Etiket: Sağlık

  • “Kış mevsimi girmeden aşınızı olunuz”

    “Kış mevsimi girmeden aşınızı olunuz”

    Yaz mevsiminin bitmesi, okulların açılması ve kış mevsimine de kısa bir süre kalmasıyla birlikte grip (influenza) hastalığında artışlar yaşanmaya başladı. Grip ile ilgili uyarılarda bulunan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Osman Kocabıyık, grip (influenza) hastalığından korunabilmek için özellikle riskli kişilerde aşının önemine dikkat çekerek, “Grip aşısı her yıl Ekim ayından başlanarak Şubat ayına kadar yaptırılabilir. Hastalığı oluşturan virüs DNA yapısını sık sık değiştirdiğinden hastalık geçirenler bağışıklık kazanamıyor. Bu nedenle riskli kişilerde aşının her yıl yenilenmesi gerekiyor. Bağışıklık aşıdan iki hafta sonra ortaya çıkıyor ve koruyuculuğu yüzde 70 civarındadır. Ülkemizde dört ayrı influenza virus tipi içeren inaktive (cansız) influenza aşısı bulunmaktadır. Bu aşı ölü aşı olduğundan grip hastalığına yol açmaz. Riskli gruplara, Sağlık Bakanlığının belirlemiş olduğu sıra dahilinde E-Nabızda tanımlanarak ücretsiz olarak yapılmaktadır. Tanımlanmış bu riskli gruplar için grip aşısı, hastalıklarını/gebelik durumunu belirten sağlık raporuna dayanılarak her branştan hekimlerce reçete edildiğinde yılda bir defaya mahsus olmak üzere karşılanmaktadır” dedi.

    Grip hastalığının Ekim ayında başlayarak Nisan ayına kadar sürdüğünü söyleyen Uzm. Dr. Osman Kocabıyık, “Grip (influenza) genellikle yıl içerisinde Ekim ayından başlayarak Nisan ayına kadar olan dönemde sık görülen bulaşıcı bir solunum yolu hastalığıdır. Her yıl dünyada yaklaşık 3-5 milyon kişiyi etkileyerek, 250-500 bin kişinin ölümüne sebep olur. İki yıldır COVID-19’dan maske mesafe ve izolasyon önlemleri nedeniyle fırsat bulamayan grip virüsleri tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kurallara uyumun azalmasıyla bu vakalarda yeniden artış beklenmekte ve gözlenmektedir” diye konuştu.

    “Grip hastalığı, kronik hastalığı olan kişilerde ölüme kadar varılabilen ciddi sonuçlara yol açmaktadır”

    Grip hastalığının özellikle kronik rahatsızlığı olan kişilerde çok daha ağır seyrettiğini ve ölüme kadar varılabilen ciddi sonuçlara yol açtığını belirten Kocabıyık, “Soğuk algınlığı, çeşitli virüsler tarafınca oluşturulan, daha fazla görülen hafif seyirli üst solunum yolları enfeksiyonu tablosunu tanımlamak için kullanılırken, halk arasında ise grip (influenza) hastalığı da soğuk algınlığı ile benzer tanımlama içerisinde kullanılmaktadır. Grip, ani olarak 39 derece üzerinde ateş, şiddetli kas ve eklem ağrıları, halsizlik, yorgunluk, titreme, baş ağrısı ve kuru öksürük gibi belirtilerle başlayan bir enfeksiyon hastalığıdır. Özellikle çocuklarda, yaşlılarda ve kalp hastalığı akciğer hastalığı, böbrek hastalığı, şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olan kişilerde çok daha ağır seyretmekte ve ölüme kadar varılabilen ciddi sonuçlara yol açmaktadır. Soğuk algınlığı, ateş yükselmeden, hafif kırgınlık, burun akıntısı, hapşırma gibi belirtiler ile kendini gösteren, halsizliğe yol açmadığı için yatak istirahatı gerektirmeyen, ayakta atlatılabilen bir hastalıktır ve grip ile karşılaştırılmamalıdır. En iyi tanı ise muayene ile konulabilir” şeklinde konuştu.

    “Gribin tedavisinde antibiyotiğin yeri yoktur, öncelikle istirahat ve destek tedavisidir”

    Grip (influenza) virüsünün damlacık yoluyla bulaştığını belirten Dr. Kocabıyık, “Öksürük ve hapşırık yoluyla virüs damlacık şeklinde yayılır. Bu damlacıkların ağız, burun ya da gözlerimize ulaşması ile hastalık bulaşır. Bu nedenle gripli bir kişi virüsü etrafa yaymamak için öksürüp hapşırırken ağzını bir mendille veya kolları ile kapatmalıdır. Ellere hapşırmak en tehlikeli olanıdır. Ellere bulaşan virüs buradan dokunulan her yere yayılır. Gripli kişi sık sık ellerini yıkamalıdır. Gribin toplumda yayılmaması için, virüsün çok saçıldığı hastalığın ilk günlerinde, okula, işe gidilmeyip evde istirahat edilmelidir” ifadelerini kullandı.

    Gribin tedavisinde antibiyotiğin yerinin olmadığını, öncelikle istirahat ve destek tedavisinin gerektiğini söyleyen Kocabıyık, “Ateş düşürücü ilaçlar, bol sıvı alımı önerilir. Ancak grip belirtileriniz varsa ve risk grubundaysanız veya çok hastaysanız, hastalığınız konusunda endişeliyseniz, sağlık uzmanınızla iletişime geçmelisiniz. Gribinizi tedavi etmek için antiviral ilaçlara ihtiyacınız olabilir. Antiviral ilaçlar hastalığı hafifletebilir ve hasta olma sürenizi kısaltabilir. Ayrıca ciddi grip komplikasyonlarını önleyebilirler. Hastalandıktan sonraki 2 gün içinde başlanıldığında genellikle en iyi sonucu verirler. Gribe yakalanmamak için sık el temizliği, sağlıklı beslenme, mevsime göre giyinme gibi kişisel önlemlerin yanı sıra özellikle risk altındaki kişiler için en etkili korunma yolu aşıdır” dedi.

  • Sağlıklı beslenme ve düzenli uyku

    Sağlıklı beslenme ve düzenli uyku

    Yeni eğitim ve öğretim döneminin açılmasıyla birlikte milyonlarca öğrenci için ders zili çaldı. Okullarla birlikte kış hastalıklar da çocuklarda görülmeye başladı. Küçük yaştaki çocukları etkileyen ve kısa sürede yayılan hastalıklar aileleri endişelendiriyor. Hastalıklardan korunmanın en önemli yolu uyku ve beslenme düzeninden geçiyor. Çocukların saatlerce başında vakit geçirdiği tablet ve telefon gibi elektronik cihazlar ise uykusuz bırakıyor. Uykusuz kalan çocukların bağışıklık sistemi zayıflarken, hastalıklara karşı dirençsiz hale geliyorlar. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erdal Pazar, yapılması gerekenleri anlatarak, ailelere uyarılarda bulundu.

    “Her öğününe veya ara öğünlerine sebzeleri bir şekilde eklemek lazım”

    Hastalıklardan korunmak için sağlıklı beslenmenin önemine dikkat çeken Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Erdal Pazar, “Sebzeler ve meyveler çok kıymetli. Özellikle farklı farklı renklerden sebze meyveleri mutlaka bir şekilde çocukların öğünlerine katmak lazım. Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği gibi gün içinde en az 5 öğünümüzde sebze veya meyve olsun. Özellikle burada sebzeler çok daha kıymetli bizim için. Çünkü meyvelerin içinde bir miktar şeker bulunuyor ve çok fazla meyve tüketen çocukların iştahı kapanabiliyor. Sebzelerde böyle bir sıkıntımız yok. Her öğününe veya ara öğünlerine sebzeleri bir şekilde eklemek lazım. Özellikle mevsiminde olan taze sebzelerden ve farklı renklerdeki sebzelerden faydalanmak lazım” dedi.

    “Ekrandan mümkün olduğunca çocuklarımızı uzak tutmamız lazım”

    Uyku düzeninin bağışıklık sistemi için önemine değinen Dr. Erdal Pazar, “Beslenme dışında uyku da bağışıklık açısından çok çok kıymetli. Uyku sırasında hem zihnimiz hem de toksinlerden arınıyoruz, vücudumuz dinleniyor, gevşiyor. Bağışıklık için de çok kıymetli, bağışıklık hücrelerimiz gece birazcık daha aktif hale geliyorlar. Hem kanser için, hem hastalık kültürü açısından da geçerlidir. Mavi ışıklar, ekranlar, tablet, telefon ve led ışıklar bizim melatonin dediğimiz uyku hormonu sentezini bozarak, uyku düzenini bozuyor. Hem uyku sırasında kaliteli uyumayı ve melatonin sentezini azaltıyor. Melatonin uyku hormonu olarak bilinir ama çok kuvvetli bağışıklığı destekleme gibi hem kanser hem enfeksiyonlara karşı korunma gibi etkileri de vardır. Bu yüzden ekrandan mümkün olduğunca çocuklarımızı uzak tutmamız lazım” diye konuştu.

  • Doğa ve sağlık için pedal çevirdiler

    Doğa ve sağlık için pedal çevirdiler

    Altınordu Belediye Başkanı Aşkın Tören’in de bisikletiyle katıldığı turda, bisikletli ulaşımı teşvik etmek amacıyla bisiklet severler 10 kilometre boyunca pedal çevirerek, çevre dostu uygulamalara dikkat çektiler. Altınordu Belediyesi’nin plaj mevkisinde bulunan ücretsiz otopark alanından başlayıp rıhtıma kadar, rıhtımdan da yine başlangıç noktasına kadar pedal çeviren onlarca bisiklet sever renkli görüntüler oluşturdu.
    Programda konuşan Altınordu Belediye Başkanı Aşkın Tören, etkinliğin sadece sportif bir aktiviteden ibaret olmadığını söyledi. 7’den 70’e bisiklet tutkunlarının bisikletleriyle birlikte katılım göstermelerinin kendilerini mutlu ettiğini söyleyen Tören, “Bunu sadece bir Avrupa hareketlilik haftasında değil yine aramızda bunu yaşam şekli haline getiren başta kadınlarımız var. Onlarla birlikte şehrimizde bisiklet sürüşünü hayatımızın bir parçası, sadece bir sportif etkinlik değil veya kıyı kenar içerisinde güzergah değil yaşamın bir parçası, yaşam boyu spor felsefesinin bir parçası haline getirerek, şehrimizde uygulamasına da öncülük etmek istiyoruz” diye konuştu.
    Programa katılan bisiklet tutkunları etkinlik için emeği geçenlere teşekkür etti.

  • Kış aylarında gözde enfeksiyonlarına dikkat

    Kış aylarında gözde enfeksiyonlarına dikkat

    Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Adnan İpçioğlu, kış aylarında göz sağlığı sorunlarına dikkat edilmesi gerektiğini açıkladı. Kış aylarında sık karşılaşılan göz problemleri konusunda bilgi veren Op. Dr. Adnan İpçioğlu, ”Hastalarımıza kış aylarında rahatsızlık veren sorunlardan biri de göz kuruluğudur.

    Kışın havalar yağışlı ve karlı geçmesine rağmen nem oranı düşük olduğundan hava oldukça kurudur. Ayrıca kış boyunca yanan kaloriferler, çalışan klimalar, yeterince havalandırılmayan kapalı ortamlar bu etkilerin daha da artmasına yol açar. Özellikle uzun süre bilgisayar karşısında çalışan meslek grupları kuru göz rahatsızlığı açısından risk altındadırlar. Çünkü uzun süreli konsantrasyon gerektiren durumlarda insanlardaki mevcut göz kırpma sayısı azalmakta ve gözler daha çabuk kurumaktadır. Gözlerde batma, sulanma ve kızarıklık şeklinde kendini gösteren göz kuruluğunda hastalara önerilerimiz, çalışılan ortamın nemlendirilmesi, bilgisayar karşısında daha sık göz kırpma ve göz hekiminin önereceği gözyaşı damlalarının kullanılması şeklindedir” dedi.

    Bir diğer problemin de gözde sulanma, kızarıklık, çapaklanma ile başlayan konjonktivitler olarak adlandırılan sorun olduğunu ifade eden İpçioğlu, “Kış aylarında virüslere bağlı hastalıkların artmasına paralel olarak özellikle gribal enfeksiyonların artış gösterdiği dönemlerde viralkonjonktivitin görülme sıklığı artmaktadır. Toplu yaşam alanları bu açıdan risk altındadır. Hastalık gözde kızarıklık, sulanma, çapaklanma ve ışığa karşı hassasiyet artışı şeklinde şikayetlere neden olur. Genellikle tek gözde başlayıp daha sonra diğer gözde de şikayetler ortaya çıkar. Gözün kornea dediğimiz saydam tabakasını tutarak görme azalması yapabileceğinden en kısa zamanda bir göz hekimine başvurmak gerekir. Hastalıktan korunmak için özellikle gözlerin çok ovulup kaşınmamasına, başkasına ait havlu, makyaj malzemesi ve benzeri şahsi eşyaların kullanılmamasına, bu tür hastalık belirtileri olan kişilerle yakın temastan kaçınılmasına ve el hijyenine dikkat edilmesi gerekir” diye konuştu.

    Ultraviyole ışınlarının da göz açısından riskleri olduğunu belirten Op. Dr. Adnan İpçioğlu, “Kış aylarında sıcaklığın az olması, ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerinin de daha az olduğu anlamına gelmiyor. Kışın karların oluşturduğu parlama ve yansımalar bu etkileri daha da arttırmaktadır. Bu nedenle dışarıda uzun süre vakit harcama eğiliminde olan çocuklar, açık havada çalışan işçiler ve kar sporu yapanlar risk altındadır. Yaşa bağlı katarakt, yaşa bağlı makula dejeneresansı, pterjium, ve göz çevresi cilt kanserleri güneş ışığına bağlı göz hastalıklarından bazılarıdır” diyerek uyardı.

  • Uzmanından Alzheimer’a karşı öneriler

    Uzmanından Alzheimer’a karşı öneriler

    1-30 Eylül Dünya Alzheimer Ayı nedeniyle farkındalık etkinliği düzenledi. Hastanede kurulan stantta, Alzheimer hastalığına ilişkin bilgilendirme yazılarının bulunduğu broşürler dağıtıldı. Hastalığa ilişkin bilgiler paylaşan Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Özge Yılmaz Küsbeci, Türkiye’deki 1 milyon civarında demans hastasının 600 binin Alzheimer olduğunu söyledi. İzmir’de ileri yaş popülasyonunun daha yüksek olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Küsbeci, toplumdaki 65 yaş üstü grubun yüzde 13’ünün İzmir’de yaşadığını vurguladı. Yaşlılığın Alzheimer hastalığı için tek başına bir sebep olmadığını kaydeden Prof. Dr. Küsbeci, Alzheimer’dan korunma ve hastalığı geciktirme yöntemlerini aktardı.

    “Yüzde 40 geciktirmek mümkün”

    Alzheimer hastalığının daha çok 65 yaşını geçmiş 100 bireyden 3’ünde görülen bir hastalık olduğunu belirten Prof. Dr. Küsbeci, “Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, bu hastalık ötelenebilir ya da geciktirilebilir bir hastalık. Özellikle uyku düzeninin olması, zihinsel ve fiziksel egzersiz yapmak, düzenli olarak kitap okumak, bulmaca çözmek, düzenli yürüyüş yapmak, işitme kaybı varsa düzenlemek, sosyal olmak, beslenmeye dikkat etmek, alkolden uzak durmak, sosyal olmak, Alzheimer hastalığını yüzde 40 geciktirebiliyor” diye konuştu.

    “Hastalığı yavaşlatan ve gerileten ilaç bulundu”

    Alzheimer hastalığının kesin bir tedavisinin olmadığı bilinse de yeni çalışmalar yapıldığını ifade eden Küsbeci, “Bu yıl yeni bir ilaç onaylandı. Bu ilacın Alzheimer hastalığını ciddi olarak yavaşlattığı, hatta yüzde 27 oranında gerilettiği belirtiliyor. Önümüzdeki sene piyasaya çıkmasını beklediğimiz diğer bir ilaç daha bulunuyor. Bunlar çok umut verici gelişmeler. Yıllar boyunca ‘tedavisi yok’ dediğimiz bir hastalığın artık erken dönemde tedavisi var. Bu ilaçlar henüz ülkemize gelmedi ancak bütün gelişmeleri takip ediyoruz. Şu anda bizim yapmamız gereken, bu hastalığı geciktirmek ve engellemek için hastalığı bilmek. Bu sebeple hastalığa erken dönemde tanı konulması şart. Biz de hastanemizdeki standımızla hastalarımızın ve hasta yakınlarımızın dikkatini çekip onları bu hastalık konusunda bilgilendirmeye çalışıyoruz” ifadelerine yer verdi.

    “Bu semptomlar varsa nöroloji hekimine başvurun”

    Sağlıklı bireyler ne kadar bilgili olursa hastalığın ötelenmesinin de o kadar mümkün olacağını dile getiren Prof. Dr. Küsbeci, “Hastalığa yakalanmamak için ne yapılması gerektiğini bilmek çok önemli. Hasta yakınlarının da bu hastalıkla nasıl baş edeceklerini bilmeleri çok önemli. Alzheimer, toplumsal farkındalığın çok önemli olduğu hastalık gruplarından bir tanesi. Her türlü unutkanlığı mutlaka değerlendirmek lazım ama her unutkanlık Alzheimer değildir. Örneğin mutfağa gidip ne alacağınızı unutmak, herkeste olan basit unutkanlıklardır. Özellikle yaşın ilerlemesiyle beraber aynı şeyleri tekrar tekrar sormaya başlamak, yapılan yemeklerin tadının bozulması, evle ilgilenen bireylerin artık ilgilenmemeye başlaması, faturaları yatırmayı unutmak, isimleri unutmak, özellikle geçmişi daha iyi hatırlamak ama yeni olan olayları akılda tutamamak, Alzheimer hastalığı açısından değerlendirilmesi gereken ilk bulgulardır. Bu semptomlar olduğunda bir nöroloji hekimine başvurulması lazım” dedi.

    “Gelişmemiş ülkelerde inanılmaz bir Alzheimer artışı var”

    Yapılan çalışmalarla birlikte özellikle gelişmiş ülkeler olan Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, İngiltere’de Alzheimer hastalığında beklenen hızın düştüğünü anımsatan Prof. Dr. Küsbeci, şöyle devam etti: “Gelişmemiş ülkelerde inanılmaz bir Alzheimer artışı var. Alzheimer, eğitimin en önemli olduğu hastalıklardan bir tanesi. Eğitim düzeyi ne kadar iyiyse bu hastalığın görülmesi de o kadar azalıyor. Gelişmiş ülkeler plastikten uzak, uyku ve çalışma düzenine, beslenmeye ve egzersize önem veriyor. Kitap okuyorlar. Beslenme şartlarının kötü olması, kalp ve şeker hastalığı gibi hastalıkların iyi kontrol edilmemesi, uykuya dikkat edilmemesi, egzersiz yapılmaması, kitap okunmaması gibi sebeplerle gelişmemiş ülkelerdeki oran beklenenin çok üstünde artmaya devam ediyor. Elimizde bu kadar net veriler olduğu için farkındalığı ne kadar artırırsak ülkemizdeki Alzheimer hastalığı görülme oranını o kadar azaltabiliriz. Tüm etkinliklerimizin amacı da bu.”

  • Organlarda kalıcı hasar bırakıyor

    Organlarda kalıcı hasar bırakıyor

    İngiltere’de yapılan bir araştırma, corona virüsün organlara kalıcı hasar verebildiğini ortaya koydu.
    Oxford Üniversitesi’nden araştırmacılar, salgının ilk döneminde hastaneye yatan 259 kişinin emar görüntüleri ile, corona virüsle hiç enfekte olmamış 52 kişinin organlarını kıyasladı. Covid-19 tedavisi için hastaneye yatan hastaların üçte birinin organlarında, taburcu olmalarından aylar sonra bile anomaliler saptandı. Buna göre, Covid-19’a yakalananların iç organlarında bozulma ihtimali akciğer için 14 kat, beyinde ise 3 kat artıyor.

    Bunun, beyin sisi ve solunum bozuklukları gibi uzun süreli semptomların nedeni olduğu değerlendiriliyor. Ayrıca beyindeki anormalliğin hafif bilişsel gerilemeye yol açtığı da belirtildi.

    KALP VE KARACİĞER DAHA DİRENÇLİ

    Bulguları saygın tıp dergisi Lancet’te yayınlanan çalışmaya göre, kalp ve karaciğer Covid-19’a daha dirençli. Öte yandan uzmanlar, çalışmanın aşılama kampanyaları başlamadan önce ve henüz daha hafif seyreden omicron varyantından önce yapıldığına dikkat çekti.

  • İşitme kaybına neden oluyor

    İşitme kaybına neden oluyor

    Uzun süre kulaklık ile müzik dinlemenin işitme kaybı nedenlerinden birisi olduğunu açıklayan Prof. Dr. Üçüncü, “Hayatımız boyunca maruz kaldığımız dış etkenleri algılayabilmek ve işleyip reaksiyon verebilmek için sağlıklı ve tam bir işitmeye ihtiyacımız vardır. Bununla birlikte insanoğlu sağlıklı konuşabilmek için de yeterli işitmeye sahip olmalıdır. Zira beyindeki işitme ve konuşma merkezleri bağlantılıdır ve bebeklik/çocukluk çağında yaşanılan işitme kayıpları, gerekli önlemler alınmazsa veya tedaviler yapılmazsa aynı zamanda konuşma bozukluğuna da yol açacaktır. Dünya sağlık örgütünün verilerine göre günümüzdeki insan nüfusunun yüzde 5’i (430 milyon) işitme rehabilitasyonuna ihtiyaç duymaktadır. Tahminlere göre 2050 yılına gelindiğinde işitme rehabilitasyonuna ihtiyaç duyan insan sayısı 700 milyona çıkması beklenmektedir. 1 milyar genç erişkin güvenli olmayan dinleme alışkanlıkları nedeniyle kalıcı fakat önlenebilir işitme kaybı tehdidi altındadır. Araştırmalar her 500 bebeğin 1’inde doğuştan işitme kaybı olduğunu göstermektedir. Bu rakamlar işitme kaybının toplum sağlığı açısından ne kadar büyük ve önemli bir sorun olduğunu ortaya koymaktadır. Doğuştan işitme kaybı, enfeksiyonlar, kafaya alınan darbeler, kulaklıkla uzun süre yüksek sesli müzik dinleme, çevre ile ilgili gürültü maruziyeti ve genetik nedenler işitme kaybına yol açan faktörlerden en sık görülenlerdir.

    Erken ve doğru teşhis konulduğunda hemen hemen her tür işitme kaybının tedavisi mevcuttur. Bu nedenler çocuklarda konuşma geriliği, televizyonu yüksek sesle dinleme, sosyal ortama veya derslere uyum sağlamada başarısızlık gibi belirtiler, erişkinlerde ise söylenilenleri tekrar etme, yüksek sesle konuşma gibi belirtilerin görülmesi halinde bireyler vakit kaybetmeksizin bir Kulak Burun Boğaz (KBB) uzmanına başvurmalıdırlar. Ardından Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları bölümü tarafından gerekli tetkik ve değerlendirmeler yapılıp hasta tekrar KBB hekimine yönlendirilir ve işitme kaybı için uygun tedavi yöntemi belirlenir” dedi.

    İç kulak kaynaklı işitme kayıplarında öncelikle işitme cihazı, eğer kayıp ileri derecede ise koklear implant cerrahisi (biyonik kulak) uygulanması gerektiğini belirten Üçüncü, “Koklear implant, ileri derece işitme kayıplı hastaların iç kulağına özel bir ameliyat ile yerleştirilen yüksek teknoloji bir işitme sistemidir. Bu işlem 1 yaşından itibaren her yaştaki insana güvenle uygulanabilir. Bunun dışında diğer cerrahi yöntemlerle iyileştirilebilen birçok hastalık mevcuttur. Orta kulak kemiklerinin kireçlenmesi, kronik enfeksiyonlar ve kulak zarı delinmesi gibi durumlar yüksek cerrahi tecrübe ve ileri teknolojik gereçler ile rahatlıkla tedavi edilebilmektedirler. Odyoloji, Konuşma ve Denge Bozuklukları Tanı ve Tedavi Merkezi, dünya standartlarında hizmet vermektedir” dedi.

    Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Kliniğinde koklear implant, mikroskopik ve endoskopik (kapalı kulak ameliyatı) kulak ameliyatları ile işitme kaybına yönelik her türlü tedavi uygulandığını açıklayan Prof. Dr. Üçüncü, “Anabilim dalımız bünyesinde yer alan Odyoloji, Konuşma ve Denge Bozuklukları Tanı ve Tedavi Merkezi, dünya standartlarında hizmet vermekte olup işitme kayıplı her yaştan hastanın değerlendirilip takip edildiği, ülkemizin en donanımlı klinikleri arasındadır. İşitme kaybı, tedavi edilmediği takdirde çocuk yaşta sağırlık ve konuşma bozukluğu, ileri yaşta ise sosyal izolasyon, depresyon, hafıza kaybı ve bunama gibi birçok ek hastalığa neden olmaktadır. Bu nedenle işitme kaybı şüphesi olduğunda en kısa zamanda bir Kulak Burun Boğaz Hastalıkları uzmanına görünmenizi öneriyoruz” dedi.

  • Gelişigüzel tüketilen vitaminler sağlığa zararlı

    Gelişigüzel tüketilen vitaminler sağlığa zararlı

    Kış mevsiminin yaklaştığı bu dönemlerde birçok vatandaş hem grip hem de soğuk algınlığı gibi hastalıklardan korunmak için doktor tavsiyesi olmadan, gelişigüzel, gereksiz ve aşırı miktarda vitamin takviyelerine yöneliyor. Ancak özellikle bu dönemlerde merdiven altı satışların arttığına dikkat çeken uzmanlar, bu tür vitamin ilaçlarının gelişigüzel tüketilmesinin olumsuz sonuçlar doğurabileceği konusunda uyarıyor.

    “Farkında olmadan çok zararlı şeyleri de tüketiyor olabilirsiniz”

    Yeterli, dengeli ve sebze-meyveden zengin beslenmenin çok önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ekuklu, bunun yanı sıra kış mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte bağışıklık güçlendirici adı altında piyasaya sürülen ürünlere ve ilaçlara karşı dikkatli olunması gerektiğine vurgu yaptı.

    Eczanelerin insanların sağlık danışmanları olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ekuklu, bir hekim reçete etmeden ya da bir eczacıya danışmadan özellikle E-Ticaret aracılığı ile alınan bu tür ilaçların kullanılmaması gerektiğine vurgu yaptı.

    Pek çok ilacın bitkilerden elde edildiğini ama onların her birinin karışımları ve dozunun çok önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Ekuklu, “Bilimsel altyapısı olmayan bir takım ürünleri kullanmamak gerekir. Farkında olmadan çok zararlı şeyleri de tüketiyor olabilirsiniz. Yakın çevremde çok duyuyorum bu tür ürünleri çok kullanıyorlar. Bağışıklık sistemini geliştirdiğine emin olmadığımız şeylerden uzak durmalarını tavsiye ederim” ifadelerine yer verdi.

    Sonbahar ve kış mevsiminde önlem alınması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Galip Ekuklu, insanların tatilden dönmesi, okulların açılması ve öğrencilerin bir araya gelmesi, kapalı ortamlarda geçirilen vakitlerin artması ile birlikte virüslerin de dolaşımının kolaylaştığını hatırlatarak vatandaşlara uyarıda bulundu.

    “Dezavantajlı dönem başlıyor”

    Dezavantajlı dönem başladığını ve özellikle mevsim geçişlerinde solunum yolu enfeksiyonlarının yayıldığını aktaran Prof. Dr. Ekuklu, “Covid döneminde bir deneyim elde ettik. Yaygın şekilde maske kullanınca korununca ve teması azaltınca aslında grip vakaları v solunum yolu enfeksiyonlarında azalma olmuştu. Hepimiz Covid’den korunalım derken maske takmıştık, el dezenfeksiyonuna dikkat etmiştik, daha iyi beslenmeye ve sıvı tüketimine dikkat etmiştik. Yine önümüzde sonbahar kış var daha önceki yıllarda ne oluyorsa yine aynı şey olacak. Yine grip, solunum yolu enfeksiyonları ve yeni varyantlar karşımıza çıkacak. Temasla bulaşan hastalıklar artacak” dedi.

    Yaşlılar, bebekler, hamileler ve kronik rahatsızlığı olanların her zaman risk altında olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ekuklu, bu risk grubunda olanların hastalıkların arttığı mevsimlerde daha dikkatli olmaları gerektiğini ifade etti.

    “Özellikle risk grupları grip aşısı yaptırmalı”

    Beslenmeye dikkat edilmesinin yanı sıra, günde 2 buçuk litreye yakın sıvı tüketmenin ve grip aşısı yaptırmanın büyük önem taşıdığını söyleyen Prof. Dr. Ekuklu, risk grupları başta olmak üzere kalabalık ortamlara giren insanlara grip aşısı yaptırma önerisinde bulundu.

    Covid-19 salgın döneminde alınan tedbirlerin unutulmaması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Ekuklu, temasla bulaşan virüslere karşı dikkatli olunması, toplu taşımada, kapalı ve kalabalık mekanlarda maske kullanılması ve dışarıdan gelindiğinde mutlaka ellerin yıkanması konusunda tavsiyede bulundu.

  • Mevsimsel depresyon hayatınızı kabusa çevirmesin

    Mevsimsel depresyon hayatınızı kabusa çevirmesin

    Psikiyatri Uzm. Dr. Aysu Yakın Olgun, mevsimsel depresyon hakkında açıklamalarda bulundu.

    “Kış hüznü belirtileri ilkbahara kadar sürebilir”

    Mevsim dönümlerinin birçok psikiyatrik bozuklukta şikâyetlerin artmasına ya da ataklara sebep olabileceğini söyleyen Uzm. Dr. Olgun, “Bu değişiklikler en belirgin olarak duygudurum bozukluklarında görülür. Başta majör depresyon olmak üzere, yineleyen depresif ataklar, bipolar duygulanım bozukluğu ve diğer duygudurum bozuklukları tanısı alan hastalar mevsim geçişlerinde şikâyetlerinde artış hissedebilirler. Bazen de yalnız yaz mevsiminin bitişiyle başlayan, 4-5 ay kadar süren depresyon belirtileri yaşanabilir. Kış hüznü de denilen bu durumun gün ışığı saatlerinin azalmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Dolayısıyla, bu kişilerde ilkbahara kadar sürebilen depresyon belirtileri ortaya çıkabilir. Nadiren tam tersi de söz konusu olabilir” diye konuştu.

    “Uyku sorunları görülebilir”

    Belirtilerin şiddetine göre işlevsellik ve günlük aktivitelerin de etkilenebileceğini dile getiren Uzm. Dr. Olgun, “Bu şiddetli olduğunda, mevsimsel depresyon, sonbahar depresyonu, kış hüznü gibi isimlerle nitelendirilen bir tür duygudurum bozukluğundan söz ederiz. Mevsimsel depresyonda, majör depresyon bulgularını görürüz. Bunlar; günün önemli bir bölümünde çökkün hissetmek, aktivitelerden keyif almamak, iştah ve kilo değişiklikleri, uyku sorunları, halsizlik ve tedirginlik, enerjisizlik, umutsuzluk ya da değersizlik hisleri, konsantrasyon bozukluğu, ölüm düşüncelerine sahip olmaktır” şeklinde konuştu.

    Mevsimsel depresyon belirtileri

    Mevsimsel depresyonda görülebilecek belirtilere değinen Uzm. Dr. Olgun, “Sonbahar depresyonunda aşırı uyku, aşırı yeme ve kilo artışı, sosyal anlamda içe çekilme gibi durumlarda da değişiklikler gözlemlenebilir. Tedavisinde psikoterapi yaklaşımlarının ve ilaçların etkili olduğu bilinmektedir. Bu belirtilere sahipseniz, mutlaka bir uzmandan yardım almalısınız” ifadelerini kullandı.

  • Uygunsuz çanta kullanımına dikkat!

    Uygunsuz çanta kullanımına dikkat!

    Bel ve sırt ağrısının okul çağı yaş grubunda ve genç nüfusta giderek büyüyen bir sağlık problemi haline geldiğini ifade eden Dr. Hatice Kübra Aşık, çanta kullanımı ile ilgili önemli bilgiler paylaştı. Okul çağında sırt çantası taşımanın çocuklarda sürekli gelişmekte olan omurga açısından birtakım riskler barındırdığını söyleyen Aşık, “Uygunsuz çanta kullanımı ve ağır çanta, omuz, boyun ve sırt ağrıları ile kollarda ve ellerde uyuşmaya yol açabilir hatta ilerleyen yaşlarda sağlık sorunlarına neden olabilir” dedi. Aşık, “Bu yaş gruplarında omurga yapısının her yıl gelişmesi ve değişmesi nedeniyle öncelikle korunma erişkin popülasyona göre daha fazla önem kazanmaktadır” şeklinde konuştu.

    “Tek omuzda taşınmamalı”

    Taşınan çantanın her iki omuza asılarak taşınmasının vücut postürünü dengelemek açısından oldukça önemli olduğunu belirten Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Hatice Kübra Aşık, “Sırt çantasının ağırlığına katkıda bulunan tüm faktörlerin gözden geçirilmesi ve mümkün olduğu kadar bu faktörlerin düzenlenmesi gerekmektedir. Çantanın tek omuzda taşınması yüklenmenin bu bölgede daha fazla olmasına ve taşındığı tarafta daha fazla zorlanmaya neden olabilir. Bunu önlemek için çantaların her iki omuz askısı takılarak taşınması sağlanmalı” dedi.
    Aşık, konuşmasını şöyle sürdürdü:
    “Ayrıca, çanta içinde bölmeler etkin bir şekilde kullanılmalı daha ağır olan kitap veya malzemeler sırta daha yakın bir şekilde çanta içine yerleştirilmeli böylece ağırlık dağıtılarak dengeli bir çanta oluşturulmuş olur. Çocuklar çantayı taşırken öne veya arkaya doğru eğilmeden çanta sırta olabildiğince yakın olmalı ve sırt düzgünlüğü korunmalıdır.”