Etiket: Sağlık

  • Kalbi duran genç ANKA’da hayata tutundu

    Kalbi duran genç ANKA’da hayata tutundu

    Gaziantep Özel ANKA Hastanesi’ne göğüs ağrısı şikayeti ile getirilen ve muayene sırasında kalbi duran 31 yaşındaki Gökhan Yalçındal, hekimlerin müdahalesiyle hayata tutundu.
    “Yaşadığıma hala inanamıyorum”

    20 dakika müdahale edildikten sonra kalbi çalıştırılan Yalçındal, yoğun bakımda entübe olarak 10 gün tedavi gördükten sonra 7 günde dahiliye servisinde tedavi gördü. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Fehmi Çıkmaz ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Seyfi Yılmaz tarafından tedavi edilerek yeniden hayata tutunan Yalçındal, “Kalbimde bir sızı ve kolumda ağrı olunca yakınlarım tarafından hastaneye getirildim. İyi ki de getirmişler. Kalbimin durduğunu ve tekrar çalıştırıldığını öğrendim. Önce Allah’ın sonra da doktorlarımın çabasıyla hayattayım. Yaşadığıma hala inanamıyorum” dedi.

    “Kriz esnasında kalbe yapılacak erken müdahale hayat kurtarır”

    Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Fehmi Çıkmaz, “Hastamız bize kalbi durmuş vaziyette gelmişti. Hemen müdahale ettik. 20 dakikalık kalp masajı ile yaşama dönmesine vesile olduğumuz için çok mutluyuz. Erken müdahale edilmeseydi hastayı kaybedebilirdik. Kriz esnasında kalbe yapılacak erken müdahale hayat kurtarır. Biz de hastamızın tamamen tıkanmış damarını anjiyo yöntemi ile acilen açtık” şeklinde konuştu.

    “Operasyon sonrası hasta 7 gün yoğun bakımda kaldı”

    İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Seyfi Yılmaz da, “Hastamızın kalp krizi sonrası kalbinin durmasına bağlı olarak kalpte ritim bozukluğu oluştuğunu fark ettik. Bu sebepler ile bilinci kapalıydı. Hızlı bir şekilde tıkalı olan damara müdahale ederek damar açıldı. Operasyon sonrası hasta 7 gün yoğun bakımda kaldı. Solunum cihazından ayrıldı ve hasta ayaktan sağlıklı bir şekilde evine taburcu edildi” diye konuştu.

  • “Maske takmanın tam zamanı”

    “Maske takmanın tam zamanı”

    Son yıllarda süregelen salgınlardan sonra günlük hayata maskeler dâhil oldu. Covid-19’un yaygınlaştığı ilk yıl maske takmak tüm dünyada zorunluyken daha sonra kullanım esnekleşti ve kişi tercihine bırakıldı. Ancak uzmanlar şu sıralarda Covid-19’un dışında influenza virüslerinden olan H1N1’de artış yaşandığı ve hastalıktan korunmak adına maske takmanın önemini vurguluyor.

    “Kronik hastalığı bulunanlar, yaşlılar, hamileler ve bebekler risk altında”

    Konu hakkında uyarılarda bulunan İç Hastalıkları (Dâhiliye) Kliniği’nden Uzm. Dr. Özkan Akyol, “Salgın hastalıklar yıllardır hayatımızdaydı fakat bulaş oranı bu kadar yüksek ve yıpratıcı şekilde seyretmiyordu. Gözlemlediğimiz ve tedavi ettiğimiz vakalara göre konuştuğumuzda, daha erken başlaması gereken bazı mevsimsel hastalıklar Aralık ayında pik yaptı. Bu hastalıkların bulaşında kronik hastalığı bulunanlar, yaşlılar, hamileler ve 3 yaş altı çocuklar yüksek risk grubunda yer alıyor. Bir diğer grip risk grubu ise grip aşısı olmamış kişiler. Henüz gribe yakalanmamış kişiler aşı yaptırabilir ve mutlaka maske takmalıdır; belirti taşıyanlarla aynı ortama girmekten kaçınmalıdır” açıklamasında bulundu.

    “H1N1’de yoğun bir salgın yaşanıyor”

    Şu anda influenza virüslerinden olan H1N1’de de yoğun bir salgın yaşandığına işaret eden Uzm. Dr. Akyol, “Bunların dışında da virüs ve hastalık sayısı çok fazla. İnfluenza, Covid-19 gibi testlerin negatif çıkması hastaları rahatlatmamalı; binlerce virüs, bakteri ve bunların sebep olduğu hastalık salgını var. Bu yüzden en ufak burun akıntısı veya belirti olan kişilerden uzaklaşmamız, maske kullanmamız çok önemli. Taşıyıcı olmamız da risk grubu için büyük problemlere sebep olabilir” diye konuştu.

    “Grip, nezle, influenza birbiriyle karıştırılmamalı”

    Grip, nezle, influenzanın birbirinden farklı hastalıklar olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Akyol, “Ateş, nefes darlığı, kırgınlık, yoğun ağrı yoksa yalnızca kuru öksürük varsa, süresi uzasa da kendiliğinden geçebiliyor. Fakat yaygın eklem ağrısı, yüksek ateş, tıkanıklık, burun akıntısı gibi belirtiler varsa mutlaka hekime başvurulmalıdır. Bunların yanı sıra kusma, ishal gibi belirtilerle de sık karşılaşmaktayız. Bu hastalıklar çok hızlı yayılıyor ve hızlı bulaştan ötürü maske kullanmak koruyucu ve faydalıdır, maske için doğru zamandır. Lütfen maske kullanın ve salgınlardan korunmayı önemseyin” şeklinde konuştu.

    “Yanlış antibiyotik kullanımı hem gereksiz hem zarar veriyor”

    Hastalarda yersiz bir antibiyotik kullanımı ve buna yönelim gördüklerini de sözlerine ekleyen Akyol, “Bu her zaman bir sorundu fakat artan ve uzun süren salgınlarla birlikte hastaların antibiyotiğe yaklaşımı daha da arttı. Her hastalık; burun akıntısı, ağrılı süreç, halsizlik belirtisi antibiyotik kullanmayı gerektirecek hastalık değildir. Üst solunum yolu enfeksiyonu bulgularında yani ÜSYE (Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu) sebepli boğaz ağrısı vs. yaşadığınızda antibiyotik faydasızdır. Çünkü üst solunum enfeksiyonlarının yüzde 90’ı bakteri değil, virüs kaynaklıdır. Virüslerin sebep olduğu hastalıklarda antibiyotik fayda etmemekte aksine vücudumuzdaki yararlı bakterileri yok etmektedir. Böylece gerçekten antibiyotik gerektiren bir hastalığa yakalandığımızda, bağışıklığımızı düşürmekte; iyileşme sürecimizi geciktirmektedir. Hastalık belirtisi gösterdiğimizde mutlaka hekime başvurmalı, doğru ilaçları almalı gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınmalıyız” ifadelerini kullandı.

  • “Sağlıklı beslene yaşam stiliniz olsun”

    “Sağlıklı beslene yaşam stiliniz olsun”

    Diyetisyen Tuba Yıldırım, yeni yılda sağlıklı beslenme alışkanlığı için yapılması gerekenler konusunda açıklamalarda bulundu. Sağlıklı yaşamın sadece sağlıklı beslenmekle olmadığını, hayatı tüm yönleriyle ele alan bedensel ve ruhsal iyilik hali anlamına geldiğini dile getiren Diyetisyen Yıldırım, “Hepimiz yeni bir yılın başlamasıyla hayatımızda bazı yeni kararlar alırız. Hayata bakış açımızı değiştirmek, duygularımızın kontrolünü sağlamak, çok gezmek, çok eğlenmek, hobilerimizi artırmak, onlara hayatımızda daha çok alan açmak, fiziksel veya ruhsal olarak değişime girmek vs. gibi” diye konuştu.

    “Pişirme yöntemlerinize dikkat edin”

    Yeni yılda sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmak için neler yapabileceğine değinen Yıldırım, “Araştırmalar tükettikleri besinleri kaydeden kişilerin daha dikkatli ve sağlıklı beslendiklerini gösteriyor. Kalıcı davranış değişikliği oluşturmak istiyorsanız bunun için önce mevcut durumu ölçmek, sorunları tespit etmek ve farkına varıp daha sonra strateji belirleyip küçük ve yavaş adımlarla ilerlemek önemlidir. Sebze yemeği yapılırken, 1 kilogram sebzeye 2-3 yemek kaşığı zeytinyağı koyun. Etli sebze yemeklerinde ise dışardan yağ ilavesi yapmanıza gerek yoktur. Pişirirken yağda kızartma, kavurma yerine haşlama, fırında ızgara veya sulu pişirme yöntemlerini kullanabilirsiniz. Kurabiye ve keklerde şeker yerine kuru meyve veya pekmez deneyin. Yemek pişirmeye zamanınız yoksa sebzeyi haşlayıp salataya karıştırın veya yoğurt ile deneyin. Izgaranızı sadece et ve balık için değil, sebzeler için de kullanın. Domates, biber, kabak, mantar, soğan ve diğer tüm sebzeler için deneyebilirsiniz. Katı meyve veya sebze sıkacağından çıkan posayı keklerin içine koyarak posa tüketiminizi artırabilirsiniz” şeklinde konuştu.

    “Esmer un tercih edin”

    Pirinç yerine bulgur, beyaz un yerine esmer un tercih edilebileceğini söyleyen Diyetisyen Yıldırım, “Domates ve soğanı yemeklerde bol kullanın. Kalori değeri düşük, su oranı yüksek olduğu için doyurucudur ve antioksidan kapasitesi yüksektir. Yulaf, kepek unu, kuru meyveler ve fındık, badem, ceviz ile kendi müslinizi hazırlayabilirsiniz. Tarçın şeker ihtiyacını azaltır; meyve salatası, bitki çayları ve sütünüzün içine eklemeyi deneyin. Hayatınıza sporu bir şekilde ekleyin. Yürüyün, koşun, pilates yapın, yüzün, dans edin ama mutlaka hareket edin. Bu alışkanlıkları başlayıp bırakmaya yönelik değil, sürdürülebilir olarak kazanın. Sabredin ve vazgeçmeyin” ifadelerini kullandı.

  • HPV aşısı kanserinden koruyor

    HPV aşısı kanserinden koruyor

    Yapılan paylaşımda rahim ağzı kanseri ile ilgili şu bilgilere yer verildi:
    “Bir ülkede rahim ağzı kanserinden kaynaklı ölümü engellenen kadın sayısı o ülkenin sağlık hizmetleri yönünden gelişmişliği ve kadına verilen değer ile doğru orantılıdır. Rahim ağzında gelişen bir kanser türü olan Rahim Ağzı Kanserinin, tarama yöntemleri ile erken tanı alındığında hastalığa bağlı ölüm oranlarının büyük oranda azaltılabildiği kanıtlanmıştır. Bu nedenle Bakanlığımız buna yönelik detaylı sağlık programlarının içine Rahim Ağzı Kanser taramalarını da almış ve büyük bir başarı ile yürütmeye devam etmektedir.
    Ocak ayı Rahim Ağzı Kanseri Farkındalık ayı olarak belirlenmiş olup dünyanın birçok ülkesinde hastalığa dikkat çekmek üzere Farkındalık etkinlikleri düzenlenmektedir. Ülkemizde de farkındalık etkinlikleri tüm illerimizde yapılmakta, tarama programlarımız tanıtılarak halkımızı bu konuda bilinçlendirmeye çalışılmaktadır.

    ‘Rahim ağzı kanseri neden önemli?’

    Rahim ağzı kanseri önlenebilen bir hastalıktır. Rahim ağzı kanseri erken teşhis edildiğinde yüksek oranda tedavi edilebilir bir kanser türüdür.

    ‘Risk faktörleri nelerdir?’

    30 yaşın üzerinde olup tedavi edilmemiş Human Papilloma Virüs (HPV) ve/veya cinsel yolla bulaşan diğer enfeksiyonların olması. (HPV, rahim ağzı kanseri de dahil olmak üzere en az altı kanser türüne neden olabilen, cinsel yolla bulaşan yaygın bir virüstür.) Çok doğum yapmak ve ilk doğumu erken yaşta yapmak. Erken yaşta (16 yaş öncesi) aktif cinsel yaşama başlamak. Birden fazla cinsel partnerin olması. Sigara içmek. Düşük sosyoekonomik düzeye sahip olmak. Zayıflamış bağışıklık sistemi (İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü/HIV gibi) hastalıkların olması.

    ‘Belirtileri nelerdir?’

    Rahim ağzında kanser öncesinde gelişen değişiklikler genellikle belirti vermeyip ancak pelvik muayene, Pap Smear testi ve HPV testleri ile erken dönemde tespit edilebilmektedir.
    Aşağıdaki belirtilerden herhangi biriyle karşılaşırsanız hemen bir sağlık uzmanına başvurunuz:
    Vajinadan artan miktarda veya alışılmadık türde akıntı geliyorsa, sırt, bacak veya kadın cinsel organlarının olduğu bölgede ağrı gözleniyorsa, yorgunluk, kilo kaybı, iştahsızlık gelişmişse, tek ya da iki bacakta şişkinlik varsa, idrar yaparken ağrı gözleniyorsa, normal adet dönemi dışındaki zamanlarda lekelenme tarzında hafif kanama oluyorsa, normalden daha uzun süren veya daha ağır olan âdet kanaması söz konusu ise, cinsel ilişki sırasında veya sonrasında kanama veya ağrı gözleniyorsa, enopoz sonrası kanama izleniyorsa uzmanına danışmak gerekmektedir.

    ‘Erken teşhis’

    Tarama ve erken teşhis ile tedavisi mümkün olan rahim ağzı kanseri, günümüzde kanserden ölüm nedenleri arasında çok geride yer almaktadır. Rahim ağzı kanseri HPV ile ilişkili olan en yaygın hastalıktır. Neredeyse tüm rahim ağzı kanserleri HPV enfeksiyonu nedeniyle gelişmektedir. HPV ayrıca kadın ve erkeklerde cinsel organ ve ağız boşluğu kanserlerine de neden olmaktadır. HPV’nin tespiti, erken dönemde rahim ağzındaki kanser öncülü değişikliklere işaret ederek kanser teşhisini kolaylaştırmaktadır. Günümüzde rahim ağzı kanserini önlemeye veya erken bulmaya yardımcı olmak üzere geliştirilmiş iki tarama testi yaygın şekilde kullanılmaktadır.
    HPV testi; rahim ağzındaki hücresel değişikliklere neden olabilecek virüsün (Human papilloma virüsü) rahim ağzı hücrelerinde tespiti esasına dayanan bir testtir.
    Pap smear testi; uygun şekilde tedavi edilmezse rahim ağzı kanserine dönüşebilecek olan prekanseröz durumları (rahim ağzındaki hücre değişiklikleri) arama esasına dayanan bir testtir.
    Her iki test de son derece basit ve ağrısız işlemler olup aynı anda yapılmaktadır.
    Rahim ağzı kanseri Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ tarafından) “önlenebilen bir ölüm nedeni” olarak tanımlanmaktadır. Ülkemizde uygulanan Ulusal Kanser Tarama Programı uyarınca, tarama standartlarımız doğrultusunda 30-65 yaş aralığındaki kadınlara her 5 yılda bir HPV ve Pap Testi uygulanmaktadır.

    ‘Tarama testleri nerelerde yapılabilir?’

    Ülkemizde rahim ağzı kanseri taramaları; Toplum Sağlığı Merkezlerinin bağlı birimi olarak faaliyet gösteren Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezlerinde (KETEM) , Sağlıklı Hayat Merkezlerinde (SHM), Aile Sağlığı Merkezlerinde (ASM) ücretsiz olarak yapılmaktadır.

    ‘Tedavi’

    Erken dönemde teşhis edildiğinde ek bir başka tedaviye ihtiyaç olmadan tümör cerrahi olarak çıkartılabilir. Eğer daha ileri bir safhada karşılaşılmışsa kemoterapi ve radyoterapi verilmektedir. Hangi tedavinin kime ve nasıl uygulanacağı evreye göre değişmektedir.

    ‘Korunma’

    HPV’nin en çok kanser yapan tiplerine karşı geliştirilen ve koruyuculuğu yüksek olan aşılar mevcuttur. Dünya Sağlık Örgütü, rahim ağzı kanserine karşı 9-14 yaşlarındaki kız çocuklara aşı yapılmasını önermektedir.
    30 yaşından itibaren tarama testlerini düzenli bir şekilde yaptırmak. Güvenli cinsel ilişki konusunda eğitim almak. Cinsel aktivite sırasında prezervatif (kondom) kullanmak. Erkeklerin sünnet olması. Sigara kullanmamak.”

  • Yeni yıla görevlerinin başında girdi

    Yeni yıla görevlerinin başında girdi

    Hastanenin acil servis bölümünde görev yapan fedakar sağlık çalışanları yeni yıla görevleri başında giriyor.
    Hastanenin acil hekimi Dr. Selahaddin Can, “2023 depremlerini yaşamış şehrin insanları olarak bütün acılarımızı kalbimize gömdük. Şehit olan bütün insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Ama hayat devam ediyor kalan sağlarımıza daha iyi hizmet verebilmek için 24 saat 7 gün hizmet veriyoruz. Hastane olarak halkımızın hizmetindeyiz. 2024 yılının tüm halkımıza mutluluk barış getirmesini diliyorum” diye konuştu.

    Acil hekim Dr. Ali Kanoğlu, “Zor bir yıl geçirdik. Özellikle Kahramanmaraş için travma yılı oldu. Şehir merkezinde iki hastanemiz vardı ve onlar yıkıldı bizim yükümüz biraz daha ağırlaştı. Burada hizmetlerimize kesintisiz devam ediyoruz. Hastanemiz hafif hasar olması nedeniyle deprem dönemi hastanemizi açık tuttuk. Önümüzdeki yıl yaraların sarıldığı ve milletimizin evlerine döndüğü yıl olur” dedi.

  • Tulum peyniri şifa kaynağı

    Tulum peyniri şifa kaynağı

    Uzmanlar tulum peynirinin protein ve vitamin değeri yüksek gıda maddeleri arasında yer almasından dolayı şifa kaynağı olduğunu belirtti.
    Aşırıya kaçmadan belirli miktarda tüketilen tulum peynirinin sağlık açısından faydalı olduğunu açıklayan uzmanlar şu bilgilere yer verdiler:
    “Tulum peyniri yüksek besin değeri sayesinde insan vücudu için tam anlamıyla bir şifa deposu. Tulum peyniri, içeriğinde yüksek oranda bulunan protein sayesinde kemik sağlığını koruma konusunda önemli bir gıda maddesidir. Aynı zamanda ilerleyen yaşlarda kemik hastalıklarını önlemek amacıyla da tüketilebilir. Tulum peyniri, diğer süt ve süt ürünleri gibi ağız içindeki bakterileri temizleyen güce sahiptir. B grubu vitaminleri yüksek oranda içeren tulum peyniri, kansızlık hastalığının doğal çözümlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple beslenme uzmanları, kan değeri düşük olan kişilere tulum peyniri tüketmelerini önerilmektedir. Tulum peyniri, bağırsakların kusursuz bir şekilde çalışmasını sağlayarak sindirim sisteminin çalışmasını düzenlemektedir. Kahvaltılar da belirli oranlarda tüketeceğiniz tulum peyniri, gün içinde bağırsaklarınızın aktif çalışmasını sağlayacaktır. Sindirim sorunu yaşayan kişilerin belirli oranlarda tulum peyniri tüketerek bu sindirim problemlerini rahatlıkla atlatabilirler. Tulum peyniri, bağışıklık sisteminizi güçlendirerek vücudu hastalıklara karşı daha dirençli hale getirmektedir.”

    Tulum peyniri nasıl yapılır?

    Eşsiz bir aromaya sahip olan tulum peyniri, Erzincan, Tunceli, Konya, Bingöl, Elâzığ ve Erzurum gibi Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde üretilen bir süt ürünüdür. Tulum peynirinin yapım aşaması, sabır ve özen gerekmektedir.
    Türkiye’nin verimli bölgelerinde beslenen büyükbaş ve küçükbaş hayvanlardan elde edilen sütler, mayalanıp bir süre bekletilmektedir. Tulum peyniri için mayalanan süt, süzgeçten ya da tülbentten geçirilerek süzülüyor. Ardından bir gece dinlendirilen bu peynir, büyük torbalar içine ekleniyor ve bir süre bekletiliyor. Bu sayede suyunu tamamen süzen peynir, bakır kaplarda ufalanıyor ve özel tuzla tatlandırılıyor. Daha sonra temiz ve büyük torbalara basılmasının ardından torbaların ağız kısmının dikiliyor. 10 günlük bekleme süresinin ardından torbaların içindeki tulum peyniri alınır ve peynir için hazırlanan hayvan derisine ya da bidona yerleştirilir. Kıl keçisi tulumunda bekletilen peynir, tam anlamıyla tulum peyniridir ve Erzincan yöresinde genellikle bu yöntem ile üretilmektedir.

    Tulum peyniri hangi ilimizde meşhurdur?

    Tulum peyniri, Erzincan, Tunceli, Elazığ ve Erzurum bölgelerinde sıklıkla üretilen yöresel peynir çeşitlerinden biridir. Şavak peyniri olarak da anılan Erzincan tulum peyniri; parlak görünümlü, tam yağlı ve sunduğu katı kıvamı ile ülkemizde sıkça tüketilen yöresel peynir çeşitleri arasında yer almaktadır. Tulum peyniri; koyun besiciliğinin yaygın olarak yapıldığı Konya ve Bingöl gibi illerde de sıklıkla üretilmektedir. İzmir’de üretilen tulum peynirleri de çok sevilmektedir, hamur işlerinde ve birçok yemekte kullanılmaktadır.

    Tulum peyniri nasıl saklanır?

    Tulum peyniri, saklama bakımından rahatlıkla muhafaza edebileceğiniz bir süt ürünüdür. Sert bir yapıya sahip olması sebebiyle tulum peyniri ürünlerini, saklama kabında ya da kendi poşetinde ağzı kapalı bir şekilde buzdolabında rahatlıkla muhafaza edebilirsiniz. Tulum peynirini derin dondurucuda saklamanız önerilmez. Tulum peyniri ürünleri, ısı değişimine maruz kaldığında küflenmeler ile karşılaşabilirsiniz. Bu sebeple tulum peynirini oda sıcaklığında bekletmemeniz önerilmektedir. Serin ve güneş ışığı almayan alanlarda muhafaza ettiğinizde tulum peyniri ürünlerini uzun ömürlü olarak tüketebilirsiniz.

    Tulum peyniri nasıl tüketilir?

    Tulum peyniri ürünlerini kahvaltılarda afiyetle tüketebileceğiniz gibi harika tariflere de imza atabilirsiniz. Tulum peynirini ekmek, pide, poğaça, börek gibi hamur işlerine ilave ederek harika lezzetler ortaya çıkarabileceğiniz gibi mevsim yeşillikleri ile hazırladığınız salatalarınıza ekleyerek de nefis bir salata hazırlayabilirsiniz. Aynı zamanda tulum peynirini hazırlayacağınız krep gibi ürünlere de ekleyerek de keyifle tüketebilirsiniz.

  • Yılbaşında beslenme önerileri

    Yılbaşında beslenme önerileri

    “Yılbaşı, daha özenle kurulan aile sofralarında, sevdiklerimizle birlikte muhabbetlerin ayrı bir keyif yaşandığı gündür” diyen Prof. Dr. Karabudak, kendimizi özel hissetmek istediğimiz böyle günlerde, günlük yaşantımızda tükettiğimiz besinlerden daha fazlasını tükettiğimizi ve bu besinlerin daha yüksek kalori olabileceğine dikkat çekti.

    Bu durumun bazı istenmeyen sağlık sorunlarına yol açabileceğinden, sofralara konulan yiyecek ve içeceklerin çeşitlerinin daha özenle seçilse de beslenmenin aslında diğer günlerden farklı olmaması gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Karabudak, bunu önlemek için uyarılarını şöyle sıraladı:

    “Güne mutlaka kahvaltı ile başlanmalı ancak kahvaltı içeriği hafif olmalıdır. Yumurta (haşlama tercih edilmeli), az yağlı peynir çeşitleri, tam tahıllı ekmek, bol sebze içeren bir kahvaltı güne zinde başlamanıza ve sağlıklı besinleri tüketmenize yardımcı olacaktır. Gün içinde aşırı yağlı ve yüksek karbonhidrat içeren (gözleme, katmer gibi) besinlerden uzak durulmalıdır. Çorba, sebze yemeği, tavuklu/peynirli salatalar, yoğurt gün içinde tercih edilebilecek besinler olabilir. Gün içinde yeterli sıvı alımı sürdürülmeli tercihen su tüketilmelidir. Yılbaşı akşamı sofrada yiyecek çeşitliliği fazlaysa yiyeceklerin ve içeceklerin porsiyon miktarının daha küçük olması ve küçük lokmalar halinde daha yavaş ve daha uzun sürede tüketilmesi sağlık açısından daha yararlıdır.”

    Yılbaşı akşamı en çok tüketilen çerezler konusunda da tuzlu, yağ içeriği çok yüksek olanlardan uzak durulması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Karabudak, “Tuzsuz mısır patlağı (popcorn), fıstık, fındık, leblebiler, az tuzlu yöresel çerezler küçük kaplarda servis edilmelidir. Cipsler mümkünse evde fırında hazırlanmalıdır. Cipsler neredeyse tamamı yağ olan mayonezle tüketilmemeli, süzme yoğurt ve baharatlarla çeşnilendirilerek hazırlanmış soslarla tüketilmesine özen gösterilmelidir” ifadelerini kullandı.

    “Daha az yağlı besinler tercih edilmeli”

    Her zaman olduğu gibi yılbaşında da yiyecekler hazırlanırken kullanılan yağ miktarının az olması ve besinleri yağda kızartmaktan kaçınılması gerektiğini anlatan Prof. Dr. Karabudak, “Yağ içeriği fazla yiyeceklerin yağlı suyu veya sosu süzülerek servis tabağına alınmalı. Böylelikle daha az enerji alarak doygunluk sağlanıp, enerji içeriği daha yoğun besinlerden daha az miktarda tüketim sağlanabilir” uyarısını yaptı.

    Yemeğe az yağlı çorba ile başlanmasının doygunluğun sağlanması açısından yararlı olacağını hatırlatan Prof. Dr. Karabudak, ana yemekte sunulan kırmızı et yada tavuk eti yemeğinin yanında pilav, patates, makarna yerine ızgara sebze garnitürlerinin tercih edilmesinin de önemli olduğunu vurguladı.

    “İçecek seçiminde dikkat etmek gerek”

    Yılbaşı sofrasında gazlı ve şekerli içecekler yerine tercihin özellikle evde hazırlanmış az şekerli meyve suları, yüzde 100 doğal meyve suları, ayran gibi içeceklerden yana olmasını öneren Prof. Dr. Karabudak, gece boyunca su içmeye devam edilmesinin enerji içeriği yüksek içeceklerin tüketiminin de azalmasına yardımcı olacağını hatırlattı.

    Vazgeçilmez tatlılar

    Yılbaşı menüsünün vazgeçilmezlerinden birisinin de tatlılar olduğuna işaret eden Prof. Dr. Karabudak, “Tatlı seçiminiz pasta ise pastanızı meyve veya kestane ile hazırlanmış ve kreması az yağlı çeşitlerden seçebilirsiniz. Ağır bir menünün üzerine mümkünse meyveli ve sütlü tatlılar tercih ediniz” ifadelerini kullandı.

    “Tatlı servisinin zamanı da önemlidir ve çok geç saatlere kalınmadan yapılması en doğru olanıdır. Tatlı tabaklarının içeriği azaltılarak taze veya kuru meyveler eklenerek kalori içerikleri de azaltılabilir” diyen Prof. Dr. Karabudak, yılbaşı gecesi besin ve içecek tüketiminde aşırıya kaçılması durumunda yapılması gerekenleri şöyle özetledi:

    “Yılbaşı sofrasında fazla besin ve içecek tüketimi olduysa ertesi gün baş ağrısı ile uyanabilir ve kendinizi yorgun hissedebilirsiniz. Bu durumu kolay atlatabilmek için güne su içerek başlamalı ve gün içerisinde de su tüketimini sürdürmelisiniz. Güne kalori içeriği düşük, besin değeri yüksek yiyeceklerle hazırlanmış kahvaltı ile başlayabilirsiniz. Kendinize uygun fiziksel aktiviteyi seçebilir, açık havada yürüyüş yaparak vücudunuzu ödüllendirebilirsiniz.”

  • Sağlıklarını yakından takip ediyorlar

    Sağlıklarını yakından takip ediyorlar

    Düzce Sağlık Müdürlüğü Sağlık Hizmetleri Başkanlığında görevli diş hekimlerince, Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne bağlı Fehmi Öney Çocuk Evleri Sitesinde kalan 0-18 kız ve 0-12 erkek çocuk gruplarına yönelik ağız ve diş sağlığı eğitimi ve taraması yapıldı.

    Eğitim ve tarama programında çocuklara ağız ve diş sağlığını nasıl koruyacakları ve dişlerin nasıl ve ne sıklıkta fırçalanması gerektiği konularında diş hekimlerince eğitici ve öğretici bilgiler verildi.

  • Ağız ve diş sağlığına dikkat

    Ağız ve diş sağlığına dikkat

    Ağız ve diş sağlığının önemine dikkat çeken Dr. Zeynep Bulut, “Kesinlikle diş etlerimiz kanamamalı, kanıyorsa sebebini araştırmalıyız. Ağız hijyenimize dikkat edelim, bazen hasta bize başvurduğu zaman ciddi bir kemik kaybı söz konusu oluyor. Vatandaşlarımızdan çok değişik şeyler duyuyoruz, protezlerini temizlerken abartıya kaçıp çamaşır suyunda bekletenler ya da dişlerini sürekli karbonatla fırçalayanlar bunlar faydadan çok zarar getirebilecek uygulamalar, özellikle yaşlı vatandaşlarımıza hatırlatayım, yapmamaları gerekiyor” dedi.
    Ağız ve diş sağlığının önemine her fırsatta dikkat çeken uzmanlar, diş fırçalamada sürekliliğin sağlanması gerektiğini belirtiyor. Başhekim olarak görev yapan Diş Hekimi Zeynep Bulut, ağız hijyenin sağlanmasının gerekliliği ve sağlanmaması durumunda oluşabilecek problemlere dikkat çekti. Bulut, kimi zaman da vatandaşların hijyen oluşturmak için yanlış yöntemler tercih ettiğini anlatarak önemli uyarılarda bulundu.

    “Sinsi ilerler, ciddi bir kemik kaybı söz konusudur”

    Ağız kokusunun hastalıklara yönelik bir haberci olabileceğini ve toplumda ağız ve diş sağlığına karşı bilinç oluşturulmasının önemli olduğunu aktaran  Diş Hekimi Zeynep Bulut, “Ağız kokusu bazı hastalıkların da habercisi olur o yüzden dikkat etmemiz lazım, ağız kokusu şikayetiyle başvuran kişilerin de aslında yüzde 25’inde bu sorun tespit edilmiş. Ağız kokusu ağız florasının bozulmasından kaynaklıdır, ilk önce buna bakmalıyız. En büyük sebebi; kötü ağız bakımı, yanlış alışkanlıklar, çürük, enfekte diş, kanamalı diş eti, ağız içindeki her türlü ülseratif, ödemli dokular, kötü yapılmış tedaviler ya da bozulmuş, miadını doldurmuş yapılar, tedaviler, sabit protezler, hareketli protezlerin iyi temizlenmemesi, bunların hepsi ağız içerisindeki sebeplerimizden. Ağız içerisine bağlı olan bütün organlarımız zaten ağız kokusu açısından bir alt yapı oluşturur. Geniz eti, bademciklerin iltihaplanması, daha girintili bademcik yapısına sahip olan kişiler bunlar da yine ağız kokusu açısından tehdit altındaki kişilerdir. Kesinlikle diş etlerimiz kanamamalı, diş fırçalarken dahi kanamamalı. Kanıyorsa eğer bunun sebebini araştırmalıyız. Öncelikle ağız hijyenimize dikkat edelim. Bakteri plağı, tartar, diş etine baskı yapan tedaviler, bunun dışında bozulmuş dolgular, çürük bunlar varsa diş etlerimizle ilgili ayrıca kontrolümüzü yaptırmalıyız. Diş etimizi kontrol edelim, kanama olmayacak gül kurusu renginde, stabil, dişe yapışık olacak. Hareketli, ödemli, kanamalı diş etlerinden mutlaka şüphelenmeliyiz. Herhangi bir lezyon, apse tedavi edilmediği zaman çene kemiği içerisinde kiste de sebep olabilir ve bazen bunlar o kadar sinsi ilerler ki hasta bize başvurduğu zaman ciddi bir kemik kaybı söz konusudur. Ağız kokusu hem ağız içerisindeki diş ve çene kemiği, diş eti hastalıklarımızın öncüsüdür hem de sistemik birtakım rahatsızlıklarımızın habercisidir” dedi.

    “Protezini çamaşır suyunda bekletenler, dişlerini sürekli karbonatla fırçalayanlar”

    Her yaş grubunda ağız ve diş temizliğinin çok önemli olduğunu bazen temizlik sağlamak isterken daha büyük zararlar verildiğini söyleyen Diş Hekimi Bulut, sözlerine şöyle devam etti:
    “Bebeklerde de bazen ağız kokusunu hissederiz annelere sıklıkla tavsiye ediyorum; bebektir bir şey olmaz diye geçmeyin, nasıl olsa dişi yoktur diye düşünmeyin lütfen. Arada bir gözle ilk muayenesini kendiniz yapın. Özellikle hareketli protez kullanan yaşlılarımız mutlaka çıkartıp ayrıca içini dışını, sonra dişini fırçalayıp takmalılar. Vatandaşlarımızdan çok değişik şeyler duyuyoruz, ağzımızı fiziksel olarak iyice temizledikten sonra nane esanslı temizleyicileri tercih edebiliriz. Halk arasında çok bilinen ve doğru bilinen bir bitki karanfil; çiğnenebilir. Vatandaşlarımız şunu çok yapıyor; özellikle protezlerini temizlerken abartıya kaçıp çamaşır suyunda bekletenler ya da dişlerini sürekli karbonatla fırçalayanlar bunlar da aynı şekilde faydadan çok zarar getirebilecek uygulamalar. Bu proteze de zarar veren bir uygulama hiçbir şekilde yapmamaları gerekiyor, özellikle buradan yaşlı vatandaşlarımıza hatırlatayım. Bir de ara yüz fırçalarını hatırlatmak isterim. Ara yüz fırçaları özellikle sabit protez kullananlar için çok faydalı. Hareketli protez kullananlardan bahsediyorum; protez ağızdan çıkartıldıktan sonra protezin diş fırçasıyla her tarafını tüm yüzeyini güzelce fırçalayıp sonra ağzımızda kendimize ait dişimiz varsa onlar fırçalanıp yoksa çok iyi bir gargara yapılıp ondan sonra tekrar protezi yapmaktır”

  • Sağlıkta yapay zeka konuşuldu

    Sağlıkta yapay zeka konuşuldu

    Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Bilgisayar Kulübü ve Türkiye Bilişim Derneği’nin destekleri ile Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Nur Banu Albayrak’ın liderliğinde “Sağlıkta Yapay Zeka Paneli” gerçekleştirildi. KOSTÜ Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Ercan Ölçer’in moderatörlüğündeki panele Semruk Teknoloji kurucusu Kaan Sağtaş, yapay zeka kurucusu Sema Gül, Radiologics Medical kurucusu Baturalp Güner ve Tesu Health kurucusu Gürkan Caner Birer konuşmacı olarak katıldı.
    Üniversite Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas, açılış konuşmasında dijitalleşme, yapay zeka uygulamaları, artırılmış gerçeklik konularındaki değişim hızından bahsederek, tüm dünyanın bu hıza ayak uydurabilmesi için kişilere analitik düşünme, iletişim, karmaşık problem çözebilme gibi yetkinlikler kazandırılması gerektiğini vurguladı.

    Hem sağlık hem de mühendislik bölümlerinden çok sayıda öğrenci ve akademisyenin dinleyici olarak katıldığı panelde, yapay zekanın diş hekimliği, göğüs radyolojisi, fizyoterapi gibi birçok sağlık alanındaki uygulamalarının örnekleri incelendi. Yapay zekanın sağlık uzmanının yerine geçecek değil, uzmana destek olacak sistemler olacağı vurgusunun yapıldığı panelde, sağlık alanında yapay zeka sistemlerinin geliştirilebilmesi için disiplinler arası çalışmanın önemi üzerinde de duruldu.

    Kaan Sağtaş’ın diş hekimliğinden teknoloji geliştiriciliğine uzanan yolculuğundan bahsettiği ve diş hekimliği alanında yapay zekanın geleceğini değerlendirdiği panelde, Gürkan Caner Birer geliştirdikleri “Dijital İlaç” uygulamasından bahsetti. Bu uygulama sayesinde hekim hastaya tanısını koyduktan sonra sisteme girerek hastaya link ulaşmasını sağlıyor. Hasta, Dijital İlaç uygulamasında yapılması gereken adımları gerçekleştirerek tedavi oluyor.

    Baturalp Güner ise yapay zeka kullanan algoritmalarla radyolojik tanı desteği sunan bir yazılımı geliştirdiklerini iletti. Bu yazılımla radyolojik görüntü datalarını tarayan ve tanı tespiti yapan yazılımla sağlık sektöründe tanı koyulmasının ve hataların aza indirilmesinin daha da kolaylaşacağını ifade etti. Sema Gül ise özellikle serebral palsi gibi önemli hastalıkların erken teşhisi için bebek hareketleri üzerinden tanı koyulmasına yönelik bir yazılım geliştirdiklerini iletti.