Etiket: saç dökülmesi

  • Kış öncesinde saç dökülmesine dikkat

    Kış öncesinde saç dökülmesine dikkat

    Doğu Anadolu’da gece ve sabah saatlerinde soğuk hava etkisini gösterirken uzmanlar az bir süre kalan kış ayları öncesinde saç bakımına dikkat çekti. Özellikle şapka ve bere gibi aksesuarlar soğuktan korumak için önem taşırken, kafada uzun süre bulundurulması durumunda saç köklerine ve saçlara zarar verebiliyor. Bu nedenlerle saç dökülmeleri kış aylarında ciddi oranlara ulaşırken, uzmanlar soğuk havalarda saç bakımının önemine dikkat çekiyor.

    “Mevsim geçişlerinde daha çok artıyor”

    Saçların kuruyup nemsiz kaldığını ifade eden uzmanlar şu bilgilere yer verdi: “Saç dökülmesi genetik olan, hormon bozukluğundan ve vitamin eksikliğinden olan bir şey. Tabi ki mevsim geçişlerinde bunlar daha çok artıyor. Bunun sebeplerin arasında; bere takılması, saçların kuruması, yıpranması ve insanların saçlarına bakım yaptırmaması yer alıyor. Normalde bir insanın saçı yüzde 50 dökülecekse, mevsim geçişlerinde bu oran yüzde 80’e ulaşabiliyor. Bu da özellikle saçların kuru ve nemsiz olmasından kaynaklanıyor. Saçın bir ‘ph’ oranı var. Bu saçın asitlik oranı. Burada ph cetveline göre rakamın 4,5 ila 5,5 arası olması lazım. Bu oran 7,5 ila 8,5 oranlarına çıktığında saçlar, yıpranmalara ve kopmalara maruz kalıyor. Bu oranın bu kadar yükselmemesi için saçlara keratin bakımı, keratin botoks bakımı, nem bakımı uygulanabilir ve bu sorunlar engellenebilir. Vatandaşlar, mevsim geçişlerinde bere kullandıkları için de saçlarının yıpranmasına ve kopmasına sebep olabiliyorlar. İnsanlarımız saç kestirmeyi, saçı yıkatmayı saç bakımı sanıyorlar. Aslında böyle bir şey yok. Gün içinde 3 öğün nasıl karnımız acıkıyorsa saçımızın da karnı acıkıyor. Bunun protein bakımı, nem bakımı, yıkaması gibi birçok kısmı var. Genellikle vatandaşlar evlerinde sülfatlı, silikonlu, parabenli şampuanlar kullandıkları için bu konuda sorun yaşayabiliyorlar. Genellikle her şampuanın içinde sülfat ve paraben var. Bu da saçın kurumasına sebep oluyor. Vatandaşlarımız sülfatsız ve parabensiz şampuanlar kullandıklarında saçlarının daha az kurumasını sağlarlar dökülmesini azaltabilirler.”

  • Covid geçirenlerin yüzde 30’unun saçları döküldü

    Covid geçirenlerin yüzde 30’unun saçları döküldü

    Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi ve Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, saç dökülmesi problemi yaşayan yaklaşık binin üzerinde hastayı taradıklarını belirterek, “Çalışmamız hala devam ediyor ancak ilk verilere göre koronavirüs geçirenlerin yüzde 25 ila 30’unda saç dökülmesi görülüyor” dedi. Kutlubay, bu dökülmelerin kalıcı olmadığı hastalıktan sonraki 8’inci aydan sonra dökülen saçların çıkmaya başladığını belirtti.

    Koronavirüs enfeksiyonunun, vücudun direncinin düşmesi nedeniyle hastalıktan 2-3 ay sonra şiddetli bir saç dökülmesine yol açtığını anlatan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi ve Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, üniversite bünyesinde devam eden çalışma hakkında bilgi verdi.

    “BİN HASTA TARANDI, ÇALIŞMA HALA DEVAM EDİYOR”

    Bu konuda yurt dışında dar kapsamlı, hasta sayısı az olan çalışmalar olduğunu belirten Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, “O yayınlara baktığımızda koronavirüs geçirenlerin yüzde 25’inde saç dökülmesi görüldüğü belirtilmişti. Biz Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde koronavirüs geçirenler yaklaşık binin üzerinde hastayı taradık. Çalışmamız hala devam ediyor, şu an yayın aşamasına gelmedi. Amacımız çalışmayı dünya çapında bir dergide yayınlamak. İlk veriler elimize gelmeye başladı. Burada görüyoruz ki koronavirüs geçirenlerin yüzde 25 ila 30’unda az ya da çok miktarda saç dökülmesi görülüyor. Saç dökülmesi sorunuyla hastalar bize başvuruyor” değerlendirmesinde bulundu.

    “8’İNCİ AYDAN SONRA DÖKÜLEN SAÇLAR ÇIKMAYA BAŞLAR”

    Dökülmeler kalıcı bir problem olmayacağına da dikkat çeken Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, “Koronavirüsün ilk zamanlarında bu kadar fazla saç dökülmesi karşımıza çıkmıyordu. Son 6-8 ay içerisinde koronavirüs geçiren kişilerde özellikle 2 ay sonra saç dökülmesinde artış, yoğun saç dökülmesi görülmeye başladı. Bu da koronavirüs hastalığının vücut direncinin düşürmesi, vücudu baskılamasından dolayı meydana gelen bir dökülme. Bu dökülme ortalama 3 ay, bazılarında ise 4 ay devam edebilir. O sırada yoğun miktarda saç dökülüyor. Günde 200-300 tel saç dökülebiliyor. Bu fizyolojik bir süreç ve hastalıktan sonraki 6 ve 7’nci aya kadar sürüyor. Ortalama 8’inci aydan sonra dökülen saçlar çıkmaya başlıyor. Burada amacımız dökülen saçların bir an önce ortaya çıkması bu süreci elimizden geldiğince kısaltmak” diye konuştu.

    “18 YAŞ ÜSTÜ KELLİK SORUNU YAŞAYAN ERKEK SAYISI 9 MİLYON”

    Saç dökülmesi problemi hakkında genel bir değerlendirmede de bulunan Doç. Dr. Kutlubay, “Kadınlar saç dökülmesi problemini daha çok kozmetik problem yapıyor. Saçlı deride ortalama 100 ila 120 bin civarında saç teli var. Günlük dökülen saç teli sayısı 100’ü geçerse bizim için dökülme var demek. 100’ün altını biz normal olarak kabul ediyoruz. Türkiye’ye baktığımızda 18 yaş üzerinde kellik problemi yaşayan erkek sayısı ortalama 9 milyon civarında. Türkiye’de doğudan batıya gittiğimizde dökülme bir tık artıyor ve batıdaki insanlar daha fazla dökülme problemi ile uğraşıyor saçlarına daha çok önem veriyor. Özellikle 30 yaşındaki erkeklerin yüzde 30’unda, 50 yaşındaki erkeklerin yüzde 50’sinde dökülme oranı karşımıza çıkıyor. Yaş ilerledikçe bu dökülme oranı bir tık daha artıyor. Aynı yaş grubundaki kadınlara baktığımızda 30 yaşındaki kadınların yüzde 12’sinde, 50 ila 60 yaşındaki kadınların yüzde 40’ında saç dökülmesi yaşanıyor. 50-60 yaş sonrası menopoz karşımıza çıkıyor. Bu dönemde kadınlık hormonunun azalmasından dolayı saçlarda dökülme, incelme karşımıza çıkabiliyor” ifadelerini kullandı.

    SAÇ DÖKÜLMESİNİN NEDENLERİ NELER?

    Saç dökülmesinin en önemli nedeninin genetik kökenli faktörler olduğunu hatırlatan Kutlubay, şöyle devam etti:

    “Klasik tip ya da erkek tipi kellik dediğimiz saç dökülmesi. Erkek tipi kellik sadece erkeklerde karşımıza çıkmıyor. Aynı zamanda bu tarz dökülmeler kadınlarda da görülüyor. Kadınlardaki kellik hiçbir zaman erkeklerdeki gibi alın ya da tepe bölgesinde açılma, tamamen saçın dökülmesi şeklinde karşımıza çıkmıyor. Daha çok incelme, seyrelme, uzaktan baktığınız zaman saçlı derinin görülmesi şeklinde bir seyrelme karşımıza çıkıyor. Genetik faktör tek sebep değil psikolojik sebepler, stres, üzüntü, evham bunlar da saç dökülmesine yol açıyor. Kansızlık, demir eksikliği, vitamin eksiklikleri, guatr problemleri endokrin problemler böbrek üstü bezi sorunları yumurtalık kistleri durumunda da dökülme karşımıza çıkabiliyor.”

    “TEDAVİDE MİNOKSİDİL ADI VERİLEN ETKEN MADDE KULLANILIYOR”

    Saç dökülmesi problemi yaşayan kişilerin süreç uzamadan bir uzmana başvurması gerektiğini ifade eden Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi ve Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, tedavi hakkında ise şunları söyledi:

    “Dermatolog gerek muayene gerek tahlil gerekse saçlı deriden biyopsi yaparak kesin tanıyı koyacaktır. Kesin tanıdan sonra dermatolog tanıya göre bir tedaviye başlar. Elimizde çeşitli silahlar mevcut ağızdan alınan takviye edici gıdalar mevcut. İçerisinde bitkisel gıdalar, amino asitler yer alıyor. Onun dışında deriye sürerek kullanılan ilaçlar var. Bunlar hazır losyon ve spreylerin dışında eczacılar tarafından hazırlanan yapma ilaç şeklinde de olabiliyor. En sık başvurduğumuz ‘minoksidil’ adı verilen etken madde var. Bu aslında hem Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) hem Sağlık Bakanlığı’nın onayladığı ilaç statüsünde sprey. Sürerek uygulanan bir ilaç. Biz bunu hazır ürün tarzından da uygulayabiliyoruz. Minoksidil maddesini karışımların içerisine koyarak da gücünü artırıyoruz. Bu maddenin faydası birkaç ayda görülüyor. 1-2 haftada sonuç alınmıyor. Benim hastalara tavsiyem en az 12 hafta kullanmaları. Memnun kalanlara birkaç yıla kadar süreyi uzatıyorum”

  • Koronavirüs kadınlarda saç dökülmesine yol açıyor

    Koronavirüs kadınlarda saç dökülmesine yol açıyor

    İstanbul  Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek, koronavirüs tedavisi görmüş hastaların 9 aylık takipleriyle ilgili yaptığı açıklamada, “Özellikle kadın hastalarımızda saç dökülmesi sorununa yüzde 10’lara varan bir oranda rastlamaya başladık” dedi. Tükek, “Türkiye’de tekrar hastaneye yatış oranları kesinlikle Avrupa ve ABD’deki kadar yüksek değil. En fazla yüzde 5-10 bandında. Bu da muhtemelen sağlık sistemimizin daha iyi olması ve tedavi algoritmalarımızın uyumlu bir şekilde yürütülmesiyle başarıldı” ifadelerini kullandı.

    “BİZDE YENİDEN HASTANEYE YATIŞ EN FAZLA YÜZDE 5-10”

    Geçtiğimiz hafta İngiltere’de yapılan bir çalışmanın ilk verileri dünya medyasında da gündem oldu. İngiltere Ulusal İstatistik Bürosu (ONS) ve Leichester Üniversitesi’nin birlikte yürüttüğü araştırmada, koronavirüs atlatan 47 bin 780 hastanın verileri incelendi. Çalışmada, hastaların yaklaşık yüzde 30’unun (14 bin 140 kişi), hastalığı atlattıktan sonraki 140 gün içinde tekrar hastaneye yatırıldığı gözlendi. Amerika’daki Michigan Üniversitesi araştırmacılarının yürüttüğü ve sonuçları geçtiğimiz ay saygın tıp dergisi JAMA’da da yayınlanan başka bir çalışmada ise Mart-Haziran ayları arasında Koronavirüs nedeniyle hastanede yatarak tedavi gören ve taburcu edilen bin 775 hasta izlendi. Hastaların yaklaşık yüzde 27’sinin 2 ay içerisinde tekrar hastaneye yatırıldığı belirlendi.

    9 AYDA 3 BİN 300 HASTA TAKİP EDİLDİ

    İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nde Mayıs ayından bu yana hizmet veren “Kovid İzlem Merkezi”nde yaklaşık 9 aydır izlenen 3 bin 300 hastanın verilerine dayanarak önemli bilgiler veren Dekan Prof. Dr. Tufan Tükek, “Dünyadaki çalışmalara baktığımızda yeniden hastaneye yatış oranlarının çok yüksek olduğunu görüyoruz. Türkiye’de ise Kovid’e bağlı yeniden hastaneye yatış oranları o kadar yüksek değil. Sağlık sistemi ve (tedavi) algoritmalara çok güzel uyulması, belli bir tedavi protokolünün uygulanması ile ilgili. Taburcu olduktan sonra belli süre içerisinde kötüleşip tekrar hastaneye yatış oranlarımız en fazla yüzde 5-10 düzeyinde” dedi.

    Prof. Dr. Tükek, yeniden hastaneye yatışların bizde bu kadar düşük oranda seyretmesinin Türkiye’deki tedavi başarısıyla da ilgili olduğunu vurgulayarak “Tedavi uyumu, yani hem hastaların da buna uymuş olması, hem de hastanelerin hastaları gerçekten etkin izlemi ve takip etmesiyle bu kadar uzun süreli ve kronik sorunlar görmüyoruz biz hastalarda. Yani bu konuda dünya ile orantılı değil bizdeki sonuçlar” diye konuştu.

    “KORTİZON VE KAN SULANDIRICILAR İKİNCİ DALGADAKİ BAŞARIYI ARTIRDI”

    Geçtiğimiz Mayıs ayında açılan Kovid İzlem Merkezi’nde takip edilen 3 bin 300 hastadan elde ettikleri verilere de değinen Prof. Dr. Tükek, “Bunlardan 1300-1400 kadarı, son 6 aylık kontrollerini tamamlamış durumda. İlk zamanlarda en çok görülen semptomlarla ikinci dönem görülen semptomlar arasında da değişiklikler olduğunu fark ettik. Değişen tedavi protokollerinin de katkısıyla bu farklılaşma oldu. En çarpıcı özellik, tedaviye kortizon eklenmesiyle oldu. İkinci dalgada, ilk dönemde gördüğümüz akciğerdeki o uzun süre devam eden problemlerin azaldığını fark ettik. Özellikle akciğer grafisinde gördüğümüz akciğer dokusundaki fibrotik değişimlerin (doku sertleşmesi) azaldığını gördük. Yani Favipiravir, kortizon ve kan sulandırıcı tedavisi alan hastalarda birinci döneme göre akciğer yönünden oldukça iyileşme olduğunu gördük” diye konuştu.

    “KOVİD, DAHA ÇOK KADINLARDA SAÇ DÖKÜLMESİNE YOL AÇIYOR”

    Kovid tedavisi görmüş hastalarda yakın zamanda gözlemlenen en ilginç bulgulardan birinin de saç dökülmesi olduğuna işaret eden Prof. Dr. Tükek, bunun nedeninin henüz tam olarak tespit edilemediğini belirtti. Tükek, “Özellikle kadın hastalarımızda saç dökülmesi sorununa yüzde 10’lara varan bir oranda rastlamaya başladık. Altında yatan farklı mekanizmalar olabilir diye düşünerek demir eksikliği anemisi ve hipotiroidi de araştırdık. Ama bunların da olmadığını gördük. Bunlar yokken bile saç dökülmesi oluyordu. Bir de nedenini tespit edemediğimiz sırt ağrıları en çok gördüğümüz ikinci semptom. Gerçekten 3 aydır devam eden ve yüzde 10 civarı hastamızda izlediğimiz bir sırt ağrısı yakınması dikkat çekiciydi. Bunun da tam olarak neden olduğunu açıklayamıyoruz. Yani o bölgenin görüntülemelerinde de herhangi bir sorun yok” dedi.

    “HASTALAR KAN SULANDIRICILARINI UYGUN SÜREDE KULLANMALI”

    En önemli sorunlardan birinin de Kovid geçiren hastalarda yükselen damar tıkanıklığı riski olduğunu anlatan Prof. Dr. Tükek, bunda, taburcu olan hastaların bazen 1 buçuk ay boyunca devam etmesi gereken kan sulandırıcı tedavisine yeterince uyum sağlamamasının da etkili olduğunu vurguladı. Tükek, “Kan sulandırıcı tedaviler uygun bir şekilde hastalara verildiğinde bunun azaldığını gördük. Ama zaman zaman maalesef bu unutuluyor ya da hastalar tedaviye yeterince uymuyor. Bu ilaçları uygun süre kullanmayanlarda beyin damar tıkanıklıkları, kalp damar tıkanıklıkları ve bacak damar tıkanıklıkları çok daha fazla görülüyor. 1-1,5 ay bu kan sulandırıcılara devam edilmesi gerekebiliyor. Hastalar bu anlamda iyi takip edilmediğinde gerçekten bu tip sonuçlar gözlemliyoruz. Bu da aslında hastanın hayatını daha sonraki dönemlerde tehdit eden bir durum. Felç geçirebilir, akciğer embolisi gelişebilir, akciğerde uzun süreli kalıcı sorunlara neden olabilir” diye konuştu.

    “1-2 YIL İÇİNDE KALP HASTALIKLARINDA PATLAMA OLACAK”

    Kovid salgınının; sadece virüsün etkisiyle değil, kısıtlamalar nedeniyle de sedanter (hareketsiz) bir hayata geçilmesi sonucu, önümüzdeki süreçte kalp damar hastalıklarında ciddi bir artışa yol açacağını düşündüğünü söyleyen Prof. Dr. Tükek uyardı. Tükek, “Maalesef bu süreçte çoğu insan hem hareketsiz bir hayata geçti hem de ev ortamında sağlıklı beslenmeyi göz ardı etti. Hareket azlığı ve bu sağlıksız beslenmenin yaratmış olduğu riskin yanı sıra kaygı ve stresin yaratmış olduğu anksiyete de var. Kovid hastalarında anksiyete de çok sık görülüyor uzun vadede. Tüm bunları birleştirdiğimizde, 1-2 sene sonra kalp hastalıklarında patlama olması kaçınılmaz. Kardiyologlara çok iş düşecek önümüzdeki süreçte” ifadelerini kullandı.

    “AŞIDA EMNİYET EN ÖNEMLİ KONU”

    Geçtiğimiz hafta dünyada da önemli bir tartışma gündemi olan “mRNA aşılarına bağlı ölüm tartışmaları” hakkında da önemli bilgiler veren Prof. Dr. Tükek, “Tüm aşıların Faz 3 sonuçları çok erken açıklandı. Küresel boyutta büyük bir salgın olduğu için erken açıklama ihtiyacı hissedildi. Hiçbirisinin Faz 3’ü tamamlanmadan açıklamalar yapıldı. Orada tabii mRNA aşılarının daha etkin olduğu görüldü. Zaten bekliyorduk öyle bir şey. Yüzde 95 üzerinde etkinlik açıklanmıştı. Tabii insanlar bunu görünce, haklı olarak ‘Yüzde 95 koruyorsa niçin bu aşıdan olmuyoruz?’ gibi bir fikre kapıldılar. Ama emniyet daha önemli aslında aşılarda. İki ayaklı bu, birincisi güvenli (emniyetli) olacak aşı, ikincisi de etkin olacak. Etkinlik anlamında tamam, kendilerini ispat ettiler ama güvenlik anlamında biraz daha zamana ihtiyaçları olduğunu gördük. Özellikle alerji yapıcı etkileri çok fazla” diye konuştu.

    “İNAKTİF AŞIDA BU RİSK DAHA DÜŞÜK”

    Alerjik reaksiyonların mRNA aşılarının Faz 3 çalışmaları sırasındaki aşılamalarda da tek tük görüldüğünü ve o günlerde alerjisi olanların bu aşıları yaptırmaması yönünde açıklama yapıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Tükek, “Toplum aşılamalarında çok sayıda insanı aşılama sırasında, alerjisi az da olsa olanlar, maalesef bu aşı (mRNA) sırasında, belki de gerekli tedbirler alınmadığı için vefat ettiler. Tabii iyice araştırılması da lazım. Yani illa ki aşıdan mı oldu, değil mi henüz onu da tam söyleyemiyorlar. Ama alerjisi olanların bu aşıyı yaptırmamaları konusunda uyarı var, o zaten çok net. Anafilaksi yapma ihtimali çok yüksek. Çin aşısında da var alerji riski ama çok çok düşük. Biz zaten aşı yaparken çok dikkat ediyoruz. Her türlü tedbiri alıyoruz. Anafilaksi dediğiniz tablo zaten ilk 30 dakika içerisinde gerçekleşiyor. 2 saat içerisinde olanı da var ama o, çok çok daha nadir. Bu esnada gerekli tedbirleri alırsanız, hastayı sağlık merkezinde tutarsanız, 30 dakika geçtikten sonra pek bir sorun kalmıyor. Şu ana kadar (Çin aşısı ile) 1 milyondan fazla aşılama yapıldı bizde ve yani ölüm ya da herhangi ciddi bir sorun da bildirilmedi” şeklinde konuştu.

    “ÖĞRETMEN VE AKADEMİSYENLER UNUTKANLIKTAN ŞİKAYETÇİ”

    İstanbul Tıp Fakültesi Kovid İzlem Merkezi’nde görev yapan Dr. Huzeyfe Arıcı ise Kovid geçirmiş hastaların üç aylık periyodik kontrollerini gerçekleştirdiklerini söyleyerek hastaların kan, akciğer görüntüleme gibi tetkiklerle izlendiğini ve en sık rastladıkları şikayetin nedensiz sırt ağrısı olduğunu belirtti. Dr. Arıcı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hastaların bize gelişte en sık söyledikleri şikayetler halsizlik yorgunluk, çabuk yorulmak. Ancak son dönemde dikkatimizi çeken bir diğer şikayet de saç dökülmesi oldu. Özellikle genç hastalarda daha sık duyuyoruz bu şikayeti. Hastalar Kovid geçirdikten sonra, daha önce olmayan ve yeni başlayan saç dökülmesi şikayetinden muzdarip oluyorlar. Bir diğer şikayet de sebebi bilinmeyen sırt ağrısı. Uzun sürüyor, 3-4 ay kadar. İki kürek kemiği arasındaki ağrıdan bahsediyorlar tipik olarak. Tabii bunun mekanizması tam olarak bilinmiyor ama ağrı kesici tedavi verebiliyoruz. Son dönemde gördüğümüz bir diğer şikayet de unutkanlık. Özellikle öğretmen, akademisyen gibi meslek gruplarındakilerin farkındalığı daha yüksek olduğu için sanırım, meslekleri gereği bu şikayetleri bize daha çok söylüyorlar.”

    “İŞ ARKADAŞIM SAÇLARINI KAZITIP GELMİŞTİ”

    Geçen yıl Mayıs ayında Kovid geçiren tekstil işçisi Ramazan Tezer de (42) saç dökülmesi yaşadığını söyleyerek “14 gün evde tedavi gördüm. Saçlarımda dökülme oldu, eskiye nazaran çok fazla dökülüyordu. Bu ay iş yerimizde de 20-25 arkadaşımız Kovid geçirdi. Bir tedavisi bittikten sonra işe saçlarını kazıtıp gelmişti. 3 numara kestirmişti. ‘Niye yaptın?’ dedim, ‘ Koronadan sonra saçlarım çok dökülmeye başladı, o yüzden kısalttım dedi’ Çabuk yorulma bende de hala devam diyor” şeklinde konuştu.