Etiket: Sağlık

  • Rüştü Onur Atilla, bir yılda 45 kilo verdi

    Rüştü Onur Atilla, bir yılda 45 kilo verdi

    Bir yıl önce mide küçültme operasyonu geçiren Rüştü Onur Atilla, hayranlarından gelen binlerce “Nasıl zayıfladın?” sorusu üzerine bir açıklama yapma gereği duydu.

    “365 gün, 45 kilo… ‘Nasıl oldu?’ diye soranlar ve cevap vermediğim için kızanlar da oldu” diyen Rüştü Onur Atilla, sevenlerine uyarıda bulundu.

    Mide küçültme ameliyatının çabuk karar verilip girilmesi gereken bir operasyon olmaması gerektiğini vurgulayan Rüştü Onur Atilla, şu ifadeleri kullandı: Operasyon geçireli tam bir yıl oldu. Bunu derhal paylaşmayı doğru bulmadım. Kilo sorunu olanlar, zayıflamak isteyip de zayıflayamayanlar için bir umuda tutunmanın ne demek olduğunu iyi biliyorum. Fakat bu, her ne kadar teknolojisi son noktada bir operasyon olsa da tanınmış birinden etkilenerek çabuk karar verilip girilecek bir operasyon olmamalı. Kimsenin vebalini almak istemem. Hayati tehlikesi olduğunu biliyoruz. Yine çok temkinli olarak kendi yolculuğumda aldığım bu kararın beni şimdiye kadar mutlu ettiğini söyleyebilirim. ‘Yapın ya da yapmayın’ demem, diyemem… Sadece mide küçültme ameliyatı olup zayıflamanın mümkün olmadığını, hayat boyu beslenme alışkanlığıyla birlikte hayatımıza sporu da dahil etmek gerektiğini, kan değerlerinden tutun da birçok kontrolü sık yaptırmak gerektiğini söylemeliyim.

  • Elektronik sigara tehlikesi

    Elektronik sigara tehlikesi

    Elektronik sigaralar her ne kadar normal sigaralardan daha az zararlı olarak lanse edilse de birçok sağlık riski barındırdığı için kullanımı tüm dünyada yasaklanmaya devam ediyor. Farklı renk ve boyutta hatta aromatik maddelerle çeşitlendirilerek cazip hale getirilmeye çalışıldığı için popülerlik kazansa da uzmanlar bu ürünlerin zararsız olmadığını ve gençler için tehlikeli olduğunu vurguluyor. Elektronik sigaraların sağlık üzerindeki etkilerini değerlendiren Çakmak Erdem Hastanesinden Göğüs Hastalıkları ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Levent Safali ise özellikle gençler arasında artan kullanım oranlarının endişe verici olduğunun altını çizerek uyarılarda bulundu.

    “Hesapta olmayan ekstra riskleri var”

    Elektronik sigaralarla ilgili hala daha yeterli araştırmaların olmadığına o yüzden masum gibi gözükse de özellikle aromatik olanlarında bilinmeyen risklerin ortaya çıkabileceğini söyleyen Uzm. Dr. Mehmet Levent Safali, “Bu konu özellikle son 10 yıldır gündemde olan bir konu. İlk başta konuyla ilgili yeterli çalışma yok diye yanıtlıyorduk ama artık veriler de birikti. Bu tür sigaralarda normal sigaralarda bulunan nikotin ve hidrokarbonların yanı sıra daha hoşa gitsin diye aromatize maddeler de bulunuyor ve bu maddelerde de ek zararlar söz konusu. Çünkü bu aromatik maddeler standart olarak sigarada olmayan ve üzerinde çok fazla araştırma yapılmamış maddeler. Bunların zararları zaman içerisinde açığa çıkıyor. Dolayısıyla hidrokarbon içeriği yani kanser yapıcı içeriği normal sigaradan biraz daha az olsa da elektronik sigaraların hiç de hesapta olmayan ekstra riskleri var. Bu özellikle hoşa giden kokular, lezzet artırıcılar gençler arasında yayılmasını daha da kolaylaştırıyor” dedi.

    “Aromatik olan her şey aslında özellikle sentetik ise tehlikelidir”

    Aromatik maddelerin kimyasal içeriğinden dolayı oluşturabileceği sağlık problemleri hakkında da bilgilendirmelerde bulunan Uzm. Dr. Safali, “Aromatik maddeler biraz problemli. Diyelim ki çilek kokusu ve tadı veren bir madde içeriği var. Bu maddenin çilekle bir ilişkisi yok bu bir kimyasal. Çilek tadına benzer bir algı oluşturan bir reseptörleri uyarıyor. Dolayısıyla bir kimyasal madde ve bununla ilgili tatmin edici bilimsel bir şey söylemek için uzun araştırmalar yapmak gerekir. Ama herhangi bir kimyasalın özellikle ısıl bir işlemden geçtikten sonra vücutta yapacağı tahribatları biz şuanda tahmin edebiliriz. Bu da bronşit kardiyak problemler, ritim problemleri gibi sorunların yanı sıra kanserojen riskler de içerebilir. Aromatik olan her şey aslında özellikle sentetik ise tehlikelidir” şeklinde konuştu.

    “Sigara nasıl zararlı ise bunlar da zararlı”

    Aromatik olması dışındaki zararların normal bir sigaradan çok da farklı olmadığına değinen Safali, “Zararları sigara ile kıyaslandığında nikotin ve nikotine bağlı zararlar sabit kalmak üzere hidrokarbon içeriği daha az olduğu için sigara kadar kanser yapmıyor olabilir. Çünkü sigarada o kadar çok hidrokarbon var ki onların getirdiği etkiler çok daha fazla. Ancak hala daha resmi bir ürün olmadığı için bu tür elektronik sigaralarla ilgili yeterli çalışma yok. Bu ürünü sigarayı azaltmaya çalıştıkları çalışmalarda kullanmışlar. Aromatik olanlardan hiç bahsetmiyorum onlar kesinlikle çok çok zararlı, diğerleri normal sigarayı bırakma araçlarına göre yüzde 50 daha etkili bulunmuş. Ancak tabii ki bunların kullanılması ya da tüketilmesi için bir sebep değil çünkü sigara nasıl zararlı ise bunlar da zararlı. Bu yüzden bu tür ürünlerin Sağlık Bakanlığının kontrolünde, içeriğinin net olarak bilgilendirilerek yazıldığı bir şekilde kontrol altına alınması gerekiyor” dedi.

    Gençler tehlikede, normal sigara içme oranının 10 katı

    Cazip hale getirilmeye çalışılan bu ürünlerin özellikle gençler arasındaki kullanım oranlarında artışa neden olduğunu ve rakamların ise endişe verici boyutlara ulaştığının da altını çizen Safali, sözlerine şöyle devam etti:

    “En büyük risk ise ürünlerin aromatik içerikleri ile lise çağındaki gençlerde bir cazibe uyandırması. Gençlerde sigara içme oranının 10 katı elektronik sigara içme oranı var. Uluslararası çalışmalar var; 18 yaş altı grupta 10 yıl önce yüzde 1 iken şimdi yüzde 10 düzeyindeki bu kaygı edici bir oran. Cazip geldiği gençlere çok açık. Aromatik olması bir kandırmaca ve bunun önüne geçmek gerek.”

    İçmeyenler için de masum değil, pasif içiciler de tehlikede

    Son olarak kapalı ortamlarda da içilmeye devam edilen ve çıkarttığı dumanın zarar vermediği düşüncesinin de yanlış olduğunu söyleyen Safali, “Yanınıza birisi elektronik sigara içiyorsa onun hem dışarıya verdiği duman hem de üründen yayılan kokular nedeniyle içmeyen kişiler de risk altındalar. Bu risk de hem hidrokarbonların oluşturduğu kanserojen risk hem nikotinin etkileri hem de koku verici aromatik etkileri olan maddelerin şu an bilemediğimiz ekstra riskleridir” diyerek sözlerini sonlandırdı.

  • “Sigarayı hatırlatacak şeylerden uzak durun”

    “Sigarayı hatırlatacak şeylerden uzak durun”

    Dünya Sağlık Örgütü’nün girişimiyle sigaranın zararları konusunda toplumsal bilinç oluşturmak ve sigarayı bırakmayı teşvik etmek amacıyla 1987 yılından bu yana 9 Şubat gününün Dünya Sigarayı Bırakma Günü olarak kutlandığını ifade eden Uzman Klinik Psikolog Başak Mutlu, “Öncelikle net bir tarih belirlenmesi, kişilerin sigarayı bırakacakları sürece kendilerini hazırlamasına yardımcı olacaktır. Belirlenen tarihin mümkün olduğunca yakın ve stressiz bir dönem olmasına dikkat edilmelidir” dedi.

    “Yemekten sonra gelen sigara krizini aşmak için yürüyüş yapın”

    Sigarayı bırakma sürecindeki bir kişinin kendisine sigarayı hatırlatacak mekanlar, kişiler ve alışkanlıklardan uzak durmasının faydalı olacağına dikkat çeken Mutlu, “Örneğin kahveyle birlikte sigara içen birinin sigarayı bırakma döneminde kahve tüketimini azaltması ya da kesmesi gerekir. Yemeklerden sonra gelen sigara içme isteğiyle baş etmek için de yürüyüş yapmak denenebilir. Sigarayı bırakmak zaman alır; bazı günlerin rahat, bazı günlerin zor geçmesi doğal ve beklenen bir süreçtir” ifadelerini kullandı.

    “Huzursuzluk ve iştahın artması geçici ve normaldir”

    Sigarayı bırakmanın getireceği avantajlarla ilgili bir liste hazırlayıp, zorlanılan anlarda bu listeye bakmanın motive edici olabileceğini ifade eden Mutlu, “İlk birkaç hafta içinde huzursuzluk, konsantre olmakta zorlanma, yeme isteğinde artış, kolay öfkelenme, bunalma gibi yoksunluk belirtileri görülebilir. Bunlar normal ve geçici belirtilerdir. Bu dönemde bir psikiyatri hekimine görünüp ilaç desteği almak, bu sürecin rahat geçmesine yardımcı olabilir” diye konuştu.
    Sigara kullanımında fiziksel bağımlılığın yanı sıra, psikolojik bağımlılığın da önemli rol oynadığına dikkat çeken Mutlu, şunları söyledi:
    “Bu alanda çalışan bir klinik psikologdan destek almak, hem bağımlılığın psikolojik etkileriyle baş etmekte hem de sigarayı bırakma davranışını sürdürmekte kişilere yardımcı olabilir. Unutulmamalıdır ki bir kez bağımlı olan kişi, bağımlılıktan kurtulmuş olsa bile tekrar bağımlı olmaya adaydır. Dolayısıyla sigarayı bıraktıktan sonra kişiler kendilerini test etmekten kaçınmalıdır.”

  • Gözde sinek uçuşmasına dikkat

    Gözde sinek uçuşmasına dikkat

    Gözde sinek uçuşması olarak tanımlanan durumla birçok insan sıklıkla karşılaşıyor. Genellikle ciddi bir sağlık sorunu oluşturmayan bu durum gözün içindeki vitreus jelinde oluşan küçük parçacıkların gölgesinin retinaya düşmesiyle ortaya çıkıyor. Kalıcı hale gelen gözde sinek uçmalarına birçok insan zamanla alışıyor ve daha az fark edilir hale geliyor. Ancak uçuşan cisimlerin sayısının artması ve ışık parlamaları şeklinde başlayan görmede bulanıklaşma söz konusu ise retina yırtılması ya da ayrılması söz konusu olabiliyor. Memorial Kayseri Hastanesi Göz Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Mustafa Ataş, gözde sinek uçması olarak tanımlanan sorunla ilgili bilgi verdi.

    Uçuşan cisimler yaşlılıkla ortaya çıkabilir

    Uçuşan bu cisimler, çoğu zaman gözlerdeki jel benzeri sıvı olan vitreusun yaşlılığa bağlı olarak küçülmeye başlaması ve gözlerde küçük parçacıklar oluşturması sonucu kendini belli etmektedir. Bu lekeler gözlerinizin içinde dolaşabilmekte, retina makulasının önünde hareket ederek fark edilmektedir. Yaşlılarda daha çok görülen bu burum bir veya iki gözde gelişebilmektedir. Çoğu zaman tedavi gerekli görülmemektedir. Gözde uçuşan cisimler, zamanla gözün dibine çökmekte ve daha az fark edilir hale gelebilmektedir.

    Sayısı artarsa göz muayenesi gerekli

    Bu cisimler, açık bir gökyüzüne, boş bir kağıt parçasına veya beyaz bir duvara bakıldığında fark edilebilen düzensiz şekiller veya noktalardır. Hastalar, genellikle hareket eden siyah veya gri lekeler olarak tanımladıkları bu görüntüleri, parlak ışıkta veya beyaz yüzeylere bakarken fark ettiklerini belirtmektedir. Bu şekiller veya noktalar ‘miyodesepsi’ olarak tanımlanmaktadır. Bazen de ışık parlamaları da olabilmektedir. Özellikle yaşlılarda ve miyop hastalarında yaygın bir durumdur. Bu lekelerin sayısında ani bir artış, görme kaybı veya ışık çakmaları gibi belirtiler fark edildiğinde, detaylı bir göz muayenesi yapılması gerekmektedir. Bu belirtiler, retinada yırtılma veya ayrılma gibi daha ciddi durumların belirtisi olabilmektedir. Aslında normal olarak tanımlanan bu durum gözlerin sağlıklı olmadığı anlamına gelmez.

    Örümcek ve bulutlara benzetilebiliyor

    Bu cisimleri tanımlamanın birçok yolu bulunmaktadır. Bazı insanlar bu cisimleri örümcek, amip veya bulutlara benzetmektedir. Yapılan araştırmalarda hastaların büyük bir bölümü bu cisimleri tanımlarken aşağıdaki benzetmeleri kullanmaktadır:
    “Kıvırcık çizgiler, noktalar, örümcek benzeri şekiller, iplik benzeri teller, küçük gölgeli şekiller, siyah veya çok koyu lekeler.”

    Belirti başlangıçta tek gözde olabilir

    Sağlıklı gözlerde yaşlandıkça gözde uçuşan cisimler ortaya çıkabilmektedir. Koyu lekeler veya göz kırptığınızda veya başka bir yere baktığınızda varlığını sürdüren şeffaf bir iplik gibi küçük şekiller. Beyaz bir duvara, mavi gökyüzüne veya diğer düz parlak arka planlara bakıldığında en belirgin olan lekeler. Özellikle loş veya karanlık alanlarda şimşek veya kamera feneri gibi flaşlar. Göz uçuşması her iki gözde de meydana gelebilir. Ancak başlangıçta tek gözü etkileyebilirler çünkü her göz eşit olmayan bir şekilde dejenere olabilmektedir. Bir gözdeki vitreus daha hızlı büzülmekte, dolayısıyla uçuşan cisimler ilk önce o gözde fark edilmektedir.

    Ne zaman doktora gitmeli?

    Aşağıdaki durumlar söz konusu ise bir göz doktoruna vakit kaybetmeden muayene olunmalıdır:
    “Uçuşan cisim sayısında artış olduysa, ışık parlamaları görüyorsanız veya görmede bulanıklaşmada arttıysa, görüşü engelleyen gri bir perde varsa, periferik (çevresel) görme kaybınız oluştuysa.”
    Bu belirtiler ağrısız olmasına rağmen, görme yeteneğini olumsuz yönde etkileyecek bir retina yırtılması veya ayrılmasına işaret edebilmektedir. Ayrıca göz yaralanmaları veya iltihaplanma da sinek uçuşmalarına neden olabilmektedir.
    Göz doktoru genellikle muayene sırasında bu cisimleri teşhis edecektir. Muayene sırasında, gözlerin içini net bir şekilde görebilmek için gözler damlayla genişletilecektir. Bu işlem retinada hasar olmadığından emin olmak için yapılmaktadır. Göz doktoru doğru teşhis yapabilmek için şu soruları sormalıdır;
    “Uçuşan cisimleri ilk ne zaman fark ettiniz? Cisimler neye benziyor ve genellikle aynı anda kaç tane görüyorsunuz? Cisimleri ne sıklıkla yaşıyorsunuz? Hiç görüşünüzde flaşlar gördünüz mü? Geçmişte herhangi bir göz ameliyatı geçirdiniz mi? Hiç göz yaralanması geçirdiniz mi? Görüşünüzün herhangi bir kısmı kapalı mı? (Gözlerinizin önünde bir perde olduğunu düşünün) Görüşünüzün yan tarafında (çevresel) herhangi bir gölge görüyor musunuz? Herhangi bir otoimmün hastalığınız var mı? Şeker hastalığınız var mı? Ailenizde veya kişisel retina sorunları geçmişiniz var mı?

    Nedeni bu sorunlar olabilir

    Yaş: Yaşlandıkça, vitreus sıvısı büzülmeye başlamakta ve gözde uçuşan cisimler olarak bilinen vitreus sıvısında yüzen lekeler veya kalıntılar oluşturmaktadır. Zamanla, bu uçuşan cisimler gözün dibine çökecektir. Beyin ise bunları ayarlamayı ve görmezden gelmeyi öğrenecektir. Diyabetik retinopati: Bu daha az yaygın bir nedendir, ancak retinadan gelen kan vitreusa yayıldığı için koyu çizgiler görebilmektedir. Üveit hastalığı ise daha az yaygın olmasına rağmen neden olabilmektedir.
    Tedavi konusunda ise çoğu hastanın zamanla kendi kendine iyileştiği veya hastaların bu duruma uyum sağladığı belirlenmiştir. Nadiren, gözün içindeki vitreus jelin temizlenmesi gerekebilecek cerrahi müdahaleler de yapılabilmektedir. Ancak bu, genellikle daha ciddi vakalar için geçerli bir durumdur. Göz sağlığını korumak ve muhtemel göz sorunlarını erken teşhis etmek için düzenli göz muayenesi yaptırmak önemlidir.

  • ‘Kemik erimesi ölüme yol açabilir’

    ‘Kemik erimesi ölüme yol açabilir’

    Halk arasında ‘kemik erimesi’ olarak adlandırılan osteoporozu ‘kemiklerin zayıflayarak kırılgan hale gelmesi’ şeklinde tanımlayan Endokrinoloji ve Metabolizma Kliniği’nden Uzm. Dr. Esra Tutal, hastalığın kemiklerin çok ufak travmalarda bile kolayca kırılmalarına neden olabildiğini söyledi.

    “Kırık olana kadar belirti vermez”

    Konuyla ilgili önemli bilgiler paylaşan Uzm. Dr. Esra Tutal, osteoporozun kırık gelişine kadar hastalarda hiçbir belirti vermeyebileceğini işaret etti. Kemik erimesine bağlı kırıkların en çok kalça, bel ve bilek kemiklerinde görüldüğünü vurgulayan Uzm. Dr. Esra Tutal, “Osteoporoz hem kadınları hem de erkekleri etkileyen bir hastalıktır. Kemik erimesi çok ileri dönemlere kadar herhangi bir belirti vermez. İleri dönemlerde ise sırt ağrısı, bel ağrısı, boyun zamanla kısalması ve duruş bozukluğu (kamburluk) meydana gelir” diye konuştu.

    “Zayıf kişilerde kemik yıkımı daha sık görülüyor”

    İnsan vücudunda kemik yapım ve yıkımının belli bir denge içerisinde olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Esra Tutal, “20 yaşına kadar kemik yapımı ön plandadır. 30 yaşına kadar maksimum kemik kitlesi oluşur. 30 yaşından sonra ise yıkım ön plana geçer. Maksimum kemik kitlesi ne kadar iyi ise vücut yıkımdan o kadar az etkilenir. Kadınlar, yaşlılar, ailesinde kırık öyküsü olanlar ve zayıf minyon yapılı olanlarda daha sık görülür. Ayrıca romatizma tedavisinde kullanılan kortizonlu ilaçlar, epilepsi ilaçları, kanser ilaçları, bazı mide ilaçları kullanmak, romatiod artrit, kanser, lupus, multipe myleom, böbrek karaciğer hastalıkları gibi hastalıklar geçirmek, hareketsiz bir yaşama sahip olmak, sigara kullanmak, sık alkol kullanmak, besinlerle yeterince kalsiyum almamak, aşırı miktarda tiroit hormonu kullanmak, aşırı zayıf olmak, gereğinden daha az beslenmek ve zayıflama ameliyatı olmak da kemik erimesine neden olabilir. Kemik erimesi omurlarda, el bileğinde ve kalça kemiğinde kırılmalara yol açarak sakatlıklara hatta ölümlere yol açabilir” şeklinde konuştu.

    “Doğru beslenmeyle önlenebilir”

    Kemik erimesinin önlenebilir bir hastalık olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Esra Tutal, hastalıktan korunmak için şu önerilerde bulundu:
    “Proteinden zengin beslenme kemik sağlığı için çok önemlidir. Vücut ağırlığının normal sınırlarda tutulması (aşırı zayıflık ve şişmanlıktan kaçınılması), kalsiyumdan zengin beslenmek (günlük 1000-1200 mg kadar kalsiyum besinlerle alınmalıdır) önemlidir. En iyi kalsiyum kaynakları az yağlı süt ürünleri, koyu yeşil sebzeler, balık ve soya ürünleridir. D vitamini, kalsiyumun bağırsaklardan emilimi için gereklidir. Bunun bir kısmını güneşten karşılasak da genellikle günlük 600-800 ünite D vitamini takviyesi gerekmektedir. Günlük düzenli yapılan egzersiz (yürüyüş gibi) kemiklerin güçlenmesini sağlar. 65 yaş üstü kadınlar, 70 yaş üstü erkekler ve risk faktörü olanlar ise daha erken yaşlardan itibaren her yıl düzenli olarak kemik taraması (kemik mineral dansitometri) yaptırıp, henüz kırık oluşmadan tanı konulabilirse hastalığın tedavisi mümkündür.”

  • Kış çaylarını çok tüketmeyin

    Kış çaylarını çok tüketmeyin

    Kış aylarının gelmesiyle birlikte üst solunum yolu enfeksiyonları artmaya başladı. Vatandaşlar ise kış çayı mevsiminin başlamasıyla birlikte kış çaylarını yoğunlukla kullanıyor. Uzmanlar ise, çok fazla kış çayı tüketimi yapılmaması konusunda uyarıyor.
    İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda görevli Prof. Dr. Alper Şener, kış aylarında üst solunum yolu enfeksiyonlarının başlamasıyla birlikte kış çayı mevsiminin de başladığını belirterek, fazla tüketilecek olan karışımların karaciğer yetmezliği, karaciğer zehirlenmesi ve organ nakline kadar sebep olduğunu söyledi.

    Kış aylarında solunum yolu viral enfeksiyonların başlamasıyla birlikte kış çayı mevsiminin de başladığını belirten Prof. Dr. Alper Şener, “Kış çayları yoğun kullanılıyor. Kış çayları başlamasıyla birlikte de kış çaylarının maalesef bazılarının, bazı tüplerinin, bazı tiplerinin, bazı karışımların, karaciğerde toksik etki yani zararlı etki, karaciğer zehirlenmesine sebep olması gibi tablo da başlıyor. Bu bazen hafif seyrediliyor, bazen de ağır seyredebiliyor. Organ nakline kadar sebep olabiliyor. Özellikle kış çayların da ideali aktarlarda olan karışımlar değil paket, paketli, patentli özellikle Aflatoksin, Mikotoksin taramasından geçmiş olan ürünlerin kullanılması. Çünkü maalesef ve maalesef aktarlardaki yapılan kimse alınması gücenmesi ama bu tip ürünlerde Mikotoksin ve Aflatoksin dediğimiz bari mantar zehirlerin taraması rutin olarak yapılmıyor. Bunlar çuvallar içerisinde saklanıyor. Saklandıktan sonra satış hızına göre çıkarılıp havalandırılarak, işlenmeden önce herhangi bir tarama yapılmadan da belli karışımlar yapılarak kullanılır hale geliyor. Bu kullanılır hale geldiği zaman maalesef, düzensiz kullanıldığı zaman yada fazla kullanıldığı zaman aşırı düzeyde kullanıldığı zaman karaciğerde toksik etki meydana geliyor. Zararlı etki meydana geliyor. Çünkü vücudumuza giren her şey önce karaciğerde metabolize oluyor. Önce karaciğere uğruyor. Eğer miktar olarak Aflatoksin, Mikotoksin miktarı fazlaysa yada varsa zaten Aflatoksin çok az bir miktar daha zehirli. Bunu altını çizmekte fayda var. Karaciğerde ciddi anlamda enzim yükseklikleri, toksik dediğimiz tablolara sebep olabiliyor. Bunların bazıları ki az bir oran değil, yüzde 10’a kadar da çıkabilir, literatüre baktığınız zaman, ciddi karaciğer yetmezliği, hatta karaciğerin nakline kadar gidebilecek tablolara sebep olabiliyor. O yüzden kış çaylarındansa ya da bunlar içerisinde en güvenilir hangileri diyecek olursanız, yaygın kullanılan ıhlamur, kuşburnu gibi çaylar. Ama bunlar tabii ki Aflatoksin, Mikotoksin taramasından geçmiş olması, paketli çaylar olması ideali. En güvenilir olanlar bunlar. Ada çayı bile dürüst olmak gerekirse bu açıdan çok güvenilir değil. Çünkü ada çayı da özellikle östrojen içeriği yani hormon içeriği yoğun besinlerden bir tanesi erkek bireylerde çok yoğun ve sıkı tüketimini çok fazla önermiyoruz” dedi.

  • O anları gözyaşlarıyla anlattı

    O anları gözyaşlarıyla anlattı

    Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen 6 Şubat 2023 yılında gerçekleşen depremde yaklaşık 53 bin vatandaş hayatını kaybetti. Deprem haberinin alınması sonrası harekete geçen Manisa İl Sağlık Müdürlüğü, bölgeye , 164 uzman hekim, 99 pratisyen hekim ve bin 300’ün üzerinde diğer sağlık çalışanlarının yanı sıra çeşitli tıbbi malzemeler, insani ihtiyaç malzemeleri, jeneratörler, şişme çadırlar, konteynerler, toplamda 50’ye yakın tam donanımlı 112 acil yardım ambulansı- UMKE acil müdahale araçları sevk etti. Depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı dileyen Manisa İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Erol Karaca, “Geçtiğimiz yıl 6 Şubatta asrın en büyük felaketlerinden biri olan Kahramanmaraş depremlerini yaşadık. Gerçekten dünya tarihinin en büyük felaketlerinden biriydi. Yaklaşık 11 ilimizi kapsayan geniş bir bölgede yaklaşık 15 milyon kişinin etkilendiği çok büyük bir felaketti. Depremde 53 binin üzerinde vatandaşımızı maalesef kaybettik. 100 binin üzerinde yaralı vatandaşımız var. Hayatını kaybeden vatandaşlarımız ve sağlık çalışanlarımız için Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarına da baş sağlığı diliyorum. Çok zor bir dönemdi” dedi.

    “Sağlık çalışanlarımız Türk milletinin kadim geleneğinde var olan birlik, beraberlik ve dayanışmanın en güzel örneklerini sundular”

    Depremin ilk dakikaları itibariyle harekete geçtiklerini söyleyen Manisa İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Erol Karaca, “Biz depremin ilk dakikalarından itibaren Manisa İl Sağlık Müdürlüğü olarak harekete geçtik, seferber olduk. UMKE ekiplerimiz de 112 ekiplerimiz de hemen bölgeye doğru yola çıktı. Ülkemizde deprem bölgesine hareket eden ilk üçüncü iliz. Deprem bölgesine ulaşan ilk ekiplerden biriydik. Arama kurtarma ekiplerimizle hemen görev aldık ve yardımlara başladık. 6 Şubat’ı izleyen günlerde Manisa Valiliğimiz koordinesinde bakanlığımızın talimatları doğrultusunda destek çalışmalarımızı sürdürdük. Bugüne kadar özellikle sağlık insan gücü yönünden bölgeye 164’ü uzman, 100’ü pratisyen hekim olmak üzere 264 hekim görevlendirdik. Bin 300’ün üzerinde sağlık personeli görevlendirdik. Her türlü tıbbi malzeme desteği, şişme çadırlar, konteynerler, 50’ye yakın ambulans ve UMKE araçlarımızla bölgede ilk günden itibaren var olduk. Elimizden gelen bütün imkanları seferber ettik. Bunu Manisa kamu, özel ve üniversiteyle beraber yaptık” dedi.
    Sağlık çalışanlarının büyük bir dayanışma örneği sergilediğini belirten Karaca, “Ben deprem sırasında görev alan kendini cansiperane olarak feda etmeye hazır bütün sağlık çalışanlarımıza teşekkür ediyorum. Onlar Türk milletinin kadim geleneğinde var olan birlik, beraberlik ve dayanışmanın en güzel örneklerini sundular. Kendilerine çok teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

    Felaketin içinde yaşanan doğum sağlık çalışanını teselli etti

    Deprem bölgesinde görev alan sağlık çalışanlarından ebe Ayşe Yerlikaya, enkazlar arasında gerçekleştirdiği doğumda teselli bulduğunu belirterek, “Hiç unutamadığım kendi mesleğimi de ilgilendiren bir anımdır; Ben Nurdağı’nda görev yaptım. İkinci günde enkazdan sağ çıkmış bir kadının doğum sancılarının başladığı haberi geldi. Muayenesini yaptığımızda doğumun ilerlediğini gördük. Ancak ortam doğum yapmasına müsait değildi. O yüzden direkt olarak ambulansa aldık. Ancak en yakın yer de bir buçuk saat uzaklıktaydı. O sırada doğumunun gerçekleşeceği belliydi. Ambulansta doğumu gerçekleştirdik. Sağ salim doğum gerçekleşti. Anne ve bebek sağlıklı olarak Gaziantep Devlet Hastanesine sevk edildi. Böyle bir felaket arasında, bu kadar ölümün yaşandığı bir yerde doğumun olması bizim için mutluluk verici bir olaydı” diye konuştu.

    Yaşadıklarını anlatırken duygularına hakim olamadı

    Depremde yaşadıklarını gözyaşlarıyla anlatan çocuk acil hemşiresi ve UMKE personeli Asiye Metecan, “Yaklaşık 12 gün kaldık. Enkazdan 70’e yakın canlı çıkardık. En son 117. saatte canlı bir vaka çıkardık. Sağlık Bakanımız ve Cumhurbaşkanımızın da paylaştığı vakalardı. Ben nöbetçiydim. Deprem haberlerini alınca toplanma merkezimize gittik. 17 saatte deprem bölgesine ulaştık. Karla mücadele içerisinde bir yolculuk yaptık. Çok çabuk toparlandık. Türkiye’nin her yerinden gelen kardeşlerimizle beraber elimizden gelen gayreti sarf ettik o bölgedeki insanlarla beraber. 90’ıncı saatte bir canlı vaka ile karşılaştık. Onunla mücadele ederken hemen yan tarafta enkaz altında eşini ve çocuklarını kaybeden bir beyefendi vardı. Onunla beraber çalıştık. Evlatlarının ve eşinin acısını unutarak bize yardımcı oldu. Çok zor zamanlardı. Kardeşlik içerisinde yapılmış eylemlerdi. En son vakayı çıkarırken o kadar acının içerisinde canlı çıkardığınızda canlı kişinin sağlıkla hayatına devam edeceğini bildiğinizde çok mutlu oluyorsunuz” dedi.
    Depremde bazı vatandaşların ihtiyacı olmasına rağmen dağıtılan yardımları sağlık çalışanlarına vermek istediklerini söyleyen Metecan, “Oradaki bölge halkına yardım dağıtılmış. Bir teyzemiz kendisine verilen yiyecek yardımını bize getirdi. ‘Siz enkaz başında çalışıyorsunuz’ dedi. Çorap getiren bir amcamız vardı. Onlar beni çok etkiledi beni. Onların ihtiyacı var ama ben üşümeyeyim diye bana çorap getiriyorlar. Çok güçlü ve duygulu bir ülkeyiz. Onun ihtiyacı varken amcamız çorabını bana getirdi. ‘Üşürsünüz’ dedi. Çok vaka yaşadık. Rabbim bir daha böyle bir felaketi yaşatmasın. Ancak yaşanırsa da biz görevimizin başındayız” ifadelerini kullandı.

  • Sağlık Bakanlığı Niğde için personel alımı yapacak

    Sağlık Bakanlığı Niğde için personel alımı yapacak

    Niğde İl Sağlık Müdürlüğü ve bağlı kuruluşlarda istihdam edilmek üzere alım yapılacak personelin listesi ise şu şekilde açıklandı; 1 dil ve konuşma terapisti, 2 diyetisyen, 12 ebe, 6 fizyoterapist, 300 hemşire, 2 psikolog, 2 laboratuvar sağlık memuru, 1 anestezi sağlık memuru, 7 röntgen sağlık memuru, 4 tıbbi sekreter, 2 ağzı diş sağlığı teknikeri, 4 şoför, 3 memur, 2 ameliyat sağlık teknikeri, 7 evde bakım sağlık teknikeri, 1 fizik tedavi sağlık teknikeri, 34 ilk ve acil yardım sağlık teknikeri, 1 diyaliz sağlık teknikeri, 1 eczane sağlık teknikeri, 1 ortapedi sağlık teknikeri, 35 temizlik hizmetleri sürekli işçi, 15 koruma ve güvenlik hizmetleri sürekli işçi, 2 klinik destek elemanı sürekli işçi, 5 bakım, onarım ve teknik destekler sürekli işçi, 1 diş sağlık memuru.

    Niğde İl Sağlık Müdürlüğünden yapılan açıklamada, “Niğdeli hemşerilerimize daha nitelikli sağlık hizmeti sunmak için şehrimizde hizmet veren sağlık kuruluşlarımıza merkezi atama ile KPSS puan sıralamasına göre 57’si sürekli işçi olmak üzere toplamda 451 personel alımı gerçekleştirilecektir. Bu atamaların müjdesini veren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sağlık Bakanımız Sayın Dr. Fahrettin Koca’ya şehrimize gösterdikleri teveccühten dolayı teşekkür ederiz” ifadelerine yer verildi.

  • Uzmanlar, kırık vakalarına karşı uyardı

    Uzmanlar, kırık vakalarına karşı uyardı

    Soğuk havaların etkisini gösterdiği Diyarbakır’ın kırsal mahallelerinde kar yağışı sonrası meydana gelen buzlanma, yollarda ve kaldırımlarda büyük tehlike oluşturuyor. Bu sebepten ötürü de her kış hastanelerin Ortopedi ve Travmatoloji polikliniklerinde kırık, çıkık ve burkulma vakalarında artış yaşanıyor. Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Azad Yıldırım, kırık ve çıkık vakalarının yaşanmaması için hava durumuna göre ayakkabı ve elbise giyilmesi gerektiğine dikkat çekti.
    Yıldırım, “Bölgemizde son zamanlarda artan soğuk hava ve buzlanma nedeniyle acil servisimize gelen kırık sayısında artış görülmektedir. Bu kırıkların yaşanmaması için buzlanma olduğu zaman kişilerin yürümelerine dikkat etmesi gerek. Hava durumuna göre ayakkabı ve elbise giymelerinde fayda var. Bu konuda özellikle ayakkabı seçimi çok önemlidir. Küçük adımlarla dikkatli yürümek önem arz ediyor” dedi.
    Kırık vakalarında sağlık personeli dahilinde müdahale edilmesi gerektiğine dikkat çeken Yıldırım, “Kırık için evde ekstradan yapılabilecek bir şey yoktur. Genelde kalça kırıkları acil servislere başvurur. Genel olarak kırık yaşanan uzuvda deformasyon dediğimiz şekil bozukluğu ağrı ve çok az da olsa açık kırık dediğimiz kemiğin dışarı çıkması şeklinde görülebilir. Burada yapılabilecek en önemli unsur, sağlık ekiplerini arayıp bilgilendirme bulunmalarıdır” diye konuştu.
    Dünyada istatistiklerin yapıldığı ülkelerde en sık ölüm ve yaralanma nedeninin yüksekten düşmeler olduğunu belirten Yıldırım, “Ülkemizde ise inşaat sanayisine bağlı yüksekten düşmeler sonrası çok kırık oluyor. Bu tabi tedbirsizlik sonrasında oluşan durumlardır. Kışın ise daha çok buzlanmalara bağlı kırıklar görülmektedir” ifadelerini kullandı.

  • Kanser vakaları yüzde 75 artacak

    Kanser vakaları yüzde 75 artacak

    Dünya Sağlık Örgütü’ne göre küresel kanser vakaları 2050 yılına kadar yüzde 75’ten fazla artacak.

    DSÖ’nün kanser kolu olan Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın (IARC) son rakamları, 2012’de dünya çapında 14,1 milyon yeni kanser vakası ve 8,2 milyon kanser kaynaklı ölüm kaydetmişti.

    KANSER ÖLÜMLERİ 2 KATINA ÇIKACAK

    Uzmanlar, 2050 yılına kadar 35 milyondan fazla yeni kanser vakasının ortaya çıkacağını, bu rakamın 2022’deki seviyelere göre yüzde 77 artış göstereceğini ve ölümlerin 2012’den bu yana neredeyse ikiye katlanarak 18 milyonun üzerine çıkacağını öngörüyor.

    Artan kanser vakaları nüfusun yaşlanması ve büyümesinin yanında tütün kullanımı, alkol tüketimi ve obezite gibi faktörlerle de ilişkilendiriliyor.

    En yüksek gelirli ülkelerin 2050 yılında 4,8 milyon yeni vaka kaydedeceğini ancak vakalarda en büyük oransal artışın düşük gelirli ülkelerde yaşanacağını öngörüyor.

    Bu ülkelerdeki kanser ölümlerinin neredeyse iki katına çıkması bekleniyor. Vaka artışının etkileri ülkeler arasında eşit şekilde hissedilmeyecek.

    ÖLÜMLERİN ÜÇTE İKİSİNDEN 10 KANSER TÜRÜ SORUMLU

    185 ülkeyi ve 36 kanser türünü kapsayan küresel kanser gözlemevi, 2022 yılında dünya çapındaki yeni vakaların ve ölümlerin yaklaşık üçte ikisinden 10 kanser türünün sorumlu olduğunu gösteriyor.

    Akciğer kanseri dünya çapında en sık teşhis edilen kanser türü olarak, yeni vakaların yüzde 12,4’ünü ve ölümlerin yüzde 18,7’sini oluşturuyor.

    Kadınlarda meme kanseri ikinci en sık görülen tür olarak, vakaların yüzde 11,6’sını oluştursa da ölümlerin yüzde 7’sinden azına neden oluyor.

    Diğer önemli ölüm nedenleri arasında bağırsak, karaciğer ve mide kanseri yer alıyor.

    Düşük gelirli ülkelerdeki kadınların meme kanserinin teşhis edilme ihtimalinin yüksek gelirli ülkelerdeki kadınlara göre yüzde 50 daha az olduğu biliniyor. Bu durum “geç teşhis ve kaliteli tedaviye yetersiz erişim nedeniyle hastalıktan ölme riskini” ciddi oranlarda yükseltiyor.