olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
    “26 Ağustos 1071, Anadolu topraklarının milletimize açılışının tarihidir. 26 Ağustos’un ardından dört gün sonra kutlayacağımız 30 Ağustos da milletimizin artık kurtuluşunun tescil edildiği bir tarihtir. Bazılarının maalesef, gayri milli bir anlayışla okuduğu tarih gibi tarih okuyamayız. Yani Selçuklu başka bir şey, Osmanlı başka bir şey, Cumhuriyet bambaşka bir şey değildir. Selçuklu da bizimdir, Osmanlı da bizimdir, Cumhuriyet de bizimdir. Sultan Alparslan da bizimdir, Sultan Fatih de bizimdir, Kanuni Sultan Süleyman da bizimdir, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları da bizimdir. Kim bunları ayırmaya kalkıyorsa biliniz ki emperyalistlerin ekmeğine yağ sürüyordur. Bu kadar açık söylüyorum. Kim bunları ayırmaya çalışıyorsa bu milleti bölmeye çalışıyordur.”
    Kurtulmuş, konuşmasının ardından Belediye Şehir Stadyumu’nda Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Halk Dansları Topluluğu’nun gösterilerini izlerken, törende Başkan Kurtulmuş’a Vali Doç. Dr. Kübra Güran Yiğitbaşı ve protokol üyeleri de eşlik etti.

  • Osmanlı ordusunun ‘Deliler’i canlanıyor! 2 asırlık Alabaş geleneği

    Osmanlı ordusunun ‘Deliler’i canlanıyor! 2 asırlık Alabaş geleneği

    İlçeye bağlı kırsal Şehriman Mahallesi’nin sakinleri, Kurban Bayramı’nda kestikleri hayvanlardan çıkan deri, kelle, kuyruk, boynuz ve kemikleri kostüm haline getiriyor.

    Osmanlı kara ordusunda görevli “Deliler” adı verilen süvarilerden oluşan ve üstün cesaret göstermeleriyle, farklı giyinme şekilleriyle dikkati çeken birlik,” Alabaş” geleneğiyle yaklaşık 200 yıldır bu mahallede yad ediliyor.

    Kostümleri giyen gençler, akşam saatlerinde mahalle meydanında ve sokaklarda insanların karşısına aniden dikilip, farklı sesler çıkararak onları korkutuyor.

    Mahalle sakinleri ve bayram ziyaretine gelen misafirler ile “Alabaş” geleneğini görmek için başka yerlerden gelenler, korku deneyiminin yanı sıra eğlenceli vakit geçiriyor.

    “Eğlence kısmı ön plana çıkmaya başladı”

    Şehriman Eğitim, Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Mehmet Üner, AA muhabirine, Kurban bayramlarında nesilden nesle “Alabaş” geleneğini yaşattıklarını söyledi.

    Osmanlı’dan bugünlere taşınan gelenek hakkında bilgi veren Üner, “Geleneğimiz, Deliler ve Alabaş kültürünü yansıtıyor. Her yıl eğlence olarak düzenliyoruz. Yeni nesil tanısın ve devam etsin diye yapıyoruz. Gençler ön planda oluyor. Dernek olarak biz destek veriyoruz. Bu kültürü yaşatmak çok güzel. Eski kültürü yürekten ve cesaretle devam ettirmek gurur verici.” diye konuştu.

    Kostüm giyen gençlerden Burak Özdemir de bu kültürün kökeninin çok eskilere dayandığını dile getirdi.

    İnsanları hem eğlendirmeyi hem de korkutmayı amaçladıklarını anlatan Özdemir, şunları kaydetti:

    “Osmanlı’da ön sıralarında savaşan ‘Deliler’ adındaki kahramanlarımız var. Biz de bu kültürü tekrar canlandırmaya çalışıyoruz. Tarihimizi diri tutuyoruz. Genelde korkuyorlar ama zamanla alışıyorlar. Eğlence kısmı ön plana çıkmaya başladı. Umarım bu etkinlik hep devam eder. Çok zorlu bir şekilde hazırlanıyoruz. Birçok aşamanın ardından bu atık malzemeler kostüme dönüşüyor.”

    Etkinliğe katılanlardan Sevcan Üner ise gençleri keyifle izlediklerini ifade etti.

    Geleneğin yaşatılmasından memnuniyet duyduğunu belirten Üner, “Gelenler de bunu görünce mutlu oluyorlar. Bu köyden olmayanlar da sorup gelmek istiyorlar. Umarım hep böyle devam eder.” dedi.

  • Bu sergi Osmanlı’dan günümüze uzanıyor

    Bu sergi Osmanlı’dan günümüze uzanıyor

    Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Güzel Sanatlar ve Geleneksel Sanatlar kurslarının öğrencileri, yıl boyunca hazırladıkları eserleri görücüye çıkardı. Seka Sanat İhtisas Merkezi’nde gerçekleşen serginin açılışında kursiyerler, aileler ve davetliler yer aldı. 10 farklı alanda gerçekleştirilen eğitimlerde, 130 öğrencinin hazırladığı ebru, hat, tezhip, minyatür, kat’ı, resim, seramik ve çini eserleri sanatseverlerin beğenisine sunuldu.

    Bu sergi Osmanlı'dan günümüze uzanıyor

    Uzun ve çok değerli süreçlerden geçtiğini dile getiren seramik öğretmeni Büşra Bayram Balcılar, “Hepsi öğrencilerimizin el emeği. Anadolu ve Selçuklu uygarlığı baz alınarak, uzun ve çok değerli süreçlerden geçerek yapıldı” diye konuştu.
    Hat ve tezhip dersleri vermek üzere İstanbul’dan geldiklerini dile getiren Abdullah Aydemir ise, “İstanbul’dan hat ve tezhip dersleri vermek üzere Mahmut Şahin hocamız ile geliyoruz. 21. senemiz burada. Yeni yerimize taşındık. 23 öğrencimizin hat ve tezhip eserlerinden oluşan sergimiz. Diğer hat, tezhip, ebru, minyatür, seramik çini gibi bölümlerle beraber, öğrencilerimizin yaptığı eserleri sergileme imkanı buluyoruz” diye konuştu.

    Eserlerin büyük bir özveri ile hazırladığını söyleyen Hattat Mahmut Şahin, emeği geçenlere teşekkür etti.
    Sanat İhtisas Merkezinde gerçekleşen serginin 30 Haziran’a kadar açık olduğu belirtildi.

  • Osmanlının izi zamana karşı direniyor

    Osmanlının izi zamana karşı direniyor

    Taraklı ilçesindeki 7 asırdır ayakta duran ağacı dokunan ve gören insanlar tarihi bir yolculuğa çıkıyor. Yusuf Bey Mahallesi’nde yer alan ağaç, Osmanlı Kültürünü de gelecek nesillere aktarıyor. İlçenin simgesi konumunda olan tarihi çınar ağacı, yangın tehlikesi geçirmesine rağmen büyük bir zarar görmeden kurtarıldı. Ağacın hikayesinden bahseden Alaattin Yılmaz, Taraklı’nın fetih tarihine ve Osmanlı Devleti’nin kurulduğu tarihe göre geleneğe uygun olarak dikilen ilk ağaçlardan biri olduğunu söyledi.

    Osmanlının izi, zamana karşı direniyor

    “700 yıllık çınar olduğu tescilleniyor”

    Osman Bey tarafından fethedilen topraklara Osmanlının simgesi haline gelen çınar ağaçlarının dikildiğini belirten Alaattin Yılmaz, “Osman Bey’in Karacahisar Kalesi’nden sonra ilk fethettiği yerleşim yeri Taraklı’dır. Rivayetlere göre ise bu çınar ağacının Osman Bey’in fethinden sonra dikildiği söyleniyor. 1289-1291 yıllarında fethedilmiş ve 1294 yılında da dikildiği söyleniyor. Orman İşletme Müdürlüğü teşkilatınca da bu ağacın yaşı tespit edildiği zaman 700 yıllık çınar olduğu tescilleniyor” dedi.

    Osmanlının izi, zamana karşı direniyor

    “Ne yazık ki çınar ağacının tedaviye ihtiyacı var”

    Ağacın gövdesinde mantar oluşmaya başladığını ve tedavi edilmesi gerektiğini aktaran Yılmaz, “Ne yazık ki çınar ağacının tedaviye ihtiyacı var. Her ne kadar bunun zaman zaman dile getirsek te bu çınar ağacı tedavi edilmiyor. Yıllar önce bir kere tedavi edilmişti ama gövdesinde yine mantarlanma var bunun acilen tedavi edilmesi lazım. Yurdumuzu tapusu bu ulu çınar 700 yıllık kim bilir neler gördü, neler geçirdi, neler yaşadı” diye konuştu.

    Osmanlının izi, zamana karşı direniyor

  • Osmanlı kasabasındaki saklı güzellik

    Osmanlı kasabasındaki saklı güzellik

    Tarihi İpekyolu üzerinde yer alan ve 2017’de “sakin şehir” ilan edilen Osmanlı kasabalarından Göynük, kültürel zenginliğinin yanı sıra, doğal güzellikleriyle de ilgi çekiyor. Göynük merkeze yaklaşık 25 kilometre uzaklıkta bulunan Sünnet Gölü Tabiat Parkı da, ziyaretçilerine kalabalık şehir hayatından uzak doğayla iç içe zaman geçirme imkanı sunuyor. Temiz su kaynakları, karaçam ormanları ve çeşitli doğal güzelliklere sahip Sünnet Gölü Tabiat Parkı, her mevsim doğa turizmini seven vatandaşların rotasında yer alıyor. Sünnet Gölü Tabiat Parkı’na gelen ziyaretçiler göl çevresinde yürüyüş, piknik ve kamp yapma imkanı buluyor.

    “Temiz ve sakin olması bizi cezbediyor”

    Hafta sonları fırsat buldukça ailesiyle birlikte Sünnet Gölü’ne geldiğini söyleyen Gökhan Karabatman, “Elimizden geldiğince böyle alanlara gelmeye çalışıyoruz. Gayet sessiz bir yer. Zaten Göynük ‘sessiz şehir’ unvanına sahip. Buraya geldiğimiz için çok mutluyuz. Temiz ve sakin olması bizi cezbediyor. Ailemizle birlikte piknik yapabileceğimiz yerler mevcut. Herkesin gelmesini tavsiye ediyoruz” dedi.

  • Yabancı öğrenciler Osmanlı’yı hissetti

    Yabancı öğrenciler Osmanlı’yı hissetti

    Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Turizm Haftası kutlamaları çerçevesinde; Sudan, Mısır, Kırgızistan, Özbekistan, Fil Dişi Sahilleri, Senegal, Suriye, Karabağ, Gabon gibi birçok ülkeden gelerek Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesinde öğrenim gören öğrenciler Bilecik geleninde tarihi ve turistik yerleri gezdiler. İlk olarak Yaşayan Şehir Müzesi, Belediye Binası (Tarihi Rüştiye Mektebi), Tarihi Saat Kulesi, Edebali Türbesi, Osmanlı Padişahları Tarih Şeridi, 3D Sinevizyon Gösterisi, Orhan Gazi Camii, Belekoma Kalesi’ni, Söğüt’te; Ertuğrul Gazi Türbesi, Alp Nöbet Değişimi, Hamidiye Külliyesi, Kaymakam Çeşmesi, Çelebi Mehmet Cami, Kuyulu Mescit, Alp Kostümü Tasarım Atölyesi, Pazaryeri’nde; Küçük Elmalı Tabiat Parkı, Kınık Çömlek Atölyesini gezdiler.

    Gezi esnasında Osmanlı Devletinin kurulduğu topraklar Söğüt’te kaymakamlığı tarafından Geleneksel Söğüt Yörük Pilavı, Pazaryeri İlçesinde ise Pazaryeri Belediye Başkanlığı tarafından Pazaryeri’nin meşhur; ballı badem, tahin dondurmaları ikram edildi.

    ‘Kayı’ kostüm giyip Kayı Alpı ve Kayı Hatunu oldu

    Söğüt’te Han Sanat Kostüm Atölyesinde yabancı öğrenciler Diriliş Ertuğrul ve Kuruluş Osman dizilerinde kullanılan kostümleri giyme şansı buldular. Sudan, Mısır, Kırgızistan, Özbekistan, Fil Dişi Sahilleri, Senegal, Suriye, Karabağ, Gabon gibi birçok ülkeden gelen bay bayan öğrenciler bu kostümleri giyerek, Kayı Alpı ve Kayı Hatunu oldular.
    Ardından heyet Osmaneli ilçesinde; Tarihi Osmaneli Evleri, Aya Yorgi Kilisesi, Rüstem Paşa Camii, Osmaneli El Sanatları / Hediyelik Eşya Satış Alanlarını gezerek turu tamamladı.

    Mutlulukları gözlerinden okunan ve her anı yaşayarak tadarak gezerek görme imkanı bulan öğrenciler mutluluklarını bildirerek, emeği geçen herkese teşekkür ettiler.

  • 200 yıllık tarih yeniden canlanıyor

    200 yıllık tarih yeniden canlanıyor

    Arapgir ilçe merkezinde bulunan Osmanlı dönemine ait 200 yıllık Çarşı Hamamı sürdürülen restorasyon çalışmalarıyla yeniden ayağa kaldırılıyor.
    Tarihi Mir-i Liva Ahmet Paşa Caminin hemen yan tarafında bulunan bir süre önce de Arapgir Belediyesinin girişimleriyle restorasyona alınan dikdörtgen şeklindeki çift kubbeli Çarşı Hamamı’nda zarar görmüş kısımları restorasyon kapsamında orijinaline uygun yenilenirken, çalışmaların bu yıl içerisinde tamamlanması hedefleniyor.

    “Klasik bir Osmanlı Hamamı”

    Han ve hamam kültürünün Osmanlı da önemli bir yere sahip olduğuna dikkat çeken Arapgir Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu, “Çarşı Hamamı köşegen diye tarif ettiğimiz iki kubbeli, arka kısımdan cehennemlik girişli tipik bir Osmanlı hamamıdır. Kubbeleri yıkılan hamam yıllarca kapalı kaldı. Daha sonra belediye başkanı seçildikten sonra 3-4 yıl süren kamulaştırılma çalışmalarının ardından yapı belediye mülkiyeti haline getirildi.

    Dönemin Malatya Valisi Ulvi Saran’a sunulan bir proje ile restorasyon çalışmalarına başlamıştık. Süreç içerisinde yaşanan bir takım talihsizlikler 7 yıl devam eden mahkeme süreci nedeniyle dış cephe restorasyonları tamamlanmışken iç fonksiyonları gecikmiş oldu. İnşallah yıl içerisinde eksik kalan kısımlarında tamamlanarak Arapgir halkını Osmanlı hamam kültürünü yaşayacak bir mekana kavuşmasını arzu ediyoruz. Kavuşturmayı da yıllara sari gecikmeye özür borcu ve ecdadın yaptığı bu eserlerinde yaşatılmasını da bir görev kabul ediyoruz” diye konuştu.

     

  • Osmanlı mutfağının tadına baktılar

    Osmanlı mutfağının tadına baktılar

    Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Turizm Fakültesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü, ‘Osmanlı Mutfağı’ konulu etkinlik düzenledi.

    Etkinliğe SUBÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Sinan Serdar Özkan ve Prof. Dr. Ali Fuat Boz, Sapanca Turizm MYO Müdürü Prof. Dr. Şevki Ulema, SUBÜ Genel Sekreteri Dr. Öğr. Üyesi Gökhan Ergen, Genel Sekreter Yardımcıları Süleyman Avcı ve Hakan Kocaman, Öğrenci İşleri Daire Başkanı Hasan Türk ile fakülte akademisyenleri ve öğrencileri katılım gösterdi.

    Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı Doç. Dr. Serkan Şengül koordinatörlüğünde bölüm lisans ve lisansüstü öğrencileri iş birliğiyle gerçekleştirilen etkinlikte, Osmanlı Mutfağı konulu sunum gerçekleştirildi.

    Sunumda, Osmanlı mutfak kültürü ve yemeklerine ilişkin bilgiler verildikten sonra, bu yemeklerin modern Türk kültürüne uyarlanmış tabak sunumları olan badem çorbası, vişneli sarma, kuzu külbastı, Osmanlı pilavı, reyhan şerbeti ve baklava katılımcılara servis edildi.