Etiket: ova

  • Aşırı yağış sonrası ovayı su bastı

    Aşırı yağış sonrası ovayı su bastı

    Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün turuncu uyarı yaptığı Muğla’da dün gece saatlerinde başlayan sağanak yağmur sonrası kırsal mahallelerde su baskınları yaşandı.
    Menteşe ilçesine 20 kilometre uzaklıktaki Yerkesik Mahallesinde aşırı yağış sonrası su baskınları yaşandı. Yerkesik Ova Mevkiinde şiddetli yağış sonrası yazlık evlerin bulunduğu bölgede su baskını sonrası bir araç su altında kaldı. Vatandaşlar evlerin içine su girmemesi için önlem almaya çalıştı.

    Sağanak yağış kırsal mahallelerin yanında Menteşe’de de etkili oldu. Menteşe halk pazarının bulunduğu bölgede yağış sonrası merdivenler su altında kaldı.

  • Manisa Ovası’nda renk cümbüşü

    Manisa Ovası’nda renk cümbüşü

    Manisa’nın dünyaca ünlü Çekirdeksiz Sultani Üzüm bağlarında yoğun bir hasat dönemi yaşanıyor. Üreticiler bir yıllık emeklerinin karşılığını alabilmek için bu yıl hava olayları ve hastalıklara karşı rekoltenin düştüğü üzüm bağlarında bir yandan hasat yapıyor bir yandan da kurutmalık üzümleri ovadaki boş arazilere seriyor.

    Bu sene üzümlerin hastalık ve hava şartlarından dolayı hem geç olması hem de rekoltenin düşük gerçekleşmesine rağmen üreticiler ülke ekonomisine katkı sağlamak için var güçleriyle çalışmaya başlıyor. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte bağlardan hasat edilen üzümler İzmir-İstanbul yolunun her iki tarafında kurulan sergi alanlarına getirilerek kurutma işlemi için seriliyor. Kimi bandırma yoluyla üzümleri kurutmaya bırakırken kimi üreticiler de doğal yollarla kurutma işlemini gerçekleştiriyor. Yeşil olarak serilen üzümler her gün koyu kahverengiye doğru renk değiştirirken Manisa Ovasında yaşanan renk cümbüşü dronla görüntülendi.

    BU sene yaşanan hastalık ve hava şartlarından kendisine ait bağların fazla etkilenmemesine rağmen rekoltenin geçen seneye göre düşük olduğunu kaydeden Saruhanlı’nın Yılmaz Mahallesi’nden üzüm üreticisi Osman Özsoy, “Geçen seneye göre verim biraz düştü. Geçen sene 15 gün kestiğim bağımda aynı ameleyle bu sene iş 10- 11 günde tamamlandı. Üzüm fiyatının 45-50 TL olması gerekiyor beklentimiz o yönde. Diğer arkadaşlarımızın bağlarında hastalık da var. Yoldan geçerken sergileri görenler buraya geliyor fotoğraf çekiyorlar, birlikte fotoğraf çektiriyoruz. Tanışıyoruz, biz de onlara üzüm veriyoruz para teklif ediyorlar almıyoruz. Helali hoş olsun” dedi.

    Üzümlerini bandırma yöntemiyle kurutmaya başlayan Saruhanlılı üzüm üreticisi Eren Acar ise şunları söyledi: “Çalışmalarımız iyi gidiyor. Fiyatlar geçen seneye göre daha iyi ama rekoltede düşüklük var. Malımız az. Benim bağımda don olayından dolayı azlık var. TARSİM’den hasat tespit yapıldı bir kısmı oradan karşılanacak ama geçen seneki fiyatlardan ödeme yapılacak şimdiki fiyatlar iki katına yaklaştı bu durumda zararımız artıyor ama yapacak bir şey yok. Bu bir doğal afet buna yapacak bir şey yok. Bazı üreticilerimizin özellikle hastalıktan kaynaklı kayıpları var.

    Onların daha büyük sorunu var. Onlar TARSİM, sigorta dahilinde de olmuyor. Onlar herhangi bir yerden karşılığını alamıyor. Bu yıldan beklentimiz yılı bir sonraki seneye çevirmek. Çok bir beklentimiz yok. İnşallah iyi olur herkes için zor bir emek, kolay değil. Bir yıl gözüne bakıyorsun, buraya getiriyoruz, kurutuyoruz satıyoruz. Çiftçilik genel olarak zor, Türkiye geneli özellikle bu yıl sıkıntılı. Biz sadece üzüm yapmıyoruz, pamuk ve buğday var. Özellikle buğdaydan çok zarar yazdık geçen senenin altında sattık. Zor İnşallah yılı çeviririz” diye konuştu.

    Öte yandan her sene Manisa Ticaret Borsası tarafından geleneksel olarak yapılan ‘Geleneksel ilk çekirdeksiz kuru üzüm alım töreni’ de 1 Eylül Cuma Günü gerçekleştirileceği öğrenildi. Yapılan törende çiftçileri motive etmek için ilk kuru üzüm açık artırma usulü yüksek bir fiyattan sembolik olarak alımı gerçekleştiriliyor.

  • Zehirli dereyle Bursa ovasını suluyorlar

    Zehirli dereyle Bursa ovasını suluyorlar

    Kaynağını Uludağ’dan alan ve Marmara Denizi’ne dökülen Panayır Deresi, pırıl pırıl doğduğu Uludağ’dan Marmara’ya ulaşana kadar adeta katrana dönüyor. Geçtiği güzergah boyunca çok sayıda fabrikanın kimyasal ve boya atıklarıyla kirlenen Panayır Deresinin suyu Bursa ovasını suluyor. Uzmanlara göre, simsiyah suyla tarımsal sulama yapılması milyonlarca kişinin sağlığını tehlikeye atıyor.

    Geçtiğimiz yıl Şubat ayında vatandaşların şikayeti ve uzmanların incelemesi sonrası gündeme gelen Samanlı Deresi’nin kızıla boyanmış görüntüsü, Cumhurbaşkanlığı’na kadar taşınmıştı. Bu kez de yine kaynağını Uludağ’dan alan ve kilometrelerce yol haritası çizen Panayır Deresi simsiyah akmasıyla dikkat çekerken, zehir saçan dereden su çekilerek, tarım yapıldığı iddia edildi.

    Milyonlarca insanın sağlığını tehlikeye atan kirli suyla tarım yapılmaması için yetkililerden yardım bekleyen vatandaşlar, arazi sulayan tarla sahiplerinin de incelemesini istedi.

    Çevreciler, söz konusu suyla tarım alanlarının sulanmasının besin zincirine de zarar verebileceğini belirtti.

  • Muş ovasının Afrika’yı andıran görüntüleri

    Muş ovasının Afrika’yı andıran görüntüleri

    280 bin civarında büyükbaş ve 1 milyon 300 bin civarında küçükbaş hayvan varlığı ile Türkiye’nin önemli hayvancılık merkezlerinden biri olan Muş, yaklaşık 8 bin manda varlığı bakımından Türkiye’de 6. sırada yer almaktadır. Kış aylarında sıcak kaplıcaları seven mandalar, yazın sıcağında ise nehir sularında serinliyor. Hasköy ilçesine bağlı köylerdeki manda sürülerini sabah saatlerinde meralarda otlatan çobanlar, sıcaklığın artığı saatlerde de serinlemeleri için hayvanları Karasu Nehri’ne getiriyor. Yaklaşık 3 saat nehrin serin sularında bekletilen manda sürüsü, akşama kadar otlatıldıktan sonra köylere geri götürülüyor. Nehirde serinletilen mandaların süt verimi ise artıyor.

    Manda sürüsüne çobanlık yapan İsmail Tayova, mandaların sıcakta bunalması nedeniyle Karasu Nehri’nde serinlediklerini belirterek, “Manda çobanlığı yapıyorum. Her gün saat 12.00’da mandaları buraya getiriyorum. Havalar sıcak olduğu için mandalar dayanmıyor. Bizde mandaları Karasu Nehri’ne getirip burada suya girerek serinlemelerini sağlıyoruz. Mandalar 1-2 saat suyun içinde kalıyor, biz de o sırada yemeğimizi yiyoruz. Mandalar serinlendikten sonra kendileri sudan çıkıp otlanmaya gidiyorlar. Akşam olunca da eve götürüyoruz. Mandaların suda serinlenmesi süt verimini artırıyor. Suda kendilerini temizledikleri için akşam evde sağımları da kolay oluyor. Her yıl bu mevsimde mandalar burada suya giriyor” dedi.

  • Afrika değil Muş Ovası

    Afrika değil Muş Ovası

    280 bin civarında büyükbaş ve 1 milyon 300 bin civarında küçükbaş hayvan varlığı ile Türkiye’nin önemli hayvancılık merkezlerinden biri olan Muş, yaklaşık 8 bin manda varlığı bakımından Türkiye’de 6. sırada yer almaktadır.

    Kış aylarında sıcak kaplıcaları seven mandalar, yazın sıcağında ise nehir sularında serinliyor. Hasköy ilçesine bağlı köylerdeki manda sürülerini sabah saatlerinde meralarda otlatan çobanlar, sıcaklığın artığı saatlerde de serinlemeleri için hayvanları Karasu Nehri’ne getiriyor. Yaklaşık 3 saat nehrin serin sularında bekletilen manda sürüsü, akşama kadar otlatıldıktan sonra köylere geri götürülüyor. Nehirde serinletilen mandaların süt verimi ise artıyor.

    Manda sürüsüne çobanlık yapan İsmail Tayova, mandaların sıcakta bunalması nedeniyle Karasu Nehri’nde serinlediklerini belirterek, “Manda çobanlığı yapıyorum. Her gün saat 12.00’da mandaları buraya getiriyorum. Havalar sıcak olduğu için mandalar dayanmıyor. Bizde mandaları Karasu Nehri’ne getirip burada suya girerek serinlemelerini sağlıyoruz. Mandalar 1-2 saat suyun içinde kalıyor, biz de o sırada yemeğimizi yiyoruz.

    Mandalar serinlendikten sonra kendileri sudan çıkıp otlanmaya gidiyorlar. Akşam olunca da eve götürüyoruz. Mandaların suda serinlenmesi süt verimini artırıyor. Suda kendilerini temizledikleri için akşam evde sağımları da kolay oluyor. Her yıl bu mevsimde mandalar burada suya giriyor” dedi.

  • Ovalarda yapılaşmaya karşı uyardı

    Ovalarda yapılaşmaya karşı uyardı

    Kahramanmaraş merkezli 11 ilde 43 binin üzerinde can kaybı, binlerce insanın yaralanması ve binaları yıkılmasına neden olan deprem binaların inşa edildiği zemin güvenliğini gündeme getirdi. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi (TOGÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Demir, Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde bulunan Tokat’ta, 1942 Erbaa-Niksar depremi ve bölgede tarihte yaşanan büyük depremlere dikkat çekti. Demir, Anadolu’nun fay hatlarının üzerinde bir coğrafya olduğuna değinerek, “Tarih boyunca Anadolu’da meydana gelen yüzlerce yıkıcı deprem de göstermektedir ki Anadolu’da yaşayan halk depremle yaşamasını bilmeli.

    526 yılında Antakya’da meydana gelen depremde 250 bin kişi hayatını kaybetti. 1509 yılında Amasya, Tokat, Sivas, Çorum ve çevresinde başlayan deprem 45 gün boyunca aralıklı ve şiddetli bir şekilde devam etmiştir. Bu depremde en fazla İstanbul zarar görmüştür. 5 binden fazla hayatını kaybeden vardır. Bu rakam o dönem İstanbul nüfusunun yüzde 5’ine denk geliyor. Şayet bugünkü nüfusla kıyaslarsak 1 milyon kişinin ölmüş olması anlamına gelir. Yaşadığımız Tokat şehri de özellikle Niksar-Erbaa hattı deprem kuşağında yer almaktadır. Nitekim günümüzde yaşanan Kahramanmaraş depreminden önce Cumhuriyet döneminin en büyük depremi olan 1939 Erzincan depreminde de Niksar-Erbaa hattı önemli kayıplar yaşadı” dedi.

    “Soğuk hava ölü sayısını artırdı”

    27 Aralık 1939’da olan Erzincan depreminde, depremin ölümcül etkisini artıran faktörlerin başında mevsimin kış olması ve eksi 35’ler derecesinde hissedilen soğuk hava olduğuna dikkat çeken Demir, “Vatandaşların maruz kaldığı soğuk hava şartları yalnız o anda ölenler için değil, hastalanan, yaralanan ve sağ kalanlar için de ayrı bir felaket olmuştur. Bölge yollarının kar ile kaplı olması ve yollarda depremin etkisiyle kaymaların meydana gelmesi zelzele bölgesine yardım ulaştırılmasına engel teşkil etmekteydi. Ayrıca tren hatlarının da bozulmuş olması Erzurum ve Sivas’tan kalkan yardım trenlerinin Erzincan’a ulaşmasını geciktirmekteydi. Gece saat 2’de olan ve merkez üssü Erzincan olan depremin şiddeti 7,9 civarında ölçülmüştür.

    Bu depremde resmi rakamlara göre; 32 bin 968 insan hayatını kaybetmiş, 116 bin 720 bina yıkılmıştır. Tokat, Samsun ve Ordu’dan da depremin çok büyük olduğu ve acilen insani yardımların yapılmasının zorunlu olduğuna dair Ankara’ya çeşitli telgraflar çekilmiştir. 27 Aralık 1939 tarihli ana üssü Erzincan olan 7,9 şiddetindeki büyük deprem Erbaa’da da önemli tahribat yapmıştır. Erbaa ile köylerinde bin 659 bina yıkılmış; kazada 881 ölü ve köylerinde de 15 ölü ve 27 yaralı tespit edilmiştir. Londra’dan gelen haberlere göre; Anadolu şiddetli bir depremin meydana geldiği, bazı sismografların iğnelerinin kırıldığı ve bu depremin İsviçre ve İtalya’dan da hissedildiği hakkında bilgiler yer almaktaydı. Erbaa kazasında 1 Ocak 1940 depreminde 6,2 şiddetinde olup 881 kişi hayatını kaybetmiştir. 20 Aralık 1942 tarihli deprem 7 şiddetindeydi. 500’ün üzerinde ölüm yaşanmıştır. 27 Kasım 1943 yıllarında yaşanan depremde de 300’e yakın insan hayatını kaybetmiştir. Bu depremler sonrası şehir zemini sağlam başka bir alana taşınmak zorunda kalmıştır” diye konuştu.

    “Ovalar tarım içindir”

    Demir, tarihi süreçte yaşanan depremlerden dersler alınmasının gerektiğini belirterek, “Teknoloji gelişse de insanoğlunun doğa ile baş etmesi mümkün değil. İskan dediğimiz kavram tecrübe ile oluşmaktadır. Bu nedenle yerleşim alanlarını ovaların dışına çıkarmamız gerekiyor. Tarihi süreçte yaşanan depremlerdeki büyük kayıpların nedeni bu. Tokat deprem kuşağında yer alıyor ve özellikle Niksar Erbaa hattı önemli. Burada özellikle ovalar üzerinde kurulu binaların zemin etütlerinin yapılması gerekiyor. Binalar inşa edilirken devletin belirlediği kurallara uyulması gerekiyor. Bizim yaşadığımız bu coğrafyada büyük depremin üzerinden yaklaşık 80 yıl geçti. Kuzey Anadolu fay hattı dediğimiz hat hala etkin bir şekilde. Bu her an bir depreme hazırlıklı olmamız gerektiği anlamına geliyor. Yani depremin ne zaman olacağını bilemeyiz. Ama tarihi süreç bize gösteriyor ki biz fay hatlarının üzerinde bir coğrafyada yaşıyoruz. Dolayısıyla her an deprem olacakmış gibi de bu hayatı yaşamamız gerekiyor. Kurallara uyduğumuz müddetçe bunda sıkıntı olmaz. Ama dediğim gibi özellikle ovalar tarım içindir. Tarihi süreç boyunca böyledir. Yani oralarda tarım yapılır ve yerleşmeler yamaçlara kurulur. Buna dikkat etmek gerekiyor. Ama ovaların üzerinde kurulan binalarını da eğer yapılacaksa zemin etütlerinin iyi yapılması ve deprem yönetmeliğine uyarak da binaların inşa edilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.